Bu yazı kısmen filmle ilgili detay vermektedir. Daha çok çocukluk anılarımla ilgilidir.
Yıl 2002, ilk bilgisayarımız, masaüstü, crt monitörlü bir bilgisayar. Tabii ki toplama kasa! İnanılmaz büyük bir heyecan. Monitör açılır, daha önce bilgisayar kursuna gitmiştim neyin ne olduğunu biliyor ama dokunmak için, ayrıca dikkatli bir özenle kurcalamak için çırpınıyordum resmen. ''Bilgisayarcı'' bilgisayarı kurdu, işletim sistemi Windows XP, renkli mavi çubuk, yeşil başlat, logolar her şey büyüleyici. Gel zaman git zaman, bu ''bilgisayarcı abi'' size film cdleri vereyim izleyin, elimde Şellale diye bir film var izlersiniz demiş babama ve cd'yi vermişti. Babam da bilgisayar kullanmayı bilmiyor, şunu sakla bir bakarız sonra demişti. Ben dayanamadım tabii, internette filmi arattım Nurgül Yeşilçay'dan bahsediliyor habire, filmi baştan sona izledim. Ve evet o malum sonda Yeşilçay'ın filmdeki kocası tarafından film boyunca kovalanmasından sonra bir güzel seviştiği sahneyi gördüm tabii. Sonra filmi izlediğim annemin kulağına gider ve cd paramparça. Annemdeki sansürcü zihniyete karşı (koruma içgüdüsüyle?) ben de antisansür bir birey olmuştum, hiçbir şey eskisi gibi olmadı bu filmden sonra, o sahnede olgunlaştım, o sahneden sonra neredeyse kadın-erkek ilişkilerinin aslında anne-baba ilişkisi olmadığını farketmiştim.
Anlam veremezken büyümüştüm ben, korkmuştum da, korkularım soru sormamı cevap aramama engel değildi ve sonrası ''Hello World!''.
Kendimi tanımama, aramama, bulmama, sormama, öğrenmeme dair ne varsa parmaklarımın ucundaydı artık. Kime sorabilirsiniz? Rehber öğretmen, anne, baba?
Neyse, konu kişisel gelişime uzayacak da uzayacak. Çocuklarınıza sansürü öğretmeyin, pornoyu da öğretmeyin; seksin ne olduğunu bilmesine, kendi bedenini tanımasına yardımcı olmaya engel olmayın, öğretin.