Pazartesi, Şubat 13, 2012

...

Selam millet,
Bugün sınav günümdü ve de askeriyeye gitmem gereken gündü. Sınava girdim ama askeriyeye -hayır gitmedim.
Sınavdan bahsedecek olursam, kitapçığın kapağında aynaya sırtını dayamış bir genç kız sırıtıyordu, sinir bozucu.
Türkçe, beklediğimden zordu. Paragraflar ikilemde bıraktı, dilbilgisi de sanırım tekrar etmek gerekecek.
Matematik, beklediğimden basitti. Problemler inanılmaz basitti. Ben bile yaptım! ehe. Geometri de öyle, ama sonlara doğru zorlaşmalar falan. Sıktı.
Fizik, sevmiyorum ama yaptım sanırım, oldu bişeyler.
Kimya, yorum sorularında kötüyüm hala, ne yapacağımı da bilmiyorum. Soru çözmeme rağmen bir ilerleme kaydedemedim sanırım.
Biyoloji, güzeldi ama boş bıraktıklarım, içim yanıyor!
Sözel kısımda ise zorlayan tek şey bir iki tarih sorusu, coğrafya'da ise enlem boylam , yerel saat kısmı. Felsefe kazıktı allah belasını, neyse bu kadar sınav yeter.
TODER için de kart aldım, türkiye geneli sınava katılıyorum işte, katılacak olan bloggerlara bol şans, ehe.

Askerlik şubesi ise bambaşka bir olay zaten ;
Sabah amcamlarla kahvaltı ettikten sonra, bir anda "ben gitmek istemiyorum" dedim. Ortada kağıt vesaire yok, muhtarda da yok. Sınavdan sonra aynı durumu yaşayan komşumla karşılaştım, şansa bak! Neyse, sordum ne var ne yok ne yapmalı ne etmeli , ne halt edecem la!? diye. Ona kağıt gelmesine rağmen 1 yıl boyunca rahat rahat takılmış öyle. Şehirdışına hatta yurtdışına da çıkıyordu. Muayeneye gittikten sonra çok yormuşlar, şehir merkezinden en az 100km uzaktaki askerlik şubesine yollamışlar. Bir ay boyunca sürünmüş. Benim de 1 ay sonra sınavım var, sınavdan sonra halledebilirsem eğer. Rahat nefes alırım. Sınavdan önce gelip alırlarsa, sizi özlicem! euheu.

Yarın...

Gecenin bir vakti gelip buraya birkaç şey yazıyım öyle yatmaya gidiyim dedim.
Yarın büyük gün, deneme sınavı haricinde. Askeriyeye gitmeme gerekiyor. Bugün de boşu boşuna germişim kendimi ben, Mr.E ve Re-l de öyle rahatlattılar ya sağolsunlar. İşin garip tarafı bütün bu olacak olan umrumda olmamasına rağmen, oha Dexter'ın sezon finali dönüyordu ekranda. Cody'nin başı belada, kıyamet günü vesaire. 
Konuya dönecek olursam ; 
Gata'ya gitmem gerekebilir, sırf bu kanser meselesi yüzünden. Fuck! diyorum, gata'ya gitmek istemiyorum. Elimdeki raporların yetmeyeceğini biliyorum vesaire ama beni geren tek şey sanırım GATA - Ankara ikilisi bana şans dileyin millet!
Bir de bunu dinleyelim ;



George gibi bir arkadaşım olsun, başka da bir şey istemiyorum.

Pazar, Şubat 12, 2012

Kayıp

Selam millet,


Önceki yazıya gitmek için - Tıkla

Dün sıçmık rengi cumartesiydi, akşama kadar uğraştıran bir bilgisayar ve devamında gelen olaylar.
Şarkı falan da paylaşmıştım. Tatili biten üniversite öğrencilerini de uğurladık, siktirin gidin len! O yüzden mi bunalıma girdim? He? Olabilir bak, böyle bir tripler falan. Yok yok şaka yapıyorum, saçma bir sebep bu.
Neyse, neye elimi atsam buhar oluyor, uçuyor, kayboluyor. Kutsanmış! ehe.
Sonunda bulduğum eşyalarım ;
Çakma gümüş yüzük - sahibi düşürmüş yolda bana da başkası vermişti, askıya asmışım haberim yok. Kayboldu sanmışım, gözümün önündeymiş! Breh!

Usb Kart Okuyucum, 5 liraya almıştım. Tv'ye takıp müzik dinliyordum, kopuyordum. Tabii içinde 8gb microsd olunca, doldurdum ağzına kadar. Neyse, ben bunu kaybettiğimi sandım yine. Pijamamın cebinden, çamaşır makinesine yolculuk. Annem atmış makineye, üzerine de ipe asmış kurusun diye. En azından düşmedi. Taktım pc'ye, çalışıyor!!! Ama bu uzun sürmez sanırım, içindeki devre oksitlendi mi? BAAM! İşi biter, neyse ki hafıza kartı sağlam kalacak, çivi ile delik açsan bile dosyalarının bir kısmını kurtarabiliyormuşsun.

Bir de bugün olan ek dersimi anca dün akşam hatırlayabildim. Etüt vardı ama dün aklıma geliyor.



Dün akşam +18 gerilim vardı star'da. Nüfus 436. Bu kasaba böyle bir dengemiz olsun, huzurluyuz oohh! diye takılırken. Nüfus memurunun biri kasabaya gelir, polisin karısını götürür. Polis bunları görür. Adamı da en son baktığımda elektriğe bağlamışlardı. Kasabadan kaçmaya çalışan hastalanıyor, tesadüfe bak. Tüh tüh! Ama başroldeki kadın yani, iş bitirici güzel kadın. Soldaki fotoda böyle çirkin çıkmış gibi ama gözler kalbin aynasıdır diyip geçelim. Gözlere odaklan!
Bir yandan da arkadaşımla sohbet ediyoruz, filmi resmen canlı yayın tadında anlatmaya çalıştım. O sırada balkondan bir ses geldi, kahretsin! Kutu varmış, rüzgarda uçurmuş vesaire. Film korkunç da değil, hatta izlemiyordum bile eheuhe.



Sabah dershaneye gitmeden önce, açtım Zeki Müren - Sorma 'yı dinledim, eşlik ettim. Aydilge söylüyordu ama olsun sözler güzel.

Nightwish'ten sonra bir çıkar yol bulmaya çalıştık reyüsle! Ama durum bu kadar kolay değildi, bugün işte Devendra Banhart - Carmensita'sını dinledim la la la la la la... diye kendimden geçtim. Reyüs de bundan önce Pendulum - Crush paylaştı. Anca geldim kendime.


Cumartesi, Şubat 11, 2012

Bir Adam Vardı Müzik Paylaşan

Selam millet!
Başlıktaki adam, master!
Mr.E -namıdeğer Master!- Reyüs ile, Reyüs de Benimle paylaşınca, şarkı mahvolan cumartesi günümü toparlamayı başarmaya çalışırken, bu kez de keman sayesinde sarsıldım. Dinleyin dinlettirin ;
Keman ile klip ile, ne biliyim yorum yapmıcam ama hala dinliyorum?!



My Lap is Fucked Up by Black Saturday

Oha LAN! Neden bugünümü çöplüğe çevirmeye çalışıyorum ki. Dün yaptığım planlarla bugün tutmuyor malesef.
Başa gelenler,
Dün güldük, eğlendik. Yalan Dünya olsun, Okan Bayülgen olsun. İyi güzel, alıştım ben cuma günleri koltukta sızmaya ama tek başıma sızınca her şey normalken, tam uykumun derinliklerine indiğim sırada kardeşimin "ABİ! sızdın sen ya!!" demesi ile birden kafayı kaldırıp, salya akmış mı falan kontrol ettim, akmamış. Neyse saat gecenin bilmem kaçı, zaman kavramı aleyhime işlerken, kolumda saatim, cebimde telefonum yokken eeh zaman geçmiş gitmiş, koy rahvan...
Bugün film izleyecektim, aileden baskı gelince "şu bilgisayara format çek artık!" şeklinde. Alternatif yollar denedim, denemeseydim keşke. Saatlerce bunun için uğraşacam, olay şöyle oldu ;
Bilgisayarı açtım, system ınf. disk denen kısım yüzünden bilgisayar kafayı yiyordu, kendi kendine kapanmalar vesaire başlamışken. Yazılımsaldır diye düşünüp Win7'li kısmı kaldırmayı planlıyordum ama olmadı. Ben Fedora'yı optik sürücüye taktıktan sonra, normal açıldı tabii. Disk bölümüne geldim, lanet olası sys ınf. kaldır derken koskoca 250gb buhar oldu! -ağlıyorum.  Filmlerim, müziklerim, fotoğraflarım, bir de yedeklemişim ben bunları normalde buhar oldular! Allah kahretsin! Bu başıma 2. kez geliyor. Çok dikkatliyim normalde ama neden ben tanrım neden!!!
Şimdi ise külüstür ile kurtarma arayışlarına girdik, koskoca gemiyi battığı sahilden bir kayık çıkaracak.
Torrent, windows vista ve aklına gelebilecek bilimum programlar yüklendi, külüstür ise su almaya başladı. Bu satırları zar zor yazıyorum. Böyle elim ayağım titriyor, pencere açık sol taraftan, kapı da açık, böylece cereyan yapıyorlar. Ama titreme bundan değil, sinirlendim sanırım.

Bir de facebookta arkadaş sayım 100'ü geçmiş 101 olmuş, sildim o 1 kişiyi. Euehauaueh! 100 olmalı, 100'de kalmalı! -Psikopatlık derecesinde güler-

Dün kongre toplandı, mükemmel bir sohbetti. Tek kelimeyle "çokmükemmel"

Perşembe, Şubat 09, 2012

Tatlı ve Sevimli Beyler!

Selam millet!
İki gündür yağmurlu geçen günler, yağmur dindiğinde ise yerini bahardan kalma bir güne bırakıyor. Meteorolojiden ald... Neyse bu kadar hava, su, toprak, ateş yeter. Dün akşam simya-kimya çalıştım, hoş güzel. Akılda kalıcı, soğuk-ıslak, soğuk-kuru, öyle garip terimlerle kendilerince elementler oluşturmuş atalarımız. Simyacı, güzel kitap biliyorum ama okumadım. Kitap paylaşımı yaptığım akrabalarımda olduğunu bildiğim halde, ne biliyim sonu söylenince ne kitabın ne de filmin bir amacı kalmıyor. Okurum artık, unuttum sonunu uehe.

Bugüne gelecek olursam, dün kırtasiyeye bıraktığım biyoloji testlerini aldım, fotokopi. Üniversite de başıma gelecekse fotokopi meselesi, okumuyorum arkadaş! Bıraktım! -şaka- Ama şimdiden alıştırıyorlarsa da sorun yok. Bugün şu biyolojiye ve kimyaya güzel bir ilgi göstermeyi düşünüyorum. Bayağı soru çözdüm dün. Yarın da hocanın birine götürmem gerek. YARIN fuck lan yarını! Ertelemek kötü bir fikirdi biliyorum ama başka çarem kalmadı.

Berbere gittim bir de sakal çirkin uzuyor, -küfür varmış gibi hayal et- ne lan bu ?! Gittim, sakal traşı için. Adam: Bi otur soluklan yegenim havasında, 20 yıldır berberim. Kendimi bildim bileli ona giderim hep. Yakındığım durum, adam otomatiğe bağlamış sürekli yaşlı müşterileri olduğu için. Ben de zamanında isyan etmiştim, neyse ki düzeltti biraz. Berberlerden nefret ediyorum -2 kişiler- hatta 3 ! Kuzenin düğünü için farklı bir berbere gitmiştim, apaçi-mohikan karışımı bir şey olmuştu saçım. Çok saçma! Yok sprey, jöle vesaire, eve geldiğimde ise saçımı yıkamama rağmen apaçi gibi geziyordum, neyse ki düzeldi. Sorun yok. Bir diğeri ise mal, bildiğin mal. Abi saçımı öyle kes, yok olmaz, olur mu? Olmaz olmaz. Sen kes diyorum ne yapacan?! Ailen kızar, diyor bu kez. Gitmedim bir daha.

Bu arada google'da yokum artık, lan dershaneden bir kişi-bulacam seni oğluuum!- bloguma giriyor. Karıştırmış biraz ama şu an için gizli, en azından şüpheleniyorum. Kişiler, kurumlar hayal ürünüdür ! Uyduruyorum ben bunları ueheu. Neyse öyle de canım sıkıldı dün gece, sildim blogu google'dan! Yaşasın özgürlük. Şansa bak ki canımın içi bir denem nar denemin görseli çıkıyordu, dershane görselde aranırken. Jessica'm! Duy sesimi?! Hocanın biri eğer fotoyu görmüşse kesin bloguma giren bir hocadır. Eğer öğrenci ise kesin ergenin tekidir!

Biraz daha kalıyım.
Dershane bitince bir oyun başlattım : Hakkımda ne düşünüyorsun? diye. Hep ben yorumladım. İnsan sarrafı kimliğimi açığa vurdum, komşukızından başlayıp, "dışlanan"a kadar. Sonra benim hakkımda ne düşünüyorsunuz len?!'+%+& dediğimde ise komşukızı : tek kelimeyle hınzır! dedi. Güldük. Haklı mı? Olabilir. Bütün bu muhabbet bittikten sonra V for Vendetta'dan alıntı yaptım : Bu maskenin altında etten fazlası var! dedim ve sırra kadem bastım.

Son olarak, evet bu bir kaç söz özetim olabilir : "cute and cuddly boys, cute and cuddly"


"Tatlı ve sevimli beyler, tatlı ve sevimli -skipper"




Salı, Şubat 07, 2012

Tatilden Sonra İlk Gün ?

Selam millet!
Yazılarımıza kaldığımız yerden devam, bugün bombastik bir gün olmasa da, yazıyım...

Pazar günü arkadaşımdan dönerken berem kafamdaydı, minibüsteyken de çantama attım, eve geldiğimde bere yok! Kulaklı berem gitmiş?! Nasıl olur la!? Bugün sabah fark ettim. Sinirlendim, dağıttım ortalığı. 8gb'lık hafıza kartıma bile üzülmedim, buna üzüldüğüm kadar. Sade hoş bir rengi vardı, hem lacivert, yazın bile takardım o derece. Gitti, gidenle gidilmiyor. Kesin salonda bir yerde ama nerde?

Ee sabah da bu psikopatlıkla ne kahvaltı ettim ne de erken uyanabildim, komşukızı ile dolmuşa atlayıp dershaneye... Gazete bayiinin orda indim, star gazetesi deneme sınavı veriyormuş, bugün onu yapacam. Pası, kiri çözmek lazım. Bayiiden dershaneye kadar da kulaklarım dondu, dile geldiler. Ben sövdüm onlar sövdü, yağmur da yağıyordu, şemsiye de rüzgara dayanamıyor. Ben tutamıyorum, kapattım. Islandım haliyle. Neyse dersi biraz kaçırdım, FİZİK! Hayır kaçırdığım için yapamıyorum, değil. Neyse, bir baktım, oha o da ne!? Yeni biri ve bir XX, lan sevinemiyorum artık. Kız muhabbetleri yüzünden tenefüste kaçıyorum, bir şey yiyorum mesela, başlıyorlar geçen kuaföre gittim kukudan tut şuraya kadar anlatıyorlar. Yok arkadaş önlem almalı, yeni gelen kızla da nezaketen bile olsa tanışmadım. Neden? Şöyle ki, sevemedim lan. Cidden, eh yeni biridir sohet falan... yok arkadaş. Yengeçliğin canı cehenneme, bi kişiye ısınamazsa hayatta sevemez diyorlar. Doğru mu?

Türkçe dersinde ise, eski enerjim yoktu ama hoca arada uyandırmak için örnek ver dedi. Tahtada şu yazıyordu :
Babam bana para verdi. baba özne, bana dolaylı tümleç, para belirtisiz nesne, verdi yüklem.
Gizli özneye örnek istedi hoca, benim verdiğim örnek :
Bana para verdi.
Tahtaya baktığım an ne biliyim, böyle arada panik oldum sanırım. İlk aklıma gelen, özneyi yok et ne uğraşacam ehe!

Geometri ise , felaket değildi ama çemberde uzunluk garip. Garip ve zor olabilir. Ondan önceki testte ise saçma sapan yanlışlar yapmışım,  8 yerine 18 yazmak ve yarıçapı 20 almak gibi.

Bütün bunlar olup biterken, araya mesafe koymaya çalıştığım arkadaş anne-babasına yakalanmış ; ilaçlarını elbiselerinin arasına saklamış ve BAAM! Yakalanmak güzel tabii aile anlayış gösteriyorsa. Ben yakalandığımda sırıtmıştım ehe. -antidepresandan bahsediliyor-

Öyle bir gün geçti gitti. Bu arada şu gazetelerin tiraj kaygısını anlamıyorum amq, cevap anahtarı yok! Yarın bir gazete daha almam gerekiyormuş. Siktirsinler gitsinler yahu! Gazete Star Gazetesi tekrar ediyim bu arada.
Neyse bu sorunu da arkadaşlar aracılığıyla aştım, yarın bir arkadaş alacak ve 5 kişi faydalanacak. -ağaçlar kesilmesin maksat bu ehe.

Pazartesi, Şubat 06, 2012

Anlamsız 7




Kar çileden çıkarırken, bu videoyu bir şekilde görmenizi sağlayıp fikrinizi değiştireyim dedim, en azından evinizden çıkana kadar. Bu arada kar erimedi mi hala?

Pazar, Şubat 05, 2012

Anlamlı 6




Ey Tanrım, ceviz kabuğunun içine hapsolsam da, kendimi bütün âlemlerin kralı gibi görebilirdim, keşke şu kötü rüyalarım olmasaydı...

Hamlet'ten ama Ceviz Kabuğundaki Evren'i okurken neden sadece bu kısım dikkatimi çekiyor! Neden Planck sabiti veya karadelikler dikkatimi çekmedi?! Ey Tanrım, dikkatimi Fizik'e yönlendirebilmem için yardım et!


İşte O Fotoğraf!!!



Ne zamanlardı , heyt anasını satıyım! Turuncu türbanlı benim bu arada, bilmeyenler için ufak böyle.


Bir zamanlar eski blogumun yani kapadığım blogumun, yazıları hala "atyarışındakieşek"te yayınlanıyor, header'ı idi. Bir kabile, genç bi adam-ben şaman-, yaşlı bir reyüs-Re-l- ;
Kabile üyeleri saymakla bitmez, isim verirsem unuttuklarım darılacak. Öyle de ilginç bir tecrübe yaşamıştık hep beraber. Güzeldi... Çok!

Cuma, Şubat 03, 2012

Neden Böyle OImak Zorunda ki?

Selam millet!  - bu giriş cümlesini yazmayı özlemişim -

Kaç gündür hatta yaklaşık haftalar olmak üzereyken geri döndüm. Kronolojik sıralamaya önem verirsem eğer anlatmaya başlayabilirim sanırım.

Şunlar oldu ;
En son dışarıda fırtına vardı, normalde pek olmaz. Ben ise dizüstü pcyi alıp battaniyeye sarılıyken re-l-reyüsle- konuşuyordum. Saat 2 ye geliyordu. Elektrik kesilebilirdi ki bunun sinyallerini alıyordum. Ara ara lambalar kısılıp geri geliyordu ama ben saçmalamak ve başımın ağrısını yenmek için reyüsümle konuşuyordum işte. Tam başım sızlar ve ben uyumaya gittiğim sırada dışarıdaki fırtınanın sebebinin kar olduğunu öğrendim. Dışarı bakmamıştım, aslında bakmıştım ama görmemiştim. Uyumaya giderken sağa sola çarpıyordum. Feci bir haldeydim, stres mi ? Olabilir bunu da düşündüm. Dinlendim. Uyanamadım. Uyandığımda ise kardeşim perdeyi aniden çekti ve dışarısı görünmüyordu. Cam buğulanmış, eheue. Neyse camı çerçeveyi geçtim, dışarısı bembeyazdı. En son kar yağdığında buralara ben  küçüktüm. 10 yıl oldu sanırım. Evet buraya kadar her şey anormalken ;
Lambaları yakmayı denedim, elektrikler kesilmiş. Dershanede bile elektrik yoktu, jeneratör de. Donuyorduk sınıfla birlikte. Hatta yanımda kimsenin oturmasına izin vermeyen ben, bir arkadaşımın yanıma sığınmasına göz yumdum.
1 Hafta boyunca böyle idare ettim. Elektrikler geldiğinde ise internetim yoktu. 2 Hafta boyunca da internetsiz idare ettim. İnternetsiz hayat ; kakaosuz kakaolu kek gibi. Telefonsuz idare edebiliyorum, telefon olayını da anlatırım da yazı gittikçe tarih karmaşasıyla çorba kıvamına geliyor, bundan korkuyordum.
Cep telefonu olayına gelecek olursam ;
Bankaya olan borcumuz 4500 lira, idare edebilirim. Şubat ayı sonunda tak diye sayıp parayı ödememiz gerekiyormuş. Benim de haliyle "idare etmem" gerekiyor, idare etmek zorundayım. Dün saçma sapan, hatta malca, bağıra çağıra "telefon istiyorum uleeyn, benim de arkadaşlarım var, bi internetim gidiyor kimseye ulaşamıyorum" diye isyan edince de anam sağolsun, "al benim telefonu kullan, ay sonuna kadar ya da sana yeni bir tel alınana kadar" dedi. Kabul etmedim, onun telefonsuz idare edebileceğini sanmıyorum. Dışarı çıkınca bir ihtiyacı olursa eğer? Kendi biraz yorgun, hasta. Hasta değil! Sadece yorgun!

Tatilde ne mi yaptım ? Kızdım kendime çünkü uyudum. Planlarım vardı beceremediğim. Ama olsun...
Film izledim , tavsiye edebileceğim türden filmler, mükemmel olanlar.

İnternete ulaşır ulaşmaz, maillerime baktım. Yorumlara cevap verdim, merak edenler olmuş. Sevgiler buralardan! :)

Panın Labirenti, küçük bir kızın fantastik dünyası, keşke bitmeseydi dediğim. İki yerinde duygulandığım, ağlamaklı olmak. Ben bi de şunu farkettim, içime ağlıyorum. Hani sıksam kendimi 1 damla geliyor. Ağlamak zor zanaat arkadaş.

K-Pax, beni benden aldı ki bu filmi izlemeniz gerek. Verdiği mesaj olsun,  bir anda "allah kahretsin böyle olmamalıydı" demenize neden olan bi film. Kahretsin! Böyle olmamalıydı! 

Hair, vuhvuhvuvhv! Bu coşkuya karşılık izlemeyen olursa, kulaklarından tavana asarım!? uehueh şaka.
Hair, mükemmel bir müzikal. 1979 yapımı. Oyunculuk ise benim yorum yapamayacağım kadar güzel, sinefil değilim ama vurucu filmler izlemek güzel. Konu, konumuz saç. Şaka, bu kadar basit değil. Konu, hippiler. Bu kadar da değil, Claude vietnam savaşına gitmek üzere olan genç adam. Hippilerle karşılaşır ve hayatı inanılmaz şekilde değişir. Utangaç arkadaşımız Sheila'ya aşkını ilan edemez ama hippi corç bunu gayet mükemmel şekilde dışa vurur, arkadaşının aşkına kavuşmasını sağlar vesaire.
Filmde verilen mesajlar çok güzeldi. Siyah, Beyaz -ırkçılığa göndermeler yapan. Vietnam savaşına dokunduran. İzleyin! Ben kötü anlattım! İsteyene torrent linki sağlarım bi şeyler yaparım ama izleyin çok çok çok... Mükemmeldi! Les Choristes'ten önce gelir. İzlediğim müzikaller arasında, euhe zaten bu ikisini izledim sadece. Ya da müzikal olduğunu bilmeden izlediğim filmler de var olabilir.

Bu arada Facebook'a baktığımda ; Arkadaşlarım neden mesaj atmamış, yalnız serserinin tekiyim! dedim kendime ama bir mesaj varmış yeni gördüğüm...

Pazar, Ocak 22, 2012

Duygusala Bağlanmak

Gecenin bu vakti ne işin var burda, çocuk! diyebilirsin belki ama anlatacaklarım olmasa gelmezdim, biliyorsun.
Selam millet! diye de girmedim bu kez, selamsız giriyorum mevzuya ki bu da biraz can sıkıcı. Sorun değil ;
Olanlar bitenler,
İki gündür başım ağrıyor ve ders çalışmama engel oluyor. Bütün gün öylece duruyorum, beynin sol arka lobundan başlayıp, sağ ön ve sağ arkaya uzanan bir ağrı bu, Dr.Eamer* siz bu konulara geldiniz mi bilmiyorum ama sıkıntılı bu kafa. Beynimin davetsiz misafirlerinden, çingenelerden bahsetmiştim sizlere. Sanırım beynimde çoğalıp, toplu konut dikmeye başladılar. Bu beynimi hem çirkin gösteriyor hem de kalabalık...

Cuma günü tatil demiştim, rahatımı aldım da biraz, haftanın yorgunluğu. Cumartesi ise Cuma'dan kalan baş ağrısı. Bugün film izleyecektim de listeye attıklarımı izleyemedim, gardaşlarıma selamlar burdan! -aha elektrikler kesilmek üzere- Bir film izlettirmiyorlar arkadaş! Kulaklık var olmasına rağmen.
Bugün buralara kar yağıyor, 10 yılda bir belki daha fazla oldu ama 10 yıl olduğunu hatırlıyorum, kodak ya da canon'du makinemiz, filmli olanlardan. Onunla çekmiştik ama tek bir kare yok, küçük kardeşimin bebekken çekilen tek fotosunu ben çekmiştim. Onu da anlatıyım ;
"Evde kimse yoktu, 9 yıl öncesi. Küçük bir çocuktum ama ayrıca elektronik eşyalara bayılan biriydim, meraklı evet. Meraklıyım. Anneannemin radyosunu kırıp içinden mıknatısları söktüğüm gün geldi aklıma. Neyse, konu dağılmasın. Foto makine annemin gözünden sakındığıydı, dokunamazdım hiç. Ama o gün evin altını üstüne getirmiştim ve bulmuştum makineyi. Bu tabiri kullanmak güzel, çikolatanın boğazına yakan aroması gibiydi. Makine lensini çeviriyordum, tv'de görmüştüm. Belgeselci abiler öyle çekiyorlardı, hayvanların fotolarını. Ben ise küçük kardeşimin fotoğrafını çekecektim. Hmm şunu şöyle çevirelim, hah burda güneş sembolü var, evvet işte böyle, flaşı nerden kapatıyorduk? Hiç bilmiyorum, aa kırmızı ışık yandı! Şimdi makinem hazır. Kardeşim sanırım 2 haftalık bile değildi. Koltuğa yatırdım. Biraz uzaklaştım. Hoobbaa flaş patladı ve kare yakalandı! Çok mutluydum ama tedirgin de olmuştum, tv'de bebeklerin flaşa karşı hassas olduğunu görmüştüm. Annem de uyarmıştı, ee şimdi ne olacak. Makine direkt dolaba. Hiç olmamış gibi davran..."
İşte hikaye bu, buradan geliyor fotoğraf çekmeye merakım. 

Bir de şu var ; Aşkı ben dolmuşta bıraktım, en arka sırada otururken o,  ben ise sadece dikiz aynasından baktım. Taciz etmekse eğer, evet etmiş olabilirim ama öyle bir niyetim yoktu. Sadece kafamı çevirip baktığımda göz göze gelmek istemedim. Kalbim deli gibi atıyordu, beni görürse eğer diye. Ama görmedi veya görmezden gelindim. Ben de görmezden gelmeliyim, seslenmeli miyim? Hayır hayır bu doğru olmaz. 15 dakika boyunca diken üstündeyim, eve yetiştiğimde ise arkama bakmadan atladım minibüsten ve böylece aşkı ben dolmuşta bıraktım.
Yukarıdaki olay yaklaşık 6 yıl önce oldu ve o zamanlar;  Ne aşkı oğlum git ders çalış, hem ödevin yok mu senin ? şeklinde tepkiler verebilirdiniz, şu an için hayatımda biri yok. Aşk da yok, para da yok, Kaybedenler Kulübünün beslemesi kıvamındayım. 

Cuma, Ocak 20, 2012

Özet Gibi Geçti

Metal müzik dinlemeyeli uzun zaman oldu, uğramak istedim öyle.
Children of Bodom, baba grup.
Kulaklıkla son ses dinliyorum, ayağım ise ritim tutmaya çalışırken, mutlu köpek yavrusunun kuyruğu gibi sallanıyor. Yüzüm de şekilden şekle giriyor, aslında odama dalıp hoparlörden versem sesi? MadDonkey, tepinse yatağının üzerinde?
Filmlere gelecek olursak, uzun zamandır izlemiyoum.
Tatil yapıyorum bugün, bir kaç anime seçip indirmeye karar verdim. Yarın izlerim büyük ihtimalle.
Seçtiklerim ; Ghost in the Shell - the Cat Returns - 5 centimeters per second - yeterli gibi. Yoksa bütün listeyi saçabilirim.
Amerika'da korsanı bitirme operasyonu başlatıldı, internet alemi 18 ocak'ı kara gün ilan etti.

Anonymous da isyanlarda, yakında interneti sadece sosyal medya için kullanırsak şaşırmam. Korkunç!

Telefon alamazken, başlangıç seviyesi dslr foto makinelerine bakıyorum. Okuyorum bloglarda, az önce Missbone'da okudum, yeni foto makine almış. Ben de istiyordum ama kalsın şimdilik. Hocalarımın fotolarını çekip photoshoplayasım vardı ama bu da dursun şimdilik.Sınavdan sonra yapmayı planlıyorum, belki telefon alırım akıllı-akılsız olanından.

Kredi borcu ödeme tarihimiz yakında, babamın da emekli olabilmesi için 72.000 lirayı gözden çıkarması gerekiyor. Para'nın canı cehenneme!

Perşembe günü aldığım süper loto'nun 1 sayı bile tutmamış olması da üstüne eklenen. Bayram günü almıştım halbuki? Neden öyle oldu? Tanrı şans oyunlarını sevmiyor muydu?

Bugün, geçen yıl aynı sınıfta olduğum arkadaşımla karşılaştım. Dershanedeki hocalarını ziyarete gelmiş, üniversiteden geldi evet. Kıskanmadım ama ne biliyim, içim burkuldu kahretsin! :D -şaka yapıyorum tabii, bana uzak değil üniversite. Hatta amacım olan.

Bir kaç parça ; Everytime i Die, Dont stop at top, Follow the Reaper ve ipin ucunu kaçıran diğerleri - Follow the Reaper albümündeki şarkıları dinleyin.

Neyse, çok sıkmadım bu sefer, ya da ben öyle sanıyorum. İlk defa bu şekilde yazıyorum. Arada kaçırmışım ipin ucunu, telefon kısmı ve arkadaşımdan bahsettiğim kısım. 

Perşembe, Ocak 19, 2012

Günü Yiyerek Bitirmek

Selam millet,
Size dün bayramdan bahsetmiştim ya o bayram bugün kutlandı ama önce;

Dershane yazılarımın sadece "mutlu" kısmından bahsediyim ki bugün gerçekten öyleydi.
Kimya, organik, alkoller, eterler, aldehitler, ketonlar yihhaa babe! Geçen yıl bu tarihteki yazılarıma bak sevgili okuyucu, tahtaya anlamsız şekilde bakıp, defterime hayali arkadaşlarımı çiziyordum. Mutluyum !
Matematik, limit, yine bu aylarda arşivi tararsanız, limitle ilgili korkularımı ve ön yargılarımı yıktım. Bu yüzden de mutluyum! Mutluyum diyince garip hissediyorum lan, uzun zaman oldu öyle hissetmeyeli.
Biyoloji, süper la! Kalıtım'dan kurtulmanın mutluluğuyla yanıp tutuşuyorum, hoca süper, iyi gidiyor her şey.

Kimya dersinde her ne kadar dağınık bir profil izlese de sınıf, ben çizgimden şaşmadım, cidden. Öğrenmem gerekiyordu ve öğrendim. Bu kadar, yardımda ve yapımda...

Matematik dersi ise tam bir bombaydı, Adını Feriha Koydum dizisindeki Koray'dan bahsederken uzak akraba, sürekli adı Koray olan hocaya bakarak konuşuyordu. Bu Koray, Gülsüm adlı karakterli sevişti yeni yılda, hocayla da koptuk la, öyle limit olamaz! Gülmekten öldük, Lan oğlum bari Koray demeyin şu adama diye uyarıda bulunsa da hoca, güldük eğlendik.

Biyoloji dersi azıcık kaynadı sebebi de ;
Arkadaşlardan bazılarının hocanın dini inancını öğrenmeye çalışması ve bundan dolayı ortaya çıkan, din çorbası. Başım ağırdı, hoca dersin ortasında çıktı. Hoca çıktıktan sonra da ben sıraya yayıldım, uzandım. Arkadaştan rica ettim başıma masaj yapsın, patlayacak gibiyken hoca geldi. Kalkamadım, hoca bana seslenince de doğruldum tabii, "Hocam ben budist olacam yea" diyip kapatmaya çalıştım konuyu. Ama devam etmekte ısrarcıydı sınıf, hocaya katılıyorum millet!

Olmaması Gereken - Şimdi Yok


Minibüsle gittim çok da zor değildi 15dk beklemek, belki 30. Anneannemlerde de bütün kabile üyeleri toplanmış, sofralar yarım kalmış. Dayım yemeğe yeni başlamış. Tek başıma yemek yiyemem. Şakalar falan, bayramlaştığım kişi sayısı. Dayım, 12 kuzen, 2 yenge, 2 teyze, 1 anne euhe , 1 anneanne hatırlayamadığım bilimum kişi. Sofra önümde, sırasıyla şunlar yendi ; Bir içli köfte, 2 kuşbaşı et, 1 adana kebap. Doyulur mu doyulur mu?! Şarkı vardı öyle arada kaynasın, sonra bayramlaştığım insan sayısı gittikçe gittikçe gittikçe arttı!
Bütün bu yediklerim de oturmasına rağmen, künefe de yedim. Antepfıstıklı ve hayatımda yediğim -peynirliden sonra- en güzel künefe. Doyulmaz tadına ama abarttım biraz, 2 porsiyon da götürdüm.

Öyle işte, devamında bir şey yok, elektrikleri kesti pezolar ama eve döndüğümde de zaten amcam ve kuzenler sohbet, gırgır. Güzeldi, böyle bayrama can kurban. Yemek mi? Açgözlü değilim, kilo almam gerek ama amcamlarda da yedim. Eyvallah! Gittim ben, biliyorum ne düşündüğünü ama yok düşündüğün kadar değilim, yani açgözlü?

Çarşamba, Ocak 18, 2012

Yeni Yıl ve Bayram

Give us a little love, 3 kez dinledim daha da dinlerim, bokunu çıkarana kadar! HBBA Soundtrack sağolsun toplamış paylaştığı müzikleri, ben de indirdim tabii zaman kaybetmeden. İlk defa dinliyorum iyi geldi.

Dershaneden bahsetmeme kararı almak üzereyim, gitti yazılara konusunu veren anatema, şaka bi yana dershanenin sadece hoşuma giden kısımlarından bahsedecem sınava kadar, sonra da "aslında böyleydi böyle oldu" diyip saydıracam euheue.

Bugün olanlar ;
Matematik 1 ders kaynadı, hocanın morali bozuk vesaire.
Biyoloj, kalıtım çözüldü, dün çalıştım çözebiliyorum uleen!
Fizik, çok güzeldi lan! Atışları seviyorum fizikte yapabildiğim ve anlayabildiğim tek konu!
Analitik, güzel konu ama ne biliyim ısınamadım, şaka şaka. Kolay geliyor ilk başlarda, sonra işin içinden çıkamıyorum. Bu kez böyle olmayacak!
Öğle yemeğine de ilk defa dershaneye sipariş ettirmeden gittik, bir döner bir ayran. Ayranı içtikten sonra midem e oturdu, zaten bitirmek için zorladım. Öncesinde 2 adet olmak üzere, elmalı kurabiye yedim. Tok olmama rağmen döner de yedim, çantama meyve bıçağı ve kivi attım sabah ama onlara sıra gelmedi. Gelemedi. Birazdan yerim diyordum ama anam içli köfteleri hazırlamış toplamda -adet hesabı yapsam işin içinden çıkamıyorum. Dondurucuya atarsak eğer, bir iki ay yetecek kadar. Şu köftelerin sebebi de işte şu bayram;

Yarın bayram, anneannemlere hücum! Bayram mı ne bayramı dediğini duyar gibiyim, 6 Ocakta kutlanan -Kıddes - normalde ama hicri takvime göre 19 Ocak'a denk geliyor. Bu arada yeni yılı 2. kez kutladık. O da 14 Ocak'a denk geliyor her yıl 13-14 Ocak. Hicri hesabı yapmayı da öğrendim, 13 gün ekliyoruz arkadaşım.

Bu bayramın benim için anlamı büyük, çocukken nenemlere gidip ellerini öptüğümde bütün bi kış yetecek kadar harçlık verirdi. Ceplerimize sığmazdı paralar.  Hoş güzel, 20 yaşında adamın el öpüp harçlık beklemesi trajikomik olacak ama istiyorum uleeen! Para istiyorum! Şaka - tamam para lazım ama sırf para için de öpmüyorum - neyse uzattım farkındayım. Bayram yarın, dershaneyi öğleden sonra ekiyorum, kuzeni de özledim görmeye gidecem.

Yarının planını da anlattıktan sonra da gidebilirim sanırım, her şey yolunda ve güzel. Böyle de devam etmek zorunda! Bencil oluyorum son zamanlarda, kusura bakmazsınız tabii çünkü size karşı değil - hadi iyi dinlemeler HBBA Soundtrack 2 'den geliyor Give us a Little Love

çok derindeki not : Kıddes - Hz İsa'nın Ürdün Nehri'nde Yuhanna tarafından vaftiz edildiği gün. 6 Ocak'ta kullanan normalde, ee burdaki soru 19 Ocak hacı! Sebebi de büyük ihtimalle Hicri takvim yüzünden.

Salı, Ocak 17, 2012

Anlamsız Dizisi-Serisi

Yalan Dünya izlenesi dizi. Gülse Birsel sevilir bağra basılır. Olgun Şimşek'e saygı duyulur -üstada selamlar burdan- daha bir sürü oyuncu var ama aklıma gelenler ve güldürenler ilk bölümde. Sırf bu dizi için anamla kavga ettik cuma günü ondan sonrası ise kardeşle, ondan sonrası patlayan cam ve kola şişesi.
Şaşkın bakışına kurban!
Kardeş ise anlatılası ;
-Dershane çıkışı parkta bir kalabalık gördüm, yine kime dadanmış itin soyları! diye geçirirken içimden. Eve yetiştiğim an öğrendim sebebini, kardeşe takık iki velet var velet diyorsam 18-19 yaşlarında ergenler. Kardeşimi bekliyorlarmış. Allah akıl fikir ve bilimum hücre versin. Bu çocuklar sperm kazanından dünyaya gelmişler hacım, böyle atıyorsun sperm kazanına hooop ortaya bir piç çıkıyor, bu piçler de toplanıp öyle parkta adam dövmek için toplanıyorlar.


Akıllı telefonlar ise bağımlılık sebebim, anamın telefonu -eski telefonum- sabah bana kalıyor, wifi de açık kalmış-normalde fiş çekilir radyasyon- sabah bi bakıyım bi olaylar vesaire olmuş mu diye, yok hacı! Ne arkadaşlardan mesaj var, zaten atmıyorlardı. Biri hariç, o da blogumu okuyordu, finaller yüzünden okuyamıyor sanırım. Ettiğim küfürlerin hesabını da soramadı. Neyse...

Tok olduğum halde yemek yemek, buna zorlanmak. Öğlene kadar elmalı pastaları tenefüste bi şekilde mideye indirdikten sonra döner de yedim, üzerine anam mangalı yakmış, et vesaire. Yicem!

Filmler, vazgeçilmezim ama son zamanlarda izlemekten zevk alacağım filmler bulamıyorum. Blog'da vardı izleyip yorumladığım filmler, tavsiye edecek olan varsa etsin gözünü seviyim yoksa böyle sıkıntıdan ölürüm.

Müzik, Radiohead dinlerken sıkılırdım bir zamanlar, daha şiddetli, daha hareketli daha ... şarkılar seçiyordum dinlemek için ama son zamanlarda bir kafa rahatlatma, bi huzur arama durumlarına girdiğim için, indie'sinden tut folk'una kadar, tarz değişikliği yaşattılar...
Yorke! İçinden geldiği gibi değil koreografiye göre dans etmişsin! Ben açıp lotus flower'ı kafama göre takılacam hacı!

Kafa rahatlama demişken, doktorun tavsiyene uyup sadece yapmak istediklerimi yapıyorum. Öyle arkadaş, ben lafı kıçından yakalarım. Ders ise ders, gülmek eğlenmek ise gülmek vesaire. Cuma günü hocalarla yine plan yapılmakta, içmek? Kıza dedim ben böyle ortamlar bana göre değil, bir bira alırız ikimiz içeriz dedi. Sorun alkol değildi.

Bu arada dünkü sınavın sonucuna göre amacıma çok yakınım, tabii ooh beaa yakınım ulen diyip salmıyoruz! yükseldikçe kartal, kanat çırpmazmış; zaten gerek de kalmazmış kanat çırpmasına.
Ben bir miktar daha yükseliyim kanat çırpmadan bir nefes alacağım bir dakikam olsun.

Yarın eğer matematik hocam yaptığım neti eleştirirse eğer, önce kendini düzeltmesini rica edecem yoksa 5 soru çözüp bırakılıp öğrenci kazandırılmıyor.  Geometri hocasıyla tartıştım ama güzeldi, 2 taraf da sakin bi şekilde dinleyip birbirini hatalarını gördü. İşe yaradı mutluyum.

Yarın Biyoloji dersi var ki biyoloji netlerim yerlerde sürünüyor, kötü ama berbat değil ya da berbattan biraz iyi. Neden öyle oldu anlamadım.


Mutluyum, küfürsüz bir yazı yazdım yukarıda küfür saymadığım kazanlı olaylar var ama olsun o da hakkedenler var olduğu için. Hadi BAYER-zamanında burda çalışmayı hayal ettiğim için-



Pazartesi, Ocak 16, 2012

Mutluluk Denemesi

Bugün pazartesi! Ne güzel bir gün! -burda kendimi kandırdığımı bile bile devam etmem gerekiyor-
Sınav vardı, saat 10'da. Yağmur yağmıyordu hatta çok çok güzel bir hava vardı sabah. Dünden kalan yağmurun acısını çıkardı. Sınav saatinin gelmesini beklerken, bıkkındım. Yine aynı saçma sapan sınavlardan biri mi olacak diye. Kitapçıklar dağıtıldı, isim kısmına Mad Donkey yazacağım bir dahaki sınavda. Söylenişi güzel Mad Donkey. Deli dana'nın eşeğe uyarlanmışı gibi dursa da bu yeni keşfettiğim lakaplardan. Neyse konu bu değil, tanıdık olmayan milyon yüz vardı etütte. Etrafı izlerken bir yandan da köşemin kapılmadığını ama bana zorla komşu olunmaya çalışıldığını gördüm, benden önce gelmişti. Hakkediyordu benim komşum olmayı, inanılmaz sıradışı bi şekilde oturuyorum ben, bildiğin uzanıyorum, oturmak sayılmaz benimki. Sandalyede yayılıyorum, sırtımı rahat bi şekle sokuyorum, kafamı da yaslayacak bi yer buluyorum. Hani bildiğin uyku pozisyonu, hatta uyusam mı diye düşünürken kitapçıklar dağıtılmaya başlandı. Açtım baktım, uyumak uyumamak derken, soruların basitliği gözümden kaçmadı. Bu sınav kendimi kendime kanıtlamam gereken sınavdı. O yüzden no sleep no cry, diyip giriştim kitapçığa.

Türkçe çok tanıdıktı.
Matematik ise basit - Geometri ise ilginçti.
Fen kısmı ise basitti ama, fenin basit olan soruları genelde kafa patlatmalık olduğundan yanlış yapma olasılığım da yüksekti. Bekleyip göreceğiz.
Sosyal, zordu. Anlamsız bi biçimde zordu. Tarih özellikle - zaten tarih zordu - . Coğrafya süperdi. Felsefe ilginç.

Dershaneden çıktım, kuzenleri görüp onlarla biraz takıldım. Sabah sıra almıştım psik dr için. Oyalandım kebap yidim! Uzun zamandır yemiyordum, iyi geldi ama bozmuş ustam, önceden öyle yapmıyordu bildiğin maydanoz salatası ekmeğe sarılmış içinde de et işte. Neyse biraz oyalandım dediğim gibi, hastaneye gittim. Doktorum da geldi ben biraz bekledikten sonra, ben saat 14'ün gelmesini beklerken dr 2 saattir beni çağırıyormuş içeriden. Ah Müzeyyen-sekreter, tatlı insan-! Neyse, içeri girdim, bir kaç şeyden bahsettim. Sanırım kendi doktorum olmam gerek bu saatten sonra, hocam yardımcı olmaya çalışırken bunu ima ediyor gibiydi. Ben öyle anladım, yanılıyor da olabilirim. Öfkemi kontrol edebilirim vesaire, dershanedeki problemleri de halen çözememiş olmam da sıkıntının asıl sebebi ama bu saatten sonra sınıf değişmem mümkün görünmüyor. Eksik olduğum konuları yarıladı diğer sınıf, bizim sınıf ise gevezelik peşinde. Kahretsin!

Tamam mutluyum -burada mutluluk var- babam hasta 1 haftadır belki de daha uzun bir süre ama bizim yeni haberimiz oluyor. Şimdi iyi sonuçta. İyi iyi iyi iyi - ben de iyiyim hepimiz iyiyiz, gardaşım iyi bir dayağı hakkediyor ama doktorun dediğine göre böyle çözemezmişim. .Önce annemin kardeşime olan tavrını değiştirmem gerek, dün başarmaya çalıştım gibi ama sonra kavga ettik ve dağıldık.

Dexter'ı izledim, dünkü bölüm çok güzel değildi ya da güzeldi. Kardeş ortaya çıktı, sonra Dexter bir şekilde kurtuldu tabii, babasıyla tekrar karşılaşması güzeldi. -not: cnbceden izlenmekte.

Bu mutlu olmaya çalıştığım anlarım - her şeye ya da birkaç şeye siktiri çekiyorum. Herkese "Evet" demekten vazgeçiyorum. Hayır demeyi öğrenmem gerek, en azından pragmatist benliğimi ön plana atmam gerekiyor. Yarından sonra her şeyin daha güzel olması için dua etmekten fazlasını yapacağım sanırım. Hala ders çalışma performansım düşük. Bundan yakınıyorum ama bahsetmedim, unuttum. Bu arada internet bağımlılığı da olabilir ki bu yüksek bir ihtimal. Başka ne var ? ; buraya not alıyorum, blog adresimi vermem gerek yarın belki. Diğer hafta da tam olarak ne hakkında konuşacağımıza karar verebiliriz.

Yarın yağmur yağmasın, eve dönerken çok ıslandım. Snoop Dogg - Wet geldi aklıma da alakası yok.
Radiohead dinleyip, reyüsümle wild ones turnuvası yaptık. Güzeldi. Radiohead de güzel - A Wolf at the Door da güzel.
Hayatıma giren güzel şeyleri sayınca mutlu oluyorum, güzel filmler izleyince, güzel şeyler dinleyince, güzel kitaplar okuyunca... Ama gel gör ki güzel notlar veya netler alınınca da mutlu olmama rağmen bu her zaman aç gözlülüğümün kurbanı olmamla sonuçlanıyor, hiçbir zaman aldığım puanla yetinmiyorum, zaten yetinmemem gerekiyor. Gayet normalim bu konuda. Dr.Faust - gibi olsun bu blog, tabii ki ömrümün sonuna kadar değil ama bir kısmına kadar olan şeyleri yazmaya devam. Bi bakmışsın üniversite hocamdan bahsediyorum, kim bilir?