Pazar, Mayıs 20, 2012

Temizlenecekler Listesi

Bu aralar salaklaşmış hissediyorum, mallaşmış hatta. Önceden olsa bu saatlerde manyak gibi durum güncellemesi yapıp insanların şaşkın suratlarını hayal edip gülerdim ama bugün neden farklı oldu bilmiyorum. Sanırım sadece yalnız kaldığımda öyle oluyor, şu an yalnız hissetmiyorum diye mi acep? Neyse ne, yalnız kalıp ağlayacağım günlerim de olur, tahmin edebiliyorum. Ağlamam kolay kolay ama hayali bile koyuyor. Çok severdim yalnız kalmayı da yalnız kalınca insan yapacak bir şey bulamıyor, deliriyor en mantıklı şekilde. En azından benim elimden gelen en mantıklı şey.
Dün atıştık anamla, "lan oluum sen kazanmayacak mısın? sabah akşam tık-tık diye bu bilgisayarda" yok bi de klavye sesi o tık-tık dediğimiz. Kazanmazsam kazanmam dedim, bırak ya! Sen öyle diyince daha bi stres oluyorum, daha bi çalışmamaya başlıyorum, yapma gözünü sevdiğim diyip tatlıya bağladım. Sen bilirsin, bir daha söylemem ama sonra üzülen sen olacaksın dedi. Anne, üzülen ben olacağım biliyorum ama benden kat ve kat üzüleceğini biliyorum ve bu beni mahvedecek, bunun olmasına izin vermeyeceğimi de biliyorsun, öpüyorum ellerini.
Bugün "trekking" yaptılar yengemle, tam çılgın bizimkiler. Beni de alın desem de geçen sene yalvarmama yakarmama rağmen "sen çıkamazsam oğlum o tepeleri..." kadın hani 30 yaşlarında değil, 40 yakın bir yerde ama bir 40 değil 39 diyelim bir de hipertansiyon, kolesterol derken bana nispet olsun diye mi çıkıp geziyorlar? annemin 4X'li yaşlara girmesini istemiyorum kendimin 2X'lere girmeme dayanamadığım gibi. Neyse, bizimkiler gittiler, zaten operasyon başlatılmış, asker her taşın altına bakıyor. Bizimkilerde kekik merakı, yok hacı bu ikisini terörist sanıp tadatadatdada şeklinde hatta fiyyyyuuuu baaAAAM! şeklinde de vurulabilirler. Cağnım ülkemde dağa çıkan herkes terörist, geçen yılki çoban olayını unutmadım. Neyse, benim içimde bir korku tabii, gidip de dönmezse eğer kekik toplamaya giderken asker tarafından vuruldular, şeklinde bi manşet geldi gözümün önüne, şeytana lanet okudum attım kafamdan o düşünceyi, lan kaybetme korkusu kötü. Baba-Anne bir de Anneanne için geçerli bu, anneanne can keşke daha çok zaman geçirebilsek eski günlerdeki gibi, ama olmuyor lanet olsun!

An itibariye Bayern-Chelsea 111. dk 1-1 vuhvuh 1'ler havada uçuşuyor, güzel.

Ağzına sıçtığımın dünyasında orospu çocuğu çok, mesela bir adam var, orospuçocuğu bildiğin ama annem dedi ki annesi çok hanımefendiymiş o zaman sadece orospu diyelim bu adama, hatta puşt, pezevenk ve dümbük diyelim ; "temizlenecekler listemde" bu adam, bu liste öyle bir liste ki dedemin eskiden yattığı kadınlardan tut, tavuğumuzu yiyen sansara kadar uzuuun bi liste. İşin kötüsü bunun gerçekleşemeyecek olması, kafamda temizlemiş olmamsa, beynimin orta yerinde bir lezyon belirmesine sebebiyet verebilir.

Yarın 12'de yine arkadaşlarımla buluşacam, bakalım bu kez kardeş de gelecek inşalla sıkılmaz. Temiz hayata sokayım, nargile içemiyorum. Sevemiyorum öyle şeyleri, anlık zevkler, geçici mutluluklar bana göre değil, çok yapmacık.

Cuma, Mayıs 18, 2012

Kaçın Fetih Var! -Şarkı Yüzünden-

Cumalar güzeldir, en az pazartesiler kadar ya da pazarlar, euheue dalga geçiyorum.
Bilgisayarı kurcalarken şarkı buldum, kendim indirmediğim, biriktirmediğim bir şeydi hatta, nasıl gözümden kaçmış, nasıl gelmiş oraya hala bulamadım. Tek bildiğim fethedildim, kulaklarım bayram etti, zihnimin boş sokakları aydınlandı, ne biliyim, dar sokaklardaki ağır abiler bile içlendi bu şarkı yüzünden. Grup çok hoş gerçekten, şimdilik 2 parçayı iyice dinledim de diğerleri için sabırsızlanıyorum.

Yeni keşfedildiniz, zor bırakılırsınız.

Pazartesi, Mayıs 14, 2012

Yorum Meselesi

Yoruma kapalı blog, aramaya kapalı blog, insanlarla bağlantısı kesik blog derken, çok sevgili okuyucularım soruyorlar, haklı olarak, neden yorum kutusu kapalı? diye. Açıklama yapma gereği duyuyorum çünkü sadece bir kişi değil bunu soran ;
Millet, yorum kısmı kapalı çünkü birden fazla sebebim var ve hepsi birbirinden saçma görünebilir.
Kapalı çünkü, bu aralar takıntılıyım, dağınığım, alınganım. Yorum kısmında söylenecek herhangi bir söz hayatımı bi şekilde rayından çıkarabilir, o duruma geldim.
Kapalı çünkü, çok online oluyorum, hep bakıyorum kim ne yazmış diye. Anlayacağınız blogu bile takıntı haline getirmişim, takıntı değil ya da başka bi isim bulalım biz buna.
Kapalı çünkü, illa yorum kısmından ulaşılmasın, alt taraftaki kutuyu kaçınız gördü? Twitter hesabı olup da eklemeyen blogcular, takip edince ölmüyorsunuz biliyorsunuz bunu dimi? Ben elimden geldiğince takip ettim hocu sıra sizde, nispet yapıyım, nazım geçsin azıcık.
Kapalı çünkü, kapatmak istedim sadece, bu kadar abartmış olmam yüzünden, bu kadar umursadığım için kapadım. Yorum kısmını kapamak, yapılan yoruma cevap vermemekten daha şerefli. HBBA'ya zamanında kızmıştım, açıklama yapmıştı, hiç gerek yoktu aslında. İşte bu yüzden sevgili blogcu, bunaldım, sıkıldım, kendimden bile bıkmış haldeyim, bu yüzden bi de, iletişim kurmama isteğim yoğun belki de.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bi yazı yazacaktım da keyif kalmadı ; telefon aldım, blog uygulamasını bulamadım. Telefon genel anlamda hoş şık güzel. Dün arkadaşlarla buluştuk falan onu da ayrı yazacam, iyi oldu çocukları görmem, moralim düzeldi biraz. Doktor meselesini de çözemedim henüz, yarın inşallah erteleye erteleye kendi kendimi fik fik...

Pazar, Mayıs 13, 2012

Anne?

Şarkı önce benim anneme sonra annesini kaybetmiş olanlara gelsin, duygusala bağlamak veya nasıl anlaşılırsa öyle.




Not : Kolaya kaçıp bir videoyla kurtardım günü? gibi görünebilir ama yazmaya kalkışsam günlerimi aylarımı alır, tek bir cümleyle anlatamıyorum kendisini.

Bir iyi Bi de kötü Haber var, Ya Da İki kötü.

Galatasaray şampiyon oldu, uzun zamandır maç izlememişim bu maçı izlerim diye düşünürken de izleyemedim, ne zaman ki ben GS maçı izliyorum adamlar yeniliyor, bu yüzden izlemiyorum bi de takımı tutamaz hale geldim, bu yüzden de izlemedim. Yazıklar olsun, lan nasıl izlemezsin diyenler...
Bu güzel, mutluluk verici bi haber ama üzücü olan geliyor.

Ebru öldü, Ebru kedi sokak kedisi bugün yolun ortasında dururken ezilmiş. Üzüldüm tabii, yavrularından bir tanesi de öldü. Hatta boncuk, mavi gözleri olan ölmüş. Üç yavru kalmış, hafıza kartında sorun olduğu için de atamadım videoyu, üzgünüm. Yavrular da hala emziriliyordu, napacaz la? Aç kalıp ölmelerine yürek dayanmaz, çaresi olmalı. Bir şekilde ulaşın şu adreslerden ; http://atyarisindakiesek.blogspot.com/p/bizi-birbirimize-baglayan.html
Şuralarda verdim bağlantıları, yavrular bir aylık bile değil, dediğim gibi bi çaresi olmalı yoksa elimden bişey gelmez yani, süt içirmeye çalışıyoruz ama içmiyorlar. Ölecekler mi?

İki kötü haber - Fenerlilerin gözünden
Bir iyi bir kötü haber - Galatasaraylıların gözünden

Siktir ya! Lan Kader'e ok, demediğimi bırakmadım ama Hayat da az şırfıntı değil.

Cumartesi, Mayıs 12, 2012

Annemler Günü - Züccaciyecileri KYD

Anneler Günü dedikleri,
Geçen yıl hediye almadığım için kalbi kırılan bir annem var, zaten bir annem olduğu için de Annemler Günü değil de Anneler Günü olması mantıklı olmuş. Neyse, bugün gittim hediye bakındım, arkadaşı yolundan döndürdüm, iyi yoldaydık ikimiz de iyi bir amaç için kötü yola düştük, ikimiz de o yolları bilmeyiz, hediye bakma konusunda tembeliz anlayacağın. Ben bakır cezve ararken bir züccaciyeye sordum, züccaciyeci amca abisine yolladı, lan oğlum kötü yol dediysek aklına kötü şeyler gelmesin. Neyse, abisine gittik, bakır cezve var mı dedim? Var, dedi. Eeh, bi bakıyım, dedim. O sırada başka bi müşteri geldi. Adam sallamadı bizi, iyi de oldu. Dediğim gibi kötü yolun iyisi kötüsü olmaz, buldun mu kötüsünü kollayacan dötünü. Neyse efenim, bunlar küçük dedim. Daha büyüğü yok mu? Yok yok, bundan daha büyüğü yok, dedi. Ama bizim aile büyük efenim, kaç fincan sığar ki buna? dedim. Yeter işte o, dedi. Yetmez, ben gidiyorum, dedim. Döt falan sağlam atlattık burayı da.

Ben bu kadar badire atlatmışken anam çemkiriyor, yok efenim milyon çeşit cezvesi varmış, tişört al oğlum. Hem halana gidersin tek kuruş ödemezsin, dedi. Ben içimden gelen bi şey almak istiyorum, dedim. Amaaan, ne diyorsam gel lafıma be çocuk, gibisinden şeyler söyledi. Yok anacım sana hediye falan, git ne alıyorsan kendine al beğen, giy, hatta altın düşmüşken bir kaç bilezik falan al bozdururuz ileride. Te allaaam yeaa!

Gittim ben, دله بال حاير hoşçakalın yazdım hem de arapça gerçi olmadı gibi ama olsun tersten türkçe de acayip yazıyılıy.

Cuma, Mayıs 11, 2012

Dikkat Melankolik Çıkabilir.

Bir şey anlatmıyorum, hiçbir şey anlatıyorum. Dalga geçme hiçbir şey anlatmıyorum şeklinde bir cümle kurup olumsuzlukların üzerine olumsuzluk katmak istemedim, kat ve kat olumsuzluk kimsenin işine yaramaz. Umut lazım bize ve şu an en çok ihtiyacım olan şey, seni bilmem ama ben melankolinin dibindeyim.


Çarşamba, Mayıs 09, 2012

KOKU -film değil-

Deodorant - Yeni aldığım, kızları deliye döndürdüklerine, kışkırttıklarına inanan bi marka, hoş güzel, kokusuna bakmadan aldım, sürpriz olsun diye, sabah sıktım. Aldığım ilk kokuydu uyandıktan sonraki.

Balık ve Et Toplama Aracı - Bu ikisi bende öyle bi etki yaratıyor ki uyanmama yardımcılar, dershaneye giderken güzargahım sağolsun, değişmesi mümkün hatta bu kez de taze çekilmiş miss gibi kahve kokusu olacaktı, sabahın en güzel kısmı olurdu, neden öyle yaptım bilmiyorum.

Dershane - Kokusu kötü değil ama boğucu, sınıflar kötü kokuyor gibi, gibi değil kötü.

At Gübresi - Basmamak için direndiğim, kokusundan da geberebileceğim, gebermem ama en azından kötü yahu. -dershane dağda değil ama işte halden, pazardan gelen at arabaları, her ne kadar bebek bezi niyetine çuval kullansalar da "dıkşıın dıkşıın" şeklinde sıçratıyorlar yerlere.

Takım Elbise ve Deri - Deri kokusunu seviyorum, kliması olan giyim firmalarını seviyorum -bazılarında yok- tekstil, kumaş o tür şeyleri de seviyorum. Böyle bir yerde iş bulabilsem yazın, beleşe de çalışırım karnım doysun yeter. Ayakkabı da vardı, fetiş falan değil benimki ama deri seviyorum arkadaş, ölmesin hayvanlar karşıyım ama umarım yasal bi şekilde alıyorlardır, bi inek olsun bi öküz dana büyükbaş derilerinden bahsediyorum, kaplan derisi giyecek param olsa bile almam len!?

Yine Tekstil - Klimasızsa ı ıh, ter kokuyorlar, giy çıkar giy çıkar, oluşan sirkülasyonla burun direklerim "selam koca adam, ben geldim" diyip giriyor içeri. UTANMAZ!!

Yine Et - Et aldık, yemek için. Kan kokusu hakimdi, küçük. şarküteri sayılmayan bi yer. Çıktım, rahatsız etti, sonra alıştım. Kola içtik bi muhabbet bi muhabbet sorma. Endonezyalı genç kadın girdi içeri, internetten tanışmışları kocasıyla, annem de atıldı "benim oğlum da hep internette -güldü-" ben de güldüm, kasap amca da güldü, hepimiz güldük. Buralar Filipinler, Endonezya, Asya, Uzakdoğu Ülkelerine ev sahipliği yapıyor. Hani eskiden beri öyleymiş hala öyle, çeşitlilik önemli minik çekik gözlü sevimli çocuklarım olsun isterdim, japon n'apsın la beni? Kısmeeet!

Yine Kahve - Bu kez tam kahve, yeni çekilmiş olsa da olmasa da farketmez, kahve favori! Elma suyu gördüm, yıllardır arıyorum bi market de aha biz Eşek için elma suyu alalım falan -hoşaf meselesinden dolayı sanırım-

Bugünlük bu kadar koku yeter, yeni kokularla karşınızda olucağız efenim, şaka yeni kokuları nerden buluyum yahu?
Kedicikleri birazdan fotoğraflamaya gidecem akşama atarsam gene iyi, Ebru-dizidekine özendik- ve yavruları, coming soon. Kedi sevmeyen bünye, Joy'un blogunda göre göre alıştı, küçükken çok, tırmalamıştı aşufte kedi o yüzden korkarım. Bi şekilde çekcem fotoları! Yavrular yenir, gözleri masmavi len! Bembeyaz bi de tüyler...




Pazartesi, Mayıs 07, 2012

Peh!

Yazmayacaktım...
Yazıyorum, pazartesi günlerinin pek bi anlamı kalmadı gibi, ne nefret, ne sıkılma durumları, ne de diğer depresif haller. Giremiyorum hiçbir duygu durumuna, ruh gibiyim. Dersler? Hayır hayır, bu yüzden değil. Nedenini ben de bilmiyorum.
Sınav vardı bugün, bak bu olabilir! Lys denemesi ne kadar kötü olabilir ki? Çok değil, az da değil çok az da değil. Kıvamını tutturamıyorum ben günlerimin, kıvamı bozuk günler, ruhsal anlamda çöküntüler, kafaya takmalar, takıntı haline getirmeler, bitmek üzerine olan durumlar, bitmeyen durumlar, nefret edilenler, az sevilenler, sevilenler, görüşülmeyenler, azlar çoklar...
Film izlemeyi planladım, onu bile beceremedim, dersim vardı dün. İş güç enerji, kendi kendime bi espri bile uydurdum ama buraya yazmayı planlamıyorum, üzgünüm.
Sınavdan tekrar bahsediyim bakalım, sınav bitmeden kitapçıkların üzeri ilginç şekillerle kaplıydı, çizdim. Rehberlikçi aldı, yeni gelen. Biyoloji ise bende kaldı. Optiği de katladım, origamisel. Hiçbir zaman kuş yapmayı beceremedim ama denedim. Hani kuyruğunu çekince kanatları hareket eden, uçuyormuş efekti yaratıyordu, şimdi olsa mutlu olurdum belki. İnternetten kurbağa yapımına bakmıştım geçen sene, çok zordu. Yapamadım, hatta bumerang bile yapmayı denedim, fırlattım ama geri gelmedi. Kağıt parçası tarafından terk edilmek de acı veriyormuş, hiç değeri olmasa bile gözünde.
Telefon aldım, en heyecanlı şey bu olabilir belki. Cumartesi gelecek, kamerası var, müzik çalıyor falan. Yapmayı sevdiğim iki şeyi yapabileceğim bi alet.
Başka bir şey de yoktu, abarttım bile.

Perşembe, Mayıs 03, 2012

WHY ALWAYS ME?

Neden ben?
Neden benim başıma geliyor nerde ibretlik olay, hikaye, aksiyon varsa hepsinin taa m.koyayım.
Mesela bugün,
Biyoloji hocası geldi, birileri adamı şikayet etmiş. Dün hastaydı, yoktu ders, çocuğu da hastaymış. Buraya kadar sorun yok, ben dışarısı çok soğuk olsa, kıçımı kaldırıp dershaneye gitmeyen biriyim, hocanın derse gelmemesi açıkçası umrumda bile değildi. Ha, konuya gelelim. Ben dün rehbetlikçiyle konuşmuştum, neden dershane boşvermiş, diye. Gelmeyen hocanın yeri bal gibi de doldurulurdu, bunu konuşmaya, eleştirmeye hatta tartışmaya hakkım var. Amınakoyyim, gitmiş biri ben dershaneyi şikayet ettikten sonra, hocanın adı geçmedi dikkat edersen, arasın biyo. hocasını işte öğrenciler şikayetçi 4 haftadır gelmiyomuşsunuz falan filan.
Hoca sınıfa geldi, işte ben bu zamana kadar hep iyiliğinizi düşündüm, yardım etmeye çalıştım -inkar edemem- ama imalarda hep benden bahsediliyordu, dalgasına sınıfın şizofrenine takıldım ona doğru yansıtmaya çalıştım olayı, yokladım yani, ona demiyor gözümün içine baka baka bi de delikanlı olup gelip yüzüme söyleyeceğine hala yalan söylemeye devam ediyor diyince koptum ben.
Ha bi de buraya kadar her şey anormal, ben psikiyatriye gide gele zaten bi hal olmuşum. Obsession olabilir bende-takıntı-, alınganlık da cabası. A.koyyim hasta mıyım ben? Yine mi ben? Neden hep ben?
Hocayla konuştum mu? Hayır, yemeğe çıktı direkt. Cumartesi günü konuşsam mı acebe? diye de düşünüyorum ama eğer yapmadığım bir şeyi yapmışım gibi yansıtıyorsa da -ki öyle biri değil bu hoca- ilginç aq böyle durumun, yazılarımda geçen seneden bu yana adamı övdüğüm hatta en sevdiğim hocalar arasında olduğundan bahsediyordum, eğer ki durum benim aleyhime çevrilirse o zaman sikerunng uleeyn?! diye haykıracam, tabi siklememeye çalışcam ama n'apıyım yani, düşünsene yapmadığın bi olay üzerine yapışıyor, adamın söylemleri ve sınıftaki arkadaşlar okları sana doğru yöneltiyor, işte öyle sikik bi gün yaşandı.
Balotelli, sen mi ben mi? 

Kardeşe de takım elbise bakmak için çıktık, yok. Takım var ama 290 ile 260'a bulduk iki adet. Annemin bütçesi mi -150tl- kardeşle bende toplam 100 lira var. Annem kıyarsa paraya 300 liraya yakın bir parayı çocuğun mezuniyeti için gözden çıkarmamız gerekecek. Büyük ihtimalle olacak ama bilmiyorum.

Telefon alma durumlarına gelecek olursam, o iş de sallantıda. Bi gün modelde sıkıntı yaşanır, bi gün bi iş çıkar, bi gün de ertelenir.
Neden ben buralara mutlu şeyler yazamıyorum? Hoş, mutlu yazılar yazmak için açmamıştım blogu ama bu kadar da sikimsonik maceralar da beni bulmasın yahu! Bıktım bunaldım amq, obsession, depresyon, hass...

Çarşamba, Mayıs 02, 2012

Beyin Pornosu

Eeh! 
Dün 1 Mayıs'tı değil mi? Benim için hiçbir anlamı yok. Öğrendim ki babam için de anlamı yokmuş. Dün Sensei-mr.e- ile konuştuktan sonra babamın 1 Mayıs'ını kutlayalım dedik. Dediğim gibi 20 yıldan uzun süredir yurtdışında olan adam buruk bir şekilde, oğlum o bayram benim için değil, millet her yıl toplanıyor da ne oluyor? diyince kontak attı bende. Lan şöyle bi düşününce babam bir kaç yüzbinmilyon kez ölümden döndü suudi'lerin cehenneminde, ee sigortası yok? emekli olması için de 70bin lira, ta amq elektrikler de kesilip geliyor. Ee, adam emekli de olamıcak işin kötüsü o. Bayram mayram dinlemiyorum artık hacı, babamın hakkı yenilirken bu ülkede ben bayramdan söz edemem.Ha, dersin ki çık meydanlara babamın hakkı yeniliyor beşbakanım diye yırtın, bireysel olarak mücadele edecek güçte değilim malesef, öyle bişey yapabiliyor olsaydım da burda olmazdım, fiziksel anlamda.Emeklilik içinde ; Yıpranma payıymış, yaşmış bilmem ne. Emekli olabilmesi için milyon tane şey tutuyor, paraya gelince 70reca ediyim diyor pezevengin oğlu, siktir ettim bayramı seyranı, ben kutlamıcam. Canımı sıkan bir numaralı olay buydu .
KUZEN?!
Kardeşimle binbir münakaşa, Suriye'ye gidip geldikleri dönemdeki olaylar, yalanlar dolanlar, iftiralar derken. Bu "kuzen" bozuntusu, puştluk ve serseriliğin dibindeyken kardeşimi de araya sokuyor tabii, haliyle canım sıkıldı. Dayım da arıyor falan, oğlum bize gelmez oldunuz, hayırdır? şeklinde. Şahsen ben gidiyordum ama kardeşim o pezo ile karşılaşmamak için elinden geleni yapıyordu. Yapıyordu ve başarıyordu ama ailenin bi kısmını hiçe sayması gerekiyordu, yapısı gereği biraz anarşist. 
Annemde dayımlardaydı dün, sabun yapımı için eve geri dönmesi gerekiyordu.Kendi yapmıyordu ama olaya bi şekilde müdahil olmayı başarıyordu. Tam orta yolda karşılaştık, kızdık biraz kendisine. Dayımlara gittik, ifadesi alındı kardeşin. Mahkeme salonu gibiydi. Sonra da "kuzen" denen şahıs geldi, yine yalan dolan. Çocuk takıntı haline getirmiş kardeşimi, yapacak bir şey yok. İşte biraz konuşmalar vesairelerle, sürekli vurgulanan "birlik olun" çağrısı. Ben bu çağrıya kayıtsız kaldım, çünkü zaten uzak olduğum birinin hayatıma bu denli müdahale etmesi akıl karı değil. He, dayılarımın vurguladığı "birlik" tanımı da garip, kan bağımız olsa da o çocuktan bana ne "kuzen" olur ne cacık diyesim vardı ama diyemedim. Ben yine bildiğimi okurum, sonuçlarına katlanacaz "ben ve kardeşim" bizler. 
Dün başımı ağrıtan o olaydan sonra başım ağırdı, çok ağırdı taşıyamayacak noktaya gelmiştim. Televizyonda Caroline'i görene kadar, ÖBGZKi vardı, izledim hiç affetmedim. Müzik de dinledim biraz, sabahında babamla konuşmuştuk, güzel haberler almak iyiydi, öyle avuttum kendimi.
Bir de kardeşimin anlattığı ; 
PİÇ DERSHANE
Dershanede de olmaması gereken olaylar. 
Sürtüğün teki, bu kızla kavgalıyız biz, saçından tutup suratını dağıtacak noktaya gelmemek için kendimi zor tutuyorum. Dersin ortasında gelip önüme oturdu, ön sıraya. Bi de dik duruyor inatla, bağırarak uyarmaya kadar gittim, aşufte kıpırdamadı bile. Elimle uyardım, sırtına hafif vurarak, taciz noktasına getirdim olayı yine utanmadı. Hadi onu geçtim. Son 2 dersimiz boş, topu topu 5 saatimiz vardı. Kalmadım dershanede, yeni rehberlikçiye gidip çattım, adamın da alınganlığı benim stresim birleşince patlama noktasına geldim. Çok sinirlendim tabii. Sonra konuştum adamla, halden anlayan biri. Kardeşe de mezuniyet için takım alacaktık, alamadık ertelendi. Bugün çok boktandı ama dünün yerini alamazdı hiçbir gün. Hadi kurtul adamım bu insanlardan diyorum kendime, yakında kurtuluşumu ilan etmeyi planlıyorum tabii tek çaresi "lys".
İşte bütün bu durumlar tam da başlığın kendisi gibi, bu yazıyı da bu durumun "seks kasedi" olarak algılayabiliriz. Google'a kapalı olan blogumun, yazıda veya bahsi geçen başlıktaki kelimelerle aranmayacağı için mutluyum açıkçası.
KUM TORBASI
Adamın biri, hemşehrimiz. Sınırdan yürüyerek geçen ama dönüşte ulaşım yönünden tercihini değiştiren biri. 
İlk adımda yürüyerek geçiyor amcamız, bisikletle dönüyor. Bisikletin üzerinde de taşıyabildiği kadar kum torbası. Gümrük memuru şüpheleniyor, ne var bunun içinde? Açın bakalım, diyip yırtıyorlar çuvalları ama çuvalın içi kum dolu. İlginç. Amcamız seyahate devam ediyor tabii, çuvalın içinde de kumdan başka bir şey yok bu arada belirtiyim. 1 değil 2 değil, gümrük memuru çıldırma noktasına gelmiş. Amcaya sormuş tabii ; 
-Yalan söyleme anlat, neden kum taşıyorsun sınırdan, ne yapacaksın kumu? Gittiğin yerde kum mu yok, şeklinde sormuş tabii.
Adam cevap vermiş : 
-Ben sınırdan yürüyerek geçiyorum ama dönüşte bisikletle dönüyordum, kum torbalarını da dikkatinizi bisikletin üzerinden çekmek için kullandım. Gittiğim yerde de bisikletleri belli bi kar için satıyorum, demiş. 
Adamın kafasına hayran kaldım, kaçakçılık bu noktada ama bence bu aralarında en masum olanıydı.
TANRIYA
Tanrım! Hayatımda aksiyon olsun biraz hareketlilik katılsın dediğimde bahsettiğim olay bu değildi. Hea bi de annemin falcıya gitmiş olmasını biliyorsundur herhalde. İşte, gitmesin istiyorum. Falcının dediğine göre kardeşimle aynı yeri kazanmıcakmışız. Hah! Bi yerimle güldüm. Başka ne söylemişti, babamın bi şirkete gireceğini ve çok zengin olacağımızı söylemiş. Yahu hiç mi farklı olay olmayacak ailemizde, olsun diye demiyorum ama 20 yıldır aynı şeyi tekrarlıyor fahişenin dölleri, bıktım. 

Pazartesi, Nisan 30, 2012

N'apıyorum, Neden Yapıyorum?

Selam yalnız blogum, yazarı tarafından yalnızlığa itilen, asosyalleştirilen blog! Yorum kısmını kapadıktan sonra, blog aleminin okuyabildiğim kısmını okuyup güya sosyalleşiyorduk beraber, dimi? İyi o zaman, mutluysak sorun yok. Gel bi de hayatımızdaki birkaç değişikliğe bakalım;
Saat 19 Olsaydı, HABERLER Yazacaktım-
Geçen yaz tek başıma 3kg patates kızartması yediğimi yazmış mıydım? Yemiştim evet, obez değilim hayır. Ben dün yine patates yedim, kızartma şeklinde bu kez çok dokundu çok karnım ağırdı, yazın ortasında yediğim patates milim dokunmazken, bana dün n'oldu?
Fizik özel dersimi iptal ettirdikten sonra, komşunun oğlundan ders almaya başladım. Fizik bölüm mezunu, şimdilik de elektrik-elek. müh. okuyor. Tamamlayamayacak kadar üşengecim be blogcuk.
-Haber sıralamasına göre gidecek olursam, magazin sonda, borsa ondan önceydi dimi?-
Lys denemeleri var bi de ebeme dadanan, sınav anında o kadar çok eğleniyorum ki, gerçek olan kısmını da öyle atlatırım umarım. Yaş 20 oldu len, ilkokulda "serseri lan bu ileride allah bilir sokak başında durup kızlara laf atar" dediğim çocuk, evet ben çocukken insanların karakter analizinde uzmandım, bi baktım yanılmışım. Çocuk şu an 5000 riyal-2375tl  gibi bir para kazanıyor, ooh kebap lan! Ben hala cep telefonu almaları için şirinlikler yapıyorum, hala çocuğum, kendi paramı kazanmadan, kendi evimi idare edemeden de öyle kalmaya devam edcem ama öyle kalmaya niyetim de yok.
Şu aralar biraz fantastik bi dünya'da yaşıyorum ki, bu biraz ilginç. Arada çok sıkılıyorum, bazen de eve şarkı söyleyerek giriyorum, bazen dershane merdivenlerini küfrederek çıkıyorum, bazen de ıslık çalarak ritim tutarak. Bipolar durum bozukluğu deniyormuş buna ama yok o kadar bariz değil yahu. En azından etraftan tepki almadım şimdiye kadar, hep "çok değişmişsin" şeklinde tepkiler alıyorum uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımdan, ee fiziksel olarak suratımda bir kaç tüy çıktı sadece, boy desen bir kaç cm, kilo mu? ııh, bir kaç işte! Benim değişimimi genelde, bakış açım ve tarzımın değişmesi olarak yorumlanabilir aslında. İlginç ki benim gibi düşünen bi insanoğluna rastlayamadım yaşadığım yerde. Bana her şey tozpembe aq. Sanki öyle pamukşekerden bulutlar var da alice gelecek çikolata çeşmesinden kana kana içcek çikolatayı, sıcak veya soğuk.
SIKILIYORUM
Ergence sıkılmak değil, 1 ay kalan sınavın stresinin hesaba katılması belki de. Hatta şöyle diyelim biz buna, çalışıyorum çalıştığım zaman öyle bir rahatlık oluyor ki, bundan tedirgin oluyorum, bu durumdan da sıkılıyorum. Psik. Dr.'la görüştüm geçenlerde, evi anlattım, dershaneyi, sonra yine evi. Sorun yok bu ikisinde ama hastaneye gidip, "sıkıldım ben, buraya gelmekten de sıkıldım, dershaneye gitmekten de sıkıldım, her şey sıkıldım ama herkesten değil" demeyi planlıyorum. Kendisi blog adresimi biliyor ama okuduğunu sanmıyorum. İlk gittiğim zamanlarda beni çok iyi anlıyormuş gibi geliyordu, şimdi ise sanırım ben anlatamıyorum adam aynı adam, değişim bende.
Sıkılmak kısmı atlatmanın yolunu buldum, çağdaş sanatlarla ilgilencem, okucam sadece. Bana kitap al, kitap alamazsam internetten indiriyorum, indiriyorum ama okumuyorum, gözlerim ağrıyor. Blog okurken bu durum sadece renkleri dikkatimi dağıtan bloglarda oluyor. Okumuyorum, okuyamıyorum.
Trt Belgesel'de Joanna Rajkowska'yla karşılaştım, hayran kaldım. Kişiliğine de sanatçılığına da, oğlum manyak 1 saatlik programda nasıl tanıdın kadını? diyecek olanlara ise cevabım, yukarıda bahsetmiştim dimi karakter analizlerimden, başarısız olmuştum ama bu kez eminim kendimden. Hadi bakalım bugünlük bu kadar amaçsız muhabbet yeter, Fizik çözülmeli, türev güzel de integral var bu hafta.
AMAÇLI MUHABBET
Yarın 1 Mayıs, babam için kutlu olsun önce. Arabistan'da geçirdiği 25 yıldan fazla, çeyrek asır mı? evet onun kadar bir zamanı; gençliğinin, evliliğinin, ailesinin gelişim sürecinin en güzel yılların ve daha doğrusu 25 yılını bizler için heba ettiği için, kendisine ne kadar teşekkür etsem, ne kadar yazsam çizsem samimiyetsiz görüneceğim için, duygularımın esiri olmadan bırakıyım burada.

Perşembe, Nisan 26, 2012

Neden Geldim Bilmiyorum ama Gelmek Güzel

Yine ben, hep ben, yeniden.
Bıktık olm zırvalamalarından, diyenler olacaktır. Ben de, neyimden bıktın len, arada yazıyorum zaten derim.
Ara vermemin de anlamı yokmuş onu, anladım. Yıkıldım, öldüm ben! Bittim! modunda değilim, bu yüzden mutluyum sanırım, evet öyle.
Öncelikle şunu belirtiyim, yazmayı unutmuşum. Arada yazınca beynim reset atmış oluyor, önceden olsa kelimeler akıp giderdi beynimden, kısa bi yazı olacağının işareti bu.
Bu zamanlarda neler yapıyorum, sınavın açıklanmasından bu yana 1 hafta'dan biraz az bi zaman geçti. 6 gün. Kötüydü evet, n'apabilirim? Lys var daha ve aşılmayacak bi sınav değil. Bunu anlatmaya gelmedim gerçi. Ne anlatacaktım lön?
Pazar gününden giriyim abi, olmuyor öyle,
Pazar günü arkadaşlarla buluşacaktık, R'nin sürprizi varmış. Hani sürprizin ne olduğunu söylicem ama ters köşeye yatırmaya çalışmış kereta! Facebook'ta mesaj atıyor işte, sana sürprizim var, diye. Ee dedim, bombastik olacak çünkü beynimi yicem tahmin etmek için ya da çabuk unutan yapımdan kaynaklı sürprizi unutacam, dedim. Unutmak en iyisiymiş, keşke kemirmeseydim beynimi, zavallı beynim gel şöyle -öpücük- bi öpücükle, jöle gibi beyni hüplettim! Neyse, bu sürpriz rüyalarıma giriyor işte, sınav sonuçlarının açıklandığı gündü ;
Sürpriz paket yapıp eve getirmiş R. Ben de bi sevinç, kusura bakma bi banyo yapıyım yeni kalkmışım yataktan falan diyorum, banyoya gidiyorum, eriyormuş gibi kanıyorum. Öyle böyle değil, sanki biri gelmiş şah damarımı kesmiş o derece. Kanlar içinde uyandım, demek isterdim, fantastik bi havası olurdu ya da şu an burda olmazdım, öyle bi hastalık vardı-girmicem bilime ilime şimdi- neyse işte bi uyandım, lan dedim eğer rüyası böyleyse gerçeği nasıl bişi acebe!? şeklinde. Mesaj geliyor, sürpriz beniiim! euheuhe, diye. Ya tahmin etmiştim vallahi, dedim. Arkadaşlara haber verdim, künefe yeriz falan. Plan yapıldı. Pazar günü de gidildi ;
Sohbetin konusu - Sınav...bundan daha güzel bi hikaye bulamadım.
Öyle bi azarladı ki arkadaşım, dedim ben bunun altında kalamam arkadaş, bu pazar gününü de kazandığım vakit hatırlatırım dedim kendime. Kahve içtik, sohbet ettik, evet sınav hakkındaydı yine. Künefeler geldi, ya dedim bu künefede bi terslik var ama habire çatalı indiriyorum, acımıyorum. R, künefe bozuk! dedim. Evet garip bi tadı var, dedi. Eee n'olacak şimdi? En fazla zehirleniriz diyerek bi çatal daha, ya nesi var acaba, peynir? tereyağ? nesi bozuk acaba diye de tahmin etmeye çalışıyorum bi yandan. Atın ölümü arpadan, zehir olsa o anda yerdim, zehirli bişey yerdim yani yoksa zehir yenilen/içilen şeklinde tüketilebiliyor. Kıvama göre.
Diğer arkadaşlar da geldi, bi sohbet bi sohbet -yazar burda mutlu, gerçek anlamda-

Başka meseleler de var, ben Fizik özel dersini bıraktım. Adam anlatamıyor, özel derste bari ilgilenir de bişiler yaparız diye düşünürken... Olmadı, olduramadım, durduramadım yarebbi! Parasal meseleleri de düşününce, yok dedim ben bu dersi almasam da olur. Çalışırım kendim, cidden de öyle oldu. Kendim çalışınca bi anlama bi ilham geldi ki sorma! Hala çözemiyorum ama çaba gösteriyorum. Çözecem ama, inanıyorum yani. Geometri de ayrı dert ama onda da yavaş yavaş neyin ne olduğunu veya öhöm gibi şeyleri anlıyorum, evet.
Telefon alıyorum mesela, aslında dün alıyordum ama babamdan telefon geldi : "oğlum telefon 1300riyal-620tl-" şeklinde. Ya baba pahalı o, sen başka telefonlara bak, fiyatlarını söyle ona göre halledelim bu problemi, dedim ben de. Zaten kayıt sırasında 100 lira ekleniyor, bi de teknoloji hızla gelişiyor azizim. Biz yeni bi cihaz almadan, başka biri piyasaya sürülmüş oluyor. En iyisi, en yenisi olmasın, işimi görsün yeter yahu ama 620 lira fazla+100=720 çok fazla, sevgili ülkem kendini ne kadar da çok sevdiriyor öyle, çok şirin böyle sevimlilik fışkırıyor, her bi vergiyle götümüze girmeye çalışıyorlar ya, amq! Türkiye'de 1200 lira telefonun fiyatı, ya dedim acep alsam mı buraya göre yine 500 lira gibi bi ucuzluk mümkün ama olamadı işte. Siktir et! Alacam bi şekilde telefon ama onu değil sanırım.

Ha bi de ben özgür yazılımcıyım, laptop'un ekran kartı sorunu olmasa laptopta da ubuntu, fedora, opensuse gibi linux distrolarından birini kullanacaktım ama olamadı. Xfce ve Lxde de sarmadı, o yüzden Vista'dayım hala. Neden mi bunlardan bahsettim? Bugün 26 Nisan ve sınav sonuçlarının açıklandığı günden daha heyecanlıyım, bi nebze. Ubuntu 12.04 lts-long term support-  yüklenmeye hazır. Dvd'ye ya da sığarsa cd'ye çekip denicem. Birazdan içerideki külüstüre de format çekcem.


Cuma, Nisan 20, 2012

Sınav Açıklandı Ya, İşte Öyle Bir Şey

Sevgili blog,
Bugün hayatımı pek de değiştirmeyecek olan bir sınavın sonucunu aldım, iyi hoş. İstanbul Peyzaj'dı hedef dimi? 10 fizikle gidebilecekken, evdeki hesap çarşıya uymadı 20 fizik yapmam gerek. Diğerlerinde problem yok, öyle işte.
Ailem mi? Düşük olan puanım -geçen yıldan düşük- beklediğimin 80 puan altında gelmesi, abartmıyorum 80, beni yıkmadı. Ciddiyim, sabah bilgisayarı açtım, İrfan Değirmenci'ye yağan mesajlar -450 aldım, 470 aldım diye, lan dedim onlar öyle almışsa ben de istediğim puanı almışımdır. Laptopu prize bile takmadan, 3dk içinde gerçekleşti her şey, odama koştum, internetin fişini taktım, laptop açık vaziyette osym'ye giriş yaptım. Tckimlik hazır bekliyordu, parolayı gir ve BAZİNNGAAA! hayatımda aldığım en kötü puan! Ağladım, 6 yıldan sonra ilk defa ağladım, abartmıyorum 6 yıl, hacettepe'de ağlamışlığım var, giderseniz eğer duvarları iyice inceleyin, gözyaşlarımla ıslattım bölüm34'ü. Konumuz bu diil! Diil! Hala Haceppe Fizik Müh. kazanabilirim, hala İst. Üni. Peyzaj kazanabilirim.Hala kazanabilirim, Şebo da demiş "benim hala umudum var" diye, ben de diyorum. Sıkma canını blog, tek sikilen ben değilim. Bi şekilde hedefe ulaşcaz, hee baktım İstanbul Peyzaj olmadı, ee o zaman n'apmalı? Mersin Şehir Bölge yazılmalı, evet işte öyle. Kayseri'ye gidemem, Mersin'de akrabalar var, haa baktım kurtarmıyor, Harita Mühendisi olcam abi, n'apıyım? Herkes hayal ettiği şeyler almaz bu hayatta, öyle bi zorunluluk da yok. Harita Mühendisliği aklımın ucundan geçmezdi, memleket de öyle, memlekette okuyabilirsem de okucam amq n'apıyım ne ne ne? Çok karamsar bi çizgi çizdim, başa alıyorum, hayallerim gel git gibi, dalga kıyıya vurduğu an tutcam ucundan bırakmıcam bu kez, bu kez evet bu kez yahu!? Neyse ya, canım sıkkın olabilir.
Hea bi de, babam msn'deydi, Riyad'la bağlantıdaydık sevgili Kırca. Riyad'tan haberler güzel, dün telefon için naz yaparken ben, bugün almayın ya haketmiyorum diyince, annem koptu. Bağırdı biraz azarladı, neden strese giriyorsun? Beni de strese sokuyorsun, babanı da! Alacaz telefon işte, dedi. Ama ben almaları için demedim ki öyle, almayın abi haketmiyorum ben dedim, ciddiydim. Alın ya, siz bilirsiniz.

Not : Dün Facebook sayfamı Fikret Kızılok'la donattım. Canım Kızılok, hissetmiştin dimi öyle melankolik ve bunalım olacağımı. Dün bunalımdı, bugün iyiyim. Sabah açıklandı sınav, ağladım. Kızılok da biliyordu bence ağlayacağımı, beni en kötüsüne hazırladı dünden. Tanrım! Seninle ayrı konuşcaz. Şu an zamanı diil!
Evet hayatımın her geçen gün daha çok sikildiğine inanıyorum, yalan mı? Değiiil! Buna rağmen direniyorum.

Cumartesi, Mart 31, 2012

Dünya Dev Bir Hipodrom

Aaagghhr!
İsyan yok, stres var, evet stres var. Dün ne konuşmuştuk biz senle? diyebilirsin ama n'apabilirim ki. Neyse, iyi güzel geçecek gidecek bi şekilde. Ygs bu, daha önümde Lys'si var. Hoş güzel, 2 yıldır da bunu anlatmaya çalıştım sizlere, blog sayesinde. Yarın 1 Nisan ve bloglar sınava girecek gençlerin postlarıyla kaynıyor. Boş duramazdım, güzel dileklerinizi esirgemeyiniz. Bütün rakiplerime başarılar diliyorum, istanbul peyzaj yazmayın ;)
Yoksa bozuşuruz tabii,
Burda şarkı var http://fizy.com/#s/1ai0q7  diyor ki "dünya dev bir hipodrom ortasında yalnızım ben" ağzını öpeyim! Evet öpüyorum lan, tabii gerçek anlamda değil. Duygularıma tercüman olmuş Ogün Abi'miz. Blogun teması da buydu zaten, "At Yarışındaki Eşek" diye boşuna demedik.
Arkadaşıma da facebook'tan mesaj attım, sınava giriyor o da. Lan acayip bi duygu patlaması mı yaşıyorum ne oluyor bana anlamadım. Hadi daha fazla kafa ütülemeden gidiyim.
Kalın sağlıcakla.
Geçen yıldan fotolar ;




Perşembe, Mart 29, 2012

Müzikler Güzeldi ama Bugün?

Dün akşam geç yatıldı, sınav zamanı yaklaşmışken yapılması saçma olan hareketlerden biri.
Sabah da geç uyanınca, süngerbob'un bıkkın versiyonu gibiyim. Çocuklar, durum bundan ibaret değil tabii. Hayatımda bir dost yok -yanımda olan- patrick gibi ya da evcil hayvanım da yok garry gibi. Evcil hayvan alırsam da bakamam sanırım, eskiden ölen muhabbet kuşlarım, hatta hediye edilen yavru kekliğim bile öldü, sevdiğim herkes ölüyor! Nil de öldü, kızı da öldü. Oha lan geçen yıllar kayıp dolu. Fuck, bu muhabbeti geçiyorum.
Sabah, the Pierces - Secret denk geldi, Gossip dinlerken. Güzel şarkı, diğer parçaları da güzelmiş grubun. Sabah dinlenen müziklerden sonra, insan içine çıkma turumuz başladı kardeşle. Yürüdük yarım saat boyunca, nefes nefese kaldık, yemek yedik, çocuk fifa falan oynadı ben izledim. Buralarda Crossfire denen saçmalık hüküm sürmüş durumda. Neyse, ben ortamı terk ettikten sonra, dershane parti yapıyormuş cafe'nin birinde. Bi bakıyım eğer takılacak birileri varsa eğer diye, gittim ama kimse yoktu. Kurucular toplanmışlar vesaire, geçerken şöyle bi baktım. Sekreterden de nefret etmeye başladım ama güzel kız, nefret ettirmiyor kendinden. Neyse neyse neyse, etüte kadar çıktım. Ortamı bi yokladım, liseli kaynıyordu. Fırsattan istifade tabii, doluşmuşlar, boş hoca bırakmamışlar. Partiye gidecek olan kimseyi göremeyince de terk ettim dershaneyi, merdivenleri inerken, kurucu ve yandaşları hala yerlerindeydi, zaten uzun sürmemişti keşif. Bi bakındım etrafıma, sevilen matematikçi bi şey anlatıyordu öğrencilerine, bi ara göz göze geldik ama selam vermeden indim. "Selam orucu" tutuyorum.
Hava sıcaktı. Arada bisikletlinin biri sıyırdı, çocuğa sövdüm. Sonrasında ise bi vw polo ile geçti güneş gözlüklü kadın, ona sövmedim ben suçluydum.
Eve gelindiğinde ise işte net müzik -film izliyim dedim ama gözüm korktu. İzlediğim her filmde bi dram bi entrika, bu yüzden sınav öncesi izlenecek filmler listesi yapıyorum. "sınav öncesi film mi izlenir?" diyenlere ise cevabım "son ana kadar yaptıklarınız yetmiyorsa, yakınmak yerine sevdiğiniz şeyleri yapın" bu daha faydalı. 

Çarşamba, Mart 28, 2012

Wristcutters : A Love Story

İyi ki izlemişim dediğim ve listemi tamamlamaya başlamamın bir işareti.
Ana karakterimiz Zia, bileklerini keser ve inanılmaz bi yolculuk başlar. Fantastik bi dünya, Zia, Eugene ve Mikal'ın bir şeyleri arama çabalarının üzerine kurulmuş film. Bir aşk hikayesi, bir yol hikayesi. Keşke bitmeseydi demedim ama güzel yerde bitti. 90 dak. ayırıp gayet güzel vakit geçirebilirsiniz. Yol hikayeleri favorilerime bir yenisini eklemiş oldum böylece, iyi izleyin.
Spoiler ALERT!
-2. Polise dikkat
-Kibritlere de
-Koltuğun altına da dikkat et -Zia olum çok sakarsın çok-
Karakterlerden Mikal içinde bulundukları dünya'yı "gülümsemenin bile zor olduğu bu yerde sıkışıp kalmayı kim ister?" şeklinde sorguluyor.
Filmin en sevdiğim : Zia, Mikal ve Eugene'in beraber şarkı söyledikleri kısım.
En sevdiğim karakter : Eugene kafa adam ama Eugene'e ne oldu? öyle kaldım, Mikal da iyiydi la, film boyunca bi kere güldüklerini görmedim o yüzden içim sıkıldı diyebilirim. Ya da gülmüşlerdir ama dikkat etmemişim, bilmiyorum. Filmin sonu, güzeldi güzel. Telafi edilir.
Ve Birkaç görsel ;





Gülümsemenin zor olduğu yerde, gülmeye çalışmak?


Mikal gözlük alır ama...


Hayatımda Pek Bir Şey Olduğu Yok

10 posttur "selam"sızım. Bu da 11. olsun.
Sınav vardı gitmek istemediğim, gittim. Kafamdaki tilkiler boş durmadı tabii, plan yaptılar çabucak. Sabah 9'da sınava gidilir, Matematik-Fen kısmı çözüzülür, arta kalan zamanda da hastaneye gidilir, plan gayet basit ve yeterince açıktı. Detaylara gelecek olursam ;
Dershaneye gittiğimde sınav başlamak üzereydi hatta başlayanlar vardı. Sınıf arkadaşımla aynı dolmuştaydık, komşukızı yürüyordu. Dershaneye yetiştiğimizde, dolmuştaki arkadaş rehberlikçinin yerine başkasını buldular şeklinde bi dedikodudan bahsetti. Rehberlikçiyi gördüm, Aa kovdular mı, hocamızı?!? şeklinde yüksek bi sesle konuştum. Kapı açıktı, duymaması imkansızdı. Ama şakaydı benimki, art niyet aramaya gerek yok. Sınıfa girdim, selam verdim arkadaşlara ama biri selamımı almadı, n'aptım lan?  diye de düşünmedim, düşünmüyorum artık. Hiçbir şey düşünmüyorum açıkçası, beynimin bi kısmını katletme çabası içindeyim, içerideki çingenelerden bahsetmiştim. Göçebeydi onlar ama kafamın içindeki sıcaklığı benimsemeye başlamışlardı. Ben de sıcaklığı düşürdüm -10'lardayız şu an. Bahar gelmesine rağmen kışı yaşatıyorum içeridekilere. Yakında göçerler, kafamı buzlu suya sokmam gerekse bile, tehcir kanunu çıkartma gibi hain planlar içinde olsam bile, gideceksiniz!
Birazdan rehberlikçi girdi sınıfa, yanında biraz uzun boylu bi adam, "aha yeni öğretmen" diye aklımdan geçirirken, yeni rehberlikçimiz olduğunu öğrendim. Dedikodular gerçek miydi? -Değil tabii, eski rehberlikçi yine dershanede olacak ama belirli günlerde- Eski R. "gitmiyorum gitmiyorum, sevinmeyin" şeklinde bi şaka attı ortaya, ben güldüm ne yalan söyliyim. Komşukızı yerlerdeydi, gülmekten. Bir sınıf arkadaşım daha bana bakıyordu, gülerken. Güldük. Ben ise "komik değil, bakın gülmüyorum" şeklinde sırıtıyordum, evet sırıtıyordum. Yalan değildi bu.
Sınavı planlarıma uygun bi şekilde çözdüm, yarım. Optiği de verdim, oooh. Missss! -fizik çok zordu!?
Psik. Dr.'a da gittim, konuştuk. Sınav stresi yüzünden, takıntılar vesaire olabiliyormuş. Normal yani, sende de var bu takıntılar sevgili ergen! Gitmem iyi oldu, hep iyi olmuştu zaten. Devlete bile borcum çıktı, eczaneye gittiğimde öğrendim, 20 lira borcum var, hem de devlete. Bir yerlerimden fitil fitil alırlar, büyük ihtimalle de öyle olacak. Param yoktu yeterince, ilaçla birlikte 25 lira ödemem gerekiyordu, ilacı paramla aldım. Öbür türlü çok parayla almış olacaktım. FUCK! lan sağlık sektörü vardı anası ağlamayan.
Yarın parti varmış, pizzacıda. Gidesim yok ama eve geldiğimde kardeşime bahsettim. Gidelim dağıtalım oraları, uhuhahaua! şeklinde güldü. Annem kızdı tabii, "öyle şey olur mu? ne demek dağıtmak" vesaire. Biz de dalga geçiyorduk, annemin hayatında şakaya yer yok sanırım.
Dün akşama gidecek olursam eğer, ben-rel ve rel'in arkadaşı- sohbet ettik. Sohbet güzeldi ama fazla dağınıktım.  Peyzaj Mimarlığı'ndan kriptilyon kere bahsetmiştim, mühendislik okumak istememe sebebimden de, arkadaşlar ikna ettiler. B planım Hacettepe -olabilir ama olmama ihtimali de var tabii. İst. Pey. Mim. hadi bakalım. Bu kadar sohbet yeter blog, her zaman gülüp eğleneceğiz şeklinde bir şey yok, bunları "insan" yazdı.

Not: Her zaman "gidiyorum lan ben" şeklinde notlar atsam da, sınavdan sonra ciddi anlamda görünmeme durumlarım olabilir, olmak zorunda. İstesem de istemesem de. Keşke gidebilsem

Salı, Mart 27, 2012

Kına'dan Sonra Hayat, Siyah-Beyaz

Kına bitti düğüne ne oldu?
Düğüne gitmedim ama bu kez pek bi atraksiyonsuz ve sade bi düğün olmuş. İyiki gitmemiş, yoksa beklentiyi yüksek tutup hayalkırıklığı yaşayacaktım. İyi oldu öyle.
Gitmedim, evde kardeşlerimle abur cubur allah ne verdiyse, film izleyelim gardaşlarım! dedim. Takmadılar, star'da o gün Gerçek Masallar vardı, izledik. Adam Sandler, hayalkırıklığı yaşadım, keşke düğüne gitseydim. Yaşadığım hayalkırıklığı daha az acıtırdı.
Dr Who'yu da izledim, bombastikti. Buzun içinde uyuyan Abigail'e vuruldum, sesine de ayrı vuruldum. Şuradan dinleyelim - Abigail Burada Şarkı Söylüyor 
Sınava az bi zaman kala, "lan acaba unuttuğum şeyler var mı?" diye düşünüyordum ki bu her öğrenciye oluyor. Her demesek daha uygun olur ki çoğu diyelim.
Pazartesi gününü es geçiyorum, geç uyandım sınava gitmedim.
Bugün de sınava gitmedim, son kaç günüm kalmış kafam da garip zaten. Kaç gündür de doktora gidip görüşmem gerek diyorum ama gidemedim. Öğlene doğru kardeşle çıktık, kuzenler, akrabalar vesaire internet cafe'deydiler. Bi counter yapalım mı? -Ben counter bilmem, dedim. Yıllardır oynamadığım oyun, biliyorum diyip rezil duruma düşmek de vardı. Neyse ilk turda yenildik. İkinci turda kazandık. Öyle berabere bitirdik ama millet bi strese girdi, tartışıyorlar oyunu vesaire. Şaşırmadım ama bu kez ben de dahildim tabii, tartışmaya dahil olmamak güzel, idare ettik öyle. Yemek yicektik, döner ısmarladık. Döner geldi, kokusu  rezil, tadı da...
Yemedim kuzene verdim. O döneri bitirsem hastanelik olurdum da bizimkiler bağışıklık kazanmış, sorun yok yani.
Şimdi Gündem ;

 Pembe Tezkere adlı bi belgesel çekilmiş, bbc world'de yayınlanacak. Helal olsun, ne diyim. Uygulama korkunç, Emre Azizlerli'ye helal, alkış, her türlü tebrik.
Mad Men'in sarışın hatunu plasentasını yemiş, FUUCK! -lan o kadından böyle bişey beklemiyordum lan- buralarda doğum yapan inekler plasentalarını yememesi için inanılmaz uğraş veriliyor, bunu biliyor muydunuz? aeuhuae. Plasentasını yemeyen tek memelinin insan olduğunu? Bilmiyordun dimi?
Bir de Yeni bir Hayat ile ilgili bi köşe yazısı okudum, haber olarak yazdığım kısımları gazetede denk gelindi, iyi de oldu. Yeni bir Hayat hakkında yazılan hoş yazı - Burada, tabii tıklanırsa

Pazar, Mart 25, 2012

Düğün Sezonu Açıldı?


Dün kına vardı, bi akrabamızın. Kalabalık olmayacağını tahmin edip gittim. İyi de etmişim, eğlenceli değildi ama evde sıkılmaktan iyidir.
Saat 8 gibi komşularla birlikte eski model bi otobüsün içine doluştuk.
Otobüs 30 dklık yolculuk sırasında bi toz bulutunun içine daldı. Tabii o anda nefes de alamadık. Saçmalıktı bu kısmı.
Düğün salonuna yetiştik, kalabalık bi tokalaşma merasiminden sonra, kolonya kokusuyla birlikte daldım içeri. Kuzen de kapıdaydı zaten. Biraz sohbet, sınav var la haftaya!? muhabbeti. Yerimizi alıp oturduk ailece.
Dayım geldikten sonra dayımla birlikte takıldık. Hoş güzel, biraz sonra masaya pet bardak içinde Ballantines geldi, dayım bardağı işaret edip "içecek misin?" şeklinde işaret etse de, dayıma "kokusundan sarhoş olurum ben bunun!" dedim. Kokusuna alıştım önce, sonra da "lan ballantines'in tadı nasıl acebe?!" şeklinde şeytanın dürtmesiyle. İlk yudumumu manyak bi ağız doluluğuyla aldım. Yandım tabii! Ama formül basit, ilk yudumu aldıktan sonra burundan nefes alınmasın, ben ağzımdan nefes alıyodum böyle bi ferahlık oluyordu. Sıcaktı bi de viski, onun da etkisi olabilir. 2. yudumdan sonra da alıştım tadına, ilk önce çocukluğumda parfümün bi de kolonyanın tadına bakmıştım, onun gibi bi tat gelse de, sonra da hafif bi güzellik, hoşluk oldu. Tadı da hoşuma gitti, J&B adisin olum! diyesim var. Tadı iyi değil. Ballantines 1 - 0 J&B, Johnny Walker de var tabii ama lan onu da sevemedim, yeni yılda içmiştim teee 1 yıl önce. Belki daha önceki. Bardağı bitirdiğimde, sarhoş olmamıştım zaten içtiğim 75ml bişey. Keşke bi duble olsa idi. Kardeşim kırmızı tuborgla sarhoş olmuştu, masaya geldiğinde saçmalıyordu. Ah ulen ergenim benim! Bana da takılıyordu falan.
Kına'dan bahsediyim ben biraz ;
Geleneksel arap düğünüydü, hoş güzel ama orkestra sinirimi bozdu. Eğlenceli değildi, Halil Sezai den sana bir şarkı yazdım bugün dındırırıdıdrı söylediler. Bombastik! O anı videoya çekseydim süper olurdu da geçti gitti artık. Sezai görse intihar ederdi. Ciddiyim.
Damat sarhoştu bu arada, bildiğin böyle sağa sola sallanıyordu.
Gelin de halay çekerken düştü zuzhahah! Yazık lan tamam!
Bi de gelinle damata kına yakıldıktan sonra, damat şarkı söyledi -siyah giyme toz olur... şeklinde. Davetliler gelini gaza getirdiler, gelin de ; karlı kayın ormanında yürüyorum geceleri... şeklinde başladı. Böylece bitirdik.
Bugün de düğün var ama gitmeyi düşünmüyorum, yorucu. 4 saat boyunca plastik sandalyede kıç çürütmek? Yooo dostum yooo, benden bunu isteme. Annemin ısrarları ve vicdan azabı çekmeme neden olan sözleri belki ikna eder ama sanmıyorum.

Saatleri de ileri aldık, öss, ygs, lys kalkıyormuş sınav öyle dedi başbakan. Sınav yerine nasıl gideceğimi bilmiyorum, dün dayımı ikna etmeye çalıştım bahalım. 

Cumartesi, Mart 24, 2012

Muse -


Günün şarkısı olsun bu da ;
Muse - Time is Running Out : içinde bulunulan durumu en iyi ifade eden.

Cuma, Mart 23, 2012

Anlamlı 8


Buralarda fink atacağım günlerim olacak, 84 gün sonra dedi genç adam.

bu arada arama motoru Yandex'e : 
-ben buraları gidemeden görebildim ya, saygılarımı sunuyorum.

Anlamlı 7



Kardeşe karşı SportHeads oynamak ; eğlenceli, fazlasıyla.
-bahsi geçen kardeş 9 yaşında




Garip Haller İçine "Self-Servis" Girmek

Bugün Cuma,
Tadını çıkaramadığım, sıcak hava, az bulutlu hatta belki bulutsuz. Gökyüzüne bakmayı denemedim bugün, o kadar keyifsizim işte.
Sınav vardı, gittim tabii. Aylaklığın lüzumu yok! O sınava gidilecek, işte o kadar, dedim kendime. Sınav zordu başlarda, toparlayamadım kendimi. Kafamda kriptilyon soru-saçmalık, Türkçe mesela, netlerime bakmadım ama lanet yanlışlar yapmış olabilirim. Matematik, geometri haricinde pek yanlışım olduğu söylenemez, sınav anında yapamadığım sorular vardı. Keyifsiz olunca çözülmüyor o sorular, kalemi hareket ettirmem bile anlamsız geliyor. Neyse ki döndüm geri Matematik'e hallettim o saçmalıkları. Fen de fena değildi, komşukızı önceki sınavımda geçmiş beni. Anlayacağınız düşmüşüm ben. Bu sınavda da komşukızı saçmaladı. Yanlış anlama olmasın, kendimi diğerlerine göre yönlendirmeyi yaklaşık 6 yıl önce bıraktım. Kendim için yaşıyorum, kendim için nefes alıyorum. Hatta ders çalışmadığımda da yaşadığım vicdan azabının tadını bile kendim için çıkarıyorum. Vicdan azabından alınan haz mı? Ancak bir mazoşistin anlayacağı bi'şey bu üstad. Ve görüyorum ki sen bir mazo- değilsin.
Bütün bu olanları atlayıp, eve geldim. Psik. Dr.'la görüşmeye gitsem mi? Soracağım zilyon soru vardı da ; onları buraya yazmakta vazgeçtim. Nat. Geo. ajandam var. Evet, gitmedim. Pazartesi gününü bekliyorum. Bugün inanılmaz bi yoğunluk olacağı için, gerçi pazartesi günü de aşırı kalabalık oluyordu. Neyse bi şekilde halledilir. Mesela, unutkanlığım almış başını gidiyor, geçen haftaki analitik dersini unuttum, hatırladığım zaman da akşam olmuştu. Bunu da danışmam gerekecek elbet.
Kendimi rahatlatmam lazım, diye düşündükten sonra, en azından kendi kendime bir şekilde yardımcı olabilirim. Arşiv'den -küçük ama işe yarar- dün indirdiğim filmlere göz attım, işe yaramaz. Komedi, iyi gelebilirdi aslında ama Mushishi'yi izlemek huzur veriyor, Ginko'nun isminin nerden geldiğine? Beyaz saç ve yeşil göze nasıl kavuştuğuna şahit oldum, 12. bölümde. Manga'yı da indirmiştim ama şimdilik animeyle idare etmeyi düşünüyorum, mangayı sıkıştırıp veya boyutlarıyla oynayıp küçültebilirdim, harddiskte yer açmak için ama uğraşamam.
Bugün Yalan Dünya var, Rıza ile Çağatay'ın etrafında dönen olaylar vesaire. İnternetten kanald'nin canlı yayınını izleyebiliyoruz ama ne ses ne de görüntü pek içaçıcı değil. FUCK! lan, adam gibi yayın yapsalar da şu tv illetinden kurtulsak.
Neyse, yazıdan da anlaşılacağı gibi, doluyum bugünlerde.
Not : Sınav sonucum ne olursa olsun mutlu olacağıma inanıyorum. LYS için de kendime işkence etmeye çalışacağım sanırım, mazo- dan bahsettik yukarıda. Fiziksel değil tabii zihinsel işkence'den bahsediyorum. Bunu uygulamaya koydum bugün, fizikçi mesela, arkadaşlarımın hepsiyle tokalaştığı halde benimle tokalaşmadı. Pezevengin teki. Bugün kimseye selam vermedim, varlığımı umursayanlar haricinde olanlar ayrı tabi, sayanora! 

Perşembe, Mart 22, 2012

Güzel Güzel Oynayın

Bugün film arşivimi düzene sokayım dedim, altyazılar vesaire. Bilgisayarı düzene soktum.
Odamı da düzene soktum. Kitaplığımı düzelttim. Bi sürü test ve deneme sınavını attım, Fahrenheit 451 dostum, onların hepsi mangal külüne dönüşecek.
Bugün hafif bi huzursuzluk ve melankoli hali var. Bundan bi an önce kurtulmam gerek. Bir an önce dediysem de 1 hafta sonrası, evet sınavdan sonra.
Budist meditasyon müziklerini dinlemeye de devam edemedim, bir iki parça vardı sadece onları dinlesem yetiyor aslında.
Garden State güzel film, soundtrackler de güzel. http://fizy.com/#s/16kdkq şunu dinleyin, İron and Wine da böyle folk falan hoş Samuel abimin sakallarına kuvvet! Bu da the Shins'ten http://fizy.com/#s/10p6tr.
Evde yalnız bi aylak gibiyim, tv kapalı. Pc de kapanmalıydı, kapanacak da.
Ben yine bağdaş kurmuş ve laptop'ı kucağıma monte etmiş şekildeydim geçen sene, buna benzer bi yazı yazmıştım, arka planda da bi şarkı çalıyordu adını hatırlamadığım. Geçen sene beter seneydi, bu senenin de pek farkı yok ama daha renkliydi bu sene sene sneene FUCK!
Neyse, sakinim.
Hoş deneme sınavı çözebilirim ama kafam müsait değil. Aç da değilim. İrmik tatlısı vardı, yedim. Ama başım çatlıyor, düşünmekten. "Ya"lar da sıçıyor beynime aslında. "Anlamsız" serileriyle donatacak kadar anlamsız anlar yaşıyorum bu aralar.
Hadi yukarıdaki iki parçayı dinleyin, güzel güzel oynayın ben buralardayım.

Anlamsız 12

Alçakgönüllülük ile yavşaklık aynı şey değil ; ben alçakgönüllüyüm yavşak değil.

Çarşamba, Mart 21, 2012

Anlamsız 11

Hayat Sevince Güzel'deki hümanist Ayşecik yerine, orospu Teyze veya psikopat ihtiyar rolünü üstleniyorum bu saatten sonra.

Anlamsız 10

Yaşlı komşumuz, amcamlara misafirliğe gelmiş, merdivenleri inerken mutfak masasının üzerindeki pastaların cazibesine dayanamamış olacakki, mutfak penceresinden elini uzatıp bi adet almaya çalışırken kadının elini kedi sandım ve taa salondan gördüğüm o ele PPİİİİİİİİİİİSSST!!! diye bağırdım, kadın korkudan elini geri çekti, pastayı da bıraktı tabii.
Dakikalardır buna gülüyoruz kızkardeşimle, utancımdan ölüyorum. Biri kafama sıksın!

Salı, Mart 20, 2012

Formüllerim var, Planlarım var ama bir bohçacı değilim

Selam, 
Dershaneye gitmiyorum artık, öyle bütün gün evdeyim. Hava mükemmel, dışarısı 20 dereceyken ev 10 derecelerde, haliyle donuyorum. Neyse bütün bunları geçtim, evde ne mi yapıyorum? 
-Film indiriyorum, indiriyorum ama izlemiyorum israf olsun diye, 
-Mushishi'ye devam edemedim, neden bilmiyorum ama fırsat olmuyor,
-Dersler -atla burayı atla geç geç fiyyuu,
-Ucuz atlattık. 
-Semerkand'ı okumaya başladım devam edemedim, müsrifin tekiyim,
-Bergman ile Godard'a sardım, kült olanlar, sinemadan anlamam normalde, güzel olanları izlerim, Atilla Dorsay alıntı yaptı programın birinde "en kötü filmin bile 10dklık iyi bi bölümü vardır" diye, üstad doğru söylemiş. 
-Bergman ile Godard'a gelecek olursak, filmleri çok merak ediyorum. Film eleştirmeni ya da sinefilin teki de değilim ama bi şekilde izlenecek onlar! 
-Sınav vardı bi de, sınav yerleri falan açıklandı dün akşam. Heycandan duramadım la yerimde, okul açıklanınca hafif bi hayalkırıklığı. Sonrasında ise buruk bi sevinç, okulun yerini google maps'te işaretledim. Kroki çıkarıp öyle gidiyorum, yoksa kim uğraşcak sınav yerini salonunu bulmayla. -Şehir küçük.
-Sınavdan devam edecek olursam, bahsederken ellerim titriyor bu çok kötü çook kötü. Lan kalbim, salak gibi sıkışıyor bi de, bunu bi şekilde atlatmalı ama böyle hissetmek güzelmiş yahuu! 
-Bugün ayın 20'si az kaldı, düğüne. 5 gün sonra akrabanın biri evleniyor, gidip kurt dökcez artık, bayılmam düğünlere ama insan gaza geldi mi yapmayacağı manyaklık yok bi de normal günlük hayatta yapamayacağın ne kadar salak hareket varsa vuhvuvhuvh! Eğlenceli olacak ya da olmalı! 
-Sınavdan sonra da böyle ne biliyim güzel şeyler yapcam, örnek; 
  • Annemi uyardım, oturma odasına girişimi yasaklasın diye, 
  • Bilgisayar başında geçireceğim 5dakikam olmasın diye, böylece bloga uğrayamam sanırım ama çaresi var! Telefonla ulaşılacak işte, o da zaten saatler sürmez,
  • Belirli saatlerim olsun, 
  • Programlı düzenli bi 2 ayım olsun, 
  • Bu şekilde kazanacağımı iddaa ediyorum.
Yaz boyunca don atlet gezcem ferah ferah rahat rahat püfür püfür, bilimum ikilemeden sonra yazın yapacaklarım çok basit sevgıılim! 
Bütün gün şu Kültleşmiş insanları yakın merceğe alcam, diziler var izlemediğim izlicem, gezcem, bisiklet aldıramam büyük ihtimalle ama bi bakmışın ben kendim alırım. Öyle işte.

Cumartesi, Mart 17, 2012

Genleşme Noktamızı Düşürenler

Selam millet,
Uyarımı yapıyım uzun soluklu bi yazı değil. Rahat olabilirsiniz bu konuda. Dünkü yazımdan sonra yazdıklarımı yazdıktan sonra gözden geçirmeye karar verdim, çok yazım hatası çok hata vardı çok hata.
Neyse,
Deneme sınavına gitmek için uyandım, gitmem iyi oldu ama güne kötü başladım. İstemeden valla billa euhe, aslında bazı şeyleri siklememek gerektiği konusunda kendime hak vermeye başladım. Umursamaz pezevengin teki oldum, sınav mı? Hahaeh, onu da aradan çıkarıyorum bir şekilde, farkı olmalı. Çok farkı olmalı.
Deneme sınavına gittik, yolun yarısına kadar mandalina tüccarı bi tanıdıkla dershaneye, kardeşle birlikte.
Sınava 10 dk geç kalmıştık, kardeşim de sınava alınıp alınmama konusunda tereddüt ediyordu, "yıkarım lan dershaneyi" şeklinde. Rehberlikçi de sağolsun -oha bu duruma geldik demek vuhvuvh!- aldı bizi sınava, oturduk öyle çözdük soruları.
Sınavdan çıktıktan sonra da o berbere ben de eve. Kızkardeşim temizlik yapıyordu, delirdim. Elektrikli süpürgemiz 71 desibel değil diye. Reklamlarda görüyoruz, hamile eşini uyandırmadan -fizy'i de sikcem amq, karma police dinlerken Fatih Ürek'i duymak FUUUCCK!!- şeklinde bir tepki vermeme neden oldu, sırada da Street Spirit var, böyle çok havalı bi şekilde şarkı ismi veriyorum ya, normalde yapamam. Unutuyorum, çabuk.
Eve gelindiğinde işte temizlik durumları bitince ev bana kaldı, Mushishi'ye devam ettim, imdb listemi indirmeye başladım, bilgisayarı açık bırakıp çıktım dışarı, yaklaşık 1209834 yıldır futbol oynamıyordum, birkaç metrelik sahada nefes nefese kalmak, paha biçilemez bi duyguymuş. Mutlu da oldum aslında -ev beni sahipleniyordu, ucuz atlattım.
Yoruldum, acıktım.
Dayımlara gittim yine, çok zor durumlar abi, çok fena. İşadamı Akrabadan Yeğenlere Darbe -manşetiyle bile yazılabilir. Arazi dayımın olmasına rağmen şikayetler ve diğer olaylar, neyse geçiyim buraları.
Yemek yedim orda kiddebi(patates köftesi) içinde et yok, diyet yapan hanımefendilere tavsiye , çok ciddiyim. İçinde ne mi var ? Biber salçası, kalın bulgur, nane, maydonoz ve dev soğan parçaları  :D
Kısa yazı yazacaktım ama üzgünüm geldikçe geliyor, KANDIRDIIIM!
Yengemle sohbet de ettik falan, Semerkand'ı okuyorum ben. Yengem de başlamıştı ama devamı gelemedi işte. Kitaptan bahsettik tartıştık bi güzel, güldük eğlendik. Aile ile ve arkadaşlarla biraraya gelme fikri çok güzel -aile diyorsam sevdiklerim. Dayımlar da geldi biraz sonra, onlarla da sohbet ettik. İyi güzeldi her şey, her şey yolunda. Temmuz'da yine yeniden kontrolüm var Hacettepe'de dayımla yaptık planı, uaehae otomobille gidersek daha süper olacak. Uçak? Otobüs? Bi de kazandıktan sonra yapacaklarımı konuşuyoruz çok eğlenceli o da, -sam -sem eklerini çıkardım hayatımdan. O günden beri çok mutluyum.
Radiohead - Lucky ile veda mı ediyim yoksa devam mı ediyim? Devam et, diyen biri var.
Devam o zaman ama tek bi soru ile ;
İnsan neden ve nasıl markalaşır, nasıl fiziksel bi problemi avantaja çevirir ve bu problemi avantaja çevirip marka haline gelir? Feliyoo ve Sensei E.'ye sordum, sizden de cevaplar bekliyorum, hatta yazıyı hiç okumasanız bile şu soruya cevap verin, size yardımcı olacak ipuçları ; Betül Mardin -Topuzu ve Bastonu hatta Fuları ile, hayali karakter olan Dr House bastonu ile. Bu konu hakkında apayrı bi yazı yazmayı planlıyorum.
Hadi gittim.

Cuma, Mart 16, 2012

Çorba'sal Meseleler

Selam millet,
Ottan, taştan, topraktan bahsetmek istiyorum bugün, bildiğiniz çorba olacak anlayacağınız. Zaten sabit bi konu hakkında yazamamaktan şikayet ederken, bir ritm tutturmuşum gibi geliyordu.
Bir kaç kriptilyon film indiriyim dedim, mushishi'den haberiniz vardı zaten. Geçenlerde bir kaç görselini paylaştığım. Filmlerden bazıları şunlar ;
-Das Leben der Anderen (Lives of Others) - Konusundan bahsetmiyim şimdi, izledikten sonra.
-Take Shelter
-Being John Malkovich -kesinlikle izlicem, diğerleriden emin değilim mesela Das Leben...
-Finisterrae, yarın sınavdan sonra izlerim artık, deneme'den sonra.
-the Secret of Roan Inish de var ki sırada bunu indiremedim!! Kahretsin yahu?! Yooo diye haykırasım var. İnecek diyorsam n-İnecek n-Okkadar!!
IMDB listeme baktıkça ağlayasım geliyor, aslında gelmiyor ama sırf söylemek için söyledim. Nerede indiremeyeceğim film varsa bulup atmışım listeye.
Filmlerden bahsettik, müzik ı-ıh dinleyemiyorum, hafıza kartına attıklarım kartı şişirdi, az kalsın fiyyu oluyordu ama kurtardım. Bi daha böyle bi işe kalkışmam, yakında bilgisayarda yer kalmıcak diye de korkuyorum. Öyle.

Gel gelelim Eşek'in evinde olup bitenlere ;
Dün malum dershaneye gitmedim, daha huzurlu hissettim gitmeyince. Geometri çalıştım, hiç yapamıyorum diye bişey yokmuş onu da gördüm. Zaten Fizik'i de atlatcam bi şekilde. Ama Matematik! Tükürürüm en balgamlı şekilde, ne la bu?! Ya benim kafam basmıyor ya da soruyu bulamayınca siktiri çekiyorum. Anlayamadığım bişey var, ben aslında matematiği hiç sevmemişim ki. İşin ne olum sayısalda diyenleri alnından öpüyorum.
Dün yıkıldım, mütercim tercümanlık almanca'nın bazı üniversitelerde almanca dil sınavıyla aldığını öğrenince ben Nagehan dur Nagehan beni bekle diye sayıkladım. Kardeşim de yıkıldı, o dilci! O daha çok yıkıldı, Nagehan gibi terk etti beni ama bizi alkışlayacak bi savcımız yoh idi! Bre katiller... -kafam güzel.
Nagehan ile Nihan burdalar
Dün, yine ne oldu lan?! diyenlere ;
Annemden bisiklet istedim, bunu yaptım. Hatta laptopımı satıp, piskelet alcam ben yea! dedim. Ama dalga geçtiler, hor gördüler! Şimdi şöyle ki ; Geçirdiğim ameliyatlar bir mumdur iki mumdur, ailemin beni uçan kuştan sakınmasına neden oluyor. Bisiklete binmek, motorsiklete binmek, kavgalara karışmak-hiç etmedim- bu gibi şeyler yasak. Kötü bi kaza anında, selam eşek cenneti ben geldim, diyebilirmişim. Böyle dedi doktorum. YASSAAAĞI YİDİM!!
Dün, yine yine yeniden sev beni sar beni uvhvuhv, bisikleti almayan ebeveynlere rest çektim, telefon için denedim şansımı ve evet 1 ay diye erteledikleri mazlum gencin bir ay sonra cep telefonu olacak, keşke almasalar ama duramıyorum işte.
Bisiklet içinse planlarım var elbette, reşitim ben, banka hesabım var içinde örümcek ağları olan. Laptopı 200 kağıda okuttuk mu?! Vuhuvhv, param olur ve sıfır olamasa da çocuğun birini kandırıp alabilirim. Bukkadar düştüm be blog!

Ha bi de gündemden maddelerim var ;
-Afganistan'da türk helikopteri düştü, 5 Afgan hayatını kaybetti. 12 askerimiz şehit oldu. Allah rahmet eylesin, ne desem az ama -Abi bu işte bir iş var, diyip susuyorum.
-Türkiye, 20 Mart'ta Suriye'de konsolosunu geri çekebilir, hmm. Türk ailelere de yurda geri dönün çağrısı, vaaay anasını. Peki neden? Sn Başbakan, Suriye'ye acaba bir müdahale mi yapılacak? -soruya cevap beklemiyorum. Eğer Türkiye tarafından müdahale onaylanırsa ki yanarım. Ateşhattında kalacaz, Rusya'da demirlemiş gemilerini. Hass, diyorum.
-Bu arada TL simgemiz hayırlı uğurlu olsun, beğenmeyenler, Başbakanın T'sine sahipmiş de bilmem ne. Olum saçmalamayın yahu, TL ne olmalıydı, Süleymanın S'si mi? Merkez Bankası başkanı beni korkutuyor, ne zaman tv'de görsem, hass yandık yine diyorum. Yeni paraların üzerinde TL simgesi olma ihtimali var, öyle dedi.
-Borsa'ya gelecek olursak. Borsa ne alemde bilmem ama ne zaman tv'yi açsam 60000'lerde seyrediyor, mazot'a zam, benzine zam. Alıştığımız şeyler. Bi de dolar uçuyor yine, 1.8'di bıraktığımda. Euro, anası ağlasa da 2.325'ti. Babam için iyi oluyor, doların yükselmesi ama işte, ekmek doların ağzında.
-Magazin'de bi bok olduğu yok, hep yiyişiyorlar. Yakın zamanda bi olay görmedim.
-Hayvan videosuyla kapatıyoruz, demek isterdim ama o kadar düşmedik sevgılim!

Son sözü söylemek için reklam koymak ister gönül ama ne çare. Gideyim ben.

Çarşamba, Mart 14, 2012

Pi Günü Kutlu Olsun

Pi Günü
Bugün Pi Günü millet, hayırlı uğurlu olsun. Hani ecnebiler önce ay sonra gün şeklinde yazarlar ya tarihi şu şekilde 03/14, bi de pi sayısı 3,14 şu. Aaa lan bak ne buldum, tarihten anlam çıkarıp pi sayısına adadım bu günü demiş birileri. O gün bugündür de bugün pi ünü olarak kutlanıyormuş. Türkiyede ilk kez Odtü bilmem ne koleji kutlamış, Odtülülülüler çılgınsınız!

Bi de Sütlaç Bayramı var bugün, öyle pek bayram havasında değil ama sütlaç yicez ehe. Anam sağolsun yapmış, ben hariç kardeşim sever sütlacı. Öyle işte, eve geldiğimde de salak gibi mal gibi hatta öküz gibin gittim tost yedim. Yemez olaydım, bütün hafta azap işkence dolu geçecek, hazır yimek, pis yimek bunlar! Tükür oğlum, tükür...piiii!!!

Dershane de bi acayipti bugün, hani öğrenciler ok de hocalara ne oluyor abi? Sona mı yaklaştılar Dooms Day"dexter'daki" mi geliiy ne oluyor? Neyse, ben her zamanki rahatlığımla milleti sinir etmeye devam ediyorum. Son iki ders slayt izledik, rehberlikçi anlattı auhae biz dinledik, izledik evet ama yazı yani, okuduk daha doğrusu. Sınav öncesi n'apmalı? Bunları konuştuk. Tartıştık sınavı, genel olarak güzeldi.

Eve de geldim böyle uzandım bi güzel, mushishi canım benim ciğerim, izledim tabii ama duygusal lan, dramatik bi havası var. Neden izleyen insanlar "ben mutlu oluyorum ehhiehi" yapıyor, anlamadım. Ben genelde dramatik noktalara mı odaklanıyorum, ne oluyor bana?!

Sınavdan bir gün önce, güzel şeyler -aklına ilk gelen değil, diğeri- yapmamız gerekiyormuş. Böyle etkinlik ama yorulmayacağımız falan, geçen yıl yapmadım bu yüzden kazanamadım ajshasdkas ben öyle düşünüyorum alla alla. En iyisi gitmek, üniversiteye. Bana ait bi ev olsun fena mı olur? Evin güzel olmasına gerek yok, banyosu sağlam olsun yeter. İlk işim evin banyosuna bakmak olacak, sonra mutfak, yatacak yer idare edilir. Hani uzaktan öyle ahkam kesmek bana kolay ama göründüğü kadar basit olmadığını biliyorum, ev bulana kadar canımız da çıkabilir, ohohooh kazanmışım da ev bakıyoruz. Hadi hocam gittim ben, bu kez gerçek anlamda gidiyorum, ne master'la ne reyüs'le adam gibi görüşemiyorum, herkes mi meşgul hocam ya?! Bi JJ var işte, bi feli var arada mesajlarıma cevap veren, bi de RS var, bi de en son gök vardı. Bu ne ya?! Yalnız hissettirmeyin lan, hazır bu kadar mutluyken kullanın, işinize yaradığım kadar.

Son olarak, Zülfü Livanelilili, Aylin Aslımlılılı bi de Grup Yorumlululu konser var Bakırköy'de, Francesca'ya sormalı ayrıntıları da büyük ihtimalle gidemicem, ne zaman etkinlik oldu da MaDDonkey gitti!?

Hadi görüşürüz inşallah, sütlaç bayramı, pi günü derken bizim ufaklığın doğum gününü de kutlayayım burdan, gardaşım; bütün yaramazlığın ve şımarıklığına rağmen seni seviyoruz ailece, uzun sağlıklı mutlu bilimum iyi dilekli ömürler! Bi de çocuğun kafası ingilizceye meyilli, genetik mi la bu?!

Salı, Mart 13, 2012

Yeterince "Mutlu" Yazı

Selam millet,
Sabahlar bildiğiniz gibi. Bu kez kahvaltılı.
Dershane de bildiğiniz gibi, ee olum ne anlatacan, neden yazıyorsn len?! diyenler için ;
Sabah ilk iki ders fizikti, adamın berbat, dandik ve manyakça espirilerinden gına geldi. Ama tabii tepkimi göstermiyorum ya da tepki var ama öncekiler gibi açık değil. Bi bakış atıyorum hocaya, gülmüyorum mesela. Öyle susuyor. İlk iki ders bittikten sonra çantamı aldığım gibi çıktım, ilaçları almam gerekiyordu. Öğleden sonra da hastahanede sürünmek işkence ve zaman kaybı olacaktı. Rehberlikçi hep böyle miydi? Yoksa mükemmel bi değişim mi yaşadı? Umarım her zaman öyleydi ve yanılmışımdır.
Dünden bahsediyim biraz ;
Pazar günü anneannem, canımın yarısından fazlası, çocukluğumun ve hasta zamanlarımın çoğunda yanımda olan. Bu dünyada insanlar birbirlerine tapıyor olsaydı ben anneanneme tapardım. Annem değerli ama tabiiki yerleri ayrı. Neyse, pazar günü akşamı fenalaşmış. Hastaneye kaldırmışlar, olaylar mühim değil ama annem çok üzgün ve çaresiz görünüyordu. Buna sebep olan adama bi güzel sövdüm, orospunun teki, pezevenk! -akrabamız oluyor kendisi, narsist diyince aklımda resmi şekillenen kişi-
ben de keyifsizdim aslında, sınav pazartesi sabah 10da olmasına rağmen, 2. seansa iyice kahvaltı etmiş olurum dedim. Gidemedim tabii, kardeşim geldi. Dişi ağrıyormuş. Onu da doktora götürdüm, sınava ordan giderim dedim ama kafayı çekip direkt nenemlere gittim. Şükür, nenem iyi. Askerlik meselesini konuştum dayımla, bir de ehliyet alma ihtimalim var onu da dayım alacak büyük ihtimalle. Dayım, 1 numara adam. Kazanmamı en çok isteyenlerden biri de o. Daha doğrusu "onlar".
Devam edecek olursam, girmediğim sınavın kitapçığını almak için rehberlikçiyi ziyaret ettim. Aldım da kitapçığı, geçmiş olsun dileklerini iletti -kardeşim için olan- içtendi yeterince.

Hastane kısmına gelecek olursam eğer,
Psk. Dr.'umu ziyaret ettim, hem de annemin ilaçlarını aldım. Doktorla bi sürü konuda konuştuk.
-Öncelikle hayatımda değiştirmek istediklerim,
-Aile ile olan kavga, bi daha olmayacak söz, ehe.
-Bir de bi şey söyledi ki mutlu oldum, iyi hissettirdi daha doğrusu.
Dershaneye döndüğümde komşukızı ile alacağımız ders için konuştuk, kevaşe de "rahat ol k.k. benim her şeyden haberim var, hangi hoca ile ders alacağınızı da biliyorum" dedi. Laf soktum bir iki adet ama bana mısın demedi, helal olsun. Bi nevi evet evet biliyorum siklemedi! Olsun içten pazarlıklı biri olduğu için bunun bi yerlerde biriktirip ondan sonra boşaltma durumları var, bu huyundan da nefret edilir. Bana karşı öyle olup olmayacağını bilmiyorum ama nefret ettim mi birinden, bi daha da kesinlikle eskisi gibi hissetmem. Yengeç?
Etüte giderken konuştuk komşukızı ile etütü de aldık, o dershaneye dönerken ben de tavuk döner aldım açlığım duvarlara çarpa çarpa dile gelmişti. Keşke yemeseydim. Midem ağzımda şu an.
Bu arada fotoğraflarını atacağım bi kedimiz var, beyaz renk tüyleri, yeşil gözleri var. Kaç gündür pencerenin dibinde, kapı koluna uzanıp, kapıyı açmaya çalışıyor namussuz. Kovsak gitmiyor, dişi bi de. Erkek kediler de ayrılmıyor dibinden. Teras kedi kaynayacak yakında. Benden korkmasına rağmen, kardeşlerime sevdiriyor kendini şıllık! Fotolarını çektim dün akşam ama işe yarar şeyler değil, bi şekilde yakalayıp adam gibi fotolar çekip atsam daha iyi olacak. Kedi sevmem normalde ama bu farklı. Kediseverler var tanıdığım, blogta. Kediden yeterince bahsettim.
Mushishi'yi izlemeye başladım, SONUNDA!!! İlk 2 bölümü izledim, her bölümde farklı mushilerin insanlarla olan münasebetlerinden bahsediyor. Tam olarak hakim olmadığım için pek bir şey anlatmak istemiyorum ama  çizimler mükemmel, zamanı gelince yeterli incelemeyi yaparım, izledikçe de olayları toparlayıp anlatırım ya da. Zaman olmasa da...
Bir kaç görsel Mushishi'den, çizimler mükemmel. - link: http://atyarisindakiesek.blogspot.com/2012/03/mushishi-birkac-gorsel.html


Mushishi -Birkaç Görsel



Mushishi Ginko -Artiiiist!! 

Renzu -Shinra'nın yarı mushi yarı insan olan nenesi



Shinra, mushi yaratan çocuk

Mushiler ve Shinra, havada gezenler mushi olanlar


Pazar, Mart 11, 2012

Pazar, O Kadar Kötü Değil

Selam millet,
Evdeki kavga gürültüden kurtulmuş ve arınmış haldeyim. Sorunun kaynakları şunlar;
-Kredi borcu ve kapıya dayanana yumurtadan dolayı ebeveynlerin stresi,
-Sınav gününün yaklaşması ile tedirgin olan, kaygı ve tahammül sınırlarının nirvanasına ulaşmış ergen stresi ile birleşince ortaya akıl almaz manyaklıkta bir tartışma çıktı. En azından halletmiş olduk, dün el öpme merasimi vardı ama geçiştirdim, elini kendi uzatınca olmuyor. En iyisi içten gelerek yapılan.
Dün Betül Mardin'i izledim Soru-Yorum'da. Mükemmeldi, her ne kadar sohbetin büyük bi kısmını kaçırmış olsam da yetişebildiğim kadarı bile yetti. Hatta bi not aldım, Nat-Geo'nun verdiği ajandaya not ettim.
Burada yazardım ama alıntı yapmam gerek, tam olarak sözü her ne kadar kaydedememiş olsam da hayat dersi gibi bir şeydi o. Öncelikle, hocamın muhteşem bi başarı öyküsü var. Sanırım ilham alınan kişilerimi bir yenisini ekleme vakti geldi.
Yarın sınavım var, geçen haftaki sınav inanılmaz basit olmasına rağmen -evet sonuç hiç de parlak değildi- dershanenin kötüsü bile geçmiş beni. Dert değil. Önümüzdeki BÜYÜK sınava bakacaz artık.
Bir kaç adet film indirdim, Mushishi'yi 2. kez indiriyorum. 1.'si eng. sub. -ingilizce altyazılı ve gömülüydü. 2.si ise mkv ve altyazıyı kapatıp açabiliyorum. Hoş bi özellik. 1.sinde yapamıyordum bunu.
Finisterrae'yi indiriyorum, bir kaç adet fantastik hikayesi olan film daha indirdim. Being JohnMalkovich de indi. Hikaye uçuk, zaten normal olanların hikayeleri dikkatimi çekmemeye başlamıştı. Squid and the Whale onlardan biriydi mesela, sevdim filmi ama çok bilindik bi hikayeydi o yüzden sıkıldım bazı bölümlerinde.
Bir de bi şey daha var, izlediğim filmlerin çoğunda yalnız insanlar vardı ama mutlu son hep bir kadınla oluyordu. Hah, benim sona değil ama bir başlangıca ihtiyacım var sanırım. Yeni bir başlangıç yapmak için üniversite uygun mudur?
Son 20 gün ya da bilmem kaç saat, bilmem kaç hafta ama bir ay değil. Hayatımda bir kaç şeyi değiştirmeme neden olabilecek 20 gün, işe yarar bi şekilde kullanmam gereken. İneklemem gerekirken mala bağlayan ben, kedi garfield'dan beter haldeyim. O kadar kötü değil yahu! Cidden. Aslında bi şeyler kötü gidiyor olabilir ama görmezden gelinecek kadar küçük şeyler, ihmal edilenler.

Cuma, Mart 09, 2012

Ergen İsyanı

Selam millet,
Muhtemelen bu yazıyı sırf başlığından dolayı okumayacak milyon insan sayabilirim ama zaten ben de sizi uyaracaktım, ehe. Boşverin okumayı görürseniz bile görmezden gelin, Başlıyoruz ;
Bugün yine bir kahvaltısızlık klasiği ve kahvaltı yerine dinlenen bleeding me, fade to black ve mama said dinlemek iyi gelmedi sanırım, aslında iyiydi ama günün ilerleyen saatlerinde de bunalmak ve onun gibi şeyler. Dershaneye gittim, hiçbir şey atıştırmadım aç olmama rağmen. Aç olduğumu bile unutmuşum sanırım. Neyse hocalar da yoktu bugün, varlar ama ders yok. Ne biçim dershane !'+%&/ 2. dönem düzelecek deseler de hiçbi sikime yaramaz. Dediğim gibi bu saatten sonra tek başımayım. Yapacak bişey yok. Dershanede malca geçirilen 2 saatten sonra, eve dönme kararı aldım. Ama önce doktora uğramam gerekiyordu. Doktora gittiğimde de herzamanki kalabalıkla karşılaştım bi "merhaba" diyemeden geri döndüm. Anlatacak bi kaç şey vardı. Mesela hayatımda değiştirebileceğim iki şey buldum ; 
1. Eskisi kadar inek olmak, ders çalışmaktan zevk almak. 
2.si ise internet bağımlılığından kurtulmak. -zevkten dört köşe olmuyorum bilgisayar başında durunca.  En azından bu ikisini halletmem gerek biran önce.
Neyse elim boş döndükten sonra, evde kesinlikle daha çok bunalacağım fikri yerleşti önce. Ondan sonra da evin boş olmasını diledim. Keşke eve gelmeseydim. En azından akşama kadar. Keşke...keşke 2...keşke 3. 
Eve geldiğimde kimse yoktu 1 saate kadar. 1 saat sonra annem ve kardeşim gelmişti. Annem geldiğinde, beni beklemiyordu şok oldu tabii. Konuştuk, şakalaşıyorduk. Ta ki pazartesi günü yapılan tartışmanın kritiği çıkarılana kadar. Kritik çıkarırken yine tartıştık. Yengem de annemi haklı çıkarınca yine tartıştık. "Hatalıysam ara!" hatalıydım ama arayanım yoktu -şimdiye kadar. Babam da tabii bir yandan başlayınca -msnde görüşüyoruz o sırada- tam koptum. Netin açık olması, kameranın bana dönük olması, mikrofon dahi umrumda olmadan saydım. Seçerek döküyordum kelimeleri. Daha dikkatliydim ama bu kez hepsinden kötü oldu. Babam da saymaya başladı ; 
-İnternetin var yok efenim sınırsız da şu kadar yıllık ödüyormuş da bilmem ne. -ee hadi bunu geçtim.
-Evi tadilat istedin yaptık, dedi. Oha dedim bu kez, evin yapılması taraftarı değildim ki o zamanlarda tam sınav arifesinde evimizde balyozlar vardı. Yani kafamın sikilmiş olduğu ve sınava çalışmayı bıraktığım dönemdi o dönem. 
-Yok efenim internetten ayakkabı bakıp sipariş ediyormuşuz. Hadi onu geçtim alıp almama kararını siz veriyorsunuz sevgili ailem! Almasaydınız arkadaş, zorla aldırdık sanki. 
-Yok efenim ben 1000liralık telefon istiyormuşum, lan onu geçtim telefon 1000 lira değil. Tarifeli telefonları göstermiştim anneme, topladığın 24 ay tabii ki 1000 lira yapıyor ama aldırmam tabii ki. 
Hadi bütün bunları geçtim kardeşime kötü davrandığımı iddaa eden bi annem var, allahım sana geliyorum. 
Ondan sonra da yok efendim ben senin için -hastane zamanları- kan ağladım diyince. Patladım tabii. Sen bana malınmışım gibi davranamazsın, saçıma, kaşıma, gözüme karışamazsın diyince de. BAAAM! 

Bugün hava çok güzel yaklaşık 20 derece, sıcak, güneşli. Kuş cıvıltıları, mart kedileri ve bilimum yaratık seks yaparken benim düştüğüm hallere bak. Mart kedileri bile güneşin tadını çıkarırken, ben bir kedi kadar olamadım be blog! Siktir olup gidesim var, eğer bu kadar sorun benim başımın altından çıkıyorsa.

Perşembe, Mart 08, 2012

Dünya "Kötü Kadınlar" Günü


Dünya Kadınlar Günü diye bir şey var, femenler de kutladı. Bugün eve dönerken parkta meraklı bir kalabalıkla karşılaşınca farkettim bugünün anlam ve önemini. Davullu, zurnalı eğleniyordu millet. Her ne kadar bugünlerde bir kadını-annemi- üzmüş olsam  da, barışcaz bugün inşallah! yarebbi! Ama konumuz o değil, kadın diyince aklınıza sadece eşiniz, anneniz, kız kardeşiniz mi geliyor?
Benim aklıma gelenler ise haklarının yenildiğini düşündüm emekçi sinemacılar.
Ben yeşilçam filmlerine yetişemedim, tv'de izlediğimde bilinçaltımın üveyevlatları olan karakterler var.

Dünya "Kötü Kadınlar" Günü'nünüz kutlu olsun, aklıma ilk gelenler ;
Suzan Avcı, Neriman Köksal, Güzin Özipek, Aliye Rona, Lale Belkıs...
-Not: Sinema'daki karakterlerden bahsediyorum yoksa usta sinemacılara "kötü" sıfatını yakıştıracak biri değilim.
Birkaç görselle zenginleştirmek isterdim yazıyı ama saydığım isimler zihninizin bi köşesindedir diye şey yapmadım, ehe.

Perşembe, Mart 01, 2012

Çöpü Boşalttım, Gidebilir miyim?

Selam millet,

Sınava kadar görüşmeyebiliriz veya görüşürüz ama blog okuyamam, yazamam, yorum yapamam. Ben sınavı kazanıyım, kurtuluyum da... -komik değil ama gülesim var- buna ihtiyacım var. Dün master'la konuştuğumuzda inekleme turlarına başlayacağımı söylemiştim. Ee master'ın haberi var, rey'in de haberi var. Sizin de haberiniz olsun istedim.
Bugün dershane bomboştu, hoca anlamında değil ama. Sessizdi, sakindi. Kimse derslere gelmiyor artık. Ben ve 4 kişi daha sınıftayız. Bu saatten sonra konular bittiğine göre sorularımı çözmeleri için kullanabilirim bu durumu. Leyhime çevirmek güzel olacak gibi, becerebilirsem. Doktorumu görmek için hastaneye gittim, kapısının önü kalabalık -her zamanki gibi- reprezant bile vardı. Neden o saatte geliyorlar ki?! Saat 11:20 idi gittiğimde. Sekreterden rica ettim muayene günümü kontrol etmesi için, 11 gün geçmeliydi. Anlayacağın haftalardır gidemiyorum. Boşlukta gibiyim, böyle bomboş. Hani yapmak istediğin yüzlerce şey var ama... Ne biliyim yapmak istediklerimle yapmak zorunda olduklarım ikisini ayırt edebilsem de kendime işkence ediyormuşum gibi geliyor, eskiden öyle değildi. İneğin tekiydim, ve mahallenin "en çalışkan çocuğu" kıvamındaydım. LGS kazanılır, umut kazandı. Takdir alınır, umut aldı. Eski günlerimi özlüyorum. O zamanlarda ise -çocuk olmama rağmen- şimdikinden daha fazla ciddiye alıyordum her şeyi, hatta eskiye dönüp o gerizekalıyı dövüp adam etmek isterdim. Bu gerizekalı benim çocukluğum oluyor. Hani haylaz çocuklar olur ama çok çalışkandırlar, ben haylaz olamadım direkt çalışkan oldum. Sessiz pisliğin tekiydim. Hatta çoğu zaman amerikan dizilerinde gördüğümüz inek'lerden biriydim ama o kadar çirkin değildim yahu, tipteki şirinlikten yırtıyordum. Çok daha kolay kız arkadaş edinebiliyordum, yalnız değildim. Dershanede de "çok çalışmama rağmen" görülmeyen kişiydim, ne biliyim orta halli bir öğrenciydim ama çok çabuk sıyrılabiliyordum, hırslıydım belki de. Şimdi de öyle olmak istiyorum, orta halli olmama rağmen aradan sıyrılmak istiyorum. Başarısızlığa uğradığımda da siktiri çekmek istemiyorum. Ben küçükken, kardeşimle atari oynardık -kasetli olanlar- street fighter'daki yenilmek zoruma giderdi mesela. Gerçek hayatta kavga ederdik, onunla oynamazdım. Kendi kurallarımı koyardım çoğu zaman. Aile tarafında da çok ilgi gören bi çocuktum, okulda da öyleydim. Eee, şimdi de dershanenin orta halli öğrencisi olmak koyuyor adamım! İşin kötüsü böyle hissettiğimi farkettiğimde dershanede durmama, eve kaçma gibi saçma sapan şeyler yapabiliyorum Bugün de o günlerden biriydi. Doktorumun kapısını çalsam veya 1 saat beklesem belki bunun nedenini öğrenebilirdim, bu yüzden yarın zamandan çalıp gidecem. Bu kez gidcem. Psikolog falan beni kesmiyor hacım. Sevmediğimi de söylemiştim. Ama psk. dr.'un da bana ayıracak vakti olmuyor, çok kalabalık. Zaman da ayırıp en az 1 saat bekliyorum. Belki daha az ama beklemek de zoruma gidiyor, böyle sıkıntı basıyor. Terliyorum, daha çok ellerim. Dışarı çıkmak istiyorum ama çıkarsam eğer geri dönmeyeceğimi bildiğim için denemiyorum bile. Bekliyorum sadece, tahammül edilemeyecek bi his değil ama "i don't wanna fight" diyor şarkının birinde, arka planda çalıyor tvde. Ben de yoruldum yahu, cidden. Hani hayatımın belli dönemlerine denk gelmesi, talihsiz. Bazen de özel hissediyorum kendimi. Hatta sırf böyle hissettiğim için diğer insanların da bana ailemin veya doktorlarımın davrandığı gibi davranmasını istiyorum. Hatta bu yüzden olabilir ki rehberlikçiyle tartışmalarım çok boşmuş ve gereksiz. Sorun sende değil hocam, bende. Diyorum şimdi de. Bir savaş kazanırsınız ya da kaybedersiniz, sonucunda size ait olan bir madalya olur veya ailenize ait. Sonuçta ortada bi ödül var. Ben ödüllendirilmedim. Ya da belki sizin gördüğünüz "ödül" olan benim için pek de "ödül" olmuyor olabilir. Bundan da emin değilim. the Ground Truth'daki gibi ama onun kadar abartılı değil. Garip hissediyorum, bu sana "saçma" gelebilir, belki de öyledir. Hatta sınava bir ay kala böyle hissediyor olmak da boktan. Karamsarlık diz boyu, hocaları da bu saatten sonra takmak anlamsız zaten. Yok şu konuyu bilmezsen kazanamazsın! Hocam, ben Odtü'ye gitmiyorum, belki de gidebilirim ama şu an gidemiyor olmam da kafamdaki boşluklar. Odtü uzak değil yahu, tam şu noktada. En azından nerde olduğunu biliyorum. Bir hedefim var ama bazen de hayal kurduğumu düşünüyorum, ya da hayal mi gerçek mi lan bu?! dediğim zamanlarım oluyor. Mesela "ben istanbul üni. peyzaj kazancam" dediğimde, istanbul mu sen mi ahah diyen var, ya da peyzaj okursan aç kalırsın diyen. Umrumda da değil hani ama ya onlar haklıysa? Hep ben haklı olmak istiyorum, benim istediğim olsun. Kendi hayatım için tabii, başkasına müdahale edemeyecek kadar pisliğe batmış durumdayım. Hatta birine "seni seviyorum" demek kadar zor bir şey yok, benim için. Eğer bu iki kelimeyi söylersem karşıdaki kişinin hayatını mahvedeceğim gibi geliyor. Sinir ediyor. Ben kimsenin hayatını mahvetmeden önce kendi hayatımı düzene sokmam gerek.
Turgut Uyar - Atlı Karınca'dan alıntı ; Görünen Köyün Kılavuzu'nda denk geldi, iyi ki de denk gelmiş.
Gün doğsun bir arınayım istiyorum
Güneş tozlu caddeler kaygılarım beni bir arıtsın istiyorum
İşte tam böyle istiyorum

Bu zamana kadar yazdığım yazıların çoğunda kafamdaki "çöplüğü" boşalttım ama hiçbir zaman bu kadar hafif veya açık olamadım sanırım.

Eve çok erken geldim, siz orda okulları tatil edin, ben burda bahara giriyim, basbayağı güneş vardı öğlen. Hatta sıcaktı ya da ılık. Eve geldiğimde kimse yoktu, anahtar her zamanki yerinde ama ben bunu -herzamankiyeri- yeni buluyorum. Dünkü çıldırma "kapı tekmeleme"den sonra annemi aramam yetti anahtarın yerini öğrenmem için. Yoo, paspasın altında değil. Neyse, eve geldim, sıcaktı işte dediğim gibi. Biraz sonra kardeşim geldi. Sonra da kuzen geldi. Dün akşam mı konuşmuştuk, hatırlamıyorum işte ama sürpriz oldu. Film aldı benden, bir kaç adet. Sohbet ettik vesaire. O gittikten sonra, kapıyı pencereyi  kapatıp sobayı yakmaya çalıştım. Üşüyordum. Hatta şu an ayak parmaklarım uyuştu soğuktan. Sobayı yakıyım dedim. Kömür çuvalının içine girmiş gibi oldum. Evet, beceriksizin tekiyim. Bizim evde sobayı ben yakmam. Şimdi de yanıyor gibi.

Yazının ilk kısmında da dediğim gibi, uzun zaman değil ama bir zaman uzak kalmam lazım bu diyardan, umarım daha mutlu bir şekilde dönerim geri. Ara vermek iyi gelecek sanırım. Denemeden öğrenemeyeceğim için. Geri döndüğümde yeni bir savaş kazanmış olabilirim, -gülüyorum ciddi anlamda- yoo yoo ciddiyim, savaştan kasıt da şu lanet sınav. Kazanılması için elden gelen yapılan.

Şimdilik hoşçakalın!

Çarşamba, Şubat 29, 2012

Kafa Güzel Olmayınca...

Selam millet!
Salı gününden bahsetmemişim, pek bi şey yaşanmadığı için herhalde.
İşte bildiğimiz program ;
Fizik, kötü abi. Ders değil ama bu saatten sonra hocaya yüklenebilirim. Anlatıyor ama anlamamıza izin vermeyecek şekilde. Evet, öyle.
Türkçe, sevilesi ok, adamla şakalı örnekler vesaire yapıyoruz ama bir şey eksik. Adam robot kıvamında, bir şey soruyorum mesela, sanki cevabı hazırmış gibi, bi de sorularımı çözmüyor !'^%+&/()
Geometri, Bomba!! Adamı sevmiyorum, dersini de sevmiyorum. Evet bu da anlatamıyor. Ee oğlum nasıl bi dershaneye gitmişsin sen de? diceksiniz ama yaptık bi hata :'(/&T%R+^ derim o zaman. Küfür yerine soldaki karakterleri kullanıyorum artık!
Öğleden sonra da eve geldim, aslında önce arkadaşımla markete kadar gittik, manyak insanlar! -gülünür- biri komşu kızı işte. Benim kevaşe'yle olan küslüğümü sordular. Zaten bitmesi gereken bir arkadaşlıktı, arkadaştık sadece bi de. Öyle.

Bugün de pek bi kebap olay yoktu,
Biyoloji, sevilen adamın sevilen dersi, acaba sadece kimya biyolojiye ilgili olduğum için mi dersleri seviyorum!? Sayısal'da işim ne aq!'%+&/ ! Bu da bi hata olabilir ama yabancı dil sınavına da giriyorum, eğer peyzaj olmazsa diye ama peyzaj olacak !!! Böyle hissediyorum. Sağlam basacan bu hayatta, diyorum ve bu yüzden yabancıdile de giriyorum.
Matematik, havuzdan tut, işçiye, faize kadar. Delirmek üzereyim, delirdim sanırım. Problemlerden soru kaçırma gibi bi lüksüm görünmüyor şimdilik. Çok iyi çözdüğümden değil, sadece çözmek zorunda olduğum için.
Fizik, ok ok bu fizikçi ile salı günki farklı. Bu adamı LGS*evet lgs ben 92'liyim ama 91'lilerle okuyordum* işte bu sınavdan beri hocamdı. Ne diyim şimdi, belki çocukluğuma gidip bu adamı öldürmem gerekiyordu. Bunun sonuçlarını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim için de mutluyum aslında.

Gün bitti, biyoloji'den soyağaçlarını anlatması için rica ettim hocamdan. Anlattı, soru çözdük, soru çözdüm. Evet, öğrendim. Hoş güzel, her sınavda 1 adet çıkıyordu. Geçen yıl da çıktı. Yarın da nükleik asitler yapacağız büyük ihtimalle. Bakalım, şu biyoloji sorularını sağlam kafayla okusam yanlışım çıkmayacak gibi, kimya için de aynısı geçerli. Kütle numarasını bilmediğim, nötronu'nu da, git sen kütle numarasını hesaplayabilirim de cevap olarak. Battı soru.

Coğrafya hocası ? 1 adet çözdürmüştüm dershane başladıktan bu yana, bugün de 3 adet daha eklendi. Ayaküstü çözdü işte. Sosyalde, TODER'de sayısalcı olmama rağmen 29 netim var, iyi iyi. Daha fazla olabilirdi ama dediğim gibi kafam güzel olmayınca...

Hadi size güzel kafalar, gardaşım dinliyordu sizinle paylaşıyım ; Muhabbet - Schau Hinn