Ruhu çekilmiş...
Başlamadan önce, ruh çekilmesine deyinmek istiyorum siz saygıdeğer ve çok muhterem...ölüler.
Ölürken siz, ruhunuz çekildi bedenlerinizden; peki ya yaşarken mıncıklanan ruhlar? Yani demek istediğim, biz faniler yaşarlarken gündelik hayatın saçmalıklarına anlam ararken, bir de ruhumuzun mıncıklanmasına nasıl engel olalım? Gerçi şöyle de bi' şey var, o kadar mıncıklandık ki, mıncıklanma eşiğimiz o kadar yükseldi ki, öldükten sonra ruhumuzun çekilmesi, kıl-tereyağı ilişkisine döneceğinden, ölüm simülasyonuna 23 yıldır gönüllü birey olarak katıldığımdan, hatta arada kobay olarak yaşamıma ara verdiğimden -yaşamıma ara verdim, fani yaşama- bütün bu olanlar, yaşananlar, tuhaf geliyor. Kendimi Übermensch-Üst insan olarak mı görüyorum, yoksa zayıflıklarıma bir kılıf uydurmak için mi böyle bi kaçış yolu buluyorum, bilmiyorum. Topuğundan vurulan Aşil gibi hissediyorum, gün gelecek ve ZBAAAAM! topuğumdan vurulacağım ben de, ama o an gelene kadar kral benim, en büyük benim, en güçlü benim...akşam eve döndüğümde ise maskemi düşürüp ya da taktığım ne kadar zımbırtı varsa bana ait olmayan, hepsini söküp atıp kendimle baş başa kalıyorum. İşin kötü tarafı ise, ya bir gün eve dönerim ve söküp attığım her şey bi anda 'ben' olmuşlarsa, bana dönüşmüşlerse, ve ben onlar olmadan bi hiçsem? Bi hiç olarak devam edemem, edemez insan.
Seviş, geçer...demişti bi dost, o da yok artık. Gitti, öylece gitti anlam veremediğim bi şekilde gitti. Kimsenin kimseye ihtiyacı olmadığını bildiği için gitti, yani onu tanıdığım kadarıyla, ya da hiç tanıyamamışım. Gitsindi, çünkü şimdi daha mutlu, sanırım, lanet olsun! emin olamıyorum.
Yalnız olmaya alışıktı o; ben mağarama o ise karanlığa geri döndü.
Birileriyle tanıştım, biri gitti...biri kaldı.
İşin güzel tarafı vardı, güzellikleri vardı. Ama şimdi zor olan kısımdayız, atlatırsak eğer, Fuji dağının zirvesine tırmandıktan sonra kanatlanıp ilahi bi aşkla uçuyor olacağız. Yani, bu aşkın sıradan bi aşk olmasına imkan yoktu. Ya da ortada aşk var mıydı? Ondan bile emin değilim, öyle ki, hasar almamak için zırh giydim sayın Hakim, buz gibi zırh tenime, aşkın yakıcı temasları yerine değiyordu. Bu yüzden hissizleştim, bu yüzden bana ''Emin olamıyorum, ne hissettiğimden, hissetmem gerektiğinden...'' emin olamıyordu, haklıydı, ben onun sıcak dokunuşları yerine, zırhı tercih etmiştim, beynimi de sıkıştırıp çıplak ellerimle çilekli-kondomun içine doldurmuştum. Şimdi daha mutluydum, ama daha hissiz. Siberadamdım, sibernetik organizmaydım belki de. Bildiğim tek şey, kırbaçladığım hayvani dürtülerim, kırbaca o kadar alıştılar ki, bdsm fantezisi olarak kullanmaya başladılar bunu. En azında içimde bi yerde, bi hayvan bile bu zoraki durumdan nasıl keyif alacağının yolunu bulmuştu. Öğreneceğim çok şey vardı, kendimden, yani hayvanlarımdan...
Pazartesi haftanın ilk günüdür. Benim hayatımın ise dönüm noktası olacak gibi görünüyor.