Salı'dan başlayalım...
Evet, bu haftanın bu salı'sından tam olarak tarih 26Temmuz2011'di. Sabah ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyor olmam ya zamanın yaşlılığına ya da beynimin zamandan yaşlı olmasına bağlıyorum çünkü gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum ne yediğimi ne içtiğimi(çay-yalan oldu bu cümle) en azından ne içtiğimi hatırlıyorum, aslında hatırlamıyorum lanet olasıca kafama sıkıyım, tahmin ediyorum. Evet TAHMİN!
Salı gününden bahsediyorduk kahrolasıca 24 saatlik dilimin saat 12'de uyanılmasıyla yarım hayat yaşayan bi insana dönüştürmesinden de bahsediyim arada. Neyse merkeze gitmek için dayıdan araba alınır, araba otomatik olduğu için sadece umut kullanabilir. Neyse arabayı aldım kullanıyorum bi önceki gün Googhan'ın otomobil macerasını okumuştum, aksiyon yapabilme isteğime engel olamıyordum ama yol o kadar sessizdi ki üzerine süreceğim ot bile yoktu ki hiçbir canlının üzerine araba sürülmez! SAKIN! Uçurumdan bahsediyordum ben, uçurum yoktu, virajdan gelen kamyonet yoktu, ki portakal bahçelerinin arasından ben yaklaşık 14 yaşımdayken bu kez amcamın arabasıyla nehre uçuyordum çünkü karşıma keskin virajda, toprak yolda bi kamyonet çıkmıştı ve virajın ucu nehir, direkt uçardık arabaya bişey olurdu, bana bişey olurdu o zayıflıkla muhtemelen ölürdüm ama içgüdüsel olarak öyle bi manevra yaptırmıştım ki arabaya(mercedes büyük kasa olanlardan) o viraja bi kamyon daha sığdırırdık. o Abartırım arada, virajda kamyon değil insan olsaydı nehri boylardı.
Neyse Salı günü adak işleri hallolur "sadece umut" salı gününü bitirmiştir. Bitmeden önce adak vesaire işleri için mekana gittik, orda lanet olası bi adam vardı, bağırdık adama falan. Güzellik uykusundan uyanmıştı ipne. Neyse onu da hallettikten sonra uyuyacak yer bulmam gerekiyordu, uyudum da hava çarpmış feci ishal olmuştum. Tuvalette de sıçanlar kol geziyor, kuzenler kardeşler haber verdi. Ben de tuttum sabaha kadar. Elimden başka bişey gelmez. Sabah da adaklık hayvanları kestik, misafirler geldi, komşular geldi, ailem geldi. Cancer'den kurtuluşumun 5. yılında sağolsunlar bütün sevdiklerim tanıdığım tanımadığım onlarca insan geldi 100'ü bulmuşlardır. Eve dönüşte de amcamla döndüm, öyle işte. Çarşamba'yı da bitirdik. Sıra geldi bugüne.
Perşembedeyiz, bugünü nasıl bitirdiğimi hiçbir zaman anlatamayacak olmam acı ki bu saatte blog yazılır mı? Tabii ki yazılır , sabahın köründe bile yazarım ben. Neyse asıl konumuz perşembe ;
Sabah Nene(anneanne) ve Dayı geldiler, enişte ve hala da geldiler ki halalarımla aram iyi gibi görünür ama bayılmam çok, nenemler dönecekleri zaman lanet olası Salı günü alınması gereken dikişlerimin salı günü doktorların 16'da çıkmasıyla ertelendi. Çarşamba da adak vardı yetişemedim(alnıma kan sürdüler lan, süperdi). Sıra geldi perşembeye, arabayla dayı ve neneyi bıraktıktan sonra istikamet hastane, acemi değilim 14'ümde bile otomobil kullanıyordum ama yanımda nedense birileri bana "sağa geç" "sola geç" "eben karşıda selam ver" "çocuk var" "bak yine eben" gibi söylemlerle ve uyarılarla karşılaşınca kan beynime hücum ediyor ve gerizekalı yaşlı beynim kanı görünce tabii daha daha bi delilik bi ne biliyim oluyor, bildiğin azıyor. Direksiyonun başındayım karşıda kepçe, yol çalışması vardı, arabayla kepçe arası yaklaşık 1 otomobil mesafe sorun yoktu benim için, babam delirdi, lan olum dur lan olum yapma, lan kenara çek, çarpacaz! falan derken bendeki tepkiye bak kepçeyi geçtim, annemin de desteğiyle ; "çocuğu ne heyecanlandırıyorsun, arka koltukta olmama rağmen onun yerine ben heyecanlandım" demesiyle aallaaaaaaaaaaaah! dedim gazı körükledim, babam;"ne yapıyorsun 3. vitese çıktın" dedi, "ee napıyım kan beynime sıçradı, yanımda duracağına sırf heyecanlandırıyorsun" dedim. Neyse yavaşladım sonra, biraz kendime güvenim geldi la o gazlamadan sonra, uzun zaman kullanmayınca otomobil de dev gibi mercedes-bildiğin tank.
Dikişleri almaya gittik, ameliyathaneden kapı ziliyle dikiş alabilen birini çağırdım, adam hademeydi sanırım bilemem orasını. Neyse pansuman odası denen kıç kadar yere girdik, sallanan sedyeye uzandım, devrilmez değil mi? dedim, uaheuhae geçen devrildi! dedi. OOOHHH bi heyecan bi heyecan sorma elinde neşterimsi ve cımbızımsı bi aletle yaklaştı adam, ilk defa ameliyat olmamıştı bi 118-"80"tane aldırdım öncesinde, konumuz o değil. Aklımdan direkt , "lan bu adam şu cımbızla dikiş ipini tutarken ipi tam kesecekken sedye devrilse adamın eli göğsüme saplanır lan!?" gibi düşüncelerle doldum taştım. Annem bi yandan sedyeyi tutuyordu bi yandan dayanamayıp yıkandığım için iltihap tutan ameliyatıma bakmamaya çalışıyordu. Sonra da bakmadı zaten. Adam da dönüp "enfeksiyon kapmış bu, neden gelmedin pansumana" şeklinde kızmasal haraketlerde bulundu, annemin dediğine bak "bütün gün bilgisayarda" adamın sorduğu soru "kızlara mı bakıyorsun?" la söylediğin şeye bak sana mı bakıyım dicektim ki annem uzattı konuyu illa utandıracak, eline ne geçti anne?! hea?! ne geçti eline ? beni utandırmak hoşuna gidiyor tabii en azından yüzüme kan geliyor. Saydam derili olmam hoşuna gitmiyor tabii.
Bi de uzun oldu bu yazı, bu kadarını beklemiyordum, Ders çalışmak için geç bile kaldım, uzun zamandır cesaretimi toparlayıp psikologa gidemedim, geçmişe bakınca, aylar olmuş diyorum. Belki yarın?! bunu diyince de olmuyor.
Dün "The Ground Truth" vardı, sonuna kadar izledim. Şimdi şöyle bi şey var ki, Amerikan askerleri gittikleri savaşta kayıp verdiklerinde mi savaşı gereksiz ve anlamsız buluyorlar ya da saçma sapan bi zaferle döndükten ve orda masum sivillerin katledilmesine tanık olduklarından mı? Film bunu sorguluyor, bi nevi savaştan çıkan "ben" o askerlerden hiçbir farkım yok sanırım. Ya da var da olabilir.
Şarkı lazım şarkı - Antennas - Youngbloods - Ankara'dan dönerken otobüste denk gelen grup NewAge kim ben kim la NewWave di sanırım, ama dinlenebilecek en adam gibi gruptu otobüste.
SonSöz -
"burda anlamlı ama bi o kadar dokunaklı şeyler yazıyordum, sildim. Burda boşluk var, burda gözyaşı var, keder var."