Dershaneleri sevmiyorum, "hadi canım!" yıllardır bunu diyip duruyorum dimi? Bir şey yapmalı, kurtulmalı. Sevemiyorum, hani bir hevesle gidilir ya, öyle bir yer değil benim için. Ben de her Salı böyle istemeye istemeye gidiyorum. Bugün de o günlerden biriydi. Bugün öyle bir gün ki, dünün mutluluk kırıntısından nasiplenme fırsatım vardı.
Dün çektiğim o kedi videolarından sonra blogu baştan sona kedi videolarıyla doldurmaktan korktum. Hani samanlıktaki yerinde duruyordu ama diğer 4 afacan, durmuyordu keretalar! Akşama kadar sürdü bu mutluluk, yemek de patladı, sonra sakindik.
Öyle bir özgüven var ki şu an, hani Everest'e çıkıyoruz ağbi gelcen mi? deseler, koşa koşa giderim. Nerden geldi bu? Bu ara o kadar sık bi durum ki, götümü kurtardım oğlum, siz kendi derdinize yanınlardayım.
Mesela bugün;
Dershaneye götürdüm telefonu, içinde hat falan da yok hani, sırf müzik çalsın falan. Kulaklığı takınca soyutlandığımı keşfetmiştim ama bunun bu kadar eğlenceli olduğunu düşünmemiştim, tabii sokakta tek kulaklıkla takılıyorum o ayrı mesele, hala korkuyorum. Neyse, arkadaş kurcalamak istedi, verdim telefonu. Sevindi falan, kızın babası milyoner, bakma öyle ciddiyim. Birkaç fotoğraf çekindi, videoları gördü falan. Bu durum hoşuma gitmese de, kişinin blog okuduğunu sanmam ya da özellikle o videoları arayacağını. Neyse arkadaşlar gitti, kulaklıkları taktım. Uçurdum kendimi, nereye gittiğimi bilmiyorum falan ama iyiydim öyle. Arkadaşlar geldi, kulaklıklar kulağımda, çıkardım dinledim onları. Moral bozucu hikayeler, özgüven patlamasıyla içlerini daha da kararttım sanırım "dötümü sıyırdım ben, bir parçası sizde kalmış olabilir" şeklinde. Taktım geriye kulaklıkları, o an film sahnesi gibiydi, hiçbir şey ama hiçbir şey duymuyordum, ağır çekim çekiliyordu o an, dudaklarını izledim, ne konuştuklarını anlamaya çalıştım, daldım. O anki soyutluğu hiçbir şeye değişmem, yalnız kaldığım zamanlarda ise durum biraz farklı tabii.
Ben dövme yaptırmak istiyorum ama bizimkiler karşı, evdekiler sağlıklı olmadığını, dışarıdaki aile ise bunun bizim aile yapımıza aykırı olduğunu düşünüyorlar. Ha dışarıdaki aile saçın ve sakalın uzamasını da prensib dışı algılıyor, yoo yani Dance me to the end of love dinleyen biri olarak bunların hiçbirini umursamadığımı söylemek isterim ve bileğime de o dövmeyi yaptırcam. Ha, dersiniz ki ; "olum kazan işte üniversiteyi o anda da n'aparsan yap?" diye. Haklısın, öyle yapcam zaten.
Bu yazıyı daha fazla uzatmanın anlamı yok, müzik güzel, hayat idare eder -dershane varken-, bir de tavsiye üzerine okucam sanırım, sen büyük şehirde okumalısın başka yerde nasıl yapcan? falan diyen var. Başka adamlarla başka şehirlerde... diyor feylesof emre. emre desin biz keyfimize bakalım, evde kimse yok atsam mı bir yudum? Dün annem söz verdi, yeni bir şişe açıp kutlama yapacağız, ben kederden içmeyi planlamıyorum, mutlu mutlu içcez, kadehlerimizi tokuşturcaz! ŞEREFE ve DAHA GÜZEL GÜNLERE!
Did You Ever Wonder gelsin http://youtu.be/fGSjtQzUUaQ
Dün çektiğim o kedi videolarından sonra blogu baştan sona kedi videolarıyla doldurmaktan korktum. Hani samanlıktaki yerinde duruyordu ama diğer 4 afacan, durmuyordu keretalar! Akşama kadar sürdü bu mutluluk, yemek de patladı, sonra sakindik.
Öyle bir özgüven var ki şu an, hani Everest'e çıkıyoruz ağbi gelcen mi? deseler, koşa koşa giderim. Nerden geldi bu? Bu ara o kadar sık bi durum ki, götümü kurtardım oğlum, siz kendi derdinize yanınlardayım.
Mesela bugün;
Dershaneye götürdüm telefonu, içinde hat falan da yok hani, sırf müzik çalsın falan. Kulaklığı takınca soyutlandığımı keşfetmiştim ama bunun bu kadar eğlenceli olduğunu düşünmemiştim, tabii sokakta tek kulaklıkla takılıyorum o ayrı mesele, hala korkuyorum. Neyse, arkadaş kurcalamak istedi, verdim telefonu. Sevindi falan, kızın babası milyoner, bakma öyle ciddiyim. Birkaç fotoğraf çekindi, videoları gördü falan. Bu durum hoşuma gitmese de, kişinin blog okuduğunu sanmam ya da özellikle o videoları arayacağını. Neyse arkadaşlar gitti, kulaklıkları taktım. Uçurdum kendimi, nereye gittiğimi bilmiyorum falan ama iyiydim öyle. Arkadaşlar geldi, kulaklıklar kulağımda, çıkardım dinledim onları. Moral bozucu hikayeler, özgüven patlamasıyla içlerini daha da kararttım sanırım "dötümü sıyırdım ben, bir parçası sizde kalmış olabilir" şeklinde. Taktım geriye kulaklıkları, o an film sahnesi gibiydi, hiçbir şey ama hiçbir şey duymuyordum, ağır çekim çekiliyordu o an, dudaklarını izledim, ne konuştuklarını anlamaya çalıştım, daldım. O anki soyutluğu hiçbir şeye değişmem, yalnız kaldığım zamanlarda ise durum biraz farklı tabii.
Ben dövme yaptırmak istiyorum ama bizimkiler karşı, evdekiler sağlıklı olmadığını, dışarıdaki aile ise bunun bizim aile yapımıza aykırı olduğunu düşünüyorlar. Ha dışarıdaki aile saçın ve sakalın uzamasını da prensib dışı algılıyor, yoo yani Dance me to the end of love dinleyen biri olarak bunların hiçbirini umursamadığımı söylemek isterim ve bileğime de o dövmeyi yaptırcam. Ha, dersiniz ki ; "olum kazan işte üniversiteyi o anda da n'aparsan yap?" diye. Haklısın, öyle yapcam zaten.
Bu yazıyı daha fazla uzatmanın anlamı yok, müzik güzel, hayat idare eder -dershane varken-, bir de tavsiye üzerine okucam sanırım, sen büyük şehirde okumalısın başka yerde nasıl yapcan? falan diyen var. Başka adamlarla başka şehirlerde... diyor feylesof emre. emre desin biz keyfimize bakalım, evde kimse yok atsam mı bir yudum? Dün annem söz verdi, yeni bir şişe açıp kutlama yapacağız, ben kederden içmeyi planlamıyorum, mutlu mutlu içcez, kadehlerimizi tokuşturcaz! ŞEREFE ve DAHA GÜZEL GÜNLERE!
Did You Ever Wonder gelsin http://youtu.be/fGSjtQzUUaQ