Pazar, Temmuz 08, 2012

Karmanlamsız

Dün doğumgünümdü yea benim, geçti gitti. Ama dün doğumgünümden başka şeyler de oldu ki yazamadım, saçma sapan şeyler. Yazmaya gerek yok ama sıkıldım anasını satıyım.
Bütün bu pasta falanlardan sonra yine acıktım, amcamlara misafir falan gelecekti. Hazırlıklar yapılıyordu,  ben de masaüstü bilgisayarımla uğraşıyım dedim. Kaç gündür açmıyoruz, toz dolmuş içi, balkona çıkarıp temizledim bir güzel. Açmaya çalıştığımda ses çıkarıyordu, eeaah ram'ler yine sorun çıkardı diyip ram'leri söktüm önce. Tozu, toprağı temizledikten sonra "hacı bu iş böyle olmayacak" dedim ve kolonya ile temizledim ram'leri. Heaa, bozulur bozulmaz bilemem ama tozdan topraktan kurtulduk. Slotları da kolonyalı bezle sildim, iyice üfledim ki kolonya buharlaşsın euheueh, mantıksız gelebilir ama bilgisayar açıldı! Başardım yaniiee! Sonra da ses sürücülerini kuracağıma en iyisi eskisi gibi Ubuntu ile kullanıyım diyip, kuruluma başladım. CD mi çizik, anlamadım yarısında durdu. Tekrar başlattım. Oooh yükleme tamam, güncellemeler ok. Bilgisayarı bırakıp amcamlara, misafirlerin yanına gittim.
"Umut! Kola mı yoksa rakı mı?" dedi kuzenimin dayısı, biz ona dayı diyelim.
"Yaa, bayramda içtiğimiz kötüydü tadı" dedim.
"Eaa ama bu da aynısı zaten" dedi dayı.
"İyi o zaman sulandıralım bol bol" dedim ben de, öyle de yaptık. Sulandırdık ama masadaki herkes şok, Umuooot rakı içiyoooğğr, şeklinde tepkiler. İyi de ne var bunda, içiyordum ki ben?! didim. Yalan?!?! Yalan değil ama içmiyordum pek. Ea, yemek falan yedik. Misafirler tv'ye odaklanmış, Ntv Yeşil Ekran'da kuşlar vardı, herkes de soruyor, "nasıl çekmişler" falan. Dur teyzecim bir sinema televizyon okuyayım belki öğretirler diyesim geldi. Kamera takmışlar kuşlara, şeklinde bir yalan salladım da nasıl olduğundan benim de haberim yok hani. Kuşlar çiftleşmek için kıpırdanırken, teyzelerden biri "aaa ne kadar güzel dans ediyorlar yeaa" diyince, ben de kendimi tutamayıp "kur yapıyorlar birbirlerine birazdan çiftleşecekler" dicektim ki tuttum kendimi! Sonra da bir kartal göründü, şahin de olabilir balık avlıyor falan "voooaaawww" şeklinde sesler yükseliyor. Benim kafam gitti rakıdan zaten, çok ağırdı ammaaa, öyle sarhoş falan olmadım ama sanki her şey daha bir yavaşladı sanki, daha sıcak oldu, daha anlamsızlaştı her şey. Nefes almak için ayrıldım, geri döndüğümde kutup ayısı yavru ördekleri kovalıyordu, "amaaan yicek yicek, bak nasıl kaçıyorlar" dehşete kapılmışlardı. Çeşitli kuşlar, korsan martılar vesaire dalışa geçip pençeleriyle, gagalarıyla suratını parçaladılar kutup ayısının, amca da demez mi "kanatlarıyla kesiyoolaaar!" dimi amcacığım, jiletçi takımı bu kuşlar, kanatlarıyla çiziyorlar hıı hıı, düşünsene o anda gülemedim, bilmiyorum ama keyifsiz gibiydim, belki terledim diye. Terleyince sinirleniyorum falan aşlsdkasd şaka tabii de insan huzursuz oluy. Neyse gecenin ilerleyen saatlerde de pek acaip sohbetler döndü, likör tarifinden tut, Suriye'nin şu anki durumuna kadar.
Genel olarak güzel bir gün sayılabilir evet.
Bugün de film izledim işte, Requiem for a Dream, keşke izlemeseydim izlemiş gibi yapsaydım. Hani oluyor ya çok popüler filmler hakkına sohbet ortamı olur bazıları da izlememiş sırf etraftan duyduklarıyla gelip dahil olurlar, izlemediysem izlemedim derim de sökmüyor millete artık. "o kadar anlattın ki izlemiş gibi oldum, hiçbir heyecanı kalmıyor filmin" diye de ekliyorum sıyrılıyorum böylece.
Film izledim, bulgur çorbası, hirisi yedim, öyle güzel güzel doyurdum karnımı.
Şimdi de kendimi Snorlax gibi hissediyorum, sadece yemek yemek için kalkıyorum ben yea, günün öbür saatleri sızma derdindeyim. Şu sınav sonuçları açıklansın da kurtulalım yea, bu saatten sonra "kurtulmaya" getirmek olayı - arka planda çalarken Shakira, klibi kaçırmamak adına bitirmek zorundayım şaka şaka euheue ama izleyin bu da şarkı olsun hacı napalım hep içinizi kararttım Shakira kapat arayı gözünü sevdiğim ;


Requiem for a Dream -Bol Spoilerli *Film-

Hasssikttiiiiiirr!!! diyorum. Bu film bütün gerçekleri insanların suratına tokattan ziyade bir vinç gibi çarpıyor. Paramparça hissediyorsunuz, boğazınızda bir yumru, kalbinizde bir basınç. Aronofsky mükemmel yönetmen fakat bu filmi bir daha izlemicem. Aman tanrım, bu gerçekten inanılmaz bir histi. Kulaklıklarımı taktım ve 100dk boyunca bir kere çıkarmadım, normalde ne kadar süre geçtiğine bakardım fakat yerimden kımıldayamadım bile. Bu nasıl mümkün olabilir, ok bir daha izlemicem midem kıçımda, kusmak değil ama midemi sıçabilirim.
Görmeniz gerekenler, dayanılmaz olanlar ;
Sarah Goldberg'in diyet hapı sandığı uyarıcıları alması, oğlunun onu ziyarete geldiğinde annesinin daha kötüye gideceğini fark etmesi ve o anda kendisi bir keş olan Harry, annesinin de onun gibi bir bağımlıya dönüşmesini istememesi, yıkıldım resmen.
Sarah'ın git gide kötüleştiği ve hayaller gördüğü sahneler -buzdolabı ve gördüğü halisünasyonlar gittikçe gerçekleşmesi, son anda olayların kopması vesaire, akıl hastanesine kapatılması, zorla sonda takılması, zorla yemek yedirilmesi, elektroşok verilmesi -dayanılmaz!
Harry içinse, Marion'la tartıştıkları sahne, annesinin televizyonunu sattığı, sonra da torbacılıktan kazandığı parayla annesine yeni bir televizyon aldığı sahne dramatikti yeterince.
Marion'un ise mal bulabilmek için son çare olarak Arnold'la yatması, ondan sonra da Big Tim'le yatmak zorunda kalması falan, partiye katıldığı sahneler ise...tek kelimeyle iğrençti.
Bütün bunları da Royal Tenenbaums ve Kynodontas arasında kaldım diye izledim, izliyim kurtulayım bu yükten diye düşündüm, hani olur ya bir film öyle anormaldir ki kendinizi buna hazırlamanız gerekir. Ben de kendimi nasıl hazır hissettiysem, izlemeye karar verdim ve sonuç -BİR DAHA İZLEMİCEM!-



Cumartesi, Temmuz 07, 2012

Ghost Town -Film-

Kurnaz tilki Pincus, Gwen'i güldürürken 

Ricky Gervais, mükemmel komedyen. Film boyunca güldüm diyebilirim. Ortasına kadar diyelim çünkü sonrası biraz duygusala bağladı. Espriler mükemmel, oyuncular mükemmel. Konusu şöyle filmin;
-Kolonoskopi için hastaneye giden Dr. Pincus, genel anestezi ister. O anı görmek istemiyor çünkü, haklı olabilir aslında. Anestezinin yan etkisi, Dr. ölür ama sonra geri döner tabii. Sadece 7dk'lığına öldü. Hastaneden çıkarken, ölü hemşirenin hayaletini görür, böylece hayaletler peşini bırakmaz film boyunca. Acaip eğlenceli ve sıradışı bir hikaye, dizi izleyenler bilir. Ghost Whisperer's vardı zamanında, biraz onun gibi ama komik. Hayaletler komik, Ricky Gervais komik. Hikaye ilerlerken Gwen'le tanışır Pincus. Hayatı değişir, aaaah kadınlar! Biz erkeklerin sıradan ve bir o kadar sıkıcı hayatına girdiniz mi hayatımız öyle bir allah bullak oluyor ki-iyi anlamda- sanırım ben de bu allak bullak olma durumundan korktuğum için ya da göze alamadığım için adım atamadım. Can sağolsun, başkası için yaşamak ve diğer bilimum mesajlar görebilirsiniz filmde. Çok eğlendim, bir kaç şey de öğrendim diyebilirim.
Hadi iyi seyirler. Çok gülün.

20'nin Sonuna Geldim!

Bugün Cumartesi, 7 Temmuz.
20 yaşımı doldurduğum, normal günlerden bir tanesi. Evet, bugün benim doğumgünüm! Yihhuu! Kızlar, dans, eğlence falan görmen lazım -demek isterdim.
Sabah biraz geç uyanıyım dedim hatta uyanmıyım en iyisi şeklinde dönüp durdum yatakta. Facebook'ta ilk doğumgünü mesajını Felijom bebekim attı. Ben de saçma sapan yorumlar ve cevaplar vermeyi seviyorum, kusura bakmayın gençler. Mesela Heidi, oy Heidi, can Heidi.
-Doğum günün kutlu olsun :) diyip gülmüş sonunda. Benim cevabım ise
-Neden?!asişdlasdş :D şeklinde oldu.
Altında şaka olduğunu anlayacak insanlara şakalar yaptım, bugünü biraz daha yara almadan atlatmak için euheuhe!
Facebook mesajlarını falan geçtim, kendi duvarımda delirdim resmen. Eğleniyorum kendi çapımda ehehe! Kutlama falan yok, kardeş pasta getirsin de adettendir keselim. Çikolatalı pastalar bayatlıyor, ekşiyor buralarda sıcaktan mı neden anlamadım. Meyveli getirsin bakalım.
Tv'yi açtım arkaplanda manyak şarkılar dönüyor ;
Funda Arar - Yok Yok, ilk defa dinlemiyordum denk geliyordu. Klibi ilk defa görüyordum, Funda Arar delirmiş, güzelleşmiş. Klip de eğlenceli olmuş.
Rastgele şarkılarda rastgele gelen Senin şu halin bilmem neye talim diye başlayan Murat Dalkılıç, klipte bir kadın var, aaaa aaaha aaaa ahah allaaaaah! diye bağıran aslan out, bu hanımkızımız in. Erotizm evimizde, erotizm her yerde, sokakta caddede.
Şimdi de oturmuşum böyle, şu şekilde dicem de nasıl? Laptop kucakta, ayak uzatılmış, kapri giydim yıllar önce annem almıştı ortaokula falan gidiyorduk o zamanlar. Şimdiki hali bile uzun olmasına rağmen o zamanlarda nasıl giyiyorduk? Anne, sanırım seneye giyer politikasını sen bir adım ileri değil de 6-7 yıl sonra giyerler ne de olsa gibi bişiy yapmışsın, iyi ki yapmışsın canımsın. Laptop'ta LinkinPark, tek kişilik  doğum günü partimle birlikte mutlu olmaya çalışıyorum.
Sizden ricam doğum günümü kutlamayın, ne cevap vereceğimi şaşırıyorum alışık değilim.

Cuma, Temmuz 06, 2012

Bana bu kadar tatil yeter.

Eeaaah, böyle bir başlangic yapabileceğim aklımın ucundan geçmezdi.
Bu sabah çok öğlendi. Ilk defa bu kadar geç uyanıyordum, keyfimden değil yeahu.
Bütün gün sıcaklar yüzünden pişen bilgisayara küfrettim, her ısındığında uyarı verip kapanıyor nefret ediyorum bu durumdan. Flash oyun bile oynayamaz duruma geldik, böyle değildi bu lap. Bugün Kynodontas'i izlicem dedim, izleyemedim.
Dün kardeşimin doğumgünuydu. 30 dklik yürüyüşten sonra yetiştik pastahaneye kuzenlerle, bu ara maddi açıdan sallantılı dönemdeyiz banka kredisini ödemek için yaşıyoruz resmen. Eaa, doğumgününden bahsedelim biraz, kuzenler ve kızkardeş gittik hep beraber. Küçük bi pasta almasını söyledim bizimki heyecandan mıdır bilmem büyük bi pastayla geldi paramızın çoğunu da böylece pastahaneye vermiş olduk. Dediğim gibi dikkat etmemiz gereken dönemdeyiz, dondurma alıp döneriz diye düşünmüşken, annemin de kızmasıyla uuh bombastik bi gece yaşadık, çok umrumda olmadı açıkçası ehueuhuh.
Kuzenle konuştuk yol boyunca, sohbeti çok hoş. Sıkılmadan sabaha kadar yürüyebilirdim tabii eve yetiştiğimizde de yorgunluktan ölmüştük.
Sağlık bakanlığı obezite ile savasiyormuş, günde yarım saat hareket edin diye, bugün 10 dk bile hareket etmedim, geleceğin obeziyim Yaşasın Obezite diyip ekliyim, Zombotron1-2 bitti, sonunda! Mükemmel bi oyun armorgameste aratırsaniz bulabilirsiniz, link ekleyemiyorum. Giderim.
Şu sınavlar açıklansın yakın zamanda ya tatil de bitsin ne bileyim çok acaip şeyler oluyor, kafa kalırsa anlatırım bi ara.

Bu Haftanın Gündeminden Başlıklar

1 Temmuz

Pek tabii İspanya'nın İtalya'yı 4-0 yenmesi futbolseverler tarafından "bu ne olum? İspanya mı hass." yorumlarıyla karşılansa da futboldan anlamasam bile benim gönlümde İspanya'nın şampiyon olması vardı tabii, böyle de oldu. Tarihe yazdırdılar isimlerini.
Temmuz bizden birçok güzel insanı almış, 1 Temmuz'da da Marlon Brando aramızdan ayrılmış, allah rahmet eylesin.

2 Temmuz

Pek tabii Sivas Katliamı'nı yazmazsam olmaz. 37 kişi yaşamını kaybetti, insanlığın neredeyse en vahşi tarafını göstermişti bize bu olay. 37 kişiden 2'si ise oteli yakmaya çalışanlardan. 35 CAN, aydın ölümsüzleşti.

3 Temmuz

Temmuz bizden en güzel insanları almış demiştim ya affetmiyorum Temmuz'u, belki bu Temmuz'un suçu değildi ama keşke olmasaydı. 
Kemal Sunal, belki de hakkında yazılacak sayfalar dolusu yazı vardır ama benim elimden gelen; Allah rahmet eylesin büyük insan, ülkenin en zor zamanlarında insanların yüzündeki tebessüme neden olan, nur içinde yat.
Jim Morrison, The Doors'un solisti. the Doors'u özel olarak oturup dinlememiş olmam bu saate kadar sanırım benim öküzlüğüm, youtube sayesinde en popüler parçalarına ulaşabiliyordum grubun. Her ölüm erken ölümdür, genç yaşta aramızdan ayrılmış olman çok üzücü.

4 Temmuz

Bob Ross, bonus amca! Şurada şirin bir ağaç var diyip çizdiğin resimler sayesinde anneme "anneaa, ben ressam olacam!" demiştim annem de "nerde satacaksın çizdiğin şeyleri, köyde mi?" diyip içimde ukte olarak kalan buruk bir anıya neden oldun güzel insan. Kanserle savaştın sen, o çizdiğin şirin ağaçlar veya bulutlar kadar şirin değil o, bu yüzden senin gibi güzel insanı aldı aramızdan.
Barış Akarsu, ahh be genç adam! Seni şu kadarcık kısa bir zamanda bu kadar büyük kitlenin sevmiş olması sanırım içindeki güzelliğin kanıtıydı, nur içinde yat. Ölen sanatçıları dinleyememe/izleyememe hastalığım var, hastalık değil kendisi ama bazen o derece kötü hissediyorum ki hastalık olduğunu düşünmeye bile başlamıştım.

567 Temmuz - Hangi tarih gerçek?

Aziz Nesin, seni de aldı aramızdan Temmuz. Hani elimde olsa Haziran'dan Ağustosa geçerim direkt, ne biçim bir ay geçirdik, Aziz Usta ortaokuldaydım ilk kitabını okuduğumda ve inanılmaz bir etki bırakmıştın bende, Şimdi Çocuklar Harika'ydı kitabın ismi. Nur içinde yat, doğumlar umrumda olmuyor ölümleri hatırladıkça ama mik mik hayatın gerçekleri de bilmem neleri, ben kendimi ölümsüz sanıyorum sanırım. 7 Temmuz 1995 senin kalp krizi geçirdiğin gün fakat ailem muhtemelen benim 3 yaşıma girişimi güzel bir pasta keserek kutluyorlardı, çok acıklı.

Pilotlarımız bulundu bugün de toprağa verdik, şehit pilot Ertan'ın 7 aylık hamile eşi ayakta durmakta zorlandı yazmış Cnn, anne karnında yetim kalan çocuğun hesabını kim verecek arkadaş, şöyle bir şey ki ölen her askerin biraz deşsen ne tür pis oyunlara alet edildiğini görürsün zaten, ben bu iki can'ın göz göre göre ölüme gittiğini düşünüyorum bu saatten sonra onları geri getiremeyiz ama umarım aptal hareketler sonucu daha çok insanın veya birilerinin menfaatleri için daha çok can'ın ölmesine göz yumamam. Siyasiler adam gibi kararlar verse zaten gencecik bedenlerin anlamsız bir şekilde toprak olmalarına neden olmazdı, şimdilerde milliyetçi duyguları kabarmış bir şekilde gaflete düşen insanlar görüyorum "Suriye'ye haddini bildirecez, savaş ilan etsin Türkiye, o ülkeyi yerle bir edecez" şeklinde söylemlerle çeşitli haber sitelerinde yorumlar okudum. Hassiktirin gidin arkadaş, öncelikle aklınızı başınıza alın ki daha fazla insanın ölmesine neden olacak aptal hareketlerde bulunmayın, devrimi halklar yapar silahlı militanlar değil.

Bütün bunlar olurken canım ülkemin bir zamanlar dilinden düşürmediği Tanrı Parçacığı bulundu. Hayırlı uğurlu olsun, haber hakkında detaylı bilgi toplayabilirsem ileriki zamanlarda yazarım.

Daha fazla ölüm yazamıcam, kafam sikildi afedersiniz. Bu ne arkadaş, nefret ettim resmen bu aydan da doğumgünüm olacak günden de bok yiyen Temmuz'dan her şekilde nefret ettim. Bugün benim için 6 Ağustos. 



Çarşamba, Temmuz 04, 2012

Take Shelter -Film-


Bir baba, karısı ve çocuğu. Curtis 35 yaşında ailesiyle, iş arkadaşlarıyla gayet normal bir hayat süren hem iyi bir eş hem de iyi bir babadır tabii ki bu böyle devam etmiyor. Film boyunca kendimi adamın kafasında bulduğum ya da gördüğü kabuslarla kalbimin dk'da 120 attığını gördüm. Gerildim ama gerilim değil, yeterince dramatik. Annesini görmeye gittiği ve işle ilgili problemler yaşadığı sahneler ile, gördüğü kabuslar hepsi çok zekice ve dramatik bir şekilde ekrana yansıtılmış, bir iki yerde "güleyim lan biraz güleyim ühühheee" şeklinde ağlıcaktım nerdeyse, dram olduğunu biliyordum ama bu kadar vuracağını tahmin edemezdim, size tavsiyem bunalmışsanız izlemeyin, daha çok ve daha çok bunalmanıza neden olabilir. Filmin son sahnesinde "hasss..." diyip bitirdim filmi, Curtis'e bol bol küfrettim ama adamın elinde değil, keşke kader denen lanetle sürüklenmesek değil mi?
-Filmle ilgili eklemek istediğim başka bir şey yok, yeterince vurucu bir film, süre sıkıntısı da yaşamayacağınızı düşünüyorum 2 saat sürüyor ve sıkıcı değil. Hep bir diğer sahneyi merak edip kafanızda kuruyorsunuz ama tabii ki olaylar olaylar vesaire.

Salı, Temmuz 03, 2012

Sıcağı Sıcağına Anlatmazsam Ölürüm

Taaa ilkokul zamanlarımdan beri sadece izne geldiği zaman görüşebildiğim bir arkadaşım var. Yoo, diğer hayırsızlar gibi değil bu. Hayırsız da değil. Nasıl olduğunu yazının ileriki satırlarında anlatırım lakin lafı döndürmenin, boşa uzatmanın anlamı yok.
Akşam yemeğinde dün kesilen öküzden bize ciğer kalmış, bayılırım(!) ciğere. Annem de biliyor tabii. Et olmayınca, sakin ol Umut ve elindeki şişi yere bırak modundaydım. Dün tıkındığım etten sonra canım yine et istiyordu. Kanlı ciğere kaldık. Bakma öyle, yok efenim dünya açlıkla bilmem neyle savaşıyor, ben de biliyorum. Yedim tabii ciğeri, o sırada kuzen geldi. Ben film izlediğim sırada aramıştı, arkadaşın yanına gidecez akşam, diye. Ee, olur falan demiştim ama akşam gideceğimizi düşünmemiştim hani. Neyse, yemekten sonra arabaya bindiğimiz gibi ben, kuzen ve yolda karşılaştığımız komşunun oğlu, arkadaşın evine doğru yola koyulduk. Akşam saat 9, yol karanlık. Tek bir sokak lambasının olmadığı yerden bahsediyoruz, oralar ıssız. Hep akşamları nasıl olur diye düşünürdüm tahmin etmeye çalışırdım ama gündüz bile kanını donduran, yolun iki tarafı ağaçlarla çevrili, dağ taş bir yerden bahsediyoruz. Kanım çekildi resmen, arabanın camını kaldırmayı bile düşündüm sonra "olum Umut manyak mısın, etrafındakiler de manyak olduğunu mu düşünsün" diye geçirdim kafamdan çünkü camı neden kaldırdığımı sorarlarsa cevabım "pencereden yılan, köpek... falan atlamasın diye" olacaktı. İyi ki kaldırmamışım camı, temiz temiz hava esiyor biraz da ılık. Oooh kebap. 
Arkadaşın evine geldik, ailesine selamlar vesaire. 
Arkadaş elinde bir şişe rakıyla geldi, rakıyı kendileri yapıyor, boğma mı? evet evet ağzın sulanmasın birazdan anlatacaklarımdan sonra bol bol salya vesaire akıtabilirsin klavyene ehe. Ben rakı içmem diye düşündüm önce, zaten hayatımda da kaç kere içmişim ki? 3? Evet 3 kere tatmışım sadece, içmek sayılmaz ve nefret etmişim. 4. ise, aa durun meyve tabakları geldi. Karpuz, bahçeden daha bu sabah koparılmış tüysüz şeftali ve erik. Tanrım, cennet mi yoksa dünyadaki cehennemin oynadığı oyun mu, oyunsa ya da tuzaksa, tuzağına düştüm yavrum ocağ... şeklinde zebaniler eşliğinde coşabilirdim o anda. 
Hhmm, rakıdan bahsediyim. Öncelikle, içtiğim demiyorum yine, tattığım rakıların hiçbirine benzemiyor. Tadı o kadar güzeldi ki, nasıl desem, genzi yakmıyor, hoş bir aroması var, kokusu da ayrı güzeldi, hiç bu kadar güzel kokan rakı görmemiştim. Bundan daha güzelini de içeceğimi sanmıyorum. Tabii ki bu saatten sonra şans veririm ama bunun yeri bambaşka be dostum. Tam içtim sayılmaz ama tadını aldım bu kez, rakı öyle bişiymiş hacı, diyebilirim. 2 bardak içtim, yine içtim diyemiyorum çünkü acaip sulandırdım. Arkadaşlar benim eklediğim rakının iki katını ekliyorlardı ki onlar benden daha çok tüketmişler, sohbetin ilerleyen zamanlarında ilk alkolle tanıştıkları ve kustukları, sarhoş oldukları anlardan bahsettiler. Neyse ki benim midem bulanmaz bu tür sohbetlerden, senin bulandıysa üzgünüm. Es geçelim. Arkadaşımdan bahsediyim biraz, bize bu güzel anı yaşatan güzel insandan ; 
İlkokulu beraber okuduk, tam 8 sene. İkizi de vardı ve ilkokul zamanlarımda kavga etmediğim nadir insanlardandı ikisi de, belki laf dalaşına girmişizdir ama hiç sorun yaşamadık. Lise yılları mı diyim? Olmayan kısmından bahsetmiyim, arkadaşım liseye devam etti ama bırakmak zorunda kaldı. Yurtdışına gidip o da bu yörenin insanı gibi, belki onun deyimiyle "gençlik hevesi" belki de maddi sıkıntılar ve okumaya olan isteğinin onu erken terk etmiş olması, ona gurbetçi kimliği kazandırdı. Kazandırmak? Belki evet ama ondan aldıklarına bakınca, hayat zor arkadaş. Şu an kendi parasını kazanıyor, nerdeyse babam kadar ve 4 katlı bir inşaatın temellerine katkıda bulunmuş. Ayrıca bilmem kaç dönüm arazisi var. Ha, şöyle bakınca idealist olan kıçı beş para etmez kafam, idealizmin bu zamanlarda kapitalizmin kıçı öptüğünü öğrenmiş oldu ya o ayrı mesele zaten. Bundan bilmem kaç sene önce ki talihsiz olmasam ben de babamın yanına gidip aylık 5.000 lira gibi güzel bi para kazanabilirdim ama zor be dostum, biz en iyisi ideallerimizin köpeği olalım, bu durumdan şikayetçi değilim, böyle olmak zorundayım bu saatten sonra hiçbir şeyden vazgeçme lüksüm yok. Neyse, can sıkıcı sohbet konusu açtım içiniz karardı o zaman şöyle devam ediyim, kuzen 5 bardak-duble?den sonra biraz sallanıyordu ama kafası güzeldi sadece onun deyimiyle, komşunun oğlunun da ondan aşağı kalır yanı yoktu hani, otomobili kim kullanacaktı? Ben mi, güldürme, en son geçen yaz direksiyon başına geçmiştim otomobil de otomatikti, bu hem manueldi hem de yol karanlıktı olmaz, ölmek istemiyordu kimse. Komşunu oğlu kuzeni gaza getirince kuzen biraz hızlanıp ilerdeki virajda "kendince" drift yaptı, yol toprak, takla atabilirdik ama neyseki yavaş gidiyordu, biraz yavaş. İlerideki virajı da gözüne kestirince, hay amk nereye geldim lan diyorum ayrıca gülüyorum hani, eğlenceli geliyor fakat manyaklık! Biraz sonra halı sahaya gidip top koşturacak keretalar, güzel kafayla, kendi hayal alemlerinde top koştururlar bir yarım saat sonra. 
Arkadaş da aslında planının bu olmadığını söylemişti bize sohbet sırasında, ben planı bozdum kusura bakma yemek yiyorduk diyince de o zaman bu hafta yine görüşelim dedi. Bu fırsat kaçmaz, belki bu sefer dozu iyi ayarlarım böylece biraz daha "güzel" kafaya ben de sahip olabilirim, alkolün şakası olmaz, şişede durduğu gibi diil biliyorum ama öyle güzeldi ki evde olsa böyle bir güzellik, her yalnız kaldığımda kafayı çekerdim, iyiki yok ama tanrım olsun lütfen, "dark side" dedikleri yere mi geçeyim bu mu olsun? 
Hadi eyvallah gecenin bu vakti, sarhoş olmadan anlatabildiğim için mutluyum. 

In the Loop -film-

In the Loop, hayatımda en çok güldüğüm komedilerden bir tanesi. Çekim tekniği ile de samimi bir şekilde sinema filmi değil de dizi izliyormuş gibi hissettiriyor. Ben izlerken çok eğlendim, karakterler, kurgu her şeyin bir arada mükemmel bir denge oluşturması da başarıyı arttıran unsurlardan tabii ki. Politik komedi olması gözümü korkutmuştu ama siyaseti ve politikacıları iğneleyen dialoglarda bulunulması çok mutlu etti. Tavsiye eder miyim, ediyim bakalım. İzledikten sonra küfrederseniz de, edin amk zaten filmdeki dialoglarda argo, küfür, espriler havada uçuşuyor.

Pazartesi, Temmuz 02, 2012

Fazla Karışığım (Duygusal Anlamda)





Selam canlar, 
Uzun zamandır selamsızım ben, belki farkındasınızdır belki de değilsiniz. Birilerine hitap ederek yazmayalı da hayli zaman olmuş. İlk yazdığım zamanlarda blogla konuşurdum şimdilerde ise etrafımda insanlar var, ulusa sesleniş şeklinde bağıra bağıra döküyorum içimi artık. Yorum kısmını da açtım, daha n'olsun?! ehe.
Bayram telaşı falan da hız kesmeden sürüyor ki sabahtan beri gelen giden onlarca insan.
Sabahtan bahsedeyim biraz, saat 10 gibi uyandım da dün 2'de uyudum. Film izleyecektim, izleyemedim. Jeff, Who Lives at Home - filmi bitiremedim bile. Canım sıkıldı ne biliyim, bunaldım sanırım biraz. Sıcaklar yüzünden euheu. Dengesizliğimden, tutarsızlığımdan yakınıyorum son zamanlarda. İlacın 2. ayına girdim. Bırakmak için doktora danışmam gerek, bırakırsam ve daha kötü olursa? diye de düşünmeye başladım bir de.
Sabah, et kokusuyla uyandım. Mangaldan yükselen koku, camdan içeri girip resmen midemi okşadı ama sabah sabah midemi kaldırdı o okşama. Okşamasaydı ne biliyim, gıdıklanırım ben. Normalde bu tip beslenmeye karşıyım, sabahtan beri et yiyoruz, zararlı çok. İsyan bayrağını 2 yıl önce kaybettim, sabahları herkes mangal başındayken bayram zamanı, ben ise tutup zeytin ekmek çay yapıp öyle geçiriyordum öğünü. Daha sağlıklı. 2 yıldan beri de ben de bu "et sevdalıları"nın arasına katıldım. Napıyım, çoğunluğun bir parçası haline geldim bir şekilde. Sonra da işte sıkılmalar, hayatımda ilk defa gördüğüm insanlar, belki de bir daha görmeyeceğim. Akşam daha kalabalık olacak, rakı mezeler falan ooh kebap, içmeyi planlıyorum da araştırıyım biraz, ilaçla alkol sevişirler mi vücudumda diye.
Kuzenin arkadaşı geldi, biz ona S. diyelim. S bizi gülmekten öldürüyor resmen, her cümlesinin sonunda gülme garantisi veriyorum o derece.
Hea, bu arada yine can sıkıcı olacak biliyorum ama ilaçla ilgili aktarmam gerekenler var ;
-Daha dengesiz oldum, ne biliyim konuşurken yazarken- etraftakiler öyle diyor.
-Hayatımda umrumda olmayacak durumlar ve ayrıntılar/insanlar resmen işgal etmiş durumda hayatımı
-Ani kararlar alıyorum, ani şekilde uyguluyorum. Çok hızlı değişimler yaşıyorum, böylece bir harp başlamış oluyor kafamda ama hiçbir zaman da yaptığımdan pişman olmadım, mutluyum -facebook, twitter hesaplarımı kapatmak gibi
-Önceden film izlemek için can atan Umut gitti, yerine Bezgin Bekir geldi. Hacı n'oluyo bana yea?!
-Hala dondurma yerken deliriyorum, kendimden geçiyorum, ısırarak yerim ben. En azından burada bir değişim görmüyorum.
-Yemek, daha az yemek daha az yemek, daha çok kola. Çok kola içiyorum, az yemek yiyorum. Yemek yemek önceden vazgeçilmezimken, şimdilerde öff yemesem de olur aç hissetmiyorum amk, şeklinde triplere girebiliyorum.
-Bir an önce üniversiteye gitmem gerek, biliyorum şu satırı okurken attığın bakışı -hevesin kursağında kalacak- gibi bakma lütfen, hevesliyim hevesim de benim değil başkasının kursağında kalsın. Benim hevesim bana da yeter başkasına da.
-Eeaa, birkaç gündür kendisinden haber alamadığım insanlar, olum döverim lan?!
-Bu arada neyin tribinde olduğunu bilmediğim ve bir aydan uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım var, vay anasını zmxöcnzmöxcnzc12938fuımvxcö -random gülmelerden nefret eden biri
-Uzun yazınca okumuyorsunuz biliyorum, sıkılıyorsunuz hatta falan ama ileride çocuklarım ve torunlarım da sıkılır mı acaba? Blogumu okurken euheue, ben bu gidişle başladığım hangi işi bitirebilirim onu da bilmiyorum hani. Dün ilk defa bir filmi yarım bıraktım, mal gibi tv'de zapladım ya hala orda kaldı aklım ama can sağolsun, Batman Dark Knight vardı, ehe onu da bitiremeden sızdım zaten.

Benden bu kadar, diyeceğim başka da bir şey yok ama yukarıdaki parçayı çok seviyorum, umarım siz de seversiniz. Siz

Pazar, Temmuz 01, 2012

Abaza Değilim Ben, Hepsi Sıcaklar Yüzünden

Dün akşam hareketsiz ama zihinsel olarak yorucu bir gün geçirmeme neden oldu ; 
Sıralamam gerekirse eğer, hatırlamıyorum alskdasd
Komşumuz bizim kablosuz nete anten takıp, interneti paylaşmamızı istiyor. Kabul ettim de ben, konuşamadık henüz. Bağlantı hızım düşmemesi için ne yapabiliri bilmiyorum ama wireless router'lara bakacam onlar da pahalı değildir umarım. Yoksa 60 lira her ay fatura, ödenmiyor.
İşte ondan sonra da donmuş olan facebook hesabımı açmak zorunda kaldım kuzenim için, öf can sıkıcı kapatmadım da hani, gidip tekrar dondurayım da bir ay sonra kapansın euheue!
Akşam da msn'de döndürüyüm muhabbetlerin haddi hesabı yokken, ailece oturduğumuz sırada elimde telefon maruz kaldığım bakışlar rahatsız ediciydi ama sallamadım, kusura bakmayın ailem sohbetiniz çok güzel.
Neyse, içeri geçtik de hep beraber benim elimde yine telefon, püh-kendime tüküreyim de burda- aklıma edeyim. Akşam da bir şey olmuyor tv'de, sıkılıyorum. Annem de şu bebelerin atv'de şarkı söylediği programı izlerken sinir krizi geçirmek üzereydim. Neyse ki uyudu bizimkiler de tvde zaplamaya başladım, Elif Şafak vardı, toplumun şişirdiği yazarlardan biri gibi gelmiştir bana bu yüzden önyargımı yıkmadığım sürece okumayacağım. O da "umut beni oku n'olur?!" demiyordur tabii. Ben daha çok yeraltı edebiyatı, fantastik hikayeler vesaire, o tip diyarlara yelken açayım yeniden. Tarihi romanlar da okuyamıyorum ki Semerkand bit bit, kitap acaip eğlenceli ama o dönemde yaşadığımı düşünüp resmen o anı yaşıyorum, bir avuç çöl kumu ağzıma, burnuma, kulağıma kaçıyor. Sonra da Sabbah'ın fedaileri yolumu kesiyorlar "ne ayaksın olum sen" diye sataşmalar falan. Canım sıkılıyor. Hayyam'ın yerine geçip sevgilisiyle seviştiğimi bilirim -itiraflar itiraflar- bunu görmediğinizi varsayayım.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yine tv'deyim, lan ben müzik dinliyim bu saatlerde güzel şeyler oluyy, şeklinde düşünürken önce Inna geldi, sarmadı Inna zaten kadına bakmaktan klibin adını hatırlamıyorum, sonra Shakira geldi ;
İlahi söyleniyor arkaplanda da gökten bir ışık hüzmesi suratımın orta yerine düşüyor gibi hissettim. Geçen yıl "Rabiosa Rabiosa" diye kudurduğumu bilirim sınav sonrası. Bu seferki farklıydı, I'm Addicted to You çalıyordu. Küt saçları, minyon suratı, minik mumuşlarının dezavantajı ile latin kalçalarının artı puan katması dengeliyor resmen. Kardeş(19) geldi işten, ne izliyon olum sen? şeklinde tepki verince. Shakira var la, ne güzel kadın of allah! diyince. Heaa güzel de nasıl Pique ile gider diye sitem ediyordu, eskiden çirkindi de bu zamanlarda daha taş diye yorumlar falan gecenin bir vakti.
Sabah da uyanmak istemiyordum resmen, hava çok sıcak, bize bilmediğimiz bir şey söyle!! diye suratıma tokat indirecekseniz konuşmuyorum ulan! 
Bu sabah aksiyon yok, yılan yok, bir şey yok! 
Takıldım öyle, hea dün bir de Black Keys indirdim de ne biliyim pek sarmadı ilk albüm. Diğerleri de umarım fark yaratır bende. Müzik zevkim sol-sağ şeride girip zikzak çeken sarı lamborghini gibi dengesiz. Bir gün indie oluyor, bir gün folk, bir gün alternative rock, ne oluyor olum bana?! SABİT DURAMIYORUM!!! 
En azından bugün Iron Maiden dinledim uzun zaman sonra ; Prowler, Fear of the Dark, Dont look to the eyes of Stranger, Mother Russia, Clansman... şeklinde gittim. Prowler hep favorimdi, ezbere bildiğim nadir şarkılardan biriydi, hala da öyle :') duygusala da bağladım tabii. 
Sabah da kavanozun içine ev örümceği attım, iki tane. Büyük ihtimalle küçük olan erkek, büyük olan dişiydi. Örümceklerde boyut öyle- Bana mı öğretceaaşsodlkasd ha!? şeklinde asabi yüzümü gösteriyim. 
Beslemeye çalıştık ama yok arkadaş, canlı av istiyorlar. Üzerine atlayıp emmek istiyorlar, içlerine saf azot çekmek istiyorlar. Çabalarımız sonuçsuzdu çünkü ölü böceklere burun kıvırdılar. Bok yesinler, saldım ben dışarı belki kuşlara yem olur orospular!

Bugün biraz karışığım, abaza değilim ben, hepsi sıcaklar yüzünden.
Bir kaç görsel'le bitirelim bu işi! 
ev örümceği-canlı-, sinek-ölü-, arı-ölü-
Nekrofilinin Farklı Türlerde Böcekler Üzerindeki Etkisi'ni araştırıyorum bakalım.
Gülmekten öldürürler.
Çekiç Adam'ı da mobilyayla dövme fikri
Bomba! 



Cumartesi, Haziran 30, 2012

Aksiyon Eksik Olmasın

Eaah! Yorğun değilim bu kez, sıkıldım biraz. Gerçi bu sıkıntının sebebi yok, böyle hissetmek hoşuma gidiyor mazo- muyum ben?!
Neyse, sabah güzel güzel oturuyoruz, annem bizi kahvaltıya çağrıyor falan. Uyanmak istemediysek trip atar, bağırır. Hak veriyorum, insan tek başına da kahvaltı yapamaz ki. Kahvaltıdan sonra bir aksiyon bir aksiyon, vuhhuuu! Bir de annemi 1-0 yendim bugün, kız kardeşime(15) -bu arada yaşlarını yazmam garip gelmesin abileriyim ben :')- 4 dk içinde yanıma gelmezsen sana 1 hafta boyunca kötü davranırım, dedim. Geldi ama bir şartla, blog açmamı istiyor. Tabii ki açacağım, zaten sıkılacak büyük ihtimalle. Önce kontrol mekanizması devreye giriyor, kardeş benim kardeşim size ne oluyo?! falan diye girişebilirim euheue, evet blogu ben açacağım için adresini falan biliyor olcam. Dışarı kapalı olacak önce ki, yanlışlar falan olursa düzeltiyim, müdahale evet! Bakalım artık, ikna etti beni bir şekilde ama önce diğer blogcuları okuması gerektiğini söyledim, haklı olduğumu falan söyledi ondan sonra da olaylar olaylar ;
Eskici geldi, normalde göçmen olanların çoğu hırsızlık ve çocuk kaçırma gibi girişimlerde bulundukları için eskiden her eskiciye "siktir git amk" şeklinde bakıyoruz. Dövmedik şimdiye kadar ama komşumuz zamanında eve arka bahçeden girmeye çalıştıklarını görünce dev gibi kangalı saldı üzerlerine, kadın nasıl topuklamış bildiğin Şener Şen'in -göte değen topuk sahnesi- gibi, hayal gücü biraz, evet oldu. Kangal yakalasa kadını, uuuu beybi hırsızlık yapacağına da doğduğuna da pişman olurdu da, yok saldırı yok. Ha eskici diyordum teaaa çocukluk anılarımı anlatıyorum. Yerli eskicilerdendi bu kez gelen, annem bir panik, çocuklara bak, kontrol et falan. Ben de neyine güveniyorsam yerli, göçmen amk yabancılara karşı temkinliyim, blogta da bu tabuyu yıkmış olmam da biraz deli cesaretiydi açıkçası ama sosyal açıdan rahatsızım yabancılara karşı! Sevmiyom sizi yabancılar :'( -şaka la, tanımadığın her insan yabancıdır, akraban olsa bile, kardeşin olsa bile-
Neyse eskici gitmedi henüz, ne eskiciymiş yahu, gidemedi bizim yüzümüzden, ne kadar hurda varsa topladık pikapa. Kardeş(9) son hurdayı almaya gidecekti ki, YILAAAAN! diye bağırdı Vuhuhuh bu yıl hiç görmemiştim, koştuk ailece bi panik. Komşumuzu çağırdık, yılan bu arada saklanmış. Silahla geldi komşu. Çalıları dürttüler ve yılan saklandığı delikten çıkar çıkmaz komşu elindeki otomatikle 3 atış yaptı, kurşunlar çarpıyor ama yılanın maşallahı var hani. Ben parçalanmasını beklerken, yılan başka bir deliğe girdi. Kürek alıp kazdılar bu sefer, uzun uğraşlar sonucu deliğe de ulaştılar. Ne delikmiş arkadaş, kaz kaz bitmiyor. Yılan panik, bizimkiler de. Komşu küreği aldığı gibi sapladı kafasına yakın bir yere. Ve K.O.! Sıcak sıcak kahve içtik bu olaydan sonra, keşke foto çekeydim de çekemedim lanet olsun. Sembolik foto  ekleyelim bakalım.
Ondan sonra kahveler falan yudumlandı, ben yine müzik dinledim, yine sıkıldım.
Bir duş alıyım kendime geliyim dedim, ferahladım bir güzel. Freş freş, ben banyoda saçlarıma şekil falan veriyorum, evet yapıyorum bunu. Lan diyorum şu yeni çıkan jölelerden alsam saçımı yana tarasam aynı Marlon Brando -saç olarak- taramıyorum elle şekil veriyorum falan, manuel! İşte öyle "vay anasını giderim var falan derken..." aklıma kafeye, saçımı ilkokul çocukları gibi kestirmeden, gidip ağ örmek geldi ki gelmez olaydı. Ağ öremiyorum, tavlama sanatı falan boş hikayeler onlar. Amk, kız karadul sanki, yanına gidip nazik bir şekilde çiftleşmek istesem işi bitince yicek sanki. 

Cuma, Haziran 29, 2012

Boş Boş Takılmak




Bugün çok sıkıcıydı lanet olsun, evi bildiğin yıkadı annem, hortum ve su ikilisi, temizlik takıntı mı? Olabilir, peki takıntı genetik mi? O da olabilir.
Bugün Cuma ve saçımı Cumartesi günü keseceğime söz verdim bizimkilere, Cumartesi gününün yarın olduğunu bilmiyordum. Zaman, yok olmuş durumda. Takvim vesaire de.
Sabah gelip aldılar öküzleri, 11bin lira. 1bin lirası cebimde! Vuhhhu! Anneme döndüm ve "ben bu parayla kaçarım çok durmasın bende" diyince de, düşünmedim diil hani!?  şlsakdasd 1000lira az değil la, işin kötüsü bu paradan tek kuruş kalmayacak, peh!
Eczaneye borcum kalmadı, açım.
Bir sürü film indirdim, bir sürü dediysem de bir sürü değil birkaç tane. Onlar da şunlar ;
In the Loop -politik komedi- hiç bu türde bi film izlememiştim. Bakalım eğlenceli görünüyor ama politika ve siyasetten nefret eden biri bunun komedi haline bile dayanabilir mi? İzleyip görecez.
Bir de Jeff, Who lives at Home - Bu da HIMYM tanıdığımız Jason Segel'in başrollerinde olduğu film ; günün çoğunu evde geçiren bir adamdan bahsediyor bakalım.
Bir de son olarak La meglio Gioventu var ki - Yukarıdaki parçayı da filmin başında görünce paylaşıyım bişiyler yapıyım falan dedim. İyi yapmışım. Bugün bomboştu, peh!
Hea, bir de arkaplanda Esra Erol ağlıyor, içim bir parçalandı bir parçalandı "...anne olmak bambaşka bir şey, milyonlarca madalyası, ödülü kupası..." diyor,  amk naklen Esra Erol yayını yapıyorum sıkıntıdan.
Hea son olarak, dün kuzenimin kınası vardı. Puahaha gitmedim tabii, davet edilmedik yıh yıh yıh! Davet edilmeyince de öyle ağladım ki alsdkjsd, lan dedim neden biz neden!? Neden davet etmiyorsunuz?!
Şu yazıda ne kadar bayıldığımı kendilerine görmüşsünüzdür ; http://atyarisindakiesek.blogspot.com/2012/05/psychiater-deutsch-welle.html Not'tan bir önceki cümle.
Düğün falan yalan oldu, ailede soğuk savaş hakim.

Re-L 124c41+: imamzâde yeni kan arıyor :D

Re-L 124c41+: imamzâde yeni kan arıyor :D: imamzâde: Wanted. linkten de görülebilir ancak yazıyı tekrar yazmakta fayda var. '' bir süredir sessiz olan cemaat grubumuz yeniden sesin...

Hadi bakalım hacılar, taze kan arıyoruz.

Perşembe, Haziran 28, 2012

Yaşasın Yemeeğk Yemeğk, Yaşasın Obezite!

Bugün pek bir şey olmadı ; 
Doctor Who Sezon 6 Bölüm 1-2 izlendi kardeşlerle. O kadar heyecanlanıyorduk ki, bazı sahnelerde garip garip sesler çıkarıyordum onlar da bana katılıyoru. Deli gibi güldük, korktuk, heyecanlandık! Mükemmeldi. Hoparlörleri de bağlamışız zaten mis gibi heyecanlı heyecanlı izledik ilk iki bölümü.
Bugün müzik falan dinledik ama az, koptuk ama az. Delirdik biraz. 
Günün şarkısı ; In the Shadows olsun da nerden geliyor aklıma böyle olur olmaz zamanlarda, anlamadım. 
Eeah, film falan izleyecek modda da değilim hani belki akşama bir şey izlerim. Best of Youth indiriyim, yarın izlerim alskdjfgj 6 saatti sanırım. Kesintisiz falan izleyebilirsem denicem bir şekilde. 
Başka ne vardı. 
Hea, bizimkiler illa çalışmamı istiyorlar, hani kazanacağım paraya ihtiyacımız yok ama paraya var tabii euhe ben çalışmam dinleniyim bu kadar yorulduk, hem mental hem fiziksel olarak yok hacı çalışmak falan en azından bu sene geçti benden. Ayaklarımı uzatıyım şişmanlamaya çalışıyım yaz boyunca, yağ depolarım ileride lazım olur belki şasldka.
YAŞASIN OBEZİTE diyip gideyim. 
İlaç yüzünden mi bilemicem ama ilginç bir şekilde az yemek yiyorum, peh! Bu durum hiç hoşuma gitmedi, hem de hiç. 

Tuvalet Yazıları -1

Insanlara neden akıl veriyorumki? Ileride verdiğim akılla bana kazık atmaları için mi?

Çarşamba, Haziran 27, 2012

Haberciler WTF?


Haber falan yok askerlerden hala da haber yok, düşen uçağın olduğu yerden bildirdi Eşek, saygılar efenim. Umarım buralar ateş hattı falan olmaz, sıcak bölge mi diyorsunuz evet sıcak bölge. 
Şu habercileri anlamıyorum ben, ne işleri olduğunu da. Adamlar oh kebap mesela bkz.cnbce minibüsü
Haber yok arkadaşlar en iyisi tenteyi indirip keyfimize bakalım, bizi buraya gönderen mantığın amk der gibiler. Cidden öyle ama, uçak oralarda da düşmedi. Malzeme yok, haber değeri olacak bir şey yok. Çekilen tek görüntü, sahil güvenlik botları, belki helikopter veya jandarma. Haberler bitti. 

Tatil Mis Gibi YEA?!

Aaah bea! Yorğunluk.
Tatil maratonumuz hızla devam ederken başa gelen çeşitli olay sayılmayacak kadar önemli olaylar dizisine yenileri eklenip hayatımıza renk katıyorlar. -mız ekini kullandığıma göre benden başka kimseler de etkileniyor bu durumdan. Şöyle bir göz atalım neler olup bitmiş diye ;
Linkin Park'ın son albümünden bahsettim, Ronnie'ye attım, dinliyorum her gün. Albümün kendine has bir enerjisi aurası var puahauhauh! aura ne olum titre kendine gel noluyor falan.
Bir de 2 gündür almadığım ilacın ebesi dün bana döndü ve dedi ki "olum Umut manyaksın". Neden mi, dün resmen yemekten kesildim. Taze fasulye görünce ağzı sulanan bünyem, yemeği görür görmez "yine mi fasulye" durumlarına girmeme neden oldu ki aylardır-hafta? yemiyorduk fasulye falan. Yiyemedim, az yedim.
Bir de dün, laptopa bağladım hoparlörü, kardeş-9-le birlikte koltukların üzerinde zıpladık LP dinleyip. Can ya, çocuk beni rol model alıyor olabilir. Hareketlerime dikkat etmem gerek. Ne dinlersem dinliyor falan, bir nevi 9 yaşımdaki halimin uçuk yaramaz hali. Benim tamamen zıttım. İşte böyle eğlenceler falan, oyyhşhşş! Sonunda bu bloga "eğlenmek" kelimesini doğru yerde kullandım ya, mutluyum.
Semerkand bitmeden Edebiyat ve Patates Turtası Derneği-Yazar'dan ;)-'ne başlayamadım. Kitabın da en heyecanlı yeri, bitsin bir zahmet de bakalım euheue.
Başka türlü olaylar hea ; Sinir bozan bir durum olabilir bu.
Dün ağzımdan kaçırdım "anne sana önemli bişiy anlatcam" diye. Kadın unutmamış, unutur diye bekledim. Geldi soruyor "Neydi anlatacağın" diye, ben de kem küm tabii. Yalan da söyleyemedim, öff dedim işte doktor ilaç yazdı 1 aydır kullanıyom falan, kadının tepki aynen şöyle "neden gerek duydu ve sonrasında "ne anlattın da..." ilaç yazdı - şeklinde. Amk Umut, beynini eşekler ziksin emi! Sonra lafı çevirmedeki kabiliyetimi kullanarak, "anne şu sınav meselesi kafamı kurcalıyordu, bu yüzden" dedim. Doktor da çok stres olduğumu görünce gerek duydu demek diye de ekledim. Yarın sorarım istersen neden ilaca yeniden başladım diye ama sormadım.
Doktor -
Hastaneye gitmem gerekiyordu, son anda dolmuş belasından kurtulup kuzeni yakalamayı başardım. Hazırlanıp gittim, babam para yollamıştı. Onu aldım önce, kuyumcu kapalıydı, parayı da akrabanın yaptığı piçlikten sonra akrabada bozdurmadım. Babam da arıyor nerde bozdurcan diye, orda bozdurmam baba dedim ehehe sağolsunlar hani zorlama falan yok. Takıl öyle kafana göre durumundayım, sanırım sınav orospusu beni bu hale getirdi. Bu sene son, biraz sonra... şaka - Neyse devam ediyim, bozdurdum parayı. Hastaneye koştum. Koştum bildiğin ama topuklarım götüme değmiyordu. Eczacı arkadaşım oldu bi adet, abi diyelim. Eczacı abi'ye de uğradım borcum vardı, hala da varmış :') antibiyotikleri yazdırmam gerek aile hekiminde. Püüüffss unutmuşum hacı napak ölek mi? Öyle işte, dönüşte uğrarım diyip ayrıldım.
Hastaneye yetiştim, resmen götümden ter akıyordu, mecaz değil. Ciddi ciddi böyle erotik yaz şarkıları klibinde terleyen hot hatunların ter damlaları gibi süzülüyordu. Hissediyordum en azından. Amk diyip sildim falan, tüyler ürpetici puuhaa! Sekreteri de dövcem nerdeyse, hasta almıyoruz artık diyince, dur doktora sorayım alıyor mu almıyor mu diye bağırınca da. "napıon sen yea, dur alacam dur hasta var içeride" dedi. Lan manyak, blöf yapıyodum euheuhe! Yoksa hasta mahremiyeti denen bir şey var ki hiçbir zaman bilinçli şekilde ihlal etmemişimdir bu durumu. Neyse, doktorla da görüştüm. İlaç nasıl gidiyor, nasıl hissediyorsun? diye sordu. İyi hissediyorum, rahatladım. En azından bu saatten sonra sınavı falan düşünemem zamanı geri alamıyoruz sonuçta dedim. Hedefimden konuştuk da tam detayları alamıyorum işte hatırlamıyorum. Hedef sallantıda dedim ama bir şekilde halledcem diyince de. Sen burdan kurtul kendini kötü hissettiriyor boş yere stres olup duruyorsun, diyince de hay ağzını öpiyim gibi bi tepki oldu beynimde. Ben de aynısını düşünüyordum. Hocalar, dershane ve orospu çocuklarıyla dolu bir yıl daha mı naayn naayn?! Bir dahaki gidişimde anamı da alıp gitsem acebe, ne bilem kadın ailemden memnun olmadığımı falan düşünüyor üzülüyor olabilir, öffggghh! Konuşmam lazım onunla, iki yetişkin gibi.
Ha son olayımız da-
Bizim bir kaç büyükbaş var, öküz falan. İşte onları satıyoruz da, annem evde olmadığı için adamdan saymadı piçler. Tepkim aynen şöyle oldu, amca ne düşünüyon? Ben satıyorum işte. "sen satabilir misin?" diye alaycı bi ifade, niye satmayayım dedim. Kızgın bi şekilde. Şok oldu adam. Ne pusup bi kenara onu izlememi beklemiyordu herhalde. 4.500 dedim, ooo çok fazla falan dedi. Ee senin fiyatın ne la şeklinde bakınca da, konuşamadı. 4.000'e bile razı edemeyince tek kuruş inmem falan dedim. Adamlar illa 3.800'e alacaklar, götlerini satsalar eder mi acep?
Sinirlendim hadi neşelenelim, gökkuşakları, minik kedi yavr... ne diyorum lan ben şarkı müzik falan --->
Lost in the Echo - Linkin Park 

Salı, Haziran 26, 2012

Linkin Park - Living Things 2012

LinkinParkofili hastalığına yakalanan her ergen gibi ben de Hybrid Theory ve Meteora'yı ayrı Minutes to Midnight'ı ayrı yere koyuyordum. A Thousand Suns zaten bu dünyaya ait değildi, en azından LPsevenler için hayalkırıklığıydı -çoğu için- ben de aranızdayım, çok seven FAN'lar da gelmesin üstüme bir zahmet ama sonra da hak vermedim değil hani LP'ye, abi şarkılarda hep bir mesaj kaygısı falan vardı zaten. Sosyal mesajlar veriyorlardı ama ama gel gör ki hedef kitle LPciler'i yok saymayıp zaten siz bizimlesiniz, biz daha çok insana duyuralım sesimizi, mesajımız ulaşsın çok kişi dinlesin kaygısıyla yani anlayacağınız piyasa olmayı göze alarak giriştiler böyle bir işe ki bu yazıyı yazarken arka planda da Living Things rastgele çalıyor. Albüm hakkında yorum yapmak için biraz daha dinlemem gerekiyor. Uuuh, çok sıcak la çok sıcak taze geldi! 
Albüm genel olarak başarılı sevgili hacılar - 
Roads Untraveled, Skin to Bone ve Burn it Down gözüme girmeyi başardı zaten. 1 Hafta önce dinlemiştim Skin to Bone'u ve Burn it Down'ı, ne yalan söyliyim, FOREVER LP AMK!
Powerless ise biraz alternatife mi kaymış grup? diye sorgulamama neden oldu ama yook Victimized sertti yeterince ehuehe stüdyo kaydını izlemiştim çok eğlenceli, lptv'den buralara link atalım madem. 
Başka başka gözüme takılan? 
Lost in the Echo acaip seksi olmuş, elektronik falan, LP'nin klavye kullanmasını seviyorum. Shinoda da güzel iş çıkarmış.
LP'yi eleştirin ama ağzına sıçmayın sevgili dinleyici ; Bir örnek olabilir mi bilmem ama Metallica Unforgiven 1 2 3 diye gittiğinde en basitinden ne kadar çok eleştirilmiş zamanında. Küçük bir örnek sadece.
I'll be Gone, Burn it Down'dan sonra hareket açısından değil ama kulağa hoş gelen ve dengeli bir parça olmuş.
Albüm genel olarak harika olmuş AMK! beklemiyordum, Lies Greed Misery'i sevmedim. Until it Breaks'i de.

Favoriler ; 
Burn it Down - Günlerdir moda girmek için tekrar tekrar dinliyorum, Re-l'le bağımlısı olduk zaten.
Lost in the Echo - Ben LP'nin elektro halini de sevdim hacı, Joe Hahn'ı da seviyoruz zaten, LP'nin Chester kalbi olsa, Shinoda Karaciğer'i, Joe Hahn da Akciğerleri olur -nefes aldırıyor, ayrı bir hava katıyor. Bass ve elektro gitardaki elemanlar sizi de unutmadık herhalde siz de şah şah şah dam dam damsınız olum!
In My Remains de gitar açısından yeterli derecede tatmin etti.
Ve son olarak favorilere Skin to Bone da eklensin amk, ayrı ayrı parçalar birbirlerinden çok farklılar bu yüzden de insan hangi birini daha çok sevdiğini ş'apamıyor. 
Bu kadar inceleme yeter, telefona atıyım, açım, ilacımı almadım -bitti- param da yok eczaneye olan borcumu ödemek için, ne bok yicem lan, malak gibin kaldım bu 2. gün almayışım ühüheee! 

Grubun albüm yapım aşaması ve diğer faydalı olabilecek linkler ; 

http://www.youtube.com/watch?v=g4hq7JBK3EQ&feature=relmfu - pounding your face ne la chester şalsdkasdl güldüm puahah! 
Ha LP çok çukumde değil ama ne biliyim, mazi kalbinde yaraysa unut artık ne varsa kısmının hayatımın -yoldaşı, ayağı, eli,kolu olmuşlardır bu yüzden, her zaman böyle bişiyler olacaktır LP'ye karşı. 
THANKS LP, FOREVER LP! diyip gidiyim de fanboy yüzümü de görün.
Son olarak, abi olmak "damacana pompasını sökemeyen kardeşe yardım etmek" gibi bir şey, çok eğlenceli.

Pazartesi, Haziran 25, 2012

Den Brysomme Mannen -film-

Sınavlar da bitmişken, arşivimdeki filmleri izlemeden bitireceğim bir yaz olmasın dedim ve bugünden başladım filmleri izlemeye.

Bu akşam the Bothersome Man'i izlemek istedim. Film hakkında hiçbir şey bilmiyordum,hakkında bişey okumadım da açıkçası. Hatta fragmanı bile izlemedim diyebilirim.
Kişisel görüşümü söyleyeyim eleştiri falan yapmıcam favorilerim arasına girmeyi başardı, gözüme girdi yani ehuehe sinema eleştirmenlerini taklit etmeye çalışalım biraz da ;
Filmin atmosferi çok karanlık, apartmanlar, gökyüzü falan üzerinize geliyor, kapana kısılmış gibi hissediyorsunuz açıkçası. Duyguya yer yok, tat yok, koku yok, aşk yok. Her şey taklit, yönetmen çok başarılı bir şekilde dokunduruyor açıkçası şu an içinde bulunduğumuz duruma. Muhteşem bir şekilde eleştiriyor. Resmen kapılıp gidiyorsunuz, gerilseniz de sıkılsanız da bırakamıyorsunuz filmi.
-Atmosfer itibariyle hapisteymiş gibi hissetmenize neden olabilir
-Müzikleri çok güzeldi, özellikle delikten gelen - Edward Grieg Solveig's Song ve Perfida Alberto Dominguez en çok beğendiğim 2 parça.
Dediğim gibi, geren, rahatsız eden ama kendini sevdiren bi film. Verdiği mesaj güzel.
Ben Wristcutters : A love Story'e benzettim atmosfer olarak, bi deneyin olmazsa değişim falan yapıyoruz falan, güzel satarım.


Pazar, Haziran 24, 2012

Sınav Öncesi Bombastik Bir Bomba

Selamun Aleyküm, mutluluktan götüm tavana değmiş olabilir. O mutluluktan değil biliyorum ama benimki öyle, napacağı belli olmuyor hacı!?
Üsturupsuz A2ıtkadake :D,  çekiliş yapmıştı. Ben de blog aleminde bir by mutu'nun-şimdi hatırladım- bir de Üsturupsuz'un çekilişine katıldım, onlar da hemen hemen aynı tarihlerdeydi zaten.

Karğo Mağcerası - 

Saat 18:40 gibi 0533xxx'li bir abi arıyor, Umut sen misin falan, eööh he benim evet buyrun dedim gülüyorum mal gibi telefonda, yurtiçikargodan arıyorum, sen pakedi gelip alabilir misin dedi, hayır dedim uzak çünkü, iyi o zaman paket Adana'da sırf senin için gönderiyorum bizim elemanı, diyince bildiğin böyle dk'da 100'ü bulmuştur nabız. Deli gibi atıyor kalp falan, bizimkilere de diyorum karğom geliyyy karğoom geliyy diye. Annem alıştı internetten bişeyler gelmesine, uzun zamandır gelmese de, ubuntu cd'si teaa ingilterelerden, asus kartvizit -ad 
soyadlı böyle pırıl pırıl mis gibi- ah ulen iki paket istetmiştim yollamışlardı lkasjdasd. Başka da yok heralde ama bunlar yeterli, hep yurtdışı
çalıştım napıyım? Hea, anlatıyım devamını. İşte dersim vardı o saate kadar ders çalıştım amk. İşe de yaradı hani :') ona sonra değiniriz, kargo diyince bizimkiler meraklandı, blogtan çok sevdiğim biri yolluyor dedim öyle dedim aynen, nasıl?! dediler öylesine neden yollasın olum?! falan. Sonra işte yemek yidik, ders bitti. Son ders :') oh bea!!?!?
Evin önünde asma ağacı vardı geçen yıla kadar, onun altında oturduk kuzenlerle serin serin, sohbet dondurma çekirdek derken bir telefon daha. 20:45
-Umut sen yola çık, eleman gelmek üzeredir, dedi abim telefonda. Adamı tanımıyorum ama sağolsunlar hizmet on numara asıl bomba birazdan geliyor ehheeh
Kargo geldi, koştum arabaya alacam pakedi uzattım elimi falan cahıl diilim diiliim kimlik göstermeyi unutunca "kimlik alıyım" dedi kargo abi, karısı ve bebeği de yanındaydı geziyorlar amk :D
adam giymiş atleti geçmiş direksiyona. Atlet de bildiğimiz atlet, sıcak amk. Napsın adam :D aşlsdkasdads Ben kimliği almaya gittim koşa koşa, açtım kitaplığı kimlik yok! O anda üzerimden soğuk sıcak asit baz karışımı bişiy aktı anlayamadım. Resmen kemiklerim falan buz gibi olduğunu hissettim lan! Annem benden daha çok düşünüyor sınavı, unutmayalım diye çantasına atmış. Sağolsun. hmmsasdas İşte böyle pakedi aldım, kuzenler merak ediyor falan. Tahmin ediyorlar nedir diye, dokundum önce pakede ühühe çok heyecanlıydı, lan dedim kesin film falandır biraz daha elleyince, neyse açtım pakedi ne göriyim KİTAP! kitap alamıyordum, para yok, 2. el kitap almak için 10 liralık bir yolculuk 1 saat sürecek de bilmem ne, en yakın kırtasiyede ergen romanları ve klasikler haricinde bir şey yok?!
Kitabı görünce la bi yutkundum, böyle duygulandım, yalnız olsam ağlardım mutluluktan :D Bir de not düşmüşler canlar, 7abibsiniz lan!
Neyse bu kadar arapça kelime karmaşası yeter şimdi Sözlük ;
a2ıtkadake - senin için ölürüm yerine söyleniyor(en azından buralarda) 7abibte - sevgilim, canım, bir denem nar denem falan kızlara söylenir, 7abib - erkek olana söylenir, samimi değilseniz kullanmayın canlar!
Sınavı merak edenlere  ; şarkı gelsin önce Rocco sponsorluğunda  ehehe Roccoco - Arcade Fire 
La şekeri açmıcaktım SüngerBob edasıyla bağlanacaktım ama dedim la açmazsam kokar falan, küflenir :') cimri cimri birer tane verdim kuzenlere kardeşlere.
Sınav ; çok zordu amk ama yaptım. Evet yaptım, umutsuz davranmanın ve göt gibi ağlanmanın anlamı yok! Napıyım yani, sayısal olmazsa dilden yazıp gidcem bir Mütercim Tercüman kolay yetişmiyor azizim. Bakmışın yurtdışı falan da yapmışız, oh nefis yea! Alamanyada akrabalar var Rory var herkes var!
Öyle işte. Çözdüm ama yetmeyecek gibi bakalım hacım bakalım bacım, neler oluyor la orda?!
-Gittim.

Cuma, Haziran 22, 2012

Sosyal Ağlar - Bir Hikayenin Sonu

Kafayı toplamak için biraz uzak kalayım dedim sosyal ağlardan, bunu ani çok ani bir hareketle sonlandırmış olmam biraz ilginç oldu açıkçası. Kafamı kırmak isteyenler olacaktır, uzak kalmama üzülen de, üzdüğüm için özür dilerim. Kafamı kırmak isteyen, suratıma kürekle vurmak isteyen veya "lan oğlum ızdırabını senin" şeklinde tepkiler veren sevgili dostlarım, 2 yıldır blog yazıyorum. Çok yorgunum ben emekliye ayrılıyorum, sosyal ağlarda yokum, iletişim bilgilerim sıfırlandı yani. Google+ var, mail adreslerim de duruyor, i luv u!
Blog yazmaya devam ama dediğim gibi biraz biraz çav bella durumlarına gireyim dedim, ne yani kötü mü oldu? Bilmiyorum, gecenin bu vakti yazdım okumazsınız diye. :') . Uykum yok, fizik dersi de ağzıma sıçıyor resmen, kimya ve biyolojiye bakamadım, son kontrollerimi yapmam gerek. Dediğim gibi bloga devam sosyal ağlara elveda, çav bella! 

Perşembe, Haziran 21, 2012

Depresyon Böyle Bişiy ki?! -hayatınızı sikebilir!-

Boku yemek üzere olabilirim, ne yaptığımın farkındayım ama bunun neyle sonuçlanacağının farkında değilim. Siktir etmek, çok basit gibi görünebilir ama benim için öyle değil. Tamam, tamam bu saatte buraya gelip yeni ergen olmuş, sesinin değişmesiyle, koltuk altının kıllanmasıyla veya genital bölgesinin, kıla takılmayın, sadece demek istediğim neden buraya bu saatte gelip, ağlak ağlak yazdığım? Bunu neden yapıyorum? Kendime faydam yok, başkasına da. Evet, kötü geçen bir sınav ama telafisi gayet mümkün bir sınav ama çok zor. Nasıl yapıldığını biliyorum sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bir haftadır başım ağrıyor, çok ağrıyor. En arka kısım, bu da beni deli ediyor. Stres yapıyor olabilirim, evet lanet olası stres. İlaç kullanmama rağmen ve bunu 3 haftadır yapıyor olmama rağmen, hala stres yapıyorum. Sanırım stres faktörlerini hayatımdan çıkarmam gerek, bir kaç faktörü eledim ki çok faydasını gördüm. Size kafamdaki çingenelerden bahsettim değil mi? Onlar da kentsel dönüşüme kurban gittiler. Evet, kıçlarına tekmeyi bastım, gökdelenler, avm'ler ve yaşam "kompleksleri" kurmayı planlıyorum. Yıkım tüm hızıyla sürüyor, deli gibi klavyeye çarpan parmaklarım iş makinelerinin sesini bastırmaya yetse de, bu hengameden sıyrılamayan ve yara alan loblardan bir kaç tanesine göz atmam gerek. Delirmek diyorlar ama hayır buna izin vermeye niyetim yok, ne bok yersem yiyim, MÜHENDİS OLMICAM! Daha entel bölümlerden birine gitmeliyim, peyzaj ok seviyorum çiziyorlar ediyorlar, kendimi daha ön planda gösterebileceğim bir alan. Şehir bölge mmm yummy! zor olduğundan bahsediliyor ama üstesinden gelebilirim. Çizmek, biraz daha çizmek, sabah akşam çizmek. Bu benim için zor değil, bilgisayar başında 3 boyutlu çizimler yapmak da, onları photoshopla daha gerçekçi hale getirmek de. Zor değil bunlar ama önce çingenelerimi canlarımı ikna etmem gerek. Kafamdakiler, yarısından fazlasını göçe zorladım, mübadele veya tehcir siz adına ne derseniz, yeni insanlar gelir mi bilinmez ama buralar uzun süre boş kalmaz...

Az önce It's kind of a Funny Story izledim ; İnceleme -
Benim de tanım depresyon sevgili Cool Craig, iyi bir okulda okuyordum ve evet benim de annem abartmayı seviyordu. Sonra ne olduysa sen ona "küresel kriz, ekonomi, savaş..." desen de sebebini kimse bilmiyor. Kanserin hastalık olduğunu biliyoruz. Tedavi sürecini, maliyetini, ağrısını, sızısını. her şeyini. Peki depresyon nedir? Ne boktur, ne anasını sattığımın hastalığıdır bu? Bir kere hasta olduğunu düşünüyorsun bir süre sonra, sonra bir bakıyorsun hayır diilim diilim ben! diyorsun bu da durumu daha boktan hale getiriyor çünkü anahta kelime ne? Hadi hep beraber söyleyelim, bu bir grup terapisi! Yihhuu! Anahtar kelimemiz "KABULLENMEK" neyi kabulleneyim Sn Dündar? Pastahanemde fare olmasını mı? Burayı mühürlemenizi ve çocuklarımın aç kalmasını mı? Tamam bu ekmekler pastalar insanların sağlığı için zararlı olabilir ama... Tıkanılır. İşte bu noktada yardım alıp, o fareleri pastahaneden temizlemeğe ihtiyacım var. Dündar bey de kafamı mik mik ...dimi? Hem biliyorsunuz Sn Dündar bir böcek taa Afrikadan bir muz kabuğunda geliyor yea!
Kanserin filmini yaptılar bu orospu holivudçular. Depresyonunkini yapmışlardı zaten Prozac Nation diye, yukarıda bahsettiğim film biraz daha naif, kibar, böyle ergenler var aşık oluyorlar falan. Benim hayatım Cool Craig'inki kadar basit değil.
Diyeceğim odur ki; boktan boktan gidiyoruz, ne kadar boktan olacağını da 2 ay sonra anlayabilirim sanırım.
Hadi bakalım, umutlu umutlu polyannacılıktan bıktım amk! Tedavi sürecine katkıda bulunmak yerine hayatımı sikmekten başka bir şey yapmıyorum, belki ben de Cool Craig gibi şu kolej-üniversite zımbırtısını yırtıp atmam gerek ya da hayatıma hangisi müdahale ediyorsa, tam ucundayım. 

Pazartesi, Haziran 18, 2012

Müt-Ter Kardeşler

Yazmayacaktim.
Sınav gününden başlayacak olursam eğer, şöyle şeyler;
Sabaha kadar uyuyamadim, dönüp durdum yatakta, stres mi adı her ne ise battaniye ile örtünmeme rağmen sabah karnıma sancı saplandı, kramp vesaire de değil basbayagi kramp,nasıl yazılıyor? Neyse, blog aleminin müzmin cırcırı Eşek ishal olmuşum, feciydi. Bir panik karnımin ağrısıyla cebellesip bir yandan da böyle bir talihsizlik başıma geldiği için lanet okuyordum tuvalette. Küfürler, lanetler derken aklıma bir kaşık kahve yutmak geldi, o kadar sık oluyor ki internetten formül bile bulmuştum. Bir kaşık kahveyi yutarken ben, kız kardeşim hayretler içersinde bakıyordu. Bir bardak su ve ardından da ilacımı aldım. Inanılmaz hızlı bi şekilde gösterdi etkisini, kahve. Heyecandan, panikten, stresten elim ayağım titriyor, buz gibi terler boşaliyordu. Komşumuzla gidecek olmanın rahatlığı olsa da panik durumum geçmedi. Okula yetisene kadar da aklım gotumdeydi. Yetiştik okula, ben bembeyaz olmuşum annem de panik oldu ama belli etmemeye çalışıyor, onu da rahatlattim kahvenin işe yaradığını söyleyerek. Sınav anına girmek istemiyorum ama şöyle;
Matematikten nefret ediyorum, bir şey de çözemedim bok yiyim ben neyseki beklediğim kadar kötüydü, fen sınavına bel bağladım, evet çözebiliyorum, evet arayı kapatabilirim.
Matematikten çiktim, ingilizce sınavına girmek için yola koyulacagiz derken can dostumu gördüm, onun da sınavı kötüydü, konuştuk ettik ayrıldı yollarimiz. O sınava girmiyordu, ingilizceye.
Kafamızı dik açıyla delip geçen güneş, bunaltıcı hava da üstüne eklenince girmemeye meyillendim ama bu noktaya gelmişim pişman olmak istemiyordum. Annem, destek! Kampuse kadar dolmusla işkenceden daha kibar bir yolculuktan sonra kardeşimin bizi beklediği yere ilerledik. Kardeşim dilci. Aynı yerde sınava giriyor olmamız büyük şans. Ergen kalabalığı çok hoşuma gitti, sınav hiçbirinin umrunda değildi sanki. Sayisalcilarin gergin suratlari yoktu, haklılar öyle davranmakta. Sınava başlayana kadar gözetmenlerle girilen dialoglar hepsi çok iyiydi.
Sınav başladı, sorular inanılmaz kolaydı, dilci kardeşlerim bu yazıyı okuyorsanız eğer size söyleyecegim, hiç grammar bilmeyen biri bile 60 neti rahat görür bu sınavda, keşke daha ciddi hazirlansaydim yabancı dile, sağlık olsun. Keşkelerin işi yok bu yazıda.
Dil sınavından yarım saat erken çiktim, kardeşimi bekledik annemle, kadını rahatlattım açıkçası, çünkü kardeşim iyi hazırlandi sınava ve istediği bölümü kazanabilir bu sorularla.
Sınavdan çıkınca kardeş, derin bi nefes aldık eve doğru yola koyulduk. Yorgunluktan bitmiş bi halde sınav kritiği yaptık kardeşimle hemen hemen aynı netleri yapmışız ama benim çeviride daha iyi olduğum onunsa grammarde su götürmez bir gerçek, sorular aynı değerde olduğu için dilden tercih yaparsam eğer aynı okulda aynı bölümde okuyacağız :) düşünsene kardeşle finallere hazırlaniyoruz, çok çılgın bi fikir.
Hayırlisi diyelim, fen sınavından sonra veya daha erken görüşürüz.
Devamı gelecek...

Cuma, Haziran 15, 2012

Bu Öyle Bişiyki -müzik-



LP yapmış, bu kez olmuş. Ergen zamanlarımda tanıştığım, pek olgunlaştığım söylenemez şu zamanlarda,  deli gibi dinlediğim bir gruptu LP. New Divide Transformers'la gelince de, ahh dedim bu şarkı bombastik bu şarkı ciklet gibi, gel gör ki albüm yayınlandı. A Thousand Suns, deli gibi bekliyordum, LP'ye aç ergenler kadar heyecanlıydım, heyecanım kursağımda veya başka bir yerimde kaldı. Albüm bana göre değildi, beklentilerim falan yerle bir olmuştu, sikerim LP'sini diyip, farklı gruplara yöneldim. O gün bugündür LP dinlemedim, ta ki Tv'de Burn it Down izleyene kadar. Dedim açayım sesi, coşayım ben. Öyle bombastik bir şarkı olmuş ve bu kez tam LP olmuş, Mike her zamanki gibi adamsın -şarkının sonlarında da olsa duymak iyi geldi- çılgınsın, Chester artist! VE VE VE TURNTABLE'da JOE HAHN olum süpersin, mükemmelsin bombasın ne diyim.
Not: A Thousand Suns çıksın diye yırtınan ergenlerden biriydim, ve bunun içinde pişmanım açıkçası. LP'nin sitesine üye olup, albüm talep eden ergenler gibi çığırıyordum, albüm albüm diye, nah albüm al sana albüm :')
Not 2: Living Things eğer bu single kadar bomba olacaksa gelsin 26 Haziran'da ama yok ben A Thousand Suns gibi yenilikçi olalım biraz hacı kıvamındaysa gelmesin.

Böyle bir anımdır, paylaşımımdır.

Heyecandan Dötümü Isırabilirim

Amk diye bir giriş yapmak istiyorum, çünkü yarın sınav var. Bir bok bilmiyormuş gibi hissediyorum ki bilmiyorum sanırım, allaam, yarebbii! Ne kadar maneviyat varsa yağdır üzerime, kazanamazsam diye bir seçenek olmadığı için bu sene götüm üçbuçuk 5buçuk falan atıyor diyebilirim. Geçen sene ne bok yemişsem artık, integral bilmeden girecem bu sene de sınava, en azından şıklardan türevleyip buluyorduk, ya bulamazsam? Bulurum lan, diziler seriler? Fuck! Gerçi onlarda da alt alta yazıp yazıp götürüyorduk, çarpımda da pek bir şey yok ama ya toplam? O kuralları ezberlememiştim soru çözmüştüm, gitti aklımdan gitti gittii gittiii gittiii! Trigonometri, canım trigonometri acıtma olur mu gözünü sevdiğim, hiç debelenmem söz. İşin kötüsü bu kadar şey bilmememe rağmen hala kazanabilecek olmam, fen seksi fen, tangalı fen, Charlie'nin 3 güzel meleği, yerim lan sizi!
Biyoloji, sistemlerin ayrı güzel, mayozun mitozun, alemlerin evrimlerin teorilerin.
Kimya, organiğin biraz ezber ama yakıyor elimi ne zaman uzatsam asidin pH'ı bazın OH'ı.
Fizik, komşunun oğlundan alınan ders işe yaradı, yırtık don gibisin fizik, az kullanılmış. Ne yapacağını kestirememek de cabası.
Bütün bunlar heyecan stres ya hani, lan 1 saat önce przc attım, heyecan yok lan, cidden. Sadece kahvaltıdan sonraki an gelince aklıma panikliyorum, vuhvuh işe yarıyorsan güzelsin babe! Plasebo diyenin ağzının ortasına çakarım yeminle.
İşin kötüsü dün bok, kaka, sıçmık şeyler oldu. Çok korkunçtu, çok kötüydü. Benim başıma gelmedi ama  kötü hissettim lan, olayı yazamam da buralara ne diye anlatıyorum. Fuck! Yazsam mı acep? Banene yea!?!

Üsturupsuzum canım bebeem, böbreem çekiliş yapmıştı, katılım yoktu pek, hayırsızlar! Piüüü! Ama kazandım, hediye gelsin kıskanın hepiniz! Kazandım çekilişi, Telekinesis noterliğinde, noter beye de selamlarımızı iletiyoruz.

Çok komikli di mi? Sınav da komikli, böyle sümüklü sıçmıklı göt sınav! 

Dua edelim, benim için, allah rızası için abiler ablalar! İhtiyacım var çok, bu sıcak havada sınava gircem ben, sıçmıklı sınav, boklu sınav eneee! Fırat kaçtı la aklıma.

Salı, Haziran 12, 2012

Künefe Yeseydik İyiydi

Eeaah, her tarafım ağrıyor. Bacak, ayak, kol, göbek, sırt...
Bugün günlerden Salı sınava az kal... şaka.
Alışveriş yaptık, yazlık almıyordum kaç senedir. Geçen sene de dayım almıştı. Ondan önceki seneyi hatırlamıyorum zaten. Acısını çıkarttık desem yeridir. Kardeşle aynı bedeni giyiyor olmamız, hayvani derecede boy farkı ve az buçuk kilo farkından bahsediyordum ama ben raad adamım öyle pantolon 28 beden gördüm mü üzerine atlarım ama 29 olunca boynumu bükerim falan. 29 aldım, ilk defa bu kadar rahat oluyor. Dombik mi oldum la ben? Yanaklarım sıkılacak ısırılacak kıvama gelsin, ısıracak birini de bulayım breh -abaza diilim ben diilim, hüühhüeee-
Anlatmaya başlıyım ;
Sabah kahvaltıdan sonra prozc. almak için resmen köşe kapmaca oynuyorum, neyse bugünü de atlattık ama ağzıma sıçtı resmen. Hava sıcak diye mi yoksa tam boktan keyifsizliğe mi vurdum ya da boğazımın ağrısından mı bilemedim. Dolmuşta surat asık, alışverişte surat asık. Hani mutlu olmam gerekirdi normalde, normal olan bu. Alışveriş yapıyoruz mutlu olunmalı. Olamadım anasını satıyım. Przc sikcem seni. 2 hafta olmadı henüz ama yarınla birlikte olacak. 2 haftada anlaşılırdı normalde.
Neyse ilk olarak gittiğimiz yerde kot aldım iki adet. Annemin baskılarıyla, oğlum tişörtler çok kaliteli çok güzel alalım, diyince de. Birkaç adet tişört aldık. Sonra yine tişört aldık, hep tişört aldık. Eve bi geldik biz tişört almışız hacı, saf yani. Benim kafamda normalde, ordan bir tişört şurdan bir tişört yapmak vardı. Olsun yea, kardeşle giyiyoruz zaten. Alışverişin ilerleyen saatleri ağzıma sıçmaya yetti, çünkü midem dile geldi resmen, hacı ben açım yea yemek ye lan!, şeklinde isyanlar vesaire. Yemek yemeğe gittik sonunda. Zaten şehiriçi dolmuşlarından nefret etmekteki haklılığım kanıtlandı, yetişene kadar içim dışıma dışım içime midem ağzıma kalbim dötüme... Resmen organ karmaşası yaşadım. İlk defa başım döndü. Normalde severim yolculukları. Menüyü inceleyip, ben döner yicem yea, demek de ayrı hikaye zaten. Kapalıçarşı falan fistan derken, ebem ağladı resmen. Bir daha ne zaman alışverişe giderim, seneye! Seneye giderim evet euheuhe! Tek üzüldüğüm nokta amk defacto o pantolonların 29'unu bulmalıydın! Neyse sorun yok, 28 beden keten bulmuşum ben, sağol seven hill gözümsün. Reklam yapıyım öyle gideyim.
Bi de foto çekmişim bir adet, öyle pek bir özelliği yok ama restorasyon var, camiyi restore ediyorlar. Cami hakkında pek bir şey bilmemekle birlikte, künefe yemeden dönmüş olmanın pişmanlığını ilk defa yaşamadım ama eve götürseydik?! Tüh!

Pazar, Haziran 10, 2012

Akıbeti-m Belirsiz

Bindik bir elamete gedyoz kıyamete, hobareey! - kıvamındayım. Ha böyle olmak daha sağlıklı benim açımdan. Takılıyoruz hacı, panpa, kanka, panpiş, memiş falan.
Bugün arkadaşlarla takıldık, hep aynı tayfa bir de kardeş. Sabah arıyor pezo-arkadaş-, en güzel yerindeyim rüyanın falan, sabah tabii. Bölündü uykum, kalktım sünger bob, çiftlik hayvanları bi de Fairly odd parents bi de penguins madagascar izledim. İş bu hale, tüzüğün 2. bendinin 13. satırının ebesinin. Yüzümü bile yıkamamıştım. Kahvaltı hazırdı zaten. Aradım, ne yapıyoruz? Denize gidelim. dedim. Gitmez olaydık, resmen yandık, piştik, kızardık, öldük, bittik, cilt kanseri olma ihtimalimiz %9669 arttı. Korkuyorum. Neyse yürüdük öyle sahilde, yürürken bir lastik kokusu, kauçuk, deri falan. Ayakkabılarımız ericek o sıcakta, biraz daha yürüdük bu kez de ütü gibi kokuyordu. Hasss. 40derece ve bilmem %kaçlık bir neme maruz kalmak, akıllı insanın yapacağı iş değil. Geri döndük, kuzenin çalıştığı kafeye. Orası serin falan, nargile içtiler ben içmedim, sohbet de edemedik. Gün boktandı ama sonradan kurtardık gibi.
Ben beceriksizin tekiyim, yarın bir gün üniversitede benimle arkadaş olan kişiye de acıyorum bunu peşin peşin söyliyim. Yazık lan, bana yazık karşıdakine de. Bir gezi planı bile oluşturamıyorum, evcil hayvan besleyemiyorum ya kaçıyorlar ya ölüyorlar. Yarın bir gün projelere imza atabileceğime inanmak, çok güç ama altından kalkarım ehuehuehueh.

İlaçtan bahsedecek olursam, mallaştım mı ben? Ne bileyim tepkisizim ühüheeaazz siktir ya! Doktora gitmedim falan, sınav öncesi bir uğrayayım ; Hocam oku üfle, botoks mu yaptık biz istemeden ne zikm oldu bana? Ha? dicem.

Sınavdan bahsedip bahsedip can sıkmam istemem ama iyi gidiyor her şey, en azından hala bir ışık var, kapı orda görüyorum yani sızıyor azıcık, o aralıktan kafam girse vücudumun diğer bütün parçaları girer ama zorlayacak gibi, kocakafa sevgiler diler, öper en terli salyalı iğrenç pis şekilde.

Bugünün şarkısı yok gibi, hani müzik de cafe'de dinlediğimiz kadar.



Hurts güzel grup, güzel işler çıkarıyor ; nerde dinlediğimi de hatırlamıyorum hani, sallıyorum. Şaka, takım elbise giydikleri bir klip vardı -kopya çekildi- wonderful life, o da gelsin bakalım.
Last.fm'de arşivime eklemiştim ama dinleme şansım olmamıştı, olur bundan sonra. Biraz yumuşak ama olsun idare eder bu ruh halimi, yumuşak hissetmiyorum amk, neyse yea. böyle ilaçtan ilaçtan.

Gidemedim ; Last.fm'e "sunday" yazıp buldum şarkıyı, puahaha! 

Cumartesi, Haziran 09, 2012

Dövme Desen Döverler

Karalayıp gidcem, cidden.
Sabah yine mantıksız ve saçma sapan bir güne uyanmak istememek için direnen Eşek, ki Eşek olarak hitap etmedim kendime genelde, bazı zamanlarım olmuştur. Ordan çok mu sinirli görünüyorum, belki.
Uyandım, yine kuzen geldi. Yine terasta oturduk. Ondan sonra kuzen, kardeş, ben diğer kuzenle bakkalda takıldık. Gittikçe çoğalıyoruz. Bakkalda 4 kişi takıldık, üçümüz yemek yedik. Döner! Sürpriz olmadı sanırım. Kola falan yanında, muhabbet. Buraya kadar her şey güzel her şey normal. Bir baktım diğer kuzen otomobille tur falan atıyor "lan olum yemek bekliyoruz git sen" diyordum hep. Derken üstü açık BMW M6 geçti KUWAIT plakalı, AMK! AMK! AMK! Nerden buldun sikkokafa bu kadar parayı?!
Bu arada Suudi Arabistan'daki berberlerin trajik hikayelerini anlatacam bi yazımda ama şu ipucu olsun ;
Berberlerin çoğu para karşılığı seks yapıyorlar, erkek olanlar erkek araplarla. Söylentilere göre bir berber 5000 liralık oral seks teklifi almış, oralı da arap yapacak. Sen olsan n'apardın? Diyip burda bırakayım.
M6'dan bahsediyim biraz, beyaz, üstü açık ve yeterince seksiydi. -dediğim gibi burada objeye cinsel bir bakış attıktan sonra devam edip, çok sevgili Freud'a selamı çaktıktan sonra-
Eve gelmiştik en son, gölgede soluklan falan. Zaten ilaç mayıştırdı bugün, bildiğin sikti. Nabıyım bilmiyorum, sıkıldım bayağı, sıcaktan da olabilir ilaca yormayayım en iyisi.
Neyse, devam-
Şimdilerde annem acaip dolu, dokunsan cinayet işler ama sebebi var, kardeşimle benim saçlarımız! Evet, yanlış duymadınız, saçımız böyle max 5-8cm. bile değil. Buna rağmen çevreden ve mahalle baskısından kurtulamayan Eşek, ilk konuşana çaktı lafı. Sohbet şu şekilde gelişti, yazmamın da sebebi bu ;
Kuzen dövme yaptırdı ama ne dövme -bana düşmez laf- ama konuşcam, sırtından omuzuna kadar tribal dedikleri abidik dövmelerden, anlam desen böyle güzel görünüyordu yaptırdım der. Öyle, yengem de saçıma karışınca "sen oğlunun dövmesine niye karışmadın zamanında?" dedim ve olaylar gelişti. Annem sinirden deliye döndü ben bunu diyince ; "yarın üniversiteye giderim kimse de bi laf diyemez, amk" -sondaki küfürü etmedim- annem iki kat sinirlenince ki ben her zaman böyle yapıyorum, üstüne gitmek. Berbat etmek her şeyi, içeride bir şey varsa -öfke gibi- dışarıya çıkarmak mesela. Annem de o sinirle "siz ayağımın dibinden ayrılın sonra konuşun" diyince kendimi burda buldum.

Ben büyüyünce serseri olcam.

Soldaki resimlerden
Rick Genest -Zombie Boy- Lady Gaga'nın klibinde falan oynamış, öyle. Ortadaki biyolojik atık sembolü'nü ne zaman görsem kapıya telefona falan sticker olarak alasım geliyor.

Hair 1979 - film, izleyin diye yırtındığım ama kimsenin iplemediği, zaten öyle olmanız gerek sanırım.

Cuma, Haziran 08, 2012

Dondurma En Soğuk Mutluluk


Sabah bahar temizliğinin level atlamış haline tanık oldum, annem sağolsun. Yaz geldi evi bildiğin yıkıyor, suyla. Sağolsun temizliğe düşkün. Saat 13e kadar mal gibi oturdum, ondan sonra da kuzenle dondurma aldık, yedik. Ondan önce yengem kahve yapmıştı onu icmistim. Acı, şekerli seviyorum ben. Türk kahvesi. Dondurma yiyoruz vesaire, mahallenin gençleri, komşunun çocuklarına takıldık biraz, 4-5 yaşlarinda iki çocuk vardı gülmekten yanaklarım ağırdı. Çocuklar bildiğin mal, salak böyle aileleri tarafından bu yaşta asosyal hale getirilen tipler. Biz bu iki çocuğu arkadaş yapana kadar gotumuz çatladı, amk en sonunda dondurma aldık bebelere öyle yanyana oturttuk. Zorla selam falan vermeyi öğrettik, tanıştırdık. Dondurmanın yapılamayacağı hiçbir şey yok sanırım, çocuklar açısından bakılınca. Ben de ne istersen yaparım, bi külah çilekli vanilyaliya, şaka tabii.
Bütün bu olanlardan sonra aynı çocuklar toplanıp maç yaptılar, kardeşim ilk defa onlarla oynuyordu, küçük kardeş. Maç yapanlar 4-5 yaşında olanlar değil, onların akıbeti belirsiz. Neyse kardeş(9) gol attı sevindi, sevindim. Iyi lan abi olmak güzel, beni 9 yaşında kız çocuğu abisi olarak düşünenler utansın :D
Beyle beyle başka ne oldu? Yok bir şey, saçma sapan. Millet çalışıyor amk. Sokayım yea, haftaya sınav var yihha, matematik korkunç, kimya seksi, fizik ateşli, biyoloji cilveli, geometri kaplan gibin leopar gibin bir şey.
Fen sen çok güzelliğe bebeyim ama matematik i luv u ama mecburiyetten, para karşılığı birlikteymisiz gibi hissettiriyor. Fen bilmesem Yabancı Dilci olurdum, heyt gidi geçti artık.

Şarkımız Hayko Cepkin - Yeni bir Gün olsun babes! Bağlantı varmış gibi hayal edin.

Not: ilaç iyi gidiyor, bir haftadan uzun bir süredir beraberiz. Çok kizmama rağmen bazı şeyleri eskisi kadar büyütmuyorum, bi nevi iplemiyorum. Siklemiyorum amk. Bu güzel bir şey çünkü önceleri meseleleri devlet meselesi, sorunları ise politik sınırlar dışına tasiracak boyutlara getiriyordum, mesele=sorun. BAYER!

Perşembe, Haziran 07, 2012

Dede

Bugün günlerden Fatmagul, sezon finali olmadı mı hâlâ? Konumuz o değil.
Dün kanepede uyudum, kaburgalarım ağrıyordu uyandığımda, hava da sıcak. Dün kuzenin düğünü vardı ama ailevi problemlerden dolayı gitmedik ailece. Eeah, sizde haberler nasıl? Sınava az kaldı, böyle yaymisim gotu yapacak tek şey unuttuğumu düşündüğüm konulara abanmak, bakalım ne olacağını kestiremiyorum.
Sabah takıldık öyle diğer kuzenlerle, telefona hoparlör bağlayıp mini konser kıvamında, olaylar olaylar. Kedilerden biri öldü, yavrunun ayağı kırıktı.
Ilaç konusunda ise pek bir şey değişmiş sayılmaz, ne bileyim yine aynı sıkıcılık yine aynı. Tutup hayatıma karnaval havası katmasini beklemiyordum ama uyumadan önce hala uzun zaman bekleyip günün kritigini çıkarıyorum. Istemeden oluyor, düşünmemeye çalışıyorum, öyle.
Etkisini tam anlamıyla göstermesi için bu ayı atlatmam lazım bir hafta ancak oldu zaten. Bakalım, güzel şeyler olursa olur olmazsa da fuuuUUUCCK!!?¡¿ şeklinde bağırırım dama çıkıp aq bu ne lan bu ne diye bağırırım, yoo yapmam ama hayal etmem için düşünmem gerek. Bu yazıyı bunları anlatmak ve en can alıcı noktaya gelmek için yazdım ;
Sabah nenemin erkek kardeşi geldi, dayı diyoruz. Dayı bana baktı, dedeme benzediğimi söyledi, annemin babasına. Annem çok küçükken kanserden kaybettik kendisini, mekanı cennet olsun. Bi tek fotoğrafı var ki hiç de benzetmezdim kendimi adam çok karizmatik boylu poslu, ben 175 anca. Dayı öyle deyince mutluluktan ne bileyim, duygulandım, hiç tanımadığım dedeme benziyormusum.
Dedee! Tanımadığım halde seviyorum seni.

Çarşamba, Haziran 06, 2012

Çarpım Tablosuna Çarpan Kamyoncu

Dershane vardı, gittim. Uzun zamandır gitmiyorum. Iyi oldu kötü oldu diyemem ama evin bunaltıcı havasından kurtuldum biraz. Doktora gidecektim, gitmedim, hem erken ayrıldım dershaneden saat 10.30 gibiydi, hatta tam o saatte çıktım. Sıkıldım. Bunaldim. Mutlu değilim ama mutsuz da değil, sadece kötü sonlar geliyor aklıma ve kötü hissediyorum, saçma sapan. Bu yıl olmazsa demiyordum, hala da dememek için direniyorum. Matematikten neden nefret ettiğimi buldum, ÇARPIM TABLOSU, bu tabloya çarpa çarpa tecavüz etsinler ınşallah. Matematikle o zamandan kalma bi münasebet. Hadi gittim ben geri gelirim belki, belki?¿

Pazartesi, Haziran 04, 2012

Anlamsız 13

13. Anlamsızımız, hem uğursuz olduğu için hem anlamsız olduğu için anlamsız. Şaka yapıyorum, dalga geçiyor, gırgır ve diğerleri.
Ne diyorduk, normalde küçük cümleler vardır kafamda takılmış olan ve tak diye başlığa "anlamsız" yazarım kurtulurum falan. Bu kez öyle olmadı, dün yediğim kaysılar vücudumdan uzaklaşmak için ellerinden geleni yapıp aquaparkta eğlenen insanlar gibi karnımda bi yerlerde tepiniyorlardı. Zor bir durum, sindirim sistemimden nefret ediyorum. Hani öyle sik gibi bir durum. Neyse sabah dershaneye gitmedim belki yarın giderim, belki mi? Gitmem lazım, türev, integral hala sıkıntı var ve az zamanım kalmış. Sorun değil, bunu kafamda büyütüp çığ şeklinde beynime tecavüzüne zemin hazırlayamam. Kalsın öyle ama gidip yardım almam lazım hocadan. Olmuyorsa olmuyordur hani. Ciddiyim, o derece.
Eeh, az zamanımız kalmış sevgili ergenler ve sınava girecek yetişkinler.
Bugün gezdik öyle amaçsızca kuzenler falan, sıkıcı aq. Ama n'apıyım ben de, ev sıkıcı dışarısı sıkıcı. Saçma sapan.
İlaçtan bahsedecek olursam eğer, uyku kısmında dün nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum mesela, bugünü son gününmüş gibi yaşa, kıvamındayım. Hippimsi. Sabah uyanmak mesela çok zordu benim için, lanet ede ede uyanıyordum, bu konuda yardımı oluyor gittikçe, iyi uyanıyorum ama hayvan gibi uyuyorum.
Bu arada eski yazılarıma baktım da, bu seneki. Ağustos'ta başlamışım ilk ilaca, dershane bok gibi başlamış. Devamı da pek içaçıcı değilmiş zaten, dk 1 gol 1 şeklinde. Hayırlısı, sıkma canını yaa! Sıkmıyorum ama bunların hepsi neden beni bulur? Nerde piç varsa çıkmış karşıma.

Size şarkı gelsin, çok tepki aldık arkadaşlar cenaze marşı çalıyoruz diye birkaç parça var burda seçin -şaka yapıyorum tabii- ama melankoliydi evet.

Linkin Park dinlerdim gençken, heyt gidi ; Son parça olmuş http://youtu.be/dxytyRy-O1k Burn It Down geliyor sizler için.
Bir de çok sevdiğim, bildiğin vurulduğum genç kadın Aynur Aydın - http://youtu.be/Zm-bbpqI7Q0 Çok güzelsin.

Not : Kızkardeşimin balkon penceresinden elini uzatıp ödümü koparması... Hiç hoş değil, sanırım birkaç tel beyazladı.
Not : Yoruma açığız arkadaş, takılın öyle kafanıza göre, eski kurallar hala geçerli eheheh.
Not : Bi sürü güzel foto çekcem sanıyordum gezip gezip, bi bok yok, gezemiyorum. 

Pazar, Haziran 03, 2012

Old Kind of Summer

Mutlu sayılırım, aslında gittikçe yaklaşan sınavın veya çaresizce kasılıp cevaplayamayacağım soruların derdinde değilim. Değilim, çünkü bundan daha önemlisi, hayatımı düzene sokmam gerek. Hayatımı düzene sokup, daha "normal" olmaya çalışmak. Bunu becerebildiğim zaman ki becermek "fuck" falan değil, eğer o tip bir becerme olacaksa da bütün bu yaşadıklarımın acısını çıkarmayı planlıyorum.
On parmak yazamıyorum ama klavyeye bakmadan yazabiliyorum, excel bilmiyorum, linux işletim sistemine hakimim, tabii ki diğerlerine de. Denemediğim zıkkım program kalmadı, photoshop dahil. Blender'dan tut, google sketch up'a kadar. İş bulamamış olmamın tek sebebi de bütün bunları sadece temelde biliyor olmam, hepsinden bir tutam. Hatta belki de hiç, bu ne lan? diye kaldırdığım programlar oldu.
Bugün günlerden pazar ve ben playlist oluşturmak istiyordum, müzik dinliyorum her sabah. Kendime geliyorum, her melankolik parçada, bir tutam mutluluk arıyorum. Karanlık ve ışık teorisi vardı ama aklıma gelmedi, unuttum.
Playlist askıya alındı, hava sıcak. Bilgisayar başında falan zaman geçirmek değil problem ama yanıyorum söndürelim mii?! Tabii tabii, kıvamındayım.
Bugün 3.gün kendimi biraz daha kabul edilebilir derecede iyi hissetmeye çalışıyorum. İkna etme aşamasındayım, intihar düşünceleri veya kurma falan yok gibi, kötü rüyalar görüyorum ama hatırlamıyorum. Gece uykusuzluktan ölecek gibi oluyorum, sonra birden uykum kaçıyor, uyuyup uyumamak arasında seçim yapmak zorunda kalıyorum. Etliye sütlüye karışmayan kıvamdayım ki önceleri ister istemez sorunlar falan yaratılıyordu. Sanırım eski halime geri döner gibiyim, yani normal olan. Ağzıma ilk geleni söylüyorum, hiçbir şeyden çekinmiyorum. Dikkat, bu zamanlarda ateşle yaklaşmayın.
Facebookta takılıyorum, insanlarla etkileşim iletişim, sanal dünyadaki dostluklar falan güzel ki normal olan rutin hayatımda pek bir somut ilişkim yok. Arkadaşla konuşuyoruz ki kendisi dostum olur dershaneden arkadaşım, sürekli evlerine gittiğim ; bi kız vardı hoşlandığı, erkek arkadaşı var mı diye merak ediyordu. Sorayım mı? dedim. Ciddi misin! şeklinde tepki. Yavrum ya, sordum tabii mutlu oldu. Ben de nasıl sorulduğunu bilmiyorum, direkt daldım mevzuya, kız eğer benim hoşlandığımı düşünürse, yok bi arkadaş için diyip uzaklaşcam mesut olsunlar. Güldük eğlendik arkadaşla. Sınav mevzusundan girdik, neyse iyi sonuçladık sohbeti. Bugün normalde görüşecektik ama sarhoş gibiyim aq. Başka zaman artık.
İş bulmam lazım, bu sıcaklarda evde tıkılıp kalmak da koyuyor. Gezdiğim falan da yok, bakalım eğer sevgili olma ihtimali olan kız sevgilim olursa eğer. Olur mu dersin?

Bu yazıyı da şöyle bir şarkıyla bitirsek mi? Hadi eller havaya Inna...
Şaka the Old Kind Of Summer - geliyor!  Diyor ki üstad Jenkins ;
bütün günler geceler aynı aq, oturup düşünüyorum senden ne kadar uzak olduğumu.
Her uyandığımda çizik atıyorum takvime , yavaşça. diyor. Çünkü hayat beni senden çok uzaklaştırdı diyor, amq Hayat neden uzaklaştırıyor insanları?
Devamını çevirirdim ama duygulandım kezzapzedeler. Şu yorum kısmını da açıyım mı acep n'apıyım bilemedim. Şu zamanlar kötü zamanlar gerçi. Biraz daha dursun, bana @atyarisindaki veya facebookta atyarışındaki yazarsanız da ulaşabilirsiniz. Zaten takip ediyorum günde max 20'yi gördüğüme göre sadece 20 kişi okuyor. Şaka şaka, aslında gerçekti söylediklerim ama derdim bu değil.

Cumartesi, Haziran 02, 2012

Melankolik Değilim Artık, Plaseboik Durumlar

Dershane yok, sınavlar bitmek üzere, yaz geldi bile. Bütün bunların hepsinden birer olumsuzluk çıkarmama da gerek yok artık. Rahatım fazlasıyla ama bu rahatlık g.tme girebilir. Sorun değil, bununla yaşayabilirim sanırım.

Sabah, gayet güzel kahvaltı yapıyoruz, şakalar falan. Sonra bir anda tartışmaya başladık ben, kardeşim ve annem, ben gülüyorum ki bunu hep yapardım "Alaycılığını yitiren, doğru şeyi savunsa bile tartışmayı da kaybeder." Tartışma içeride de devam etti, turkcell'den yediğim kazık ve yazlık almaya başlamamış olmamız da alevlendirince, çok mu üstüne gittik acaba? Evet, fazlasıyla ama abartmayı seviyoruz sanırım.
Turkcell'e gittik kardeşle, -kapı- devam ediyoruz. Anlattım, bu işte bir iş olduğuna inandırmaya çalıştım ama sayıca bizden üstündüler, yenildik. Geri döndük elimiz boş. Parayı da bozdurduk. Eve geldim, hiçbir şey olmamış gibi davranmanın bu tip tartışmaların üstesinden daha çabuk gelmemi sağladığı su götürmez bir gerçek.
Peki ben neden TRT muhabiri gibi yazıyorum? Yazmak değil, okuyunca da sanki bu yazıyı ben yazmıyormuş gibi hissettim ki, bu korkunç! Prozac tarafından ele geçirilmemin ikinci günündeyiz, buna sonra değineceğim sevgili okuyuc... Bu böyle devam edemez, çok sıkıcı.
Babam msn'deydi, şu toprak meselesinden bahsettim, rahatladım. Sinirimi, stresimi aldı. Geçen ambulans sesi duyulduğunda götürülen akrabam da hastaneye kaldırılmış. Kötü, kötü, kötü. Adam bildiğin temiz kalpli, dershaneye gideceğim zaman işi olsa bile beni dershaneye bırakıp geri dönerdi, umarım hastaneden sapasağlam bir şekilde çıkar.
2. günden bahsediyordum, bugün 2. gün ve dün hissettiğim uyuşukluktan eser kalmadı. Gerçi kıçımı yaydığımdan bütün gün, bunu farketmek zor olabilir. İştahı keser diyen zihnitacizciler, her bir ota boka, prozac iştah kesiyor aq midemi zikiyor yazmayaydınız iyiydi. Peynirli çitos sevmem, kokusuna tahammül edemem, ilacı aldıktan sonraki bir saat içinde yiyecek bir şey aramaya başladım. Dün yemediğimiz cipsi dolaptan çıkarıp hızlı bir şekilde tükettikten sonra, hala açım! Yemeeeaaak! Bugün akşam yemekte ne olduğunu bilmiyorum ama umarım yiyecek bir şeyler vardır. Dün mesela uyuyana kadar yedim, umarım biraz kilo alırım.
Friends dizisini bilmem izlemedim de hiç, fakat Better With You da Friends'in yönetmeni mi yapımcısı mı velhasıl bu diziyle alakalı biri tarafından yapılmış. Çok hoş dizi, gülmediğim sahnesi çok az. Hani bunu ilaca yormak istemem ama bundan önce en sevdiğim diziye bile gülemiyordum -yalan dünya-. Keyifsizdim, şu an pek birşey yaptığım söylenemez ama daha iyi hissediyorum. En azından kendimi buna inandırmış bulunmaktayım. Placebo'nun ta kendisi beynime tecavüz ederken, buna karşı koymak aptallık olurdu sanırım.

the Black Heart Procession - the Letter gelsin, şarkı öyle seksi, öyle acımasız, öyle bir içine çekiyor ki...
in the letter that i wrote...

Cuma, Haziran 01, 2012

İlk Gün - Antidepreşen Stayla

Dün akşam ne yediğimi hatırlamıyordum, makarna yemişim. Akşamın da pek bir özelliği yoktu zaten ama makarnanın içinde 213435678 baharat vardı, çok güzel olmuştu vallahi.
Bugün işte 20mg'lık tableti attık mideye, mide bulantısı diyorlar kezzapçılar ama yok mide bulantısı değil de midenin kendini sindirmesini sağlıyor sevgili ilaç. Sabah 11 gibi aldım sanırım 3 saat geçti ve uykum var uyumam ben öğlenleri, hem yalnızım la evde. I ıh, Dev falan dinliyorum an itibariyle, gerçi yeni bitti.
İlk günden notlarım olacaksa eğer ;
Biraz uyuşuk ama hala sinirliyim, düşünmeme engel oluyor bu bir gerçek ki zaten düşüne düşüne beynimi patlatacaktım, dershanedeki kızın da pek bir esprisi kalmadı gibi. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum, tanışamadık zaten, evren diyor "siktirin olum sizden cacık olmaz". Evrene kulak verdik, gerçi denicem şansımı bakalım. Ne diyorduk, uykum var. Uyku hapı değil ki bu!? Neyse, film açıp karşısında sızmayı planlıyorum ama aç hissettiriyor ilaç. Bakkala da kim gidecek ebesini öptüklerim?! Öff, kaldırıp kıçımı gitsem mi acebe? Aslında uyuşuk falan hissetmek ayrı mesele, aq ya, neyse sabredecez. Bu arada doktorlar tanı hakkında konuşmadık, şu lanet olası prozac neyi tedavi ediyor tam olarak. Hani mavi 2.5 metrelik bir avatara dönüşüm pandora'ya mı gönderiyor n'apıyor?
Meraklısına not : Pek tavsiye edilmez ama essitalopram muhteviyatlı antidepresanlar kuş kadar hafif, hipopotam kadar naif, ornitorenk kadar umursamaz olmanıza neden oluyordu. Mesela ben, milleti iplemiyordum ilaç aldığım sürece, ne zaman ki ilacı bıraktım dünya üstüme gelmeye, ebem beynimde dolanmaya, -pardon telefon- devam edelim, şöyleki etrafımdakiler de bu enerjiden mutlu olmaya başlamıştı. 3 ay boyunca ordan oraya koşan zıplayan, eskisi gibi naif kibar delihanlı değildim. Bildiğin pezevengin, yavşağın teki olmuştum. Kafam zehir gibi çalışıyordu ama gel gör ki, puuff bitti hepsi. Bu haldeyiz şu anlarda. Sikeyim böyle işi! Anneme de söylemedim hala, kazanacağıma o kadar inandırdım ki herkesi, çok utanıyorum. Yüküm ağır ama kazanacağım. Gerçekten.

Psikodepreşyengesel ataklar geçiren bir ergeni okudunuz, kafanızdan uzaklaştırmak için umursamayın.
NOT "DEV" GİBİ
Sosyal ağlardan kopmayı planlıyordum ve bu planımı hayata geçirmeyi planlıyorum. Böylece intenette bakacağım pek bir şey olmayacak, blog kalsın. Blog kalıyor, yazın bol bol dizi film incelemesi olacak ehhehe.
Uykum var, açım...