Bu aralar bir şeyler bir şeyleri delice başka bir şeylere bağlıyor. Fakat, bendeki beceresizlikten midir yoksa karşı taraftan gelen güneykutbu rüzgarı* yüzünden mi, bilmiyorum bu ara bazı şeyler istediğim gibi gitmiyor ama bazı şeyler de tam istediğim gibi. Mesela taşınmamdan bahsedecek olursam, bu taşınmanın neden bu kadar geciktiğini bile sorgular oldum, bu kadar mutluyum, taşınmadan dolayı.
Ee, bir de kız var, hangi kız mı? Önceki yazımda bahsetmiş olduğum Gönülsutaklaatan işte, kendisi Norveç Atı ile İzlanda Atı kırması, çok soğuk. Çocuklarımız olsa Akdeniz'li Eşek ile Norveç-İzlanda kırması Katırcıklarımız olurdu, istemiyorum, çirkin olurlardı. İstesem bile çirkin olurlardı, sonuç- çirkin olurlardı.
Çirkinlikten vazgeçip, bu ara kafamı Gönülsu- yönünden boşaltmaya çalışıyorum. Becerebiliyorum! Umarsızca(anlamını bilmiyorum ama ummak-umarsız?) yapıyorum. Nasıl yaptığımı bilmiyorum, anlamını bilmediğim bir kelimeyle mantar panoya iğneler gibi iğneledim, mantar panoya minik iğneleri batırmaya bayılırdım, şu aralar mantar panom yok. Çok dağınığım, ütüsüz bekar gömleği gibi hissediyorum.
Size bir de amaçlarımdan bahsetmek istiyorum, bunu çok heyecanlı anlatıp ne olduğunu anlamad...
Bir hafta boyunca*belki de daha uzun* İzmir'de tatil yapmak istiyorum. Bu isteğim cebimdeki burs parası ve ceketten çıkan sürpriz 50 lira ile gerçekleşebilecek. bugün ayın 9'u ve 335Tl'm var. 60-lira otobüs bileti, 275 yani pazartesi gününe kadar bursun sadece 5 lirasına dokunmuş olacağım ve İzmir'e doğru yola çıkıyorum, bu kadar.
Size bir de izlemek istediğim filmlerden bahsedeyim, bir de izlediklerimden elbette; Size hiç bahsettim mi, bu blog yazları trans-blog oluyor, tamam tamam espri değildi ama dönüşümü açıklamak için kullandım. Trans-blog'tan kastım, şu an için Üniversite'den ve diğer garip ve garip olmayan durumlardan bahsettiğim bu blog şu an için sadece Günlüğümsü, yazları ise inanmayacaksınız ama Güneşte yaşayan garip yaratıklar gelip bloğu Film bloğuna dönüştürüyorlar, incelemeler yaptırıyorlar ZORLA!!! Oysa ki yapamam, film incelemesi yapamam, bildiğimi kendime saklayıp, gerçekten bir şey bilip bilmediğimden de bu sayede emin olamam, oysa aksini düşünüp "ya bir şey bilmiyorsam şu film hakkında" diye de iç geçirmeye devam ederdim, uzun sürmezdi. Filmler ve yönetmenler şöyleydi ;
Michael Haneke ;
-Funny Games 1999 : Film, yumurta isteyen bir gencin yumurtaları kırması ve diğer sakarlıkları yüzünden ev sahibinin pek misafirperver olmayan tutumlarına maruz kalmasıyla başlıyor, aslında öyle başlamıyor, önce ailenin klasik müzik dinlediğini ve otomobilllerinin arkasındaki Boot'tan da anlayabildiğimiz gibi tatile çıktıklarını hatta çok zengin olduklarını görüyoruz. Bir oğlan çocuğu, anne ve baba ve de sinirlerimi hoplatan, oturduğum koltuğun ıslanmasına neden olan -ki koltukta değil yatağımda uzanıyordum- koltukla olmayı diliyormuşum film izlerken, eve çıkarsam film izleyebileceğim rahat bi koltuk alcam, Spot'tan.
-Der Siebente Kontinent : Her şey yolunda, hayat çok güzel dimi? Hayır. Bu aile istediği her şeye sahip, sorunlu bir çocukları bile var. Peki, size şöyle söyliyim, bir arkadaşınız var ve ODTÜ de okuyor resimle müzikle ilgili, bunların yanında okulun Amerikan Futbolu takımında :O Ve kızların gözdesi. Bir gün karar alır ve mezuniyetinden önce siyanürle intihar eder, vücudu maviye dönmüştür. Siz, arkadaşınızın son halini hatırlaya durun, neden intihar ettiği varsayımları havada uçuşadursun, hatta havada çarpışsınlar, bu da böyle bir filmdi.
Krzystof Kieslowski ; Kuzenimin -aylardır- 3 Renk izlemelisin, sen bu tür filmleri seviyorsun, ısrarlarına rağmen izleme fırsatı bulamamıştım yine bulamadım, buldum ama devam etmek istemedim, ağzımdan acımsı tadı atmam gerek, Haneke ile aldattım Kieslowski'yi bir Alman'ı bir Polonya'lıyla, oysa savaş...
-Double Life of Veronique : Veronique denen kadının güzelliği, sesindeki güzellik ve diğer bütün güzellikler bir aradayken, yaşam ölüm ve kader? Kader değil belki ama Kieslowski tesadüfleri seviyor, son tahlilim budur. Hayatta bazen başımıza gelenler, alacağımız kararları etkiler- başımıza gelenler bizim yüzümüzden gelmemiştir ama alınan kararlar tamamen bizim özgür irademize aittir, gibi bir yönetmen.
-Blue : 3 Renk'in ilk filmi. Bayıldım fakat, bu işte bir terslik var. Neden hayatın en acımasız taraflarını bize klasik müzikle yoğurarak veriyorsun? Çok etkileyici, duygusal bi yapım olsa da böyle bilgisayar başında hıçkırmadan ağlayan biri değilim ama bu filme ağlardım, bu kadın bu kadar şeyin başına gelmesini haketmiyor be abi!!!
-A Short Film About Love : Genç arkadaşımız karşı apartmandaki biraz olgun genç kadını teleskopuyla izler, röntgen ve platonik aşk hikayesi, sıradan bir hikaye gibi ama mutluluk bir süt arabasını peşinden sürükleyip spiraller çizerek koşturmaktı, bu filmde. Hüzün ise, bambaşka.
-A Short Film About Killing : Bu iki film yani Love olan ile birlikte, Decalouge serisinin parçaları ama uzun metraj halindeler sadece. Decalouge izlemedim, izlicem. Bu filmde ise, sembolizm bariz görülmekte. Yönetmen de Sepya çekmiş filmi sanki, arada mavi gökyüzü görmek mümkün. Filmin başlangıcında bize bir sıçan ve kedi eşlik ediyor, ikisi de ölüler. Filmin sonunda ağlamak istedim, tüylerim diken diken oldu hiç olmamalarını diledim ama mümkün değildi olmuştu artık. Film boyunca türlü basit-veya-na.basit, basit olmayan kötülükler görüyoruz, iyi de cezalandırma isteği ve o adama işkence etme duygusuyla iştahınız kabarmışken, yönetmen çaaat diye vuruyor ağzınızın ortasına ve salyalarınız ekrana yapışıyor.
Blind Chance - Aah, Mr. Nobody hayranlığım bir anda yok olmasa da yavaş yavaş, filmin uyarlama olduğunu bilmiyordum. Mr Nobody izlediyseniz neler döndüğünü az çok anlayacaksınız ben yine anlamadım, şaka. Biraz daha karışık geldi bana ama film bittikten sonra Tren sahnesine sarıp kadın oyuncuların farklılıklarını inceleyip, hmm burda bu olmuş da bu yüzden...şaka şaka tamam ya! Spoiler vermek istemem ama zaten bu tip filmlerde neyin nerde olduğundan çok izlerken size yaşattıkları önemli, size demiştim adam-yönetmen kaderci ve tesadüflere inanıyor ama belki daha çok kadercidir. Her zaman aynı konuya parmak dolayan -ahtapot kollarımsı parmakları var- yönetmen, sürekli aldığımız kararların hayatımızı nereye sürükleyeceğine değiniyor bu filmde de 3 farklı hayat 3 farklı başa gelen veya alınan karar işte.
...son olarak, lütfen, rica ediyorum, yerlerinize geri dönün sayın okucu,
Moonrise Kingdom izledim, sahilde edilen dans, tören, kaçış. Wes Anderson'un filmlerindeki samimiyet inanılmaz yoğunlukta ama kesinlikle abartılı değil, filmde zaten bir absürdlük var tarz adamın bize de izlemek kalıyor. Ben bayıldım, inanılmaz mutluyum şu an hayatım değişti Wes Anderson dini olsa dinimi d...Wes Anderson beni evlatlık als...Wes Anderson iyi yönetmen, seyirciyi yakalayacağı noktalar çok hoş, film uzun zamandır içimi karartmayan hatta mutlu eden ilk filmdi, eğlenmek için film izlemediğimi yukarıda Haneke'den görebilirsiniz, Hören-Listening-Dinleme alıştırması yaptım ben Haneke ile evet. Teşekkürler, ciao! demeden önce ,
JLGodard-Leos Carax ve IBergman üçlüsüne kafayı taktım Tarkovsky bi' de. Aklıma ilk gelenler...
Unsere Mütter, Unsere Væter diye bir dizi var, ben ilk 2 bölümünü izledim 5 arkadaşın 2. Dünya Savaşında ne hale geldiğini Almanların gözünden izleyebildiğimiz, trajik, hareketli bir dizi mini dizi, 3 bölüm 4.5 saat.
Bu kez, teşekkürler ciao!
Perşembe, Mayıs 09, 2013
Film İncelemelerim ve Başıma Gelmemesi Gereken Olaylar
Etiketler:
üniversite
Salı, Mayıs 07, 2013
Atyarışı-İlk 4 At-Taşınma
Selam Selam!
Eşek yine bir at yarışından çok galip döndü, bu kez Sürpriz değildi belki ama son kulvardan hızlı bir atak yapan Eşek, önündeki iki İngiliz'e aldırmayıp koşmaya devam etti. Birinciliği Gönülsutaklaatan'a kaptıran Eşek, ikinciliği de Keçisakalaltınnal'a bıraktı! Sorun değildi, kuponlar Eşek'in birinciliğineydi belki ama olsundu, stres yapmadı rahat koştu! Hem Gönülsu ve Keçi...nal'la ahırda koşunun kritiğini yaptılar, onlar kişnerken Eşek... Eşek de mutluydu ama kişnemedi.
Yukardaki paragrafı insansı hale tercüme-i hal edelim-gttn uydurma osmanlımsıca
Ben okul 3.sü olarak sezonu kapatmış bulunuyorum. Bunu burdan duyurmanın ne kadar çılgınca olduğunu biliyorum ama...anlatıyım.
-
Final Sınavı Çalışma Grubu'muz 4 kişilik
Ben , Gönülsu, Keçisakal ve Keçisakal'ın sevgilisi Kibarkoşar-o, biz bu dört kişi ayıp mayıp değil ama ilk 4'teyiz. Çalışma grubu da yaptık öyle, kaynaştık haftasonu dolu dolu inanılmaz eğlendik. Hem Keçi...nal ve Kibarkoşar-o yakından tanıma fırsatı buldum. Yemek yedik, ders çalıştık, sohbet ettik. -Kaynaşma bu şekildeydi, belki Keçi...nal ile seneye aynı eve çıkarız, çok güzel olur bence. Dost canlısı adam, iyi insan, önyargılara maruz kalan -benim tarafımdan?belki* ama en çok diğerleri,ben de diğerleri yüzünden...anasını satıyım ki yanlış insanlara arkadaş- demişim, iyi bok yemişim. Sene biterken etrafımda kimse kalmamış...diyordum ki bu dörtlü haline dönüştü durum. Süper oldu!
Taşındım!..
Aparttan kurtulup kuzene yerleştim, bir haftalık bir yerleşme. Hem günlerdir internetsizim, ders de çalışamıyorum, kitap miyobumu azdırıyor, miobum ben teşhisi ben koydum - dolmuş tabelalarını görememekle başladı her şey...dolmuş kaçırdım,bir sürü. Kitabımı bitiremedim, Tutunamayanlar. Gözlerim yaşarıyor, yanıyor, kaşınıyor bazen saçma sapan zamanlarda. Bilgisayar o kadar etkilemese de...kitaplarla aram iyi değil, bu yüzden doktora gitmem gerek memlekete dönünce.
Haftaya da sınavım var, son sınav ve ben özgürlüğüm kavuşurum, ailemle özlem gidermeler, işe başlamalar veya babamın verdiği ultra-über-fantastisch haber Almanya'ya babamın çocukluk arkadaşının misafiri olarak giderim.Bilmiyorum ne kadar mümkün ama, olsa ne güzel olur, para biriktiremem ama olsun. Çocuğu var, benle yaşıt, anlaşırız biz.
Ok, ciao!
Eşek yine bir at yarışından çok galip döndü, bu kez Sürpriz değildi belki ama son kulvardan hızlı bir atak yapan Eşek, önündeki iki İngiliz'e aldırmayıp koşmaya devam etti. Birinciliği Gönülsutaklaatan'a kaptıran Eşek, ikinciliği de Keçisakalaltınnal'a bıraktı! Sorun değildi, kuponlar Eşek'in birinciliğineydi belki ama olsundu, stres yapmadı rahat koştu! Hem Gönülsu ve Keçi...nal'la ahırda koşunun kritiğini yaptılar, onlar kişnerken Eşek... Eşek de mutluydu ama kişnemedi.
Yukardaki paragrafı insansı hale tercüme-i hal edelim-gttn uydurma osmanlımsıca
Ben okul 3.sü olarak sezonu kapatmış bulunuyorum. Bunu burdan duyurmanın ne kadar çılgınca olduğunu biliyorum ama...anlatıyım.
-
Final Sınavı Çalışma Grubu'muz 4 kişilik
Ben , Gönülsu, Keçisakal ve Keçisakal'ın sevgilisi Kibarkoşar-o, biz bu dört kişi ayıp mayıp değil ama ilk 4'teyiz. Çalışma grubu da yaptık öyle, kaynaştık haftasonu dolu dolu inanılmaz eğlendik. Hem Keçi...nal ve Kibarkoşar-o yakından tanıma fırsatı buldum. Yemek yedik, ders çalıştık, sohbet ettik. -Kaynaşma bu şekildeydi, belki Keçi...nal ile seneye aynı eve çıkarız, çok güzel olur bence. Dost canlısı adam, iyi insan, önyargılara maruz kalan -benim tarafımdan?belki* ama en çok diğerleri,ben de diğerleri yüzünden...anasını satıyım ki yanlış insanlara arkadaş- demişim, iyi bok yemişim. Sene biterken etrafımda kimse kalmamış...diyordum ki bu dörtlü haline dönüştü durum. Süper oldu!
Taşındım!..
Aparttan kurtulup kuzene yerleştim, bir haftalık bir yerleşme. Hem günlerdir internetsizim, ders de çalışamıyorum, kitap miyobumu azdırıyor, miobum ben teşhisi ben koydum - dolmuş tabelalarını görememekle başladı her şey...dolmuş kaçırdım,bir sürü. Kitabımı bitiremedim, Tutunamayanlar. Gözlerim yaşarıyor, yanıyor, kaşınıyor bazen saçma sapan zamanlarda. Bilgisayar o kadar etkilemese de...kitaplarla aram iyi değil, bu yüzden doktora gitmem gerek memlekete dönünce.
Haftaya da sınavım var, son sınav ve ben özgürlüğüm kavuşurum, ailemle özlem gidermeler, işe başlamalar veya babamın verdiği ultra-über-fantastisch haber Almanya'ya babamın çocukluk arkadaşının misafiri olarak giderim.Bilmiyorum ne kadar mümkün ama, olsa ne güzel olur, para biriktiremem ama olsun. Çocuğu var, benle yaşıt, anlaşırız biz.
Ok, ciao!
Etiketler:
üniversite
Salı, Nisan 30, 2013
Almanca Rap'te "Çok tatlısın, güzelsin, şekerci mi baban senin?" Karmaşası
Şimdi şöyle ki 8tracks'te denk geldiğim ve yüzümde "ihihih" şeklinde bir
surat ifadesi, efekt ve bilimum ilginç mimikler oluşmasına neden olan
grubun, videodaki şarkıda "Oooohoooo du hübsches Ding, ich versteck
meinen Ehering..." diye başlayan kısmının, "Çok tatlısın güzelsin şekerci
mi baban senin? Gözün kara..." sözlerine sahip olan şarkıya benzerliği
var mı acaba? Ya da ben aç mıyım? Glikoza mı ihtiyacım var, oysa 6
şekerli çay içtim.
Çok tatlısın güzelsin (benzerdir işareti) Du hübsches Ding (seni tatlı şey)
Ama ritm benzerliği dikkat çekici unsur.
Etiketler:
müzik
Pazartesi, Nisan 29, 2013
Duygusal Karmaşıklıklar
Bugün hava sıcak, hararet sırtımıza vurulan alevli kırbaç gibi yakıyor, yaklaştığını hissederken duyularımız birbirleriyle sevişmekte, yerli yersiz çığlıklarla eşlik etmekteler bu şiddete ve kırbacı tutan Vahşi'nin kahkalarına.
Okul bitti, sonsuz huzura kavuştum, kavuştular, kavuşuyorlar, kavuşacaklar - Final'im kaldı, o da dert değil. Dert edenler için huzur biraz gecikmeli iniş yapacak.
Hoşlanmakta olduğunuz kadının bir anda sizden bilmem kaç bin kilometre uzağa uçmasını nasıl karşılardınız?
a)Peşinden uçardım
b)Kendisine uçardım -tasvip edilmeyen şiddet içerikli seçenek-
c)Kendimi havaya uçururdum
d)Gitmeeeeeğğğğ! diye haykırmak
e)Uçağın önünde Ich liebe dich pankartıyla durmak! Yaka paça karakola götürülmek, orda tartaklanmak, kız uçaktan Hollywood filmlerindeki edayla inip öpücük kondurmaya fırsat bulamaz, bu yüzden e) seni kınıyoruz, c) seni daha çok kınıyoruz, şimdi yıkılın gözümün önünden!
Hey hat! Ders çalışacakmışız, 4'ümüz, diğer iki kişi bir çift, iyi çift, sevgili çiftler, öyleler yani, bilmiyorum.
Biz de çiftiz ama yalancıktan, böyle ders çalışmalık, belki ilerleyen zamanlarda, belki de -aaa içim daraldı yahu!- bir daha aynı hatayı yapmayacağım, Tanrı'nın huzurunda ve... Bu kız benim için doğru olan olabilir mi? Şüphe değil, belki 1 sene uzundur, belki böyle yürümezdir, hem 2 hafta içinde "seni seviyorum" diye batırmayacağımdır belki belki belki!
Biraz bahsetmemin bir mahsuru yoktur ;
...katiyen olmaz sayın Yargıç! Mahsuru varmış! Elbette olacak, nasıl olmasın ki?
Öyle şeylerden bahsediyorum ki, edebi eser yazdım mesajına karşılık. Tutunamayanları okuduktan sonra en yakın arkadaşıma en kaba tabir ile en...siktiri çektim. Evet, yaptım bunu. Daha az konuşur, hiç görüşür olduk. Hiç görüşmek : Görüşüyormuş gibi yapıp aslında görüşmemek-
Bence fena da olmadı, iyi hissediyorum.
Pikniğe gittik dün, kaynaştık vesaire iyice, iyice? İyice, evet. Güzeldi ama aksilikler peşimi bırakmadı, buna rağmen güzeldi, allah kahretsin ki orayı terk edecek gücü bulamadım kendimde, belki de iyi yaptım belki de kötü. Yalnız kaldığımız kısa bir anımız vardı, belki o anda söyleseydim? Hayır, hayır. Gitmeden önce öyle bi delilik yapar mıyım? Seneye belki tatile gelir? Belki gelir. Bana seviniyor, buna seviniyor, benim sebep olduğum şeylere seviniyor, bana yardımcı olmaya çalışıyor, rol çalıyor. Bu tip şirinlikleri ben yapsam göze daha çok batar mıydım?
Aah, bat dünya bat! Yan Babilon, öl geber Sezar, lanet olsun sana Hitler, belanı bul Stalin, geberesiceler!
Etiketler:
üniversite
Perşembe, Nisan 25, 2013
Bilindik
asagida bi hikaye var ama devami yok -
-Kitaba baslandi ama bitirilemedi, kitap bitirmekten korkuyorum-birseylerin bitebilecegini dusunmekten de-
Okul bitiyor mesela, yaz tatili. Benim icin buyuk ihtimalle YAZ CALISMASI olacak, sezon acildi acilacak, bu terimlere de yabanciyim, yakinda ogrenirim, sezon nasil aciliyormus, diye. DSLR-LIKE alirim ben bu gidisle, alabilirim umarim, oyuncagi andiran 1100d Canon ile 3100 Nikon arasindayim, tabii ki Canon daha ucuz ve sanirim onu alirim, yazin sonuna mi? Yooo, sonu olmasin, lutfen yakin tarihte olsun. Bursumdan artan-la alacaktim ama artmiyor namussuz, neyse az kaldi az, mayis bursumdan artan olacak, ordan 100 desek kaldi mi 700 lira, haziran + temmuz = 560, bu da 140 lira kaldi demektir onu da bir sekilde kapatirsam, dogum gunu hediyemi kendim aliyorum demektir! Simdiye kadar.ne parti ne de hediye- ikisine karsi sacma sapan duygular besliyorum-
Bugun diger siniftan arkadaslarla kaynasmaya calistim, iyi de oldu, ogle yemegi ve okul sonrasi PES hicbir.maci alamadim, beceriksizim, muhtemelen bir daha oynamayiz, arkadasa sinemaya gitmeyi teklif ettim, pazartesi Stoker'e gidiyoruz buyuk ihtimalle! YIHUU! Ama ondan once, kuzenle giderim sanirim, nah! artar ESEK!
Minik hikayeler yazmaya karar verdim Almanca - Turkce olacak, hem edebi kaunaklari somurmus olurum, hem dr Final sinavindaki yazi sinavina hazirlanmis olurum, fikir belki bulunmus ve yazilmistir benden once hatta filmi bile var ama soyleyemem adini ;
bir adam ve bir kadin, ikisi de ihanetin lanetine dayanamayip intihar ediyorlar. isledikleri gunahin sonuclarina katlanmak zorundadirlar, bu yuzden tanri onlari Olum Meleklerine hizmet etmekle cezalandirir. bu iki genc sevdiklerinin olumlerini izlemek, hatta bu insanlarin canlarini kendi elleriyle almak zorunda kalirlar...ne karakter, ne hikaye ama!!!(!)
Etiketler:
üniversite
Cuma, Nisan 19, 2013
Özgür Adam -özgür kız'a atıfta bulunuldu-
Selam selam,
Nil - Özgür Kız
Okul bitti, son bir hafta, festival-şenlik derken her şey o kadar yolunda ve güzel ki, buna engel tek bi' olayın olmasına izin veremem YAKARRRIIĞĞM! diye de haykırırım, Vize notum bölümün en iyisi ; zirveyi iyi-çalışma arkadaşımla paylaşıyorum, kaç vizedir bu böyle zaten. Dengeliyim gayet.
Bu hafta bir dengesizliğim oldu mu, oldu tabii, şenliğim ilk günü kimsenin "güya eğlenmediği" gün ben çok eğlenmişim.
Diğer günlerse biraz yorgunluk, biraz değil çok. Çok yorulmuşum, alışık değilim ben zıplamaya koşturmaya. Bir şekilde...bunu da hallettik.
Bugün günlerden Cuma-Perşembeydi aslında, birden Cuma oldu, ya da birkaç saatten sonra.
Perşembe günü güzeldi, sunumu tamamladım, pek iyi olmasa da -ki bazı haksızlıklardan dolayı- notum iyiydi, rahatım yani. Bütün hafta mayıstaki tek Final için hazırlanıp Ankara'ya gitmeyi planlıyorum, çok güzel plan dimi? Ankara'da ne var Allahınıseversen otur oturduğun yerde diyene, "orda sevdiğim insanlar..." burda ise sevmek zorunda olduklarım ;) gözümüzü de kırptık tam oldu?
Trenle seyahat etmeyi düşünüyorum, hem ucuz hem de seviyorum sanırım, telefonuma atarım bisürü dizi falan, oooh mis otur izle işin ne. Prize yakın koltuğa da oturabilirsem, sabahlar olmasın yani.
OOooy, aylardır mı yıllardır mı kuzenimi görmüyorum, bi' onunla görüşmeyi düşünüyorum ki bu %100 mümkün, onda kalıyor olacağım için. Sınavlar sınavlar, ahh bitmediniz kör olasıcalar! Ben özgürüm sadece özgürüm, gezgin deme diiilim, diye de söyleniyorum arada.
Özgür Oğlan-
Özgür oldum ben, Üniversite cidden amacına ulaştı, yani çok yakın, yani çok başındayım, ama zaten başındaki amaçlara ulaştı, yani demek istediğim amaçların çoğunu uuuh beybi kıvamında geçtim; sınıfımda en iyisiyim, annem babam en iyisini yapana kadar? Yapmasınlar, lütfen. Son denemelerinde dil'e merkalı bir çocuk dünyaya getirdiler, beraber yaptılar bunu çok kıvrandılar, şu an mutlulular, çocuk biraz yaramaz ama düzelir, arıyorum İngilizce'den 100 aldım 90 aldım diyor, bayılıyorum sevinçten -benim çocukluğum oğlum bu!- aaah! Yanlarında olabilmeyi o kadar çok isterdim ki, yoo yoo çıkar aklından bu düşünceyi, 13ünden sonra onlarlasın ama önce biraz kafanı dağıt, Ankarada mı?, evet Ankarada!
Bir sürü film izledim, Kieslowski değerlendirmesi gelecek yakında belki hafta sonu? The Double Life of Veronice ve Blue, izledim. Aslında Blind Chance izlicektim, Mr. Nobody'nin uyarlama olduğunu yeni öğrendim, yıkıldım biraz sonra toparladım, Kieslowski yapmış, zeki adammış. Filmlerine yüzeysel bakacak olursam, 2 filmi de bana göre mükemmeldi, Veronice biraz konu olarak yavan kalmış, sorular asılı kalmış, kimse onları ordan kurtarmamış. Blue, günümü mahveden ama bayıldığım, birinin hayatını dikizliyormuş gibi hissettim, sanki trafik kazası geçirip ölsem karım da aynısını bana yaparmış gibi, yapmış gibi hissettim. Bilmiyorum, bu yüzdendir büyük ihtimalle eğlenemedim konser'de, oo suçu da filme atıp kaçayım ben, suç bende ki basit bir film izlemeliydim ya da hiç film izlememeliydim.
Gittim ben, Ankarada olurum 10 gün sonra. Belki daha geç.
Nil - Özgür Kız
Okul bitti, son bir hafta, festival-şenlik derken her şey o kadar yolunda ve güzel ki, buna engel tek bi' olayın olmasına izin veremem YAKARRRIIĞĞM! diye de haykırırım, Vize notum bölümün en iyisi ; zirveyi iyi-çalışma arkadaşımla paylaşıyorum, kaç vizedir bu böyle zaten. Dengeliyim gayet.
Bu hafta bir dengesizliğim oldu mu, oldu tabii, şenliğim ilk günü kimsenin "güya eğlenmediği" gün ben çok eğlenmişim.
Diğer günlerse biraz yorgunluk, biraz değil çok. Çok yorulmuşum, alışık değilim ben zıplamaya koşturmaya. Bir şekilde...bunu da hallettik.
Bugün günlerden Cuma-Perşembeydi aslında, birden Cuma oldu, ya da birkaç saatten sonra.
Perşembe günü güzeldi, sunumu tamamladım, pek iyi olmasa da -ki bazı haksızlıklardan dolayı- notum iyiydi, rahatım yani. Bütün hafta mayıstaki tek Final için hazırlanıp Ankara'ya gitmeyi planlıyorum, çok güzel plan dimi? Ankara'da ne var Allahınıseversen otur oturduğun yerde diyene, "orda sevdiğim insanlar..." burda ise sevmek zorunda olduklarım ;) gözümüzü de kırptık tam oldu?
Trenle seyahat etmeyi düşünüyorum, hem ucuz hem de seviyorum sanırım, telefonuma atarım bisürü dizi falan, oooh mis otur izle işin ne. Prize yakın koltuğa da oturabilirsem, sabahlar olmasın yani.
OOooy, aylardır mı yıllardır mı kuzenimi görmüyorum, bi' onunla görüşmeyi düşünüyorum ki bu %100 mümkün, onda kalıyor olacağım için. Sınavlar sınavlar, ahh bitmediniz kör olasıcalar! Ben özgürüm sadece özgürüm, gezgin deme diiilim, diye de söyleniyorum arada.
Özgür Oğlan-
Özgür oldum ben, Üniversite cidden amacına ulaştı, yani çok yakın, yani çok başındayım, ama zaten başındaki amaçlara ulaştı, yani demek istediğim amaçların çoğunu uuuh beybi kıvamında geçtim; sınıfımda en iyisiyim, annem babam en iyisini yapana kadar? Yapmasınlar, lütfen. Son denemelerinde dil'e merkalı bir çocuk dünyaya getirdiler, beraber yaptılar bunu çok kıvrandılar, şu an mutlulular, çocuk biraz yaramaz ama düzelir, arıyorum İngilizce'den 100 aldım 90 aldım diyor, bayılıyorum sevinçten -benim çocukluğum oğlum bu!- aaah! Yanlarında olabilmeyi o kadar çok isterdim ki, yoo yoo çıkar aklından bu düşünceyi, 13ünden sonra onlarlasın ama önce biraz kafanı dağıt, Ankarada mı?, evet Ankarada!
Bir sürü film izledim, Kieslowski değerlendirmesi gelecek yakında belki hafta sonu? The Double Life of Veronice ve Blue, izledim. Aslında Blind Chance izlicektim, Mr. Nobody'nin uyarlama olduğunu yeni öğrendim, yıkıldım biraz sonra toparladım, Kieslowski yapmış, zeki adammış. Filmlerine yüzeysel bakacak olursam, 2 filmi de bana göre mükemmeldi, Veronice biraz konu olarak yavan kalmış, sorular asılı kalmış, kimse onları ordan kurtarmamış. Blue, günümü mahveden ama bayıldığım, birinin hayatını dikizliyormuş gibi hissettim, sanki trafik kazası geçirip ölsem karım da aynısını bana yaparmış gibi, yapmış gibi hissettim. Bilmiyorum, bu yüzdendir büyük ihtimalle eğlenemedim konser'de, oo suçu da filme atıp kaçayım ben, suç bende ki basit bir film izlemeliydim ya da hiç film izlememeliydim.
Gittim ben, Ankarada olurum 10 gün sonra. Belki daha geç.
Etiketler:
üniversite
Salı, Nisan 16, 2013
Feist var, Sınav var, Mutluluk Gözyaşı ve Zafer var minik zafer.
Böyle bir garipliklerdeyim, bahar gelmiş; habersiz geldi bir de, terbiyesiz!
Dün bayağı eğlendim, üniversitenin "güya" bahar şenlikleri adı altında bir etkinliği var, ona katıldım. Güya, evet güya çünkü pek bir yakışmamış, pek bir olmamış ama şöyleydi ;
Arkadaşla önce benim eve geçtik, midem beni terk edeli aylar oldu; buna rağmen bira, çikolata ve cips aldık. İçtik yedik sohbet ettik. Bu 3'lüye bayılıyorum. 1'er bira, ve biz acıkmıştık. Gülmekten ağıran yanaklar yerini sessizliğe ve ona eşlik eden gurultulara bıraktı.
Yemek yedik, ben alkol almadan da iyiyim, kafam yani, güzel hani.
Alkol aldım, almış sayılmam. 1 biradan adam olmaz, cimriyim! Dikkat, cimri!
Yemekten sonra çay içtik, her yer ana-baba günüydü ama sadece öğrenciler vardı, tamam taşa gerek yok, kafama sıksınlar kadı-bey hatta bey amca.
Alexander Reebok geldi, kemanım benim canım yım yım uuuy, diye sevişmeler kemanıyla her fırsat bulduğunda, hoş değil, saçma geldi açıkçası. Bir de klişeler "ben burayı çok sevdim, üni. muhteşem, erkekler-kadınlar hepsi güzel ama kadınlar daha güzel-bunu dedi gerçekten-" Bir ara Abdulcabbar Enrique Iglesiasgil çalıyor sandım, baktım Reebok'mış, vay arkadaş dedim, çok mutlu olduğumdan değil.
Bu arada, ben deli gibi eşlik ediyorum, şarkılara değil, adama bildiğin cevap yetiştiriyorum ta 100m'den. Arkadaşım : "Çılgınsın" dedi. Beni öldürmeye çalıştı, yağmur başladı o sırada. Sahneye yaklaştık, Aleksandır gitti, DJ geldi. Çimlerin üstünde aç mandalar gibi ordan oraya zıpladım, çok eğlendim. Kadınlar vardı bir de, yahu yalnız kadınlar vardı, belki beraber dans ederiz diye... Tamam tamam kafandaki profili yok et, denedim çabalarım sonuçsuz kaldı. Hatta komiktir, bana komik geldi, dans ediyorum falan kopuyor millet, kızın biri gruptan bağımsız takılıyor, yanına yaklaşmışım, adamın biriyle göz göze geldik, "napıyorsun lan göt!" dedi resmen bakarken, çekti kızı aldı. Bir tane daha var öyle, o çok acıklıydı ama. Kız çok güzeldi, yanında 2mlik bir "abi" vardı. Kaç kaç kaç... oldum, kaçtım.
Bir de trenler vardı, çok eğlenceliydi, Tren yapıyo insanlar vagonlar çuf çuf, ben de bir tanesine katılmak için adamın birinin omuzlarında buldum ellerimi, insanlar durdu, vagon istop etti, arkadaşım çekti kurtardı. "Oğlum Avrupa değil burası" dedi "Hani çağdaş kentti burası, alayınız yalan ühühühü" diye ağladım falan "Onlar şakacıktan evladım" dedi "İyi öyle olsun" dedim, genç kızların vagonlarına katılıyordum 3 tren kaçırdım öyle, dayak da kaçınılmaz olacaktı elbet.
Neyse ki dayak yemeden, yağmur altında ıslanarak dans ettikten sonra eve sağ salim döndüm. Bugün gitmeye niyetim yok yarın belki.
Bugün sınav sonuçları açıklandı, hepsi değil sadece Grammar-Grammatik! Ve ben, ve ben sınıf birincisiyim, bi okul bi sınıf bi okul bi sınıf ama en birinci ben oldum ehe! Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar vardı, onlar üzüldüler. Bir kişi tebrik etti, dolmakalem hediye ederler diye beklerken...dalga geçiyorum.
Hocanın odasında çalıştım azıcık ders değil iş yapıyorum iş, Wim Wenders'i internette deli gibi aradığımdan bahsettim, bana Haneke'yi tavsiye etti, DVD'ye göz koydum sizden alacaktım dedim. Bugün izlerim belki, hakkında Alman Alman die Kritik mach eyleriz. İnek olmak çok güzel, bazı bölümler yağ'la bal'la geçiliyor da...cık öylesi hiç görülmedi, bir Alman disipliniyle işleniyor her bir konu, öğrenciler hakkında konuştuk, ah şu İnekler! Kötü konuşmadık ama, iyi konuştuk.
Bir de sunum var, öyle bir taslak oluşturdum ki dün gece yatmadan önce ; resmen 2 saat boyunca kafamda Almanca konuşup "Nazis, nazis sind ganz überall, tatatata -makineli sesi-" bu raddeye geleceğimi sanıp kendimi Feist'in sıcak yumuşak sesine bıraktım,
Her gece uyumak için 1 saat Feist dinliyorum, başka türlü kafamda deli gibi kurduğum şeyler...1 saatin sonunda ya sızmış oluyorum ya da dünkü yorgunluğa rağmen 2 saat sürünüyorum. Genelde işe yarıyor.
Kings of Convenience feat Feist - Know How - Canlarım :*
Dün bayağı eğlendim, üniversitenin "güya" bahar şenlikleri adı altında bir etkinliği var, ona katıldım. Güya, evet güya çünkü pek bir yakışmamış, pek bir olmamış ama şöyleydi ;
Arkadaşla önce benim eve geçtik, midem beni terk edeli aylar oldu; buna rağmen bira, çikolata ve cips aldık. İçtik yedik sohbet ettik. Bu 3'lüye bayılıyorum. 1'er bira, ve biz acıkmıştık. Gülmekten ağıran yanaklar yerini sessizliğe ve ona eşlik eden gurultulara bıraktı.
Yemek yedik, ben alkol almadan da iyiyim, kafam yani, güzel hani.
Alkol aldım, almış sayılmam. 1 biradan adam olmaz, cimriyim! Dikkat, cimri!
Yemekten sonra çay içtik, her yer ana-baba günüydü ama sadece öğrenciler vardı, tamam taşa gerek yok, kafama sıksınlar kadı-bey hatta bey amca.
Alexander Reebok geldi, kemanım benim canım yım yım uuuy, diye sevişmeler kemanıyla her fırsat bulduğunda, hoş değil, saçma geldi açıkçası. Bir de klişeler "ben burayı çok sevdim, üni. muhteşem, erkekler-kadınlar hepsi güzel ama kadınlar daha güzel-bunu dedi gerçekten-" Bir ara Abdulcabbar Enrique Iglesiasgil çalıyor sandım, baktım Reebok'mış, vay arkadaş dedim, çok mutlu olduğumdan değil.
Bu arada, ben deli gibi eşlik ediyorum, şarkılara değil, adama bildiğin cevap yetiştiriyorum ta 100m'den. Arkadaşım : "Çılgınsın" dedi. Beni öldürmeye çalıştı, yağmur başladı o sırada. Sahneye yaklaştık, Aleksandır gitti, DJ geldi. Çimlerin üstünde aç mandalar gibi ordan oraya zıpladım, çok eğlendim. Kadınlar vardı bir de, yahu yalnız kadınlar vardı, belki beraber dans ederiz diye... Tamam tamam kafandaki profili yok et, denedim çabalarım sonuçsuz kaldı. Hatta komiktir, bana komik geldi, dans ediyorum falan kopuyor millet, kızın biri gruptan bağımsız takılıyor, yanına yaklaşmışım, adamın biriyle göz göze geldik, "napıyorsun lan göt!" dedi resmen bakarken, çekti kızı aldı. Bir tane daha var öyle, o çok acıklıydı ama. Kız çok güzeldi, yanında 2mlik bir "abi" vardı. Kaç kaç kaç... oldum, kaçtım.
Bir de trenler vardı, çok eğlenceliydi, Tren yapıyo insanlar vagonlar çuf çuf, ben de bir tanesine katılmak için adamın birinin omuzlarında buldum ellerimi, insanlar durdu, vagon istop etti, arkadaşım çekti kurtardı. "Oğlum Avrupa değil burası" dedi "Hani çağdaş kentti burası, alayınız yalan ühühühü" diye ağladım falan "Onlar şakacıktan evladım" dedi "İyi öyle olsun" dedim, genç kızların vagonlarına katılıyordum 3 tren kaçırdım öyle, dayak da kaçınılmaz olacaktı elbet.
Neyse ki dayak yemeden, yağmur altında ıslanarak dans ettikten sonra eve sağ salim döndüm. Bugün gitmeye niyetim yok yarın belki.
Bugün sınav sonuçları açıklandı, hepsi değil sadece Grammar-Grammatik! Ve ben, ve ben sınıf birincisiyim, bi okul bi sınıf bi okul bi sınıf ama en birinci ben oldum ehe! Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar vardı, onlar üzüldüler. Bir kişi tebrik etti, dolmakalem hediye ederler diye beklerken...dalga geçiyorum.
Hocanın odasında çalıştım azıcık ders değil iş yapıyorum iş, Wim Wenders'i internette deli gibi aradığımdan bahsettim, bana Haneke'yi tavsiye etti, DVD'ye göz koydum sizden alacaktım dedim. Bugün izlerim belki, hakkında Alman Alman die Kritik mach eyleriz. İnek olmak çok güzel, bazı bölümler yağ'la bal'la geçiliyor da...cık öylesi hiç görülmedi, bir Alman disipliniyle işleniyor her bir konu, öğrenciler hakkında konuştuk, ah şu İnekler! Kötü konuşmadık ama, iyi konuştuk.
Bir de sunum var, öyle bir taslak oluşturdum ki dün gece yatmadan önce ; resmen 2 saat boyunca kafamda Almanca konuşup "Nazis, nazis sind ganz überall, tatatata -makineli sesi-" bu raddeye geleceğimi sanıp kendimi Feist'in sıcak yumuşak sesine bıraktım,
Her gece uyumak için 1 saat Feist dinliyorum, başka türlü kafamda deli gibi kurduğum şeyler...1 saatin sonunda ya sızmış oluyorum ya da dünkü yorgunluğa rağmen 2 saat sürünüyorum. Genelde işe yarıyor.
Kings of Convenience feat Feist - Know How - Canlarım :*
Etiketler:
üniversite
Salı, Nisan 09, 2013
Son Vizeden de Sıyrıl
Bu aralar yaşıyorum.
Çok mutluyum, en azından geride bıraktım şu 180 küsür güne bakınca, mutluyum.
Dün, vizeye çalıştım ben. Diğer sınıftan, tatlı bir rekabetimin olduğu şu an ise iyi bir arkadaşım olan kişiyle çalıştım. İyi oldu, her şey yolunda. Ne güzel paylaştık öyle! Dün belki bu yüzden mutluydum, her şey yolunda olduğu için, herkes Vizeden korkup puan hesabı yaparken, kuyruğumu kurtardığım için, herkes sadece vizeyle ilgilenirken ben arkadaşımla birlikte olabildiğim için, herkes herkesle herşeyden değil vizeden konuşurken, ben sadece arkadaşımla konuşuyordum, şu an sadece 2 kişiyiz, artmak gibi bi gayemiz yok, ben hep söylerim "1, 2'den kötüdür; 2 ise 3'ten iyi" son 4 aydır "3"tüm ben, şimdi "2"yim.
Dün akşam minik bi tekrar, güzel bir ezberimsi, kelimeleri ezberleyemedim herzamanki gibi, sıkılıyorum ezber yaparken, bu yüzden yapmıyorum, bir eksikliğini de görmedim tabii. Dün başağrısı ile cebelleşirken "Spirited Away" izliyim dedim, izleyemedim, kesik kesikti.
VİZE GÜNÜ
Büyük harfleri hakkedecek n'aptın Vize Günü, sadece 2 harfinin büyük olması yetmez miydi?
Bugün güzel bir gündü, hava kapalı olmasına rağmen sıcak sayılabilirdi, dolmuş ter kokmuyordu, insanlar ise değişkenliğe uyum gösterirken, benim bir tek gömlekle geziyor olmam, aptallık olabilirdi, belki onlar çok akıllıydı, belki yağmur yağması ihtimalini düşünmüşlerdi ve o kalın kazaklarının altında aslında ince insanların olduğunu, beni "aptal" olarak yargılamayacaklarını düşünebilirdim, öyle yapmadım, hiçbir şey düşünmedim, vizeyi düşündüm, yürürken, dolmuştayken, grafiğin yükselip alçalmasını, değerlerin değişkenliğini başka bir dilde nasıl anlatırım diye düşünüyordum.
Vizeden bahsettim, genel olarak güzeldi, dinleme anlama konusunda kötüyüm, grammarde de eh işte bazı konularda, kötü değilim ama pratiğim az. Az ders çalıştım demeye dilim varmıyor ya...
Vize biter ve ben aldığım çılgın kararı uygulamaya yola koyulurum, dolmuşta 2 ile birlikteydik, 2miz, zaten okuldan da 2miz çıktık. 2 güzel rakam, biraz kambur, biraz sücud, ibadet ediyormuş gibi.
Berbere gittim, amaç buydu, kimseye ihtiyacım yoktu. Kayıt günü kuzenimin evinin etrafını tavaf ederken -gezniyorduk- bir sürü berber görmüştüm, kalmış aklımda ki... Direkt oraya götürdü ayaklarım, berber işe koyuldu, ben ise "şu kısım rahatsız ediyor, şurası da dalgalı, şurası uzun kalc..." demeden. Bitti neyse ki, sandalyeden-tabureden-iskemleden(dalga geçiyorum) kalktığımda ise, kısacık kalan saçıma hayranlıkla karışık şaşkınlık ekledim, berber de "senin saçın şöyle, uzun kalsaymış..." diye yorumlar yapınca, kara bulutlar çöktü üstüme, gözümü saç bürüdü, yerdeki saç tomarına kafama yapıştırmaya çalıştım, neyse ki bu eylem akıl hastanesinde bitti, kafamda az saçla.
Eve geldim, film izliyim dedim, GameofThrones 2 bölümünü de izledim 3. sezonun, iyi de oldu. Vize yüzünden dün izleyemedim, rahatladım.
Film de izleyemedim ama size tavsiye eder miyim bilmiyorum, Hannibal dizi olmuş, Dexter'ı andırıyor ilk bakışta, hatta çok andırıyor da Mad Mikkelsen Hannibal olarak karşımıza çıkacakmış, ben birinci bölümü bitiremedim, işim çıktı. Belki sonra.
Bu kadar.
Çok mutluyum, en azından geride bıraktım şu 180 küsür güne bakınca, mutluyum.
Dün, vizeye çalıştım ben. Diğer sınıftan, tatlı bir rekabetimin olduğu şu an ise iyi bir arkadaşım olan kişiyle çalıştım. İyi oldu, her şey yolunda. Ne güzel paylaştık öyle! Dün belki bu yüzden mutluydum, her şey yolunda olduğu için, herkes Vizeden korkup puan hesabı yaparken, kuyruğumu kurtardığım için, herkes sadece vizeyle ilgilenirken ben arkadaşımla birlikte olabildiğim için, herkes herkesle herşeyden değil vizeden konuşurken, ben sadece arkadaşımla konuşuyordum, şu an sadece 2 kişiyiz, artmak gibi bi gayemiz yok, ben hep söylerim "1, 2'den kötüdür; 2 ise 3'ten iyi" son 4 aydır "3"tüm ben, şimdi "2"yim.
Dün akşam minik bi tekrar, güzel bir ezberimsi, kelimeleri ezberleyemedim herzamanki gibi, sıkılıyorum ezber yaparken, bu yüzden yapmıyorum, bir eksikliğini de görmedim tabii. Dün başağrısı ile cebelleşirken "Spirited Away" izliyim dedim, izleyemedim, kesik kesikti.
VİZE GÜNÜ
Büyük harfleri hakkedecek n'aptın Vize Günü, sadece 2 harfinin büyük olması yetmez miydi?
Bugün güzel bir gündü, hava kapalı olmasına rağmen sıcak sayılabilirdi, dolmuş ter kokmuyordu, insanlar ise değişkenliğe uyum gösterirken, benim bir tek gömlekle geziyor olmam, aptallık olabilirdi, belki onlar çok akıllıydı, belki yağmur yağması ihtimalini düşünmüşlerdi ve o kalın kazaklarının altında aslında ince insanların olduğunu, beni "aptal" olarak yargılamayacaklarını düşünebilirdim, öyle yapmadım, hiçbir şey düşünmedim, vizeyi düşündüm, yürürken, dolmuştayken, grafiğin yükselip alçalmasını, değerlerin değişkenliğini başka bir dilde nasıl anlatırım diye düşünüyordum.
Vizeden bahsettim, genel olarak güzeldi, dinleme anlama konusunda kötüyüm, grammarde de eh işte bazı konularda, kötü değilim ama pratiğim az. Az ders çalıştım demeye dilim varmıyor ya...
Vize biter ve ben aldığım çılgın kararı uygulamaya yola koyulurum, dolmuşta 2 ile birlikteydik, 2miz, zaten okuldan da 2miz çıktık. 2 güzel rakam, biraz kambur, biraz sücud, ibadet ediyormuş gibi.
Berbere gittim, amaç buydu, kimseye ihtiyacım yoktu. Kayıt günü kuzenimin evinin etrafını tavaf ederken -gezniyorduk- bir sürü berber görmüştüm, kalmış aklımda ki... Direkt oraya götürdü ayaklarım, berber işe koyuldu, ben ise "şu kısım rahatsız ediyor, şurası da dalgalı, şurası uzun kalc..." demeden. Bitti neyse ki, sandalyeden-tabureden-iskemleden(dalga geçiyorum) kalktığımda ise, kısacık kalan saçıma hayranlıkla karışık şaşkınlık ekledim, berber de "senin saçın şöyle, uzun kalsaymış..." diye yorumlar yapınca, kara bulutlar çöktü üstüme, gözümü saç bürüdü, yerdeki saç tomarına kafama yapıştırmaya çalıştım, neyse ki bu eylem akıl hastanesinde bitti, kafamda az saçla.
Eve geldim, film izliyim dedim, GameofThrones 2 bölümünü de izledim 3. sezonun, iyi de oldu. Vize yüzünden dün izleyemedim, rahatladım.
Film de izleyemedim ama size tavsiye eder miyim bilmiyorum, Hannibal dizi olmuş, Dexter'ı andırıyor ilk bakışta, hatta çok andırıyor da Mad Mikkelsen Hannibal olarak karşımıza çıkacakmış, ben birinci bölümü bitiremedim, işim çıktı. Belki sonra.
Bu kadar.
Etiketler:
üniversite
Cuma, Nisan 05, 2013
Mutlu Yazı -Tadımlık Gezi Bloğu Yazısı-
İleride anlatabileceğim güzel bir anım oldu;
Organizasyon ve Ev Sahipliği
Organizasyonu üstlendik, ben ve iki arkadaşım. Bölümle ilgili hoşça vakit de geçirdiğim, kendimden ve ayaklarımdan vazgeçtiğim bir gün yaşattı bana - abartıyorum tabii ki, abartmayı severim ben.
Nereden başlayalım?
Gerdan mı vereyim, paça mı, kaburga olur mu abla? olmaz mı? Vallahi suyuna güzel fasulye olur...
8 Alman ve Almanya'da EVS adlı bir programa katılan 1 Türk, Organizasyondan sorumlu 3 ve 2 de bölümden sınıftan misafir.
Gezdik - bu kadar.
Şaka tabii.
Buluşma noktasına geç gelen 2 Alman, hani "pünktlich(dakik)"siniz, yemeyin bizi. Gerçi çoğu zamanında ordaydı, ben de kahvaltımı yarım yamalak ve duşsuz(!!!) gitmek zorunda kaldım, geç kalmayayım diye, nasıl Organizatörsün sen? diye sorarlar diye.
Buluştuk, kaynaşamadık.
Gar'a gittik, orada da konuşamadı-k-m. Neyse, tren vesaire derken bizim kız(bölümden arkadaş) söktü Almancayı patır çatır kutur kütür -umarım yanlış anlamalara sebebiyet vermemişimdir- konuşmaya başladı.
Ya arkadaş bendeymiş problem dedim ve denedim, düşünsene gelecekteki Eşek, hey sen evet! Düşünsene, diyordum Şahmeran Efsanesini anlattın, hem de Almanca, gerçi bi yerde yanlış bir fiil kullandığını sonradan farketmiş olman senin hatan değil, üzülme!
Ondan önce, Kilise ilk duraktı!
Tanrım! "Katolikler tutucu insanlar" mı demişti diğer insanlar? Dindarlar ama bağnaz? Nein, ben öyle görmedim, ayin sırasında Kiliseyi tavaf ettik, bunu yapmaktan rahatsız olan Müslüman arkadaşla da bitmesini bekledik ama ayini videoya aldım ne güzel ya! bir sürü Fotoğraf da çektim. Rahibe Maria, ooo meine liebe Schwester, o kadar tatlı bir kadın olamaz, bize İtalyan usulü kahve ikram etti, bisküviler. Tanrım, kaçıncı kez sana sesleniyorum, bilmiyorum ama bu yazıda senden çok bahsettim. Belki Kilise beni mistik gücüyle kendine çekti kim bilir. Kahveden bahsedeyim biraz, küçük kuplarda, minik hatta, içtikçe içesiniz geliyor, şeker ilavesiz saf acı kahve -çok acı değil, mırra içmiyoruz, italyan onlar!- Ah be Eşek'im, sen de bu fırsatı kaçıracaktın ya, seni...seviyorum. Bu ara ağzımdan kötü söz de çıkmaz umarım. Memnunum hayatımdan.
Kiliseden sonra Şelale ve yemek ;
Şelaleye gitmek için güzergahı takip ettik, yol üstünde bir bedesten-umarım doğrudur, gittiğin yeri bilmiyorsun be adam!- vardı onu da ziyaret ettik. Kardeşime bir şeyler alcaktım, çok öpüyorum onu burdan, almak istiyordum ama cidden çirkin tü kaka şeylerdi hepsi, sana daha güzellerini alcam ben söz.
O anda işte, Şahmeranı biliyor musun? diye sordum, her şey orda başladı, deli cesareti geldi ve yürürken zaten hafiften kaynaştığımız "Portakal yedik, tuvaleti sordu..." bu kadar, bu kadar kaynaştık ve ben bu cesaretle Şahmeran Efsanesini Almanca anlattım. Anlatabildim! :O Ben nasıl Konuşmaquizinden düşük alırım ya, "Mecbur kaldığım ve hazırlıksız olduğum her şeyden nefret ederim." orda konuşmak zorundaydım ve bir cümle geldi aklıma " Faşizm susma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir. " siyasi imgelere veya onun gibi şeylere ilgim "var" ama doğrudan somut anlamda değil. Bunu açıklamak zorunda kalmış olmam da nasıl bir durum içinde olduğumuzun... devam etmek zorundayım.
Ok, devam ediyorum.
Bedesten-çarşı'dan çıktıktan sonra, Şelaleye gittik.
Şelalelere bayılırım, çocukken de Şellale'yi izlemiştim. Nurgül Yeşilçay'ı çıplak gördüğüm ilk zamanlardı, hatta bir kadını...
Ne itiraflar, ne itiraflar...
Yemek yedik, şelalede. Çiğ köfte ve de "etli etsiz" tartışması döndü dolaştı ki "etli" olan yasak. Bilmiyordu, anlattım anlamadı, sinirlendim. Alman değil, bir arkadaş.
Devam ediyorum, uyudular, Almanlar. Biri de suya girdi. Siz ve çılgınlıklarınız! Eğlendim çok.
Eve Dönüş
Bugün cuma, yani İslam aleminin mübareği.
Kiliseden sonra Cami görmek istediler, camiden kiliseye ve kiliseden camiye -tam bir transformer- Çan duruyordu, canım ülkem. Camiyi ziyaret edemedik, cuma bugün, ama kiliseye ayin sırasında girebildik -kültür?- bence kültür. Doğru olur veya olmaz tartışmasına girmek için yazmıyorum bunları ama, aynı anda farklı kültürleri bu kadar yakından görebiliyoruz. Bu benim için normaldi.
Yemekten sonra dönüşte, epey bir yürüdük, yürüdük, yürüdük...Camiye gittik, orda yaşlı bir amca başladı Almanca konuşmaya, "ne oluyoruz ya?" modunda baktım önce, sonra da amcamız anlattı ;
Ermeni Hakim, diye başlamak istiyorum alıntı yapıyorum, ve amcamız pek iyi anlaşamamışlar ve küfürleşmişler amcamız hakimin kafasına sandalyeyle vurmuş, dövmüş adamı. Kötü olmuş, hakimin canı, amcamızın da pasaportu yanmış, Almanyaya geri dönememiş bir daha da, ama ne mutlu ki unutmamış pek Almancayı.
Trende de Alman "arkadaş"lardan biriyle, Fotoğrafçılık üzerine konuştuk, fotoğraf makinesi tavsiye etti, Slr-like ama lensi değiştirilemeyen makinelerden, Canon-dan Nikon-dan... Çoggzeldiiiiieee!!! -Burda koptu Eşek, kendisi aç ve yorgun ama mutlu-
Bitti gezi, evlere herkes.
Fasıla devam eden etti, etmeyen ise açlığıyla kaldı, ben devam etmiş olsam bunları daha geç bir saatte ya yazmıyor olurdum ya da yazıyor ve bazı şeyleri daha da yorgunluktan es geçiyor olurdum.
Biraz foto ekleyelim. 150*fotodan birkaçı.
Etiketler:
gezi,
üniversite
Perşembe, Nisan 04, 2013
Dedem Hayao Miyazaki
Selam,
Bugün dedelerden bahsedelim biraz, nerden çıktı şimdi bu? Hem senin vizen yok mu? Birazdan maç var, git cips kola al- gibi yorumlara da açığım ama hayır sorun o değil.
Dün saçma sapan hissetmeme neden olan saçma sapan dostlarım geldiler, bahsetmiş miydim? Aramız biraz soğuk, paranoyalardan ve çocukluklardan. "Benden nefret etsinler..." der o, öyle ister. Bıraktım kendi haline, kimden istiyorsa ondan nefret etsin, benden bile.
Dediğim gibi dün geldiler ve günümü mahvettiler;
8 Alman Gencin 8 sunumunu 4 gözle izlemek zorunda mıydık? 81 İlin sunumunu yapsam da izletsem, kaçıp giderler mi? Ben kaçtım, dilini öğrendim, kültürünü de ara ara hocalardan duyduğumuz kadar-onlar da alman, yarı alman yarı türk çok türk az alman hep türk hiç alman- ırkların kardeşliği. Bu zamanlarda duyduğum tek cümle "Canın neden sıkkın?", hiçbirine de "Size ne AMQé!" diye bağıramadım, en son öyle bir şey dedim ki evime kadar geldiler, canımı sıkan dostlarım.
Onlar gelmeden önce ben film izliyordum, 8 Alman'ın kafamı darmaduman etmesi ile sızlayan beynim kendine gelmeliydi, film izlemeliydim. Birden aklıma, geçen yaz? Evet, sınav sonucumu beklerken yaşadığım stresi atmak için izlemiştim sanırım, Miyazaki ustadan bir film açıyım da hem o atmosfer, müzikler, insanlar(gerçek olmaları için yatıp kalkıp dua edeceğim), My Neighbour Totoro'yu açıp izledim, öyle iyi geldi ki. Ara ara gülümsemeler, sonlara doğru düşen surat, sonlarda... Baş ağrımı unutturdu, inanılmaz bir şey. birazdan da ders çalışmayı düşünüyorum, fikirde kaldı harekete geçilemedi, bir Miyazaki daha? diye aklımı çelen masum fikir, sınavdan önce pek "masum" olamıyor. Dedem Miyazaki olsaydı, ya da Manevi olsaydı en azından, Ghibli Studios'ta köpeği olurdum bu kadar net söyleyeyim. Oğlu Goro Miyazaki'yi de yetiştirdi "Dede". The Thales From Earth Sea' otobüste tanışmıştım, Dede Miyazaki sanmıştım ama oğluymuş. From Up on Poppy Hill nasıldır bilmiyorum ama, daha Japon efsanelerinin, mitolojinin ağırlıklı olduğu hikayeler olsa da izlesem. Aradım ama...
Children who chase the sound... diye giden bir film vardı, onu da tavsiye ediyim, izleyin hepsini, nerde baş ağrısı, stres, lanet insanlara sövme isteği varsa hepsini alıp sizi başka diyarlara götürüyor; ne sövmeye ne de kötü bir şey düşünmeye fırsat kalmıyor.
Yarın da 8 Alman'la geziye gidiyoruz, organizasyon bende ve -o dostlar-da. Bakalım her şey yolunda gider umarım. Bu arada...diyip bırakıyım, onu sonra anlatırım da pek bi netlik yok ileride olur belki
-kalpkalpaklakpalkap-
Bugün dedelerden bahsedelim biraz, nerden çıktı şimdi bu? Hem senin vizen yok mu? Birazdan maç var, git cips kola al- gibi yorumlara da açığım ama hayır sorun o değil.
Dün saçma sapan hissetmeme neden olan saçma sapan dostlarım geldiler, bahsetmiş miydim? Aramız biraz soğuk, paranoyalardan ve çocukluklardan. "Benden nefret etsinler..." der o, öyle ister. Bıraktım kendi haline, kimden istiyorsa ondan nefret etsin, benden bile.
Dediğim gibi dün geldiler ve günümü mahvettiler;
8 Alman Gencin 8 sunumunu 4 gözle izlemek zorunda mıydık? 81 İlin sunumunu yapsam da izletsem, kaçıp giderler mi? Ben kaçtım, dilini öğrendim, kültürünü de ara ara hocalardan duyduğumuz kadar-onlar da alman, yarı alman yarı türk çok türk az alman hep türk hiç alman- ırkların kardeşliği. Bu zamanlarda duyduğum tek cümle "Canın neden sıkkın?", hiçbirine de "Size ne AMQé!" diye bağıramadım, en son öyle bir şey dedim ki evime kadar geldiler, canımı sıkan dostlarım.
Onlar gelmeden önce ben film izliyordum, 8 Alman'ın kafamı darmaduman etmesi ile sızlayan beynim kendine gelmeliydi, film izlemeliydim. Birden aklıma, geçen yaz? Evet, sınav sonucumu beklerken yaşadığım stresi atmak için izlemiştim sanırım, Miyazaki ustadan bir film açıyım da hem o atmosfer, müzikler, insanlar(gerçek olmaları için yatıp kalkıp dua edeceğim), My Neighbour Totoro'yu açıp izledim, öyle iyi geldi ki. Ara ara gülümsemeler, sonlara doğru düşen surat, sonlarda... Baş ağrımı unutturdu, inanılmaz bir şey. birazdan da ders çalışmayı düşünüyorum, fikirde kaldı harekete geçilemedi, bir Miyazaki daha? diye aklımı çelen masum fikir, sınavdan önce pek "masum" olamıyor. Dedem Miyazaki olsaydı, ya da Manevi olsaydı en azından, Ghibli Studios'ta köpeği olurdum bu kadar net söyleyeyim. Oğlu Goro Miyazaki'yi de yetiştirdi "Dede". The Thales From Earth Sea' otobüste tanışmıştım, Dede Miyazaki sanmıştım ama oğluymuş. From Up on Poppy Hill nasıldır bilmiyorum ama, daha Japon efsanelerinin, mitolojinin ağırlıklı olduğu hikayeler olsa da izlesem. Aradım ama...
Children who chase the sound... diye giden bir film vardı, onu da tavsiye ediyim, izleyin hepsini, nerde baş ağrısı, stres, lanet insanlara sövme isteği varsa hepsini alıp sizi başka diyarlara götürüyor; ne sövmeye ne de kötü bir şey düşünmeye fırsat kalmıyor.
Yarın da 8 Alman'la geziye gidiyoruz, organizasyon bende ve -o dostlar-da. Bakalım her şey yolunda gider umarım. Bu arada...diyip bırakıyım, onu sonra anlatırım da pek bi netlik yok ileride olur belki
-kalpkalpaklakpalkap-
Etiketler:
anime,
miyazaki,
üniversite
Cuma, Mart 29, 2013
Olimpiyat vs İş -İş Buldum!
Merhaba, bugün günlerden Cuma, ve bazı insanlar mutlular.
Onlardan biriyim, şanslıyım.
Hava nispeten güzeldi, tipik.
Ders nefes egzersizleriyle başladı, gün ise mide gurultusuyla.
Dün elektrikli ısıtıcı sırt üstü pozisyona getirip-devirmek diyorsunuz ben ise uzatıyorum- üzerine de minik lahmacunları-onlar kaytaz böreği diyorlar- dizdim. Çok güzel ısındılar. Çok güzel de yedik, ben ve oda arkadaşım. Dün yatcazkalkcaz dedim, şarkıya eşlik bile ettim, Lotus Flower'daki Thom Yorke gibiydim, sonra da Mor ve Ötesi - Oyun Bozan, yatıp kalkmaktan iyidir diyip, sobanın-siz elektrikli ısıtıcı dediniz ben de- yanına çömelim, içine düşen minik et kırıntılarının cam üzerinde kararmasını seyrettim. Dehşete kapıldım, sonra düzeldim, uzun sürmedi. Yeşil çay içtik beraber, sürekli yeşil çay içiyor başka alternatiflerimiz de var café(onlar öyle diyorlar) gibi ama yapmadık, etin yanında kahve içilmezdi çünkü, yeşil çay mı içilirdi peki?
Doydum. Elhamdülillah dedim, yatıp kaltığım sonra hop orda olduğum için tövbe ettim, imana geldim.
İşin kötüsü ne biliyor musun? Kötü olan şeylerin abartılması, böylece daha popüler oluyorlar, olsunlar. Arada beynimden soyutlanıyorum, kafatasım boşalmış gibi hissediyorum.
Mektubum gelmedi. Ben atarım.
Cuma'ya devam...
Dersler Cuma günleri iyi-eğlenceli fakat enerjim minimum oluyor, uyanma isteğim bile köreliyor bazen uyanmıyorum. Nefes egzersizleri yapıyoruz, diyaframı şişiriyor ve sonra serbest bırakıyoruz. İşin güzel tarafı aç karna alkol almış gibi oluyor kafa, alın size yöntem -Güzel kafa için, O2 çekin!-
Şöyle bir şey de var;
Akdeniz Olimpiyatları için başvurumun onaylandığından ve bugün mülakatım olduğundan bahsetmiş miydim? Evet, muhtemelen, yani sanırım unuttum.
Bugün mülakata gittim, Alman sporcu yok, Arapça mı İngilizce mi senin için daha iyi, dediler. Arapça dedim, mülakata girdim ki, "bir sorun var!!!" dedim. Suriye'nin olimpiyatlardan çekilme ihtimalinden bahsettim, neyse ki Lübnan var, bana her türlü ekmek çıkar diye düşündüm. 5000 sporcu yerine 6xxx sporcu geleceğini duydum. Organization -Fransızca mı o?- büyük!
İkileme düştüm!
Organization vs Antalya-Otel-Touristen!
Hocamla görüşmem gerek, dedim. bir sorun var!!! dedikten sonra. Oysa ne mutlu olmuşlardı yeni bir gönüllüyle tanıştıklarına, ben de mutlu olmuştum, insanlar çok sıcaktı ve kesinlikle "mülakat canavarı" titremelerimi göremedi bu sefer, içimde yaşadım hepsini.
Hocamla görüştüm, ve Otel'de çalışmam için bir şekilde "tavsiye mektubu" benzeri aracılığından faydalanabileceğimi duyduğumda, ben çok MUTLUydum! Az önce annemi aradım, o da mutlu oldu, herkes mutlu olsun ben İŞ BULDUM!
Dil öğrenmeyi geçtim, bir şekilde kendi paramı kazanıp kendi yolumu çizebileceğimi düşününce ben deli gibi MUTLU oldum! Artık kendimi "yetersiz-disabled-behindert" hissetmiyorum, öncesinde de hissetmiyordum, fakat yetişkinlik ve ergenlik arasında sıkışıp kaldığım bu dönemlerde ne hissettiğimi kendim bile kestiremiyorum.
Güzel şeyler hep var olsun, denge biraz kötülükle sağlansın, kötü olan şeyin adı -ihanet, dedikodu...- olmasın, -yorgunluk, açlık, stres...-olsun. Şu an açım yorgunum ve biraz stresliyim, Freud çok haklıydı, o her zaman haklıydı ama miktarından emin değilim sanırım.
Hocama kartpostal borcum var, atarım, memnuniyetle!
...mit freundlichen Grüßen, derim ve bitiririm.
Onlardan biriyim, şanslıyım.
Hava nispeten güzeldi, tipik.
Ders nefes egzersizleriyle başladı, gün ise mide gurultusuyla.
Dün elektrikli ısıtıcı sırt üstü pozisyona getirip-devirmek diyorsunuz ben ise uzatıyorum- üzerine de minik lahmacunları-onlar kaytaz böreği diyorlar- dizdim. Çok güzel ısındılar. Çok güzel de yedik, ben ve oda arkadaşım. Dün yatcazkalkcaz dedim, şarkıya eşlik bile ettim, Lotus Flower'daki Thom Yorke gibiydim, sonra da Mor ve Ötesi - Oyun Bozan, yatıp kalkmaktan iyidir diyip, sobanın-siz elektrikli ısıtıcı dediniz ben de- yanına çömelim, içine düşen minik et kırıntılarının cam üzerinde kararmasını seyrettim. Dehşete kapıldım, sonra düzeldim, uzun sürmedi. Yeşil çay içtik beraber, sürekli yeşil çay içiyor başka alternatiflerimiz de var café(onlar öyle diyorlar) gibi ama yapmadık, etin yanında kahve içilmezdi çünkü, yeşil çay mı içilirdi peki?
Doydum. Elhamdülillah dedim, yatıp kaltığım sonra hop orda olduğum için tövbe ettim, imana geldim.
İşin kötüsü ne biliyor musun? Kötü olan şeylerin abartılması, böylece daha popüler oluyorlar, olsunlar. Arada beynimden soyutlanıyorum, kafatasım boşalmış gibi hissediyorum.
Mektubum gelmedi. Ben atarım.
Cuma'ya devam...
Dersler Cuma günleri iyi-eğlenceli fakat enerjim minimum oluyor, uyanma isteğim bile köreliyor bazen uyanmıyorum. Nefes egzersizleri yapıyoruz, diyaframı şişiriyor ve sonra serbest bırakıyoruz. İşin güzel tarafı aç karna alkol almış gibi oluyor kafa, alın size yöntem -Güzel kafa için, O2 çekin!-
Şöyle bir şey de var;
Akdeniz Olimpiyatları için başvurumun onaylandığından ve bugün mülakatım olduğundan bahsetmiş miydim? Evet, muhtemelen, yani sanırım unuttum.
Bugün mülakata gittim, Alman sporcu yok, Arapça mı İngilizce mi senin için daha iyi, dediler. Arapça dedim, mülakata girdim ki, "bir sorun var!!!" dedim. Suriye'nin olimpiyatlardan çekilme ihtimalinden bahsettim, neyse ki Lübnan var, bana her türlü ekmek çıkar diye düşündüm. 5000 sporcu yerine 6xxx sporcu geleceğini duydum. Organization -Fransızca mı o?- büyük!
İkileme düştüm!
Organization vs Antalya-Otel-Touristen!
Hocamla görüşmem gerek, dedim. bir sorun var!!! dedikten sonra. Oysa ne mutlu olmuşlardı yeni bir gönüllüyle tanıştıklarına, ben de mutlu olmuştum, insanlar çok sıcaktı ve kesinlikle "mülakat canavarı" titremelerimi göremedi bu sefer, içimde yaşadım hepsini.
Hocamla görüştüm, ve Otel'de çalışmam için bir şekilde "tavsiye mektubu" benzeri aracılığından faydalanabileceğimi duyduğumda, ben çok MUTLUydum! Az önce annemi aradım, o da mutlu oldu, herkes mutlu olsun ben İŞ BULDUM!
Dil öğrenmeyi geçtim, bir şekilde kendi paramı kazanıp kendi yolumu çizebileceğimi düşününce ben deli gibi MUTLU oldum! Artık kendimi "yetersiz-disabled-behindert" hissetmiyorum, öncesinde de hissetmiyordum, fakat yetişkinlik ve ergenlik arasında sıkışıp kaldığım bu dönemlerde ne hissettiğimi kendim bile kestiremiyorum.
Güzel şeyler hep var olsun, denge biraz kötülükle sağlansın, kötü olan şeyin adı -ihanet, dedikodu...- olmasın, -yorgunluk, açlık, stres...-olsun. Şu an açım yorgunum ve biraz stresliyim, Freud çok haklıydı, o her zaman haklıydı ama miktarından emin değilim sanırım.
Hocama kartpostal borcum var, atarım, memnuniyetle!
...mit freundlichen Grüßen, derim ve bitiririm.
Etiketler:
iş,
üniversite
Perşembe, Mart 28, 2013
Beyin Kusmuğu -Açıklama
Selam, dün yazdığım yazı pek bir "yazı" olamadı. Bu yüzden biraz üzerine konuşup sakin kafayla öyle anlatmaya çalışayım derdimi ;
Bu ara yine depresif moda girdin sen, demeyin öyle bişey yok, varsa bile yalandan hani. Şaka bir yana dost sandığım insandan gizliden gizliye kazık yiyorum ve bunun farkına varmak için paranoyak olmam gerekiyormuş. İnternet cafe'ye gittiğim günlerden birinde, sanırım Pazartesiydi, Facebook'uma giremedim. Çok komikti, allah allah sakar mıyım da yanlış tuşa mı basıyorum diye de düşündüm hani. Bir kaç kere denendi olmadı. İyi dedim parolayı değiştirme zamanımız gelmiştir, ne kadar hesabım varsa parolasını değiştirdim. Hack olayından sorumlu olan bir tek kişi var etrafımda o da "dostum" dediğim. Çünkü malesef bana bu tip şeylerle ilgilendiğini ve birinin Facebookunu halihazırda hacklediğini göstermişti. Ucu bana da dokunacakmış.
Soracaksınız, nerden emin oldun? Blog arkadaşım bir denem "reyüz" dediğimle eskiden Re-l'di kapattı gitti; Bu adam hakkında konuşuyoruz, güya dost olan hani. Hack olayı da şöyle, zaten hesabımın şifresini biliyordu, bankakartımın bile! Salağım ben. Neyse, zaten hesabıma girilmiş, tavırlar alındı okulda, şaşırmadım. İyi dedim ortada hiçbir sebep yokken tavır alan birini gördünüz mü? Ben görmedim. Büyük ihtimalle, adam hesaplarıma sızıyormuş günlerdir, ben ve re-l'in konuşmalarını görmüş onun hakkındaki ve de tavır almış. İyi, Sherlock Holmes olsa bu davayı nasıl çözerdi?
Bugün günlerden Perşembe ve saçlarım uzun.
Şimdilik her şey yolunda, olması gerektiği gibi her şey, her şey çok normal! Önceden neden böyle değildi? Pişman da değilim, dediğim gibi "Üniversite Amacına Ulaşmalı!" kitaplardan öğrenemeyeceğimiz şeyler var mesela, onları da deneyimlemek zorunda kalıyoruz bazı zamanlar, o zamanlar da bunlardan biri sanırım. İyi oldu böylesi, kafam acayip rahat. Arkadaşım da yok! Okulda konuştuğum hiçkimseyle dışarıda görüşmüyorum artık. Bu sayı çok azdı zaten, şimdi ise 0'ya yaklaştı. Herşey 1'e yaklaşırken ben 0'a yaklaşıyorum, bütünden kopmaya kendi başıma kalmaya her şeyden önemlisi kendi başıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken arkadaşa-eşe-dosta hele bir de yalandan dolandan olana ihtiyacım yok, ayak bağı oldunuz şimdi siktirmeden gidiniz lütfen, o kadar kibarım ki...
Etiketler:
üniversite
Çarşamba, Mart 27, 2013
Beyin Kusmuğu
Nisan Kapımızda! Herkes sığınaklara!
Biri sunum biri vize olmak üzere 2 sınavım var Nisan'da, Finalin de Mayıs'ta olduğunu düşünürsek-3 Mayıs- iyice toparlanmaya ihtiyaç var.
Artık arkadaşım yok millet, narsizmin ne olduğunu en somut haliyle gördüm, dostum-kardeşim diyip güvensizlikten hesabımı hacklemeler, kendince yargılarda bulunmalar ve diğer bilimum baş ağrısı sebebi olay.
KURTULDUM!
Tanrı korusun, İsa'nın çarmıhına ben geriliyordum, az kalsın!
Üniversitede olmaz yahu, lisede miyiz, ergen kafası, at gözlüğü, domuz tırnağı, maymun sidiği...
Bütün bunlara ne gerek vardı?
Ok, kafamda profilini "egoist sanıyordum narsistmiş! :O" oluşturduğum ve ne olursa olsun zarar görmemek için arkamı kolladığım insan, zarar veremeden siktir olup gittin ya, HELL YEAGĞĞĞH diyorum! Bye bye happiness, bye bye loneliness, ya da tam tersi welcome. Kardeşim? Benim yeterince kardeşim var, git kendine başka kardeş bul, kanka mı? hahaa komik. Dost? İhtiyacım yok. Hem ne demiş Sn. Atay "Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan."
Bu yazıyı sıçmıklı beynimin, dar kanalizasyonlarının, kokuşmuş organizmalarının bir feryad-ı figanı olarak görüyorum, arz ediyorum!
Biri sunum biri vize olmak üzere 2 sınavım var Nisan'da, Finalin de Mayıs'ta olduğunu düşünürsek-3 Mayıs- iyice toparlanmaya ihtiyaç var.
Artık arkadaşım yok millet, narsizmin ne olduğunu en somut haliyle gördüm, dostum-kardeşim diyip güvensizlikten hesabımı hacklemeler, kendince yargılarda bulunmalar ve diğer bilimum baş ağrısı sebebi olay.
KURTULDUM!
Tanrı korusun, İsa'nın çarmıhına ben geriliyordum, az kalsın!
Üniversitede olmaz yahu, lisede miyiz, ergen kafası, at gözlüğü, domuz tırnağı, maymun sidiği...
Bütün bunlara ne gerek vardı?
Ok, kafamda profilini "egoist sanıyordum narsistmiş! :O" oluşturduğum ve ne olursa olsun zarar görmemek için arkamı kolladığım insan, zarar veremeden siktir olup gittin ya, HELL YEAGĞĞĞH diyorum! Bye bye happiness, bye bye loneliness, ya da tam tersi welcome. Kardeşim? Benim yeterince kardeşim var, git kendine başka kardeş bul, kanka mı? hahaa komik. Dost? İhtiyacım yok. Hem ne demiş Sn. Atay "Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan."
Bu yazıyı sıçmıklı beynimin, dar kanalizasyonlarının, kokuşmuş organizmalarının bir feryad-ı figanı olarak görüyorum, arz ediyorum!
Etiketler:
aynzzvaydğay,
madafakaoyşakamaka,
vantutri,
vehedtnentelete
Perşembe, Mart 21, 2013
Olay Yok, Sınav Var
Selam, bugün günlerden Perşembe ve 21 Mart, ben çarşamba olduğunu sanıyordum. Bilinçaltmda bu senenin bitmesinden kaçmaya çalışıyorum herhalde. 'bitmesin, her şey yolunda!, der gibi. Bir yandan da, yok başka bir yanı yok. Dün biraz sınav çalışması yapayım dedim, yaptım da, ama ise yaramadı! Doğrusunu söylemek gerekirse şansım yaver gitmedi, akşam uyumadan önce ilkel internetimle 8trackste "sleep" etiketiyle çalma listesi açtım, bir parça yükleniyordu ama gerisi gelmiyordu, olmadı. Hatta telefonun wifisi açık uyursam sabaha telefonun şarji biter de sınava geç kalırım korkusuyla birleşince de vazgeçtim bu sevdadan. Sınava geç kalmadim, onun yerine kahvaltıda dinledim müziğimi, iyi de oldu böylesi. Bugün de kargomu aldım, mektubum geldi mi bilmiyorum posta kutusunu kontrol etme alışkanlığım yok, sahi mektup nerde? Bugün okulda kutlama vardı ama olay yoktu, Hacettepe iki günlük tatil vermiş, diğer üniversitelerde durumlar nasıl bilmiyorum. Neyse böylesi iyi oldu, 3 Mayıs var bir de o da sakin sakin kutlansın, olay vesaire olmasın. Dünya barışı isteyen güzellik kraliçesi gibi hissettim. Gitmeden önce, Akdeniz olimpiyatları gönüllülük başvurum onaylanmış, gidip görüşmem gerek yarın umarım istediğim pozisyonda bana göre bir görevleri vardır. Hadi Tschüß!
Etiketler:
üniversite
Çarşamba, Mart 20, 2013
Hava bozdu/
Selam, bugun gunlerden SALI en azindan ben bu satirlari yazarken oyleydi:
Biraz adrenalin oldurmez, basit bir hormon sadece. Bugun o basit gunlerden biriydi ama akmak bilmedi. Dostlarimla yemek yerken yanimiza siniftan biri geldi, yemekhaneye gitmeden once tatsiz sakalarina maruz kalip gerekli tepkiyi en agir sekilde verdim. Biz yemek yiyorduk ve adi "gereksiz" olan yanimiza geldi, tehditler vesaire, o kadar icerlemis olacakki Gereksiz en gereksiz anda engerekli suratini gosterdi, tehditler havada asili kaldi, o gittikten sonra cok eglendim. Kampus icinde, Ada'li adamin sempatizanlari onun adini haykiriyordu. Kocaman bi ates, ustunden amacsizca atlayan insanlar, zilgit, halay... Butun bunlarin amaci ne? Ozgurluk zincirleri kirmakla tanimlanirken ne zamandan beriatesin ustunden atlamak diye cevrildi,isim zor. Ileride Alman bana Freiheit dediginde ben ona "zilgit halay ve slogan" mi dicem? En azindan tatsizlik yasanmadi, kan dokulmedi, yterdi bu kadar kan, siyasetten de ona alet olandan da...
Guzel seyler de oldu,
derste tema futboldu.
Gulduk eglendik, film gosterimi vardi, sinifca ona katildik. Barfuss filmin adi, psikiyatri klinigindeki genc kiza asik olan adami anlatiyor, gozlerim kapaniyor.
Eve giderken icimdeki yasam enrrjisini
ya da fazla enerjiyi atmaya calistim;
arkadasla kampus icinde gezinirken, maksat eve gitmek, merdivenleri ziplayarak inme karari aldim, gerilip atlamam gerekiyordu, gerilmedim. Atladim, ilk deneme basarisiz. 2. deneme
de ise gerilip atlamam gerektigini dusundum, atladim da. Tam yere.konmusken, ayagimin ic tarafina bastim elimde cantam yuzustu cantamin ustune.dustum, bisey.yok cok eglendim, duserken ve sonrasinda guluyordum, arkadasima donup basparmagi hareketini yaptim, sorun yok. Adam sok olmustu bi sure kimildayamadi, guldu o da, yol boyunca buna takildik, gulduk.
Eve geldim, tiras.oldum, yuzumdeki sivilceler ve ex sivilcelerin acimasiz izleri olmasa Babyface olurdum, fena olmazdi. Bu halimle de kuculdum biraz, ust siniftaki kizlarin yanagindan makas aldigi lise talebesi gibiyim. Su an oyle bir hareketle karsilassam direkt dudaklarina yapisirim.
Kitap okudum, Tutunamayanlar devam! Sinav falan derken teslim tarihine yetisemeyecek kitap.
Annemin yaptigi kofteleri yedim, dolapta duruyorlardi, actim doldum.
Anneannemi aradim, duygulandim, aglamak istiyorum, hayirsizin teki olup ciktim, naparim ben kendimle? daha sık ara!
Carsamba mi, sel almasin, carsafa dolnmasin, turlu efsanelerle insanlar uyutulmasin hele 21.yy efsaneleriyle.
Etiketler:
üniversite
Pazar, Mart 17, 2013
YGS Tavsiye - Kitap olarak okutulur-şaka mı?belki-
Selam millet!
Size biraz Almanca Mütercim-Tercümanlık'tan bahsetmek istiyorum.
-Birkaç uyarı;
-Bu tavsiyeleri veren kişinin-ben-, meslek seçme aşamasında göz önünde bulundurduğu ve kesin amaç olarak gördüğü meslekler ; Tıp(idealist gencin, ygs ile imtihanı) kelime oyunları yapmayı seviyorum, Veterinerlik(nispeten Tıp bilimini gözden çıkarıp gerçeklere odaklandıktan sonra bir an olsun mühendisliğe sıcak bakmayıp, biyoloji seven biri için "yapılabilecek meslek" olarak görülen), Mimarlık(sevdiğim ama puanını alamadığım, bakmaya doyamadığım, blog falan ne varsa hakkında takip ettiğim, google sketch up öğrenmeye bile çalıştığım-), Peyzaj Mimarlığı veya Şehir Planlama (ikisine aynı parantez ki ikisi de en gerçek iki hedefti benim için, yapmaya bayılacağım fakat "Mimarlık" eki sayesinde de hayran kaldığım, mezunlarına mailler mi atmadım? Hocaları soru yağmuruna mı tutmadım! Şehir ve Bölge Planlama, Peyzaj'dan vazgeçip "ok şampiyon ok ok, derin nefes al, mideye çalış...diyip gerçek amacın daha da gerçek veya daha somut olmasına yardımcı oldu bu seçim, burdan maillerimi ve sorularımı cevapsız bırakmayanlara sonsuz teşekkürler!
Peyzaj Mimarlığı'ndan neden vazgeçtim?
İstanbul Üniversitesine puanım yetmiyordu, Ankara Üniversitesi ise ihtimali vardı ama Ankara olması veya Peyzaj'a eskisi kadar sıcak bakamamam, şehri kötülememe neden oldu. İzmir Peyzaj, çok da güzel oluyordu ama yapamadım, gidemedim, mantığıma yenildim pişman değilim.
Şehir ve Bölge Planlama neden olmadı?
Puanım açıklandı ve bir tek Peyzaj Mimarlığı dahi yazmamıştım, Baştan sona olması en mükemmel ihtimaller arasında olan ŞBPlanlama'lar vardı. Hayali tercihler de tabii, hayali olanlar İzmir'de Mühendislik okumaktı, ki başka gerçek mühendislik tercihim olmadı. Tercih sırası vesaire, mükemmelliğine bir bakış fırlatıp mutluluktan uçuyordum, Mersin ŞBP garanti gözüyle bakıyordum, olmazsa da İzmir'de Turizm Rehberliği(hayali tercih) veya Mersin'de Almanca Tercümanlık okuyacaktım. Sonuçlar açıklandı ve, ve ve v?!?! Mersin'i gördüm mutlu oldum, Almanca'yı görünce "olsun bu da güzel ki ^^ ehi ehi!" diye yatağımdan atladığım gibi annemi uyandırdım, ve mutlu olduk. Annem de canımcığım, "beğenmediysen sonucu kaydını yaptırma, bir sene daha hazırlan ŞBP istiyordun sen" demişti, "mutluyum canı...m, ihi" dedim ve mutlu oldum.
Tercih yaparken, biliyorum kafanızı kitaplardan vesaire kaldıramıyorsunuz şu an ama, bir sürü araştırma yapın, gitmek istediğiniz üniversitenin hocalarına mail atın, sonuç olarak sizi tanımıyorlar, rahat olun, ve ne istediğinizden emin olun, umarım beklediğiniz cevapları bulursunuz. Ben sadece bir hocadan cevap almıştım, evet. O da bir sonuçtu benim için, mezunlar da iyi bir seçenek, mutlu mezunlara mail atın, iş bulmuş olanlara tabii, neden öyle demek istediğimi şöyle açıklayayım ; İş buldu, mutlu ve mezun - torpilli girmiş olabilir - şanslı olabilir o benim umrumda değil, bana gerçek olarak elle tutulur cevaplar vermişti İstanbul Üni. Peyz. Mim. mezunu. Dezavantajlarından da bahsetmişti, şu an bulunduğu konumdan da. Mutlu olan mezun; Açıklama=işini severek yapıyordur, severek okumuş, başarılı olmuştur, şimdilik düşünmeniz gereken tek şey bu. Ha, iş bulamayan ve severek okuyan insan yok mu canım Ülkemde, var tabii ama takılmayın, amacınızdan sapıyorsunuz bir süre sonra.
Bu yazdığım meslek grupları içinde, elle tutulur son aşama ŞBP, Türkiye'de hakettiği değeri göremeyen mesleklerden bir tanesi, kentsel dönüşüm veya diğer kentsel"rant"sal"siyasal"hukuksal"cartsal curtsal politik kavramlardan süzdürülüyor. Buna rağmen, tercihlerim arasındaydı, ve kurtarma planı olarak da Almanca okurum, baktım yapamıyorum, tekrar hazırlanırım, mantığıyla geldim.
Almanca Mütercim-Tercümanlık-
Neden bir MF-sayısal- öğrencisi, dil sınavına girip, İngilizDilbilimi-aynı üniversitede- yerine Almanca seçer?
Öncelikle şunu belirteyim, 3. sınıfın sonlarına doğru içimde yanıp tutuşan "yabancı dil öğrencem ben!" hevesi ise her şeyi başlatan kıvılcım oldu.
Günlerden bir gün, çocuktum ben. Yabancı dili de sadece tv'de "Hello" olarak biliyordum, Arapça ise "yabancı" gelmiyordu. İngilizce'den başka yabancı dil olamazmış gibi geliyordu. Benden yaşça büyük kuzen ablalarım sağolsunlar, Anadolu Lisesi'ndeki İngilizce kitaplarından kurtulmak için, mangalda yakmalık olarak ayırmışlardı. Kadere bak sen, sümüklü veletler ev arkasındaki boş arazide evcilik oynar iken, İngilizce kitaplarıyla karşılaşmak ne tesadüftür öyle? Kaderi yazılmış çocuğun, alır kitaplardan en resimlisini başlar saymaya, Apple, Elephant, Hello, Good bye! Sözcükleri kafasında öyle bir kodlar ki, 4. Sınıf olana kadar telafuzda problem yaşasa da, çoğu hayvanın adını ezbere bilir. Kader bu ya, İngilizce hocasının sempatikliği belki de 10 yaşlarında bir çocuk için, çocukluk aşkı denecek seviyedeydi, hem dile hem hocaya. Sınıfta en çok ona soruldu, en iyi imtihanlar onundu. 5.6.7.8.derken liseye geldik. İngilizceden bir şey kaybetmedik, Lise hayatı karmaşık olan sübyanın, Anadolu lisesini kazandıktan sonra daha çok İngilizce! fikri onu mutluluktan deliye döndürmeye yetiyordu, sadece etkilendiği noktalara değinmek istiyorum; İngilizce hocasının sınıfa davet ettiği mezun talebelerden biri eski sistemle %99 luk başarı sağlamış ve hiç yanlış sorusu yokmuş, sevgili öğrencisi hocamın ODTÜ İngilizce Öğretmenliği kazanmış böylece. Çok mutluydu, ben de planlar yapmaya başladım, bölüm seçeceğim zaman Dil'e mi girsem diye? Dil seçmedim, Anadolu'ya devam etseydim seçerdim ama olmadı. Türlü aksaklıklar talihsizlikler yıldırmadı ama bu kez de amacından sapmış birine dönüştüm, yani Dil bölümünü tercih etmemekle.
Gel zaman git zaman, Matematikten lisede de nefret etmiştim, birinci dönem Teşekkür almak için hocayı sempatimle tavlamıştım 2 düşürmüştü, mutlu olmuştum. Fizik desen allaha emanet, hocasını hatırlamıyorum bile! Bir şekilde, yanlış bir yola sapıp MF'yi seçtim, yanlış olduğunu düşündüğüm için değil, daha iyi yapabildiğim bir şeye tercih ettiğim için. Yetenek veya adına siz ne diyorsanız. İlgi alanınızı belirlerken biraz çocukluğunuza inin, ben 9 yaşıma giderek iyi yapmışım. Siz daha geriye gitseniz sadece fasulyeler ve çubuklar görüyor olacaksınız. 9 iyidir, 10 daha iyi 11 ise 10'dan kötü.
Şu an deli gibi olmasa da, Arapça öğrenmeye çalışıyorum, başarısız oldum sayılmaz, Almanca'nın üstesinden gelmeye çalışıyorum önce. Almanca'da iyi bir seviyeye geleceğime inanıyorum, en azından şu an için çizmiş olduğum yol haritası veya sınavlarım o yönde, mutluyum.
Zor mu? Sorusuna cevap olarak ; hayatımda bildiğim tek Almanca kelime Rammstein ve Hallo'dan ibaretti, artikeller var ve ezberleniyor fakat bir süre sonra benimsiyorsunuz mantığını kavrar hale geliyorsunuz ya da tam anlamıyla anlatamadım ama yabancılık çekmez hale geliyor insan. İngilizcedeki zamanlara göre çekilen düzensiz fiiller kavramını bile ezberleyemez ve benimseyemezken, Almanca'da Partizip mi görmedik Perfekt mi yoksa Konjunktiv mi? Üstesinden geliyor insan, biraz heves ve çalışmak gerekiyor gerçekten, severek çalışmak ama, hani bu yazıya kendim bile inanmıyorum, 2 yıldır sayısal bölümle cebelleşirken çok da severek gitmediğim dershanemde deli gibi zaman kaybetmişim meğer.
Haftaya bugün YGS'ye girecek olan arkadaşlar veya size nasıl seslenmemi istiyorsanız öyle olsun;
Ailem tercih listeme karışmadı, bir tanesine bile "sen bilirsin, senin hayatın" gibi şeyler söyleyip rahatlattılar içimi, belki de destek bekliyorsunuzdur onların da fikirlerini merak ediyorsunuzdur, sorun bir şey kaybetmezsiniz. Babam mühendis olsaydı ve müh. olmamı isteseydi ; Mühendislik okuyor olabilirdim ama bile bile lades olurdu -Matematik ve Fizik'in becerilememesi, şimdilerde de mutlu ve dans eden parmaklar yerine, klavyeyi döven parmaklarla yazıyor olurdum bu satırları. Çok gerilmeyin, çok da düşünmeyin sonunu, tadını çıkarın, tuzun kuru tabii-derseniz de haklısınız ama ne sınav sistemini değiştirmek için kafa yormaya zamanınız var ne de diğer stresli şeylere, YGS sonucumu görünce ağladığımı annem bilmiyor, zorla ağlamıştım, ağlamaya çalışmıştım da bir kaç damla işte.
Size biraz Almanca Mütercim-Tercümanlık'tan bahsetmek istiyorum.
-Birkaç uyarı;
-Bu tavsiyeleri veren kişinin-ben-, meslek seçme aşamasında göz önünde bulundurduğu ve kesin amaç olarak gördüğü meslekler ; Tıp(idealist gencin, ygs ile imtihanı) kelime oyunları yapmayı seviyorum, Veterinerlik(nispeten Tıp bilimini gözden çıkarıp gerçeklere odaklandıktan sonra bir an olsun mühendisliğe sıcak bakmayıp, biyoloji seven biri için "yapılabilecek meslek" olarak görülen), Mimarlık(sevdiğim ama puanını alamadığım, bakmaya doyamadığım, blog falan ne varsa hakkında takip ettiğim, google sketch up öğrenmeye bile çalıştığım-), Peyzaj Mimarlığı veya Şehir Planlama (ikisine aynı parantez ki ikisi de en gerçek iki hedefti benim için, yapmaya bayılacağım fakat "Mimarlık" eki sayesinde de hayran kaldığım, mezunlarına mailler mi atmadım? Hocaları soru yağmuruna mı tutmadım! Şehir ve Bölge Planlama, Peyzaj'dan vazgeçip "ok şampiyon ok ok, derin nefes al, mideye çalış...diyip gerçek amacın daha da gerçek veya daha somut olmasına yardımcı oldu bu seçim, burdan maillerimi ve sorularımı cevapsız bırakmayanlara sonsuz teşekkürler!
Peyzaj Mimarlığı'ndan neden vazgeçtim?
İstanbul Üniversitesine puanım yetmiyordu, Ankara Üniversitesi ise ihtimali vardı ama Ankara olması veya Peyzaj'a eskisi kadar sıcak bakamamam, şehri kötülememe neden oldu. İzmir Peyzaj, çok da güzel oluyordu ama yapamadım, gidemedim, mantığıma yenildim pişman değilim.
Şehir ve Bölge Planlama neden olmadı?
Puanım açıklandı ve bir tek Peyzaj Mimarlığı dahi yazmamıştım, Baştan sona olması en mükemmel ihtimaller arasında olan ŞBPlanlama'lar vardı. Hayali tercihler de tabii, hayali olanlar İzmir'de Mühendislik okumaktı, ki başka gerçek mühendislik tercihim olmadı. Tercih sırası vesaire, mükemmelliğine bir bakış fırlatıp mutluluktan uçuyordum, Mersin ŞBP garanti gözüyle bakıyordum, olmazsa da İzmir'de Turizm Rehberliği(hayali tercih) veya Mersin'de Almanca Tercümanlık okuyacaktım. Sonuçlar açıklandı ve, ve ve v?!?! Mersin'i gördüm mutlu oldum, Almanca'yı görünce "olsun bu da güzel ki ^^ ehi ehi!" diye yatağımdan atladığım gibi annemi uyandırdım, ve mutlu olduk. Annem de canımcığım, "beğenmediysen sonucu kaydını yaptırma, bir sene daha hazırlan ŞBP istiyordun sen" demişti, "mutluyum canı...m, ihi" dedim ve mutlu oldum.
Tercih yaparken, biliyorum kafanızı kitaplardan vesaire kaldıramıyorsunuz şu an ama, bir sürü araştırma yapın, gitmek istediğiniz üniversitenin hocalarına mail atın, sonuç olarak sizi tanımıyorlar, rahat olun, ve ne istediğinizden emin olun, umarım beklediğiniz cevapları bulursunuz. Ben sadece bir hocadan cevap almıştım, evet. O da bir sonuçtu benim için, mezunlar da iyi bir seçenek, mutlu mezunlara mail atın, iş bulmuş olanlara tabii, neden öyle demek istediğimi şöyle açıklayayım ; İş buldu, mutlu ve mezun - torpilli girmiş olabilir - şanslı olabilir o benim umrumda değil, bana gerçek olarak elle tutulur cevaplar vermişti İstanbul Üni. Peyz. Mim. mezunu. Dezavantajlarından da bahsetmişti, şu an bulunduğu konumdan da. Mutlu olan mezun; Açıklama=işini severek yapıyordur, severek okumuş, başarılı olmuştur, şimdilik düşünmeniz gereken tek şey bu. Ha, iş bulamayan ve severek okuyan insan yok mu canım Ülkemde, var tabii ama takılmayın, amacınızdan sapıyorsunuz bir süre sonra.
Bu yazdığım meslek grupları içinde, elle tutulur son aşama ŞBP, Türkiye'de hakettiği değeri göremeyen mesleklerden bir tanesi, kentsel dönüşüm veya diğer kentsel"rant"sal"siyasal"hukuksal"cartsal curtsal politik kavramlardan süzdürülüyor. Buna rağmen, tercihlerim arasındaydı, ve kurtarma planı olarak da Almanca okurum, baktım yapamıyorum, tekrar hazırlanırım, mantığıyla geldim.
Almanca Mütercim-Tercümanlık-
Neden bir MF-sayısal- öğrencisi, dil sınavına girip, İngilizDilbilimi-aynı üniversitede- yerine Almanca seçer?
Öncelikle şunu belirteyim, 3. sınıfın sonlarına doğru içimde yanıp tutuşan "yabancı dil öğrencem ben!" hevesi ise her şeyi başlatan kıvılcım oldu.
Günlerden bir gün, çocuktum ben. Yabancı dili de sadece tv'de "Hello" olarak biliyordum, Arapça ise "yabancı" gelmiyordu. İngilizce'den başka yabancı dil olamazmış gibi geliyordu. Benden yaşça büyük kuzen ablalarım sağolsunlar, Anadolu Lisesi'ndeki İngilizce kitaplarından kurtulmak için, mangalda yakmalık olarak ayırmışlardı. Kadere bak sen, sümüklü veletler ev arkasındaki boş arazide evcilik oynar iken, İngilizce kitaplarıyla karşılaşmak ne tesadüftür öyle? Kaderi yazılmış çocuğun, alır kitaplardan en resimlisini başlar saymaya, Apple, Elephant, Hello, Good bye! Sözcükleri kafasında öyle bir kodlar ki, 4. Sınıf olana kadar telafuzda problem yaşasa da, çoğu hayvanın adını ezbere bilir. Kader bu ya, İngilizce hocasının sempatikliği belki de 10 yaşlarında bir çocuk için, çocukluk aşkı denecek seviyedeydi, hem dile hem hocaya. Sınıfta en çok ona soruldu, en iyi imtihanlar onundu. 5.6.7.8.derken liseye geldik. İngilizceden bir şey kaybetmedik, Lise hayatı karmaşık olan sübyanın, Anadolu lisesini kazandıktan sonra daha çok İngilizce! fikri onu mutluluktan deliye döndürmeye yetiyordu, sadece etkilendiği noktalara değinmek istiyorum; İngilizce hocasının sınıfa davet ettiği mezun talebelerden biri eski sistemle %99 luk başarı sağlamış ve hiç yanlış sorusu yokmuş, sevgili öğrencisi hocamın ODTÜ İngilizce Öğretmenliği kazanmış böylece. Çok mutluydu, ben de planlar yapmaya başladım, bölüm seçeceğim zaman Dil'e mi girsem diye? Dil seçmedim, Anadolu'ya devam etseydim seçerdim ama olmadı. Türlü aksaklıklar talihsizlikler yıldırmadı ama bu kez de amacından sapmış birine dönüştüm, yani Dil bölümünü tercih etmemekle.
Gel zaman git zaman, Matematikten lisede de nefret etmiştim, birinci dönem Teşekkür almak için hocayı sempatimle tavlamıştım 2 düşürmüştü, mutlu olmuştum. Fizik desen allaha emanet, hocasını hatırlamıyorum bile! Bir şekilde, yanlış bir yola sapıp MF'yi seçtim, yanlış olduğunu düşündüğüm için değil, daha iyi yapabildiğim bir şeye tercih ettiğim için. Yetenek veya adına siz ne diyorsanız. İlgi alanınızı belirlerken biraz çocukluğunuza inin, ben 9 yaşıma giderek iyi yapmışım. Siz daha geriye gitseniz sadece fasulyeler ve çubuklar görüyor olacaksınız. 9 iyidir, 10 daha iyi 11 ise 10'dan kötü.
Şu an deli gibi olmasa da, Arapça öğrenmeye çalışıyorum, başarısız oldum sayılmaz, Almanca'nın üstesinden gelmeye çalışıyorum önce. Almanca'da iyi bir seviyeye geleceğime inanıyorum, en azından şu an için çizmiş olduğum yol haritası veya sınavlarım o yönde, mutluyum.
Zor mu? Sorusuna cevap olarak ; hayatımda bildiğim tek Almanca kelime Rammstein ve Hallo'dan ibaretti, artikeller var ve ezberleniyor fakat bir süre sonra benimsiyorsunuz mantığını kavrar hale geliyorsunuz ya da tam anlamıyla anlatamadım ama yabancılık çekmez hale geliyor insan. İngilizcedeki zamanlara göre çekilen düzensiz fiiller kavramını bile ezberleyemez ve benimseyemezken, Almanca'da Partizip mi görmedik Perfekt mi yoksa Konjunktiv mi? Üstesinden geliyor insan, biraz heves ve çalışmak gerekiyor gerçekten, severek çalışmak ama, hani bu yazıya kendim bile inanmıyorum, 2 yıldır sayısal bölümle cebelleşirken çok da severek gitmediğim dershanemde deli gibi zaman kaybetmişim meğer.
Haftaya bugün YGS'ye girecek olan arkadaşlar veya size nasıl seslenmemi istiyorsanız öyle olsun;
Ailem tercih listeme karışmadı, bir tanesine bile "sen bilirsin, senin hayatın" gibi şeyler söyleyip rahatlattılar içimi, belki de destek bekliyorsunuzdur onların da fikirlerini merak ediyorsunuzdur, sorun bir şey kaybetmezsiniz. Babam mühendis olsaydı ve müh. olmamı isteseydi ; Mühendislik okuyor olabilirdim ama bile bile lades olurdu -Matematik ve Fizik'in becerilememesi, şimdilerde de mutlu ve dans eden parmaklar yerine, klavyeyi döven parmaklarla yazıyor olurdum bu satırları. Çok gerilmeyin, çok da düşünmeyin sonunu, tadını çıkarın, tuzun kuru tabii-derseniz de haklısınız ama ne sınav sistemini değiştirmek için kafa yormaya zamanınız var ne de diğer stresli şeylere, YGS sonucumu görünce ağladığımı annem bilmiyor, zorla ağlamıştım, ağlamaya çalışmıştım da bir kaç damla işte.
Etiketler:
üniversite,
ygs
Davet- ve Sonrası, hatta ertesi Günü
Selam,
Bugün günlerden pazar, dün cumartesiydi.
Dün, yani cumartesi tarih 16.03, hava rüzgarlı, saatte 30 km ile.
Hocamızın, sınıfı evine davet etme isteğini geri çevirmedik, ben ve arkadaşlarım. Önce bende toplandık, sonra da hocamızın evinde. Ama ondan önce, arkadaşlarımla birlikte hocanın evine doğru yürümeye başladık, rüzgar beni yakaladığı gibi sağa sola savururken, hayırsızlıktan nasibini almış iki 20'lik adam beni geride bırakmak uğruna koşmaya başladılar, rüzgara karşı? Bu delilik! Dinletemedim ve koşmadım, yoruldular. Onlara yetişmek için, koşar gibi yaptım, koşmadım tabii, küçük ve sevimli Heidi'nin Peter'i ve minik kuzucukları gördüğünde yaşadığı heyecanla ayaklarının yerden kesilmesi sonucunda, koşmaya çalışması gibiydi benim koşma şeklim de, ortada ne bir Peter vardı ne de kuzucuk. Buluşma yerine vardığımızda insanlar hararetli bir şekilde bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışıyorlardı, içlerinden biri 5tl istedi, cebimdeki dolmuş parasını gösterdim. Neden? diye sorduğumda ise, "hocamız orkide seviyor..." cevabını aldım, ben de seviyorum ne olmuş? Benim için de satın alacak mısınız evime davet etsem? Siz yok musunuz siz, kötü yapmadılar para da topladılar ama bende yoktu. Neyseki, bu durumdan da sıyrılabilmenin verdiği rahatlık, yerini "elimde olmayan nedenlerden ötürü zorunda hissetme..." durumuna sokup, ufak bir panik hissine sebep oldu. Bunun da üstesinden gelindi. Rüzgardan bahsetmiştim, yürümek akıl karı değildi, dolmuş parası da bunun içindi. Yürüdüm, toz toprak saçıma gözüme kulağıma, donuma bile...doldu nerdeyse.
Eve geldik sonunda, çıkılan 6 kat, asansöre merdiveni seçenlerin koltuğa yapışmasına neden oldu, benim de tabii. İçeriden, mutfaktan, güzel yemek kokuları gelirken, yapmış olduğum geçersiz kahvaltı, ağzımın sulanmasını durduramadı. Güzel kokular içeride, salonda ise başka türlü kokular vardı, herkes tv'ye odaklanmış, kimi kendi halinde, kimisi ise...boşver. Natgeo vesaire derken, güldük eğlendik. Natgeo sayesinde, evet. Arada D.Akalın bile geldi, çok uzun sürmedi gelişi, iyi yaptı, uzun sürmemesi yani.
Yemekler hazır, börekler, falan derken. Tıkandım ve açgözlülüğümün kurbanı oldum, Kırmızı başlıklı kızın ninesini yemiş olsam mideme bu kadar oturmazdı, Elhamdülillah! Nine için değil, yemekler için.
Hm, hm...
İlerleyen saatlerde kalkıp gitme dürtüsüyle yanıp tutuşan 3 kafadar, kalktık ama gidemedik. Biraz daha oturduk, ben video çektim. Bol bol fotoğraf çektim, çekindik de. Hemen de arşivledim, telefona bir şey olur da hatıralar micropartiküllerine ayrılmasın, Vileda'yla toplamak zorunda kalırdım sonra. Paint-ball fikri güzeldi, ama mekan olarak, cık cık kapalı alanda Paint-ball olmaz, kendimi riske atamadım. Gitmeyince, gitmedik. Arkadaşlarla takıldık, güzel de yaptık. Akşam maç vardı onu izledik Real Madrid yine galip, sahi ne olacak şu Galatasaray'ın durumu, umutsuzum. Bir an paramın olmadığı fikrini unutturup kendime, arkadaşıma "Maçı izlemeye gitsek İstanbul'a, ne güzel olurdu?" dedim, "istesek bile gidemeyiz,güldü, biletler tükendi" dedi. Nasıl olur? Tükenmese de gidemezdim de. Bir an mutluluk işte. Cimbomum Galatasarayımın kendi evinde çat çat çaaaat hatta baaam güüüm diye goller yemesine dayanamazdım, umarım öyle olmaz da, olacakla öleceğe, olmak veya olmamaya, çare mi kalmadı? Geceyi arkadaşımda geçirdikten sonra, pazar sabahı.
Bugün Pazar, hava nispeten daha sakin, çok daha sakin. Sıcaklık daha düşük olsa da güneş bir görünüp bir kayboluyordu. Bütün gün evde oturup, Tutunamayanları okudum, devam ediyorum, bir gün boyunca okuyamamıştım da nasıl aklımda kaldı. Bugün ise, Süleyman Kargı ve sonrasının sıkıcılığından isyanlara gelip, ikinci bölüme kadar yetişememenin bunaltısı yüzünden mutsuz oldum biraz, yahu bilmediğim kelime olur, ama bu kadar bilmemek? Almanca Hukuk metni okusam daha fazlasını anlardım sanırım. Tanrıya şükür biraz Arapçam var, idare ettim bir şekilde, Arapça değil ama Osmanlıca kelimeleri de anlayacak kadar biliyorum işte. 2. Bölüm... Bu akşam im Juli hakkında görüşlerimi Almanca anlatmam gerek, asıl görevimden kaçmaya çalışıyorum resmen, yarınki sunumu berbat ediyorum bir şekilde, yani hiç yapmayarak. Kahretsin! Hem kimse yapmadı diye ben de yapmasam olmaz mı? gibi gerçekle bağlantısı olmayan saçma sapan düşüncelere dalıp gitmenin de ne anlamı vardı? Çok bozdun sen çocuk, çok!
Ders çalışmam gerek, belki de ondan önce Bölümümle İlgili Yazı - şeklinde bir şeyler karalarım, faydam mı olur birilerine?
Bugün günlerden pazar, dün cumartesiydi.
Dün, yani cumartesi tarih 16.03, hava rüzgarlı, saatte 30 km ile.
Hocamızın, sınıfı evine davet etme isteğini geri çevirmedik, ben ve arkadaşlarım. Önce bende toplandık, sonra da hocamızın evinde. Ama ondan önce, arkadaşlarımla birlikte hocanın evine doğru yürümeye başladık, rüzgar beni yakaladığı gibi sağa sola savururken, hayırsızlıktan nasibini almış iki 20'lik adam beni geride bırakmak uğruna koşmaya başladılar, rüzgara karşı? Bu delilik! Dinletemedim ve koşmadım, yoruldular. Onlara yetişmek için, koşar gibi yaptım, koşmadım tabii, küçük ve sevimli Heidi'nin Peter'i ve minik kuzucukları gördüğünde yaşadığı heyecanla ayaklarının yerden kesilmesi sonucunda, koşmaya çalışması gibiydi benim koşma şeklim de, ortada ne bir Peter vardı ne de kuzucuk. Buluşma yerine vardığımızda insanlar hararetli bir şekilde bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışıyorlardı, içlerinden biri 5tl istedi, cebimdeki dolmuş parasını gösterdim. Neden? diye sorduğumda ise, "hocamız orkide seviyor..." cevabını aldım, ben de seviyorum ne olmuş? Benim için de satın alacak mısınız evime davet etsem? Siz yok musunuz siz, kötü yapmadılar para da topladılar ama bende yoktu. Neyseki, bu durumdan da sıyrılabilmenin verdiği rahatlık, yerini "elimde olmayan nedenlerden ötürü zorunda hissetme..." durumuna sokup, ufak bir panik hissine sebep oldu. Bunun da üstesinden gelindi. Rüzgardan bahsetmiştim, yürümek akıl karı değildi, dolmuş parası da bunun içindi. Yürüdüm, toz toprak saçıma gözüme kulağıma, donuma bile...doldu nerdeyse.
Eve geldik sonunda, çıkılan 6 kat, asansöre merdiveni seçenlerin koltuğa yapışmasına neden oldu, benim de tabii. İçeriden, mutfaktan, güzel yemek kokuları gelirken, yapmış olduğum geçersiz kahvaltı, ağzımın sulanmasını durduramadı. Güzel kokular içeride, salonda ise başka türlü kokular vardı, herkes tv'ye odaklanmış, kimi kendi halinde, kimisi ise...boşver. Natgeo vesaire derken, güldük eğlendik. Natgeo sayesinde, evet. Arada D.Akalın bile geldi, çok uzun sürmedi gelişi, iyi yaptı, uzun sürmemesi yani.
Yemekler hazır, börekler, falan derken. Tıkandım ve açgözlülüğümün kurbanı oldum, Kırmızı başlıklı kızın ninesini yemiş olsam mideme bu kadar oturmazdı, Elhamdülillah! Nine için değil, yemekler için.
Hm, hm...
İlerleyen saatlerde kalkıp gitme dürtüsüyle yanıp tutuşan 3 kafadar, kalktık ama gidemedik. Biraz daha oturduk, ben video çektim. Bol bol fotoğraf çektim, çekindik de. Hemen de arşivledim, telefona bir şey olur da hatıralar micropartiküllerine ayrılmasın, Vileda'yla toplamak zorunda kalırdım sonra. Paint-ball fikri güzeldi, ama mekan olarak, cık cık kapalı alanda Paint-ball olmaz, kendimi riske atamadım. Gitmeyince, gitmedik. Arkadaşlarla takıldık, güzel de yaptık. Akşam maç vardı onu izledik Real Madrid yine galip, sahi ne olacak şu Galatasaray'ın durumu, umutsuzum. Bir an paramın olmadığı fikrini unutturup kendime, arkadaşıma "Maçı izlemeye gitsek İstanbul'a, ne güzel olurdu?" dedim, "istesek bile gidemeyiz,güldü, biletler tükendi" dedi. Nasıl olur? Tükenmese de gidemezdim de. Bir an mutluluk işte. Cimbomum Galatasarayımın kendi evinde çat çat çaaaat hatta baaam güüüm diye goller yemesine dayanamazdım, umarım öyle olmaz da, olacakla öleceğe, olmak veya olmamaya, çare mi kalmadı? Geceyi arkadaşımda geçirdikten sonra, pazar sabahı.
Bugün Pazar, hava nispeten daha sakin, çok daha sakin. Sıcaklık daha düşük olsa da güneş bir görünüp bir kayboluyordu. Bütün gün evde oturup, Tutunamayanları okudum, devam ediyorum, bir gün boyunca okuyamamıştım da nasıl aklımda kaldı. Bugün ise, Süleyman Kargı ve sonrasının sıkıcılığından isyanlara gelip, ikinci bölüme kadar yetişememenin bunaltısı yüzünden mutsuz oldum biraz, yahu bilmediğim kelime olur, ama bu kadar bilmemek? Almanca Hukuk metni okusam daha fazlasını anlardım sanırım. Tanrıya şükür biraz Arapçam var, idare ettim bir şekilde, Arapça değil ama Osmanlıca kelimeleri de anlayacak kadar biliyorum işte. 2. Bölüm... Bu akşam im Juli hakkında görüşlerimi Almanca anlatmam gerek, asıl görevimden kaçmaya çalışıyorum resmen, yarınki sunumu berbat ediyorum bir şekilde, yani hiç yapmayarak. Kahretsin! Hem kimse yapmadı diye ben de yapmasam olmaz mı? gibi gerçekle bağlantısı olmayan saçma sapan düşüncelere dalıp gitmenin de ne anlamı vardı? Çok bozdun sen çocuk, çok!
Ders çalışmam gerek, belki de ondan önce Bölümümle İlgili Yazı - şeklinde bir şeyler karalarım, faydam mı olur birilerine?
Etiketler:
üniversite
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)