üniversite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
üniversite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Mayıs 07, 2016

Nefret Söylemi

''İleride senin de işin düşer.'' neden işim düşecekmiş, iki gün sonra taşınıyorum, 1 ay sonra da Almanya'ya uçuyorum, nasıl işim düşebilir acaba?

Bu gece bir insandan daha, çıkara dayalı arkadaşlık ilişkileriyle kafayı bozduğundan, uzak durma kararı aldım.

Zorla kendilerinden uzaklaştırıyorlar. Hiçbir zaman sevilmediklerinden, her zaman nefretle karşı karşıya geldiklerinden, aslında bu duygu biraz olsun içlerinde körelir, eşikleri yükselir diye düşünmüştüm ama maalesef nefreti kendilerine yol edinmişler.

Çarşamba, Nisan 27, 2016

Hayal

                          


                  Gidiyorum ben, hayallerime biraz daha yakın. Genişçe bir vadi, ve dipsiz, eski bir köprü ile birbirine bağlanan, bir yanda geçmiş ötede gelecek, ben ortasında da sayılmam köprünün, ama vazgeçemeyecek kadar da ilerledim. Engeller; çürük ahşap, rüzgar ve bazı kötü yol arkadaşları. Biraz daha ilerlesem dağın eteğindeki ütopyayı görebilecektim. İlerliyorum, yükümü hafifletmiş, yeni maceralara yelken açıyorum.

Salı, Nisan 12, 2016

...

haykırarak
höykürerek
bağırarak
çağırarak
sesin kısılırcasına
salya püskürterek
kalbin yerinden fırlayacakmışçasına

MUTLU OL!*

*Mor ve Ötesi konserine gidecek olmanın mutluluğuyla yazıldı.

Pazar, Nisan 03, 2016

FAL

Hayatınızda hiç arkanızı kollayan insanlar oldu mu?
Peki onlardan haberdar mıydınız yoksa bu "koruyucu melekler" her zaman gizli miydiler?

Ben onlardan birinden fal sayesinde haberdar oldum. 21. yy'dayız hala faldan bahsediyorsun diyenler olabilir, ama varlığını inkar etmenin kolay olmadığı mistik olaylardan, her ne kadar uçan otomobiller, elektrikliler, oto-pilotlular vb. seçenekler olsa da.

Bahsedeceğim olaylar kurgu olabilir. Dışarı çıkarken ne giyeceğinden, ilk defa buluşacağın kadına-erkeğe ilk sözlerinin ne olacağı da kurgu, Truman Show'a hoş geldiniz!

Geçtiğimiz yaz benim için tuhaf bir bekleyişin ve güzel sonuçların, yeni başlangıçlara vesile olan, dışında bir de mistikti. Ölmeyeceğimi doktorumdan daha emin bir dille söyleyen, üniversiteyi kazanacağıma (güzel ve geleceği parlak bir bölüm, onun deyimiyle) dershane hocalarımdan daha çok inanan (belki de gören) bir kadından bahsedeyim, bu yaz yine ziyaret etmiştim ve bu ziyaret onu ilk defa yüz yüze ziyaretimdi. Kalabalıktı.

Erasmus'la ilgili henüz ortada ne fol ne de yumurta vardı, tamam tahmin ediyor diyelim. Erasmus Dış İlişkiler Koordinatörümüz bir alman, kadın orta yaşlarda. Saçları sarı-beyaz. Ve de durum şu ki, tanışmıyorlar.

Bana, bir kadının beyaz bir kağıda imza attığını ve bu kağıdın da yurtdışı kapılarını açacağını söyledi.

Olay şu ki, o imza atma ritüeli gerçekleşirken tüylerim diken diken oldu. Ben onun karşısında, tam da çalışma masasının önünde ayakta, koordinatör hanım ise Learning Agreement'i imzalıyordu.

Sonuç şu ki, evet fal insanların zihinleriyle oynuyor olabilir, her zaman daha çok bilmek istiyorsunuz ve sonuçları felaket olabilir. Her şeyi bilseniz bile, hiçbir şeye müdahale edemezsiniz. Domino taşı gibi, bir tanesini bile kaldırsanız düzen bozulur.

Geleceğiyle ilgili bilgiler almaya insan her zaman merak duymuştur, bu merakın nereden geldiği veya nereye gittiği bilinmemekle birlikte, tarihte de birçok ünlü kişinin fala merakı olduğu bilinen bir gerçektir. Siyasiler, dünya yıldızları, popstarlar, divalar, sinemacılar, işadamları liste uzayıp gider.

Tarot, kart, kahve, el...bilindik olanlar.

-Su falı, nasıl yapılıyor bilmiyorum. (Hydromancy)
-Ateş falı, " . (Pyromancy)
-Bibliomancy, kutsal metinler ile. Bunu yapan bir adamla karşılaşmıştım, çocuktum belki 10-11'li yaşlarda. Dolandırıcı  olabilir, söylentilere göre kendi öleceği günü saati bilmiş. Ah, söylentiler!
-




Cumartesi, Mart 26, 2016

Kendime Notlar -1

Bilmiyorum sizin için kötü haber mi ama yazmanın dayanılmaz çekiciliğine ses verdim ve saatin bu denli geç olmasına aldırmayıp yazıyorum.

Cuma gününden beri okula gitmiyorum, nevruz, bomba paniği, avm'nin önlem adına kapatılması ve son olarak da başıma bela alıp hastalanmam da eklenince, güzel mi güzel(!) bir tatil yaptım yurtta oturup. Sancılanan bağırsak hatta kanayan, güzelce iltihaplanmış bir sindirim sistemi, daha fazla mide bulandırmak değil amacım sadece ne de güzel ihmal etmişim kendimi onların bilincine bir daha varmamı sağlıyor bunları tekrarlamam. Bütün bu korkunç şeyleri bir kenara bırakalım ve son yazımda anlattığım, hayallerimden bahsettiğim yazıdan sonra gelecekte ne yapmak istediğime dair minik notlar düşmeye karar verdim.

Bu blog yazarın bencil dışavurumlarının bir işareti haline geldi, bir de az biraz cehaletinin...

- Kilo al, güzel bir blazer ceket veya sadece ceket al, güzel bir gömlek ve de pantolon
- Ofisin ineği haline gelme, çok dikkat çekme, çok bir şey de anlatma, ayrıca ''her şeyi ben bilirim'' havalarına girme, bir bok bilmiyorsun, sadece sıradan bir çevirmenmişsin gibi davran
- Gez, cidden gez, para biriktir, ya da ailenden iste, nasıl yapıyorsan yap ama gez
- Prag'a git, kızkardeşinin çizimlerini moda tasarımcılara göster, Berlin'de de olabilir
- Arapça öğren, kesinlikle öğren, listebaşı olması gerekirdi aslında
- Köln'e git, üniversiteyi ziyaret et kayıttan önce.
- Nürnberg'e gitmeden önce ev fiyatlarını araştır, hatta bazı insanlarla iletişime geç
- Güzel şirin bir ev bul, belki bir-iki ev arkadaşı
- Spor yapmaya çalış, salon olmasa bile spor yap, bisiklet sür en azından ya da gezilere katıl, yani kendine yapacak bir şey bul, Mersin'de yapamadığın şeylerin acısını çıkar
- Güzel mekanları ziyaret et, kendini şımart, bunu hakettiğine inan
- Berlinale'e git, nasıl yapıldığını bilmiyorsun belki ama kesinlikle ziyaret et ve ortamı gör, belki sevdiğin bir yönetmenle tanışma fırsatı yakalarsın
- Sağlığına dikkat et
- Bütün bunları yapmadan önce, bu dönemi ihmal etme, toparlan!!! Kaldır o lanet kıçını
- İş hayatı rekabet demek, ve evet senden iyi almanca konuşabilirler ama senden daha iyi çeviri yapmayabilirler, bu konuda gözünü dört aç ve yeteneklerini konuştur
- Köln'ün bütün nimetlerinden yararlan, okulun erasmus öğrencisi olarak değil, sıradan bir öğrencisiymiş gibi topluluğa katıl, toplulukta piş, eri...
- Köln'de güzel zaman geçir. Güzel festivaller, etkinlikler, mekanlar, insanlar gör.
- Almanya dışına çık, para biriktir ve en az bir kuzey avrupa ülkesi gör Norveç-Oslo, 31 Aug filmin peşine düş
- Glennis'e gittiğin ülkelerden kartpostal at. Hatta en yakın zamanda kesinlikle kart at, mektup yaz.
- Güzel bir kamera satın almaya çalış, cep telefonuna ihtiyacın yok şimdilik ama kamera önceliğin olsun, gittiğin yerleri arşivle, sadece zihnine kazıma, güzel fotoğraflar videolar çek. Sonra onları birleştir, belki kısa bi' film bile çekersin, yıllar sonra gerçekleşen hayalini dünyayla paylaşırsın, kim bilir.
- Köln'e tekrar bir ekleme; eğer kalabiliyorsan ikinci dönem için de çaba göster, birinci dönem öyle bir çaban olsun ki, 2. dönemde hibe alabilesin, bu çok önemli. Bu arada fantastik olayların peşini bırakmadığını biliyorum, 2017 dek dişini tırnağına tak ve çalış.

Şimdilik bu kadar, ilerleyen zamanlarda akla geldikçe eklenebilir.

Bu arada unutma, Gazete, Drama, Teknik Çeviri, Hukuk...ah! Ödevlerini yap biriktiler lanet olsun!!!

Perşembe, Mart 24, 2016

Hayatımın Son 4 Yıllık Özeti

...

Merhaba,

Eylül, 2012

Üniversiteye başladığım tarih, başlamadan da önce blog yazıyordum, tabii isim değişti tema değişti her şey değişti, en önemlisi de ben değiştim.
Kaydolmadan önce  bir yazı yazmıştım Madem Üniversiteye Gideceksin - başlığıyla. Hoş, bu liste bir şeyleri kenara yazmanızın aslında ne kadar faydalı olabileceğine işaret ediyor. Ne kadar saçma göründüğü umrumda değil.

Üniversiteye kaydımı yapmış, hatta güzel bir apartta kalmaya başlamıştım. Minik bir şehir keşif turu yaptıktan sonra kendimizi AVM'de bulmuşuz, ben de Oyuncakçıdan minik maket otomobil almıştım minik ''Shelby Cobra'' hala da durur memlekette şu an.

Okul güzel başlamıştı benim için, hazırlıktaydım. Dersler zor değildi ama tabii yeni bir dil (almanca) öğrenmenin verdiği bir şaşkınlık hali, zorlanmıyor değildim ama gözlerimi ve zihnimi feda edercesine çalışıyordum. Sosyal'in sözlük anlamını geçtim, zihnimde bile böyle bir sözcüğe yer yoktu.

Tabii Eşek Almanya hayalleri kurduğundan, planlarını ertelemez ve çok geçmeden yani Kasım ayında planlarımı ve ilk başvurumu yapmış oldum. Sonucu sormayın, gidememiştim, oysa mülakat çok iyi geçmişti. Gönüllülük projesiydi, 1 yıl sürecekti ve maalesef okulu da bir yıl uzatmak zorunda kalacaktım. Olmadı, iyiki olmadı? Belki de.

Üniversiteye ait bir eylem değil gezmek, biliyorum fakat ben ilk defa gezi amaçlı başka bir şehre Mayıs, 2012'de gitmiş. İzmir, ah, güzel kadın, güzel şehir İzmir. Aşık etti kendine zaten şıpsevdi olan sıska adamı. Tekrar gitme fırsatı bulamamıştım, aynı tarihte de Aydın'a arkadaşlarımın yanına gitmiştim, keyifliydi, yalnız başımaydım, özgür hissediyordum. Tabii cebimdeki para bitene kadar, maddi özgürlük de önemli bir yerde.

-bu arada Eşek blogunda bunları yazmaya devam eder-

Eylül, 2013 ve sonrası...

Aparttan kurtulma eve taşınma telaşı. İlk defa evim oluyordu, bu benim için inanılmaz bir duyguydu çünkü ailemle geçirdiğim 20 yılın sonunda tamamı bana ait olmasa da seçtiğim biriyle aynı evi paylaşıyor olacaktım. Dolabımızı memleketten gelen yiyeceklerle doldurur, akşamları ise dizi izler veya arkadaşlarımızı davet eder kağıt oynardık, bazen de biz giderdik. Güzel vakit geçirdik, arada minik sürtüşmelerimiz tartışmalarımız olurdu ama genel olarak kabul edilebilir düzeydeydi, ve de karşılıklı saygı çerçevesinde. Ama Tanrı'nın hepimiz için olduğu gibi benim için de minik, tatlı planları vardı, tabii şu an erken onları anlatmaya.

Kasım, 2013

Bahsettiğim gibi Almanya planları ve de sigorta şirketlerinden aldığım saçma sapan redler, belki de ben bilmiyordum ve başka bir yolu vardı, emin değilim ama Almanya'ya giden yollar kapandı ama ben yine de vazgeçmemiştim. Yine aynı tarihlerde, gelecekte çekmek istediğim film projem hakkında yazmışım, benimki de delilik. Werner Herzog da deli...
İlk sömestrı deneyimlemiştim sonunda ve sonuçtan memnun değildim, yalnızken daha mutlu bir ruh hali içindeydim o zamanlarda aileden ne kadar bağımsız olurrsam o kadar iyi hissediyordum, çünkü bu tür bir özlem vardı içimde.

Aralık, 2012

İlk defa kulübe gitmiştim. Çok sevdiğim iki arkadaşım ve alman hocamızla birlikte. Giyecek bir şeyim yoktu ama sorun değildi arkadaşım ödünç vermişti ve evet ödünç gibi duruyordu. Çok eğlenmiştim, nasıl göründüğümün önemi yoktu. Çok çok para da harcamıştım ama değmişti, hatırlanacak güzel mi güzel bir gün geçirmiştim. Fırsat buluyorsanız değerlendirin, eğer ki geçmişe bakıp bir güzel anı görmek istiyorsanız.

Mart, 2013

İlk nargilem ve baş dönmesi. Parasızlık...

İlk tren seyahatim ve de eşlik eden arkadaşım da hem en iyi arkadaşım olacaktı gelecekte hem de dava ettiğim kanlı bıçaklı olduğum kişi. Hayat...

Bu tarihte YGS'ye hazırlanmak için ablasının yanına taşınan kuzenimle güzel zaman geçiriyor, bira film cips üçlemesiyle ardından güzel muhabbetler yapıyorduk.

Ocak, 2014

Almanya'ya gitmek adına Kasım'da yapmış olduğum başvurunun mülakatı bu tarihte yapıldı. Minik bir kasaba, şehirden uzakta, engelliler için oluşturulmuş bir rehabilitasyon merkezindeydi proje. Mülakat iyi geçmişti fakat kabul edilmemiştim, demek ki yeterince iyi geçmemişti.

Nisan, 2014

Almanya olmamıştı ama Antalya'da iyi bir hastanede tercümanlık stajımı yapacaktım, kabul edilmiştim. Güzel bir workshoptan sonra macera başlamıştı.

Mayıs, 2014

Kendimi bulma ayıydı. Kendimi tanıyordum artık. Kendime saygı duyuyor, görmezden gelmiyordum.

Haziran, 2014

İşe giriş, Antalya, yepyeni bir dünya idi benim için. Fantastik geliyordu, eğleniyordum, yoruluyordum ama değiyordu çünkü sevdiğim işi yapıyordum bu da dört kolla sarılmama neden oluyordu.

Temmuz, 2014

İşten ayrılmak zorunda bırakıldığım karanlık günlerin yaşandığı, doğumgünümü bir kebapçıda kutladığım tarih.

Ağustos, 2014

Ailemin bazı durumlarda, bazı olaylara karşı ne kadar da sabırsız durabildiklerinin kanıtı ayrıca evsizdim ve ev arıyordum, neyse ki kısa sürede internette gördüğüm bir ilana mesaj atmıştım ve evi tutmuştum. Tanışma babında bir süre evde kaldım ve maalesef bazı şeylerin şimdi olmasa da ileride ters gideceğinin sinyallerini vermişti.

-Burayı geniş bir özet şeklinde geçeceğim.-

2015 - 2016

Ev arkadaşımla ilişkimiz genel itibariyle iyiydi, çalışıyordu memurdu ama ben öğrenciydim, buna rağmen aramızda samimiyetsizlik yoktu. Aksine beraber spor yapıyor, dizi takip ediyor arada bir de film izliyorduk, keyifliydi her şey, pek dışarı çıkamıyorduk. Her şey yolundaydı ta ki yakın arkadaşımla mahkemelik olana kadar. Hayali karakterlerin olduğu hayali bir yan bloğum vardı, ruh hastası kadın da bunu kullanıp benim gerçekte bambaşka biri olduğumu anlatan bir mesaj atmış ev arkadaşıma, bundan sonrası pek keyifli değildi, evden ayrıldım. Sonrasında bir arkadaşımın yanına yerleştim, kedimiz vardı, onun kedisi ama benle gündüzleri daha çok vakit geçiriyordu minik tatlı Roza, bebekleri vardı onunla ilk tanıştığımda. Güzel ama bir o kadar zorlu 2. dönemi de bu arkadaşımla birlikte geçirdim, ta ki misafirlerime karşı pek sıcak tavırlar sergilemeyene dek, ki bu da ayrılmamıza neden oldu.
Ondan sonra ne mi oldu?
Yaz ayında, gelecekte bir yerde inanılmaz işime yarayacağına inandığım arapça kursuna gittim, A1 seviyesinde sertifikamı da aldım. Her şey yolundaydı. 
Hayatım inanılmaz bir şekilde düzene girdi. Düzenli bir hayatım, iyi ders notlarım ve de güzel bir okul hayatım vardı. Maddi açıdan hiç sıkıntı yaşamadım bu sene desem yeridir, hatta pahalı mağazalarda beğendiğim üç-beş parça ne varsa satın alıp çıktığımı, görmemişlik diyebilirsin belki ama 90 euro değeri olan ayakkabıyı, yine 90 euro değerindeki çantayı satın aldığımı biliyorum. Artık ertelemiyorum, ne hayatımı, ne alacağımı ne de yaşayacağım diğer hiçbir şeyi. İsraf diyebilirsin, ama bana öyle gelmiyor. Ben sadece mantıklı bir açık bulup oradan saldırıyorum, indirim gibi. Aldığım son ayakkabı tenisçi Roger Federer'in sponsorluğunu yapan markaya ait. Keyifli.

Konudan saptım.

Yeni bir sene yeni arkadaşlıklar, mecburiyetten doğan sahte arkadaşlık ilişkileri, doğurdu. Bundan memnundum çünkü zaten hayatın normal seyri öyleydi. Hele ki benim gibi arkadaş edinme konusunda pek iyi bir modda olmayan biri iseniz.

İnsanlarla baş etmeyi öğrendim. Onlara gerçekte kim olduklarını değil de olmak istedikleri kişiyi onaylarcasına hareket ettim, çünkü kimse doğruları duymak istemiyordu.

16.12.2015 - 30.12.2015

Bu iki hafta benim için geleceğimin şekillenmesine yardım olacak en önemli adımlardan biriydi. Size bahsetmiş olduğum yaz ayında aldığım arapça kursu, Almanya'da yapacağım staj için asil adaylardan biri olmama yardımcı oldu. Yani Haziran'da Almanya'da staj yapacağım, tercümanlık yapacağım.

Ocak, 2016 ve sonrası

Erasmusa başvurdum, her ne kadar son senemde gidecek olsam da yine de okulun uzaması durumunu göze almıştım, gözüm dönmüştü diyebilirim.
Sınava girdim, bir de staj durumumdan dolayı özgüvenim tavandı diyebilirim. Sınavı geçtim ve de ikinci oldum. Aslında birinci olabilirdim ama not ortalamamdan dolayı 2. oldum önemli değildi.
Bu arada bu olayın, Madem Üniversiteye Gideceksin - şu yazıdaki 6. maddede -Erasmus'la iki üniversiteden birine git, biri Köln'de. Aklında bulunsun, Köln'e gitme hayalleri kurduğunu biliyordum bu yüzden bunun için gerekirse kıçını yırt! 
Bu hayalim gerçekleşti ve tam da dün itibariyle hayalim olan üniversiteyi seçtim. Bu olayın bendeki önemi ise, Ağustos 2012'de bu yazıyı ve bu maddeyi yazmışım üstünden 4 yıl da geçmiş, ben ise hayalimi gerçekleştirmeye daha da yakınım. 

Özet olarak eklemem gerekirse;

“Üzülme! İstediğin bir şey olmuyorsa, ya daha iyisi olacağı içindir ya da gerçekten de olmaması gerektiği için…” Mevlana 

Bir de şu var; 

Geçmişe bakıyorum da, amaçlarım her zaman ertelenmek zorunda kalan zaman kırıntıları gibi sonra da geçmişte bir yerde onlara ''anı'' dememi bekliyorlarmışçasına... Atyarışındaki Eşek

Görüldüğü üzere, hayallerinizi amaçlarınızı erteleyin ama sonunda onlara ulaşın. Bir şekilde ulaşın.
Ayrıca, yazın. Bir kenara hayallerinizi yazın, yapmak istediklerinizi yazın. Bir gün illa ki, o basamağa erişince şu yazıda gördüğünüz gibi bir durumla karşılaşabilirsiniz.

Sevgiler,

Umut.

Dipçe: Yazının altındaki etiketlerle diğer yazılarıma ulaşabilirsiniz ayrıca, sağ taraftaki kronolojik sıralamayla diğer yazıları da görebilirsiniz. Bir de etiket bulutu da var tabii.



Perşembe, Aralık 11, 2014

Ben böyleydim.

Bonjour!
Anonim olmaktan sıkıldım, Bonjour, je m'apelle Umut.

yazıyı bunu dinleyerek yazıyorum: http://youtu.be/RyuUNeCrAn4?list=RDx2I-gDExi1U , birazcık umrunuzdaysa tavsiye ederim, dinleyin.

Benim neyim eksikti, fransızca öğrenebilirim, inanıyorum.

Hayatımda bazı şeyler çok fazla oluyor, hatta aşırıya kaçıyor, minik bir film senaryosu ya da uzun metraj filmin küçük bir bölümünü oluştaracak kadar fantastik olaylar, anlatmaya kalksam, anlayamazsınız, insanların beyinlerinin köpürtüleri, öyle bir köpürdüler ki, gayzer gibi fışkırdı beyin, süblimleşti kafatasından ayrıldığı ve oksijenle buluştuğu anda. Yazıyorum. Kitap olur. Film olur ya da orospu olur elalemin ağzında hikayelerim ama yazıyorum. Torba değil büzesini geçtim, timsah derisi çanta ağızlı insanlar, evet siz! Gözetleyen, okuyan, her kimsen, alınıyorsan eğer, evet sensin. Timsah olur, yılan olur, olur da olur. Dediğim gibi, fantastik edebiyata adım atmak için bundan daha fantastik bi olay olamazdı, meraklanıyorsunuz ama anlatmıyorum. Belki ilerleyen zamanlarda, ben daha neyin ne olduğunu kavrayamamışken, nerden başlayabilirim ki anlatmaya? Ya da nerden başlayamam önce onun tahlilini yapmam gerek, aklım başında. Yani, şu anda aklım başında. İlerleyen zamanlarda neler olacak bilmiyorum. Dieu, garder mon esprit...Nasıl istersen öyle olsun Tanrı'm! Muhakkak öyle oluyordur, ama bence hayatımın eğlence eşiği çok yükseldi ve bir dahaki sefere benle eğlenmek istiyorsan da S&M tarzı bir eğlence durumu mevcut olacak. Ona da yürek dayanmaz, yapma.
Söyleyeceklerim bunlardı,
ya da dur biraz daha saçmalayayım da öyle kapatayım.
Fantastik olaylar, dediğim gibi olsunlardı, hayat çok monoton okul çok monoton aşk yok bok yok para yok...dıptıs dıptıs...şahinde çalan ultra bass hayal edilecek...edildiyse devam edeyim, madem hiçbir şey yok ortada, öyle şeyler var olsundu. Eğleniyorum, hayatıma yeni bir renk ne biliyim, grinin 666. tonundan 69. tonuna geri dönüşler yaşadım. Bunlar güzel geri dönüşlerdi, en azından daha açık bir griydi, eğlendim. Teşekkürler, yayında yapımda orada burada sevişen, yani demek istediğim nerede seviştiğinizin önemi yok, yayın-yapım falan bunlar paravere, palavere, kolaveri di, kolaveri...
Kafam böyle bi kafa.
Bu arada notlarıma bakmama totemi yapıyordum ve Tanrının sevgili kulu muydum? Yani sınavlar konusunda evet ama iş eğlenceye gelince Tanrı monolog yapıyor, tek taraflı bi eğlenceye dönüyor olay. Neyse ne, notlarım iyi. Kötü olurlar diye bekliyordum, sanırım bu sene kendimden beklentim yüksek değildi. Bu dönem demek daha doğru oluğğğğğğr.
Merhaba, ben Umut.
Yarın sunumum var. Fantastik bi sunum oldu, olacak. Güzel olacak. Bir de tıraş olsaydım, mismikemmel olacaktı. Olsun %40'ı tıraştan kaybetsem %60 güzellikte olacaktı, kendi değerlendirmem, notlarla alakası yok.
Ankara'ya selamlar.
Kar mı yağdı şakaklarınıza neler oluyor oğlum orada?! Üşümeyin, sevişin.
Bu senenin bana en çok koyan olayı, kızkardeşimi Mabel Matiz konserine götürememekti, neden Mabel Matiz bilmiyorum ama kız seviyor allalala! Aşkyoğkolmağkdiyoğprğerbiriğpğeyağğrbeğn...sanatçıyla dalga geçmiyorum yanlış anlaşılmasın ama sesi uzun vadede kulak zarı defor...şaka-
Yarın Birsen Tezer geliyor, severim. Canlısı da güzel diyorlar, her türlü güzel diyorlar, yani tutup da stüdyo da saf tertemiz bellluuuuur sesine Hande Yener efekti vermediklerine göre, stüdyo kalitesinde bi ses olabilir- salladığıma bakmayın hiç anlamam ama müziği güzel.
Ceylan Ertem'e ne olmuş? Gel kadın, gel de konserine gidek.
Ben de neden edebiyattan uzaklaşıp saçmalamaya başladığıma cevaplar ararken, youtubeun namussuzluk yapıp FAUVE'nin fantastik, bi bok anlamadığım fransızca şarkısının duraklatılmış olduğunu fark etttim. He, he...
Detönyü espirite strategiiee man par vole türki-oha türkiye dedi- ne sem de seux öyle bişey sanırım, bir telafuz kısmındayım dilin şu an, yani harfler birleşince böyle çılgın bi içiçe geçiş var, fransız sevişmelerinin dile etkisi, bu dil kesinlikle sevişilirken bulunmuş ya da ortaya çıkmış.

Kitap yazarsam okuyun, çok eğlenceli olur. -kitap basılmadan, ya da ortada bi taslak bile yokken tanıtım yapan kafaya sahibim-
Teşekkürler beyin, bi de namussuz arkaplan şarkısı, deniz, balık mangalda, yelkenli, müzik...yaz geldi aklıma da, yaz da ayrı bi olaydı. LAN! Ben mevsimleri yaşadığım olaylarla hatırlıyorum resmen, şey gibi, ahahah canım ya 2014 nasıldı? Valla götüme girmeyen kalmadı, öyle oldu bacım çok afedersin, şemsiye olur, almanca olur, yaz olur, deniz olur -bir iki kere yüzmeyi denedim-.

Onu bunu bırakın da dün kaza yaptım bisikletle;
Kaldırımdan sürüyordum, o saatte Mersin'de insanlar neden dışarı çıkar, zaman akşamın geceyle buluştuğu zaman. Vites 7'de. Pedal sert ama ben dizlerimden ve kalçamdan güç aldıkça pedal yumuşuyor hızlandıkça hızlanıyor, Mersin akşam serinliği yüzüme vurdukça vuruyordu. Aptalım çok. Fark ettim kadını, atmden parasını çekti, geri bir adım ve ikinci adımda...BAAAM! Yüzyüzeydik, ve ben pardon, pardon, pardon...özür dilerim...deyip uzaklaşırken karşıdan gelen çifte bakıyordum, kadın bana gülümsüyor, çarpıp kaçtığım kadın ise 'böyle hızlı gidersen' diye söyleniyordu, haklıydı ama ablacım sen biliyor musun? Bilmiyorsun işte. O hızla bir araca da çarpabilirdim, ben o duvarlara çarpa çarpa ohoooo. Şaka bi yana götüm fena acıdı, az kalsın kadıncağızla kafa kafaya çarpışıyorduk, sanırım beyin sarsıntısı geçirirdim ve bugünkü ve yarınki sınavlarımdan, hatta beynimin ilerleyen deformasyonlarında ise hayatın geri kalanından muaf olabilirdim. Muafiyet güzel şey, din kültürü muaf olsaydı mesela, gayrimüslimlere muaf olmasın, onlar dini öğrensin, biz zaten biliyooraospkda...dayanamadım!
Bu olaydan önce de, kırmızı ışığın yandığından yüzde yüz emindim ama şerit değiştiren bir aracın altında kalıyordum az kalsın, adamcağız -_- da eliyle işaret edip 'yol senin kardeşim az kalsın kaportama dövme gibi kazınıyordun' der gibi baktı.
Sokak kedileri, patenciler ve kaykaycılardan daha coollar!
Berbere gidecektim yarına kaldı, bugün bayağı bi iş bıraktım yarına, sunum yarın, berber yarın, kargo yarın, her şey yarın. Yarının dünyanın hatta bütün galaksilerin ve ırkların en kutsal günü ilan ediyorum, ben istediğim diye böyle. Olsun.
Allahım, merhaba ben Umut. Tanışıyorduk tabii.
Bugün eve gelirken de karşılaştık senle, daha doğrusu bu kez monolog sırası bendeydi. Güzel oldu, güzel olsundu. Facebook'ta Vajrayanna Budizmi topluluğuna üye oldum, anca bugün kabul ettiler. Sanırım grupça meditasyon yapıyorlardı ve dünyanın faniliğinden ve facebookun yapmacıklığından ve sanallığından uzak kalmak istiyorlardı.
Ne yazdım ama!
Meditasyona başlamadım, ihtiyacım olduğunu düşünüyor gibiydim, ama dediğim fantastik olaylara karşı olan duruşum bence beni bir adım öteye taşıdı, Tanrım? Sence? Buda, bence ben iyi bir öğrenciyim, daha az 'ben' demeliyim biliyorum. Bence ben normal değilim, aslında bunun farkına şöyle vardım, bloğa 'merhaba insanoğlu' yazmaya başladığım zamandan itibaren. Bence ben insan olmanın farklı bi boyutundan bakıyorum dünyaya, 'insan' kavramı benim için ne XX-XY ne de 46 kromozomdu. XXY de olurdu 47 kromozom da. Benim, insanı tanımlayabilmem için Xlere Ylere kromozomlara, DNAlara, mutasyonlara ihtiyacım YOK. Bugün sınıfta hararetli bir tartışma oldu, down sendromlu olduğunu öğrendiğiniz bebeğinizi aldırır mıydınız? Kafayı yemiş olmalısınız!

İnsanı sevin, ama bütün insanları değil, bazıları çok çılgınlar. Onları uzaktan sevin, ben neden mi yakından sevdim? Ahahaha, gülüyorum bunun cevabını vermeden önce, şöyle açıklayayım, insanlara karşı, hatta anormal insanlara karşı ayrı bi zaafım vardı, ben onlara uzaktan fıstık atmak yerine, üstü açık safari cipine atlayıp kuyruklarından yakalamaya çalıştım. Ama eğlendim, afrika kabilelerinden birinde erkekliğini kanıtlamaya çalışanlar, aslanın kuyruğunu çekmekle görevlendirilirler, bense insanın kuyruğunu, ya da çekilebilen başka bi yerini çekmiştim. Ne afrikanın adı bile duyulmamış kabilesindeydik, ne de ortada bi dişi aslan vardı...ben cidden çok yanlış yerdeyim. Kediyi severken, kediyle kedi oluyor, pati atasım geliyor. O patiyi atıyor, içime ağlıyorum. Kediler ağlamaz. Dün Atilla İlhan dinledik, güzel İlhan, Fransanın sokak ve cafe isimlerini sayarken bile şiirde, ya diyorum, yazmalıyım ama nasıl?

Ben burayı özlemişim, öyle böyle değil ama çok özlemişim. Şey gibi, gün batımındaki hüznü özlemek gibi mesela. Gündoğumuna hasret kalan mahpus gibi mesela. Öyle şeyler işte. Öyle güzel öyle.

Şiir yazamam ama okurum, okumalıyım, şiir seviyormuşum aslında, önceleri anlamıyordum, okuyup üzülüyordum anlamadığımdan. Büyüdüm sanırım, anlıyorum, bir yerden yakalıyor.

Ben böyleydim.

Cumartesi, Kasım 01, 2014

Ruh Çekilmesi

Ruhu çekilmiş...

Başlamadan önce, ruh çekilmesine deyinmek istiyorum siz saygıdeğer ve çok muhterem...ölüler.
Ölürken siz, ruhunuz çekildi bedenlerinizden; peki ya yaşarken mıncıklanan ruhlar? Yani demek istediğim, biz faniler yaşarlarken gündelik hayatın saçmalıklarına anlam ararken, bir de ruhumuzun mıncıklanmasına nasıl engel olalım? Gerçi şöyle de bi' şey var, o kadar mıncıklandık ki, mıncıklanma eşiğimiz o kadar yükseldi ki, öldükten sonra ruhumuzun çekilmesi, kıl-tereyağı ilişkisine döneceğinden, ölüm simülasyonuna 23 yıldır gönüllü birey olarak katıldığımdan, hatta arada kobay olarak yaşamıma ara verdiğimden -yaşamıma ara verdim, fani yaşama- bütün bu olanlar, yaşananlar, tuhaf geliyor. Kendimi Übermensch-Üst insan olarak mı görüyorum, yoksa zayıflıklarıma bir kılıf uydurmak için mi böyle bi kaçış yolu buluyorum, bilmiyorum. Topuğundan vurulan Aşil gibi hissediyorum, gün gelecek ve ZBAAAAM! topuğumdan vurulacağım ben de, ama o an gelene kadar kral benim, en büyük benim, en güçlü benim...akşam eve döndüğümde ise maskemi düşürüp ya da taktığım ne kadar zımbırtı varsa bana ait olmayan, hepsini söküp atıp kendimle baş başa kalıyorum. İşin kötü tarafı ise, ya bir gün eve dönerim ve söküp attığım her şey bi anda 'ben' olmuşlarsa, bana dönüşmüşlerse, ve ben onlar olmadan bi hiçsem? Bi hiç olarak devam edemem, edemez insan.

Seviş, geçer...demişti bi dost, o da yok artık. Gitti, öylece gitti anlam veremediğim bi şekilde gitti. Kimsenin kimseye ihtiyacı olmadığını bildiği için gitti, yani onu tanıdığım kadarıyla, ya da hiç tanıyamamışım. Gitsindi, çünkü şimdi daha mutlu, sanırım, lanet olsun! emin olamıyorum.
Yalnız olmaya alışıktı o; ben mağarama o ise karanlığa geri döndü.

Birileriyle tanıştım, biri gitti...biri kaldı.
İşin güzel tarafı vardı, güzellikleri vardı. Ama şimdi zor olan kısımdayız, atlatırsak eğer, Fuji dağının zirvesine tırmandıktan sonra kanatlanıp ilahi bi aşkla uçuyor olacağız. Yani, bu aşkın sıradan bi aşk olmasına imkan yoktu. Ya da ortada aşk var mıydı? Ondan bile emin değilim, öyle ki, hasar almamak için zırh giydim sayın Hakim, buz gibi zırh tenime, aşkın yakıcı temasları yerine değiyordu. Bu yüzden hissizleştim, bu yüzden bana ''Emin olamıyorum, ne hissettiğimden, hissetmem gerektiğinden...'' emin olamıyordu, haklıydı, ben onun sıcak dokunuşları yerine, zırhı tercih etmiştim, beynimi de sıkıştırıp çıplak ellerimle çilekli-kondomun içine doldurmuştum. Şimdi daha mutluydum, ama daha hissiz. Siberadamdım, sibernetik organizmaydım belki de. Bildiğim tek şey, kırbaçladığım hayvani dürtülerim, kırbaca o kadar alıştılar ki, bdsm fantezisi olarak kullanmaya başladılar bunu. En azında içimde bi yerde, bi hayvan bile bu zoraki durumdan nasıl keyif alacağının yolunu bulmuştu. Öğreneceğim çok şey vardı, kendimden, yani hayvanlarımdan...
Pazartesi haftanın ilk günüdür. Benim hayatımın ise dönüm noktası olacak gibi görünüyor.

Çarşamba, Eylül 10, 2014

life is so cruel


...life is so gay

Uzun zaman önce, çok uzun zaman. Bir taslak bırakmışım ardımda, 30.05.14 tarihli. Neredeyse 4 ay... 

Mayıs önemliydi benim için, şu an eğer içinde bulunduğum bedene bir gram saygım varsa Mayıs sayesinde var. Kendime bile anlatamazken, insanlara anlattım. Çok yakınlara, çok uzaklara, hepsine. 
Alkolle kafayı bulup sokakta hunharca öpüştüğüm kadından da bahsettim. Tanışıyorduk. Şimdi ise öpüşüyorduk. Dünyanın en saçma anını yaşarken ben, bakterilerimiz taşınırken, dillerimiz kırbaç gibi döğüşürken, dişleri dudaklarımı bulmuştu. Neler hissettiğimi anlatamam, hele burada hiç. Neyse ki o sızdı, kustu...ben de. Hayatımın en zor anıymış gibiydi, suçluluk da vardı. Ama en kötüsüydü. 

Hazirandan nefret ettim. 3 hafta boyunca köpek gibi çalıştım bi' hastanede. Karşılığında aldığım ise, illegal yollarla dolandırılan insanlar, iş etiğinden nasibini almamış doktorlar-hemşireler-temizlik görevlileri-sekreterler, en dibinden en yükseğe herkes birbirinden lanetti. Sessiz de kalmak zorundaydım, kaldım. Eğlendiğim zamanlar da oldu tabii ki, yeni insanlarla tanıştım...of lanet olsun yeni insanlara istemiyorum yeni insan tanımak, sevmek...çok kızgınım, üzgünüm. Oysa 4 ay önce sevgi dolu bi adamdım ben, çok değiştim. İyi de değiştim kötü de, boktan da, saçma sapan bi adam oldum çıktım belki de, kendimden nefret etmiştim hatta ama şu an kendime saygı duyuyorum. Nasıl bi seviyeye geldiğimi görmek açısında bu keskin dönüş, bu hadsiz ayrılış ve kabuğa çekilmeler iyi geldi aslında. 
-bir örümcek eşlik ediyor, ağını yeni ördü, sanırım tavandan indi de izlemeye koyuldu beni. Laptop'ın sağ tarafında havada asılı kalmış- 

Temmuz, işten ayrıldığım ay. Neden işe güce endeksliydim ki ben bu sene? Hep parasızlık, hep alınacaklar listesi yüzündendi. Alınca mutlu olacağıma inandığım şeyler yüzündendi. Ah, kapitalizm. Gözümüz kör olmuş resmen. Alamadım. Mutlu da olamadım. Mutlu olamadım ve sonra geri döndüm memlekete. Memlekette iyice bi kötü oldum, nefret ettim. Toprağına ayak bastığım ilk andan beri nefret ettim, havasını soluduğum ilk andan itibaren! Beni kötü şeylerin bekliyor olduğunu hissediyordum çünkü. Ve öyle de oldu. Ailemi bırakın destek olmayı, işten ayrılmam konusunda beni suçlu görmeleri bardağın son damlasının taşmasına değil buharlaşmasına neden olmuştu. Ailemize kuraklık hakimdi, içimizi serinletecek tek bi damla kalmamıştı. Eskisi gibi konuşulmuyor, atlatılan bunca şey tek çırpıda unutuluyor, üstüne bi de yaşanan yeni zorluklar da eklenince...ve bundan bile sorumlu tutulunca ben. ÇILDIRDIM! 

Ağustos, sabır ayıydı. Biterdi çünkü, Eylül sabırsız bi erken doğandı. Ağustos'u zorlardı ve gelirdi.
Ev tutmam gerekiyordu, kazandığım birkaç kuruş da eriyip gitmişti. Elde sadece bir aylık kira vardı. Saçma sapan bir sebepten ötürü, bahanelerle benle ev arkadaşı olmayı reddeden eski ev arkadaşım. Durduk yere böyle bir haberle gelince, sarsıldım açıkçası. İnternetten ev ve ev arkadaşı aramaya başladım. Çeşit çeşit insan, sapıklar, aptallar, ve sadece yalnız olanlar. Sadece yalnız olanlardan birine denk geldim, ilanı gayet açık ve espriliydi, tahammül edemediği iki şeyin ''batak masaları ve beyaz atletliler'' olduğunu yazmıştı alaycı bi dille. İrtibata geçtim, Facebook iyiydi. Arkadaş olarak ekledim, profilinde gezindim. Ortalama müzik, ortalama film, kitap yok ya da yazmamış. Paylaşım hiç yok veya kaldırılmış. Fotoğraf toplam 3 veya 5 adet, onlar da etiketlenen. Evi görmeye gittim memleketten otobüse atlayıp. Özlemişim şehri. Yabancı gibi hissettim kendimi, sırtımda sırt çantası elimde telefon navigasyon açık. Evin adresini vermişti. Evi de bulmuştum sonunda. Neden evden bahsediyorum ki o kadar? Yaz boyunca beni en çok mutlu eden şey buydu da ondan! Evi gördüm, adamla tanıştım. Ev güzeldi. Her şey güzeldi, eşyalar, düzen. Evin enerjisi hoşuma gitmişti, tamam tutuyorum dedim senin için de bi sakıncası yoksa. Ve evde geçirdiğim 2 hafta. 

1. Hafta; 
Ortama yabancılık, rahat rahat uzanamıyorum bile. Kişiliğimden dolayı, genelde max 10 gün sürer alışma sürecim. Neresi olursa olsun fark etmez. Bir de kişiyle geçirilen zaman da önemli tabii. Eve gelen giden, tanımadığım yüzler hep. Bir de adam öğrenci değil, ev arkadaşım yani. Ona kısa Evark diyelim, ev.ark. bir memur. Çalışan bi adam. Bu da tuhaf bi durumdu. Daha önce öyle bi şey başıma gelmemişti. Yani hep benim gibi öğrencilerle birlikte yaşadım. Fark yok. Yani şimdilik. 

-Tabii ben bu arada en yakın arkadaşımla hasret gideriyordum, evde çok da durmuyordum- 

2. Hafta
Tuhaflıklar haftası, artık birbirimizi tanıyor gibiydik. Yani yüzeysel olarak. Daha önceki ev arkadaşı geldi ziyaretine, o adamla hemşeri çıktık, iyi mi? İyi adamdır diyorlardı hep. Ev arkadaşım iyi adamdı, peki ben ona göre ne kadar 'iyi adam'dım. Önceki ev arkadaşının GBT sine baktırmış, benimkine baktırmamış, öyle söyledi. Mülayim tipmişim ben, gerçekten de öyleyim aslında. Yani karıncaya bile zarar vermeyecek adamım, ama üvey amcamın kafasında rakı bardağı patlatabiliyorum. Manyağım yani, ama içimde hep. Bu arada hakediyordu. 
Benim memlekete dönüş için gelen ısrarlara katlanamamam ve babamın yurtdışına dönecek olması. Parasızlık...dönmeme neden oldu. 

1 haftadır memleketteyim. Yakında dönüyorum, evime, gerçek olana veya bana ait olana, bilmiyorum nasıl tanımlamam gerektiğini bile bilmiyorum. 

Cuma, Mart 28, 2014

I'm cuming in my brain.


Selam,
Quiet Riot – Cum on feel the noise –ev sahibime ve komsularima gelsin-
Bugünlerde çok boktanım, aaa, anlatmıştım zaten değil mi?
Vize haftası ya hani işte o yüzden,
Biriktirdiklerim vardı, biriktiler ve bana kabardılar.
Falımda çıkan kabarık şeyler, sınavlarımmış meğer.
Okula gitmeme kararı aldım bu hafta, iyi de yaptım aslında,
Ben çok çılgın bi insanım, öylesine.
Öyle şeyler olmuyor ki hayatımda, keşke olsalar dediğim,
Sonra düşününce, saçmalama oğlum, diyorum kendime,
Aklından bile geçirme, dedim. Bunlar hep telkin bunlar hep hipnoz
Sahi hipnoz demişken bugünlerde neden böyleyim bilmiyorum ama çok saçmayım
Hipnoz da saçma, inanmadığınız sürece Tanrı bile size tavuk taklidi yaptıramaz,
Tamam tamam çok sığ oldu ama temelinde inanmak var,
Ben inanmıyorum, heyecanlanıyorum, inanmadığım şeyler beni heyecanlandırıyor
Mesela aşk gibi,
Aşk denilen şeyin sadece ıslanmak olduğunu düşünen insanlar,
Lütfen, düşünmeyi bırakın, böylece insan olmayı da bırakmış ve Afrika’nın savanlarında
Pek sevimli olmayan hayvanlarla uğraşmaktan, uçkurunuzu da düşünmüyor olacaksınız.
Meselaaaaa meselaaa mesela misal veriyorum, hadi hep beraber örnek verelim/gösterelim;
Komşunun oğlunu/kızını örnek gösterelim, Türkiye 235.si olan kuzeninizi de, ya da üniversiteyi dereceyle tamamlayıp KPSS KPDS ALES ve diğer bilimum sınavlarda kasan abinizi ablanızı da…
Örnek dediğimiz şey; olmak istediğimiz değil oldurmak istedikleri…
Ben olamadım, sen de olamadın tabii, şimdi de şöyle bi şey var “aşık ol” diyorlar
Ben de “oha” diyorum, olamam.
Allah-u Ekber! Diye çığlık atasım geldi, Battery – Megadeth Metallica Cover arka planda çalarken.
Her şey bu kadar basitken, düşünsene sınavlardan bahsederken bir anda kendimi aşkın saçmalıklarına kapılmış bulmam? Ben başka şeylere aşık olabilirim de, insanlara hayır, insanları sevebilirim sadece
Ehiehie sevgi de aşka dönüşür, bak ne güzel ne basit mantık değil mi?
Boka da dönüşüyor aşk, sonra senin boka dönen aşkına, önceleri ota konan başka bir aşk konuyor.
Sinek misali, bok var bok hep var… Sinek ayırt etmez, aşk ayırt etmez.
Biraz da kendimden bahsedip de egomun nerelerde olduğunu görmek isterim aslında,
Görünmezlik pelerinini kaldırdığında gördüğüm manzaraya ne ben dayanabildim ne de yürek dayanır
Ego’m maymuna dönmüş resmen, kendim maymuna döndüm.
Kediydim ben, insanlar gibi “maymundan mı geldik?” sorusunu kendime göre yorumlayıp
“Kaplandan mı geldik?” diye soruyordum. Sonra anladım ki, maymuna da döndük maymundan da…
Midemi doldurdum, bir güzel yedim hem de, tereyağına bandım sıcak simidi,
Zihnimi de doldurdum, boş olsaydı daha güzel dolacaktı, midem gibi.
Keşke zihnimiz de midemiz ya da sindirim sistemimiz gibi çalışsaydı!
Doldur boşalt, doldur boşalt- vazgeçtim.
Bir zihnimiz kalmıştı bok etmediğimiz, kalsın öyle sığabildiği kadar ‘Abdülcüğüm sana kalbimde kocaman bir yer’, ‘Nerimancığım sen de gel’ hepiniz gelin amına koyayım.
Seksist küfür , seksli küfür , seksli düşünceler arasından sekssiz aktarıldılar.
Şu sınavlar bitsin de…diğerleri başlasın!!! Ahahaha!!! Delirdim!!!
Şu sınavlar bitsin de bir güzel dağıtayım, gerçi dans edemem de, içerim işte
Ağzıma edecek alkol, içmesem de edecek, içtiklerime sayacak. Duyan da biberon şişesinde başladım sanacak, yok öyle, az içtim buna rağmen giren bir şeyler var hissediyorum. Korkuyorum da açıkçası.
Iron Maiden – Only the good die young’ı zamanında haykıra haykıra söylerdim de,
Yine kötü adamı oynuyorum, kötü taklidi yapıyorum, Azrail es geçiyor, ahahaha, geçen ben karşıdan karşıya geçiyordum ve az kalsın…parçalanıyordum evet. Çünkü salağım. Salaklık öldürür ama mutlu da eder, mutluluktan öldürür. Öyle bir mutlu olursunuz ki…
Lou Reed – What’s good sanırım sevebildiğim tek parçası, pek de dinleme fırsatı bulamadım ama Metallica’yla olanları sevememiştim. Iced Earth de dinleyelim bakalım, depresif miyim neyim? Mevsim değişikliği bunlar hep…değişiklik!
Son zamanlarda boşa kürek çekiyormuşum gibi geliyor, ölsem umurumda olmazdı bir zamanlar, ama bu zamanlarda da ölmeyeyim, insanları sevmeyi deneyecekken, sevemeden bir kuşu kelebeği bir ‘mezar’taşını mı sevelim Alla’şkına?  Ahahaha ölüm komik, saçma da açıkçası, benim ölümüm saçma olurdu, absürd olurdu, bu yüzden tez zamanda otobiyografimi yazmaya başlamam lazım, kalemime kuvvet. Ege’ye gideceğim, önce oraya gideyim, ya da Haceppede canlarımla takılayım, mersindeki canı da bırakamamak var hani…

Pazartesi, Mart 24, 2014

Deliler arafta kalmislar

Wicked Games - Chris Isaak Cover


...bu aralar
belirsizim
 aslinda yillardir belirsizim, bu ara daha bi belirsiz

  gerci bununla yasamaya alistim ya da alismis numarasi yaptim 
bilmiyorum.
bilmek de istemiyorum acikcasi, buna kafa yormak 
enerjimi daha faydali seyler icin saklamaliyim, 
sahi icimizde pil olsa, ya da ona benzer bi sey ve enerjiye ya da pozitif olan
hatta negatif de olabilen ayni zamanda, öyle bi seye ihtiyacimiz oldugunda
takalim pozitif kutbu dislerimizin arasina, negatifi de dudaklarin, dil dokunur
dudak dokunur ve BAM! o anda da ya cennettesinizdir ya da arafta takili 
kalmissinizdir, ask bu iste, bence ask bu. 
iki negatif kutup, iki pozitif kutup, iki kutup, her zaman iki tane vardir, 
coklu da olabilir, kumalar olur, piller, adaptörler, lityum iyonlar...

aaa...
bugünler mi dedik bu aralarda mi kalalim, 

arada kaldim, arada kalalim beraber.
sıkıssın iste bedenlerimiz, ruhlarimiz, kimsesizlikten, yoksunluktan muzdaripler.
arada kalabilir miyiz? 
arafta kalabilir miyiz?
cennetten red cevabi aldim, cehennemde de boyumu asan kötülükler varmis,
daha kötü ol öyle gel dediler.
kaldim iste.
gitmedim tekrar, gitmem de...
katil olursam giderim, duygularini öldürürüm, soykirim yapcam,
öldürmedigim her ask icin benden hesap soracaksiniz, 
sorun da hani
sormalisiniz. 

sakin gelme hazir degilim, deliyim kac gündür

ben yillardir deliyim, 
sonradan delirdim.
beni delirttiler,
planli yaptilar yani,
iyi delirdim.

deli kadinlar var balonlu kadinlar

bildigimiz balonlar
metafor degiller 
iki kadin ikisi de deli
güzel delilikler

Eternity and a day, güzel filmdi

oradaki sairler gibi
kelime avcisi olmak 
ve bir seyler yazmak
baskalarinin kelimeleriyle
o an düsündükleriyle 
ne bileyim
öyle manevi fikir hirsizi olmak
herkesten biraz...



Perşembe, Mart 20, 2014

Güzel Insanlar da var Ölen Insanlar da

Hava güzel, insanlar güzeller...

merhaba

kabaca bakacak olursak eger, yorgunum.
yorgun hissediyorum, yorulmus, bitkin belki daha dogru bi kelime olacak.
bitkin hissediyorum kendime zaman ayiramayacak kadar bitkin,
kendimle ilgili herhangi bir seye üzülemeyecek kadar.
belki de bu güzel bi seydir ve artik üzülecek bir seyim oldugunu bile
hatirlayamayacak kadar kendimden uzak kalmam.
bugünlerde neler mi oluyor?
güzel seyler oldular ve bittiler.
yeni ve daha güzel seylerin olmasi icin biraz beklemek,
belki de dua bile etmek gerekir.
neden bile?
cünkü ben böyle istiyorum
basit.
paylasmayacagim ama bir gün gelecekte bu metne baktigimda hatirlayacagim bi sey karaliyim da;
skype-theater verein
umalim ki olsun.
baska neler vardi?
bugün neler vardi? neler yoktu ki!
hava güzel diye herkes kampüste ne kadar güzel insan varsa hepsi!
"meme sezonu" diye adlandirdigim sezon geldi
insanlar hep memeliydiler ama bu mevsimde daha bi memeliler
familya ögretti onlar uyguladi
kafam karisik
zaten normal zamanlardan birine denk gelmez buralar
ya kafam karisiktir
ya da...
karmasikliklardan siyrilip basit bi hayat sürmeye karar verdigim zaman her sey icin gec olmus olmasindan korkuyorum, ölmekten korkmuyorken sekeri birakma kararim neydi peki?
evet seker kullanmiyorum artik, sirf ölmekten korktugum icin
ne bileyim, korkmuyorum da, zamansizlik, belirsizlik...
aci seyler korkunc seyler evet korkunc ve aci iste kahretsin ölmek cok eglenceli olmali
korku trenine ya da gondola binmek gibi
sadece gondolu tecrübe ettigim icin evet gondola binmek gibi olmali yükselip alcalmak gibi
yasarken de ölünüyormus sairler ve güzel yazanlar iyi betimliyorlar ben daha bu kadar acikli degilim

Düzyazi direniyor,
düze döndü bu yazi da.

secim varmis, oy ver diyorlar da, tiyatro memleketi kurtarmakla kiyaslandiginda...
önce memleketi kurtarmaliyim ondan sonra tiyatroya balta olanlardan kurtulabilirim zaten.
mantikli.

Almanya olmadi ya hani gidemedigimi ogrendim ya,
kadindan da haber yok, mesaj attim da dönmedi.
Askssiz ve sanssizim.
yani cifte sanssizlik.
arkadaslarim arasinda da pek sevilen bi insan olmadigimdan dolayi ücleme-
arkadassiz-sanssiz-asksizim
bir arkadasim var tabii deli kadin-
bi de ankaradakiler var Re-l iste bötü de var aslinda varsiniz varlar
bi de istanbuldakiler var Hazal var iste, Mert var,
aslinda arkadasim varmis
neden sevdigim herkes benden uzakta, babama alistim, elde var 1
istanbul neden bu kadar uzak
ankara neden bu kadar sisli soguk uzak, ankarayi Oguz Atay anlatsin ben susayim,
zaten bu ara ona kötü davraniyormusum gibi geliyor kitabini bi türlü bitiremedim,
neden bu lanetin parcasi oldum Atay?
neden bitmiyorlar, neden sevdigim halde bitip gideceklermis gibi bakiyor ve bitiremiyorum.
hastalik bu.
hemen de hastalik zaten, ask da hastalikti.
tanimlayamadigimiz bütün zayifliklarimiz hastaliklarimizmis meger, oyle ogrettiler.

bir gün gelecekte bir gün güzel seyler olacakmis, gecmisteki bütün güzel seyleri unutturacak kadar güzel
olmasin...
istemiyorum oyle seyler olmasin, zaten istesem de olmuyor istemesem...

zaz var zaz var, amelie soundtrack var
sevmemistim ben amelie´yi bana fazla basit geldi ne bileyim
bu kadar mutluluk, yapmacik ya, yapma mutluluk kötü mutluluk,
mutluluk kötü, acili bisey sancili
olunan bisey degil mutluluk, olduran bir sey-
kücük bir sey mutlu edebiliyorsa, kücük bi seyin sayesinde olunmussa,
oldurulmustur iste baska bir aciklamasi da olamaz.

hicbir seye bel baglamamak, kafami egip yürümeye devam etmek,
insanlardan kacmak, asik olabileceklerimden kacmak icin,
bakarsam olurlar, olurum.
bakmiyorum olmuyorum, görmüyorlar olmuyorlar.
iki taraf da mutlu, mutsuz. her ne boksa artik.

bakalim icki icmek, alkol almak, yani her ne boka saracaksam ondan iste,
adi onemli degil, ama nargile kesinlikle degil, güzel bi müzik,
ve neden hayat böyle amuhagoyyim diye de haykirmak.
neden mi cinsiyetci küfür?
cünkü cok karakter var, esek küfretti, sucu at üstlendi, jokeyi üstünden atti
yerlerde olan jokeye basti cifteyi esek, olan jokeye oldu.

bu ülkede her zaman bir seyler ölüyor,
buna sikildi canim,
nasil sikilmasin.
her zaman bir seyleri öldürüyor bu topraklara kök salmis zehirli zihinler,
zehirliyorlar köklerini gencecik fidanlarin.
zehirliyorlar fikirlerini gencecik fidanlarin.
her zaman zehirliyor sucu üstlenen doga ana oluyor,
ben aldim canini topragim corak diyor, kana susadim diyor,
ana diyoruz ama analarin canini yakiyor, kendi cani yansa bile
gömüyor icine, acilarini da, cocuklarini da...

Pazar, Mart 09, 2014

Sanssizlik sonrasinda...

Merhaba,,

dert degil bir kac parca bir sey anlatip defolmayi planliyorum.

Almanya'ya gidemeyecegimi ogrendim, hocamdan aldigim haberle resmen dünya basima yikildi, evet abartiyorum belki ama bütün motivasyonum buna yonelikti. Ailem de deli gibi mutluydu, ama olmadi iste. Tepkilerimi kontrol edemiyorum da zaten "Lanet olsun, allah kahretsin..." diye de haykirdim, haykiririm- sonunda toparlamaya calisip yuzumde gülümsemeyle karisik mahcupiyet ve parcalanmislikla "...hocam ben aglamaya gidiyorum!" dedim ve ciktim siniftan.

Okulda olaylar bu sekilde, konusma sinavinda da iyiydim iyi bi not aldim ama tabii bu onceydi. Kotu haber sonra. Motivasyon yerlerde.

Tiyatroyla ilgili de kotu haberlerim var:
Atildik calisma aldigimiz yerden, yani ne prova alabiliyorduk ne de toplanabilecegimiz herhangi bi yer vardi. Ama cafede oturup metin okuyorduk, cay icip sohbet ediyorduk, "nasil kurtuluruz bu durumdan?" ve cozum bulundu sonunda "mimar hocanin ofisinde calisiyoruz". Bu kez de basroller secilemeyince, vay anasini- sectik sonunda. Prova alindi, eglendik. Tiyatroya gittigim günün sonunda yasadigim enerji patlamasini ve mutlulugu anlatamam. 20-30 dk yürümenin umrumda olmayacagi kadar seviyorum. 1 saat yol yurusem de severdim, okula giderken yasadigim o zorlama heves yok yani anlayacagin, okulun dibinde olmasina ragmen evim.
Alman mülteciyim, italyan aldik metni, ve bayildilar arkadaslar, sagolsunlar ben de onlara bayiliyorum. Rolüm oyle güzel ki biraz bahsedeyim :
Alman mülteci, felsefe mezunu ama Londra elektrik sirketinde calisiyor, sanata merakli ve sanatsever.
Benimsedim sevdim de, perdeyi kapatiyorum ogluuuum!!

Son zamanlarda bi icimdeki seytanin serbest kalmasina izin verdim, onu da ayri anlatirim, belki de anlatamam.

-15inde dolunay varmis Yengec burclari aman diyim sokaga cikmayin, kurt adama donusuyorsunuz sonra, saka bi yana en kotu hissettigim zamanlar iste bu lanet dolunay zamani.
Bakalim.
Gittim.

Gidemeden soylemek istiyorum : Almanyadan  bugün guzel bi haber geldi Frankfurtta halk tiyatrosuna basvurmustum, beni unuttular diye düsünürken, yakinda mülakat icin skype gorusmesi istediler. Umarim her sey yoluna girer de...TIYATRO YA BI DE!

Bu arada uzun zamandir pesinde oldugum kadini dün bulup ekledim facebookta, cok heyecanli bakalim ne olacak, henuz bi kabul edilme durumu yok ve kiz muhafazakar, olmama ihtimali yüksek, olsa da sevinirim cok.

Ha bu arada : Yeni bi blog acma ihtiyacim o kadar derinki, resmen delicesine acasim var.

Cuma, Ocak 24, 2014

Sömestr Semester WooHooo!

Hällö yine, yeniden!
Memleketten yaziyorum, Vodafone sponsorlugunda, sagolsun Vodafone internet ihtiyacimi duydu ki, bana 1 gb bir aylik internet hediye etti, hakkini odeyemem. Oderim de, beles! Vodafone'a gecin diyorum sadece hatta uuu beesss diyorum.
Bakalim neler yapmisiz.
Gözüm aydin, Papa zu Hause! Babam eve döndü, gurbetten, yoksa bi yere kactigi yoktu.
Ben de geri döndüm, evdeyim, memlekette! Öncelikle ilk izlenimlerimden bahsedeyim; klasik Akdeniz sofrasinin dogu egzotizmiyle birlesiminden olusan, geleneksel lezzetlerle bezenmis bi sofrayla karsilanmak cok hos bi karsilamaydi.
Tika basa yemek yemek fiili, makarna ve yumurta diyetimden sonra (maddi ve -fiziksel olarak günlük gida ihtiyaci RDA:XX)
Yemek yemekten baska, bir gün hayvanlarin yanina inip, tüy yutma ve zibil kokma eylemimden sonra gerci öküzcükle cok sevistik cok eglendik. Ehe hayvan masaallah kocaman olmus boga olmus, yaklasamadim pek, yoksa sarmas dolas fotograflarimiz mevcut. Zoofili degilim! "Fasizm konusma yasagi degil soyleme mecburiyetidir."
Film izlemedim ama MBC(arap kanali) hollywood filmlerini orjinal dillerinde arapca altyaziyla yayinliyor ya, bildigin hos güzel.
Arapca'ya da baslamisken, babam da Arapyarimadasindan ucup gelince tabii yardimci oluyor, baba bu kelime ne nasil okunuyor hayir ya oyle degil diyip inat inat inat! inatlasiyorum pis huy pis!
Bir dersten daha kaldigimi görünce yasadigim hezeyan mi? Cilginlik! Delilik! Neyse saglik olsun, ikinci dönem üstten ders alacak kadar ders notu ortalamam güzel olsun, OOOH BABY! Buna ragmen, 2.57 ortalamam var nohohpho! Cok degil ama bununla Erasmusa gidiyorlar le!?
Breaking Bad-

Böyle bitmeyeydi, keske son iki bölümü görmeseydim, aglamadim ama tuttum kendimi, yalniz olsam aglardim.
Death Note'u bitirmek icin yeniden basladim, ölümüne fanatigiyim üzmeyin beni.

Oyleyken böyle, pineklemek disinda, Tarih calismaktan ve Arapca calismak disinda yaptigim bi eylem yok, ben sofistike spesifik ne biliyim oyle cilgin dilleri seviyorum, Almancayi Ingilizceye tercih etmemin sebebi...yok. Arapca Terc. baska bi sehirde olsaydi ooh beybe yazar okur bitirirdim, simdiye de ceviri yapiyor olurdum ama kismet bunlar, elime diplomami alir almaz mhmhm birlesik arap devletlerinden birine kapagimi attiktan sonra, petrolü almanyaya akitcam bi de maden. Oyle bi amacim var, Türkiye'nin köprü olmasi pek önemli degil bu acidan ama Türkce onemli, Ingilizce daha onemli.
BB ler BA la bir AA ve diger notlar oooh, güzel bi dönemdi.
Kaldi 4 ay, yazin kesinlikle is bulup calismam gerek, bu konuda gercekten etrafinizda iletisim kurabilecegim biri varsa Antalya Alanya Mugla ve diger turizm bolgeleri icin veya Arapca Tercüman arayan Istanbullu bloggerlar, ilanlara gözünüz carpar da beni hatirlamazsaniz blogunuz virus kapsin! Saka bi yana, akliniza geleyim lütfen.

Hadi Ciao!

Cuma, Ocak 10, 2014

Almanya Yollarini Asindiran, Nallari dökülen Esek yazdi!

HÄLLÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖ!
Kocaman Hällöler!
Sevgiler!
Nerdeyse sarilip öpücem o derece.
Almanya yolunda döktügün terin, kicimda islanan donun-terden- haddi hesabi yokken, ben amacima bir adim daha yakinim artik. Dün yapilan mülakatta konustugum Alman koordinatorle mulakatim cok iyi gecti. Resmen nereye elimi atsam altin platin gümüs oluyor, cok mutluyum lan blog hayvani derecede mutluyum, musmutluyum.
Bu ara saglikliyim, yakisikliyim, mutluyum. Stres vardi ama umrumda mi yoookhh! Degil umrumda degil, ne cilginliklar yazcaktim buraya da yazmiyorum iste, kötü seyler geride kaldi. Güzel seylerin önünü alamiyorum. Resmen alamiyorum hani.
Almanya ok!
Dersler woohooo! Tarih haric, bok tarih!
Önümde henüz 4 - 5 sinav daha var, yine güzel olacak olan sinavlar bunlar.
Okul güzel.
Her sey güzel.
Vuruldugum kadini görememenin acisiylan kavrulsam da, seksi bi aci o, o aciyi seviyorum. Umarim görürüm.
Baska bi detay yok gibi, parasizligimdan dem vuruyordum ya hep, vurmuyorum artik.
Bu arada tiyatro toplulugumuzda olusan kötü talih, benim rolümün degismesine neden oldu. Nazi emir eri oldum! Kötü kötü, dün calistik da, birakamam da. Isinmaya caliscam role ama sevemedim yahu!
Neyse, güzel seyler olurken, bu kadarcik sey de oluyor.
Bugün Ferhan Sensoyun oyununa gidiyorum.
Birsen Tezer ve Erkan Ogur geliyor ama gidemicem sanirim cunku ailemi gormem gerek! Yahu Birsen yapilir mi bu bana ya?
Bunlara üzüldüm cok seye sevindim, cok sevincli yazdim.
Ha bi de internetim olmadigi icin sadece okulda baglanabiliyorum, su an size buz gibi bankin üstünden yaziyorum sevgiler!
LG! Liebe Grüße demek.

Salı, Aralık 24, 2013

Beynimin Daracik... -Beyin Pornosu


Merhaba insanoglu!

Bi noel arifesinde daha, mutluyuz huzurluyuz dimi? Elleri göreyim elleri, arka siralarda pek mutlu olmayan insanciklar görüyorum, mutlu olacaklar. Cilginlar gibi egleniyor muyuz bu gece haaaa?! Duyamiyorum!!!

Gercege dönüs -
Teslim etmedigim ödevlerim, sallamadigim derslerimin oldugu dogrudur, ayrica gecen hafta ezberim tam olmasina ragmen prova alamadigimiz da...Yarin alinacak provada cilginliklar yapma ihtimalimin var oldugu da dogrudur. Bugün noel ve insanlar nese doluyorlardir umarim.

Gecenlerde Almanyaya gitme ihtimalime bir adim daha yaklasmis oldugumu bir arkadasimdan ogrendim, kendimle ilgili olaylari bile insanlardan duyar oldum, insanciklardan...
Bazen iyiler, cok iyiler bazen iyiler hep iyiler cilginlar gibiler...
Bu arada berbere gittim, "gay saci" modelimle cok mutluyum, hangi kadina sorsam "ayh X ünlüsü chq yaqisikli ama guuuy gaaay geeey ciktiiggg" diye agliyordu ve anladim ki hic kimse hic kimse ben degil dedim ve berberin yolunu tuttum. Yani bu demek oluyor ki, sevgili kadinlar, yeni sac modelimle siz de bana hayran kalin boyle bayilin cilginlar gibi ciglik...dalga geciyorum bunlarin sadece filmlerde, 3. sinif holivuuad filmlerinde karsilasacagimiz cinste aksiyonlar oldugunu hepimiz biliyoruz. Birbirimizi kandirmayalim.
Bu ara ders calisiyorum, gecen sene de calisiyordum ama yaz tatili bana yaramadi ve bu sene bambaska biri olup sosyal herifin teki oldum, yazin bastirdigim bütün o gezme tozma bardan bara kicinda ciban cikan tazmanya canavari gibi kosturma hevesimi bu aralar bastiriyorum, bara gittim müzik dinledim insanlar dans ettiler ben izledim, biz izledik. Kestiler, akmadi kanimiz...
cingil bels cingil bel cingil holidey oldet tiriviri tiriviri ol det yeaaah!
Bu ara yazabilen ve kültürlü olduguna inandigimiz birinin pesine düstük.
Bu ara inanilmaz derecede güzel ve kalbimi deli gibi attiran bi kadinan pesine düstüm.
Bu ara Breakin Badin 4. sezonunu bitirdim, az önce. Ve o, yukarida bahsettigim kadinla kapisacak kadar atti kalbim, ikisinin etkisi farkli ama atti iste, Seni seviyooooroooom =midir Ich heiße Heisenberg diye bagirmaya? Tutabilir miydiniz beni? Keser miydiniz acaba dilimi?
Gönül ister ki, güzel kadinla konusayim, "cok guzelsiniz, benim olur musunuz?" diyim ama nafile, bu yürek bu can düser gözümden ben sana deli divane...saka lan, cok guzel ama asik degilim guzel sadece hoslanti psssssss...pfffffssss...cnm yhaa kafamda filler sex yapio.

Evet, final haftasi ve duygularimi max.da yasadigim bi hafta. Sanirim, ergenligin verdigi...saka saka 22 oldum ben, cok yasliyim oyle boyle degil, tiras olunca 16 oluyorum, sivit sixtinime dönüyorum, kültür karmasi yasayip paten sahasindaki siyahi cocuklara satasiyorum "hey yo, wassup biiiiieeeaaaattch!" diyorum.
Almanyaya gidiyor gibiyim, kutumdan Almanya cikicak. Almanyaya gidersem...sana söz Schokolade alcam.
Kendim sagcam cikolatanin icine katacagim sütünü, söz.

5 dk sonra bak :D - Gesendet!
Bakcak, adim gibi eminim, ve o kadinla mutlu olmam icin elinden geleni yapcak, bundan emin degilim pek.

Bu ara cilgin bu ara saykoyum, ne oldugunu bilmedigim, bilmek de istemedigim karmasalarin, dizginleyemedigim duygularin; belki duygularin adini bilsem dizginlerim de, yok adlari yok adsiz duygular, kavramlar, karmasalar, beynimin daracik karanlik idrar ve kusmuk kokan daracik sokaklari, aydinlanin ve uyandirin koynunuzdaki sarhoslari! O geri döndü, yayilsin bu haber caddelerin bozuk agizli fahiselerinden ayyaslarindan ve serserilerinden, kutsal olan ve bizi kollayana!

Çarşamba, Aralık 11, 2013

Yazmayi Ozlemek, Soylecek tonlarca sey varken.

Hällö,.
Bu kez gercekten uzun bir araydi, yazmamak icin kendini zor tutmak ve yazacak bir seyler bulamamak, bulsa bile yazamamak toparlayamamak...mastarli konusmalardan, deyimlerden ve diger her türlü seyden nefret ederken tamamlayamadigim diger seyler gibi bu cümle de gercek bir cümle olamadi maalesef.
Arkadas edinememe konusunda klinik vakayim, sorun bende hep bende.
Soguklardan bahsetmeden geceyim.
2 ayda n'aptim?
Tiyatro yaptim mesela, yapmaya devam ediyorum. Oyunumuz var, YASASIN!
Calismalar cok zor yahu! Baslangic eglenceli falandi ama ya ben cok ciddiye aliyorum ya da gercekten zorlaniyorum. Gecen haftaki calismada, gülmeye calisirken ellerim ayaklarim her tarafim uyustu sinir bosalmasi yasadim, yapamiyorum gülemiyorum.
Film Toplulugunda aktif rol alma planlarim yalan oldu, cünkü Tiyatro agir basti. Tiyatro agir basinca da ben daha cok eglendim, mutlu oldum, musmutlu oldum.
Bu ara beyin toparlanmasi yasiyorum, maddi sikintilari bi kenara atarsam daha rahat toparlarim da, bir sekilde ekonomik krizimle yalniz kalip deliler gibi sevismeyi planliyorum, bakalim, eglenceli olacak gibi.
Beyinden kasit da, iste icinde kopan yerli yersiz firtinalar ; cöl firtinasi, tipi ve Kathrinalar tabii ki...kadinlar.
Almancaya dair hayatimdaki tek gelisme, ortalama notlarim, evet gecen seneki ineklik bayragini devredim, kültürlü + ortalama ögrenci olabildim bu dönem, yapacak bisey yok, bos beyinle okul birincisi olmak isime yaramaz. Ha, tiyatro ve kültürel etkilesimlerimi kullanip Almanya'ya gidiyorum desem cok büyük sürpriz olur mu? Olmaz tabii ki, büyük ihtimalle hayal ettigim yerde hayal ettigim isi yapiyor olacagim gelecek sene bu zamanlarda.
Yazmayi ozlemek, boyle bir sey var.

Cumartesi, Eylül 07, 2013

Güzel Haberlerim Var.

İyi haberlerim var Dük'üm, öyle iyiler ki sevinçten röbdeşambırınız havalanabilir,
ben ise arkamı dönerim, sizi o halde görmemek için.
Onun yerine Marilyn'i hayal ederim, derin hülyalar rüyalar alter egomla bir olurum,
hiçbir zaman da beceremedim ya alterimi de egomu da birleştirmeyi,
vücut aynı o konuda problemimiz var gibi algılanmasın, zihinden problemler çözerken yardım etti sadece,
komşudan al komşuya ver, dedi hep.
Komşularım var Dük'üm, ev sahibim, ev arkadaşım var.
Minik bir buzdolabımız ve onun usule uygun doldurmuş deepfreez'i var,
dipfriz yazamadım Dük'üm, Düşes'e selamlar.
Yanlış anlamayın, belki komşu oluruz bu yüzden samimiyetim.
Ev arkadaşım aradı, bir tek mikrodalgamız eksik.
Yakın zamanda deliler gibi sevindim,
sinemaya daha yakınım artık, sinema topluluğu haricinde,
bir de bir organizasyonun üniversiteyle ilgili çalışmalarında rol alcam Dük'üm,
gurur duyun benle!

Cuma, Mayıs 17, 2013

İzmir -Haddinden uzun bitmeyen tatilin bitmeyen yazısı-

Pazartesi, Mayıs 13, Final Sınavı-ve Schluß!

Sabah, sınav saat 8.30'da idi. Ben ise 6.30'da kalkmayı planlamıştım, yapamadım evden çıktığım zaman ise 7.15 derken dolmuşu bekledim, gecikti. Dolmuşa bindim, yahu üniversiteden mi uzaklaşıyoruz bana mı öyle geliyor? "Kayboldum, !'^+%&/()! -surat ifademden belliydi-" Şoför : "Genç, nereye gidiyorsun?" dediğinde, "Üniversite..." diyince, şoförün yüzündeki ifadeyi anlatabilmeyi isterdim. Geç kalacağım, geç kalacağım! Neden ben neden Tanrım! diye isyanlara ve dile gelmiştim. Lanet etmedim, bişeyler söylediğimi hatırlıyorum ama Tanrıya değildi onlar, aptallığıma, aptal yaradılışıma dolaylı yoldan ona kızmış olabilirim tabii ki...
Sınava girdim, sınavdan çıktım. A2 sorularıyla dolu şaka gibi bir sınav! Ben B1' ağırlıklı beklerken ki Prapositionlar falan, onlara çalışmadım sevmiyordum ve başıma bela oldular, içerik önemli değil ama ileride okuyup mutlu-mutsuz olacaksam birinci değilim, 2 3 de değil...Saçmaladım ben son sınavda ama bunu farklı yorumlayabilirim, bahane de üretiyor olabilirim ama...Boşver!
Arkadaşlarla bütün günü planlamıştık, önce arkadaşın evinde buluşuldu ve hep beraber toplandık Gönülsutakla...Eşek, Kibarkoşar ve sevgilisi.
Sinemaya gittik, Iron Man 3D...Hollywood filmlerine bayılmadığımı ve içten içe duyduğum nefreti her fırsatta paylaşıyorum bu yüzden filmi yorumlamayacağım bile. Eğlendik mi, evet! AVM'de markette sepetin içinde beni ordan oraya sürükleyen Kibarkoşarın sevgilisi, videoya alan Gönülsu...Her şey çok güzeldi yolundaydı, bi ara Keçisakal-Kibarkoşarın sevgilisi- kayboldu, sonra kızlar kayboldu sonra ben kayboldum.
Sinemadan çıktık, sinema salonunda ben daha sohbet havasında atlatırız sanmıştım filmi, ama öyle olmadı- ben sinemayı sadece hakeden filmler bıdı bıdı- Türkiyede hakkeden(!) filmler zaten yüzlerce kopyayla izletiliyor. Pas ve Kemik, Stoker...bunları izlemek için resmen 3 büyükşehirde yaşamanız gerekiyor, nefret ettim.
Neyse, eğlendik, dondurmaya yemeğe gittik sonra, yedik de. Sohbet de ettik. Çok istediğim gibi gidiyordu her şey, gündüz de biletimi almıştım İzmir'e gitmek için, yanlış firmayı aradığım sandım, aradığım firma da garipti. Aldığım bilet de garipti, şirket de garipti, ama günüm güzeldi.


Salı, Mayıs 14, Otobüs hareket saati 19, istikamet İzmir.
Salı günü Hocamın kitabını ve Tutunamayanları teslim etmem gerekiyordu. Okula gittim, bu kez doğru dolmuşla. Önce hocamın kitabını teslim ettim ama ondan önce Psikolojideki kuzenime flaşbelleğini teslim etmem gerekiyordu, Salı günü teslim günü. Arkadaşlarıyla tanışıyordum zaten, muhabbet ettik, çay içtik, langırt oynadık, öyle güzeldi ki o kadar çok güldüm ki, bütün bir yıl yaşadığım saçmalıkları unuttum birkaç saat içinde. Onlar mezun oldular. Psikolog oldular, olacaklar, karşınıza çıkarlar belki de*
Kuzenimin evindeki son günümdü, çok rahattım, rahat ettirdiler, sağolsunlar. Eşyalarımı topladım, gitmeye hazırdım.
Otobüs, bilet derken otobüsteyim ;dua ettim. Tanrım yanıma konuşkan biri otursun yaşıt olalım muhabbet falan 14 saat sıkıntıdan ıkıntıdan ölmeyeyim, diye. Ama tam tersi oldu, yaşlı bir amca, minik 3 aylık belki, bebeklerin yaşını tahmin edemem, bir torun...Amca konuşkandı, tatlı bi aileydi açıkçası. Yolculuk boyunca rahatsız olup olmadığımı sordular. Olmadım gerçekten, film izledim Tokyo!2008 ve Pas ve Kemik'in bir kısmını. Şarjım bitti. Tuvalet yoktu otobüste, neyse ki en yakın mola yerinde gördüğüm ilk WC tabelasına sarıldım. Yolda arama vardı, bir 45 dk belki 1 saat durmak zorunda kaldık, çocuğun biri yasadışı madde taşıyordu, indirdiler. Ona sövdüm, o kadar yol gitmişiz be çocuk yapılacak şey mi?!

Çarşamba, Mayıs 15, İzmir

Otobüs Terminalini gördükten sonra içimde oluşan garip mutluluğu değişmem belki zaman alacak. Telefonu çıkardığım gibi cebimden, rastgele foto çekmeye başladım, İzmir- ilk defa. Rastgele foto çekmeyi seviyorum, saçma sapan fotoğrafları seviyorum, çekilmeye değer görülmeyen şeyleri çekmeyi de seviyorum, foto almanak yapardım elimde olsa.
Kuzeni aradım, almaya gelmedi ben gidebildim en azından, kaybolunacak bişeyi yoktu, servise atlandı ve, yol boyunca - yahu İzmir böyle bişi değildi sanırım? demeye başladığımı farkettim, nasıl olacaktı İzmir? Nasıl olmalıydı?
Kuzeni bekledim, kuzen geldi, eve gittim...yerleşmeler vesaire derken Rota şöyleydi ;
Konak, Kemeraltı, Asansör, Karşıyaka, Alsancak...
"Oğlum çok klişe" dedim "çekme yapma etme gözünü seviyim" dedim "saat kulesiyle herkesin fotoğrafı var" dedim. Dinlemedi "allahın emri o" dedi. Çekildim tabii ki. Asansöre kadar yürüdük, yürüdüğümüze değdi orda da yorgunluğu atacak kadar soğuk bir şeyler içtik, manzara güzeldi, muhteşemdi. Benden önce çeken vardır tabii ama şöyle bir şey ki, benim fotoğrafım çok fantastikti yahu, dalga geçiyorum ama o kadar fotoğrafın arasından en sevdiğimdi.
Kemeraltında durmadık, camiye kadar sadece, orda 3 kartpostal aldım, 2 tanesi hocama bir tanesi de sevdiğim bir arkadaşıma.
Karşıyakaya geçtik ordan, rüzgar güzeldi, vapur hüzünlü- bana kendimi garip hissettirdi, anlam veremedim, vapurlar mutlu araçlar değiller dedim, trenler gibiler. Yemek yedik, açlığımızı dindirdik bir şekilde, ben de kartpostalları doldurdum, aceleye mi geldi ne? Zaten 3 satır bir şey yazmam gerekiyor, kartpostaldı sonuçta.
Alsancak'a gittik, Sevgi Yolu güzeldi, insanlar, kalabalık, betimleme yapacak havamda mı değilim yoksa - kitapçı tabelası gördüm, koştum, su arayan bedevi gibi, su bulmuş gibi.
Kitaplık güzeldi, kitaplar güzeldi, sahaftı, çok sahaftı. Sahafları seviyorum, Karşıyaka'daki kitapçı 5tl'ye kitap satıyordu, boş kitaplar, sayfalarda harfler olmasa daha anlamlı olurlardı. Sahaftan bahsedeyim, içeri girdim, Oğuz Atay aramaya çalışırken, Almanca kitap sordum, VAHA! Kitaplar tam karşımda duruyordu, saniyeler içinde kapakların üstündeki adları yazarları tanımaya çalışırken buldum kendimi, çok mu şanslıydım? 4 Kitap seçtim, şunlar;
1-Michael Ende,Die unendliche Geschichte : İngilizcesi the Neverending Story, filmi çekilmiş, insanların hayatında güzel izler bırakmış.
2-Ingrid Bergman, Mein Leben
3-Stephen King, der Gesang der Toten
4-Edgar Allan Poe, der Doppelmord in der Rue Morgue
Sahaf kitapları beğendi ben de beğendim 25lira verip ayrıldım, Kitapsan ve DnR desem? Tamam tamam Almanca yayın yok, olsa da pahalı belki talep yok diyeceksiniz ama...evet talep yok, ben kitaplarımı aldım, mutlu ayrıldım, İzmir'den ayrılmadan önce tekrar gidip Oğuz Atay'serisi yapabilirsem satın alıp ayrılmayı düşünüyorum, Atay'ı bulabilirim ama Almanca yayın bulamam diye Almanca kitap araştırıyorum netten de bakalım.
Akşamında o günün, diğer kuzenimle dondurma yedik, Şirinyer'de oturduk muhabbet ettik, yahu nasıl özlemişim ikisini de, 8 ay oluyor herhalde görüşmeyeli, birkaç kez görüntülü görüşme, başka türlü tatiller kesişmemişti.

Perşembe, 16 Mayıs, İzmir-weiter.

Bornova'ya gittik, Küçük Park'taydık,döner yedik-künefe yedik Antakya Döner'de-künefenizi dondurmalı isteyin, benden tavsiye- Kalkamadık, bildiğin oturduk kaldık, ağırlaştı bünyemiz.
Optimum'a gitmiştik öncesinde, Aliağa metrosu gecikmeliydi, intihar vardı. Bomba esprisi yapan soytarılar vardı, herkes alarmdaydı adam ölmüştü. Adamın biri-intihar etmişti. O gün karanlıktı zaten, resmen bunları 17 Mayıs'tan yazarken, kafamdan silip atmışım. AVM gezmeyi sevmiyorum, Optimum da hem ıssız-mış diğer günlere göre, neden öyle olmuştu bilmiyorum. Saat biraz ilerleyince kafelerden birine geçtik, nargile istedik 2 de kahve. Nargile içen bünye olmadığım için, kuzen de içmeye yanaşmadığı için nargile bana kalınca, iç babam iç yaparım sanmıştım ama öyle olmadı-bana göre değilmiş yahu, bir daha ağzıma sürmem, belki bilmiyorum. Arkadaşım o an geldi aklıma, hem gün içinde künefeden bahsedilmişti hem aranmıştı. Tekrar arandı-
Biz şu kafedeyiz, sen nerdesin buluşalım derken*aylardır görmüyorum, insan özlüyor gerçekten, künefe sözü vardı, kahve sözü vardı, söz vermiştik birbirimize ama bir türlü ne fırsat oluyordu ne de imkan...
20 dk içinde geldi, Almanların dakikliği üstüne sinmişti ki kendi Almanca'dan nefret eder, nefret etmez de sevmez hani...Sohbet ettik, uzun zamandır ilk defa, hem her şey çok somuttu hem de tam beklediğim gibiydi, tam hayal ettiğim gibi, ya az konuştuğumdan ya da nargileden...bilmiyorum ama biraz durgun hissettim o an böyle-------bir kaç saniyelik boşluklar oluyordu, sohbet ettik, iyi ki gelmişti, iyi ki gelmiştim, tekrar buluşacaktık, bu çok aceleye gelmişti -kuzenimin itiraf ettiği gibi çok aradan çıkarılmış bir görüşme olmuştu- buna rağmen güzeldi, diğer günü iple çekiyorum.

Cuma, 17 Mayıs, İzmir-weiter,
Bugün de Kemeraltındaydık yine, neden mi yine? Çünkü aa Kemeraltı burası bak, hadi dönelim yapmıştık. Alışverişi bahane edip geldik, 2 Tişörtüm ve 5 çorabım var, iç çamaşırını başka zaman hallederim-apar topar çıkılmış eşyaların yarısı apartta kaybolmuştu- Antalya'ya gitmek için planlar yapıyorum onu da ayrı anlatırım.
Saat kulesindeki fotoğrafçı amca Beyaz tişört beyaz şapka giyer, bizi fotoğraf çekti. 1 saat kadar oyalandıktan sonra fotoğrafları aldık. Güvercin yemi satan teyze, harita bilginiz varsa tam güneyde de teyze oturuyordu. Onunla da fotoğraf çekildik. Her şeyi herkesi fotoğraf çekiyorum. Görmemişlik yapıyorum İzmir, görmemişliğime katlan İzmir.
Efes, Şirince-şarap-, ve de yarın CCile buluşma! diğer program bu kadar, pazartesi güzel bi film bulunursa kaçırılmaz...

Perşembe, Mayıs 09, 2013

Film İncelemelerim ve Başıma Gelmemesi Gereken Olaylar

Bu aralar bir şeyler bir şeyleri delice başka bir şeylere bağlıyor. Fakat, bendeki beceresizlikten midir yoksa karşı taraftan gelen güneykutbu rüzgarı* yüzünden mi, bilmiyorum bu ara bazı şeyler istediğim gibi gitmiyor ama bazı şeyler de tam istediğim gibi. Mesela taşınmamdan bahsedecek olursam, bu taşınmanın neden bu kadar geciktiğini bile sorgular oldum, bu kadar mutluyum, taşınmadan dolayı.
Ee, bir de kız var, hangi kız mı? Önceki yazımda bahsetmiş olduğum Gönülsutaklaatan işte, kendisi Norveç Atı ile İzlanda Atı kırması, çok soğuk. Çocuklarımız olsa Akdeniz'li Eşek ile Norveç-İzlanda kırması Katırcıklarımız olurdu, istemiyorum, çirkin olurlardı. İstesem bile çirkin olurlardı, sonuç- çirkin olurlardı.
Çirkinlikten vazgeçip, bu ara kafamı Gönülsu- yönünden boşaltmaya çalışıyorum. Becerebiliyorum! Umarsızca(anlamını bilmiyorum ama ummak-umarsız?) yapıyorum. Nasıl yaptığımı bilmiyorum, anlamını bilmediğim bir kelimeyle mantar panoya iğneler gibi iğneledim, mantar panoya minik iğneleri batırmaya bayılırdım, şu aralar mantar panom yok. Çok dağınığım, ütüsüz bekar gömleği gibi hissediyorum.
Size bir de amaçlarımdan bahsetmek istiyorum, bunu çok heyecanlı anlatıp ne olduğunu anlamad...
Bir hafta boyunca*belki de daha uzun* İzmir'de tatil yapmak istiyorum. Bu isteğim cebimdeki burs parası ve ceketten çıkan sürpriz 50 lira ile gerçekleşebilecek. bugün ayın 9'u ve 335Tl'm var. 60-lira otobüs bileti, 275 yani pazartesi gününe kadar bursun sadece 5 lirasına dokunmuş olacağım ve İzmir'e doğru yola çıkıyorum, bu kadar.
Size bir de izlemek istediğim filmlerden bahsedeyim, bir de izlediklerimden elbette; Size hiç bahsettim mi, bu blog yazları trans-blog oluyor, tamam tamam espri değildi ama dönüşümü açıklamak için kullandım. Trans-blog'tan kastım, şu an için Üniversite'den ve diğer garip ve garip olmayan durumlardan bahsettiğim bu blog şu an için sadece Günlüğümsü, yazları ise inanmayacaksınız ama Güneşte yaşayan garip yaratıklar gelip bloğu Film bloğuna dönüştürüyorlar, incelemeler yaptırıyorlar ZORLA!!! Oysa ki yapamam, film incelemesi yapamam, bildiğimi kendime saklayıp, gerçekten bir şey bilip bilmediğimden de bu sayede emin olamam, oysa aksini düşünüp "ya bir şey bilmiyorsam şu film hakkında" diye de iç geçirmeye devam ederdim, uzun sürmezdi. Filmler ve yönetmenler şöyleydi ;

Michael Haneke ;
-Funny Games 1999 : Film, yumurta isteyen bir gencin yumurtaları kırması ve diğer sakarlıkları yüzünden ev sahibinin pek misafirperver olmayan tutumlarına maruz kalmasıyla başlıyor, aslında öyle başlamıyor, önce ailenin klasik müzik dinlediğini ve otomobilllerinin arkasındaki Boot'tan da anlayabildiğimiz gibi tatile çıktıklarını hatta çok zengin olduklarını görüyoruz. Bir oğlan çocuğu, anne ve baba ve de sinirlerimi hoplatan, oturduğum koltuğun ıslanmasına neden olan -ki koltukta değil yatağımda uzanıyordum- koltukla olmayı diliyormuşum film izlerken, eve çıkarsam film izleyebileceğim rahat bi koltuk alcam, Spot'tan.
-Der Siebente Kontinent : Her şey yolunda, hayat çok güzel dimi? Hayır. Bu aile istediği her şeye sahip, sorunlu bir çocukları bile var. Peki, size şöyle söyliyim, bir arkadaşınız var ve ODTÜ de okuyor resimle müzikle ilgili, bunların yanında okulun Amerikan Futbolu takımında :O Ve kızların gözdesi. Bir gün karar alır ve mezuniyetinden önce siyanürle intihar eder, vücudu maviye dönmüştür. Siz, arkadaşınızın son halini hatırlaya durun, neden intihar ettiği varsayımları havada uçuşadursun, hatta havada çarpışsınlar, bu da böyle bir filmdi.

Krzystof Kieslowski ; Kuzenimin -aylardır- 3 Renk izlemelisin, sen bu tür filmleri seviyorsun, ısrarlarına rağmen izleme fırsatı bulamamıştım yine bulamadım, buldum ama devam etmek istemedim, ağzımdan acımsı tadı atmam gerek, Haneke ile aldattım Kieslowski'yi bir Alman'ı bir Polonya'lıyla, oysa savaş...
-Double Life of Veronique : Veronique denen kadının güzelliği, sesindeki güzellik ve diğer bütün güzellikler bir aradayken, yaşam ölüm ve kader? Kader değil belki ama Kieslowski tesadüfleri seviyor, son tahlilim budur. Hayatta bazen başımıza gelenler, alacağımız kararları etkiler- başımıza gelenler bizim yüzümüzden gelmemiştir ama alınan kararlar tamamen bizim özgür irademize aittir, gibi bir yönetmen.
-Blue : 3 Renk'in ilk filmi. Bayıldım fakat, bu işte bir terslik var. Neden hayatın en acımasız taraflarını bize klasik müzikle yoğurarak veriyorsun? Çok etkileyici, duygusal bi yapım olsa da böyle bilgisayar başında hıçkırmadan ağlayan biri değilim ama bu filme ağlardım, bu kadın bu kadar şeyin başına gelmesini haketmiyor be abi!!!
-A Short Film About Love : Genç arkadaşımız karşı apartmandaki biraz olgun genç kadını teleskopuyla izler, röntgen ve platonik aşk hikayesi, sıradan bir hikaye gibi ama mutluluk bir süt arabasını peşinden sürükleyip spiraller çizerek koşturmaktı, bu filmde. Hüzün ise, bambaşka.
-A Short Film About Killing : Bu iki film yani Love olan ile birlikte, Decalouge serisinin parçaları ama uzun metraj halindeler sadece. Decalouge izlemedim, izlicem. Bu filmde ise, sembolizm bariz görülmekte. Yönetmen de Sepya çekmiş filmi sanki, arada mavi gökyüzü görmek mümkün. Filmin başlangıcında bize bir sıçan ve kedi eşlik ediyor, ikisi de ölüler. Filmin sonunda ağlamak istedim, tüylerim diken diken oldu hiç olmamalarını diledim ama mümkün değildi olmuştu artık. Film boyunca türlü basit-veya-na.basit, basit olmayan kötülükler görüyoruz, iyi de cezalandırma isteği ve o adama işkence etme duygusuyla iştahınız kabarmışken, yönetmen çaaat diye vuruyor ağzınızın ortasına ve salyalarınız ekrana yapışıyor.
Blind Chance - Aah, Mr. Nobody hayranlığım bir anda yok olmasa da yavaş yavaş, filmin uyarlama olduğunu bilmiyordum. Mr Nobody izlediyseniz neler döndüğünü az çok anlayacaksınız ben yine anlamadım, şaka. Biraz daha karışık geldi bana ama film bittikten sonra Tren sahnesine sarıp kadın oyuncuların farklılıklarını inceleyip, hmm burda bu olmuş da bu yüzden...şaka şaka tamam ya! Spoiler vermek istemem ama zaten bu tip filmlerde neyin nerde olduğundan çok izlerken size yaşattıkları önemli, size demiştim adam-yönetmen kaderci ve tesadüflere inanıyor ama belki daha çok kadercidir. Her zaman aynı konuya parmak dolayan -ahtapot kollarımsı parmakları var- yönetmen, sürekli aldığımız kararların hayatımızı nereye sürükleyeceğine değiniyor bu filmde de 3 farklı hayat 3 farklı başa gelen veya alınan karar işte.

...son olarak, lütfen, rica ediyorum, yerlerinize geri dönün sayın okucu,
 Moonrise Kingdom izledim, sahilde edilen dans, tören, kaçış. Wes Anderson'un filmlerindeki samimiyet inanılmaz yoğunlukta ama kesinlikle abartılı değil, filmde zaten bir absürdlük var tarz adamın bize de izlemek kalıyor. Ben bayıldım, inanılmaz mutluyum şu an hayatım değişti Wes Anderson dini olsa dinimi d...Wes Anderson beni evlatlık als...Wes Anderson iyi yönetmen, seyirciyi yakalayacağı noktalar çok hoş, film uzun zamandır içimi karartmayan hatta mutlu eden ilk filmdi, eğlenmek için film izlemediğimi yukarıda Haneke'den görebilirsiniz, Hören-Listening-Dinleme alıştırması yaptım ben Haneke ile evet. Teşekkürler, ciao! demeden önce ,
JLGodard-Leos Carax ve IBergman üçlüsüne kafayı taktım Tarkovsky bi' de. Aklıma ilk gelenler...

Unsere Mütter, Unsere Væter diye bir dizi var, ben ilk 2 bölümünü izledim 5 arkadaşın 2. Dünya Savaşında ne hale geldiğini Almanların gözünden izleyebildiğimiz, trajik, hareketli bir dizi mini dizi, 3 bölüm 4.5 saat.

Bu kez, teşekkürler ciao!