Çarşamba, Ocak 18, 2012

Yeni Yıl ve Bayram

Give us a little love, 3 kez dinledim daha da dinlerim, bokunu çıkarana kadar! HBBA Soundtrack sağolsun toplamış paylaştığı müzikleri, ben de indirdim tabii zaman kaybetmeden. İlk defa dinliyorum iyi geldi.

Dershaneden bahsetmeme kararı almak üzereyim, gitti yazılara konusunu veren anatema, şaka bi yana dershanenin sadece hoşuma giden kısımlarından bahsedecem sınava kadar, sonra da "aslında böyleydi böyle oldu" diyip saydıracam euheue.

Bugün olanlar ;
Matematik 1 ders kaynadı, hocanın morali bozuk vesaire.
Biyoloj, kalıtım çözüldü, dün çalıştım çözebiliyorum uleen!
Fizik, çok güzeldi lan! Atışları seviyorum fizikte yapabildiğim ve anlayabildiğim tek konu!
Analitik, güzel konu ama ne biliyim ısınamadım, şaka şaka. Kolay geliyor ilk başlarda, sonra işin içinden çıkamıyorum. Bu kez böyle olmayacak!
Öğle yemeğine de ilk defa dershaneye sipariş ettirmeden gittik, bir döner bir ayran. Ayranı içtikten sonra midem e oturdu, zaten bitirmek için zorladım. Öncesinde 2 adet olmak üzere, elmalı kurabiye yedim. Tok olmama rağmen döner de yedim, çantama meyve bıçağı ve kivi attım sabah ama onlara sıra gelmedi. Gelemedi. Birazdan yerim diyordum ama anam içli köfteleri hazırlamış toplamda -adet hesabı yapsam işin içinden çıkamıyorum. Dondurucuya atarsak eğer, bir iki ay yetecek kadar. Şu köftelerin sebebi de işte şu bayram;

Yarın bayram, anneannemlere hücum! Bayram mı ne bayramı dediğini duyar gibiyim, 6 Ocakta kutlanan -Kıddes - normalde ama hicri takvime göre 19 Ocak'a denk geliyor. Bu arada yeni yılı 2. kez kutladık. O da 14 Ocak'a denk geliyor her yıl 13-14 Ocak. Hicri hesabı yapmayı da öğrendim, 13 gün ekliyoruz arkadaşım.

Bu bayramın benim için anlamı büyük, çocukken nenemlere gidip ellerini öptüğümde bütün bi kış yetecek kadar harçlık verirdi. Ceplerimize sığmazdı paralar.  Hoş güzel, 20 yaşında adamın el öpüp harçlık beklemesi trajikomik olacak ama istiyorum uleeen! Para istiyorum! Şaka - tamam para lazım ama sırf para için de öpmüyorum - neyse uzattım farkındayım. Bayram yarın, dershaneyi öğleden sonra ekiyorum, kuzeni de özledim görmeye gidecem.

Yarının planını da anlattıktan sonra da gidebilirim sanırım, her şey yolunda ve güzel. Böyle de devam etmek zorunda! Bencil oluyorum son zamanlarda, kusura bakmazsınız tabii çünkü size karşı değil - hadi iyi dinlemeler HBBA Soundtrack 2 'den geliyor Give us a Little Love

çok derindeki not : Kıddes - Hz İsa'nın Ürdün Nehri'nde Yuhanna tarafından vaftiz edildiği gün. 6 Ocak'ta kullanan normalde, ee burdaki soru 19 Ocak hacı! Sebebi de büyük ihtimalle Hicri takvim yüzünden.

Salı, Ocak 17, 2012

Anlamsız Dizisi-Serisi

Yalan Dünya izlenesi dizi. Gülse Birsel sevilir bağra basılır. Olgun Şimşek'e saygı duyulur -üstada selamlar burdan- daha bir sürü oyuncu var ama aklıma gelenler ve güldürenler ilk bölümde. Sırf bu dizi için anamla kavga ettik cuma günü ondan sonrası ise kardeşle, ondan sonrası patlayan cam ve kola şişesi.
Şaşkın bakışına kurban!
Kardeş ise anlatılası ;
-Dershane çıkışı parkta bir kalabalık gördüm, yine kime dadanmış itin soyları! diye geçirirken içimden. Eve yetiştiğim an öğrendim sebebini, kardeşe takık iki velet var velet diyorsam 18-19 yaşlarında ergenler. Kardeşimi bekliyorlarmış. Allah akıl fikir ve bilimum hücre versin. Bu çocuklar sperm kazanından dünyaya gelmişler hacım, böyle atıyorsun sperm kazanına hooop ortaya bir piç çıkıyor, bu piçler de toplanıp öyle parkta adam dövmek için toplanıyorlar.


Akıllı telefonlar ise bağımlılık sebebim, anamın telefonu -eski telefonum- sabah bana kalıyor, wifi de açık kalmış-normalde fiş çekilir radyasyon- sabah bi bakıyım bi olaylar vesaire olmuş mu diye, yok hacı! Ne arkadaşlardan mesaj var, zaten atmıyorlardı. Biri hariç, o da blogumu okuyordu, finaller yüzünden okuyamıyor sanırım. Ettiğim küfürlerin hesabını da soramadı. Neyse...

Tok olduğum halde yemek yemek, buna zorlanmak. Öğlene kadar elmalı pastaları tenefüste bi şekilde mideye indirdikten sonra döner de yedim, üzerine anam mangalı yakmış, et vesaire. Yicem!

Filmler, vazgeçilmezim ama son zamanlarda izlemekten zevk alacağım filmler bulamıyorum. Blog'da vardı izleyip yorumladığım filmler, tavsiye edecek olan varsa etsin gözünü seviyim yoksa böyle sıkıntıdan ölürüm.

Müzik, Radiohead dinlerken sıkılırdım bir zamanlar, daha şiddetli, daha hareketli daha ... şarkılar seçiyordum dinlemek için ama son zamanlarda bir kafa rahatlatma, bi huzur arama durumlarına girdiğim için, indie'sinden tut folk'una kadar, tarz değişikliği yaşattılar...
Yorke! İçinden geldiği gibi değil koreografiye göre dans etmişsin! Ben açıp lotus flower'ı kafama göre takılacam hacı!

Kafa rahatlama demişken, doktorun tavsiyene uyup sadece yapmak istediklerimi yapıyorum. Öyle arkadaş, ben lafı kıçından yakalarım. Ders ise ders, gülmek eğlenmek ise gülmek vesaire. Cuma günü hocalarla yine plan yapılmakta, içmek? Kıza dedim ben böyle ortamlar bana göre değil, bir bira alırız ikimiz içeriz dedi. Sorun alkol değildi.

Bu arada dünkü sınavın sonucuna göre amacıma çok yakınım, tabii ooh beaa yakınım ulen diyip salmıyoruz! yükseldikçe kartal, kanat çırpmazmış; zaten gerek de kalmazmış kanat çırpmasına.
Ben bir miktar daha yükseliyim kanat çırpmadan bir nefes alacağım bir dakikam olsun.

Yarın eğer matematik hocam yaptığım neti eleştirirse eğer, önce kendini düzeltmesini rica edecem yoksa 5 soru çözüp bırakılıp öğrenci kazandırılmıyor.  Geometri hocasıyla tartıştım ama güzeldi, 2 taraf da sakin bi şekilde dinleyip birbirini hatalarını gördü. İşe yaradı mutluyum.

Yarın Biyoloji dersi var ki biyoloji netlerim yerlerde sürünüyor, kötü ama berbat değil ya da berbattan biraz iyi. Neden öyle oldu anlamadım.


Mutluyum, küfürsüz bir yazı yazdım yukarıda küfür saymadığım kazanlı olaylar var ama olsun o da hakkedenler var olduğu için. Hadi BAYER-zamanında burda çalışmayı hayal ettiğim için-



Pazartesi, Ocak 16, 2012

Mutluluk Denemesi

Bugün pazartesi! Ne güzel bir gün! -burda kendimi kandırdığımı bile bile devam etmem gerekiyor-
Sınav vardı, saat 10'da. Yağmur yağmıyordu hatta çok çok güzel bir hava vardı sabah. Dünden kalan yağmurun acısını çıkardı. Sınav saatinin gelmesini beklerken, bıkkındım. Yine aynı saçma sapan sınavlardan biri mi olacak diye. Kitapçıklar dağıtıldı, isim kısmına Mad Donkey yazacağım bir dahaki sınavda. Söylenişi güzel Mad Donkey. Deli dana'nın eşeğe uyarlanmışı gibi dursa da bu yeni keşfettiğim lakaplardan. Neyse konu bu değil, tanıdık olmayan milyon yüz vardı etütte. Etrafı izlerken bir yandan da köşemin kapılmadığını ama bana zorla komşu olunmaya çalışıldığını gördüm, benden önce gelmişti. Hakkediyordu benim komşum olmayı, inanılmaz sıradışı bi şekilde oturuyorum ben, bildiğin uzanıyorum, oturmak sayılmaz benimki. Sandalyede yayılıyorum, sırtımı rahat bi şekle sokuyorum, kafamı da yaslayacak bi yer buluyorum. Hani bildiğin uyku pozisyonu, hatta uyusam mı diye düşünürken kitapçıklar dağıtılmaya başlandı. Açtım baktım, uyumak uyumamak derken, soruların basitliği gözümden kaçmadı. Bu sınav kendimi kendime kanıtlamam gereken sınavdı. O yüzden no sleep no cry, diyip giriştim kitapçığa.

Türkçe çok tanıdıktı.
Matematik ise basit - Geometri ise ilginçti.
Fen kısmı ise basitti ama, fenin basit olan soruları genelde kafa patlatmalık olduğundan yanlış yapma olasılığım da yüksekti. Bekleyip göreceğiz.
Sosyal, zordu. Anlamsız bi biçimde zordu. Tarih özellikle - zaten tarih zordu - . Coğrafya süperdi. Felsefe ilginç.

Dershaneden çıktım, kuzenleri görüp onlarla biraz takıldım. Sabah sıra almıştım psik dr için. Oyalandım kebap yidim! Uzun zamandır yemiyordum, iyi geldi ama bozmuş ustam, önceden öyle yapmıyordu bildiğin maydanoz salatası ekmeğe sarılmış içinde de et işte. Neyse biraz oyalandım dediğim gibi, hastaneye gittim. Doktorum da geldi ben biraz bekledikten sonra, ben saat 14'ün gelmesini beklerken dr 2 saattir beni çağırıyormuş içeriden. Ah Müzeyyen-sekreter, tatlı insan-! Neyse, içeri girdim, bir kaç şeyden bahsettim. Sanırım kendi doktorum olmam gerek bu saatten sonra, hocam yardımcı olmaya çalışırken bunu ima ediyor gibiydi. Ben öyle anladım, yanılıyor da olabilirim. Öfkemi kontrol edebilirim vesaire, dershanedeki problemleri de halen çözememiş olmam da sıkıntının asıl sebebi ama bu saatten sonra sınıf değişmem mümkün görünmüyor. Eksik olduğum konuları yarıladı diğer sınıf, bizim sınıf ise gevezelik peşinde. Kahretsin!

Tamam mutluyum -burada mutluluk var- babam hasta 1 haftadır belki de daha uzun bir süre ama bizim yeni haberimiz oluyor. Şimdi iyi sonuçta. İyi iyi iyi iyi - ben de iyiyim hepimiz iyiyiz, gardaşım iyi bir dayağı hakkediyor ama doktorun dediğine göre böyle çözemezmişim. .Önce annemin kardeşime olan tavrını değiştirmem gerek, dün başarmaya çalıştım gibi ama sonra kavga ettik ve dağıldık.

Dexter'ı izledim, dünkü bölüm çok güzel değildi ya da güzeldi. Kardeş ortaya çıktı, sonra Dexter bir şekilde kurtuldu tabii, babasıyla tekrar karşılaşması güzeldi. -not: cnbceden izlenmekte.

Bu mutlu olmaya çalıştığım anlarım - her şeye ya da birkaç şeye siktiri çekiyorum. Herkese "Evet" demekten vazgeçiyorum. Hayır demeyi öğrenmem gerek, en azından pragmatist benliğimi ön plana atmam gerekiyor. Yarından sonra her şeyin daha güzel olması için dua etmekten fazlasını yapacağım sanırım. Hala ders çalışma performansım düşük. Bundan yakınıyorum ama bahsetmedim, unuttum. Bu arada internet bağımlılığı da olabilir ki bu yüksek bir ihtimal. Başka ne var ? ; buraya not alıyorum, blog adresimi vermem gerek yarın belki. Diğer hafta da tam olarak ne hakkında konuşacağımıza karar verebiliriz.

Yarın yağmur yağmasın, eve dönerken çok ıslandım. Snoop Dogg - Wet geldi aklıma da alakası yok.
Radiohead dinleyip, reyüsümle wild ones turnuvası yaptık. Güzeldi. Radiohead de güzel - A Wolf at the Door da güzel.
Hayatıma giren güzel şeyleri sayınca mutlu oluyorum, güzel filmler izleyince, güzel şeyler dinleyince, güzel kitaplar okuyunca... Ama gel gör ki güzel notlar veya netler alınınca da mutlu olmama rağmen bu her zaman aç gözlülüğümün kurbanı olmamla sonuçlanıyor, hiçbir zaman aldığım puanla yetinmiyorum, zaten yetinmemem gerekiyor. Gayet normalim bu konuda. Dr.Faust - gibi olsun bu blog, tabii ki ömrümün sonuna kadar değil ama bir kısmına kadar olan şeyleri yazmaya devam. Bi bakmışsın üniversite hocamdan bahsediyorum, kim bilir?

Pazar, Ocak 15, 2012

Anlamlı 5



“There’s no light in you. There’s no light in me.”

                              Dexter - Just Let Go son sahnesi her şeyin özeti gibiydi.

Çarşamba, Ocak 11, 2012

Yine Bana Ştreş Var

Selam millet!
Klasik bir giriş yaptıktan sonra, mutlu mes'ud bi şekilde yazmam gerekirdi ama her zamanki gibi , stres, gözyaşı ve ergen duygularımın ağır bastığı bir yazı olacak. Sn okuyucu, lütfen emniyet kemerinizi bağlayınız ve uçuşa hazır olunuz. 2. çoğul şahısı bu kadar kullanmamam gerekirdi.
Bugün günlerden Çarşamba ve siz bunu biliyorsunuz. Ama bilmediğiniz ve birazdan tanık olacağınız şeyler konusunda da
- uzattıkça uzatır yazar ; toparlayamamak, kızgın olup küfürler yağdırmaktan çekinmektedir.

Ders programı ;
Biyoloji, güldüğüm eğlendiğim, en azından sınıfın azarlanmadığı ders-arada ağzımıza ettiği oluyor- ama hayat güzeldi , ta ki bir arkadaşımın hocaya şu soruyu yöneltmesine kadar :
- Hocam karaciğeri iflas eden birine ne olur?
Ben : (ağzım kırılsaydı, lan ölseydim de çıkmasaydı o kelime ağzımdan) Ölür la, ehehe bu da soru mu? dedim.
Hoca : Arkadaşın doğru söylüyor, karaciğer vücudumuzun jxcnzxc... Açıklama yaptıktan sonra ;
Kız ağlamaklı oldu, ölür demeyin! Ölür demeyin! diye bağırmaya başladı. Sohbet ilerledikçe hatta bir kaç tenefüs sonra sadece bana açıkladı hasta olan kişinin kim olduğunu, annesiymiş. Çok üzüldüm lan, duygularımı aldırdım sanıyordum ama hala bir tutam var. Neyse buralar ağlamaklı, buralar duygusal. Kız rica etti ; "Beni de psik. dr'a götürebilir misin? Karnemle giriş yapmam imkansız, günü dolmamış gibi anlamadığım ifadeler kullandı." Pazartesi günü sınav sonrasına söz verdim. Yardım etmek güzel şey, mutlu ediyor. Dert ortağı vesaire kısmını atlıyorum genelde, bi yere kadar var oluyorum sonra bi bakmışsın yokum. Öyle.
Matematik vardı bir de, pazartesi günkü sınavın hesabını ve netlerin berbatlığını yüzümüze vura vura. Bildiğin ayakta becerdi laflarıyla. Çok ağır konuşmadı ama zoruma gitti. Bütün bunlara rağmen devamında yazının bana biraz da olsa hak verirsiniz sanırım.
Fizik, Googhan'ın çözdüğü soruyu hoca derste çözemedi, tenefüste yazdım tekrar. Cevabın 3h/4 olduğunu söyledim, sonra adam h'a 20 dedi. Öyle çözdü vallahi. Ben gök'e güveniyom! lkasda
Analitik vardı, dershane kurucusunun dersi. Adama buradan sövüyorum sadece, içimden. Allahından bulsun! Çarşamba iptal ettiği dersi, pazara almış ama sınıfta kimsenin evi aranmamış. Onu geçtim kimsenin haberi yok! Dershane sittiğimin dershanesi bu yıl olacak başka çaresi yok diyorum ama o kadar sorun var ki...

Öğleden sonra hoca kaçırmamak ve biraz da olsa fastfoodtan uzaklaşmak için yemek yemedim. Biyoloji testi çözdüm. Etüte çıktım, 5-6 eşit ağırlık öğrencisi bir matematikçinin üzerine... Diğer 3-4 ise dokunulmamış sorularını çözdürüyordu. Hocam zaman? Var mı, ayıracak mısınız ? 30 dk dedi. Bunu ilk defa yaşamıyordum. 30 derler 1 saat mal gibi beklersin. Ben mal olmamayı seçtim, zaten kafamı afedersin ama taşıyamıyorum artık, yürüyüşüm bile dengesizleşti. Annemin de dün akşam dedikleri üzerime eklenince ;
Dün akşam kardeşim "Anneaa!! Ben mütercim tercümanlık ingilizce okucam" diyince annem sevindi ben sevindim. Ben konuşmadan annem bana bakıp, senin için kaygılanıyorum, kardeşin kazanmasa üzülmem ama sen kazanmazsan eğer... diyip kafamdaki çingenelerin, bedevilerin mitozla çoğalıp, kavimler göçü yapmalarına neden oldu. Bütün bunları geçtim, "sen dönsene arkanı" dedi. Döndüm. Şok olmuş bi şekilde "iihha sırtın!!!" Ne olmuş? Kamburum çıkmış, fizik tedaviye gidcem de burda yok ki anne!! dedim. O zaman sömestrda araştırma hastanesine gidelim mi ? dedi. Olur dedim. Rahatlasın garibim, omurga eğriliği varsa ki bir bu eksikti, boku yerim. Kamburum da az yani ilerlemesin diye girişimde buluncaz. Hayatımda hiç spor yapmadım girdi tabii.
Dershaneden sinirli bir şekilde çıktım. Kamyonet ve kamyon yolu kapamışlar. Kornalarla gürültü yaratıyorlar. Kamyon çekilince de kamyoneti olan adam patinaj çekip, gazı körükledikçe ben küfrettim. Şerefsiz pezevenk bir dk dursan ne olacak!? Ya da geç kalsan...
Dün de zaten eziliyordum, otomobillerden, motorsikletlerden hatta at arabasından bile çektim ben geçen yıldan bugüne. Hep ezilme tehlikesi atlattım ama bu seferki tam bir pezevenklik abidesi ;
Ben her zamanki gibi hızlı adımlar yerine, yavaş ve dik yürümeye çalışırken ellerimde ceplerimde bu arada. Karşıdan, genç, güzel iki kadın geliyor. Arabadakiler caddeye sapmadan öylece beklediler, hatta sağ tarafta oturanın nefesi, salyası -köpek gibi izliyordu kızları! Orrospu çocuğu, ben tam arabanın arkasından geçerken geri vitese takıp gaza bastı, orrospu çocukları! Amaçlarını açıklıyım ; Kızlar henüz yakınken bunlar benim sinirlenip küfretmemi ve de arabadan inip bir şekilde beni benzetip dikkat çekmeyi amaçlıyorlardı ki, kuru bir küfürle bıraktım. Tam karşımda kuyumcu akrabam olmasına rağmen, adamın ruhsatlı silahı var ve kullanma izni taşıma izni milyon izin aldı almak için. Bana dokunmadan eşek cenneti değil ama pezevenk cennetine yollardı kuzen.
Başıma gelenler bunlar, yeni biyoloji öğretmeni geldi. Soğuk gibi şimdilik ama alışır. Çok acemi, çok genç ama alışacak! Gerçi ben asıl hocamdan vazgeçmem de arada işte, tanışmak anlaşmak lazım gelir.
Hadi görüşürüz millet! Yazıdaki bütün küfürler hakkedenlerin, yoksa başka şekilde etmem, bilirsin! ;)

Salı, Ocak 10, 2012

Başvurdum

Pazartesi gününün hiçbir önemi yok! Yok bildiğin sıfır, önemsiz. Sınav günü olduğu için de hiçbir şey hissettirmiyor pazartesi, ha dersin ki nefret etmiyor musun, diye. Evet, ediyorum belki ama etmek için tek sebebim sınavımın kötü geçmesi, ha bi de ihtimal var, iyi de geçebilir ama bu hafta hiç de öyle olmadı ;
Sınavın türkçe kısmı hep aynı. İyi yani
Matematik kısmı da problem çözememekten kaynaklanan sanırım, toparlayamıyorum kafamı. Problemi okuyorum, başını unutuyorum. Problemi okurken ayşe,ahmet ve çocuklarının yaşını isterken benden, ben bu insanları hayalimde yaşatıyorum, ciddi bir sorun olabilir ama öyle. Ben de soruyu okumadım, dalmadım bu kez.
Fen kısmı, LYS Fizik'inin Ygs'de işi ne? Kimya'nın Suçu ne? Muhteşem Biyoloji! Özet bu kadar değil, devamı var ;
Osym şifremi unuttum, yenisini almam için okula gitmem gerekiyordu. Sınıftan birini gözüme kestirip benimle geliyorsun dedim. Alışveriş yapacam demesine rağmen, olmaz geleceksin dedim. Razı oldu. Bu arada sohbet de ettik okula yetişene kadar, iyi oldu. Sıkılmadım, tek başıma yürüsem köpek kovalıyor. Lanet olsun, tövbeliyim.
Okula yetiştik, tam köpeklerden bahsediyordum ki karşımıza süs köpeği çıktı. Korkmadım da köpek pis pis bakıyordu.
Eskiden müzik öğretmenim, şimdi ise lise müdiresi olan öğretmenimi de gördüm. Mutlu da oldum. Mutluluk! Sanırım, sevdiğim insanlarla yeniden biraraya gelmek mutlu ediyor. Bunu listeye attık. Sohbet ettik biraz. Şifremi almak için bekledim. Liseliler, şamata gırgır... Sınavın 2.80 girmeyeceğini düşündüklerinden sanırım. Sallamıyor gibi bi halleri vardı. Şifremi aldım, başvurumu yaptım. Foto kısmı kötüydü, fotoya baktım, saçım alnıma yapışmış. Yüzüm sapsarı. Olsun, dedim. Kazanırsam sürekli bu fotoyu kullanacakmışım. Tipsiz Üniversiteli!!! Buraya not alıyoruz arkadaşlar, ileride bununla ilgili de bir şeyler gelir başıma. Salıya gidelim hadi!

Salı
Salı günlerini önemsemiyorum, geç kalıyorum sürekli. Bu kez geç kalmadım ama kahvaltıdan feragat etmem gerekiyordu. Kahvaltı hazır ama yapamadım işte, terasta buz gibi havada servisin gelmesini bekledim. Her yerde  yağmur yağıyor, bıktırdı. Servis geldi, böyle havalı havalı yürümeye ya da çamura basmadan, su sıçratmadan yürümeye fırsatım olmadı.
Dershaneye yetiştim, keyifsiz, aç ve bunalımda gibi bir halim var. Her şeyden bi bıkkınlık gelmiş gibi, hemen bu sorunun üstesinden gelmem gerek, müzik dinliyorum işe yaramıyor belki de ağzıma daha çok sıçıyordur. Melankoli melankoli, bu yılın ilk yazılarına bakınca, mutlu gibiydim. Şimdi ise sadece yorgun, kızgın, bıkkınım. Mutlu sayılırım ama. Hala umut var!
Bugünün programı, türkçe fizik ve geometri.
Türkçede iyi hoş bir tempo yakaladık ama dilbilgisinin verdiği o lanet hava esiyor sınıfta.
Fizik, aynalar işlenirken mesela, aklıma o şarkı geldi ; Salim Dündar - Aynalar  harmanım ben harmanım... ile başlayan. Daldım gittim.
Geometri, yamuk, ismi gibi ders de yamuktu ama zevk almaya çalışıyorum bu saatten sonra.

Döner yedim, mide bozdu. Ya çok yağlı ya çok soslu ya çok ekmek. Bir şey oldu işte, eve geldim. Anam poğaça yapıyordu, tok olmama rağmen yedim. Öyle işte.

Kısa kısa ; hala aynı sınıftayım, sınıfımın verdiği bir negatiflik var. Takmıyorlar, derslere de yansıyor. YGS'ye hazırlanıyoruz, lysyi takmıyoruz, havasındalar. Birkaç adet özel üniversite meraklısı da var. Oh değme keyfime.

Cumartesi, Ocak 07, 2012

Anlamsız 6


Akıl hastaneleri kapatılıyormuş ; yine dışarıda kalacağım demek.

Perşembe, Ocak 05, 2012

"Kusmak" Mükemmel Bir Eylem

Ünlü filozof demiş ki : "Hiçbir şeyi sikleme ki kafan sikilmesin."

Öyle işte bizimkisi bir aşk hikayesi modundayım bu aralar, gerçi modundaydım.
Dersleri özet geçcem artık, bok gibi dershane. Bu yıl kurtuluş ondan sonrası da dıp tıs hep.
Neyse başlayalım ;
-Kimya dersi, of allah büyük! Bu adam başladı derste gömleğinin reklamını yapmaya, sd sd sd... Adam dalga geçiyor sandım, olabilir de ama hiç bozmadı ciddiyetini. Gömlekleri kendi fabrikalarından vesaire. Biri de çıkıp "hocam ortak olcam sizinle" dedi. Adam da başladı, "sadece içindeki makineler 500bin. Kumaşı vesaire şu kadar bin..." şeklinde. Salla ya...
-Matematik, fonksiyonlar grafikler. Sınıftaki kızlarla da dalga geçtim biraz. Çoğu hemşirelik okuyor ve şöyle bir yalan attım ortaya "Azerbaycan'da hemşirelik okursanız, doktor sevgili veriyorlarmış" dedim. Nerde, nasıl?! Demeye başladılar, ya çirkin çıkarsa vesaire. Güldüm çok.
-Biyoloji, allahı var adam harbi hoca. Çok sıkılmıştım ben de dahil sınıfın geri kalanı matematikte yediğimiz vurgundan sonra kafa dağıtmak için sessiz sinema yaptık, kızın biri çıktı "İnanılmaz Mucize" yi anlatmaya çalıştı. Olmayınca dalga geçtim. Sen yap o zaman! Şeklinde atar yapınca hocayla anlaşıp basit bir şey "Hayat Güzeldir" i anlattım. Şu şekilde ;
- Önce "Güzeldir" kısmını anlattım. Tanıdık işitme engelli insanlar var, "güzel-baş parmak işaret parmağının üzerine" şeklinde yaptım hemen anladılar. Hayat - kısmında zorlanacağımı sanıyordum ama sıyırdım bu şekilde ; önce bebek tutar gibi yaptım - sonra da yaşlı adam gibi durdum. Sonra bebeği başlangıç noktası oluşturacak şekilde yaşlıyı da son olarak gösterdim. Yaptım bunu! Sonra da bu ikisi arasında elips çizip döngü kurdum, hemen yaşam, ölüm, hayat! Çıkınca dedim, tamamlayın diye işaret verdim. 1 dk'dan anca biraz fazla sürmüştür. Eğlenceliydi! Güldük eğlendik oh bieaaa!
Yemek ısmarladım, bu kez tavukburger yedim. Her tarafım ketçap mayonez oldu.
Sınav vardı, girmedim. Etüt vardı, girmedim. İstemiyordum çünkü.
Psik Dr'a gittim.
Hocalarımdan, dershaneden ve sınıfımdaki insanlardan nefret ettiğimi anlattım. Şikayet ettim bir şekilde, anlatınca da sinirlendim. "Çok öfkeli olduğunu görüyorum" dedi. Evet ama ilk defa öyle oluyor, dedim. Sonra da hocalarımı şikayet etmeli miyim dedim, biri cezalandırılırken bundan mutluluk duyan birine benzemiyorsun dedi. Öyle biri değilim gerçekten ama o insanlar cezalandırılmayı hakkediyorlar gibi geliyordu hep. Neyse sonra da sohbet ilerledikçe "veli toplantısı olayını da anlattım" , "Sen bir adım öndesin diğer öğrencilerden ben seni öyle görüyorum" dedi. Sonra da içimden "acaba diğer öğrencilere de aynı şeyi söylemiş midir, neden yalan söylesin?, gaza mı getirmeye çalışıyor" şeklinde çok da saçma düşünceler kaplamaya çalışırken uzaklaştırdım bu düşünceleri. Zaten hocam da dedi, kafanı boş şeylerle doldurmuşsun bunlar da seni negatif etkiliyor. Nasıl uzaklaşabilirim bu düşüncelerden diyince de ;
- Güneşe bak araba farlarına değil, ve
- Çok susamış olduğunu düşün ve biraz ileride çeşme var, ne yaparsın? dedi.
Cevap - Ben suyu içmezdim, temiz olup olmadığını sorgulardım, diyince de.
- O zaman amaçlarını gözden geçir, dedi. Senin amacın iyi bir şehirde yeni bir başlangıç yapmak ve ortalama bir hayat sürmek değil mi? dedi. Evet ama bunun olmama ihtimalinden korkuyorum, dedim.
O zaman gelecek yıl aynı insanlarla uğraşmak istemiyorsam, amaca doğru düzgün adımlar atmam lazım. Bir şekilde rahat çıktım odadan. Komşuma da yakalandım, haberi yoktu kimsenin, euheuhe bu da artık çok da umrumda değil. Bu saatten sonra ne yani?! Peh!

Eskiden 6 saat ders çalışsam yorulmazdım, kebaptı benim için. Yaşam tarzımdı. Sırf bu yüzden de gerçek anlamda inek ve asosyaldim. Hala asosyalim ama inek değilim. Eskiden inek olmaktan yakınırdım, şimdi de inek olmak istiyorum.
Tanrım beni baştan yarat!!! Baştan yarat şu beynimi, baştan yarat... İsyeeaaaaannn! 

Çarşamba, Ocak 04, 2012

Özet Geçilir

Sabah -

İlk ders, Biyoloji ; millet kalıtım vesaire işliyoruz bu aralar, bana bulaşmayın.

Matematik ; Tarama testinin sonuçları gelir ve arkadaşımı ekmemek için-bahane değil :D- hızlı hızlı çözdüm, mat1 bu affetmiyor tabii. Çok yanlış çıktı çok!

Fizik ; Atışlar, oooh kebap. Fiziğin 2. bölümü yalanır. Sevilir.

Ek olarak Analitik gelecekti ama sınıfta olan aksiyonlar ve birkaç genç kızımızın sevgilileri uğruna ertelendi ders. Aşk kurbanları! Saygıyla sunar...

Bu arada bir aksiyon daha oldu ki sınıfta , komşu kızını tutup- öhöhm - sevesim var. Neden mi?
-Tarama testi oldu bitti, o dışlanan da önümde duruyordu. Bir kaç soru istedi verdim. Gitmiş bu komşukızı kevaşesi hocaya ihbar etmiş. Neden mi kevaşe? Çünkü kendi ve arkadaşları kopya çektikleri halde bundan bahsedilmemiş hocaya, peh. Küçükbey takmaz bunları, sordum ben. Bağırdım çağırdım, kopya çekenin adını söyle ok ama beni niye yakıyorsun lan?! Dedim. Sınıftan çıkarken "sınıf değil genelev sanki, her gün bir olay" bir de sevilen fizikçi de bahsetmiş sınıfın durumundan.
Lan nereye düştüm ben, valla bak orospu olayım genelevlerde değil çalılık ardında para kazanıyım bu kadar zoruma gitmezdi. 

Etütte biyoloji fizik soruları çözdürüldü. Hamburger yendi. Eve gelmeye çalışırken de, pickup tarafından ezilme tehlikesi geçirdim. A..kodumun oğlu sinyal vermeden geçiyor. Ölüyordum yani. Eve yetiştiğimde ise bir ton ayakkabı, terlik ve diğerleri... Kapının önünde duruyor, içeriden kadınlar ahkakhkakaih şeklinde gülüyorlar! Kahretsin! Bugün Çarşamba!!! Unutmuşum, gün var. Annem de topladı paralar, gene iyiyiz. Ygs'yi yatırmam için para çıktı. İçeri girdim "Merhaba" dedim. Şaşırdılar, merhaba dediler yine iyi. Hemen odama koştum, gardaşım kapıyı kitlemiş. Psiko sanki içerisi hilkat garibesi kaynıyor!?
Müziğimi açtım, Bob Dylan oohh miss, sesi açıyorum da açıyorum. İyi geldi. Hoparlör bayram etsin diye Norma Jean - Deathbed Atheist de dinledim. Böyle de kafa dağıttım.

Bugün 2 saatimi matematiğe ayırmam gerekiyormuş.
Yarın organik kimyadan bilimum sorular beynimi mıncıklayacak.
Yine yarın aldığım dersin hesabını kimlere sorarım şeklinde. Hocaya parabol mü çözdürsem ne çözdürsem velhasıl dersim var.
Yine yarın hep yarın, biyoloji'den nükleik asitler giriyor afedersin. Öyle anlattıracam anlamadığım kısımları. Bir de bu mayozuydu mitozuydu öğrendim allahtan. Nükleik kaldı.


Salı, Ocak 03, 2012

Dikkat Kevaşe Çıkabilir!

Selam millet!
Bugün günlerden salı salı ama ne salı!? Bakalım neler olmuş ;

Sabah 7.30 da uyanmanın cezası, dershaneye kahvaltısız gitmek. Derse geç kalmak.
Çok ağır uykum, kardeşlerim okullarına giderken çıkardıkları gürültü sanırım snorlax'ı uyandırmaya yetecek şiddetteydi. Yok sızdım arkadaş, geç de kaldım ilk defa.
Dershane ise hep aynı sevgili blog ;
Öncelikle, türkçe dersinde hep güldüm. Hep güldüm, çok güldüm. Örnek verin diyen hocaya, ilginç örnekler verdim ama şu an hiçbirini hatırlamıyorum. Ben gülerken hep beraber güldük. Öyleydi.
Geometri, hep aynı. Kare kolaydı, yok ordan çekcem de yok şurdan kök2 falan. Bilindik olaylar. Alan konusunda da bir kaç olay işte.

Bu arada türkçe dersinden önce tenefüste sgk'ya gittim, tam karşıda zaten. "Babam nasıl emekli olur?"u tartıştık,  zormuş gerçekten. Yok konsolosluktan günlerini toplayacak da yok efendim pasaportları getirecek de. Haydaa. Kendi vatandaşının emekli olup olmadığını bilemeyecek kadar kör bir sistem. Neden bu kadar yoruyorsunuz lan!?

Bir de şu var ;
Saat 1 de arkadaşım gelecekti ama bir baktım matematik hocası tarama testleri dağıtıyor. Ben "hoc..." diyemeden oturup çözmeye başlamıştım. Neyse bitirdim hemen aşağı indim dolandım biraz, kız kayıplarda. Neyse, kantine kadar çıktım. Yoruldum nefes nefese de kaldım ama sonra dershaneden bir arkadaşın cep telefonundan girip mesajları kontrol ettim. Hastaymış lan!? Neyse umarım iyileşir de midemizi tekrar bozacak yerlerde tıka basa doyarız.
Hemen sınıfa geri döndüm, çözemediklerime baktım ama yok arkadaş 1 2 tane var ya da yok. İyi güzeldi her şey.

Bir de şu ;
Bi kız vardı dışlanmış olan, o benim bu saatten sonra ne arkadaşım ne de, ayakkabıma yapışan çiğnenmiş sakız olamaz lan! Ağaçtaki kediyi kurtarmaya çalışırken tırmalanan itfaiyeciden farkım yok. Hep bu hümanizm dedikleri. Anlatıyım olayı da ;
Kız dışlanmış, adı çıkmış-ben çıkarmadım, öyle diyor "herkes"- kendini beğenmiş ama bütün bu özelliklerine rağmen yine de diğerleri gibi olmadım ben. Ben ona arkadaşlık ettim, yalnız hissetmiyordu en azından. Sonra ne mi oldu? Bir kötü alışkanlığı var bunun, iyi arkadaş olur, sırlarını çalar. Sonra "sır" olanları yeni arkadaşına anlatır. Böyle de kevaşedir. Ben bunu bana yapmaya kalktığını fark ettiğim an bıraktım. Artık arkadaşım değil. Yok o bana her şeyini anlatmışmış yok efendim ben hiçbir şey anlatmıyor muşum? Lan kaltak! Bir kere benim kendim dahi kabullenemediğim olaylar varken hayatımda sana niye anlatıyım? Hemen yeni arkadaşına anlat diye mi? Bu arada bugün, çok soğuktum ona karşı. En azından hiç konuşturmadım. Ta ki kendi konuşturana kadar, sana anlatacaklarım var dedi. "Ne hakkında" dedim. Bir konu hakkında işte, dedi. Hahhaaah ha ha ha... Bugün olmaz, yarın konuşalım o zaman, dedim. Tamam anlatmıyorum, dedi.
Lan, ben insanlara yardım eli uzattıkça, kolumu kapmaya çalışıyorlar. Gerçi cancağızım, canım arkadaşım söylemişti. "Bu kız kendini çok beğenmiş, seninle arkadaş olmayı hakketmiyor" gibi bir şeydi. Komple hatırlayacak kafada değilim. Takmıyorum sevgili okuyucu. Hah haha! Çok da ...

Bütün bunlara rağmen ;

Bu arada bugünlerde yeterince mutluyum ama paranın gözü kör olsun. Bir de sınav var ki yaklaştıkça götüm 3buçuk, hayallerime ulaşmam gerek!
Hadi ygs matematiğini sıyırdım iyiye gidiyor her şey. Lys matematiğinde pek bir şey yok. Evet yok, çünkü öğrenilmeyecek kadar zor değil. Fizik'ten korkuyorum biraz. Geçen yıl gördüm neyin ne olduğunu da...

-Telefon almam gerek ama geçen yazımda bahsettim biraz beklemem gerek
-Matematik ok ama geometri?
-Lys'ye başlamam gerek dershaneyi bekliceksem yanmışım demektir.
-Ehliyet de alacam biraz paramız olsun.
-Bu aralar gülmeye ihtiyacım var.

Pazartesi, Ocak 02, 2012

Öyle Şeyler Oluyor...

Hoşgeldin,
Geç otur şöyle anlatacaklarım var.

Cumartesi günü yeni yıl vesaire zımbırtısından bahsetmek istiyorum öncelikle ; dayım aramıştı gitmemiz gerek, kıramam. Evden öğle saatlerinde çıktım, velet kuzenler gelmişti. Beraber yürüdük, ev 5dk mesafede. Belki biraz daha fazla. Hava kıç donduran cinsten. Eve yetiştiğimde köfte hazırlıyorlardı. Bayıla bayıla yerim, magnum reklamındaki manken kadar haz almaya bakarım, köfte benim bir denem, nar denem. Neyse. Dayımlar da yavaş yavaş geldiler. Geçen yıl şarap istemiştim, her ne kadar bayılmasam da tadına sevmiştim, düşünüp almış, sağolsun. En son bayramda görüşmüştük dayımlarla, tekrar biraraya gelmek iyi oldu.
Teyzem de geldi, eskiden olsa bayıldığım sevdiğim, her bir kusruna katlandığım ama gel gör ki durum gittikçe psikopatlaşma ve yalan dolana bağlanmaya kadar ilerleyince de, nefret etmedim ama sevmiyorum eskisi kadar. Evet, hala seviyorum. Ama eskisi kadar değil.
Annemle küsmüşler güya, annemin haberi yok. uaehuahe! şeklinde güldüm napıyım yani?!
Sonra da teyzeolu geldi, pezonun teki. Kardeşimle birlikte aynı işi yapıyorlardı. Dayım patron. Bu çocuk da iftira yalan dolan, kardeşimi isyana getirdi. Çocuk işi bıraktı. Neyse, bu da problem değil.
Ama asıl sorun, bütün bu insanlarla biraraya gelmek!
Saat 10'da ayrıldılar kocasıyla, biz de oturduk 12 olsun diye bekledik.
-Duydum ki erken kalkmasının sebebi oğluymuş, oğlu annem yüzünden bırakıp gitmiş, öyle anlatmış. Peh ki ne peh. Aynı gün de diğer teyzem aradı annemi. Öyle bir şey olup olmadığı konusunda sormak için ama durum öyle bir yere gelmiş ki olanı da olmayanla harmanlamış teyzem. Sağolsun zaten anneme de dedim, bu saatten sonra tanımam etmem diye. Bırak abi, yok ben hümanist tavırlarımla sevgi pıtırcığı haline geleyim sonra hem hocalardan hayır gelmesin hem ailede olan psikopat olaylardan. Kulak tıkamak, denedim olmadı çabalarıma bir şey oluyordu. Düzülen çabalarımla başbaşa kaldım. Yeni yıla öyle girdim. Öyle bir giriş ki eve geldikten sonra annemle oturduk kritik çıkardık. Anam la, canım bağrıma bastığım, genelde o basar. Durumları da benimle paylaşır işte. Bu kez küfür etmedim.

Mutluyum bundan sonrasında olanlar yüzünden...

Dün babamla video-sohbet yaptık, keşke yeniyılı öyle kutlasaydık dedim anneme, en azından huzursuzluk yaratan biri olmazdı hayatımızda ama "dayını kırmış olurduk" dedi. Haklıydı.
Babamla konuştuktan sonra annem bilgisayarı odama aldı, ben de dizi mizi izledim yeniyılın yorgunluğum attım  ama  o günkü soğuğun acısını yaşıyorum. Anneme "telefonu söylee!" şeklinde uyarıda bulundum. Normalde sömestrda alacaktım ama alamayacağım neden mi??! Vuvhvuhvuh! Babam otomobil aldı, yıllar sonra ilk defa toparlanıp kendi arabamıza binebileceğiz!! Telefon mu? O bekler ama otomobili aldı ya ben sevinçten taklalar atıyorum zihnimde. Çok sevindim tabii, annem toyota dedi ama babam az önce aradı VolksWagen VW! yihuehe modeli ise Bora 2002 model otomatik. Muhtemelen benzinli ama arabistan gibi bir yerde alman otomobili bulması çok ilginç gerçekten. Mutluyum sırf bu yüzden. Bir de şu var ;
Babam emekli olmak üzere, emekliliğini vekaletle çekebileceğimi söylemişti geçen yaz :) . Tabii üniversiteye gidersem. Muhtemelen bir 700-800 lira. Paşa gibi yaşarım ama şu an için emekli değiliz. Kefili de değiştirmesi gerekiyor, yani Arab Şeyhi Muhammed'ten vazgeçiyoruz. Yeni bir kefil arıyoruz bu arada. Mısırlı öğretmen ve doktor eşine de ayrıca sevgilerimi yolluyorum, blogumdan haberi olmasa da öyle güzel insanların karşımıza çıkması çok sevindirici gerçekten. Umarım ayrı bir zaman bundan bahsedebilirim ama ne zaman?

Mutluyum şimdilik :D...

Soğuk aldım, duş alıp yürüdüm yeni yıl günü. O 5 dk. ağzıma etti. Bugün de çok sevgili arkadaşımla görüşememek de kriptilyon şiddette bir N kuvveti ile ya da ışık hızıyla çarptı ama telafi ederim inşallah.

Ve bir dip not : 2012'nin ilk yazısıymış la bu!!!

Cumartesi, Aralık 31, 2011

300. Yayın... 2012

Sevgili 2012 hayatıma gireli dakikalar olmamışken bunu sana geçmişten yazıyorum. Yakın geçmişten, dünden...

Bugün günlerden Cuma ve belki dershanenin piçliğinin tavan yaptığı günlerden biri. Kurucular ayrı kafadalar zaten ama helal süt emmiş olanlar çok az.

Senden istediğim sevgili 2012 , beni bu piç kurusu kaynayan yerden kurtarman. Bunu beraber yapabiliriz. Sen 4  hanelisin ben ise iki-20-. benzer noktamız var, ilk iki hanen benim dünyada geçirdiğim toplam zamanla aynı. Hadi o zaman bunu kutlayalım 2012! Sana ihtiyacım var...

Cuma, Aralık 30, 2011

İç Dökerken, Kustum...

Selam millet!
Yine karşınızdayım, midem, sindirim sistemim iflas etmiş durumda.
Dün bloga yazı attıktan sonra ders çalıştım arada da bir şeyler atıştırıyım dedim. Bakın neler yemişim ;

-Akşam yemeğinde 1 tabağa yakın domatesli bulgur pilavı ve biraz turşu, biraz yoğurt.

-2 Dilim Baklava

-1 Tabak dolusu kestane -sayısı sanırım bir 10 adet kadar.

-Bir tabak da patlamış mısır.

Bütün bunları yedim ardından bir adet de mandalina.

Buraya kadar iyiyiz, ağırlık çökünce de dersi bıraktım. Hafif bir ağrı saplandı. Üzerine de su içtim. Uyku uyumak haram bana, cnbce'de Kara Nisan vardı, sarmadı. Tarih bilgim zayıf Tutsi'leri de bilmiyorum. Hotel Rwanda'yı izlemiş olsam sarardı belki ama olmadı. Film yok, tartışma programlarına göz attım konu sarmadı. Müzik kanallarına baktım FF vardı (Franz Ferdi-nand) dinledim biraz ama o bitince de gittim yattım. Ohh sıcacık miss , yatak, radyatör kafamın dibinde. Elektrikli battaniyeyle yatağımı ısıtmıştım önceden.
Buraya kadar her şey normal değil mi?
Saatler geçer, kıvranırım. Yatakta dönüp durduktan sonra, gırtlağıma kadar gelen ağırlığı hissedip koştum, elim ağzımda. Odamdan çıktım, lavaboya koşarken ağzımdan, elimin arasında fışkırdı. Kustum, öğüre öğüre. En son port ameliyatım'dan sonra kusmuştum, apartmanın önünde. Annem kapıyı açtı, yarım uykudaydı sanırım. Oğlum ne oldu?! Şeklinde şoka girdi, bir yandan da "Allah kahretsin o adamları, baklavadan oldu dimi?" dedi. Sonra "bugün ne yedin öğlen" diye sordu. Döner yedim, diyince. Yine bastı feryadı, DÖNER YEME DÖNER YEME kaç kere dicem sana çocuk değilsin, sana dokunuyor, dedi.
Neyse yatağıma döndüm, dershane vardı tabii.

Dershane Piç Kaynıyor ! -bunu demiştim dimi? +18 
Okunmasa da olur... 


Dershane normal seyrinde ilerlerken, matematik, fizik ve kimya vardı bugün. Anlatmıcam dersleri sadece bu iki hocaya bakın!
Fizik - ... yorum yapmaya değmeyen biri. Geçen hafta, seni diğer sınıfa alalım mı, dedi. Olur hocam, dedim.
Bu hafta ise git rehberlikçiyle konuş diyor. Lan orospu çocuğu ne umut veriyorsun, mutasyon geçirmiş sperm mahsülü! Pezevenk!

Kimya, bu hocayı anlamıyorum. Dünkü anlattığımla alakası yok bu kişinin. Dünkü ayrıydı. Neyse sorularımı çözdürmek için yalvar yakar ararken adamı, ETÜT yerine bir sınıfta buldum. Orospuçocuğusun! İşin ne lan orda senin!? Hea?! 9 aylık israf! Neyse buldum hocayı, öğrenci kalabalığı vardı başında. Hocam bir kaç sorum var çözebilir misiniz? dedim. Görmüyor musun soru çözüyorum, dedi. Birazdan gel diyince de. Hocam birazdan da dersiniz var ama! dedim. Etraftaki öğrenciler -liseliler- gülüştüler. Adam habire soru çözüyor, bir mol testinde çocuğun 3 4 yanlışı var, olabilir olamaz demiyorum ama benim sadece 3 organik kimya sorum vardı ve soruyu bekletince unutuyorum. Yavşağın dölü işte. Ben bu adamı şikayet edcem paşam! Zaten müdür bey de benim kimya hocasına soru çözdürdüğümü sanıyor çarşamba şikayet ederim. Görüşecez bakalım ! Lan siz mi büyüksünüz ben mi??!


Perşembe, Aralık 29, 2011

Kanser Dershaneden Daha Merhametli

Selam millet!
Her zamanki gibi, her zaman kullandığım giriş cümlesiyle yine karşınızdayım. -Yalnız hissediyorum!
Sorun değil.
Bugün bugün bugün...
Kimya dersimiz vardı ki hocayı sevmeme rağmen bir antipati oluşturdu kafamda, egoistin teki. Ben öğretiyorsam kesinlikle öğreneceksiniz, zorundasınız havası var. Bu da sınıfımdaki gerzeklerin hocayı sürekli övmesinden dolayı oluşan bir durumdu. Hoca kapalı kutuydu ilk geldiğinde hala da öyle.
Etüte çıktım dersler bitince, matematik sorularımı ilk defa hiç bekletmeden çözdürebildim! Bunun için sevineceğim aklımın ucuna gelmezdi.
Fizik hocamı sevmeme rağmen bugün nefret ettim, sebebi mi? Sebep şu ;
-Bize aldığı deneme sınavı setini, perşembe günü dersler bittikten sonra -kafam s?kik oluyor o saatte - yapacaktı, her perşembe de yapmaya devam edecektik. Bugün ben sınava girmek istemedim, o saatte sınav olmaz zaten, sınav yaptığımız geçen hafta da işkence gibiydi. Sürekli açılan kapı, içeri dalanlar ve diğerleri... Ben de buna karşı, sınavları hocadan alıp evde çözmek istedim ama hocanın cevabı "evde olmaz, bahane bunlar", ben de "hocam sorularımı çözdürcem daha" dememe karşılık, "yarın var, yarın çözdür" demesi. Allah allah ya, Azkaban Tutsağı'yım lan! İsyan bayrağını çekip sınava girmedim. Öğretmenler odasına gidip, biyoloji hocasını etüte çağırdım, o sırada olanlar ise ;
-Biyoloji hocamın telefonundan "Gayri de Gayri" şarkısı, içeri girdim kapıyı kapadım. Dinledim şarkıyı. Arada muhabbet işte. Hocam çalışmamız lazım, dedim. Kimya hocam araya girip "benimle mi" dedi. Korkmayın hocam, sizinle değil, dedim. Bütün hocalar gülmeye başladı. Adam da zaten kapıda durduğum sırada müsaade istemeden ezip geçti beni. Vay anasını lan, hilkat garibeleri mi eğitimciye dönüştü eğitimciler mi Hitlere, yoksa Gestapo mu? Evet Gestapo olabilir, "Çalışmak Özgürlüktür" nidalarıyla dolaşan hocalar.
Neyse Etüt hocamın-biyoloji- hasta olduğunu görünce üzüldüm, zaten ayrılacaz. Tezi için Erzurum'a gitmesi gerekiyormuş. Ders hocamın-biyoloji- da bana çarşamba gününe söz vermesi ile, benim de etüt hocamın, bi denemin daha fazla yorulmaması için eve geldim. Yazık lan onlar da sistemin mahvettiği insanlar, hasta ise kesinlikle üzerine gitmem hocamın. Gitsem bile bana bir faydası olmayacak.
Matematik hocamdan da haftaya perşembe için bir boşluk bulursam ders alcam. Ocak bitmeden ortalığı düzmem gerek!

Sevgili blogcu birine teşekkürlerimi iletmeden bitiremem bu yazıyı ;
-Bugün blog arkadaşım Gök-googhan- Hacettepe Onkoloji Bölüm 92'deki çocukları ziyarete gitti arkadaşlarıyla birlikte. Kanserin hayatımıza grip kadar rahat girip çıkabilmesi bir yana , canlarımız, çocuklar farkında değiller bu durumun. Çocukları yalnız bırakmadığın için, arkadaşlarına ve sana teşekkürler Gök, yeni yıla umutlu girecekler belki de sayenizde.
--Eğer, "ben de gitmek isterim ama cesaretimi toplayamıyorum" diye varsa benimle ya da gök ile iletişime geçsin bir şekilde.

Gök - Googhan !

Bana da - sadeceumut.onlyhope@gmail.com 'dan ulaşabilirsiniz. Mekan konusunda yardımcı olamam belki, uzakta olduğum için ama en azından ulaşabilirim gibi. Sizi orda karşılayacak, yabancılık çekmemenizi sağlayacak insanlar olması için.

Çarşamba, Aralık 28, 2011

Kavgam ve Yeni Yıl

Selam

-Yeni yıl ile ilgili atıp tutan embesilleri görene kadar. Evet embesil! Neden mi? Şöyle ki, 31 aralık gecesi yani 1 ocak'a girişimiz, Hz İsa'nın doğum tarihi değil, Noel dibimde kutlandı, kilise evimize çok yakın ben de kutlamak için gidecektim, hristiyan olmamama rağmen. En azından farklı bir din ve onların gözünden bakma, bayramlarını kutluyoruz ki zaten. Noel -Doğuş, İsa'nın doğuşu ve başka binbir şekilde anlamı olan gün. Geçen hafta pazar günü kutlandı yahu! Nedir bu tantana, yoksa ben mi bir bok bilmiyorum da, Hz İsa sizin söylediğiniz tarihte mi doğmuş? Konu kapanmıştır , sevgili embesil. Noel ile Yeni yılın aynı şey olduğunu sanıyorsan o kafanı yarıp içine kezzap dökiciim. Bu kadar ya?!

Arap olduğum için, benim kutlayacağım yeni yıl da ocak 13'ün gecesine denk geliyor. Bu haftasonu olacak olan yeni yılı kutlayacağım tabii, her yıl olduğu gibi.
Hani şimdi bu yazıyı neden yazdım, sinirliydim. Boşalttım yeni yıl ve noel vesilesi ile.


Kavgam 

Roman olan değil. Benim kendimle ve diğerleriyle olan. Sevgili okuyucu bu anlatacaklarım ne kadar manyak ve psikopat ve bilimum kişi olduğumun kanıtı olursa ve de benden nefret edersen eğer, neyse siktir olup giderim en fazla. Nefret etmeyin lan benden, bunalıma girerim yoksa! Giriş yapıyorum şu an ...

Sabah uyandığımda inanılmaz derecede soğuk olan hava, dışarıdan sesleniyor gibiydi. Islık çalıyor sis çökmüş olan gökyüzüne. Dalga mı geçiyordu benimle?
Soğuktan nefret ederim! Neyse ki elektrikli ısıtıcıyı prize takıp, kahvaltımı da ettikten sonra. Miss, dışarı çıkmaya hazırım. Dün giyindiğim kadar kalın giyinmem gerektiğini, burnum dışarıyla karşılaşana kadar fark edemedim. Sorun değildi, ne de olsa okul servisiyle gidiyordum dershaneye. Terasta bekledim. Biraz sonra da gelmişti zaten. Yer yoktu?! Bundan da nefret ederim ben. Kıçımı konfor takıntısı ve zorunluluğu olmadan rahatça yayabilmem gerekir. Dolmuşlar da ayakta durunca epey bir eğilmem gerekenlerden, Ford minibüs. Neyse bu sorunu da aştıktan sonra, dün planladığım sohbeti etmem gerekiyordu Müdür Bey ile. Dershanenin merdivenlerini ağır ağır çıkarken tam karşımda belirdi, sert görünen ama bir o kadar da yardımsever sıcakkanlı insan, Müdür Bey. Günaydın hocam, dedim. Hocam dememin sebebi de emekli öğretmen olması. O da aynı sıcaklıkla gülümseyip "günaydın" dedi. Hal hatır sorduktan sonra da "Hocam sizinle dersten sonra konuşmam gerek" dedim. Olur ne zaman istersen gel, dedi. Sağolsun, planımın işlemesi için ilk adımı atlattım sayılır. Cuma günü olanları yazmıştım sanırım, rehberlikçi yine piçlik yapmıştı. Ders almam gerektiği halde, etüt vermedi! Lan ben o o.çocuğuna mı soracam ders alıp alamayacağımı! Gittim şikayete ;
-Hocam, rehberlikçi salı günü almam gereken dersi bana vermedi. Saat 4'e kadar sadece matematik sorularımı çözdürebildim, fizik'ten ise bir tek soru bile çözdüremedim. Normalde salı gününe ayarlanması gereken bir dersim vardı ama rehberlikçi yazmadı, dedim.
-NASIL OLUR ÖYLE BİR ŞEY?! dedi. Telefona sarıldı, kantine, odasına, ben derse girdikten sonra, dersliklere de baktı! Vuvuhvuhv! Rehberlikçi mi yazmadı? dedi.
-Evet hocam, ne zaman ders almaya kalksam, hocaların bütün saatleri dolu diye bahaneler... 2 ayım kaldı sınava ve eksiklerimi gerçek anlamda sıfıra indirmem gerek, dedim.
-Tamam ben halledecem, ne zaman sıkıntın olursa dersle ilgili, hocalarla ilgili, gel çözeriz problemi, dedi.
-Sağolun hocam, diyip ayrıldım ordan.
1 saat sonra, fizikçi kapıyı çaldı. Cuma günü saat 13te dersim var. Lan bu rehberlikçi fazla olmaya başladı. Önce sınıfımı değiştirmedi sonra da bu olaylar. Lan ben de Umut'sam eğer bu adam benden daha çok çekecek.
Bir olay daha dershaneyle ilgili ;
Veli toplantısından sonra annemin dün hatırladığı bu sohbet geçmiş veli-öğrenci-hoca arasında :
-Merhaba ben XX'in velisiyim, nasıl XX'in durumu? -kız da yanında.
-Çok iyi çok! Tıp kazanacak o ve 3 arkadaşı daha. yorumum - lan orospu çocuğu, senet mi verdiler de Tıp kesin diye konuşuyorsun. Lan çalılık kevaşesi! Hocanın devamında söyledikleri : İşte Xx ile birlikte 3 arkadaşı var biz bunları en iyi yerlere yetiştircez, onların bütün eksiklerini kapatmaya çalışıyoruz etütlerle... ETÜT? yorumum :  Lan genelev kraliçesinin torunu! Benim kafam sikilirken bir ders alabilmek için, derste de kafamın içinde tecavüz edilmemiş tek bir nokta olmamasına rağmen, sen nasıl diğer sınıfı daha üstün tutabilirsin!

Annem bunları anlatır ve ben o yukarıdakilerden daha fazla küfrederim. Dün ders de çalışamadım. Bir tek geometri.
Ben o hocayı da bulcam daha, annem her ne kadar tanımasa da ben ortaya lafı atarım, müdüre bahsederim yarın. Kendi yağında kavrulur o hoca?! Lan bir lokma ekmeğe muhtaç kalsın piçin evladı?! Bir de eğitimci olacak kahpenin dölü!

Çok küfür ettim, deşarj evlat deşarj.

Pazartesi, Aralık 26, 2011

LYS

Selam,
Sezonun ilk LYS denemesi ile karşınızdayız sevgili izleyiciler!  -olmadı.
Sezonun ilk LYS denemesinin sonuçlarıyla karşınızdayım.
Mat-2 diye tabir edilen, Matemaik'in sevilen kısmı bu kez kendisini pek sevdirmedi. Sevemedim ela gözlüm... Diyor ellerinden öpüyorum. Geçen yılın kitapçığıydı bu da. Nerden mi anladım? Geçen yılki ilk lys denemesi de aynıydı. Paraboller, biraz polinom ve diğerleri.

Geometri ise - pek parlak olduğu söylenemez, sevemiyorum. Göremiyorum. Kafamı boşaltıp, üçgene, dörtgene, geometrik şekillere odaklanmam lazım ama olamıyor. Yapamadım sevgili blogcu. Geometri öyle allahsız, öyle kepaze bir ders işte. Dershanede her ne kadar ders alsam da, cık olmuyor. Direniyorum, öğrenmek için.

Berbere gittim bugün, tarasam gözlerimi kaplayabilecek olan saçımı kestirdim. Berber de her zaman gittiğim berber ama her gittiğimde aynı soruları soruyor. Lan otomatiğe bağlamış adam.

Bugün hiç yazasım yoktu, sınav çaktı bir kere. Fen sınavlarını çok merak ediyorum. Ağzıma edilecek resmen.

Cumartesi, Aralık 24, 2011

Anlamsız 5



Tüm akıl hastalıklarının temelinde, meşru acıları yaşamayı reddetmek yatar. 
-CARL JUNG
Potansiyel akıl hastasıyım...

Cuma, Aralık 23, 2011

Becermek...

Selam millet, google+'nın nimetleri ile birlikte blogumda ne yazarsam oraya direkt yollayabiliyorum gerçi twitter'a da yolluyorum ama boşver. Blogumun kapalı olduğunu sananlar olabilir, haber vermem gerekirdi. Özür.

Bugünlerde acayip bir tempo ile derslere sarılıp kendime zarar vermeye çalışıyorum. Zarar vermesem kendime geçen yılki gibi olurum sanırım. 6 ay kaldı ! Mutluyum evet.

Dershaneden de bahsediyim biraz, bugünden.
Dershane genel anlamda eğlenceliydi, fizik hariç. Resmen Modern Fizik adı altında tutsak tutuluyoruz sınıfta. Dinlemek istemiyorum ama zorla-lys yüzünden- dinliyorum. Birkaç şey öğrendim. Işık hızı hakkında. Fizik Müh. arkadaşım var ama o bile bana yardımcı olabilecek gibi görünmüyor. Alakası yok belki bu iki olayın birbiriyle. Yani demek istediğim Fizik Müh., derste öğretilen Fizik'le ilgilenmiyordur, sormak lazım.
Kimya da bildiğimiz Kimya, aynı işte. Maddesinden tut, elementine kadar. Bir şey değişmiş değil. Değişmesin de.
Matematik, oh god! Modüler Aritmetik, derste sevilir, testte sıçılır. Mutlak Değer'e olan durum gibi.

Öğleden sonra, o dışlanan arkadaşla çıkıp yiyecek bir şeyler aradık. Avlanıyoruz biz. Markete gittik, gofret aldık. Kantinden, Elma-ıhlamur çayı aldım, kokusunun tarifi -yaşlı ve terli teyzenin 1 haftalık çorabının ortalık yerde çıkarılmış ve aynı ortamda tarçınlı-elmalı kek yenmiş gibi- arkadaşım bunu duyunca gülme krizine girdi, komik değildi. İğrençti.
Dershanenin ortaklarından olan Fizikçi, "Umut! Senin sınıfı değiştirelim mi?" dedi. "Olur, hocam" dedim. Haftaya başlarım muhtemelen. Matematik manyağı, psikopatı bir arkadaşım var, geçen yıl çok samimi olamasak da aslında iyi biri olduğumun farkına vardı, neyse konu bu değil matematik sorarım adama o da bana çözer soruları, hoş güzel olur. Geometri için de geçerli. 40-40 yapıyor, nazara inanmam. Değmez! İnanmazsan değmez sanırım.
Yediğimiz gofret mideme yapıştı, aç karna gofret? Midemi s.ker. Öyle de oldu, hoş olmadı. Karnım ağırdı. Neyse ucuz atlattım, bağırsaklarımı ve sindirim sistemimi sevmeye başladım.
Sevgili matematikçi'den mutlak değer çözdürdüm. Öğrendim sanırım, sevmem gerek. KPSS'ye hazırlanan insanları gördükçe ne kadar şanslı olduğumu fark ettim. İlk defa bu kadar yakından tanık oluyordum. Ben bir test içinde yanlış ve boş bırakmamaya çalışırken, onlar üniversite m... gerçi ne alakası var ki. Üniversite mezunu olunca matematik bilgini olunuyor, diye bir karar mı alındı? Alındıysa en erken tarihte mezun olmam gerek.
Matematikçi Arkadaş ile Fizik dersi aldım, saat 17'e kadar dershanedeydim, geç kalmıştım. Dolmuşa yetişme k gerekiyordu. Gardaşım da aynı dershanede ama aynı anda çıkmamıza rağmen karşılaşamadık, HAYIRSIZ! Sınıfına gidip baktım, göremedim çocuğu. Benim hatam.

Bir de sınıfın malı olan kızın ağzının ortasına çakmamama engenl ; "hümanist" olma çabalarım. Sevmeye çalışacağım yoksa uzak dururum. Tanımaz ve görmez... Şeklinde davranırım, tanımadığımı da sevmem gerek?! Kahretsin! Hümanizm zor zanaat azizim.
Kendine iyi bak sevgili insan.
Bugün beynimi mesken tutan çingeneler erken saatte uyudular. Gerçi kulağımın arka kısmında konaklıyorlar sanırım. Bugün bayağı bir yordular. 

Perşembe, Aralık 22, 2011

Çingeneler Ne Ara Geldiler?

Selam selam selam,
Görünmeyen blogumu, kendi elimle kıydığım, terk etmeye razı değilim, hiç de olmadım zaten başka da yoldaşım yok. Buraya dökerim, gerisini beynimin kuytu köşeleri halletsin.
Hamamböceği gibi çoğalıyorlar sevgili blog! Kimler mi? Beynimin içindeki çingeneler, her dakikaları gürültüden ibaret, onlarla aynı telden çalsam zaten göbek atmadan durmayan kıvama gelirdim, halk arasında delilik diyorlar.  Delirmek istemiyorum, her şey lehime iken. Bunları a-leyhime de çeviremem, çaba gösteriyorum ama çingeneleri yok etmek için değil, onlara daha iyi bir yaşama ortamı sunmak için. Beynimin içindeyseler benden bir parça olmalarına izin vereceğim o zaman, vermek zorundayım.
Bugün çingenelerimi alıp gittim malum, dershaneye. Bugün hoş ki ne hoş, sevilmeyen arkadaşımın neden sevilmediğini bildiğim halde sordum diğerlerine, umrum değil ama bana zarar verme çabaları hoşuma gitmeyince de dahil ettim kendimi de konuya, kötü kalpli çingene seslendi içeriden, siktir et olum bunları, şeklinde. Ben de, dur be kadın, diyip bağırdım susturdum içimdekini. Sohbetin bir yerine kadar geldik, kısır döngü... Kısır-yemek olan- severim ama döngü? Döngü olmamalı içinde. Döngüsüz kısır olmalı.

Hocaların bana karşı olan tavırları değişmedi, aynı tas aynı hamam aynı dershane. Ne sikimsonik meseledir bu, içinden çıkılmayan!

Bugün ortaklaşa aldığımız deneme sınavlarını çözelim dedik, sınıfça. Bizim sınıf ne ara akıllandı değil mi? Devamı geliyor. Öğleden sonra, o malum konuşmadan sonra, dönerimi yedikten sonra yaptık sınavı. Kapıyı açan açana, gürültü ise ayrı mesele. Afedersin ama kafam sikildi. Sınavın sonunda ise "kafamı sikseler çözemem artık" diye bağırdım sınıfın ortasında. Hoca yoktu tabii.

Betimleme ;

Dershaneden çıktım, sekretere selam çaktım, yumuşak bir sesle görüşürüz dedim. Merdivenleri inerken, kulaklı beremi takmıştım, kareli atkım da üstümdeydi, iki genç kız merdivenleri çıkarken gülüşüyorlardı. Benim ise suratımda bitkin olduğumun kanıtı olan ifade vardı muhtemelen. Dışarı çıkarken rüzgar suratımı yaladı. Hızla yürüdüm, hava kararmıştı. Ara sokaklara girmeme kararı almıştım. Hayallerimdeki arabayı gördüm - mazda rx7 karanlığın içinde beyaz bir kaplan gibi görünüyordu. Gözlerimi ondan alamadım. Biraz daha ileride, kaynak kokusu, tiner ve boya kokusu, kiremit evin sobasından çıkan dumanla sevişiyordu.
Dolmuşta 7 kişiydik, ben en arkada en sağda yerimi almıştım, minibüs hareket etti, yorgundum. Başımı cama yasladım yol boyunca. Eve de yetişince, küçük kardeşin salak şakalarına tahammül edemedim. Kızdım da biraz, annem telefonda revani tarifi alıyordu, kız kardeşim de not alıyordu annemin söylediklerini. Yemek yedikten sonra tatlı yerim ve ders çalışmadan önce belki biraz sızarım. Bilemiyorum. Ne yapacağımı da ama tek bildiğim yarın Psik Dr'u görmem gerektiği. Hocama ne anlatacağımı planladıktan sonra o koltuğa oturur oturmaz unutuyorum söyleyeceklerimi. Neyse, bu kez hazırlık yapıp giderim.

Çok yorduysam affedin, okumak hoş ama sizin de beyninizin kıvrımlarına sığınan çingeneleriniz varsa bir mübadeleye ihtiyacımız olabilir.

Hoşçakal okuyucu!

Çarşamba, Aralık 21, 2011

Güzel Plan Yaparım...

Selam!
Umarım blogla ilgili sorunlar düzelmiştir, kumanda panelinde görünmüyor, şeklinde tepkiler aldım.
Gel gelelim dershaneye ve diğerlerine ;
Bugün dershanenin müdürüyle konuştum, hoş güzel bir sohbet oldu, çay ısmarladı, ben çay sevmem la! Kahvaltı harici içmem, soğumasını beklerim. Resmen rezillikti o anki durum. Anlattım, rehberlikçiyi. Hak verdi adam da. Her aklı başındaki birey gibi. Bir kaç dersten problemim var dedim, artık ne problem olursa adamın kapısını çalcam. Hocanın birini çağırdı, Umut bu yıl kazanacak, dedi. Şok oldum lan! Mutlu da oldum, daha fazla asılacam artık. Cidden öyle böyle değil, hoca da şok oldu, "hocam zaten çalışıyorduk beraber, sorularını çözüyorum ben Umut'un" dedi. Müdürüm ise "öyle değil, ne olursa olsun zaman ayrılacak bu öğrencimize" dedi. OOooooooolll lleeeeY! - ergen mutluluğumu görmezden gelin.
Böyle işte, yarın da Kimya için konuşcam biyolojiyi kendim halledecem, zaten çözemediğim ne soru varsa götürüyorum. Matematik için de öyle. Ooooh BEAAA! Yeter lan! Bu yıl olacak artık, olmak zorunda! Bu kez de İÜ yerine İTÜ peyzaj yazarım büyük ihtimalle. Biliyorum ne düşündüğünü ama ota boka meraklı biriyim. Öyle işte, biraz da mimari konuşacak hacı! Mimar Sinan Şehir Bölgeyi araştırdım, Şehir Bölge benim kaldırabileceğimden daha yorucu gibi geliyor. Bakalım artık, her öğrenci gibi planlarım var. Hayata geçirmeye 6 aycık kalmış, çok değil 6 ay! Bitecek bunlar. Bir de bu söylediklerimi gelip buraya yalamamak için elimden geleni yapmam gerekiyor, geçen yıl fazla hayalciydim, hiç çalışamamıştım. Bu kez böyle olmayacak!

Bir Üniversite'den beklentiler ;
- Sınıfta görüş ayrılığı yüksek ihtimalle olacaktır ama seviyeli olsun.
- Hocalar hoşgörülü olsun, hiçbir zaman öğrenciye "taktığı" için bırakmasın veya arkadaş gibi olsun ya. İÜ peyzaj'daki hocalar öyleymiş, ellerinden öpüyorum. Her ne kadar bir tanesi mailime cevap vermemiş olsa da.
- Ders harici zamanım olsun, kolay bölüm diye bir şey yok ama, kırbaçlanmadan bitirebiliyim okulu.
- Sevdiğim konserlere gidebiliyim, ağzım sulanmasın afişe bakıp.
- Film festivalleri, ölürüm lan! Uzaktan olsa bile ne olup bittiğini görmek istiyorum. -içeri davetiye ile giriliyor değil mi? ben öyle duydum.
- Arkadaş diyebileceğim tipte insanlar olsun sınıfta, dost olsun.

Beklentilerim bunlar, umarım hayalkırıklığı yaşamam. Rehberlikçiye geçiririm 2.80'i...

Pazartesi, Aralık 19, 2011

Veli Toplantısı ve Geriye Kalanlar...

Selamlar!

Bugün veli toplantısı vardı dershanede, sınav günümüz de sırf bugüne özel, pazar gününe alınmıştı.

Anam toplantıya gitti ve bakalım neler olmuş ;

Rehberlikçinin ebesine dalacam yarın, neden mi? Şöyle ki, dershane müdürümüzle görüşmüş annem, "hocam durum bundan ibaret" demiş, yukarıda biyografi var ordakini anlatmış işte, sanırım çeyreğini anlatmış. Neyse, haberi yok dershanedeki kimsenin bu durumdan, kabuğuma çekildim mi fena bir uykuya dalarım ben, bir bakmışsın devir değişmiş, kavimler göçmüş, yaşlı bir dinozor olarak uyanırım. Hocalarımın hiçbirinin geçmişimden haberi yokmuş, ben rehberlikçiye anlatmama rağmen. Bir rehberlikçinin görevi, diğer öğrencilerden farklı durumlarla sıyrılan öğrencilerini öğretmenlere anlatmak, ben gidip hocam şu biyografim buyrunuz, diyemezdim, diyemem de. Annem sağolsun tek tek tek tek tek... 8'den fazla hocaya anlatmış durumu, anlatırken "Oğlum kendimden utandım, bütün hocalarla aynı konuyu konuştuğum için, neyse müdür beyle konuşurken rehberlikçi de yanımızdaydı, omuzuna dokundu rehberlikçinin ve öğrencimizle ilgilenin" diye anlattı. Ha bir de unutmadan, müdür bey benimle görüşmek istiyormuş. Bu bir fırsat!

Rehberlikçinin Sonu

Rehberlikçinin Sonu, Çöküşü, Yıkılışı, ve bir rehberlikçinin devri daha kapanır. Nasıl mı?
Müdür Bey'e gidip her şeyi anlatacam,
-Hocam durum bundan ibaret ; rehberlik hocam görevini yerine getirmiyor. Bir rehberlikçinin görevi sadece öğrencilerin tercih yapacağı okulları düzenlemek mi? Ya da etüt yazmak mı? dicem, devamında ise. Hocam durumumu anlattığım ilk kişi rehber hocamdı ve ben öğretmenlerimin bu durumdan haberdar olduğunu sanıyordum ama annem dün öğretmenlerimle konuştuğunda, hocalarım şok olmuş ve hiçbirinin haberi yokmuş. Görevini yerine getirmeyen, sorumsuz bir rehberlikçiyle çalışıyorsunuz, ben tek tek hocalara anlatamam, en azından ben kendi psikolojimi de düşünmek zorundayım... ve uzar da uzar.

Ben bu rehberlikçinin ebesine dalarım! Dalarım da...

Boşverin sinirlendim, en iyisi yarını beklemek.

Pazar, Aralık 18, 2011

2011'den Geriye Kalanlar...

2010'dan Geriye Kalanlar
Adlı yazıma benzer bir yazı olsun bu da ;
Her ne kadar googlezeitgeist yapsa da kendi yorumumu katmak istedim, google benim yerime yapmış ne de olsa, demeden.

Bir bakalım neler olmuş ;
Türktelekom Arena açıldı. Taraftarların en çok sevindiği olaylardan bir tanesiydi, Ali Sami Yen için de ayrı üzüldük tabii.

Defne Joy Foster öldü, hakkında neler yazıldı neler çizildi, beni ilgilendirmez. Allah rahmet eylesin.

Ha bi de unutmadan, 2011 Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları Erzurum'da düzenlendi, kahretsin ki beklediğim gibi değildi, gitmedim tabii ama gördüğüm kadarıyla hoş değildi bazı olaylar.

Hüsnü Mübarek hükümeti askere devretti.

Sn. Necmettin Erbakan vefat etti, allah rahmet eylesin. Siyasetle ilgili olmasam da büyük siyasetçilerden biri.

Ve Japonya'daki deprem, bütün Dünya alarmdaydı. Fukushima patladı, tsunami oldu. Dünya alarma geçti. Beni en çok etkileyen olay ise, Japon turistlere gazetecilerin verdiği kötü haber ve turistlerin yüzündeki şok ifadesi.

İbrahim Tatlıses'e saldırı düzenlendi, sevenleri yıkıldı.

Kaddafi'ye karşı olan savaş başladı, diktatör olmasına rağmen ülkesine dışa bağımlılıktan kurtaran biriydi. Bunu başarmış olması bile, kendisini ülkesine ne denli adadığının kanıtı olsa gerek.

Ve ve ve, benim başıma gelen diğer 1.7kriptilyon insanla birlikte. YGS yapıldı. Küfrederek çıkmıştım sanırım, ve o günden sonra kendimi bırakmamın ne kadar saçma olduğunun farkına yılın son günlerinde vardım. Stres bana yaramıyor, depresyon mu? Atlatılır.

Dünya gündemini sarsan bir diğer olay, Usame öldürüldü. -Yorum yapılması gereksiz.

Simav'da deprem.

Benim başıma gelen ve diğer bütün +18 lerin. Haziran 12'de seçim vardı. İlk oyumu verdim, pişmanım. Keşke kullanmasaydım ya da en azından pusulaya resim çizseydim. Bundan önce anayasa için kullanmıştım oyumu.

Norveç'teki saldırı, bombalı saldırı ve devamında Gençlik Kampı'nı basan bir şerefsiz, daha fazlasını edebilirdim ama '^+^%&/( neyse boşver, 80 kişiyi katleden orospuçocuğu.


Hala gündemimizde kalan ve kalmaya devam edecek olan ama son haberlere göre konunun kapanması için elden gelen ne varsa yapılan, ŞİKE.

Van'daki deprem, tanımadığım bir akrabamı kaybetmeme neden olan. Hala yaraları sarılamayan. Japon Doktor'un ölümüne neden olan ise deprem değildi, ihmaldi. Allah rahmet eylesin.

Suriye'de isyan ve beni deli eden -Türkiye'nin tutumu. Komşu mu düşman mı? Türkiye seçimini yapmak üzere ama şu an atılan adımlar hiç hoşuma gitmiyor. Askerler az önce haberlerden aldığım bilgiye göre, sınıra kaydırılmış. Bunun sebebi ise her an iki ülkenin çatışma riski mi? Umarım böyle bir şey olmaz.

Steve Jobs ve Spartacus dizisinin başrolü Andy öldü. Kanser...

Kriz dünyayı kasıp kavurdu. Hala da devam. WallStreet fethedildi, fetih sayılır ama dağıtıldılar. En son limanı ele geçirmişlerdi. Yunanistan ise battı, adalarını bile sattı. AB, kurtarma planları yaptı. Almanya ise varını yoğunu verdi. Yoksa Euro'nun batışı veya yokoluşu olabilirdi.

Bana göre ise 2011 de boktan bir yıldı, kendim için değil Dünya için boktandı. Kapitalist ülkeler boka battı, depremiydi, tufanıydı, kasırgasıydı, isyanlarıydı. Kısacası b-o-k!

Kronolojik sıra için vikipedi'den yardım alındı ama sıralamaya uyamadım pek.

Cumartesi, Aralık 17, 2011

Arkadaş


Eşek'ten selamlar,
Bugün arkadaşlarımı ziyarete gittim, aylar sonra ilk defa. Gerçek arkadaş-dost vesaire tanımını yapabildiğim 2 insan. Önceki yazılarımda bahsettiğim, evlerine ilk gidişimde dolmuşta kendimi unuttuğum, beraber metal müzik dinlediğim, eğlendiğim, sohbet ettiğim.
Bu 2 arkadaştan ayrı, 2 arkadaş daha var ki her birinin yeri ayrı aslında, uzun zaman görüşmesek de unutmayan insanlar bunlar, bu 4 kişi. Neden mi sayı ile belirtiyorum ? Ehe, bu 4 kişiden başka gerçek arkadaşım olmadı da ondan. Hala da yok onlar gibisi, cidden. Bencil değiller, hayırsız da değiller, samimiler, fazla gerçekler, hayal dünyamdan fırlamış gibiler. Eklemek istediğim bir kişi daha var, onunla beraber de bir kişi daha, geçen yıl dershanede tanıştığım, 1 yıl boyunca ya da 1 sınav sezonu boyunca yalnız bırakmayan insanlar.
Blogumu okuyan tek arkadaşım sana sesleniyorum burada aç kulaklarını iyi dinle; geçen yıl bana az vurmadın dimi? Ben de elini ısırmıştım dershane çıkışı, omzumu morarttın, sabrımı test ettin, en son beraber peynirli künefe yedik yanında çilekli - vanilyalı dondurma ile, hayatıma girmesine izin verdiğim insan, teşekkürler bütün o morluklar için!

Hoş bugün görüştüm ilk bahsettiğim arkadaşlarımla, evlerine gittim. Flaş karda film atmıştım, laptopı almak aklımın ucundan gelmemişti, 3 idiots veya Shaun of the Dead izlicektik. Olmadı, canımız sağolsun, bisküvi aldık, sohbet ettik, daha sık gitmem lazım, daha sık görmem lazım. Yalnız kaldığım her dakika bir kaç yıl geri gidiyorum, bunalıyorum, evet depresyon da cabası. Doktorumun da tavsiyesiydi, arkadaşın yok mu, dedi. Sık sık görüşemiyoruz, dedim. Tamam o zaman daha sık görüşmelisin, sevdiğin şeyleri yapmalısın, demişti. Tavsiyesine uydum.

Ah bir de bu blog olmasa, ölür müydüm? Haha! O kadar kolay değil, şaka yaptım zaten.

Cuma, Aralık 16, 2011

Teşekkürler...



Türk Telekom, Boğaziçi Üniversitesi ve GETEM'e teşekkürler.
Sosyal Sorumluluk olarak lanse edilen ama benim ise sosyal zorunluluk olarak tanımladığım projelerin çoğalması dileğiyle.
Zorunluluk dememin sebebi, bu tür projelerin engellilerin doğal hakkı olduğu gerçeği.

Umarım bunun gibiler örnek olur, üniversitelerin desteğinin olması da mutlu etti.

2012 - Bir Sürü Şey İstedim.

Joy ile Joker'den gördüm. Mim'lemişler.
Bu mimi yapmamın sebebine gelelim  ; Geçen yılki blogumda yeni yıldan istediklerimi yazmıştım, o geldi aklıma. Özel hissettirdi, yoksa başka bir sebebi yok, ritüel olarak kabul ediyorum.
Hani 2012'ye giriyoruz ya, 12 dilek demiş blogcular. Yok ben 100lercesini yazarım dedim ve bakalım kaça kadar gidecek ;

1- 2012'ye 2009'daki gibi babamla girelim istiyorum - Suudi Arabistan'da kutladığını sanmıyorum.

2- Sınavı kazanmak istiyorum, çok istiyorum. Sadece kazanmak değil, İstanbul'da Mimarlık bölümlerinden birine yerleşmek istiyorum. İstanbul Üni. Peyzaj Mimarlığı tarafından tavlanmış durumdayım. Mimar Sinan galip gelebilir, puana göre seçim yapmak zorundayım. Mantığım galip gelsin!

3- Savaş olmasın, 2012 Savaş Yılı olmasın. İnsanlar, gerizekalı olanlar, savaşmasın. Zaten aklı başında olanlar da barıştan yana olanlar. Azınlık olmayalım istiyorum.

4- Hippie olmak istiyorum, 2012-13-14 fark etmez ama olmak istiyorum. Fikir olarak...

5- Borçlarımızdan kurtulmak istiyorum.

6- Telefonum olsun istiyorum ama bunun için yeni yıla girmeme gerek yok.

7- Babam emekli olsun, yılın 6 ayını, en az, bizimle birlikte geçirsin istiyorum. Üniversiteye gidersem, annemle birlikte beni ziyaret etsinler istiyorum. Bu arada babamla annem ayrı değil -babam yurtdışında sadece. Kader mi lan bu da?!

8- Depresyondan kurtulmak istiyorum.

9- Hümanist olmak istiyorum, ben hümanist iken diğerlerinin arkamdan iş çevirmeye çalışmasını istemiyorum.

10- Kardeşimle aynı üniversiteye yerleşmek istiyorum ama çocuğu İstanbul için ikna edemiyorum, ikna olsun ve aynı okulda okuyalım hatta mümkünse aynı evde olalım istiyorum.

11- Temmuzda Reyüs ile Googhan'ı görmek istiyorum, istiyorum ama çocuklardan haber yok zaman var.

12- Annemle kavga etmek istemiyorum.

13- Uslu bir çocuk olup şirinleri görmek istiyorum.

14- Yüzmeyi öğrenmek istiyorum. Mümkün ama zor, imkansız değil.

15- Bir otomobilimiz olsun, babam alsın, Türkiye'ye getirsin, ben de kullanmayı az çok biliyorum ama ehliyet yok, ehliyet sınavı için yeterli param olsun.

16- Bir işim olsun, yaz aylarında bilgisayar başında eriyip gitmek istemiyorum.

17- Kazandığım üniversite için ; yurtta kalmak istemiyorum ama maddi durum ne gösterir bilemiyorum, evim olsun ama annem her hafta-abartır o- gelmesin, her ay ? olabilir. Her ay gelebilir, ev tutabilsinler de.

18- Burç kısmında yazanlar gerçek olsun, yeni yıla masraflı giriyim, yılın sonunda hayallerime ulaşıyım. Ağustos'taki yüklü masraflarım da üniversite için olsun LÜTFEN! Dershane için değil?!

19- Gerçekten adam akıllı insanlarla arkadaş olmak istiyorum, hümanizm burda yerin dibine batsın. Sırtımdan vurmayacak insanlar olsun.

20- Eski Dostlar'la daha sık görüşmek istiyorum.

21- Sınıfımdaki bazı kişilerin ölmesini istiyorum, şaka. Ölmeseler bile, korksunlar. Azrail?

22- Fotoğraf makinesi de istiyorum, kazandıktan sonra aldırabilirsem, belki.

23- Herkes hippie olsun, aşk olsun , olmazsa sevgi olsun.

24- Turkcell'e yaptığım iş görüşmesi başarısız oldu, bu yıl tekrar denicem. Patron beni almadığına pişman olsun.

25- Mızıkam var ama çalamıyorum, okulda hatta ev arkadaşım çalabilirse yer gök deniz, havalara uçar, yere çakılır, denizin dibini görürüm. MUTLULUK'tan.

26- Depresyon ders çalışmama engel olmasın artık, kendimi mutlu edebildiğim şey şu an nefret ettiğim olmasa da beceremediğim ve vazgeçtiğim olmasın. Pes etmekten vazgeçiyim.

27- Nil ile Sahra öldükten sonra ineğim olmadı, annemin aldığı öküzleri de alındıkları günden bu yana görmedim. Depresyona girdim lan!?

28- Kolay bağlanırım zor vazgeçirim, reklamdaki gibi. Bu huyumdan vazgeçmek istiyorum.

29- Bir atım olsun istiyorum, Muhteşem yy, orda bir at var ki aklım onda kaldı. O benim olsun. Simsiyah.

30-...Daha mutlu olmak istiyorum, en azından amacıma ulaştıktan sonra mutlu olabilirim sanırım.

31- Mutlu olabilmem için amaçlarıma ulaşmama gerek kalmasın, şimdi de mutlu olmak istiyorum. Keş minibüs şoförü gibi her daim gülmek istiyorum.

32- Geçmişi unutmak istiyordum şu an ise yüzleşmeye çalışıyorum. Yüzleşmek unutmaktan daha kolay olsun, daha az acıtsın istiyorum. Çok mu ?

33- Mia, kitap yazsın istiyorum. DizüstüEdebiyat, kitaplarını okumadım ama mia yazarsa okucam söz!

34- Kıskanmak istemiyorum artık, takmak istemiyorum, çevremde olup bitenden hep kendimi sorumlu tutmak da istemiyorum.

35- Mal gibi veya gerizekalı hissetmek istemiyorum, benden zeki olanları kıskanmak da istemiyorum.

 İçinde bulunduğum durumdan yara almadan sıyrılmak iyi gelecek gibi...

Bütün bunları yazdım ya devam ettirseydim kendini tekrarlayan şeyler olacaktı.

36- Kendimi tekrarlamak istemiyorum. Hatalarımı ve diğerlerini. Başa sarmak sıkıcı.

37- the Antennas'ın albümünü istiyorum.

38- Mızıka çalabilirsem müzik grubum olsun.

39- Evlilik programlarına çıkıp, aşk bu kadar kolay mu uleeen!? diye haykırmak istiyorum.

40- Türkiye'nin siyasi konumundan bir şekilde kurtulup, savaşa meyil değil ama barışa yönelik adımlar atmasını istiyorum.

41- Aşık olabileceğim biri karşıma çıksın bu yıl, cidden.

42- Rehberlikçi'nin üzerine kaka atmak istiyorum.

43- Dershaneyi TNT ile patlatmak istiyorum, tv kanalı ile, patlayıcı olanla değil. Manyak mıyım lan ben?

44- Woodstock, nedir ne değildir, yerinde görmek istiyorum.

45- Tootpaste Kisses'taki insanlar kadar sevgi dolu olun, başka da bir şey istemiyorum.

Hadi eyvallah umarım sorunlar düzelir, blogla olan şu an ilk sırada değil, önce kendim!

46- Bencil olmak istemiyorum, Ayn Rand'ın Bencillik Erdemdir, kitabını okumak istiyorum.

47- Kitap okuyabilecek kadar param olsun, kitap okumak için temel ihtiyaçlarımdan mahrum kalmak istemiyorum. E-kitap mı? olabilir o ama kağıdın dokusunu değişmem.

Gittim ben. Blogumla olan problemlerden dolayı cidden özür, özür ve diğerleri.

Beynimin kıvrımlarındaki sevgili göçebeler, elbet geldiniz ve şimdi gideceksiniz. Defolun, demeden önce hepinizi Kıvrım Kanyonu'ndaki Havai Fişek Gösterisine davet ediyorum -hain planlarımı gerçekleştirip hepsini, kanyona dökmek istiyorum.

Eşekten "Eşek"lik...

Selam diyebiliyorum fakat bu selamı alan kişileri dün yaptığım "eşek"likle kısıtladım sanırım.
Durum aynen şöyle, dün gece çok sıkıldım. Blog adresime baktım "Neden bu kadar uzun bu adres?!" diye giriştim, ayarlara girdim blog adresimi değiştirdim. Kumanda panelinizde aynı şu haliyle görünüyorsa ne mutlu ama yok aksi ise bu durum, fena haldeyim. Yalnız kaldım. Kendim çalar  kendim oynarım artık.

Bugün ne oldu biliyor musun sevgili blog?  -blogculara seslenemediğimden tabii,

İlk iki ders Fizik'ti adam'a lakap taktım, arkadaşımla benim aramda, lakabı "ayol" adam derste "ayol" demişti o gün bugündür "ayol" diyorum. Sınıftakiler kim olduğunu anlamasın diye böyle bir şeye başvurdum yoksa lakap takmam. Ders ders değil bildiğin masal, defterimin fotolarını çekip bloga atacam. Siz de görün defteri ne hale getirdiğimi ; trendeki adamın orta parmağı, yol kenarındaki adamın FUCK! diye bağırması. Uzay gemisi ve içindeki ahtapotumsu uzaylı, onu gözetleyen astronot... Bunların hiçbiri sınavda çıkmayacak biliyorum , amacım dersi eğlenceli hale getirmek ve aklımda kalabilmesi için kenarlara yaratıklar çiziyorum. Şu derste -baykuş çizdiğim- dörtgenleri işledik - diyebiliyorum. Fizik de geçti, Planck, Einstein hepsine selam olsun ama fizik'in ders olarak işlenmesinden ve derste de tartışmaya yer vermemesinden dolayı nefret ediyorum.

Matematik, İşlem çözdük, bir soru vardı ki hoca da epey uğraştı, LAN köftehor! Madem sen zorlanıyorsun, seviye sınıfında da değiliz, konu bitti ama kazığı yağlamadan bizi kazığa bağlıyorsun olmuyor öyle. -burdaki yağ benzin gibi mazot gibi, yanıcı olan-...

Kimya, severim Kimya'yı. Hoştur güzeldir, buhar basıncı, kaynama noktası böyle gündelik olaylardan bahsettik pek bir şey yok. Yok tuz atarım da, yok kahvesiydi şusuydu busuydu.
Öyle işte, bir de Fizik'ten ilk etütü aldım, hoş güzel, nehir ile ilgili olanları yapamıyordum Bağıl Hareketteki. Yapcam artık, Ebob Ekok da çözecem bugün. Hadi bakalım, tam gaz devam.

Perşembe, Aralık 15, 2011

Üç Gün İyi Midir ?

Selam Selam Selam...
Üç kafi demiş şair, filozof ya da yazar. Üç kafi diyen ama 4. ile de yetinmeyenler de var onları allah'a havale ediyorum. Gel gelelim dertlerime, dün yazmadım, ondan önceki ? Salı'dan beri yazmıyorum ama 3 günlük ara iyi geldi. "Haftalık Blog" demiştim bu bloga ama olamadı. Bağlandım buna da.

Dün dershanede akşamladım, bana göre "akşam" çünkü. Saat 16'ya kadar, Matematik çözdüm. Çok uzun sürdü biliyorum ama eksiğim bea?! Evet Mat. beni bitiriyor ama yavaş yavaş olacak. Ebob Ekok demiştim en son, onda hala zorlanıyorum bir yöntemi bir kebabı varsa yardım eden çıkar umarım. Problem de çözemiyorum, onu çözemiyorum bunu çözemiyorum yazdıkça bu yazıyı okuyan insanoğlu "umut"suz vaka olduğumu sanma sakın.
Benim de kendimce hayallerim var, bir diş bi eczacılık hayalleri kuramıyorum bu kafayla. Kafamda sorun yok ama ıvır zıvır ve çöplük kaynıyor. Unutmak için hipnoza gidenler var. Gereksiz, beni sizler yarattınız diyorum kafamdakilere, hatta Kıvrım Kanyonu'nda oturan sevgililer; nöronlarımın oluşturduğu ışıltıları, elektriksel olayları izliyorlar. İş bu hale varınca da zaten küçük bebe zıvırlar ve yaşlı ıvırların kurduğu çingene kabilesi gibiler. Keyiflerinin kahyası onlar. İleriki zamanlarda faşist(karşıyım) uygulamayla bütün bir kabileyi beynimin içinden silip atmayı planlıyorum. Kıyamıyorum...
Dünden bahsedemedim bir türlü ; Akşamladığımdan bahsettim, matematikten bahsettim, akşam eve gardaşımla döndüm. Yolda giderken, "hadi sana telefon bakalım" dedi. Elektrikler kesikti, buna rağmen içeri girip fiyat araştırması yaptık. İşime yarayabilecek bir telefon gördüm. Hoş güzel. Beğendim ama o parayı hakketmiyor! Ben de son çare babamı aradım, durum budur dedim, burda pahalı Arabistan'da daha ucuz tabii, "vergi" vesaire durumları. Babam da hangi telefonu alacağını bilmiyor tam olarak, uzun vadede işime yarayacak. Duvara atmam ama öyle bir delilik yaparsam patlamayacak bir şey arıyordum buldum da sonunda ama alamayacağım gibi. Telefon olsun da bu saatten sonra ne olursa razıyım. Bir mp3 çalsın ikide bir takılma yapmasın, donmasın. Şarj ömrü uzun olsun. Öyle işte.
Matematikten sonra evde kimya çalıştım, yanlış ödevi yapmışım. Hibritleşme-Organik çözmem gerekirken, nerede atom, bileşik varsa çözdüm.

Bugün de hoş güzel olaylar oldu, erken geldim eve. Kendimi sıkınca ebeme sarılasım geliyor, sarhoş misali öpesim geliyor. Zor bir durum, Psik. Dr. da "haftaya gel" ya da "ne zaman istersen gel" demişti ama ben gidemiyorum. Saat 4'ten önce dershaneden çıkmamaya çalışıyorum. Bugün gitseydim iyi olurdu aslında. Bütün hocaların söylediği ; "Kafanızı çöplüklerden arındırdığınızda çalışabilirsiniz" tamam da ben "kabile" kurdum. Fare gibi çoğalıyorlar, kemiriyorlar. Ben de tutup "Öldürmediğim her anı için benden hesap soracaksınız!" mı diyim.

Benim Arkadaşım, Diğerlerinin Nefret Ettiği

Arkadaşımı sınıfta kimse sevmiyor, komik bence. Benden başka kimseyle paylaşamıyor samimiyet kuramıyor. Çünkü karşıdakilerin tepkilerini gördüğüm kadarıyla, çok önyargılı davranıyorlar. Bu onların kaybı. Dün dershanedeki şikayetinden sonra etütler alabileceğiz, sadece ikimiz. Hoca aramadan, belli saatlerde soru çözüp eksiklerimizi tartışabileceğiz. Böylece hayallerime ulaşmamı engelleyen "kabile"den ve sınıftaki "öteki"lerden kurtulmam gerek ama nasıl? Sınfta "Ölüm Pornosu" dedi. Saldırmayan kalmadı, Bir Fahişenin Anıları dedi tartışmalar havada uçuştu. Neyse ne, Ölüm Pornosu alıp beraber okuyacağız. İnat bendeki.

Pazartesi, Aralık 12, 2011

Biri Yengeç mi Dedi?

Aile yaşamınızdaki zorluklar azalırken, kendinizi her zamankinden daha güvende hissedeceğiniz bir yıla gireceksiniz. Yılın ilk 7 aylık dönemi, ev , aile yaşadığınız yeri genişletmek, kredi ile mülk sahibi olmak gibi konular ön plana çıkarken, yılın ikinci yarısı, daha ziyade hayatınızda daha istikrarlı ilişkiler ve daha keyifli dönemleri gelecek. Jüpiter’in bulunduğu konum sebebi ile sosyal ilişkiler, arkadaş grupları, partiler ve toplantılar, tüm yıl içinde yoğunlaşırken, 15 Nisan-26 Haziran arasındaki dönemde bazılarınız sizden saklanan çevrenizdeki bazı gerçekleri öğrenebilir. Hayatı çok yoğun yaşayacaksınız. Bu yıl Mars’ın size olumlu ve kardeş Başak burcunda hareketleri bol bol telefonunuzun çalacağını, sanki etrafınızda faks, mail ve iletişim cihazlarından kaynaklanan delice bir yoğunluk olacağını, kendi hayatınızın yönlendirirken çevrenizdeki iletişim yoğunluğu sebebi ile zaman zaman yalnız kalmak isteyeceğinizi, ama buna rağmen de yorgunlukların fazla olacağını gösteriyor. Yılın ana konuları, eğitim, medya, iletişim, konuşmak, yazmak olacak. Bazılarınız eğitime geri dönerken, genç Yengeç burçları eğitim hayatlarında büyük başarılar yakalayacaklar. Ailesel ilişkilerinize daha fazla temkinli, özenli yaklaşmalısınız. Şubat ayında ekonomik yeni fırsatlar ile karşılaşırken Ağustos ayı, her zamankinden masraflı geçebilir. Genç Yengeç burçlarımız, flört etmek, yeni ilişkiler, bahar aşkları, 20 Nisan-20 Mayıs arasındaki dönemde çok yoğun yaşarken, 28 yaş döngüsündeki yengeç burçlarının ilişkilerini resmileştirme fırsatı da görünmektedir.


İşte bu ya işte bu!!! Mutlu oldum böyle görünce. Link - http://astrologyanalyst.com/agenda/ajandaindex.aspx

Gece Çıkan Yangınımsı ve Ertesi...

Selam,
Berbat girişler yapmakta üstüme yok biliyorum ama dün gece olanlardan bahsediyim.
Tv'de TeenWolf sezon finali vardı, biraz kafamı dağıtırım diye açtım izledim, sonrasında BeingHuman, hayalet Sally'e küfrettim, sonra sevişgen vampirlere de küfrettim. Dexter var dediler, ben de izlemek için kaldım, 00.00 a kadar. Dexter tv'de yayınlanırken ben gök'le yazışıyorum falan. Uykum geldi. Sınav da vardı. Erken uyanmam gerekiyordu. Neyse uyumak için odama gittim, radyatör odayı ısıtmıştı. Sabaha kadar fişte kalıyor ipne yoksa donarız. Tam o sırada ;
Ben uyumak için bildiğin enerji harcıyorum, 1 bilemedin 2 saat boyunca kafamdan ıvır zıvır süzmekle uğraşıyorum. Ben bu süzme işlemini bitirmeden, yıldırım düşer gibi oldu, oda aydınlandı. Radyatör kafamızın dibindeydi ve kablo alev aldı, temas yapmış. "Kalk kalk yanıyoruz!" dedim kardeşime. Fişi çektim ilk olarak. Ama tam tutuşmamıştı. Halı da var, polar, perde yanıyorduk. Ben o anın şokuyla, bildiğin şok geçirdim bi kaç damla gözyaşı, yatağa attım kendimi olayın vehametini anladığımda zaten daha kötü oldum. TeenWolf'ta da yanan kurtadamların olduğu sahne vardı. Biz de yanacaktık, öyle bir ölüm planlamıyordum. GÖK! Dolaylı yoldan hayatımı kurtarmış oldun, Dexter da öyle. Yoksa uykuya dalmış olacaktım ve, gerisini düşünmek bile istemiyorum.

Sınav günü Pazartesi ,
Sınav yine geçen yıl yapılan depoya hapsedilen kitapçıklarla yapıldı. Delirdim tabii ama benim işim çözmek yoksa diğer sınıf hayal olur. Olsa bile artık umrumda değil, çok yordum kafamı bununla. Türkçe çok güzeldi ama boş bıraktığım sorulara dönmek istemedim.
Sosyal fazla basitti. Felsefe kazıktı.
Matematik, çok fazla basitti ama ilerledikçe sorularda hayatımda görmediğim sorularmış gibi bir hisse kapıldım.
Fen, Bu da basit sayılırdı ama biyoloji ters köşeye yatırdı.
Bütün bunları çözdükten sonra, 40dk kaldığını duydum, berbere gitmem gerekiyordu. Kalktım, optiği uzattım. Gözetmen bayan, ı ıh- olmaz şeklinde hareket yaptı ve o sırada... Bizim piç rehberlikçi kapıyı açtı içeri girdi, ne oluyor? sorularını gözden geçir dedi. Yerime oturdum, saçma sapan hareketler yapmaya başladım kitapçık kapalı halde. Rehberlikçi geldi ve, soruları kontrol et, gerçek sınavda da öyle mi oturacaksın? dedi. Tamam da hocam sorular uzaydan mı gelmiş, bu ne? Çözemediğim soru hakkında nasıl bi fikrim olabilir? dedim. Olsun sen çözdüklerini yeniden kontrol et, dedi. Çıldırdım.
Son 15dk ve kurtuldum.
Yeni bir öğrenci gelmiş, onu tabii diğer sınıfa alacaklarmış bu sınavdan sonra, adam 2.80 yatırıp acımadan... Neyse hakkımı ararım ben.
Eve gittiğimde televizyonu yerine monte ediyorlardı. Hoş oldu güzel oldu. Meyve suyu sıkacağı almıştım, deneme amaçlı sıktım bir iki meyve, taze olmayınca olmuyor. Portakal attım, bahçe bizim, ağaç bizim ama ı ıh tat yok. Uzun süre kalmış meyveler dışarıda, olsun bakalım. Elma attım, elma güzeldi, portakalla elmayı karıştırdım. Güya atom yapcam, havuç da vardı. Denemek lazım, limon, portakal, havuç, elma. Ehe, bunları da  sıktıktan sonra anasınıfı bebeleri gibi plastik su termoslarından alacam. Diğerleri pahalı çok.30 40 50...

Bugünlük de bu kadar, yarın geometri test kitaplarımızı gözden geçirecek hoca. Bana bir hafta süre vermesine rağmen geometriye bayılmamamdan dolayı götürmeyi düşünmüyorum. Türkçe vesaire ses bilgisi çözecektim bugün, çözeceğim tamam. Hadi bakalım, kaç yaşına geldim uğraştığım şeylere bak.

Pazar, Aralık 11, 2011

Cuma'dan Pazar'a

Selam millet,
Bakalım bu bir kaç gün içinde neler olmuş ;
Cuma günü, hoş dershanede kalıp soru çözdürdüğümü hatırlıyorum. Trigonometri sorularım vardı ve mat 1 diye adlandırdığımız EBOB EKOK konu, zor değil biliyorum ama mat1 öyle bir şeyki zihninizin ve kıvrımlarınızın en derin noktasına inmeniz gerekiyor. Ben fazla pratiğim direkt atlıyorum, inmeyi beceremedim şimdiye kadar. O yüzdendir ki, evet mat1'im kötü ama bu kazanmama engel değil çünkü hallediyorum yavaştan. Az zaman kaldı ve "yavaştan" kelimesi canımı sıkıyor.

Psik. Dr.'un verdiği tavsiyeye göre bu birkaç gün içinde istediğim ve beni mutlu eden şeyleri yapmam gerekiyormuş, ben bugün film izlicektim. İzleyemedim. Dün izlicektim yine izleyemedim. Ne oluyor bilmiyorum ama Depresif Uyum Bozukluğu, bende fena bir iz bırakacak gibi. Bu arada psikologumdan kurtulmanın sevincini yaşıyorum, adam fena çuvalladı benim sayemde. Ya da ben her şeyi çuvallatmaya programlanmışım.

Bu arada cuma günü, bayağı bir yağmur yağdı. Sağanak gibi ama daha ince, adını bilmediğim bir yağmur işte. Islandım, donuma kadar. Aldığım kulaklı berenin sıcaklığının tadını da çıkardım. Atkım kaşındırıyor ama güzel ısıtıyor. Dershaneden çıkıldı ve oooh miss temiz hava. Yağmur kokusu ve ferahlık, isterse kıçım donsun ama o ferahlığı değişemem. Etüt iğrenç kokuyor, ferah görünümlü iç karartıcı ve kampın işkence odası.

Cumartesi de ayrı güzel, elektriklerin akşama kadar kesik kalacağı bizim distopyaya duyurulmuştu önceki gün. Küfürler savurdum, yanından geçtiğim insanlar üzerlerine alındılar. Zoruma gitti ama sonra elektriğinize de size de diyince derin nefes aldı "teyze"-yanından geçerken küfrettiğim yaşlı kadın-.
Elektrik kesildi ve bil bakalım ne yaptım?! Ders çalıştım, evet bildin. Ders çalıştım ve ferahladım mutlu oldum ta ki... Kimya testlerimden gazları yorumlamaya çalışırken, doğa ananın bana sağ-sol çakmasıyla hayallerimin bataklık çamuruna yapışması bir oldu. Anlıktı ama pes etmedim en azından testi bitirdim. İşlemli olan kısım daha cazip kabul et.

Ve gel gelelim pazar'a yani bugüne ;
Ne demiş ünlü filozof : "Cuma'dan Pazar'a kaç gün var arada?"
Ben cevaplayabildim sanırım, izleyin ;
Cuma'dan Pazar'a arada 1 gün var o da Cumartesi ama şöyle bi bakış açımızı genişletip diğer haftalara yayarsak günler uzar da uzar. Hiç bulaşmayın.
Pazar demiştim ben, bugün lanet bi gündü, testlerime yarın devam etmeyi planladım. Yaydım bugün, duş aldım, ev bit pazarı gibiydi az önce. Tv için bir dolap geldi, gömdük içine. Adam avizeyi yere indiriyordu, az kaldı. Ama genel görümü güzel dolabın, kaktüsüm de yerini aldı. Ohh misss.
Yarın sınavım var, sınavlardan ve pazartesilerden nefret ederim, demiş Somurtkan Şirin. Eh adam haklı beyler, diyip dağılmadan önce. Telefon alıyorum, amcam yurtdışından döndü, pasaportuna kaydettirecez artık. Babam da bir an önce yollasın da... Ne biliyim lazım değil lan telefon, cidden lazım değil ama arkadaşlarım sevdiceklerim ararlarsa ulaşamıyorlar. O yüzden lazım. Hadi görüşürüz beyb, kendine de iyi bak üşütme, kalın kalın giyin. İçlik al, pamuklu güzel sıcak sıcak.

Pazartesi, Aralık 05, 2011

Müzik - Noah and the Whale

  • 2 Atoms in a Molecule - Hareketli şarkı grubun ilk albümü olan Peaceful, the World Lays Me Down'un hareketli şarkılarından biri, ilk albüm ilk göz ağrı ve albümün ilk sıradaki şarkısı.
  • Jocasta - Hoş şarkılardan, alkış ve gitar eşliğinde başlayan, Charlie'nin sesinin bariz güzel çıktığı şarkılardan bi tanesi. Şarkının sonlara doğru olan kısmı, çok sesli koro gibi. Hoş güzel sırf o kısmı için sonunu bekleyin derim. 
  • Shape of My Heart - Albümün hoş şarkılardan bi tanesi, bu arada üflemeli bi aletin araya girmesi hoş gerçekten. Oh and if there's any love in me, Don't let it show. Oh and if there's any love in me, Don't let it grow- kısmıyla mest eder. 
  • Do What I Do - En sevdiklerim'den, sevilesi şarkı bağra basılası, slow, yavaş, melankolik bi havası var.
  • Give a Little Love - Grubun şarkıları genel anlamıyla muhteşem olmasına rağmen bu parçanın da bendeki yeri ayrı, bir damla gözyaşı varsa bırak aksın gitsin -ben denedim yapamadım bari başkalarına faydam olsun. 
  • Second Lover - Laura'nın sesini sonunda duyabildik. Laura ile Charlie aradaki bağı hissettiriyorlar, bu albüm yapılırken sevgili miydiler bilmiyorum ama hissettikleri güzel.
  • 5 Years Time - ALLAAAH!!! şeklinde sandalyeden fırlamama neden olan, ıslıkla başlayan, ukulelelerle devam eden mükemmel şarkı. Ben bunu gülmek için dinliyorum genelde, eğlenceli bi havası var. 
  • Rocks and Daggers - Bu şarkı da eğlenceli Laura son nakaratta "But there's no need to play with my heart" kısmında döktürür. Sevilir bu da ama unuttuklarımdan.
  • Peaceful World Lays me Down - Beni benden alan albüme ismini veren. 
  • Mary - Sırf arkadaki fon müziği için olsa bile dinleyin. 
  • Hold My Hands as I'm Lovered -
Melankoli melankoli oğlum yeter lan demeyin, bu aralar kafayı saran kara bulutlardan savrulan şimşekler, beynimin kıvrımlarına, köşelerine, sümüklü böcek götü gibi olan kısma bile isabet etmekte. 


the First Days of Spring - pastelzarlar.com'dan edindiğim bilgiye göre bu albüm öyle bir albüm ki Laura-kevaşe-'ya ithafen yapılmış "herkes kendi yoluna" hesabı. O yüzdendir, "sevgilimden ayrıldım, çok yalnızım" diyorsanız. Dinlemeyin yoksa Charlie depresyona girmediyse siz camdan atlarsınız. Ben dinlerken öyle hissettim. Zaten bu albümü de dinlemedim pek. Çok sıkıyor canımı çok!!! 


  • Life is Life - Charlie yeni bir başlangıç yapar, değiştiğini kanıtlama çabası içindedir belki de. Araya giren koro da şarkıyı tamamlar. ( Your life is your life gotta live like its your life) Burda da "Hayat senin hayatın, kendi hayatınmış gibi yaşa) şeklinde mesajlar veriyor. İyi çeviremem ben.
  • Tonight's Kind of Night - Geceleri bile değişti Charlie'nin sarsıldı biraz ama kendine geldi. Bi tek atıp kafayı çekelim şeklinde olmasa da toparlanmış olması hoş gerçekten.
  • L.I.F.E.G.O.E.S.O.N - Hayat devam ediyor, hacım! Takma kafana, eğlenceli bir şarkı hele harflerin hecelenerek söylendiği kısım hoş.
  • Wild Thing - Sözlerini çeviremesem de tam olarak, şarkının içinde gibi hissettiriyor. O havayı soluyabiliyorsun.
  • Give it all Back - Biyografi
  • Just me Before we Met - Bütün bu olanlar hiç olmamış gibi,"tanışmamızdan önceki ben" diyor Charlie, hoş demek ki kendine gelmiş adamımız! Aferin EVLAT!!! 
  • Paradise Stars - Bunu yapmamalıydın Charlie! Az önce ne diyordun şimdi ise, tamam abi yine de sen bilirsin ama olmuyor bak! 
  • Waiting for My Chance to Come - Ohh beaa! Sonunda kendine gelmiş ya da gelmeye çalıştığının mesajlarını veren, bütün bu olanlara rağmen her şeyi kabullenmiş yeni bi başlangıca açık bi Charlie görüyoruz. Albüm genel anlamda Gidip-Gelmelerle dolu. Ya birden umutsuzluğa kapılıyor ya da birden "oh be her şey güzel olacak" durumlarına girip çıkıyoruz. Tam bi duygu salatası. En acısından. 
  • Line - Laura'ya ithaf edildiğinin kanıtı, tam bir ayrılık şarkısı. 
  • Old Joy - Piyanoya eşlik eden Charlie ve şarkının sonu bütün bu olanların özeti gibi. 
Grupla aramda özel bi bağ mı oluştu bilmiyorum ama fark etmeden de olsa olayların içine dahil ediyorsunuz kendinizi öyle böyle değil garip bir olay. Laura'ya neden öyle dedim lan?! Charlie'ye neden acıdım?! Durumlarına girebilirsiniz benim gibi. Bütün bu olanlardan sonra acaba nasıl bir dönüş yapacaklar. Merakla bekliyoruz. 
Bu arada Last Night on Earth'ün son cümlesi -pastelzarlar.com- sağolsun dikkati o noktaya çekebilmeme sebep olduğu için  : "Kaybettiğiniz şeyleri unutun, geçmişi hayal etmeyi bırakın."
pastelzarlar.com'a teşekkürler. Grubun son albümü için fikir edinebilmeme yarım ettiği için. Bu linkte  grubun adının nerden gelmiş olabileceğini de görebilirsiniz.