Cumartesi, Haziran 02, 2012

Melankolik Değilim Artık, Plaseboik Durumlar

Dershane yok, sınavlar bitmek üzere, yaz geldi bile. Bütün bunların hepsinden birer olumsuzluk çıkarmama da gerek yok artık. Rahatım fazlasıyla ama bu rahatlık g.tme girebilir. Sorun değil, bununla yaşayabilirim sanırım.

Sabah, gayet güzel kahvaltı yapıyoruz, şakalar falan. Sonra bir anda tartışmaya başladık ben, kardeşim ve annem, ben gülüyorum ki bunu hep yapardım "Alaycılığını yitiren, doğru şeyi savunsa bile tartışmayı da kaybeder." Tartışma içeride de devam etti, turkcell'den yediğim kazık ve yazlık almaya başlamamış olmamız da alevlendirince, çok mu üstüne gittik acaba? Evet, fazlasıyla ama abartmayı seviyoruz sanırım.
Turkcell'e gittik kardeşle, -kapı- devam ediyoruz. Anlattım, bu işte bir iş olduğuna inandırmaya çalıştım ama sayıca bizden üstündüler, yenildik. Geri döndük elimiz boş. Parayı da bozdurduk. Eve geldim, hiçbir şey olmamış gibi davranmanın bu tip tartışmaların üstesinden daha çabuk gelmemi sağladığı su götürmez bir gerçek.
Peki ben neden TRT muhabiri gibi yazıyorum? Yazmak değil, okuyunca da sanki bu yazıyı ben yazmıyormuş gibi hissettim ki, bu korkunç! Prozac tarafından ele geçirilmemin ikinci günündeyiz, buna sonra değineceğim sevgili okuyuc... Bu böyle devam edemez, çok sıkıcı.
Babam msn'deydi, şu toprak meselesinden bahsettim, rahatladım. Sinirimi, stresimi aldı. Geçen ambulans sesi duyulduğunda götürülen akrabam da hastaneye kaldırılmış. Kötü, kötü, kötü. Adam bildiğin temiz kalpli, dershaneye gideceğim zaman işi olsa bile beni dershaneye bırakıp geri dönerdi, umarım hastaneden sapasağlam bir şekilde çıkar.
2. günden bahsediyordum, bugün 2. gün ve dün hissettiğim uyuşukluktan eser kalmadı. Gerçi kıçımı yaydığımdan bütün gün, bunu farketmek zor olabilir. İştahı keser diyen zihnitacizciler, her bir ota boka, prozac iştah kesiyor aq midemi zikiyor yazmayaydınız iyiydi. Peynirli çitos sevmem, kokusuna tahammül edemem, ilacı aldıktan sonraki bir saat içinde yiyecek bir şey aramaya başladım. Dün yemediğimiz cipsi dolaptan çıkarıp hızlı bir şekilde tükettikten sonra, hala açım! Yemeeeaaak! Bugün akşam yemekte ne olduğunu bilmiyorum ama umarım yiyecek bir şeyler vardır. Dün mesela uyuyana kadar yedim, umarım biraz kilo alırım.
Friends dizisini bilmem izlemedim de hiç, fakat Better With You da Friends'in yönetmeni mi yapımcısı mı velhasıl bu diziyle alakalı biri tarafından yapılmış. Çok hoş dizi, gülmediğim sahnesi çok az. Hani bunu ilaca yormak istemem ama bundan önce en sevdiğim diziye bile gülemiyordum -yalan dünya-. Keyifsizdim, şu an pek birşey yaptığım söylenemez ama daha iyi hissediyorum. En azından kendimi buna inandırmış bulunmaktayım. Placebo'nun ta kendisi beynime tecavüz ederken, buna karşı koymak aptallık olurdu sanırım.

the Black Heart Procession - the Letter gelsin, şarkı öyle seksi, öyle acımasız, öyle bir içine çekiyor ki...
in the letter that i wrote...

Cuma, Haziran 01, 2012

İlk Gün - Antidepreşen Stayla

Dün akşam ne yediğimi hatırlamıyordum, makarna yemişim. Akşamın da pek bir özelliği yoktu zaten ama makarnanın içinde 213435678 baharat vardı, çok güzel olmuştu vallahi.
Bugün işte 20mg'lık tableti attık mideye, mide bulantısı diyorlar kezzapçılar ama yok mide bulantısı değil de midenin kendini sindirmesini sağlıyor sevgili ilaç. Sabah 11 gibi aldım sanırım 3 saat geçti ve uykum var uyumam ben öğlenleri, hem yalnızım la evde. I ıh, Dev falan dinliyorum an itibariyle, gerçi yeni bitti.
İlk günden notlarım olacaksa eğer ;
Biraz uyuşuk ama hala sinirliyim, düşünmeme engel oluyor bu bir gerçek ki zaten düşüne düşüne beynimi patlatacaktım, dershanedeki kızın da pek bir esprisi kalmadı gibi. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum, tanışamadık zaten, evren diyor "siktirin olum sizden cacık olmaz". Evrene kulak verdik, gerçi denicem şansımı bakalım. Ne diyorduk, uykum var. Uyku hapı değil ki bu!? Neyse, film açıp karşısında sızmayı planlıyorum ama aç hissettiriyor ilaç. Bakkala da kim gidecek ebesini öptüklerim?! Öff, kaldırıp kıçımı gitsem mi acebe? Aslında uyuşuk falan hissetmek ayrı mesele, aq ya, neyse sabredecez. Bu arada doktorlar tanı hakkında konuşmadık, şu lanet olası prozac neyi tedavi ediyor tam olarak. Hani mavi 2.5 metrelik bir avatara dönüşüm pandora'ya mı gönderiyor n'apıyor?
Meraklısına not : Pek tavsiye edilmez ama essitalopram muhteviyatlı antidepresanlar kuş kadar hafif, hipopotam kadar naif, ornitorenk kadar umursamaz olmanıza neden oluyordu. Mesela ben, milleti iplemiyordum ilaç aldığım sürece, ne zaman ki ilacı bıraktım dünya üstüme gelmeye, ebem beynimde dolanmaya, -pardon telefon- devam edelim, şöyleki etrafımdakiler de bu enerjiden mutlu olmaya başlamıştı. 3 ay boyunca ordan oraya koşan zıplayan, eskisi gibi naif kibar delihanlı değildim. Bildiğin pezevengin, yavşağın teki olmuştum. Kafam zehir gibi çalışıyordu ama gel gör ki, puuff bitti hepsi. Bu haldeyiz şu anlarda. Sikeyim böyle işi! Anneme de söylemedim hala, kazanacağıma o kadar inandırdım ki herkesi, çok utanıyorum. Yüküm ağır ama kazanacağım. Gerçekten.

Psikodepreşyengesel ataklar geçiren bir ergeni okudunuz, kafanızdan uzaklaştırmak için umursamayın.
NOT "DEV" GİBİ
Sosyal ağlardan kopmayı planlıyordum ve bu planımı hayata geçirmeyi planlıyorum. Böylece intenette bakacağım pek bir şey olmayacak, blog kalsın. Blog kalıyor, yazın bol bol dizi film incelemesi olacak ehhehe.
Uykum var, açım...

Perşembe, Mayıs 31, 2012

Psychiater, Deutsch Welle

Feridun Düzağaç - Tesadüfler dinlerken yazıldı ;
Dün akşam amcam geldi, toprak davamız vardı da bizim, bitmeyen 30 senelik bi dava. Dava dediğime bakmayın Kafka'nınkinden farkı yok, anlayacağınız mahkeme falan da değil sorun. 3 kadın -açmayın neneler!- ve onların çocuklarının arasında süregelen, devam eden, hatta torunlara -benim içinde bulunduğum güruh?- sıçrayan pis bi olay. Amca geldi işte, yüksek sesli tartışmalar, ben de dahil oldum. Annem hasta falan, tek başına bağırmasına izin veremezdim. En azından anamı sakinleştirdim. Evimizde gözü olan amcalar var, biliyor musun? Nah alırlar, zaten amcama da dedim "biz bu evden çıkmadan önce bu ev küle dönüşür" diye. Bahçe için de aynı mesele, yakar giderim, allahına kurban Ahmet'çiğim, Kaya evet. Sıkar giderim ama kafama değil, türlü türlü şeytani planlarım var. Şu üniversiteyi kazanıyım, annemin buralarda kalmasına izin vermem. Beraber yaşarız canımla, ucuz zaten Mersin, kendi yaşayabilir orda, zorlar biraz ama yaşar. Neyse, dünkü aksiyondan sonra Romanya'dan gelen kuzen kardeşimi de alıp gitti, 12-1 gibi uyudum ben. Onlar da bayağı geç dönmüşler, farkedememişim kardeşimin geldiğini.
Sabah oldu, güneş, kuşlar falan. Anasını satıyım, bi ıslaklık. Yoo idrar falan değil, sırtıma işemediğimden eminim en azından. Terden herhalde 1 saat daha uyusam süblimleşebilirdim -katıdan gaza geçiş-. Lanet olsun 1. bölüm kimyasını unutmadım ama ne biliyim süblim- gelmedi aklıma. Dershaneye gidildi tabii, kimya, matematik, derken dershane bitti. Arkadaşların bazıları falcıya gitti, ben de mi gitseydim? Bütün bilimsel ilimsel fikirlerimi ve bu tip dolandırıcılara para yediren insanlar hakkındaki önyargılarımı bir kenara nasıl iteydim? Ha? Yoo, gitmedim. Gitmek istemedim değil ama bana göre yerler değil, korkarım ben. Tırsmak falan değil, büyü müyü falan, fal. I-ıh. Sevgili büyücüler, sevgili falcılar götünüze kezzap dökmek istiyorum. Bahsettiğim kadın, kümes gibi bi evde yaşamasına rağmen kocasına cip, oğluna da doblo almış. Oh may fakin' ! Falcıdan sonra bahsederim, hatta isteyen olursa yoğun istek üzerine gidip ortamdan birkaç kare çekebilirim gizli kamerayla, yoo polise vermem. Polis eşleri, polisler falan hep o kadının müşterisi başımı ne belaya sokacam götünekezzapladığım kokarca karı yüzünden. Gitmediğime göre nasıl koktuğunu nerden bilebilirim? Oha, paralel evrende gitmiş olabilirim. Şaka, tahmin sadece, ha bi de gidecekseniz eğer kahvenizi kendiniz yapıyorsunuz sevgili kezzapçılar, evet Deutsch Gebrauch - Alman Usülü yazmaya çalıştım olmadı gibi.

Interview With the Psyciater - Psikiyatrist kısmı Almanca, yavaş yavaş öğrencem.
Eczacı yol üstündeydi, uğradım. Yerinde yoktu genç adam, nişanlısıyla tanışmam gerekiyordu ki hanımkızımız şehir bölge okuyor. Hastaneye devam ettim, çık çık bitmiyor, hava da sıcak. Zaten yol boyunca kaç milyon otomobil varsa arasından geçtim, bildiğin bir karışlık aradan bile geçebiliyorum. Yeni X-men'den rol alacağımda söylentiler arasında. Iı, doktorla görüştüm. Bu kez bütün sıkıntılarımı anlattım, ilaç yazdı. Prozac kullanmam gerekecek. Ders çalışamadığımdan da bahsettim. Bittim, pilim bitti falan dedim. Anlattım işte sorunları. Yan etkisi var mıdır hocam? Uyku falan, dedim. Zaten ders çalışmıyorsun uyusan n'olcak? dedi. Güldük. Dışarıda bambaşka birine dönüştüğümden, dershanedeki kıza açılma planlarımdan bahsettim.Çokça küfür ettiğimden, görüşmemiz bittikten sonra geri dönüp internet bağımlılığımdan bahsettim. Evde sorunumuz yok allaha şükür, amcalarımdan başka. Sevgili amcalarım hepiniz orospuçocuğusunuz, öptüm! Küfür mü ettim? Hocam bakın işte bakın  işte, hep küfür.

Not: Hesaplarımı bir süreliğine dondurmamın faydalı olup olmayacağını konuştuk, düşünüyorum da, kalsın öyle şimdilik. Facebook, twitter falan, dondurmanın anlamı olmayacak gibi. Denedim çünkü!

Bugünün şarkısı yok aslında var ama yaşıma istinaden 20 years gelsin, amınakoduğumun 20 yılı -
the Civil Wars - 20 Years geliyor.
Yaklaşık 5 dk önce ambulans geçti, akrabanın birini kaldırmışlar hastaneye, aile karışık amkooçasdasd

Çarşamba, Mayıs 30, 2012

3 Başlık, Aynı Anda Okunması Halinde... Prospektüs.

Pek Fantastik Aile

En son pasta börek yemeğe gitmişim, geri de gelmemişim. İşin kötüsü pasta, börek yoktu. Çökelekli sac ekmeğiyle karşılandım. Ekmek, yağ, çökelek. Doyurdu o gün karnımı. Ben de bundan fazlasını istemiyordum. Bir bardak ayran da eşlik edince değmeyin keyfime. Dayım yine ordaydı, ehe dövme meselesini yine attım ortaya. Adam nuh diyor peygamber demiyor, dese zaten pey... dese mesela yeterli. Dediğim gibi üniversiteye kadar uzar bu mesele, projesiydi, finaliydi, ödeviydi. Gelemem ben buralara geri. Umarım. O arada da çiziktiririz bir şeyler. Çok eğlendim ama, hani işi şakaya vurmakta benden iyisi yoktur, varsa da saygı duyarım. Şakalar, doyan karınlar, geri ne kaldı. Sohbetler, bu kısmı ailemin nasıl karmaşık bir olayın içinde olduğunun kanıtıydı, hep dışarıdan duyulurdu. Şimdilerde ise birinci ağızlardan duyuyorum hikayeleri, dedikodu yapıp insanların arkasından binbir türlü iş çeviren insanlar var. Çok iyi insanlar bunlar güya, tam tersiymiş. Annemin 20 yıllık evlilik hayatının 15-16 yılının zehir gibi geçmesine neden olan insanlar bunlar. Sohbet kısmında konuşulanlar dikkatimi çekmedi, ÖÖÖÖöeeef! şeklinde bağırdım arada, cidden. Manyağım ben aslında, dayım, teyzem, yengeler, annem ve nenem birkaç sn baktılar böyle geri döndüler sohbete. Onlar sohbet ederken dikkatimi alamadığım hatta şöyle bir bakınca "ters dönmüş erekte olmuş erkek sineğe" benzeyen beton makinesi en dik haliyle duruyordu. Discovery Ch.de Really Big Things vardı ya da o zamanlarki adı bu değildi. Tv programına çıkacak kadar popüler olabilirdi o makine de ama olamadı. Onu kontrol eden, adını bilemediğim kumandalı adam da çocuk oyuncağıymış gibi hükmediyordu makineye. Okumasam bu tip işlere mi bulaşsam? yoo yoo okucam ben! diyip. Çekildim kabuğuma, o anda ne hayaller kurmuşsam artık. Ondan sonrası yok gibi.

Turkcell ve Vodafone Sevişseler ; Vodafone Turkcell'i Yer Bitirir.

Dün Salı'ydı tabii. Salı günü ne mi olmuş? Dershaneye gidilmemiş. Vay anasını!! Bok yesin dershane. Her neyse, dersler bitti. Dershane de geriyor beni biliyor musun? Hani böyle babasının parasına güvenip dershaneyi asan pezevenk çocuklardan olmadım ki olmam için babamın parasının olması gerekirdi. Babamın parası yok. Neyse, gitmedim. Ciddi anlamda gerildiğim için, canımı alsınlar ama o 40dk beklemiyim ben. Zil çalsın kalkmıyorum da sıradan, öyle kıçım ağrıyana kadar ama sıkılıyorum ama bunalıyorum. Şükürler olsun yarebbi netlerim iyi, buna rağmen. Mersin, Ankara, İstanbul, İzmir peyzajıydı, şehir bölgesiydi. Yazcaz artık. Gelir mi? Gelmeli. Salı günü boşmuş, akşama kadar. Kardeşimi Suriye'ye gönderdik, delik deşik yolladılar geri, şaka. Suriye falan gördüğünüz, duyduğunuz gibi değil a dostlar, a canlar, karpuzcular, şarapçılar! Değil, medya medya diyoruz ya hani, hepsinin ağzına dildo tıkılır inşallah. Elleri 70'lerden kalma yatak başına kelepçelenir, öksürdüklerinde Filiz Akın kanı gelir ağızlarından inşallah. Hülya Koçyiğit de güzel öksürüyordu. Kardeş Suriye'den döndü, sırf kapıya kadar gitti ve döndü. Neden mi? Telefonu kaydedebilelim diye, benim özel ders hocam, komşum, abim geldi ders falan bittikten sonra kardeşle kayıt işlemlerini yapmaya. Vuhhu! Sonunda telefonum yasal ama yasalara da bir çift lafım var, o yasaların yazıldığı kalemler ellerinize yapışsın inşallah. 50 lira istediler kayıt için, neymiş efenim buralarda parası 1000 liranın üzerindeymiş. Kadına bir bakış fırlattım, "ama ben 1000 liraya almadım telefonu" dedim. Ama kanun böyle dedi, kanunun batsın diyemedim. Ben telefonu 600 liraya aldım, Türkiye'de 1300 lira. Siz hesabını yapın canlar. 600 lira telefona verdiğimi düşününce, kayıt, hat işlemleri falan. İçim parçalanıyor ama aldık işte.
Bir de eve dönüş var ki. Allah, olaylar bundan sonra güzel bi hal alıyor falan.
Kuku bu, çiş yapıyordu şarmuta!
Kuzenime nişanlısı hediye almış, ne mi? Köpek yavrusu, köpeğin adını da cahılım benim, kuku koymuş kuku dediğin argoda vajina. Anasını sattığımın dünyasında hayvanlar böyle seksüel ritüellere hazırlıkta kullanılıyor. Aşkkığğuum diyip öpücük kondurmak mı sorun yoksa petshop denen keranede pazarlanan hayvancağızlar mı? İşin kötüsü oralar keraneyse, h'siz. Barınaklar cehennem. Size güzel bir belgesel tavsiye ediyim de götünüz koltuğa, kalbiniz midenize yapışsın. Earthlings, ebelere sokulur itinayla, mottosuyla sizi yerle bir edebilir. İnsanlar doğaya karşı çok acımasız, doğa ana da terliği kafaya atmıyor, direkt göte sokuyor. Ben bu belgeseli izlediğim günden beri, daha bir sürü buna benzer var, the Cove mesela. Bakış açım 180 derece.
UZAAAATTTTIIIIIIMMMM!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Hea bi de Salı gününe ek, dün Romanya'dan kuzen geldi, Almanya'dan geleni vardı versiyon değişik. Neyse, köye falan uğradık, lan bok kokusunu bile özlemişim. Bahçemizi falan gördüm, bir de bulut görmüşüm, gökte çukur açmış, kuyu gibi. Güneş de batarken öyle bir açıyla sızmışki ışık, hayranlıklar vesaire.

Fitil Vardı Eskiden, Şimdi İse Bildiğin Kazık, göstermeden geçirseler.

Çarşamba! Bugün işte, derse geç kaldım yine. Matematikte seriler, zor olmasa da baktırıyor öyle. Biyolojide destek hareket. Yaz yaz, ikinci derse kalamadım. Hoca da bir keyifsiz anlatıyor. Sikerim lan öyle dersi, diyip görüşürüz hocam gidiyorum dedim. Hastaneye gidecektim, gitmedim. Neden gitmiyorum ? Gidememek, bildiğin gidemiyorum, anlam da veremiyorum. Yeşilkartım iptal olduğundan beri de bir kere gittim sadece, şimdi de aile sigortası dedikleri. Tanrıya şükür, devletim sağolsun, yaladım yasanızı(!). Hastaneden faydalanabilcem artık. 1 ay boyunca oyalamaları da ayrı yalanır. Turkcell'e gittim şizofren arkadaşla, şizo diyelim. Şizodan daha manyak olduğumu kanıtlamış oldum, ben hat almak istiyorum dedim. Saçma sapan numaralar, fuck lan bunlar olmaz dedim. 2024 2023 falan gidiyor. Son rakamlar, şakalar falan orda da çok eğlendim. Kaç lira? dedim. 30 var 40 var dedi. Oh may, ah may... diyemeden. Neyse, bildiğin geçirmeyi biliyorlar. Bütün param gitti. Hat aldım, hem de dandik numara. Ben vodafone'a gidcem o zaman, dedim. Onun interneti daha ucuz bari dedim. Çekmiyooğğr dedi, kadın.
Sevgili Vodafone Türkiye temsilcikleri, götünüze koyuyor Turkcell, duyuyorsunuz değil mi?
Aldım hattı, geldim eve. Uzandım öyle, acıkmışım zaten. Yoksa döner alabilirdim sanırım.
Ha bi de elma yanaklı kız yoktu lan dershanede, dün de ben gitmedim. Tanrım, biz birlikte olmayalım diye elinden geleni yapıyorsun ya, öptüm. 

Pazartesi, Mayıs 28, 2012

Pazartesilerde Değilmiş Sorun.

Sabah, kahvatıda ne yediğimi bile yazcam. O derece boş bir gündü, henüz bitmedi ama bundan sonrasından da umutsuzum. Telefonu saat 7.30 için ayarlamıştım, çaldı da. İlginç! Aslında 7.36'ydı siz yalan söylediğimi anlarsınız şimdi. Sürekli erteledim, sürekli erteledim, hep erteledim. Ertelemekten bile sıkıldım, şu an kaleşnikof kadar otomatiğe bağlamış durumdayım. Kaleşnikofun şu şekilde yazıldığına bile şüpheci bir bakış attım. Ölüm aletinin bu derece çirkin bi isim alması aslında şaşırtmadı. Kahvaltıdan sonra yalnız kaldım, boş beleş takıldım. Wikipedia'yı açtım, F-22 gördüm, bir de yakıt ikmali için uçan bir uçakla seviştiklerini gördüm, havadaydı ikisi de. Cansızların bile fantezisi var, Freud yanılmamıştı demek. İnsanoğlu her maddeye cinsel bakış atabiliyordu. Bu bakışı atan kişinin "ben" olduğumu düşünürsem eğer. Uzaklaştırdım, kapadım sekmeyi. Sonra da neler yaptım hatırlamıyorum, müzik dinlemek için Dream tv'yi açtım. Bilgisayardakiler çok, ıııı çok melankoli. Aslında A J Stone, Angus yazınca aklıma kurban bayramı, öküzler, kan, yemek, ritüel geliyor. O yüzden Angus yazmadım. Bu iki kardeş çok güzeller, çok da güzel söylüyorlar şarkılarını. Sevilir. Severim. Bugün dershaneye de gitmedim, ilk defa "neden gelmedin" diyen birine rastladım ki mutlu oldum. Denemelere katılmak, istemiyorum. İstemediğim için de katılmıyorum. Çok basit. Sonucuna katlanıyorum ama. Yarın muayene etmesi için doktorumu bıçak zoruyla tutcam, kötü bir gülümseme de ekleyelim. Şaka tabii, öyle güzel bir insana öyle kötü bir şey yapılmaz ama hastanede bir psikolog vardı, ona diil bıçak... Ehe, olmamalı devamı. Hadi ben anananenemlere gideyim de, kafamı dağıtayım, pasta börek yiyim açım da zaten. He bi de kediciklerden bahsetmedim dimi? Kediciklere ilaç arıyoruz, parazitiydi, tüyüydü. Sağlıklı büyümeleri için. Samanlıktakiler sevdirmiyorlar kendilerini yabaniler biraz, elimi uzatsam ppıhıhııııss! şeklinde ses çıkarıyor. Korkunç, bir de tırmalanmak, ısırılmak falan. Hoş değil, sınav öncesi bir de kuduz aşısı için uğraşlar, acı çekmeler. Mantıklı değil.
Ben pasta börek yemeğe gidiyorum, pasta börek şakası işin anneannemi özledim ben.

Cuma, Mayıs 25, 2012

XVMIII - bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum

...duş aldım, fatmagül vardı annemin uykuya dalmasından sonra değiştirdim tabii. İnternetten yayın akışına baktım cnbce'nin, American Beauty vardı, yihha! İzlenir bu! Şeklinde sevindikten sonra, kanalı açtım.

American Beauty

Ricky ve Angela, sıradan insanların sıradan hayatlarına dokundular.

Film çok güzeldi, canımı sıkıyordu bazı sahnelerinde; mesela Ricky'nin sapık gibi her şeyi kayda alması, hoş değil, buralarda olsan dayak yerdin oolllum! Neyse, Angela'ya Jane'in babası tarafından duyulan ilgi, takıntı, sapkınlık o da can sıkıcıydı ve kopuş, asker baba Ricky'i gey sanar, Ricky gey değil hacı ama uyuşturucu satıcısı. Kopuş o noktaydı sanırım. Büyük ihtimalle orasıydı çünkü çok güzel şeyler oldu, izleyin derim. Hem Mena Suvari 13 yıl önce 18-19 yaşlarındaymış ama o zamanlarda kalmış, yeni fotolarının aşağı kalır yanı yok. Kevin Spacey'i K-Pax'te izlemiştim, adam iyi oyuncu, allahı var yani. Thora Birch de Ghost World'de izlenmişti, vay anasını lan sevdiğim filmlerde oynayan iyi oyuncuları bir filmde toplamışlar, güzel de olmuş. Ben yeni izliyorum hacı. Ha bir de 89 ödül almış '99un en çok ödül alan filmiymiş veya 90'ların.

Bugüne gelecek olursam eğer, bok gibi. Dershane falan sıkıcı, hava sıcak, kafam dağınık. Ben kötü hissediyorum diye sanırım. Neyse derse yine geç kaldım ama pek bişey kaçırmadım, kimya'ydı dersimiz. Elektrokimya, piller ve diğerleri işte. Ders güzeldi, ondan sonrası İntegral! Anasınıı!!! Neyse, bu da fena sayılmaz, belirli integral korktuğumdan daha kolaymış. Son iki ders fizik olunca, dedim hacı bu adam kağıttan okucak, gidelim en iyisi, topladım sınıfı çıktık dershaneden. İyi hoş, hastaneye gidecektim gittim de. Yolda gördüğüm ilk kişiye eve gidiyorum dedim, diğerine de diplomama bakcam şeklinde yalan uydurdum. Çok saçmaydı, iki saat açıklama yapmaktan iyiydi ama. Hastaneye gittiğimde doktor yerinde yoktu, işi çıkmış. Vay amına koyyim olacak şey mi bu? Pazartesi ne poh yicem o zaman, o kalabalıkta nah girerim içeri. Ne zaman gelecek? diye sordum sekretere, öğleden sonra dedi. Bu da 2 saat demek oluyordu, 2 saat. Acaba kaç kişiye söylenmişti? Lanet ede ede yürüdüm, kafayı çekip uyumuştu sokak köpeği, otomobilin gölgesinde. Şu hayvan kadar rahat olamadım, şeklinde düşünmeme neden oldu itoluit ehe.
Eve gitmek için minibüsü bekledim, açım bir de. Biraz psikopat olduğu açık açık belli olan, eski öğretmen şimdilerde n'aptığını bilmediğim adam geldi, ağaç yaprağı yedi. Ağacın türünü bilsem, bunu neden yaptığını anlardım ama yok yani, ağaç yaprağı neden çiğnenir? Keçi bile tadına bakmaz o ağacın, neden adam öyle bir şey yaptı ki? Dengesiz! Kolu kırılmış, alçıya alınmış adam da geldi, nereye oturacağına bakındı, yok yani o kolu nereye götürürsen götür aynı hacı, bir de koltuk seçiyor allah allah yea! İş kazası olduğunu söyledi yaprak yiyen adama, allahım sen beni normallerin olduğu bir yere gönder, orda anormal ben olursam bu benim için sorun olmaz. En azından yaprak yiyen veya karetta karettayı iple boğan insanlar olmaz.

Perşembe, Mayıs 24, 2012

Melankoli Öyle Bir Şey ki Ağzınıza Edebilir

Çok geç uyandım. Sekiz olmak üzereydi, Sekiz'de de dershane başlıyor zaten. OnBeş dakika içinde hazırlanmak zorundaydım. Hazırlandım da. Kahvaltı yapmadım, bu hafta hiç yapmadım zaten. Rutine bağlamışım sanırım. Neyse, dershaneye gittiğimde hoca sınıfta yoktu. Sınıf da derse girmemem için uğraş veriyordu, çünkü hoca test çözdürecekmiş. Sonradan farkettim neler döndüğünü. Ronnie yanımdaydı, kulaklıklar da. Dünkü naif tartışmamızdan bahsediyim ;  olgunlukla karşılayıp kapadım tartışmayı. Bahsetmedim. Gerek de yoktu aslında. Ronnie ve kulaklıklardan bahsediyordum, benzen ve türevleri testini aldım, çözdüm. Müzikle birlikte, normalde tavsiye edilmez ama sınıfta bir dialog bir sohbet sözkonusuydu. Çözdüm testi buna rağmen. Black Heart Procession'a bağlılığım devam ediyor, test çözerken de çalıyordu. Testi bitirdim, yumdum gözlerimi. Ağlamaya çalışmak kadar acıklı bir şey varsa o da müzik eşliğinde test çözerken ağlamaya çalışmak. Beceremedim, doktorla da görüşmeye gitmem gerekiyordu. Salaklık yapıp matematik dersini bekledim, fuck. Matematiği ektim, bir kısmını yani. Yarısını belki de. Neyse, hastaneye gittim, bi kalabalık kapının önünde bekliyor. Lanet girsin öyle işe dedim. Ben bu kadar şanslı olamam herhalde. Bir de kalabalıktan sıyrılıp kapıya ulaşmam gerekiyordu, psikiyatri olduğu için kimse bir şey demedi, en azından "vah vah allah bilir ne derdi var" gibilerinden şeyleri görmezden gelmezsek. Bazen öyle olaylar oluyor ki, sıramı çaldı yakalayın vuuuhhhuu! şeklinde. Ben çalmadım hiç. Harama el uzatmam, dindar adamız şurada vesselam. Neyse ne diyordum? Doktorun kapısından içeri girmedim bile, kafamı uzattım. Hocam kalabalık burası, alabilecek misiniz? Yoksa yarın mı geliyim? şeklinde bir şeyler söyledim. Bugün diyaliz hastalarıyla görüşecekmiş, ben öyle anladım ya da. Yarın gidersem de karnem olmadan giriş yapamam, ee anasını siktiğimin devlet hastanesi. Şimdi kalkıp intaar etsem, devlet her zaman haklı tabii ama kötü düşünceleri uzaklaştırıp bir şişe şarap açtım. Şaka tabii açmadım ama hayal ettim, kokusu çürük üzüm gibi. Daha güzel kokan içkilere ihtiyacım var, yukarıda dindarım ben yeaa diyen adam şu an içkiden bahsediyor, çelişkili ifade vermekten içeri atılmaktan korkuyorum. En azından şimdiye kadar temizleyeceğim insanların ismini yazmadım buralara. Biyoloji derse görmeye değer, evet sorunlar ortadan kalktı. Hayır, hocayla konuşmadım. Düşündüğün kadar pezevenk değilim, konuşamadım işte. Neyse, ders çok eğlenceliydi. Üreme'ye devam ediyorduk, biz üremiyorduk ama derste bayağı muhabbet döndü. Biyoloji konularımız da bitti. Kimya da. Matematik kaldı, Geometriye sokayım. Fizik'e de ayrı ama Fizik sorunu hallolmak üzere ya, ders alıyordum hani komşunun oğlundan. Bu yüzden sokmayayım şimdilik. Ders sırasında Şizofren ağzından bir şey kaçırdı, ağzına sıçtım. Şizofren sınıfın psikopatıydı, aşufteyle kavgalı olan. Neyse, ben bir kız gördüm, hani hoşlanabilitesi %60'larda dolanan, benden kısa boyu. Ben çok kısa değilim, idare ediyorum 172 civarı. Küsürat önemli. Kızdan hoşlandığımı belirtmiştim ama bir abimin tavsiyesi üzerine vazgeçebilirim, bu zamanlar iyi zamanlar değil, zamanlama kötü. İşte ağzından kaçırdığı şey de bu kız, kimsenin haberi yok, herkes bakıyor öyle kim acaba diye? Kimse değil. Bu kızın ağzında bakla ıslanmıyor arkadaş, şizonun ağzında. Yarın bir bakıncam bakalım, kızın çıktığı, gördüğü, görüştüğü, sevdiği, seviştiği biri var mı diye. Umarım yoktur, pepe gibi önünü kesmeye başlayabilirim böylece. Lé Sevgilim olur böylece, belki de kendi sorunlarımı unutturacak biridir, umarım daha kötü hissetmem.

Bu kadar şey yazdım, tek bildiğim rol yaptığım. İnsanlara mutlu görünüyorum, lan bunun derdi tasası yok, hem ne derdi olacak aq, şeklinde cümlecikler, memçükler, mumuşlar. Hea bir de şu bir çelişki, neden ben dışarıda mutluyum? Neden müzik açılınca bombastik Yıldız Tilbe kıvamına geliyorum? Neden? Neden sokakta yürürken sesli halde hatta bağırarak konuşmam ya da küfür etmem umrumda olmuyor? Pisliğin teki miyim ya da umursamaz mıyım sadece? Melankolinin ebesine takla attırayım! Bağımlılık yapan maddelere yönelimim yok gerçi, bu iyi haber ama soyut hissetmeyi seviyorum, şimdilik müzikle ileride önüne geçemeyeceğim bir hale dönüşmemesi için şimdiden temelleri atmalıyım. Zayıf değilim, fiziksel olarak evet. Devam etsem akşama kadar dökülür ağzımdan.

Çarşamba, Mayıs 23, 2012

Beynimi Burnumdan Kustum

Eeah, bulasmayin. Mutsuz biri var, gerçi geçti mutsuzlugu şu huysuz ihtiyarın. Ihtiyar yazmaya çalışırken kelimeyi 'intihar' şeklinde çeviren telefona ne demeli? Dershane geriyor beni, mutsuz da ediyor, haftaya derslere girmeyi düşünmüyorum ama bunu önce anneme açıklayayım bakalım ne tepki verecek. 21. Yaş günümü kutlamayı planlıyorum, eşek kadar oldum ama yaşım kaç başım kaç daha bi.6 7 güzel yılım daha var önümde, bu yılları güzelden saymıyoruz. Of Monster and Men dinliyorum, miss gibi geldi. Birkaç tavsiyem olacak müzik olarak ılerleyen zamanlarda eski yazılarım geldi aklıma, geçen yıl daha mutluymusum ben, her geçen sene ağzıma daha çok siciyor, belki.bununla basedebilecek arkadaşlarım vardı yanımda, iyi insanlar... Onlar sayesinde de olabilir değil mi? Iste bu, ben de öyle düşünüyordum sevgili Ronnie, elinde kola ve cipslerle içeri dalan kardeş sevilir ama peynirli olmasaydi keşke. Ronnie diyordum dimi, Ronnie telefonumun adı. Delirmedim, bi isim seçmem gerekiyordu çok da oönemliymiş gibi, ben de Metallicanın Ronnie'si olsun dedim, böylece bi cansız maddeye daha can vermiş oldum, güzel güzel benimsiyorum, sahipleniyorum. Internet bağımlılığını çözmek gerek yarın bir iki ders ekip doktorla görüşmem gerek, yoo hani bunu kursla gitarla çözmeye çalıştım da ne oldu, gitar calamadim, mizika aldım yine calamadim, müzik bana göre değil sadece dinleyiciyim, öyle kalmam lazım. Video çekip kesip montajlayip vimeoya atabilirim. Oradakiler çok.başarılı ezilirim gibi geliyor ama denemeden bilemeyiz umarım bu.da hayal edilip batirilan hatta ağzına sicilan projelerden biri olmaz. Klavyeyi rahat kullanıyorum artık, nerdeyse bilgisayardaki kadar rahat yazıyorum. Diyete başlasam mutlu olur muyum, diye düşünüyordum, gotumden asit dieti uydurdum, şaka değil gerçek. Üç gün sürdü, sıkıldım. Facebookta arkadaşıma saçma sapan tripler atmam hoş değildi, trip yazınca yanlış anlaşılmasın. Bildiğin böyle huysuz bıkkın yorumlar falan. Gereksizdi ama aciklamami yaptım. Bir ay sonra namaz kılmayı yeniden öğrenmeye caliscam, zor azizim ezberlemek onca seyi. Manevi huzuru bulmam lazım anlayabiliyor muyum? Hristiyan olmasam da.her pazar ayinlere katılmam iyi.gelecekse.bu salak duruma, gidip açarım ellerimi rabbim ben geldim, kiliseye bi ugrayayim dedim, iyi yaptım dimi? Şeklinde bi dialog, dalga geçiyormuş gıcır gorundum ama gecmiyorum, yerimde olsan ateist olurdun Ronnie. Yok hani bi Kurt Cobain kadar kötü hissetmiyorum, onun son günleri çok zordu. Allah rahmet eylesin. Ronnie Ronnie güzel Ronnie beyaz Ronnie bu kadar kustuktan sonra etrafı kim temizleyecek? Keşke kedilere arkadaşlık yapacak yavru.domuzlar alsaydık, kusmugu temizlerlerdi değil mi?

Salı, Mayıs 22, 2012

Güzel Günlerimiz Olsun ama Daha Güzel

Dershaneleri sevmiyorum, "hadi canım!" yıllardır bunu diyip duruyorum dimi? Bir şey yapmalı, kurtulmalı. Sevemiyorum, hani bir hevesle gidilir ya, öyle bir yer değil benim için. Ben de her Salı böyle istemeye istemeye gidiyorum. Bugün de o günlerden biriydi. Bugün öyle bir gün ki, dünün mutluluk kırıntısından nasiplenme fırsatım vardı.
Dün çektiğim o kedi videolarından sonra blogu baştan sona kedi videolarıyla doldurmaktan korktum. Hani samanlıktaki yerinde duruyordu ama diğer 4 afacan, durmuyordu keretalar! Akşama kadar sürdü bu mutluluk, yemek de patladı, sonra sakindik.
Öyle bir özgüven var ki şu an, hani Everest'e çıkıyoruz ağbi gelcen mi? deseler, koşa koşa giderim. Nerden geldi bu? Bu ara o kadar sık bi durum ki, götümü kurtardım oğlum, siz kendi derdinize yanınlardayım.
Mesela bugün;
Dershaneye götürdüm telefonu, içinde hat falan da yok hani, sırf müzik çalsın falan. Kulaklığı takınca soyutlandığımı keşfetmiştim ama bunun bu kadar eğlenceli olduğunu düşünmemiştim, tabii sokakta tek kulaklıkla takılıyorum o ayrı mesele, hala korkuyorum. Neyse, arkadaş kurcalamak istedi, verdim telefonu. Sevindi falan, kızın babası milyoner, bakma öyle ciddiyim. Birkaç fotoğraf çekindi, videoları gördü falan. Bu durum hoşuma gitmese de, kişinin blog okuduğunu sanmam ya da özellikle o videoları arayacağını. Neyse arkadaşlar gitti, kulaklıkları taktım. Uçurdum kendimi, nereye gittiğimi bilmiyorum falan ama iyiydim öyle. Arkadaşlar geldi, kulaklıklar kulağımda, çıkardım dinledim onları. Moral bozucu hikayeler, özgüven patlamasıyla içlerini daha da kararttım sanırım "dötümü sıyırdım ben, bir parçası sizde kalmış olabilir" şeklinde. Taktım geriye kulaklıkları, o an film sahnesi gibiydi, hiçbir şey ama hiçbir şey duymuyordum, ağır çekim çekiliyordu o an, dudaklarını izledim, ne konuştuklarını anlamaya çalıştım, daldım. O anki soyutluğu hiçbir şeye değişmem, yalnız kaldığım zamanlarda ise durum biraz farklı tabii.
Ben dövme yaptırmak istiyorum ama bizimkiler karşı, evdekiler sağlıklı olmadığını, dışarıdaki aile ise bunun bizim aile yapımıza aykırı olduğunu düşünüyorlar. Ha dışarıdaki aile saçın ve sakalın uzamasını da prensib dışı algılıyor, yoo yani Dance me to the end of love dinleyen biri olarak bunların hiçbirini umursamadığımı söylemek isterim ve bileğime de o dövmeyi yaptırcam. Ha, dersiniz ki ; "olum kazan işte üniversiteyi o anda da n'aparsan yap?" diye. Haklısın, öyle yapcam zaten.
Bu yazıyı daha fazla uzatmanın anlamı yok, müzik güzel, hayat idare eder -dershane varken-, bir de tavsiye üzerine okucam sanırım, sen büyük şehirde okumalısın başka yerde nasıl yapcan? falan diyen var. Başka adamlarla başka şehirlerde... diyor feylesof emre. emre desin biz keyfimize bakalım, evde kimse yok atsam mı bir yudum? Dün annem söz verdi, yeni bir şişe açıp kutlama yapacağız, ben kederden içmeyi planlamıyorum, mutlu mutlu içcez, kadehlerimizi tokuşturcaz! ŞEREFE ve DAHA GÜZEL GÜNLERE!

Did You Ever Wonder gelsin http://youtu.be/fGSjtQzUUaQ

Pazartesi, Mayıs 21, 2012

Stresten Eser Kalmadı -foto moto-

Dün arkadaşlarla buluştuk, alışkanlık haline getirdim sanırım. Kardeş de geldi, çok keyifliydi her şey. Her pazar takılıyoruz hep beraber, stres falan kalmıyor, iyi hissediyorum. Bu gidişimde ise çamlık sefası yaptık, cips, gofret ve kola alıp, koyulduk yola. Ilk gidisim değil, yorucuydu. Nefes nefeste kaldık, hava bi sıcak bi soğuk, terimiz kurudu usuduk, terledik tekrar, hava öyle temiz esiyordu ki kafayı koyup sizasi gelir insanın, sohbet, müzik, bi kaç foto. Bu kadar temiz havadan sonra nargile içmeye gidilir mi lan? Gittikçe, ben içmem, temiz hayat dedikleri s.kmsonik bi şekilde yaşıyorum, j&b ballantines bira, ok alkol hayatımın minik kısımlarına tecavüz etmişti ama içime duman çekip anlık zevklerin koynuna sokulmaya sanırım, batak çevirdik birkaç el, kuralları tam bilmememe rağmen aldım bi.kaç eli ehuhu günün mutlu eden kısımlarından. Bir iki elde yenilince de "sıkıldım ben yea oynamıyorum triplerine girdim" sakadan tabii, ortam bogucuydu kahvehanenin bodrum katinda 4 arkadaş takiliyorduk. Yalnız biz bu mekana gelmeden önce yol kenarında yürümek yerine, köyün içinden geçtik. O anda bir gürültü, uçak sandık, yol görünmüyordu ama uzaktı Chopper olduklarını sesinden anladığımız motorlu kafile geçiyordu. Fuakq yea, gorebilseydim keşke, 20 kişi rahat sayılıyordu. Of kaçırdık.
Birkaç adet fotoğrafla da kapanış yapalım ;

Rügar Türbinleri, doğru yazılmamış olabilir. Manzarranın ağzına ederler,
 aşağıdaki dev çelik direk de bunların eseri



Brave New World'deki Eddy'e benziyor ;  link

Sanayi.

Türbe! :)

Tırmanmışız, köy aşağısı işte. Karşıki dağlar jenderme falan.



Pazar, Mayıs 20, 2012

Temizlenecekler Listesi

Bu aralar salaklaşmış hissediyorum, mallaşmış hatta. Önceden olsa bu saatlerde manyak gibi durum güncellemesi yapıp insanların şaşkın suratlarını hayal edip gülerdim ama bugün neden farklı oldu bilmiyorum. Sanırım sadece yalnız kaldığımda öyle oluyor, şu an yalnız hissetmiyorum diye mi acep? Neyse ne, yalnız kalıp ağlayacağım günlerim de olur, tahmin edebiliyorum. Ağlamam kolay kolay ama hayali bile koyuyor. Çok severdim yalnız kalmayı da yalnız kalınca insan yapacak bir şey bulamıyor, deliriyor en mantıklı şekilde. En azından benim elimden gelen en mantıklı şey.
Dün atıştık anamla, "lan oluum sen kazanmayacak mısın? sabah akşam tık-tık diye bu bilgisayarda" yok bi de klavye sesi o tık-tık dediğimiz. Kazanmazsam kazanmam dedim, bırak ya! Sen öyle diyince daha bi stres oluyorum, daha bi çalışmamaya başlıyorum, yapma gözünü sevdiğim diyip tatlıya bağladım. Sen bilirsin, bir daha söylemem ama sonra üzülen sen olacaksın dedi. Anne, üzülen ben olacağım biliyorum ama benden kat ve kat üzüleceğini biliyorum ve bu beni mahvedecek, bunun olmasına izin vermeyeceğimi de biliyorsun, öpüyorum ellerini.
Bugün "trekking" yaptılar yengemle, tam çılgın bizimkiler. Beni de alın desem de geçen sene yalvarmama yakarmama rağmen "sen çıkamazsam oğlum o tepeleri..." kadın hani 30 yaşlarında değil, 40 yakın bir yerde ama bir 40 değil 39 diyelim bir de hipertansiyon, kolesterol derken bana nispet olsun diye mi çıkıp geziyorlar? annemin 4X'li yaşlara girmesini istemiyorum kendimin 2X'lere girmeme dayanamadığım gibi. Neyse, bizimkiler gittiler, zaten operasyon başlatılmış, asker her taşın altına bakıyor. Bizimkilerde kekik merakı, yok hacı bu ikisini terörist sanıp tadatadatdada şeklinde hatta fiyyyyuuuu baaAAAM! şeklinde de vurulabilirler. Cağnım ülkemde dağa çıkan herkes terörist, geçen yılki çoban olayını unutmadım. Neyse, benim içimde bir korku tabii, gidip de dönmezse eğer kekik toplamaya giderken asker tarafından vuruldular, şeklinde bi manşet geldi gözümün önüne, şeytana lanet okudum attım kafamdan o düşünceyi, lan kaybetme korkusu kötü. Baba-Anne bir de Anneanne için geçerli bu, anneanne can keşke daha çok zaman geçirebilsek eski günlerdeki gibi, ama olmuyor lanet olsun!

An itibariye Bayern-Chelsea 111. dk 1-1 vuhvuh 1'ler havada uçuşuyor, güzel.

Ağzına sıçtığımın dünyasında orospu çocuğu çok, mesela bir adam var, orospuçocuğu bildiğin ama annem dedi ki annesi çok hanımefendiymiş o zaman sadece orospu diyelim bu adama, hatta puşt, pezevenk ve dümbük diyelim ; "temizlenecekler listemde" bu adam, bu liste öyle bir liste ki dedemin eskiden yattığı kadınlardan tut, tavuğumuzu yiyen sansara kadar uzuuun bi liste. İşin kötüsü bunun gerçekleşemeyecek olması, kafamda temizlemiş olmamsa, beynimin orta yerinde bir lezyon belirmesine sebebiyet verebilir.

Yarın 12'de yine arkadaşlarımla buluşacam, bakalım bu kez kardeş de gelecek inşalla sıkılmaz. Temiz hayata sokayım, nargile içemiyorum. Sevemiyorum öyle şeyleri, anlık zevkler, geçici mutluluklar bana göre değil, çok yapmacık.

Cuma, Mayıs 18, 2012

Kaçın Fetih Var! -Şarkı Yüzünden-

Cumalar güzeldir, en az pazartesiler kadar ya da pazarlar, euheue dalga geçiyorum.
Bilgisayarı kurcalarken şarkı buldum, kendim indirmediğim, biriktirmediğim bir şeydi hatta, nasıl gözümden kaçmış, nasıl gelmiş oraya hala bulamadım. Tek bildiğim fethedildim, kulaklarım bayram etti, zihnimin boş sokakları aydınlandı, ne biliyim, dar sokaklardaki ağır abiler bile içlendi bu şarkı yüzünden. Grup çok hoş gerçekten, şimdilik 2 parçayı iyice dinledim de diğerleri için sabırsızlanıyorum.

Yeni keşfedildiniz, zor bırakılırsınız.

Pazartesi, Mayıs 14, 2012

Yorum Meselesi

Yoruma kapalı blog, aramaya kapalı blog, insanlarla bağlantısı kesik blog derken, çok sevgili okuyucularım soruyorlar, haklı olarak, neden yorum kutusu kapalı? diye. Açıklama yapma gereği duyuyorum çünkü sadece bir kişi değil bunu soran ;
Millet, yorum kısmı kapalı çünkü birden fazla sebebim var ve hepsi birbirinden saçma görünebilir.
Kapalı çünkü, bu aralar takıntılıyım, dağınığım, alınganım. Yorum kısmında söylenecek herhangi bir söz hayatımı bi şekilde rayından çıkarabilir, o duruma geldim.
Kapalı çünkü, çok online oluyorum, hep bakıyorum kim ne yazmış diye. Anlayacağınız blogu bile takıntı haline getirmişim, takıntı değil ya da başka bi isim bulalım biz buna.
Kapalı çünkü, illa yorum kısmından ulaşılmasın, alt taraftaki kutuyu kaçınız gördü? Twitter hesabı olup da eklemeyen blogcular, takip edince ölmüyorsunuz biliyorsunuz bunu dimi? Ben elimden geldiğince takip ettim hocu sıra sizde, nispet yapıyım, nazım geçsin azıcık.
Kapalı çünkü, kapatmak istedim sadece, bu kadar abartmış olmam yüzünden, bu kadar umursadığım için kapadım. Yorum kısmını kapamak, yapılan yoruma cevap vermemekten daha şerefli. HBBA'ya zamanında kızmıştım, açıklama yapmıştı, hiç gerek yoktu aslında. İşte bu yüzden sevgili blogcu, bunaldım, sıkıldım, kendimden bile bıkmış haldeyim, bu yüzden bi de, iletişim kurmama isteğim yoğun belki de.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bi yazı yazacaktım da keyif kalmadı ; telefon aldım, blog uygulamasını bulamadım. Telefon genel anlamda hoş şık güzel. Dün arkadaşlarla buluştuk falan onu da ayrı yazacam, iyi oldu çocukları görmem, moralim düzeldi biraz. Doktor meselesini de çözemedim henüz, yarın inşallah erteleye erteleye kendi kendimi fik fik...

Pazar, Mayıs 13, 2012

Anne?

Şarkı önce benim anneme sonra annesini kaybetmiş olanlara gelsin, duygusala bağlamak veya nasıl anlaşılırsa öyle.




Not : Kolaya kaçıp bir videoyla kurtardım günü? gibi görünebilir ama yazmaya kalkışsam günlerimi aylarımı alır, tek bir cümleyle anlatamıyorum kendisini.

Bir iyi Bi de kötü Haber var, Ya Da İki kötü.

Galatasaray şampiyon oldu, uzun zamandır maç izlememişim bu maçı izlerim diye düşünürken de izleyemedim, ne zaman ki ben GS maçı izliyorum adamlar yeniliyor, bu yüzden izlemiyorum bi de takımı tutamaz hale geldim, bu yüzden de izlemedim. Yazıklar olsun, lan nasıl izlemezsin diyenler...
Bu güzel, mutluluk verici bi haber ama üzücü olan geliyor.

Ebru öldü, Ebru kedi sokak kedisi bugün yolun ortasında dururken ezilmiş. Üzüldüm tabii, yavrularından bir tanesi de öldü. Hatta boncuk, mavi gözleri olan ölmüş. Üç yavru kalmış, hafıza kartında sorun olduğu için de atamadım videoyu, üzgünüm. Yavrular da hala emziriliyordu, napacaz la? Aç kalıp ölmelerine yürek dayanmaz, çaresi olmalı. Bir şekilde ulaşın şu adreslerden ; http://atyarisindakiesek.blogspot.com/p/bizi-birbirimize-baglayan.html
Şuralarda verdim bağlantıları, yavrular bir aylık bile değil, dediğim gibi bi çaresi olmalı yoksa elimden bişey gelmez yani, süt içirmeye çalışıyoruz ama içmiyorlar. Ölecekler mi?

İki kötü haber - Fenerlilerin gözünden
Bir iyi bir kötü haber - Galatasaraylıların gözünden

Siktir ya! Lan Kader'e ok, demediğimi bırakmadım ama Hayat da az şırfıntı değil.

Cumartesi, Mayıs 12, 2012

Annemler Günü - Züccaciyecileri KYD

Anneler Günü dedikleri,
Geçen yıl hediye almadığım için kalbi kırılan bir annem var, zaten bir annem olduğu için de Annemler Günü değil de Anneler Günü olması mantıklı olmuş. Neyse, bugün gittim hediye bakındım, arkadaşı yolundan döndürdüm, iyi yoldaydık ikimiz de iyi bir amaç için kötü yola düştük, ikimiz de o yolları bilmeyiz, hediye bakma konusunda tembeliz anlayacağın. Ben bakır cezve ararken bir züccaciyeye sordum, züccaciyeci amca abisine yolladı, lan oğlum kötü yol dediysek aklına kötü şeyler gelmesin. Neyse, abisine gittik, bakır cezve var mı dedim? Var, dedi. Eeh, bi bakıyım, dedim. O sırada başka bi müşteri geldi. Adam sallamadı bizi, iyi de oldu. Dediğim gibi kötü yolun iyisi kötüsü olmaz, buldun mu kötüsünü kollayacan dötünü. Neyse efenim, bunlar küçük dedim. Daha büyüğü yok mu? Yok yok, bundan daha büyüğü yok, dedi. Ama bizim aile büyük efenim, kaç fincan sığar ki buna? dedim. Yeter işte o, dedi. Yetmez, ben gidiyorum, dedim. Döt falan sağlam atlattık burayı da.

Ben bu kadar badire atlatmışken anam çemkiriyor, yok efenim milyon çeşit cezvesi varmış, tişört al oğlum. Hem halana gidersin tek kuruş ödemezsin, dedi. Ben içimden gelen bi şey almak istiyorum, dedim. Amaaan, ne diyorsam gel lafıma be çocuk, gibisinden şeyler söyledi. Yok anacım sana hediye falan, git ne alıyorsan kendine al beğen, giy, hatta altın düşmüşken bir kaç bilezik falan al bozdururuz ileride. Te allaaam yeaa!

Gittim ben, دله بال حاير hoşçakalın yazdım hem de arapça gerçi olmadı gibi ama olsun tersten türkçe de acayip yazıyılıy.

Cuma, Mayıs 11, 2012

Dikkat Melankolik Çıkabilir.

Bir şey anlatmıyorum, hiçbir şey anlatıyorum. Dalga geçme hiçbir şey anlatmıyorum şeklinde bir cümle kurup olumsuzlukların üzerine olumsuzluk katmak istemedim, kat ve kat olumsuzluk kimsenin işine yaramaz. Umut lazım bize ve şu an en çok ihtiyacım olan şey, seni bilmem ama ben melankolinin dibindeyim.


Çarşamba, Mayıs 09, 2012

KOKU -film değil-

Deodorant - Yeni aldığım, kızları deliye döndürdüklerine, kışkırttıklarına inanan bi marka, hoş güzel, kokusuna bakmadan aldım, sürpriz olsun diye, sabah sıktım. Aldığım ilk kokuydu uyandıktan sonraki.

Balık ve Et Toplama Aracı - Bu ikisi bende öyle bi etki yaratıyor ki uyanmama yardımcılar, dershaneye giderken güzargahım sağolsun, değişmesi mümkün hatta bu kez de taze çekilmiş miss gibi kahve kokusu olacaktı, sabahın en güzel kısmı olurdu, neden öyle yaptım bilmiyorum.

Dershane - Kokusu kötü değil ama boğucu, sınıflar kötü kokuyor gibi, gibi değil kötü.

At Gübresi - Basmamak için direndiğim, kokusundan da geberebileceğim, gebermem ama en azından kötü yahu. -dershane dağda değil ama işte halden, pazardan gelen at arabaları, her ne kadar bebek bezi niyetine çuval kullansalar da "dıkşıın dıkşıın" şeklinde sıçratıyorlar yerlere.

Takım Elbise ve Deri - Deri kokusunu seviyorum, kliması olan giyim firmalarını seviyorum -bazılarında yok- tekstil, kumaş o tür şeyleri de seviyorum. Böyle bir yerde iş bulabilsem yazın, beleşe de çalışırım karnım doysun yeter. Ayakkabı da vardı, fetiş falan değil benimki ama deri seviyorum arkadaş, ölmesin hayvanlar karşıyım ama umarım yasal bi şekilde alıyorlardır, bi inek olsun bi öküz dana büyükbaş derilerinden bahsediyorum, kaplan derisi giyecek param olsa bile almam len!?

Yine Tekstil - Klimasızsa ı ıh, ter kokuyorlar, giy çıkar giy çıkar, oluşan sirkülasyonla burun direklerim "selam koca adam, ben geldim" diyip giriyor içeri. UTANMAZ!!

Yine Et - Et aldık, yemek için. Kan kokusu hakimdi, küçük. şarküteri sayılmayan bi yer. Çıktım, rahatsız etti, sonra alıştım. Kola içtik bi muhabbet bi muhabbet sorma. Endonezyalı genç kadın girdi içeri, internetten tanışmışları kocasıyla, annem de atıldı "benim oğlum da hep internette -güldü-" ben de güldüm, kasap amca da güldü, hepimiz güldük. Buralar Filipinler, Endonezya, Asya, Uzakdoğu Ülkelerine ev sahipliği yapıyor. Hani eskiden beri öyleymiş hala öyle, çeşitlilik önemli minik çekik gözlü sevimli çocuklarım olsun isterdim, japon n'apsın la beni? Kısmeeet!

Yine Kahve - Bu kez tam kahve, yeni çekilmiş olsa da olmasa da farketmez, kahve favori! Elma suyu gördüm, yıllardır arıyorum bi market de aha biz Eşek için elma suyu alalım falan -hoşaf meselesinden dolayı sanırım-

Bugünlük bu kadar koku yeter, yeni kokularla karşınızda olucağız efenim, şaka yeni kokuları nerden buluyum yahu?
Kedicikleri birazdan fotoğraflamaya gidecem akşama atarsam gene iyi, Ebru-dizidekine özendik- ve yavruları, coming soon. Kedi sevmeyen bünye, Joy'un blogunda göre göre alıştı, küçükken çok, tırmalamıştı aşufte kedi o yüzden korkarım. Bi şekilde çekcem fotoları! Yavrular yenir, gözleri masmavi len! Bembeyaz bi de tüyler...




Pazartesi, Mayıs 07, 2012

Peh!

Yazmayacaktım...
Yazıyorum, pazartesi günlerinin pek bi anlamı kalmadı gibi, ne nefret, ne sıkılma durumları, ne de diğer depresif haller. Giremiyorum hiçbir duygu durumuna, ruh gibiyim. Dersler? Hayır hayır, bu yüzden değil. Nedenini ben de bilmiyorum.
Sınav vardı bugün, bak bu olabilir! Lys denemesi ne kadar kötü olabilir ki? Çok değil, az da değil çok az da değil. Kıvamını tutturamıyorum ben günlerimin, kıvamı bozuk günler, ruhsal anlamda çöküntüler, kafaya takmalar, takıntı haline getirmeler, bitmek üzerine olan durumlar, bitmeyen durumlar, nefret edilenler, az sevilenler, sevilenler, görüşülmeyenler, azlar çoklar...
Film izlemeyi planladım, onu bile beceremedim, dersim vardı dün. İş güç enerji, kendi kendime bi espri bile uydurdum ama buraya yazmayı planlamıyorum, üzgünüm.
Sınavdan tekrar bahsediyim bakalım, sınav bitmeden kitapçıkların üzeri ilginç şekillerle kaplıydı, çizdim. Rehberlikçi aldı, yeni gelen. Biyoloji ise bende kaldı. Optiği de katladım, origamisel. Hiçbir zaman kuş yapmayı beceremedim ama denedim. Hani kuyruğunu çekince kanatları hareket eden, uçuyormuş efekti yaratıyordu, şimdi olsa mutlu olurdum belki. İnternetten kurbağa yapımına bakmıştım geçen sene, çok zordu. Yapamadım, hatta bumerang bile yapmayı denedim, fırlattım ama geri gelmedi. Kağıt parçası tarafından terk edilmek de acı veriyormuş, hiç değeri olmasa bile gözünde.
Telefon aldım, en heyecanlı şey bu olabilir belki. Cumartesi gelecek, kamerası var, müzik çalıyor falan. Yapmayı sevdiğim iki şeyi yapabileceğim bi alet.
Başka bir şey de yoktu, abarttım bile.

Perşembe, Mayıs 03, 2012

WHY ALWAYS ME?

Neden ben?
Neden benim başıma geliyor nerde ibretlik olay, hikaye, aksiyon varsa hepsinin taa m.koyayım.
Mesela bugün,
Biyoloji hocası geldi, birileri adamı şikayet etmiş. Dün hastaydı, yoktu ders, çocuğu da hastaymış. Buraya kadar sorun yok, ben dışarısı çok soğuk olsa, kıçımı kaldırıp dershaneye gitmeyen biriyim, hocanın derse gelmemesi açıkçası umrumda bile değildi. Ha, konuya gelelim. Ben dün rehbetlikçiyle konuşmuştum, neden dershane boşvermiş, diye. Gelmeyen hocanın yeri bal gibi de doldurulurdu, bunu konuşmaya, eleştirmeye hatta tartışmaya hakkım var. Amınakoyyim, gitmiş biri ben dershaneyi şikayet ettikten sonra, hocanın adı geçmedi dikkat edersen, arasın biyo. hocasını işte öğrenciler şikayetçi 4 haftadır gelmiyomuşsunuz falan filan.
Hoca sınıfa geldi, işte ben bu zamana kadar hep iyiliğinizi düşündüm, yardım etmeye çalıştım -inkar edemem- ama imalarda hep benden bahsediliyordu, dalgasına sınıfın şizofrenine takıldım ona doğru yansıtmaya çalıştım olayı, yokladım yani, ona demiyor gözümün içine baka baka bi de delikanlı olup gelip yüzüme söyleyeceğine hala yalan söylemeye devam ediyor diyince koptum ben.
Ha bi de buraya kadar her şey anormal, ben psikiyatriye gide gele zaten bi hal olmuşum. Obsession olabilir bende-takıntı-, alınganlık da cabası. A.koyyim hasta mıyım ben? Yine mi ben? Neden hep ben?
Hocayla konuştum mu? Hayır, yemeğe çıktı direkt. Cumartesi günü konuşsam mı acebe? diye de düşünüyorum ama eğer yapmadığım bir şeyi yapmışım gibi yansıtıyorsa da -ki öyle biri değil bu hoca- ilginç aq böyle durumun, yazılarımda geçen seneden bu yana adamı övdüğüm hatta en sevdiğim hocalar arasında olduğundan bahsediyordum, eğer ki durum benim aleyhime çevrilirse o zaman sikerunng uleeyn?! diye haykıracam, tabi siklememeye çalışcam ama n'apıyım yani, düşünsene yapmadığın bi olay üzerine yapışıyor, adamın söylemleri ve sınıftaki arkadaşlar okları sana doğru yöneltiyor, işte öyle sikik bi gün yaşandı.
Balotelli, sen mi ben mi? 

Kardeşe de takım elbise bakmak için çıktık, yok. Takım var ama 290 ile 260'a bulduk iki adet. Annemin bütçesi mi -150tl- kardeşle bende toplam 100 lira var. Annem kıyarsa paraya 300 liraya yakın bir parayı çocuğun mezuniyeti için gözden çıkarmamız gerekecek. Büyük ihtimalle olacak ama bilmiyorum.

Telefon alma durumlarına gelecek olursam, o iş de sallantıda. Bi gün modelde sıkıntı yaşanır, bi gün bi iş çıkar, bi gün de ertelenir.
Neden ben buralara mutlu şeyler yazamıyorum? Hoş, mutlu yazılar yazmak için açmamıştım blogu ama bu kadar da sikimsonik maceralar da beni bulmasın yahu! Bıktım bunaldım amq, obsession, depresyon, hass...

Çarşamba, Mayıs 02, 2012

Beyin Pornosu

Eeh! 
Dün 1 Mayıs'tı değil mi? Benim için hiçbir anlamı yok. Öğrendim ki babam için de anlamı yokmuş. Dün Sensei-mr.e- ile konuştuktan sonra babamın 1 Mayıs'ını kutlayalım dedik. Dediğim gibi 20 yıldan uzun süredir yurtdışında olan adam buruk bir şekilde, oğlum o bayram benim için değil, millet her yıl toplanıyor da ne oluyor? diyince kontak attı bende. Lan şöyle bi düşününce babam bir kaç yüzbinmilyon kez ölümden döndü suudi'lerin cehenneminde, ee sigortası yok? emekli olması için de 70bin lira, ta amq elektrikler de kesilip geliyor. Ee, adam emekli de olamıcak işin kötüsü o. Bayram mayram dinlemiyorum artık hacı, babamın hakkı yenilirken bu ülkede ben bayramdan söz edemem.Ha, dersin ki çık meydanlara babamın hakkı yeniliyor beşbakanım diye yırtın, bireysel olarak mücadele edecek güçte değilim malesef, öyle bişey yapabiliyor olsaydım da burda olmazdım, fiziksel anlamda.Emeklilik içinde ; Yıpranma payıymış, yaşmış bilmem ne. Emekli olabilmesi için milyon tane şey tutuyor, paraya gelince 70reca ediyim diyor pezevengin oğlu, siktir ettim bayramı seyranı, ben kutlamıcam. Canımı sıkan bir numaralı olay buydu .
KUZEN?!
Kardeşimle binbir münakaşa, Suriye'ye gidip geldikleri dönemdeki olaylar, yalanlar dolanlar, iftiralar derken. Bu "kuzen" bozuntusu, puştluk ve serseriliğin dibindeyken kardeşimi de araya sokuyor tabii, haliyle canım sıkıldı. Dayım da arıyor falan, oğlum bize gelmez oldunuz, hayırdır? şeklinde. Şahsen ben gidiyordum ama kardeşim o pezo ile karşılaşmamak için elinden geleni yapıyordu. Yapıyordu ve başarıyordu ama ailenin bi kısmını hiçe sayması gerekiyordu, yapısı gereği biraz anarşist. 
Annemde dayımlardaydı dün, sabun yapımı için eve geri dönmesi gerekiyordu.Kendi yapmıyordu ama olaya bi şekilde müdahil olmayı başarıyordu. Tam orta yolda karşılaştık, kızdık biraz kendisine. Dayımlara gittik, ifadesi alındı kardeşin. Mahkeme salonu gibiydi. Sonra da "kuzen" denen şahıs geldi, yine yalan dolan. Çocuk takıntı haline getirmiş kardeşimi, yapacak bir şey yok. İşte biraz konuşmalar vesairelerle, sürekli vurgulanan "birlik olun" çağrısı. Ben bu çağrıya kayıtsız kaldım, çünkü zaten uzak olduğum birinin hayatıma bu denli müdahale etmesi akıl karı değil. He, dayılarımın vurguladığı "birlik" tanımı da garip, kan bağımız olsa da o çocuktan bana ne "kuzen" olur ne cacık diyesim vardı ama diyemedim. Ben yine bildiğimi okurum, sonuçlarına katlanacaz "ben ve kardeşim" bizler. 
Dün başımı ağrıtan o olaydan sonra başım ağırdı, çok ağırdı taşıyamayacak noktaya gelmiştim. Televizyonda Caroline'i görene kadar, ÖBGZKi vardı, izledim hiç affetmedim. Müzik de dinledim biraz, sabahında babamla konuşmuştuk, güzel haberler almak iyiydi, öyle avuttum kendimi.
Bir de kardeşimin anlattığı ; 
PİÇ DERSHANE
Dershanede de olmaması gereken olaylar. 
Sürtüğün teki, bu kızla kavgalıyız biz, saçından tutup suratını dağıtacak noktaya gelmemek için kendimi zor tutuyorum. Dersin ortasında gelip önüme oturdu, ön sıraya. Bi de dik duruyor inatla, bağırarak uyarmaya kadar gittim, aşufte kıpırdamadı bile. Elimle uyardım, sırtına hafif vurarak, taciz noktasına getirdim olayı yine utanmadı. Hadi onu geçtim. Son 2 dersimiz boş, topu topu 5 saatimiz vardı. Kalmadım dershanede, yeni rehberlikçiye gidip çattım, adamın da alınganlığı benim stresim birleşince patlama noktasına geldim. Çok sinirlendim tabii. Sonra konuştum adamla, halden anlayan biri. Kardeşe de mezuniyet için takım alacaktık, alamadık ertelendi. Bugün çok boktandı ama dünün yerini alamazdı hiçbir gün. Hadi kurtul adamım bu insanlardan diyorum kendime, yakında kurtuluşumu ilan etmeyi planlıyorum tabii tek çaresi "lys".
İşte bütün bu durumlar tam da başlığın kendisi gibi, bu yazıyı da bu durumun "seks kasedi" olarak algılayabiliriz. Google'a kapalı olan blogumun, yazıda veya bahsi geçen başlıktaki kelimelerle aranmayacağı için mutluyum açıkçası.
KUM TORBASI
Adamın biri, hemşehrimiz. Sınırdan yürüyerek geçen ama dönüşte ulaşım yönünden tercihini değiştiren biri. 
İlk adımda yürüyerek geçiyor amcamız, bisikletle dönüyor. Bisikletin üzerinde de taşıyabildiği kadar kum torbası. Gümrük memuru şüpheleniyor, ne var bunun içinde? Açın bakalım, diyip yırtıyorlar çuvalları ama çuvalın içi kum dolu. İlginç. Amcamız seyahate devam ediyor tabii, çuvalın içinde de kumdan başka bir şey yok bu arada belirtiyim. 1 değil 2 değil, gümrük memuru çıldırma noktasına gelmiş. Amcaya sormuş tabii ; 
-Yalan söyleme anlat, neden kum taşıyorsun sınırdan, ne yapacaksın kumu? Gittiğin yerde kum mu yok, şeklinde sormuş tabii.
Adam cevap vermiş : 
-Ben sınırdan yürüyerek geçiyorum ama dönüşte bisikletle dönüyordum, kum torbalarını da dikkatinizi bisikletin üzerinden çekmek için kullandım. Gittiğim yerde de bisikletleri belli bi kar için satıyorum, demiş. 
Adamın kafasına hayran kaldım, kaçakçılık bu noktada ama bence bu aralarında en masum olanıydı.
TANRIYA
Tanrım! Hayatımda aksiyon olsun biraz hareketlilik katılsın dediğimde bahsettiğim olay bu değildi. Hea bi de annemin falcıya gitmiş olmasını biliyorsundur herhalde. İşte, gitmesin istiyorum. Falcının dediğine göre kardeşimle aynı yeri kazanmıcakmışız. Hah! Bi yerimle güldüm. Başka ne söylemişti, babamın bi şirkete gireceğini ve çok zengin olacağımızı söylemiş. Yahu hiç mi farklı olay olmayacak ailemizde, olsun diye demiyorum ama 20 yıldır aynı şeyi tekrarlıyor fahişenin dölleri, bıktım. 

Pazartesi, Nisan 30, 2012

N'apıyorum, Neden Yapıyorum?

Selam yalnız blogum, yazarı tarafından yalnızlığa itilen, asosyalleştirilen blog! Yorum kısmını kapadıktan sonra, blog aleminin okuyabildiğim kısmını okuyup güya sosyalleşiyorduk beraber, dimi? İyi o zaman, mutluysak sorun yok. Gel bi de hayatımızdaki birkaç değişikliğe bakalım;
Saat 19 Olsaydı, HABERLER Yazacaktım-
Geçen yaz tek başıma 3kg patates kızartması yediğimi yazmış mıydım? Yemiştim evet, obez değilim hayır. Ben dün yine patates yedim, kızartma şeklinde bu kez çok dokundu çok karnım ağırdı, yazın ortasında yediğim patates milim dokunmazken, bana dün n'oldu?
Fizik özel dersimi iptal ettirdikten sonra, komşunun oğlundan ders almaya başladım. Fizik bölüm mezunu, şimdilik de elektrik-elek. müh. okuyor. Tamamlayamayacak kadar üşengecim be blogcuk.
-Haber sıralamasına göre gidecek olursam, magazin sonda, borsa ondan önceydi dimi?-
Lys denemeleri var bi de ebeme dadanan, sınav anında o kadar çok eğleniyorum ki, gerçek olan kısmını da öyle atlatırım umarım. Yaş 20 oldu len, ilkokulda "serseri lan bu ileride allah bilir sokak başında durup kızlara laf atar" dediğim çocuk, evet ben çocukken insanların karakter analizinde uzmandım, bi baktım yanılmışım. Çocuk şu an 5000 riyal-2375tl  gibi bir para kazanıyor, ooh kebap lan! Ben hala cep telefonu almaları için şirinlikler yapıyorum, hala çocuğum, kendi paramı kazanmadan, kendi evimi idare edemeden de öyle kalmaya devam edcem ama öyle kalmaya niyetim de yok.
Şu aralar biraz fantastik bi dünya'da yaşıyorum ki, bu biraz ilginç. Arada çok sıkılıyorum, bazen de eve şarkı söyleyerek giriyorum, bazen dershane merdivenlerini küfrederek çıkıyorum, bazen de ıslık çalarak ritim tutarak. Bipolar durum bozukluğu deniyormuş buna ama yok o kadar bariz değil yahu. En azından etraftan tepki almadım şimdiye kadar, hep "çok değişmişsin" şeklinde tepkiler alıyorum uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımdan, ee fiziksel olarak suratımda bir kaç tüy çıktı sadece, boy desen bir kaç cm, kilo mu? ııh, bir kaç işte! Benim değişimimi genelde, bakış açım ve tarzımın değişmesi olarak yorumlanabilir aslında. İlginç ki benim gibi düşünen bi insanoğluna rastlayamadım yaşadığım yerde. Bana her şey tozpembe aq. Sanki öyle pamukşekerden bulutlar var da alice gelecek çikolata çeşmesinden kana kana içcek çikolatayı, sıcak veya soğuk.
SIKILIYORUM
Ergence sıkılmak değil, 1 ay kalan sınavın stresinin hesaba katılması belki de. Hatta şöyle diyelim biz buna, çalışıyorum çalıştığım zaman öyle bir rahatlık oluyor ki, bundan tedirgin oluyorum, bu durumdan da sıkılıyorum. Psik. Dr.'la görüştüm geçenlerde, evi anlattım, dershaneyi, sonra yine evi. Sorun yok bu ikisinde ama hastaneye gidip, "sıkıldım ben, buraya gelmekten de sıkıldım, dershaneye gitmekten de sıkıldım, her şey sıkıldım ama herkesten değil" demeyi planlıyorum. Kendisi blog adresimi biliyor ama okuduğunu sanmıyorum. İlk gittiğim zamanlarda beni çok iyi anlıyormuş gibi geliyordu, şimdi ise sanırım ben anlatamıyorum adam aynı adam, değişim bende.
Sıkılmak kısmı atlatmanın yolunu buldum, çağdaş sanatlarla ilgilencem, okucam sadece. Bana kitap al, kitap alamazsam internetten indiriyorum, indiriyorum ama okumuyorum, gözlerim ağrıyor. Blog okurken bu durum sadece renkleri dikkatimi dağıtan bloglarda oluyor. Okumuyorum, okuyamıyorum.
Trt Belgesel'de Joanna Rajkowska'yla karşılaştım, hayran kaldım. Kişiliğine de sanatçılığına da, oğlum manyak 1 saatlik programda nasıl tanıdın kadını? diyecek olanlara ise cevabım, yukarıda bahsetmiştim dimi karakter analizlerimden, başarısız olmuştum ama bu kez eminim kendimden. Hadi bakalım bugünlük bu kadar amaçsız muhabbet yeter, Fizik çözülmeli, türev güzel de integral var bu hafta.
AMAÇLI MUHABBET
Yarın 1 Mayıs, babam için kutlu olsun önce. Arabistan'da geçirdiği 25 yıldan fazla, çeyrek asır mı? evet onun kadar bir zamanı; gençliğinin, evliliğinin, ailesinin gelişim sürecinin en güzel yılların ve daha doğrusu 25 yılını bizler için heba ettiği için, kendisine ne kadar teşekkür etsem, ne kadar yazsam çizsem samimiyetsiz görüneceğim için, duygularımın esiri olmadan bırakıyım burada.

Perşembe, Nisan 26, 2012

Neden Geldim Bilmiyorum ama Gelmek Güzel

Yine ben, hep ben, yeniden.
Bıktık olm zırvalamalarından, diyenler olacaktır. Ben de, neyimden bıktın len, arada yazıyorum zaten derim.
Ara vermemin de anlamı yokmuş onu, anladım. Yıkıldım, öldüm ben! Bittim! modunda değilim, bu yüzden mutluyum sanırım, evet öyle.
Öncelikle şunu belirtiyim, yazmayı unutmuşum. Arada yazınca beynim reset atmış oluyor, önceden olsa kelimeler akıp giderdi beynimden, kısa bi yazı olacağının işareti bu.
Bu zamanlarda neler yapıyorum, sınavın açıklanmasından bu yana 1 hafta'dan biraz az bi zaman geçti. 6 gün. Kötüydü evet, n'apabilirim? Lys var daha ve aşılmayacak bi sınav değil. Bunu anlatmaya gelmedim gerçi. Ne anlatacaktım lön?
Pazar gününden giriyim abi, olmuyor öyle,
Pazar günü arkadaşlarla buluşacaktık, R'nin sürprizi varmış. Hani sürprizin ne olduğunu söylicem ama ters köşeye yatırmaya çalışmış kereta! Facebook'ta mesaj atıyor işte, sana sürprizim var, diye. Ee dedim, bombastik olacak çünkü beynimi yicem tahmin etmek için ya da çabuk unutan yapımdan kaynaklı sürprizi unutacam, dedim. Unutmak en iyisiymiş, keşke kemirmeseydim beynimi, zavallı beynim gel şöyle -öpücük- bi öpücükle, jöle gibi beyni hüplettim! Neyse, bu sürpriz rüyalarıma giriyor işte, sınav sonuçlarının açıklandığı gündü ;
Sürpriz paket yapıp eve getirmiş R. Ben de bi sevinç, kusura bakma bi banyo yapıyım yeni kalkmışım yataktan falan diyorum, banyoya gidiyorum, eriyormuş gibi kanıyorum. Öyle böyle değil, sanki biri gelmiş şah damarımı kesmiş o derece. Kanlar içinde uyandım, demek isterdim, fantastik bi havası olurdu ya da şu an burda olmazdım, öyle bi hastalık vardı-girmicem bilime ilime şimdi- neyse işte bi uyandım, lan dedim eğer rüyası böyleyse gerçeği nasıl bişi acebe!? şeklinde. Mesaj geliyor, sürpriz beniiim! euheuhe, diye. Ya tahmin etmiştim vallahi, dedim. Arkadaşlara haber verdim, künefe yeriz falan. Plan yapıldı. Pazar günü de gidildi ;
Sohbetin konusu - Sınav...bundan daha güzel bi hikaye bulamadım.
Öyle bi azarladı ki arkadaşım, dedim ben bunun altında kalamam arkadaş, bu pazar gününü de kazandığım vakit hatırlatırım dedim kendime. Kahve içtik, sohbet ettik, evet sınav hakkındaydı yine. Künefeler geldi, ya dedim bu künefede bi terslik var ama habire çatalı indiriyorum, acımıyorum. R, künefe bozuk! dedim. Evet garip bi tadı var, dedi. Eee n'olacak şimdi? En fazla zehirleniriz diyerek bi çatal daha, ya nesi var acaba, peynir? tereyağ? nesi bozuk acaba diye de tahmin etmeye çalışıyorum bi yandan. Atın ölümü arpadan, zehir olsa o anda yerdim, zehirli bişey yerdim yani yoksa zehir yenilen/içilen şeklinde tüketilebiliyor. Kıvama göre.
Diğer arkadaşlar da geldi, bi sohbet bi sohbet -yazar burda mutlu, gerçek anlamda-

Başka meseleler de var, ben Fizik özel dersini bıraktım. Adam anlatamıyor, özel derste bari ilgilenir de bişiler yaparız diye düşünürken... Olmadı, olduramadım, durduramadım yarebbi! Parasal meseleleri de düşününce, yok dedim ben bu dersi almasam da olur. Çalışırım kendim, cidden de öyle oldu. Kendim çalışınca bi anlama bi ilham geldi ki sorma! Hala çözemiyorum ama çaba gösteriyorum. Çözecem ama, inanıyorum yani. Geometri de ayrı dert ama onda da yavaş yavaş neyin ne olduğunu veya öhöm gibi şeyleri anlıyorum, evet.
Telefon alıyorum mesela, aslında dün alıyordum ama babamdan telefon geldi : "oğlum telefon 1300riyal-620tl-" şeklinde. Ya baba pahalı o, sen başka telefonlara bak, fiyatlarını söyle ona göre halledelim bu problemi, dedim ben de. Zaten kayıt sırasında 100 lira ekleniyor, bi de teknoloji hızla gelişiyor azizim. Biz yeni bi cihaz almadan, başka biri piyasaya sürülmüş oluyor. En iyisi, en yenisi olmasın, işimi görsün yeter yahu ama 620 lira fazla+100=720 çok fazla, sevgili ülkem kendini ne kadar da çok sevdiriyor öyle, çok şirin böyle sevimlilik fışkırıyor, her bi vergiyle götümüze girmeye çalışıyorlar ya, amq! Türkiye'de 1200 lira telefonun fiyatı, ya dedim acep alsam mı buraya göre yine 500 lira gibi bi ucuzluk mümkün ama olamadı işte. Siktir et! Alacam bi şekilde telefon ama onu değil sanırım.

Ha bi de ben özgür yazılımcıyım, laptop'un ekran kartı sorunu olmasa laptopta da ubuntu, fedora, opensuse gibi linux distrolarından birini kullanacaktım ama olamadı. Xfce ve Lxde de sarmadı, o yüzden Vista'dayım hala. Neden mi bunlardan bahsettim? Bugün 26 Nisan ve sınav sonuçlarının açıklandığı günden daha heyecanlıyım, bi nebze. Ubuntu 12.04 lts-long term support-  yüklenmeye hazır. Dvd'ye ya da sığarsa cd'ye çekip denicem. Birazdan içerideki külüstüre de format çekcem.


Cuma, Nisan 20, 2012

Sınav Açıklandı Ya, İşte Öyle Bir Şey

Sevgili blog,
Bugün hayatımı pek de değiştirmeyecek olan bir sınavın sonucunu aldım, iyi hoş. İstanbul Peyzaj'dı hedef dimi? 10 fizikle gidebilecekken, evdeki hesap çarşıya uymadı 20 fizik yapmam gerek. Diğerlerinde problem yok, öyle işte.
Ailem mi? Düşük olan puanım -geçen yıldan düşük- beklediğimin 80 puan altında gelmesi, abartmıyorum 80, beni yıkmadı. Ciddiyim, sabah bilgisayarı açtım, İrfan Değirmenci'ye yağan mesajlar -450 aldım, 470 aldım diye, lan dedim onlar öyle almışsa ben de istediğim puanı almışımdır. Laptopu prize bile takmadan, 3dk içinde gerçekleşti her şey, odama koştum, internetin fişini taktım, laptop açık vaziyette osym'ye giriş yaptım. Tckimlik hazır bekliyordu, parolayı gir ve BAZİNNGAAA! hayatımda aldığım en kötü puan! Ağladım, 6 yıldan sonra ilk defa ağladım, abartmıyorum 6 yıl, hacettepe'de ağlamışlığım var, giderseniz eğer duvarları iyice inceleyin, gözyaşlarımla ıslattım bölüm34'ü. Konumuz bu diil! Diil! Hala Haceppe Fizik Müh. kazanabilirim, hala İst. Üni. Peyzaj kazanabilirim.Hala kazanabilirim, Şebo da demiş "benim hala umudum var" diye, ben de diyorum. Sıkma canını blog, tek sikilen ben değilim. Bi şekilde hedefe ulaşcaz, hee baktım İstanbul Peyzaj olmadı, ee o zaman n'apmalı? Mersin Şehir Bölge yazılmalı, evet işte öyle. Kayseri'ye gidemem, Mersin'de akrabalar var, haa baktım kurtarmıyor, Harita Mühendisi olcam abi, n'apıyım? Herkes hayal ettiği şeyler almaz bu hayatta, öyle bi zorunluluk da yok. Harita Mühendisliği aklımın ucundan geçmezdi, memleket de öyle, memlekette okuyabilirsem de okucam amq n'apıyım ne ne ne? Çok karamsar bi çizgi çizdim, başa alıyorum, hayallerim gel git gibi, dalga kıyıya vurduğu an tutcam ucundan bırakmıcam bu kez, bu kez evet bu kez yahu!? Neyse ya, canım sıkkın olabilir.
Hea bi de, babam msn'deydi, Riyad'la bağlantıdaydık sevgili Kırca. Riyad'tan haberler güzel, dün telefon için naz yaparken ben, bugün almayın ya haketmiyorum diyince, annem koptu. Bağırdı biraz azarladı, neden strese giriyorsun? Beni de strese sokuyorsun, babanı da! Alacaz telefon işte, dedi. Ama ben almaları için demedim ki öyle, almayın abi haketmiyorum ben dedim, ciddiydim. Alın ya, siz bilirsiniz.

Not : Dün Facebook sayfamı Fikret Kızılok'la donattım. Canım Kızılok, hissetmiştin dimi öyle melankolik ve bunalım olacağımı. Dün bunalımdı, bugün iyiyim. Sabah açıklandı sınav, ağladım. Kızılok da biliyordu bence ağlayacağımı, beni en kötüsüne hazırladı dünden. Tanrım! Seninle ayrı konuşcaz. Şu an zamanı diil!
Evet hayatımın her geçen gün daha çok sikildiğine inanıyorum, yalan mı? Değiiil! Buna rağmen direniyorum.