Cuma, Ağustos 17, 2012

District 9 - Klasik Uzaylı Filmi Değil -

Dramatik filmlerden sıyrılıp kendimi bilimkurgunun serin sularına atmış bulunuyorum. District 9 -9. Bölge-'den bahsedeyim biraz, hem işim ne?
Konu olarak şöyle;
28 yıl önce gezegenimize inen uzay gemisi, kendisi küçük gezegen bile sayılabilir, beraberinde bize birkaç milyon misafir getirmiştir. 80s ah ulen 80s! dedirtti film, aktivistler ve bilimum insanlar ayaklandı ve uzaylıların "insanca" muameleme görmesi için elinden geleni yaptı. İnsanlardan uzak bir yerde küçük bir misafirhane niyetiyle, küçük bir şehir inşaa edildi ve sevgili karidesler filmdeki adlar "prawns" çeteler tarafından baskı altında tutulup, son teknoloji silahları ve diğer uzaylı teknolojileri ellerinden alında. Bu bölgeyi kontrol altına almak ve uzaylıları tahliye etmek için görevlendirilmiş olan Van der Merwe, burada pek hoş şeylerin dönmediğine şahit olur ve Christopher adındaki karidese bağımlı hale gelir. Nasıl geldi? Kim getirdi? Devamı için filmi izleyin, isterseniz anlatırım hani, şaka. Wikus Christopher'ın 20 yılda damıttığı 1 damla boğma uzaylı rakısını ziyan eder üzerine döker, bu rakı Wikus'u öyle bir çarpar ki tırnakları ve çeşitli dokuları dökülür. İyileşmek için Christopher'a bağımlıdır artık, Christopher da tüpün yerini bilen Wikus'a bağlı. Gemiyi uçurup lanet olası gezegenimizden gitmek için tabii ki, baktılar buralar iyice boka sardı adamlar kaçmak için denemedik yol bırakmadılar, pardon karidesler.
Filmden not: Bu kadar dalgaya aldığıma bakmayın, filmi Karidesler-İnsanlar ikileminden kurtarıp, mülteci hayatına ve "eğer sen evinden çok uzak bir yerde olsaydın, başının çaresine nasıl bakardın?" sorusunu yönelten bir film. Ben kesin kötü yola düşerdim, kötü yol dediğimiz illa? Yok oralar değil, mafyanın eline, hapse veya bir çetenin eline düşüp ondan sonra elebaşı olurdum. Ah ulen ah, aksiyonumu, hayalgücümü seveyim ben. Film bir de, vicdanı karides üzerinden sorgulamamıza neden oluyor aslında. Christopher 20 yıl boyunca dünyamızda başıboş gezmedi onun da bir ailesi var, ailesi için de canını tehlikeye atıyor ve aslında hem kendini hem de kolonisini yani kendi türünden olanların da hayatlarını riske atıyordu, bu kısmı çok saçma -kurşunlar üzerinize geliyor ve siz bir karidessiniz(dettay vermek istemiyorum) Wikus da bağırıyor uzaktan "oğlunu düşün Chris!" diye, oha karides hemen titreyip kendine geliyor. Yapma be yönetmenim ya! Bir de Wikus'un mala bağladığı, "bombalar içeri atılıyor, Wikus malı robota öyle bakıyor" Ah Wikus ah, film boyunca ömrümü yedin ulan!
Saçma olmayan ama güzel gönderme yapan nokta ise Wikus'un peşine düşen insanların Wikus'a bok atma yöntemleri. Adamın bir karidesle ilişkiye girdiği iddia edilen bir fotoğrafı döner televizyonda, siyasetçileri de bitirmenin yöntemlerinden değil midir, ahlak, etik? Dediğim gibi karides üzerinden ahlak-etik-vicdan gibi günlük hayatta karşılaşıp "ben olsam aynısını yapardım" mottosunu filmin bir köşesine iliştirmişler.
3 yıl sonra mı? amokachi be Wikus, dayan be oğlum, bu demek oluyor ki? Devam filmi mesajı uuh! 
Bakmayın öyle eleştirdiğimde, sonlara doğru resmen heyecan dorukta izledim filmi. Kopma olmadan, bol aksiyonlu, patlamalı, insan patlamaları dahil buna, basbayağı kanlı falan.
Not: Film bana Rec(2007)'yi hatırlattı, kamera düşüyor, ordan oraya savrulan kameraman hissi, bütün bunlar kendinizi filmin içindeymiş gibi hissetmenize neden oluyor. Şahsen bu filmde çok güzel kullanılmış, filmin hepsi handycam hissi vermiyor tabii sadece bazı sahneler.
Not2: Klasik uzaylı filmi değil dedim ya, klasik aslında yalan söyledim. Ufo diyebileceğimiz uzay gemisinden yayılan ışık evet o gerçekten uzaylı teknolojisi millet. Öyle çekiyor etraftaki cisimleri geminin içine.

Good Bye Lenin!

Good Bye Lenin, politik dram, en azından siyasi olaylar üzerinden giderek içimizi burkan, burnumuza kaçan kola asidi gibi yakan bir film. Öyle ki konusuna değinmem gerek, hakkında pek bir söz bırakmıyor aslında, üzerine konuşulacak filmlerden ama öyle garip bir his bırakıyor. Sanırım ben hala +7 yaş sınırını aşamadım, filmler çocuklar üzerinde olumsuz etki bırakabilir ibaresini görünce üzerime alınır oldum. Bu film de öyle bir filmdi işte.

Konu: Alex adındaki genç, idealist ve sosyalist annesinin kalp krizi geçirmesinden sonra annesinin komada kaldığı süre boyunca değişen Almanya'dan haberinin olmaması için inanılmaz çaba sarf eder. Bu öyle bir noktaya gelir ki kendi Tv Yayınını bile yapacak duruma gelir, çöpten turşu kavanozu aramaya aklınıza gelebilecek garip olaylar işte. Arada komik olaylar olsa da   filmde dramatik bir hava hakimdi. Film boyunca Berlin Duvarı'nın yıkılması, Almanya milli takımının dünya kupasını alması gibi olaylara da şahit olabiliyoruz.


Kendime not: İdeallerin uğruna bazı şeylerden vazgeçeceksen; bu vazgeçilecekler listesinde ailen olmasın.

L'illusionniste

"Sihirbaz diye bir şey yoktur."
Ben sihirbaz değilim, ilizyonistim.
Gibi mesajlarla gönlümü kazanan, sıcak, komik ama sıkıcı bir filmdi. 1 saat sürmesine rağmen geçmek bilmedi o bir saat. Dialogsuz olmasına rağmen izlenir ama sevemedim.