Pazar, Haziran 03, 2012

Old Kind of Summer

Mutlu sayılırım, aslında gittikçe yaklaşan sınavın veya çaresizce kasılıp cevaplayamayacağım soruların derdinde değilim. Değilim, çünkü bundan daha önemlisi, hayatımı düzene sokmam gerek. Hayatımı düzene sokup, daha "normal" olmaya çalışmak. Bunu becerebildiğim zaman ki becermek "fuck" falan değil, eğer o tip bir becerme olacaksa da bütün bu yaşadıklarımın acısını çıkarmayı planlıyorum.
On parmak yazamıyorum ama klavyeye bakmadan yazabiliyorum, excel bilmiyorum, linux işletim sistemine hakimim, tabii ki diğerlerine de. Denemediğim zıkkım program kalmadı, photoshop dahil. Blender'dan tut, google sketch up'a kadar. İş bulamamış olmamın tek sebebi de bütün bunları sadece temelde biliyor olmam, hepsinden bir tutam. Hatta belki de hiç, bu ne lan? diye kaldırdığım programlar oldu.
Bugün günlerden pazar ve ben playlist oluşturmak istiyordum, müzik dinliyorum her sabah. Kendime geliyorum, her melankolik parçada, bir tutam mutluluk arıyorum. Karanlık ve ışık teorisi vardı ama aklıma gelmedi, unuttum.
Playlist askıya alındı, hava sıcak. Bilgisayar başında falan zaman geçirmek değil problem ama yanıyorum söndürelim mii?! Tabii tabii, kıvamındayım.
Bugün 3.gün kendimi biraz daha kabul edilebilir derecede iyi hissetmeye çalışıyorum. İkna etme aşamasındayım, intihar düşünceleri veya kurma falan yok gibi, kötü rüyalar görüyorum ama hatırlamıyorum. Gece uykusuzluktan ölecek gibi oluyorum, sonra birden uykum kaçıyor, uyuyup uyumamak arasında seçim yapmak zorunda kalıyorum. Etliye sütlüye karışmayan kıvamdayım ki önceleri ister istemez sorunlar falan yaratılıyordu. Sanırım eski halime geri döner gibiyim, yani normal olan. Ağzıma ilk geleni söylüyorum, hiçbir şeyden çekinmiyorum. Dikkat, bu zamanlarda ateşle yaklaşmayın.
Facebookta takılıyorum, insanlarla etkileşim iletişim, sanal dünyadaki dostluklar falan güzel ki normal olan rutin hayatımda pek bir somut ilişkim yok. Arkadaşla konuşuyoruz ki kendisi dostum olur dershaneden arkadaşım, sürekli evlerine gittiğim ; bi kız vardı hoşlandığı, erkek arkadaşı var mı diye merak ediyordu. Sorayım mı? dedim. Ciddi misin! şeklinde tepki. Yavrum ya, sordum tabii mutlu oldu. Ben de nasıl sorulduğunu bilmiyorum, direkt daldım mevzuya, kız eğer benim hoşlandığımı düşünürse, yok bi arkadaş için diyip uzaklaşcam mesut olsunlar. Güldük eğlendik arkadaşla. Sınav mevzusundan girdik, neyse iyi sonuçladık sohbeti. Bugün normalde görüşecektik ama sarhoş gibiyim aq. Başka zaman artık.
İş bulmam lazım, bu sıcaklarda evde tıkılıp kalmak da koyuyor. Gezdiğim falan da yok, bakalım eğer sevgili olma ihtimali olan kız sevgilim olursa eğer. Olur mu dersin?

Bu yazıyı da şöyle bir şarkıyla bitirsek mi? Hadi eller havaya Inna...
Şaka the Old Kind Of Summer - geliyor!  Diyor ki üstad Jenkins ;
bütün günler geceler aynı aq, oturup düşünüyorum senden ne kadar uzak olduğumu.
Her uyandığımda çizik atıyorum takvime , yavaşça. diyor. Çünkü hayat beni senden çok uzaklaştırdı diyor, amq Hayat neden uzaklaştırıyor insanları?
Devamını çevirirdim ama duygulandım kezzapzedeler. Şu yorum kısmını da açıyım mı acep n'apıyım bilemedim. Şu zamanlar kötü zamanlar gerçi. Biraz daha dursun, bana @atyarisindaki veya facebookta atyarışındaki yazarsanız da ulaşabilirsiniz. Zaten takip ediyorum günde max 20'yi gördüğüme göre sadece 20 kişi okuyor. Şaka şaka, aslında gerçekti söylediklerim ama derdim bu değil.

Cumartesi, Haziran 02, 2012

Melankolik Değilim Artık, Plaseboik Durumlar

Dershane yok, sınavlar bitmek üzere, yaz geldi bile. Bütün bunların hepsinden birer olumsuzluk çıkarmama da gerek yok artık. Rahatım fazlasıyla ama bu rahatlık g.tme girebilir. Sorun değil, bununla yaşayabilirim sanırım.

Sabah, gayet güzel kahvaltı yapıyoruz, şakalar falan. Sonra bir anda tartışmaya başladık ben, kardeşim ve annem, ben gülüyorum ki bunu hep yapardım "Alaycılığını yitiren, doğru şeyi savunsa bile tartışmayı da kaybeder." Tartışma içeride de devam etti, turkcell'den yediğim kazık ve yazlık almaya başlamamış olmamız da alevlendirince, çok mu üstüne gittik acaba? Evet, fazlasıyla ama abartmayı seviyoruz sanırım.
Turkcell'e gittik kardeşle, -kapı- devam ediyoruz. Anlattım, bu işte bir iş olduğuna inandırmaya çalıştım ama sayıca bizden üstündüler, yenildik. Geri döndük elimiz boş. Parayı da bozdurduk. Eve geldim, hiçbir şey olmamış gibi davranmanın bu tip tartışmaların üstesinden daha çabuk gelmemi sağladığı su götürmez bir gerçek.
Peki ben neden TRT muhabiri gibi yazıyorum? Yazmak değil, okuyunca da sanki bu yazıyı ben yazmıyormuş gibi hissettim ki, bu korkunç! Prozac tarafından ele geçirilmemin ikinci günündeyiz, buna sonra değineceğim sevgili okuyuc... Bu böyle devam edemez, çok sıkıcı.
Babam msn'deydi, şu toprak meselesinden bahsettim, rahatladım. Sinirimi, stresimi aldı. Geçen ambulans sesi duyulduğunda götürülen akrabam da hastaneye kaldırılmış. Kötü, kötü, kötü. Adam bildiğin temiz kalpli, dershaneye gideceğim zaman işi olsa bile beni dershaneye bırakıp geri dönerdi, umarım hastaneden sapasağlam bir şekilde çıkar.
2. günden bahsediyordum, bugün 2. gün ve dün hissettiğim uyuşukluktan eser kalmadı. Gerçi kıçımı yaydığımdan bütün gün, bunu farketmek zor olabilir. İştahı keser diyen zihnitacizciler, her bir ota boka, prozac iştah kesiyor aq midemi zikiyor yazmayaydınız iyiydi. Peynirli çitos sevmem, kokusuna tahammül edemem, ilacı aldıktan sonraki bir saat içinde yiyecek bir şey aramaya başladım. Dün yemediğimiz cipsi dolaptan çıkarıp hızlı bir şekilde tükettikten sonra, hala açım! Yemeeeaaak! Bugün akşam yemekte ne olduğunu bilmiyorum ama umarım yiyecek bir şeyler vardır. Dün mesela uyuyana kadar yedim, umarım biraz kilo alırım.
Friends dizisini bilmem izlemedim de hiç, fakat Better With You da Friends'in yönetmeni mi yapımcısı mı velhasıl bu diziyle alakalı biri tarafından yapılmış. Çok hoş dizi, gülmediğim sahnesi çok az. Hani bunu ilaca yormak istemem ama bundan önce en sevdiğim diziye bile gülemiyordum -yalan dünya-. Keyifsizdim, şu an pek birşey yaptığım söylenemez ama daha iyi hissediyorum. En azından kendimi buna inandırmış bulunmaktayım. Placebo'nun ta kendisi beynime tecavüz ederken, buna karşı koymak aptallık olurdu sanırım.

the Black Heart Procession - the Letter gelsin, şarkı öyle seksi, öyle acımasız, öyle bir içine çekiyor ki...
in the letter that i wrote...

Cuma, Haziran 01, 2012

İlk Gün - Antidepreşen Stayla

Dün akşam ne yediğimi hatırlamıyordum, makarna yemişim. Akşamın da pek bir özelliği yoktu zaten ama makarnanın içinde 213435678 baharat vardı, çok güzel olmuştu vallahi.
Bugün işte 20mg'lık tableti attık mideye, mide bulantısı diyorlar kezzapçılar ama yok mide bulantısı değil de midenin kendini sindirmesini sağlıyor sevgili ilaç. Sabah 11 gibi aldım sanırım 3 saat geçti ve uykum var uyumam ben öğlenleri, hem yalnızım la evde. I ıh, Dev falan dinliyorum an itibariyle, gerçi yeni bitti.
İlk günden notlarım olacaksa eğer ;
Biraz uyuşuk ama hala sinirliyim, düşünmeme engel oluyor bu bir gerçek ki zaten düşüne düşüne beynimi patlatacaktım, dershanedeki kızın da pek bir esprisi kalmadı gibi. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum, tanışamadık zaten, evren diyor "siktirin olum sizden cacık olmaz". Evrene kulak verdik, gerçi denicem şansımı bakalım. Ne diyorduk, uykum var. Uyku hapı değil ki bu!? Neyse, film açıp karşısında sızmayı planlıyorum ama aç hissettiriyor ilaç. Bakkala da kim gidecek ebesini öptüklerim?! Öff, kaldırıp kıçımı gitsem mi acebe? Aslında uyuşuk falan hissetmek ayrı mesele, aq ya, neyse sabredecez. Bu arada doktorlar tanı hakkında konuşmadık, şu lanet olası prozac neyi tedavi ediyor tam olarak. Hani mavi 2.5 metrelik bir avatara dönüşüm pandora'ya mı gönderiyor n'apıyor?
Meraklısına not : Pek tavsiye edilmez ama essitalopram muhteviyatlı antidepresanlar kuş kadar hafif, hipopotam kadar naif, ornitorenk kadar umursamaz olmanıza neden oluyordu. Mesela ben, milleti iplemiyordum ilaç aldığım sürece, ne zaman ki ilacı bıraktım dünya üstüme gelmeye, ebem beynimde dolanmaya, -pardon telefon- devam edelim, şöyleki etrafımdakiler de bu enerjiden mutlu olmaya başlamıştı. 3 ay boyunca ordan oraya koşan zıplayan, eskisi gibi naif kibar delihanlı değildim. Bildiğin pezevengin, yavşağın teki olmuştum. Kafam zehir gibi çalışıyordu ama gel gör ki, puuff bitti hepsi. Bu haldeyiz şu anlarda. Sikeyim böyle işi! Anneme de söylemedim hala, kazanacağıma o kadar inandırdım ki herkesi, çok utanıyorum. Yüküm ağır ama kazanacağım. Gerçekten.

Psikodepreşyengesel ataklar geçiren bir ergeni okudunuz, kafanızdan uzaklaştırmak için umursamayın.
NOT "DEV" GİBİ
Sosyal ağlardan kopmayı planlıyordum ve bu planımı hayata geçirmeyi planlıyorum. Böylece intenette bakacağım pek bir şey olmayacak, blog kalsın. Blog kalıyor, yazın bol bol dizi film incelemesi olacak ehhehe.
Uykum var, açım...

Perşembe, Mayıs 31, 2012

Psychiater, Deutsch Welle

Feridun Düzağaç - Tesadüfler dinlerken yazıldı ;
Dün akşam amcam geldi, toprak davamız vardı da bizim, bitmeyen 30 senelik bi dava. Dava dediğime bakmayın Kafka'nınkinden farkı yok, anlayacağınız mahkeme falan da değil sorun. 3 kadın -açmayın neneler!- ve onların çocuklarının arasında süregelen, devam eden, hatta torunlara -benim içinde bulunduğum güruh?- sıçrayan pis bi olay. Amca geldi işte, yüksek sesli tartışmalar, ben de dahil oldum. Annem hasta falan, tek başına bağırmasına izin veremezdim. En azından anamı sakinleştirdim. Evimizde gözü olan amcalar var, biliyor musun? Nah alırlar, zaten amcama da dedim "biz bu evden çıkmadan önce bu ev küle dönüşür" diye. Bahçe için de aynı mesele, yakar giderim, allahına kurban Ahmet'çiğim, Kaya evet. Sıkar giderim ama kafama değil, türlü türlü şeytani planlarım var. Şu üniversiteyi kazanıyım, annemin buralarda kalmasına izin vermem. Beraber yaşarız canımla, ucuz zaten Mersin, kendi yaşayabilir orda, zorlar biraz ama yaşar. Neyse, dünkü aksiyondan sonra Romanya'dan gelen kuzen kardeşimi de alıp gitti, 12-1 gibi uyudum ben. Onlar da bayağı geç dönmüşler, farkedememişim kardeşimin geldiğini.
Sabah oldu, güneş, kuşlar falan. Anasını satıyım, bi ıslaklık. Yoo idrar falan değil, sırtıma işemediğimden eminim en azından. Terden herhalde 1 saat daha uyusam süblimleşebilirdim -katıdan gaza geçiş-. Lanet olsun 1. bölüm kimyasını unutmadım ama ne biliyim süblim- gelmedi aklıma. Dershaneye gidildi tabii, kimya, matematik, derken dershane bitti. Arkadaşların bazıları falcıya gitti, ben de mi gitseydim? Bütün bilimsel ilimsel fikirlerimi ve bu tip dolandırıcılara para yediren insanlar hakkındaki önyargılarımı bir kenara nasıl iteydim? Ha? Yoo, gitmedim. Gitmek istemedim değil ama bana göre yerler değil, korkarım ben. Tırsmak falan değil, büyü müyü falan, fal. I-ıh. Sevgili büyücüler, sevgili falcılar götünüze kezzap dökmek istiyorum. Bahsettiğim kadın, kümes gibi bi evde yaşamasına rağmen kocasına cip, oğluna da doblo almış. Oh may fakin' ! Falcıdan sonra bahsederim, hatta isteyen olursa yoğun istek üzerine gidip ortamdan birkaç kare çekebilirim gizli kamerayla, yoo polise vermem. Polis eşleri, polisler falan hep o kadının müşterisi başımı ne belaya sokacam götünekezzapladığım kokarca karı yüzünden. Gitmediğime göre nasıl koktuğunu nerden bilebilirim? Oha, paralel evrende gitmiş olabilirim. Şaka, tahmin sadece, ha bi de gidecekseniz eğer kahvenizi kendiniz yapıyorsunuz sevgili kezzapçılar, evet Deutsch Gebrauch - Alman Usülü yazmaya çalıştım olmadı gibi.

Interview With the Psyciater - Psikiyatrist kısmı Almanca, yavaş yavaş öğrencem.
Eczacı yol üstündeydi, uğradım. Yerinde yoktu genç adam, nişanlısıyla tanışmam gerekiyordu ki hanımkızımız şehir bölge okuyor. Hastaneye devam ettim, çık çık bitmiyor, hava da sıcak. Zaten yol boyunca kaç milyon otomobil varsa arasından geçtim, bildiğin bir karışlık aradan bile geçebiliyorum. Yeni X-men'den rol alacağımda söylentiler arasında. Iı, doktorla görüştüm. Bu kez bütün sıkıntılarımı anlattım, ilaç yazdı. Prozac kullanmam gerekecek. Ders çalışamadığımdan da bahsettim. Bittim, pilim bitti falan dedim. Anlattım işte sorunları. Yan etkisi var mıdır hocam? Uyku falan, dedim. Zaten ders çalışmıyorsun uyusan n'olcak? dedi. Güldük. Dışarıda bambaşka birine dönüştüğümden, dershanedeki kıza açılma planlarımdan bahsettim.Çokça küfür ettiğimden, görüşmemiz bittikten sonra geri dönüp internet bağımlılığımdan bahsettim. Evde sorunumuz yok allaha şükür, amcalarımdan başka. Sevgili amcalarım hepiniz orospuçocuğusunuz, öptüm! Küfür mü ettim? Hocam bakın işte bakın  işte, hep küfür.

Not: Hesaplarımı bir süreliğine dondurmamın faydalı olup olmayacağını konuştuk, düşünüyorum da, kalsın öyle şimdilik. Facebook, twitter falan, dondurmanın anlamı olmayacak gibi. Denedim çünkü!

Bugünün şarkısı yok aslında var ama yaşıma istinaden 20 years gelsin, amınakoduğumun 20 yılı -
the Civil Wars - 20 Years geliyor.
Yaklaşık 5 dk önce ambulans geçti, akrabanın birini kaldırmışlar hastaneye, aile karışık amkooçasdasd

Çarşamba, Mayıs 30, 2012

3 Başlık, Aynı Anda Okunması Halinde... Prospektüs.

Pek Fantastik Aile

En son pasta börek yemeğe gitmişim, geri de gelmemişim. İşin kötüsü pasta, börek yoktu. Çökelekli sac ekmeğiyle karşılandım. Ekmek, yağ, çökelek. Doyurdu o gün karnımı. Ben de bundan fazlasını istemiyordum. Bir bardak ayran da eşlik edince değmeyin keyfime. Dayım yine ordaydı, ehe dövme meselesini yine attım ortaya. Adam nuh diyor peygamber demiyor, dese zaten pey... dese mesela yeterli. Dediğim gibi üniversiteye kadar uzar bu mesele, projesiydi, finaliydi, ödeviydi. Gelemem ben buralara geri. Umarım. O arada da çiziktiririz bir şeyler. Çok eğlendim ama, hani işi şakaya vurmakta benden iyisi yoktur, varsa da saygı duyarım. Şakalar, doyan karınlar, geri ne kaldı. Sohbetler, bu kısmı ailemin nasıl karmaşık bir olayın içinde olduğunun kanıtıydı, hep dışarıdan duyulurdu. Şimdilerde ise birinci ağızlardan duyuyorum hikayeleri, dedikodu yapıp insanların arkasından binbir türlü iş çeviren insanlar var. Çok iyi insanlar bunlar güya, tam tersiymiş. Annemin 20 yıllık evlilik hayatının 15-16 yılının zehir gibi geçmesine neden olan insanlar bunlar. Sohbet kısmında konuşulanlar dikkatimi çekmedi, ÖÖÖÖöeeef! şeklinde bağırdım arada, cidden. Manyağım ben aslında, dayım, teyzem, yengeler, annem ve nenem birkaç sn baktılar böyle geri döndüler sohbete. Onlar sohbet ederken dikkatimi alamadığım hatta şöyle bir bakınca "ters dönmüş erekte olmuş erkek sineğe" benzeyen beton makinesi en dik haliyle duruyordu. Discovery Ch.de Really Big Things vardı ya da o zamanlarki adı bu değildi. Tv programına çıkacak kadar popüler olabilirdi o makine de ama olamadı. Onu kontrol eden, adını bilemediğim kumandalı adam da çocuk oyuncağıymış gibi hükmediyordu makineye. Okumasam bu tip işlere mi bulaşsam? yoo yoo okucam ben! diyip. Çekildim kabuğuma, o anda ne hayaller kurmuşsam artık. Ondan sonrası yok gibi.

Turkcell ve Vodafone Sevişseler ; Vodafone Turkcell'i Yer Bitirir.

Dün Salı'ydı tabii. Salı günü ne mi olmuş? Dershaneye gidilmemiş. Vay anasını!! Bok yesin dershane. Her neyse, dersler bitti. Dershane de geriyor beni biliyor musun? Hani böyle babasının parasına güvenip dershaneyi asan pezevenk çocuklardan olmadım ki olmam için babamın parasının olması gerekirdi. Babamın parası yok. Neyse, gitmedim. Ciddi anlamda gerildiğim için, canımı alsınlar ama o 40dk beklemiyim ben. Zil çalsın kalkmıyorum da sıradan, öyle kıçım ağrıyana kadar ama sıkılıyorum ama bunalıyorum. Şükürler olsun yarebbi netlerim iyi, buna rağmen. Mersin, Ankara, İstanbul, İzmir peyzajıydı, şehir bölgesiydi. Yazcaz artık. Gelir mi? Gelmeli. Salı günü boşmuş, akşama kadar. Kardeşimi Suriye'ye gönderdik, delik deşik yolladılar geri, şaka. Suriye falan gördüğünüz, duyduğunuz gibi değil a dostlar, a canlar, karpuzcular, şarapçılar! Değil, medya medya diyoruz ya hani, hepsinin ağzına dildo tıkılır inşallah. Elleri 70'lerden kalma yatak başına kelepçelenir, öksürdüklerinde Filiz Akın kanı gelir ağızlarından inşallah. Hülya Koçyiğit de güzel öksürüyordu. Kardeş Suriye'den döndü, sırf kapıya kadar gitti ve döndü. Neden mi? Telefonu kaydedebilelim diye, benim özel ders hocam, komşum, abim geldi ders falan bittikten sonra kardeşle kayıt işlemlerini yapmaya. Vuhhu! Sonunda telefonum yasal ama yasalara da bir çift lafım var, o yasaların yazıldığı kalemler ellerinize yapışsın inşallah. 50 lira istediler kayıt için, neymiş efenim buralarda parası 1000 liranın üzerindeymiş. Kadına bir bakış fırlattım, "ama ben 1000 liraya almadım telefonu" dedim. Ama kanun böyle dedi, kanunun batsın diyemedim. Ben telefonu 600 liraya aldım, Türkiye'de 1300 lira. Siz hesabını yapın canlar. 600 lira telefona verdiğimi düşününce, kayıt, hat işlemleri falan. İçim parçalanıyor ama aldık işte.
Bir de eve dönüş var ki. Allah, olaylar bundan sonra güzel bi hal alıyor falan.
Kuku bu, çiş yapıyordu şarmuta!
Kuzenime nişanlısı hediye almış, ne mi? Köpek yavrusu, köpeğin adını da cahılım benim, kuku koymuş kuku dediğin argoda vajina. Anasını sattığımın dünyasında hayvanlar böyle seksüel ritüellere hazırlıkta kullanılıyor. Aşkkığğuum diyip öpücük kondurmak mı sorun yoksa petshop denen keranede pazarlanan hayvancağızlar mı? İşin kötüsü oralar keraneyse, h'siz. Barınaklar cehennem. Size güzel bir belgesel tavsiye ediyim de götünüz koltuğa, kalbiniz midenize yapışsın. Earthlings, ebelere sokulur itinayla, mottosuyla sizi yerle bir edebilir. İnsanlar doğaya karşı çok acımasız, doğa ana da terliği kafaya atmıyor, direkt göte sokuyor. Ben bu belgeseli izlediğim günden beri, daha bir sürü buna benzer var, the Cove mesela. Bakış açım 180 derece.
UZAAAATTTTIIIIIIMMMM!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Hea bi de Salı gününe ek, dün Romanya'dan kuzen geldi, Almanya'dan geleni vardı versiyon değişik. Neyse, köye falan uğradık, lan bok kokusunu bile özlemişim. Bahçemizi falan gördüm, bir de bulut görmüşüm, gökte çukur açmış, kuyu gibi. Güneş de batarken öyle bir açıyla sızmışki ışık, hayranlıklar vesaire.

Fitil Vardı Eskiden, Şimdi İse Bildiğin Kazık, göstermeden geçirseler.

Çarşamba! Bugün işte, derse geç kaldım yine. Matematikte seriler, zor olmasa da baktırıyor öyle. Biyolojide destek hareket. Yaz yaz, ikinci derse kalamadım. Hoca da bir keyifsiz anlatıyor. Sikerim lan öyle dersi, diyip görüşürüz hocam gidiyorum dedim. Hastaneye gidecektim, gitmedim. Neden gitmiyorum ? Gidememek, bildiğin gidemiyorum, anlam da veremiyorum. Yeşilkartım iptal olduğundan beri de bir kere gittim sadece, şimdi de aile sigortası dedikleri. Tanrıya şükür, devletim sağolsun, yaladım yasanızı(!). Hastaneden faydalanabilcem artık. 1 ay boyunca oyalamaları da ayrı yalanır. Turkcell'e gittim şizofren arkadaşla, şizo diyelim. Şizodan daha manyak olduğumu kanıtlamış oldum, ben hat almak istiyorum dedim. Saçma sapan numaralar, fuck lan bunlar olmaz dedim. 2024 2023 falan gidiyor. Son rakamlar, şakalar falan orda da çok eğlendim. Kaç lira? dedim. 30 var 40 var dedi. Oh may, ah may... diyemeden. Neyse, bildiğin geçirmeyi biliyorlar. Bütün param gitti. Hat aldım, hem de dandik numara. Ben vodafone'a gidcem o zaman, dedim. Onun interneti daha ucuz bari dedim. Çekmiyooğğr dedi, kadın.
Sevgili Vodafone Türkiye temsilcikleri, götünüze koyuyor Turkcell, duyuyorsunuz değil mi?
Aldım hattı, geldim eve. Uzandım öyle, acıkmışım zaten. Yoksa döner alabilirdim sanırım.
Ha bi de elma yanaklı kız yoktu lan dershanede, dün de ben gitmedim. Tanrım, biz birlikte olmayalım diye elinden geleni yapıyorsun ya, öptüm. 

Pazartesi, Mayıs 28, 2012

Pazartesilerde Değilmiş Sorun.

Sabah, kahvatıda ne yediğimi bile yazcam. O derece boş bir gündü, henüz bitmedi ama bundan sonrasından da umutsuzum. Telefonu saat 7.30 için ayarlamıştım, çaldı da. İlginç! Aslında 7.36'ydı siz yalan söylediğimi anlarsınız şimdi. Sürekli erteledim, sürekli erteledim, hep erteledim. Ertelemekten bile sıkıldım, şu an kaleşnikof kadar otomatiğe bağlamış durumdayım. Kaleşnikofun şu şekilde yazıldığına bile şüpheci bir bakış attım. Ölüm aletinin bu derece çirkin bi isim alması aslında şaşırtmadı. Kahvaltıdan sonra yalnız kaldım, boş beleş takıldım. Wikipedia'yı açtım, F-22 gördüm, bir de yakıt ikmali için uçan bir uçakla seviştiklerini gördüm, havadaydı ikisi de. Cansızların bile fantezisi var, Freud yanılmamıştı demek. İnsanoğlu her maddeye cinsel bakış atabiliyordu. Bu bakışı atan kişinin "ben" olduğumu düşünürsem eğer. Uzaklaştırdım, kapadım sekmeyi. Sonra da neler yaptım hatırlamıyorum, müzik dinlemek için Dream tv'yi açtım. Bilgisayardakiler çok, ıııı çok melankoli. Aslında A J Stone, Angus yazınca aklıma kurban bayramı, öküzler, kan, yemek, ritüel geliyor. O yüzden Angus yazmadım. Bu iki kardeş çok güzeller, çok da güzel söylüyorlar şarkılarını. Sevilir. Severim. Bugün dershaneye de gitmedim, ilk defa "neden gelmedin" diyen birine rastladım ki mutlu oldum. Denemelere katılmak, istemiyorum. İstemediğim için de katılmıyorum. Çok basit. Sonucuna katlanıyorum ama. Yarın muayene etmesi için doktorumu bıçak zoruyla tutcam, kötü bir gülümseme de ekleyelim. Şaka tabii, öyle güzel bir insana öyle kötü bir şey yapılmaz ama hastanede bir psikolog vardı, ona diil bıçak... Ehe, olmamalı devamı. Hadi ben anananenemlere gideyim de, kafamı dağıtayım, pasta börek yiyim açım da zaten. He bi de kediciklerden bahsetmedim dimi? Kediciklere ilaç arıyoruz, parazitiydi, tüyüydü. Sağlıklı büyümeleri için. Samanlıktakiler sevdirmiyorlar kendilerini yabaniler biraz, elimi uzatsam ppıhıhııııss! şeklinde ses çıkarıyor. Korkunç, bir de tırmalanmak, ısırılmak falan. Hoş değil, sınav öncesi bir de kuduz aşısı için uğraşlar, acı çekmeler. Mantıklı değil.
Ben pasta börek yemeğe gidiyorum, pasta börek şakası işin anneannemi özledim ben.

Cuma, Mayıs 25, 2012

XVMIII - bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum

...duş aldım, fatmagül vardı annemin uykuya dalmasından sonra değiştirdim tabii. İnternetten yayın akışına baktım cnbce'nin, American Beauty vardı, yihha! İzlenir bu! Şeklinde sevindikten sonra, kanalı açtım.

American Beauty

Ricky ve Angela, sıradan insanların sıradan hayatlarına dokundular.

Film çok güzeldi, canımı sıkıyordu bazı sahnelerinde; mesela Ricky'nin sapık gibi her şeyi kayda alması, hoş değil, buralarda olsan dayak yerdin oolllum! Neyse, Angela'ya Jane'in babası tarafından duyulan ilgi, takıntı, sapkınlık o da can sıkıcıydı ve kopuş, asker baba Ricky'i gey sanar, Ricky gey değil hacı ama uyuşturucu satıcısı. Kopuş o noktaydı sanırım. Büyük ihtimalle orasıydı çünkü çok güzel şeyler oldu, izleyin derim. Hem Mena Suvari 13 yıl önce 18-19 yaşlarındaymış ama o zamanlarda kalmış, yeni fotolarının aşağı kalır yanı yok. Kevin Spacey'i K-Pax'te izlemiştim, adam iyi oyuncu, allahı var yani. Thora Birch de Ghost World'de izlenmişti, vay anasını lan sevdiğim filmlerde oynayan iyi oyuncuları bir filmde toplamışlar, güzel de olmuş. Ben yeni izliyorum hacı. Ha bir de 89 ödül almış '99un en çok ödül alan filmiymiş veya 90'ların.

Bugüne gelecek olursam eğer, bok gibi. Dershane falan sıkıcı, hava sıcak, kafam dağınık. Ben kötü hissediyorum diye sanırım. Neyse derse yine geç kaldım ama pek bişey kaçırmadım, kimya'ydı dersimiz. Elektrokimya, piller ve diğerleri işte. Ders güzeldi, ondan sonrası İntegral! Anasınıı!!! Neyse, bu da fena sayılmaz, belirli integral korktuğumdan daha kolaymış. Son iki ders fizik olunca, dedim hacı bu adam kağıttan okucak, gidelim en iyisi, topladım sınıfı çıktık dershaneden. İyi hoş, hastaneye gidecektim gittim de. Yolda gördüğüm ilk kişiye eve gidiyorum dedim, diğerine de diplomama bakcam şeklinde yalan uydurdum. Çok saçmaydı, iki saat açıklama yapmaktan iyiydi ama. Hastaneye gittiğimde doktor yerinde yoktu, işi çıkmış. Vay amına koyyim olacak şey mi bu? Pazartesi ne poh yicem o zaman, o kalabalıkta nah girerim içeri. Ne zaman gelecek? diye sordum sekretere, öğleden sonra dedi. Bu da 2 saat demek oluyordu, 2 saat. Acaba kaç kişiye söylenmişti? Lanet ede ede yürüdüm, kafayı çekip uyumuştu sokak köpeği, otomobilin gölgesinde. Şu hayvan kadar rahat olamadım, şeklinde düşünmeme neden oldu itoluit ehe.
Eve gitmek için minibüsü bekledim, açım bir de. Biraz psikopat olduğu açık açık belli olan, eski öğretmen şimdilerde n'aptığını bilmediğim adam geldi, ağaç yaprağı yedi. Ağacın türünü bilsem, bunu neden yaptığını anlardım ama yok yani, ağaç yaprağı neden çiğnenir? Keçi bile tadına bakmaz o ağacın, neden adam öyle bir şey yaptı ki? Dengesiz! Kolu kırılmış, alçıya alınmış adam da geldi, nereye oturacağına bakındı, yok yani o kolu nereye götürürsen götür aynı hacı, bir de koltuk seçiyor allah allah yea! İş kazası olduğunu söyledi yaprak yiyen adama, allahım sen beni normallerin olduğu bir yere gönder, orda anormal ben olursam bu benim için sorun olmaz. En azından yaprak yiyen veya karetta karettayı iple boğan insanlar olmaz.

Perşembe, Mayıs 24, 2012

Melankoli Öyle Bir Şey ki Ağzınıza Edebilir

Çok geç uyandım. Sekiz olmak üzereydi, Sekiz'de de dershane başlıyor zaten. OnBeş dakika içinde hazırlanmak zorundaydım. Hazırlandım da. Kahvaltı yapmadım, bu hafta hiç yapmadım zaten. Rutine bağlamışım sanırım. Neyse, dershaneye gittiğimde hoca sınıfta yoktu. Sınıf da derse girmemem için uğraş veriyordu, çünkü hoca test çözdürecekmiş. Sonradan farkettim neler döndüğünü. Ronnie yanımdaydı, kulaklıklar da. Dünkü naif tartışmamızdan bahsediyim ;  olgunlukla karşılayıp kapadım tartışmayı. Bahsetmedim. Gerek de yoktu aslında. Ronnie ve kulaklıklardan bahsediyordum, benzen ve türevleri testini aldım, çözdüm. Müzikle birlikte, normalde tavsiye edilmez ama sınıfta bir dialog bir sohbet sözkonusuydu. Çözdüm testi buna rağmen. Black Heart Procession'a bağlılığım devam ediyor, test çözerken de çalıyordu. Testi bitirdim, yumdum gözlerimi. Ağlamaya çalışmak kadar acıklı bir şey varsa o da müzik eşliğinde test çözerken ağlamaya çalışmak. Beceremedim, doktorla da görüşmeye gitmem gerekiyordu. Salaklık yapıp matematik dersini bekledim, fuck. Matematiği ektim, bir kısmını yani. Yarısını belki de. Neyse, hastaneye gittim, bi kalabalık kapının önünde bekliyor. Lanet girsin öyle işe dedim. Ben bu kadar şanslı olamam herhalde. Bir de kalabalıktan sıyrılıp kapıya ulaşmam gerekiyordu, psikiyatri olduğu için kimse bir şey demedi, en azından "vah vah allah bilir ne derdi var" gibilerinden şeyleri görmezden gelmezsek. Bazen öyle olaylar oluyor ki, sıramı çaldı yakalayın vuuuhhhuu! şeklinde. Ben çalmadım hiç. Harama el uzatmam, dindar adamız şurada vesselam. Neyse ne diyordum? Doktorun kapısından içeri girmedim bile, kafamı uzattım. Hocam kalabalık burası, alabilecek misiniz? Yoksa yarın mı geliyim? şeklinde bir şeyler söyledim. Bugün diyaliz hastalarıyla görüşecekmiş, ben öyle anladım ya da. Yarın gidersem de karnem olmadan giriş yapamam, ee anasını siktiğimin devlet hastanesi. Şimdi kalkıp intaar etsem, devlet her zaman haklı tabii ama kötü düşünceleri uzaklaştırıp bir şişe şarap açtım. Şaka tabii açmadım ama hayal ettim, kokusu çürük üzüm gibi. Daha güzel kokan içkilere ihtiyacım var, yukarıda dindarım ben yeaa diyen adam şu an içkiden bahsediyor, çelişkili ifade vermekten içeri atılmaktan korkuyorum. En azından şimdiye kadar temizleyeceğim insanların ismini yazmadım buralara. Biyoloji derse görmeye değer, evet sorunlar ortadan kalktı. Hayır, hocayla konuşmadım. Düşündüğün kadar pezevenk değilim, konuşamadım işte. Neyse, ders çok eğlenceliydi. Üreme'ye devam ediyorduk, biz üremiyorduk ama derste bayağı muhabbet döndü. Biyoloji konularımız da bitti. Kimya da. Matematik kaldı, Geometriye sokayım. Fizik'e de ayrı ama Fizik sorunu hallolmak üzere ya, ders alıyordum hani komşunun oğlundan. Bu yüzden sokmayayım şimdilik. Ders sırasında Şizofren ağzından bir şey kaçırdı, ağzına sıçtım. Şizofren sınıfın psikopatıydı, aşufteyle kavgalı olan. Neyse, ben bir kız gördüm, hani hoşlanabilitesi %60'larda dolanan, benden kısa boyu. Ben çok kısa değilim, idare ediyorum 172 civarı. Küsürat önemli. Kızdan hoşlandığımı belirtmiştim ama bir abimin tavsiyesi üzerine vazgeçebilirim, bu zamanlar iyi zamanlar değil, zamanlama kötü. İşte ağzından kaçırdığı şey de bu kız, kimsenin haberi yok, herkes bakıyor öyle kim acaba diye? Kimse değil. Bu kızın ağzında bakla ıslanmıyor arkadaş, şizonun ağzında. Yarın bir bakıncam bakalım, kızın çıktığı, gördüğü, görüştüğü, sevdiği, seviştiği biri var mı diye. Umarım yoktur, pepe gibi önünü kesmeye başlayabilirim böylece. Lé Sevgilim olur böylece, belki de kendi sorunlarımı unutturacak biridir, umarım daha kötü hissetmem.

Bu kadar şey yazdım, tek bildiğim rol yaptığım. İnsanlara mutlu görünüyorum, lan bunun derdi tasası yok, hem ne derdi olacak aq, şeklinde cümlecikler, memçükler, mumuşlar. Hea bir de şu bir çelişki, neden ben dışarıda mutluyum? Neden müzik açılınca bombastik Yıldız Tilbe kıvamına geliyorum? Neden? Neden sokakta yürürken sesli halde hatta bağırarak konuşmam ya da küfür etmem umrumda olmuyor? Pisliğin teki miyim ya da umursamaz mıyım sadece? Melankolinin ebesine takla attırayım! Bağımlılık yapan maddelere yönelimim yok gerçi, bu iyi haber ama soyut hissetmeyi seviyorum, şimdilik müzikle ileride önüne geçemeyeceğim bir hale dönüşmemesi için şimdiden temelleri atmalıyım. Zayıf değilim, fiziksel olarak evet. Devam etsem akşama kadar dökülür ağzımdan.

Çarşamba, Mayıs 23, 2012

Beynimi Burnumdan Kustum

Eeah, bulasmayin. Mutsuz biri var, gerçi geçti mutsuzlugu şu huysuz ihtiyarın. Ihtiyar yazmaya çalışırken kelimeyi 'intihar' şeklinde çeviren telefona ne demeli? Dershane geriyor beni, mutsuz da ediyor, haftaya derslere girmeyi düşünmüyorum ama bunu önce anneme açıklayayım bakalım ne tepki verecek. 21. Yaş günümü kutlamayı planlıyorum, eşek kadar oldum ama yaşım kaç başım kaç daha bi.6 7 güzel yılım daha var önümde, bu yılları güzelden saymıyoruz. Of Monster and Men dinliyorum, miss gibi geldi. Birkaç tavsiyem olacak müzik olarak ılerleyen zamanlarda eski yazılarım geldi aklıma, geçen yıl daha mutluymusum ben, her geçen sene ağzıma daha çok siciyor, belki.bununla basedebilecek arkadaşlarım vardı yanımda, iyi insanlar... Onlar sayesinde de olabilir değil mi? Iste bu, ben de öyle düşünüyordum sevgili Ronnie, elinde kola ve cipslerle içeri dalan kardeş sevilir ama peynirli olmasaydi keşke. Ronnie diyordum dimi, Ronnie telefonumun adı. Delirmedim, bi isim seçmem gerekiyordu çok da oönemliymiş gibi, ben de Metallicanın Ronnie'si olsun dedim, böylece bi cansız maddeye daha can vermiş oldum, güzel güzel benimsiyorum, sahipleniyorum. Internet bağımlılığını çözmek gerek yarın bir iki ders ekip doktorla görüşmem gerek, yoo hani bunu kursla gitarla çözmeye çalıştım da ne oldu, gitar calamadim, mizika aldım yine calamadim, müzik bana göre değil sadece dinleyiciyim, öyle kalmam lazım. Video çekip kesip montajlayip vimeoya atabilirim. Oradakiler çok.başarılı ezilirim gibi geliyor ama denemeden bilemeyiz umarım bu.da hayal edilip batirilan hatta ağzına sicilan projelerden biri olmaz. Klavyeyi rahat kullanıyorum artık, nerdeyse bilgisayardaki kadar rahat yazıyorum. Diyete başlasam mutlu olur muyum, diye düşünüyordum, gotumden asit dieti uydurdum, şaka değil gerçek. Üç gün sürdü, sıkıldım. Facebookta arkadaşıma saçma sapan tripler atmam hoş değildi, trip yazınca yanlış anlaşılmasın. Bildiğin böyle huysuz bıkkın yorumlar falan. Gereksizdi ama aciklamami yaptım. Bir ay sonra namaz kılmayı yeniden öğrenmeye caliscam, zor azizim ezberlemek onca seyi. Manevi huzuru bulmam lazım anlayabiliyor muyum? Hristiyan olmasam da.her pazar ayinlere katılmam iyi.gelecekse.bu salak duruma, gidip açarım ellerimi rabbim ben geldim, kiliseye bi ugrayayim dedim, iyi yaptım dimi? Şeklinde bi dialog, dalga geçiyormuş gıcır gorundum ama gecmiyorum, yerimde olsan ateist olurdun Ronnie. Yok hani bi Kurt Cobain kadar kötü hissetmiyorum, onun son günleri çok zordu. Allah rahmet eylesin. Ronnie Ronnie güzel Ronnie beyaz Ronnie bu kadar kustuktan sonra etrafı kim temizleyecek? Keşke kedilere arkadaşlık yapacak yavru.domuzlar alsaydık, kusmugu temizlerlerdi değil mi?

Salı, Mayıs 22, 2012

Güzel Günlerimiz Olsun ama Daha Güzel

Dershaneleri sevmiyorum, "hadi canım!" yıllardır bunu diyip duruyorum dimi? Bir şey yapmalı, kurtulmalı. Sevemiyorum, hani bir hevesle gidilir ya, öyle bir yer değil benim için. Ben de her Salı böyle istemeye istemeye gidiyorum. Bugün de o günlerden biriydi. Bugün öyle bir gün ki, dünün mutluluk kırıntısından nasiplenme fırsatım vardı.
Dün çektiğim o kedi videolarından sonra blogu baştan sona kedi videolarıyla doldurmaktan korktum. Hani samanlıktaki yerinde duruyordu ama diğer 4 afacan, durmuyordu keretalar! Akşama kadar sürdü bu mutluluk, yemek de patladı, sonra sakindik.
Öyle bir özgüven var ki şu an, hani Everest'e çıkıyoruz ağbi gelcen mi? deseler, koşa koşa giderim. Nerden geldi bu? Bu ara o kadar sık bi durum ki, götümü kurtardım oğlum, siz kendi derdinize yanınlardayım.
Mesela bugün;
Dershaneye götürdüm telefonu, içinde hat falan da yok hani, sırf müzik çalsın falan. Kulaklığı takınca soyutlandığımı keşfetmiştim ama bunun bu kadar eğlenceli olduğunu düşünmemiştim, tabii sokakta tek kulaklıkla takılıyorum o ayrı mesele, hala korkuyorum. Neyse, arkadaş kurcalamak istedi, verdim telefonu. Sevindi falan, kızın babası milyoner, bakma öyle ciddiyim. Birkaç fotoğraf çekindi, videoları gördü falan. Bu durum hoşuma gitmese de, kişinin blog okuduğunu sanmam ya da özellikle o videoları arayacağını. Neyse arkadaşlar gitti, kulaklıkları taktım. Uçurdum kendimi, nereye gittiğimi bilmiyorum falan ama iyiydim öyle. Arkadaşlar geldi, kulaklıklar kulağımda, çıkardım dinledim onları. Moral bozucu hikayeler, özgüven patlamasıyla içlerini daha da kararttım sanırım "dötümü sıyırdım ben, bir parçası sizde kalmış olabilir" şeklinde. Taktım geriye kulaklıkları, o an film sahnesi gibiydi, hiçbir şey ama hiçbir şey duymuyordum, ağır çekim çekiliyordu o an, dudaklarını izledim, ne konuştuklarını anlamaya çalıştım, daldım. O anki soyutluğu hiçbir şeye değişmem, yalnız kaldığım zamanlarda ise durum biraz farklı tabii.
Ben dövme yaptırmak istiyorum ama bizimkiler karşı, evdekiler sağlıklı olmadığını, dışarıdaki aile ise bunun bizim aile yapımıza aykırı olduğunu düşünüyorlar. Ha dışarıdaki aile saçın ve sakalın uzamasını da prensib dışı algılıyor, yoo yani Dance me to the end of love dinleyen biri olarak bunların hiçbirini umursamadığımı söylemek isterim ve bileğime de o dövmeyi yaptırcam. Ha, dersiniz ki ; "olum kazan işte üniversiteyi o anda da n'aparsan yap?" diye. Haklısın, öyle yapcam zaten.
Bu yazıyı daha fazla uzatmanın anlamı yok, müzik güzel, hayat idare eder -dershane varken-, bir de tavsiye üzerine okucam sanırım, sen büyük şehirde okumalısın başka yerde nasıl yapcan? falan diyen var. Başka adamlarla başka şehirlerde... diyor feylesof emre. emre desin biz keyfimize bakalım, evde kimse yok atsam mı bir yudum? Dün annem söz verdi, yeni bir şişe açıp kutlama yapacağız, ben kederden içmeyi planlamıyorum, mutlu mutlu içcez, kadehlerimizi tokuşturcaz! ŞEREFE ve DAHA GÜZEL GÜNLERE!

Did You Ever Wonder gelsin http://youtu.be/fGSjtQzUUaQ