Mer ha ba!
Sinavlar var, adina Finaller dedikleri.
Stres var ama sinavlardan dolayi olmayan, sacma sapan durumlardan birine düstügüm, cözümün ise bir kargo uzaklikta oldugu sorunlar. Kargo gelirse güzel seyler, gelmezse korkunc seyler olacak.
Sinavlara deli gibi hazirlanan insanlar görüyorum, deli gibi cilginlar gibi. Madridin dar caddelerindeki ayyaslardan farkim yok, sabaha cikayim yeter, cikmasam da olur.
Audrey Tautou Bir aradayiz hepsi bu, bu film bitsin söz ben de ders calisacagim. Cok iyi calisacagim da, hangi birine neresinden baslasam? Tarih fotokopilerini almadim. Ee? O zaman elimde ne varsa ona calisayim simdilik.
-Bi garip telefon görüsmesi ;
Taktik mi? Ne Taktigi? Aha! Insanlar! Zavallilar! Bencilmisim taktik vermezmisim sinavlarla ilgili, bi defol git ya. Ich war ein Mon...I was a Mon...Ben bir can...dim.
Sinavlarla ilgili bahsedebilecegim bi sey yok,
yillardir gelmeyen babamdan da son haberler; yillar oldu, birkac gün daha bekleyin...yaklasim bu!
Yeni yil, yeni olduguna süphem yok da, umarim getirdikleri ile götürdükleri bir olmaz. Bu sene kendini bulma senesiydi, gec kalinmis ama ertelenmis bir hayatin gec kalinmis evresi olmaz. Gec kalinmislik degil de, ertelenmislik diye adlandiralim biz onu.
Lütfen sömestr, gel ve gel ve...gel sadece.
Güzel haberlerim olsun, güzel sadece.
Motorsiklet kullanmayi bilmedigim halde, 3. siniftan sonra, yani 4. sinifta okula bi racer-moto ile gelmek gibi bi hayalim var, o parayi kazanabilecek durumda olacagim icin-bundan emin degilim ama bu gidisle olacak-hayallerime ulasmamda hicbir engel yok, ha neden racer?
Buraya gelip bunlari anlatmak,
eeah!
Ciao!
Pazartesi, Aralık 30, 2013
anlatilmis
Etiketler:
bos
Pazar, Aralık 29, 2013
iki013 -
Selömlör,
biri tutmus biri cirpmis biri carpmis biri yolmus digeri soymus...hani bana diyeni, aglayani, güleni.
2013 bitti bitcek, cok da...
Babam gelmek bilmedi, gel be adam! Yil oldu yahu, yillar!
Finallere hazirlanma girisimime ket vuran cumartesi; güzel bir pazar kahvaltisiyla baslar diye umuyorum.
Bu arada bes parasizliktan dem vurup aglarken, kart borcumu odeyemiyorum diye haykirirkan bugün pantolonumun cebinden para cikti, 95 liram var. Hesap = Pazardan Pazara bir hafta - ve evde oturcam hep günde 3 lira gitse o da kahvalti icin, 21 lira. Aksam yemegi icin de 3 lira 42 toplam. Paranin yarisi hala cebimde. 8 gün geride kaldi bi sekilde, hic de disari cikmadim carti curtu. 6 sinda ilk sinavim, 7 sinde 300 liram, kartin toplam borcu 200 lira civari 100 liram kalir, faturalari da ödesem...Siciyim. 96 lira bana kalan, onunla da faturalari odesem, ben en iyisi beylik tabancasina sarilan bukalemun gibi sivisayim aradan. Ne hesap yapsam, cik cikar yol yok.
Sinavlari mi düsüncem, maddi batakligi mi, ulan herifler bizim milyarlari...ben ellinin altmisin hesabini yapiyorum, fil cakistiriyorum kafamda.
Telefonumu ucus moduna alsam-
internetini kullanamam, sadece internet lazimken acsam, 7.24 acik kalcak.
Dün bölüm hocamizin davetlisiydik, sinifca. Sacma sapan insanlarin sacma sapan bok kokan beyinleriyle birarada bulundugum icin kendimden nefret ettim. Hele bir tanesi vardi ki, elimi karnina sokup bagirsaklarini söküp o bagirsaklari boynuna dolayip öldürmek istedim, ne kadar klinik vakaysam o da o kadar ölmeli-
Glühwein tadina baktim, cay kahve takildim ben. Ama genel olarak güzeldi.
Bu ara cok laf sokuyorum. Bu ara agir laf sokuyorum, acayip hani, kontrolden ciktim diyebilirim.
Yeni bir kapak fotografim olana kadar, blog basligi bu sekilde kalacak.
Pandas exist!
Doctor Who christmas special, türkiyede yeni yil ozel. Ogrenemediler.
Doctor degisiyor, bu kez sevemeyecegime yüzde yüz eminim yeni doktoru ve ve yazin maraton yapip 6 sezon devirdigim bu güzel diziye veda edecegim gibi sacma sapan fikirlerle ugrasiyorum. Clara Oswin Oswald var, ve bu isim bu kadin, sevdim cok zeki falan ama var bi seyler de sirf Clara icin izlerim desem, cok onyargi var cok. Bakalim yeniyilda Doctor Who ve 'Victorias Unterwäsche' izlicem yapcak baska bisey yok.
hadi gittim.
biri tutmus biri cirpmis biri carpmis biri yolmus digeri soymus...hani bana diyeni, aglayani, güleni.
2013 bitti bitcek, cok da...
Babam gelmek bilmedi, gel be adam! Yil oldu yahu, yillar!
Finallere hazirlanma girisimime ket vuran cumartesi; güzel bir pazar kahvaltisiyla baslar diye umuyorum.
Bu arada bes parasizliktan dem vurup aglarken, kart borcumu odeyemiyorum diye haykirirkan bugün pantolonumun cebinden para cikti, 95 liram var. Hesap = Pazardan Pazara bir hafta - ve evde oturcam hep günde 3 lira gitse o da kahvalti icin, 21 lira. Aksam yemegi icin de 3 lira 42 toplam. Paranin yarisi hala cebimde. 8 gün geride kaldi bi sekilde, hic de disari cikmadim carti curtu. 6 sinda ilk sinavim, 7 sinde 300 liram, kartin toplam borcu 200 lira civari 100 liram kalir, faturalari da ödesem...Siciyim. 96 lira bana kalan, onunla da faturalari odesem, ben en iyisi beylik tabancasina sarilan bukalemun gibi sivisayim aradan. Ne hesap yapsam, cik cikar yol yok.
Sinavlari mi düsüncem, maddi batakligi mi, ulan herifler bizim milyarlari...ben ellinin altmisin hesabini yapiyorum, fil cakistiriyorum kafamda.
Telefonumu ucus moduna alsam-
internetini kullanamam, sadece internet lazimken acsam, 7.24 acik kalcak.
Dün bölüm hocamizin davetlisiydik, sinifca. Sacma sapan insanlarin sacma sapan bok kokan beyinleriyle birarada bulundugum icin kendimden nefret ettim. Hele bir tanesi vardi ki, elimi karnina sokup bagirsaklarini söküp o bagirsaklari boynuna dolayip öldürmek istedim, ne kadar klinik vakaysam o da o kadar ölmeli-
Glühwein tadina baktim, cay kahve takildim ben. Ama genel olarak güzeldi.
Bu ara cok laf sokuyorum. Bu ara agir laf sokuyorum, acayip hani, kontrolden ciktim diyebilirim.
Yeni bir kapak fotografim olana kadar, blog basligi bu sekilde kalacak.
Pandas exist!
Doctor Who christmas special, türkiyede yeni yil ozel. Ogrenemediler.
Doctor degisiyor, bu kez sevemeyecegime yüzde yüz eminim yeni doktoru ve ve yazin maraton yapip 6 sezon devirdigim bu güzel diziye veda edecegim gibi sacma sapan fikirlerle ugrasiyorum. Clara Oswin Oswald var, ve bu isim bu kadin, sevdim cok zeki falan ama var bi seyler de sirf Clara icin izlerim desem, cok onyargi var cok. Bakalim yeniyilda Doctor Who ve 'Victorias Unterwäsche' izlicem yapcak baska bisey yok.
hadi gittim.
Cuma, Aralık 27, 2013
the Detach-ment (Kopma) - Okulda dram
Selamlar,
uzun zamandir film incelemesi veya kendi tabirimle filmfikiryazisi yazamiyorum.
Detachment, kesinlikle Mariposa veya Poliganum(sinemasever, film günlügü yazar) un blogunda görüp, "kesinlikle izlemeliyim" diye yorum attigim fakat üstünden tahminlerime göre 14 15 ay gecmis olmasina ragmen ancak firsat buldugum, firsattan kasit da kendimden(borclarimdan...) kacmak icin sigindigim, dram oldugunu bildigim halde izleyip kendime iskence ettigim film. Klasik "iyi ogretmen" filmi degil, yüreginizi sey edecek cinsten, yanlis anlayin ama yureginizi beyninizi isitip eritecek eriyen beyninizde yumurta kirip afiyetle mideye indirecek cinsten film, ha izleyenler soyle diyebilirler "ben izledim, yalan soyluyo, hic de bile cok da güzel hih!" saygi duyardim ama asagidaki kafayla izlendikten sonra cesitli tahribatlara neden olmasi kacinilmazdi herhalde.
Kisacasi, Adrien Brody li Christina Hendriks li bastan cika...saka- güzel film. Vermek istedigini veren, dolambacli da olsa.
Yonetmen Tony Kaye American History X i izledin mi? Sonunda yikildin di mi? Agladin mi? Bu film bu kadar carpici olmasa bile karsilastirilamayacak dramatik ogeleriyle, cok hos ya, sanat eseriydi bazi sahneleri oyle diyim, film bastan sona bambaska bi teknik, sinemacilar yardim-! 35 mm ile cekilen yerleri var sanirim, lomografik efektli hos, bazen yoruldum saniyordum ama aksine, boyle duragan bi filmi ancak boyle kamera efektleriyle canli hale getirebilirdi ki sakalina sacina kurban.
uzun zamandir film incelemesi veya kendi tabirimle filmfikiryazisi yazamiyorum.
Detachment, kesinlikle Mariposa veya Poliganum(sinemasever, film günlügü yazar) un blogunda görüp, "kesinlikle izlemeliyim" diye yorum attigim fakat üstünden tahminlerime göre 14 15 ay gecmis olmasina ragmen ancak firsat buldugum, firsattan kasit da kendimden(borclarimdan...) kacmak icin sigindigim, dram oldugunu bildigim halde izleyip kendime iskence ettigim film. Klasik "iyi ogretmen" filmi degil, yüreginizi sey edecek cinsten, yanlis anlayin ama yureginizi beyninizi isitip eritecek eriyen beyninizde yumurta kirip afiyetle mideye indirecek cinsten film, ha izleyenler soyle diyebilirler "ben izledim, yalan soyluyo, hic de bile cok da güzel hih!" saygi duyardim ama asagidaki kafayla izlendikten sonra cesitli tahribatlara neden olmasi kacinilmazdi herhalde.
Kisacasi, Adrien Brody li Christina Hendriks li bastan cika...saka- güzel film. Vermek istedigini veren, dolambacli da olsa.
Yonetmen Tony Kaye American History X i izledin mi? Sonunda yikildin di mi? Agladin mi? Bu film bu kadar carpici olmasa bile karsilastirilamayacak dramatik ogeleriyle, cok hos ya, sanat eseriydi bazi sahneleri oyle diyim, film bastan sona bambaska bi teknik, sinemacilar yardim-! 35 mm ile cekilen yerleri var sanirim, lomografik efektli hos, bazen yoruldum saniyordum ama aksine, boyle duragan bi filmi ancak boyle kamera efektleriyle canli hale getirebilirdi ki sakalina sacina kurban.
Etiketler:
Film,
sıçmıklı sınav sümüklü göt sınav
Salı, Aralık 24, 2013
Beynimin Daracik... -Beyin Pornosu
Merhaba insanoglu!
Bi noel arifesinde daha, mutluyuz huzurluyuz dimi? Elleri göreyim elleri, arka siralarda pek mutlu olmayan insanciklar görüyorum, mutlu olacaklar. Cilginlar gibi egleniyor muyuz bu gece haaaa?! Duyamiyorum!!!
Gercege dönüs -
Teslim etmedigim ödevlerim, sallamadigim derslerimin oldugu dogrudur, ayrica gecen hafta ezberim tam olmasina ragmen prova alamadigimiz da...Yarin alinacak provada cilginliklar yapma ihtimalimin var oldugu da dogrudur. Bugün noel ve insanlar nese doluyorlardir umarim.
Gecenlerde Almanyaya gitme ihtimalime bir adim daha yaklasmis oldugumu bir arkadasimdan ogrendim, kendimle ilgili olaylari bile insanlardan duyar oldum, insanciklardan...
Bazen iyiler, cok iyiler bazen iyiler hep iyiler cilginlar gibiler...
Bu arada berbere gittim, "gay saci" modelimle cok mutluyum, hangi kadina sorsam "ayh X ünlüsü chq yaqisikli ama guuuy gaaay geeey ciktiiggg" diye agliyordu ve anladim ki hic kimse hic kimse ben degil dedim ve berberin yolunu tuttum. Yani bu demek oluyor ki, sevgili kadinlar, yeni sac modelimle siz de bana hayran kalin boyle bayilin cilginlar gibi ciglik...dalga geciyorum bunlarin sadece filmlerde, 3. sinif holivuuad filmlerinde karsilasacagimiz cinste aksiyonlar oldugunu hepimiz biliyoruz. Birbirimizi kandirmayalim.
Bu ara ders calisiyorum, gecen sene de calisiyordum ama yaz tatili bana yaramadi ve bu sene bambaska biri olup sosyal herifin teki oldum, yazin bastirdigim bütün o gezme tozma bardan bara kicinda ciban cikan tazmanya canavari gibi kosturma hevesimi bu aralar bastiriyorum, bara gittim müzik dinledim insanlar dans ettiler ben izledim, biz izledik. Kestiler, akmadi kanimiz...
cingil bels cingil bel cingil holidey oldet tiriviri tiriviri ol det yeaaah!
Bu ara yazabilen ve kültürlü olduguna inandigimiz birinin pesine düstük.
Bu ara inanilmaz derecede güzel ve kalbimi deli gibi attiran bi kadinan pesine düstüm.
Bu ara Breakin Badin 4. sezonunu bitirdim, az önce. Ve o, yukarida bahsettigim kadinla kapisacak kadar atti kalbim, ikisinin etkisi farkli ama atti iste, Seni seviyooooroooom =midir Ich heiße Heisenberg diye bagirmaya? Tutabilir miydiniz beni? Keser miydiniz acaba dilimi?
Gönül ister ki, güzel kadinla konusayim, "cok guzelsiniz, benim olur musunuz?" diyim ama nafile, bu yürek bu can düser gözümden ben sana deli divane...saka lan, cok guzel ama asik degilim guzel sadece hoslanti psssssss...pfffffssss...cnm yhaa kafamda filler sex yapio.
Evet, final haftasi ve duygularimi max.da yasadigim bi hafta. Sanirim, ergenligin verdigi...saka saka 22 oldum ben, cok yasliyim oyle boyle degil, tiras olunca 16 oluyorum, sivit sixtinime dönüyorum, kültür karmasi yasayip paten sahasindaki siyahi cocuklara satasiyorum "hey yo, wassup biiiiieeeaaaattch!" diyorum.
Almanyaya gidiyor gibiyim, kutumdan Almanya cikicak. Almanyaya gidersem...sana söz Schokolade alcam.
Kendim sagcam cikolatanin icine katacagim sütünü, söz.
5 dk sonra bak :D - Gesendet!
Bakcak, adim gibi eminim, ve o kadinla mutlu olmam icin elinden geleni yapcak, bundan emin degilim pek.
Bu ara cilgin bu ara saykoyum, ne oldugunu bilmedigim, bilmek de istemedigim karmasalarin, dizginleyemedigim duygularin; belki duygularin adini bilsem dizginlerim de, yok adlari yok adsiz duygular, kavramlar, karmasalar, beynimin daracik karanlik idrar ve kusmuk kokan daracik sokaklari, aydinlanin ve uyandirin koynunuzdaki sarhoslari! O geri döndü, yayilsin bu haber caddelerin bozuk agizli fahiselerinden ayyaslarindan ve serserilerinden, kutsal olan ve bizi kollayana!
Etiketler:
beyin pornosu,
üniversite
Çarşamba, Aralık 11, 2013
Yazmayi Ozlemek, Soylecek tonlarca sey varken.
Hällö,.
Bu kez gercekten uzun bir araydi, yazmamak icin kendini zor tutmak ve yazacak bir seyler bulamamak, bulsa bile yazamamak toparlayamamak...mastarli konusmalardan, deyimlerden ve diger her türlü seyden nefret ederken tamamlayamadigim diger seyler gibi bu cümle de gercek bir cümle olamadi maalesef.
Arkadas edinememe konusunda klinik vakayim, sorun bende hep bende.
Soguklardan bahsetmeden geceyim.
2 ayda n'aptim?
Tiyatro yaptim mesela, yapmaya devam ediyorum. Oyunumuz var, YASASIN!
Calismalar cok zor yahu! Baslangic eglenceli falandi ama ya ben cok ciddiye aliyorum ya da gercekten zorlaniyorum. Gecen haftaki calismada, gülmeye calisirken ellerim ayaklarim her tarafim uyustu sinir bosalmasi yasadim, yapamiyorum gülemiyorum.
Film Toplulugunda aktif rol alma planlarim yalan oldu, cünkü Tiyatro agir basti. Tiyatro agir basinca da ben daha cok eglendim, mutlu oldum, musmutlu oldum.
Bu ara beyin toparlanmasi yasiyorum, maddi sikintilari bi kenara atarsam daha rahat toparlarim da, bir sekilde ekonomik krizimle yalniz kalip deliler gibi sevismeyi planliyorum, bakalim, eglenceli olacak gibi.
Beyinden kasit da, iste icinde kopan yerli yersiz firtinalar ; cöl firtinasi, tipi ve Kathrinalar tabii ki...kadinlar.
Almancaya dair hayatimdaki tek gelisme, ortalama notlarim, evet gecen seneki ineklik bayragini devredim, kültürlü + ortalama ögrenci olabildim bu dönem, yapacak bisey yok, bos beyinle okul birincisi olmak isime yaramaz. Ha, tiyatro ve kültürel etkilesimlerimi kullanip Almanya'ya gidiyorum desem cok büyük sürpriz olur mu? Olmaz tabii ki, büyük ihtimalle hayal ettigim yerde hayal ettigim isi yapiyor olacagim gelecek sene bu zamanlarda.
Yazmayi ozlemek, boyle bir sey var.
Bu kez gercekten uzun bir araydi, yazmamak icin kendini zor tutmak ve yazacak bir seyler bulamamak, bulsa bile yazamamak toparlayamamak...mastarli konusmalardan, deyimlerden ve diger her türlü seyden nefret ederken tamamlayamadigim diger seyler gibi bu cümle de gercek bir cümle olamadi maalesef.
Arkadas edinememe konusunda klinik vakayim, sorun bende hep bende.
Soguklardan bahsetmeden geceyim.
2 ayda n'aptim?
Tiyatro yaptim mesela, yapmaya devam ediyorum. Oyunumuz var, YASASIN!
Calismalar cok zor yahu! Baslangic eglenceli falandi ama ya ben cok ciddiye aliyorum ya da gercekten zorlaniyorum. Gecen haftaki calismada, gülmeye calisirken ellerim ayaklarim her tarafim uyustu sinir bosalmasi yasadim, yapamiyorum gülemiyorum.
Film Toplulugunda aktif rol alma planlarim yalan oldu, cünkü Tiyatro agir basti. Tiyatro agir basinca da ben daha cok eglendim, mutlu oldum, musmutlu oldum.
Bu ara beyin toparlanmasi yasiyorum, maddi sikintilari bi kenara atarsam daha rahat toparlarim da, bir sekilde ekonomik krizimle yalniz kalip deliler gibi sevismeyi planliyorum, bakalim, eglenceli olacak gibi.
Beyinden kasit da, iste icinde kopan yerli yersiz firtinalar ; cöl firtinasi, tipi ve Kathrinalar tabii ki...kadinlar.
Almancaya dair hayatimdaki tek gelisme, ortalama notlarim, evet gecen seneki ineklik bayragini devredim, kültürlü + ortalama ögrenci olabildim bu dönem, yapacak bisey yok, bos beyinle okul birincisi olmak isime yaramaz. Ha, tiyatro ve kültürel etkilesimlerimi kullanip Almanya'ya gidiyorum desem cok büyük sürpriz olur mu? Olmaz tabii ki, büyük ihtimalle hayal ettigim yerde hayal ettigim isi yapiyor olacagim gelecek sene bu zamanlarda.
Yazmayi ozlemek, boyle bir sey var.
Etiketler:
üniversite
Perşembe, Ekim 03, 2013
Guya
Naber?
Bir, rakamla 1, aydir yokum, yazmiyorum.
Neden?
Internet baglatamadim su eve, para yok vesaire, ama yazmamamin asil sebebi de o degil istesem kutuphaneye gider orda yazardim da, sic yazardim. Bazen cok kalabalik oluyor, bazen de olmuyor, bazan nazan kurbaga sumuk bok
Ben iyice cirkeflesmeden bari kisa kisa bugun ne halt etmisim, bir ay boyunca ne cilginliklar yapmamisim onlari anlatiyimda
cok sahoooollooon k.t.
Telefon taslagindan:
Gomlegim kirisik, pantolonum dusuyor- köyün delisi vrrrrn vrrrn yapiyormus mobiletiyle, koylu teyze sikayet ediyordu, köyün delisi de tamir edcem söz söz diyordu, sözünde dur deli. vrrrrn vrrrn yapma bi daha! teyze kiziyor. Dun aksam arkadas geldi lafladik, ozlenilen sohbetleri seviyorum ama odev yapamayinca, kutuphane koseleri iste...vrrrn vrrrn.
...Halka Yol Gosteren Ozgurluk tablosundan bahediyordu hoca derste, kadinin gogsunun sansurlendiginden bahsetti, ben tam o sirada : "hocam memeden korkuyoruz" deyince, hoca tepki vermese de sinif kahkahalara boguldu. Ders arasinda da, arkadaslardan biri gelip hayran hayran "sen istedigini soyleyebiliyorsun" deyince kendimi anormal bisey yapmis gibi hissettim ki bundan onceki derslerden birinde de partilerden siyasetten bahsediliyordu, dersteyiz yine "hocam benim bi partim olsa ve ot icilen barlari, ciplaklar kampini vesaire destekleyen ozgur bi parti olsa, baraj ne kadar dusuk olursa olsun parlamentoda soz sahibi olabilecek miyim?" deyince de bi ugultu yukseldi, cok egleniyorum cok! Hoca sasirdi, insanlar sasirdilar, ben eglendim, eglendik.
Ondan once de derste yine "kitap iletisim araci midir?" tartismasi baslatilinca "dini kitaplar iletisim araci mi? iletisim tek.yonlu olur mu? eger oyleyse tanriyla nasil iletisim kurcaz bu kitaplar yoluyla...vs deyince de uuuh beybi koptu kayislar bende.
oyleydi bu hafa, diger haftalar ne oldu hatirlamiyorum.
hocalar iyiler, simdilik iyiler, yeni tanistiklarim da iyiler turk dili, inkilap tarihi ve almanca tabii ki! iyiler.
açlik.
Film izleyemiyorum, ders calisabiliyor gibiyim, dizi izleyemiyorum, vodafonea gecip ultra paket yaptim sms konusma internet, en ihtiyacim olan seylerdi. guzrel oldu.
Bir, rakamla 1, aydir yokum, yazmiyorum.
Neden?
Internet baglatamadim su eve, para yok vesaire, ama yazmamamin asil sebebi de o degil istesem kutuphaneye gider orda yazardim da, sic yazardim. Bazen cok kalabalik oluyor, bazen de olmuyor, bazan nazan kurbaga sumuk bok
Ben iyice cirkeflesmeden bari kisa kisa bugun ne halt etmisim, bir ay boyunca ne cilginliklar yapmamisim onlari anlatiyimda
cok sahoooollooon k.t.
Telefon taslagindan:
Gomlegim kirisik, pantolonum dusuyor- köyün delisi vrrrrn vrrrn yapiyormus mobiletiyle, koylu teyze sikayet ediyordu, köyün delisi de tamir edcem söz söz diyordu, sözünde dur deli. vrrrrn vrrrn yapma bi daha! teyze kiziyor. Dun aksam arkadas geldi lafladik, ozlenilen sohbetleri seviyorum ama odev yapamayinca, kutuphane koseleri iste...vrrrn vrrrn.
...Halka Yol Gosteren Ozgurluk tablosundan bahediyordu hoca derste, kadinin gogsunun sansurlendiginden bahsetti, ben tam o sirada : "hocam memeden korkuyoruz" deyince, hoca tepki vermese de sinif kahkahalara boguldu. Ders arasinda da, arkadaslardan biri gelip hayran hayran "sen istedigini soyleyebiliyorsun" deyince kendimi anormal bisey yapmis gibi hissettim ki bundan onceki derslerden birinde de partilerden siyasetten bahsediliyordu, dersteyiz yine "hocam benim bi partim olsa ve ot icilen barlari, ciplaklar kampini vesaire destekleyen ozgur bi parti olsa, baraj ne kadar dusuk olursa olsun parlamentoda soz sahibi olabilecek miyim?" deyince de bi ugultu yukseldi, cok egleniyorum cok! Hoca sasirdi, insanlar sasirdilar, ben eglendim, eglendik.
Ondan once de derste yine "kitap iletisim araci midir?" tartismasi baslatilinca "dini kitaplar iletisim araci mi? iletisim tek.yonlu olur mu? eger oyleyse tanriyla nasil iletisim kurcaz bu kitaplar yoluyla...vs deyince de uuuh beybi koptu kayislar bende.
oyleydi bu hafa, diger haftalar ne oldu hatirlamiyorum.
hocalar iyiler, simdilik iyiler, yeni tanistiklarim da iyiler turk dili, inkilap tarihi ve almanca tabii ki! iyiler.
açlik.
Film izleyemiyorum, ders calisabiliyor gibiyim, dizi izleyemiyorum, vodafonea gecip ultra paket yaptim sms konusma internet, en ihtiyacim olan seylerdi. guzrel oldu.
Etiketler:
universite
Cumartesi, Eylül 07, 2013
Güzel Haberlerim Var.
İyi haberlerim var Dük'üm, öyle iyiler ki sevinçten röbdeşambırınız havalanabilir,
ben ise arkamı dönerim, sizi o halde görmemek için.
Onun yerine Marilyn'i hayal ederim, derin hülyalar rüyalar alter egomla bir olurum,
hiçbir zaman da beceremedim ya alterimi de egomu da birleştirmeyi,
vücut aynı o konuda problemimiz var gibi algılanmasın, zihinden problemler çözerken yardım etti sadece,
komşudan al komşuya ver, dedi hep.
Komşularım var Dük'üm, ev sahibim, ev arkadaşım var.
Minik bir buzdolabımız ve onun usule uygun doldurmuş deepfreez'i var,
dipfriz yazamadım Dük'üm, Düşes'e selamlar.
Yanlış anlamayın, belki komşu oluruz bu yüzden samimiyetim.
Ev arkadaşım aradı, bir tek mikrodalgamız eksik.
Yakın zamanda deliler gibi sevindim,
sinemaya daha yakınım artık, sinema topluluğu haricinde,
bir de bir organizasyonun üniversiteyle ilgili çalışmalarında rol alcam Dük'üm,
gurur duyun benle!
ben ise arkamı dönerim, sizi o halde görmemek için.
Onun yerine Marilyn'i hayal ederim, derin hülyalar rüyalar alter egomla bir olurum,
hiçbir zaman da beceremedim ya alterimi de egomu da birleştirmeyi,
vücut aynı o konuda problemimiz var gibi algılanmasın, zihinden problemler çözerken yardım etti sadece,
komşudan al komşuya ver, dedi hep.
Komşularım var Dük'üm, ev sahibim, ev arkadaşım var.
Minik bir buzdolabımız ve onun usule uygun doldurmuş deepfreez'i var,
dipfriz yazamadım Dük'üm, Düşes'e selamlar.
Yanlış anlamayın, belki komşu oluruz bu yüzden samimiyetim.
Ev arkadaşım aradı, bir tek mikrodalgamız eksik.
Yakın zamanda deliler gibi sevindim,
sinemaya daha yakınım artık, sinema topluluğu haricinde,
bir de bir organizasyonun üniversiteyle ilgili çalışmalarında rol alcam Dük'üm,
gurur duyun benle!
Etiketler:
üniversite
Pazartesi, Eylül 02, 2013
Dizi var Film var - 2 !!!
N'aber?
Bugün dizilerden konuşalım!
Dexter'ı ne zamandır takip ettiğimi hatırlamıyorum bir ara izleyemez olmuşum, muhtemelen internetim yoktur, ya da tv'den uzak kalmışım. Tv'den takip ediyordum ben, ilk 3 sezon için böyleydi bu. Diğer sezonları da tam anlamıyla takip edebilmiştim, uykusuz geceler, paranoya, kışın ortasında soba sönmeye yakınken başlayan, battaniyeyi üzerime çekip, hiaaaa diye çığlık attıran, annemin uyanmasıyla ve o malum herkesin ve kesinlikle kendisinin de bildiği soruyla "uyumadın mı sen daha?" dan sonra yıkılan konsantrasyon, sanırsın yazar burda atomu parçalıyor.
En eğlendiğim dizilerden biriydi ve bitiyor, anasını satıyım ya! Tamam, tamam sen Friends izledin ve büyük ihtimalle tavsiye edeceksin, başım gözüm üstüne. Tamam, Fringe çok gizemli çok sürükleyici, tamam onu da izlerim, tavsiye edersin biliyorum! Kendimi bir ara boşlukta hissettiğim zamanlardı depresyon, yengeç hepsi sarmalamıştı benim de içimde kopan şiddeti bastırmam için intikamlı falan böyle manyak bir diziye ihtiyacım vardı. Bir ara, aramız açıldı diziyle, ne olduğunu hatırlamıyorum ama kendimi öğle saatlerinde, mecburdum o zamanlar evlendirme programları yeni yeni, Desperate Housewives izliyordum, sonra Breaking Bad'in tekrarları, işte o an...
Breaking Bad, konusunun ne olduğunu kavrayamamıştım ilk izlediğimde, sonra WW'nin Heisenberg Heisenberg'in de baba babanın da, aşçı olduğunu görünce etkilenmemek elde değildi. Yakın zamandaki planlarımdan biri, seriye ilk bölümden başlamak olacak gibi görünüyor.
Doctor Who, gelelim pejmürde doktora ve onun yol arkadaşlarına;
İlk izlediğimde tv'de Slitheen'li bölümü görmüştüm ve aynen tepkim böyleydi "21.yyda uzaylı kostümlü dizi, dalga mı geçiyorlar, absürd uzaylı dizisi mi komedi mi bu!?" türünü bile henüz kavrayamamışken, o zamanlarda da tv'de adamakıllı şeyler yoktu, hiçbir zaman da olmadı o günden sonra. Seriye ilk bölümden başladım yeniden, bu yaz. İnanılmaz eğleniyorum ama şunu fark ettim, dizi izlemeye başladıktan sonra film izleme alışkanlığım köreliyor. 2 saat boyunca dizi izleyebiliyorken, 2 saatlik film sıkmaya bunaltmaya başlıyor ki bu sıcak yaz günü evde oturup film, dizi izleyen bir tek ben varım ve maalesef ki ağız alışkanlığı, sıcak YAZ günleri geride kalmasa da, sıcak Eylül ve pek sıcak olmayan Sonbahar var.
6. Sezondayım, inanılmaz eğleniyorum, bakalım 8. sezon beklendiği gibi olacak mı?
.............................................................
Film demişken;
En son Lady Vengeance ve Incendies'i izledim, kesinlikle izleyin demek istemiyorum ama kendimi tutamıyorum kesinlikle izleyin.
Lady Vengeance; Oldboy ve Mr Vengeance'tan farklı bir havadaydı daha durağan daha bir sakindi bu yuzden ilk önce bunu izleyin derim, sonra Mr, ondan sonra da Oldboy tabii ki, böylece her filmde çıtayı yukarı ve daha yukarı taşımış oluyoruz.
Incendies'i de mümkünse çok mutluysanız izleyin, depresyon halinde veya gergin ve sıcak bi günde, olmadık yan etkilere neden olabilir. 1+1=1 HİİAAaaaaa! diyip kapatıyorum.
Ciao!
Doctor Who, gelelim pejmürde doktora ve onun yol arkadaşlarına;
İlk izlediğimde tv'de Slitheen'li bölümü görmüştüm ve aynen tepkim böyleydi "21.yyda uzaylı kostümlü dizi, dalga mı geçiyorlar, absürd uzaylı dizisi mi komedi mi bu!?" türünü bile henüz kavrayamamışken, o zamanlarda da tv'de adamakıllı şeyler yoktu, hiçbir zaman da olmadı o günden sonra. Seriye ilk bölümden başladım yeniden, bu yaz. İnanılmaz eğleniyorum ama şunu fark ettim, dizi izlemeye başladıktan sonra film izleme alışkanlığım köreliyor. 2 saat boyunca dizi izleyebiliyorken, 2 saatlik film sıkmaya bunaltmaya başlıyor ki bu sıcak yaz günü evde oturup film, dizi izleyen bir tek ben varım ve maalesef ki ağız alışkanlığı, sıcak YAZ günleri geride kalmasa da, sıcak Eylül ve pek sıcak olmayan Sonbahar var.
6. Sezondayım, inanılmaz eğleniyorum, bakalım 8. sezon beklendiği gibi olacak mı?
.............................................................
Film demişken;
En son Lady Vengeance ve Incendies'i izledim, kesinlikle izleyin demek istemiyorum ama kendimi tutamıyorum kesinlikle izleyin.
Lady Vengeance; Oldboy ve Mr Vengeance'tan farklı bir havadaydı daha durağan daha bir sakindi bu yuzden ilk önce bunu izleyin derim, sonra Mr, ondan sonra da Oldboy tabii ki, böylece her filmde çıtayı yukarı ve daha yukarı taşımış oluyoruz.
Incendies'i de mümkünse çok mutluysanız izleyin, depresyon halinde veya gergin ve sıcak bi günde, olmadık yan etkilere neden olabilir. 1+1=1 HİİAAaaaaa! diyip kapatıyorum.
Ciao!
Pazartesi, Ağustos 26, 2013
bazı şeylerden kurtulabiliniyor
Merhaba,
bugünlerde bazı şeyleri çok abartıyorum, abartının kendisi oluverdim.
bi bok da yaptığım yok,
memleket havası kadar geren de yok.
bugünlerde kimseyle görüşmüyorum, valla aşk meşk işlerini de eş-dost-akraba
ilişkilerini de, hiçbirini beceremiyorum.
hayvan gibi seviyorum, hayvan gibi nefret ediyorum.
sana not: skype'ta başını fena ağırtcam, son.
ev tuttum, küçük çok, ama büyük olması umrumda değildi ki,
iyi bi insan, iyi bi arkadaşla tuttum,
önemli olan buydu, başka bir şey değildi.
Peki! Neydi insanlardaki bu X+X ev tutsaydın!!! merakı?
Ailem de karışmıyor hani, mutlu ol yeter çalıyor ne zaman sorsam.
yakında okul açılıyor, güzel açılır umarım,
bi açılır da kapanmaz umarım.
ev pahalıydı, küçük olmasına rağmen.
büyük olsa da yol parası ve
cartı curtu ile pahalı olacaktı.
KÜÇÜK oldu, mutluyum.
iş bulmam gerek, senin de bulman gerek,
benim daha çok bulmam gerek, yapabilirsem mitoza başvurcam
"kadere yenik yürüyeliiiiim mi? hadi diririr riin!"
ben de usandım artık bu tekinsiz oyundan, bu saçma sapan
travmalardan.
sinema topluluğunda aktif rol alabilirmişim yeni dönemde, teşekkürler.
bu habere çok sevindim mesela ama iş bulsam, topluluk da ders de
bakalım hepsi bir arada nasıl olacak.
bu anı rüyamda gördüm mesela, fareyi çift tıklatıp beyaz arka planı mavileştiriyordum
insan neden rüyasında öyle bir şey görür ki, pencere açık uyuduğu için.
geçen günlerde Perks of being a Wallflower'ı izledim, Tunnel Song
diye aratıp bulduğum Heroes adlı şarkıyı her dinlediğimde
çocukken tünele girince yaşadığım heyecan geliyor aklıma
şeyhı şıyhı da internet kullanabiliyor artık, internet şeytan icadıydı,
ayıplı erotikliydi onlar için ama yok, internet şu an en faydalı günlerini
yaşıyor,
hani twitter'ı kapatıyordunuz evlat?
ne oldu, işine gelmedi.
bu arada sağ tarafta bir sürü sayı var ya alt alta hani, onlar eski yazılar.
çok utandığım için başlıksızlar.
bugünlerde bazı şeyleri çok abartıyorum, abartının kendisi oluverdim.
bi bok da yaptığım yok,
memleket havası kadar geren de yok.
bugünlerde kimseyle görüşmüyorum, valla aşk meşk işlerini de eş-dost-akraba
ilişkilerini de, hiçbirini beceremiyorum.
hayvan gibi seviyorum, hayvan gibi nefret ediyorum.
sana not: skype'ta başını fena ağırtcam, son.
ev tuttum, küçük çok, ama büyük olması umrumda değildi ki,
iyi bi insan, iyi bi arkadaşla tuttum,
önemli olan buydu, başka bir şey değildi.
Peki! Neydi insanlardaki bu X+X ev tutsaydın!!! merakı?
Ailem de karışmıyor hani, mutlu ol yeter çalıyor ne zaman sorsam.
yakında okul açılıyor, güzel açılır umarım,
bi açılır da kapanmaz umarım.
ev pahalıydı, küçük olmasına rağmen.
büyük olsa da yol parası ve
cartı curtu ile pahalı olacaktı.
KÜÇÜK oldu, mutluyum.
iş bulmam gerek, senin de bulman gerek,
benim daha çok bulmam gerek, yapabilirsem mitoza başvurcam
"kadere yenik yürüyeliiiiim mi? hadi diririr riin!"
ben de usandım artık bu tekinsiz oyundan, bu saçma sapan
travmalardan.
sinema topluluğunda aktif rol alabilirmişim yeni dönemde, teşekkürler.
bu habere çok sevindim mesela ama iş bulsam, topluluk da ders de
bakalım hepsi bir arada nasıl olacak.
bu anı rüyamda gördüm mesela, fareyi çift tıklatıp beyaz arka planı mavileştiriyordum
insan neden rüyasında öyle bir şey görür ki, pencere açık uyuduğu için.
geçen günlerde Perks of being a Wallflower'ı izledim, Tunnel Song
diye aratıp bulduğum Heroes adlı şarkıyı her dinlediğimde
çocukken tünele girince yaşadığım heyecan geliyor aklıma
şeyhı şıyhı da internet kullanabiliyor artık, internet şeytan icadıydı,
ayıplı erotikliydi onlar için ama yok, internet şu an en faydalı günlerini
yaşıyor,
hani twitter'ı kapatıyordunuz evlat?
ne oldu, işine gelmedi.
bu arada sağ tarafta bir sürü sayı var ya alt alta hani, onlar eski yazılar.
çok utandığım için başlıksızlar.
Etiketler:
tatil
Çarşamba, Ağustos 07, 2013
Tutulma: Ev, Twilight gibi oldu kalkapkalakp şaka zayn mslmn bi kre hmmpsa
Manyak Mokoko'nun sayfasından uçup Incubus - Love Hurts'le yazıyorum.
Alman komşunun Alman Laptopunun Almanca Klavyesine tamamen alışmak adına attığım manyak adımlardan olan, klavyeyi orjinal haliyle kullanmamdan ötürü z ile y'yi karıştırıyorum böyle bok oldum.
Bu ara saçma sapanım.
Bu ara ailem saçma sapan.
Bi ara minik buzağı hastalandı, yıkıldım.
Hiçbir şey yapmadığım için hiçbir şey yazıyorum, öyle doğaçlama, öyle içten öyle samimi...şaka!
Bazen şaka yapıp, şaka yaptığımı söylemeyi unutuyorum gerçek oluyor.
Amcamlar yine kavgalarda yine kavgalarda, birinin götüne rodeo boğası girsin, diğerinin de burnundan bağırsak solucanı girsin, tenya işte büyük olanlardan. -kusmuk*
Evde başıboşum, dışarıda da öyle.
Ev tutmaya çalışıyorum, kendi evimde başıboş olmak için ama bakalım ne olacak ne gelecek başıma bu beş parasızlıkla.
Tefeciye kurban gittim, gelcem. Belki de gelmem, tefeci sever belki beni.
Evcil hayvanım olsaydı ona bakardım ama dediğim gibi buzağı var, manyağın teki, boynuzlarından tutuyorum güya bana kafa tutuyor bi güreşiyoruz hayvanla, sonunda tekmeleyecek kadar çirkefleşiyor.
Bu ara yine ben bir şey yapmıyorken, mubi.com'da tanıştığım bir Alman'la bildiğin muhabbet ediyorduk Berlin 'de sanat okumuş güzel okumuş listesinde 500'den fazla film var. Berlinale'e, Karlov Vary'e gitmiş vesaire. Çok kıskandım, ben de gitcem dedim. Bakalım.
Amcamları Krav Maga öğrensem dövebilirim aslında, salakoğlusalaklar dövüşmeyi de bilmiyorlar gerçi, bir sopa da işimi görür gerçi-
Film izlemeye devam, manyak filmler deli filmler en son bunlar vardı;
Kon Tiki(hedef, amaç, hırs her bişey), Before Sunset, Seventh Seal, Inception, Life is Sweet(çokgzell!!!), Trance...bir sürü. Normalde adet olmuştur, izlediğim filmi, film günlüğü gibi yazın yazmaya çalışmak, yapamadım bu sene, deftere yazıp çiziyim dedim yine yapamadım, bir şekilde filmlerden notlar almanın yolunu bulmalı bilen varsa soruşturulmalı!
Facebook'u da kapadım, dondurdum, sıkılmalık bi hesap açtım işte Tetris oynamak için, yoksa beynim fonksiyonlarını yitircek.
İspanyolca öğrenmeye çalışcam, bakalım dil çok güzel öyle konuşması falan eğlenceli geliyor, İtalyanca da iyi ama İspanyolca'ya bi bakalım umarım bırakmam devamı gelir. Bir başlangıç lazım, bir kıvılcım...
*.*.*.*.*..*.*.*.*.*.*.*.*.*..*.*.*.*.*..*.*.*.................*..*.*.*.*..........................................*.*.*.*.*.*
Bu yukarıdaki anlamsız hareketten sonra,
Ne bok yicem lan ben?!
Evde başıboşum, dışarıda da öyle.
Ev tutmaya çalışıyorum, kendi evimde başıboş olmak için ama bakalım ne olacak ne gelecek başıma bu beş parasızlıkla.
Tefeciye kurban gittim, gelcem. Belki de gelmem, tefeci sever belki beni.
Evcil hayvanım olsaydı ona bakardım ama dediğim gibi buzağı var, manyağın teki, boynuzlarından tutuyorum güya bana kafa tutuyor bi güreşiyoruz hayvanla, sonunda tekmeleyecek kadar çirkefleşiyor.
Bu ara yine ben bir şey yapmıyorken, mubi.com'da tanıştığım bir Alman'la bildiğin muhabbet ediyorduk Berlin 'de sanat okumuş güzel okumuş listesinde 500'den fazla film var. Berlinale'e, Karlov Vary'e gitmiş vesaire. Çok kıskandım, ben de gitcem dedim. Bakalım.
Amcamları Krav Maga öğrensem dövebilirim aslında, salakoğlusalaklar dövüşmeyi de bilmiyorlar gerçi, bir sopa da işimi görür gerçi-
Film izlemeye devam, manyak filmler deli filmler en son bunlar vardı;
Kon Tiki(hedef, amaç, hırs her bişey), Before Sunset, Seventh Seal, Inception, Life is Sweet(çokgzell!!!), Trance...bir sürü. Normalde adet olmuştur, izlediğim filmi, film günlüğü gibi yazın yazmaya çalışmak, yapamadım bu sene, deftere yazıp çiziyim dedim yine yapamadım, bir şekilde filmlerden notlar almanın yolunu bulmalı bilen varsa soruşturulmalı!
Facebook'u da kapadım, dondurdum, sıkılmalık bi hesap açtım işte Tetris oynamak için, yoksa beynim fonksiyonlarını yitircek.
İspanyolca öğrenmeye çalışcam, bakalım dil çok güzel öyle konuşması falan eğlenceli geliyor, İtalyanca da iyi ama İspanyolca'ya bi bakalım umarım bırakmam devamı gelir. Bir başlangıç lazım, bir kıvılcım...
*.*.*.*.*..*.*.*.*.*.*.*.*.*..*.*.*.*.*..*.*.*.................*..*.*.*.*..........................................*.*.*.*.*.*
Bu yukarıdaki anlamsız hareketten sonra,
Ne bok yicem lan ben?!
Etiketler:
ev,
Yazar delirir
Perşembe, Temmuz 25, 2013
Dizi Var Film Var
Geçenlerde ben yine evdeyim, yine götü yaymış Dr. Who izliyorum ama bildiğin tadını çıkarıyorum anı yaşıyorum anasını satıyım, şu Weepin' Angels'lı bölüm favorim ondan önceki de ondan sonraki de, hepsi. Martha'ya o kadar laf ettiler, sevmediler-kardeşlerim ve yerküre üzerindeki diğer canlı yaşam formları- lan nesini sevmiyorsunuz, aşkböceği tarzı ağlaşmalarını saymazsak iyi güzel aslında. Shakespeare'i gördü kadın! Rose gördü mü? Bok gördü! Boe'nun yüzü vay anasını! Dalekler de bi ölemediler, bi ışınlan çoğal tekrar Doctor'u öldürmeyi dene. David Tennant tamam iyi güzel de, son bir sezonumuz kaldı senle adamım! Donna da tekrar gelecek tabii. Ondan sonra gelsin Amy Pond yavrum benim ya ne güzel böyle yanakları kırmızı vesaire...çok daha böyle sevecen görünmeye çalıştım okuyunca ne sapık fantezilerle yazmışım...neyse, yakında biter Doctor Who da, en azından Game of Thrones'un yeni sezonuna kadar gayet güzel idare eder. Donna'yı Marthadan Rose'u hepsinden Amy'i Rose'dan çok..öpüyorum en güzel zamanlarından.
Neyse, bir de Dexter var, salak mal gerizekalı (bayram dolayısıyla ağza ayar) Lan Dexter'ı unuttum en son beyin parçaları vardı, böyle Dr. Vogel'e geliyordu hediye paketi vardı, Debra sızıp gidip her şeyi bok ediyordu eşeğoğlueşeğinkızkardeşi. Bi bakmışım 1. sezon 1.bölümden başlamışım tekrar bu diziye de, okul zamanı öyle bi hasta düşünceye sevk olup ardından vazgeçme gücünü kendimde bulabilmiştim. Her türlü arkadaş tahriğine -bende komple dizi var harddiskte, söylemi- rağmen. Neyse, bakalım Dexter bitiyor anasını satıyım. *askısız sütyen 15 lira, normali kaç para ki acaba? değişiyodur kesin*reklamlar çok ilginç.
Başka ne anlatıyordum ben,
Bi çılgınlık yapıp yarın War Trilogy yapayım diyorum sonra Manyak Herzog giriyor araya Rosselliniden bi sağ kroşe...ama Herzog manyaklığıyla dövüyor, Herzoga devam hem Rosselininin filmler kargo*da.;).
Kaspar Hauser, Nosferatu, Woyzeck...Fitzcarraldo'yu da önceki bilgisayarlardan birinde unutmuştum-ödünç alınan-
Shoah diye bi film var belgesel röportajlar anti-nazi ex-nazi holocaust kaçanlar kurtulanlar...tam 566 dk. dizi gibi bunu da 2'şer saatle ancak bitiririm. Tarih önemli.
Başka bir şey var mı diye bakınırken,
yok!
Pazar, Temmuz 21, 2013
Çorbasal Meseleler part-2
Selam,
mutluluktan çimlerde topuklarım kıçıma değecek kadar hızlı koşturuyorum...demek isterdim de yok ya, ayın 21'i olmuş, elim boş bok gibi kaldım ortada iş yok güç yok yakında psikiyatristin kapısını çalarım en kötü ihtimalle tekmelerim stresten ne bok yiyeceğimi bilmez durumdayım da yazınca geçiyor sanki...durakladığım yerde küfretmekten vazgeçiyorum yoksa...bu dünyanın gelmişine de uzayın derinliklerine de sıçayım...
Almanca blog vardı ya, bir hevesti açtım gibi oldu, yahu resmen birşey yapmak istemiyorum, ne bok yicem olm ya blog? şşt?
Bu zamanlarda internetten kurtulmayı çözüm olarak görüyordum da işe yaradığı zamanlar oluyor işte, bazen.
Uzun zaman oldu, B.'yle konuşmuyorum. Konuşsam ne iki kelime edemiyorum, anasını satıyım anasını satıyım anasını satıyım satıyım anasını satıyım beynimin olmayan hani...noktalama işaretlerini de yanlış kullanmaya bayılıyorum hatta kullanmamaya daha çok bayılıyorum o zaman daha çorba oluyor daha çok yansıtıyor sıçmıklı duvarlarını beynimin, olmayan hani.
Yıl olmuş 2013 baba eline bakıyorsun boyun posun devrilsin allah seni bildiği gibi yapsın bi de ben dil biliyorum yeaa diye geçiniyorsun grzkalı aptl slk..
Açtım Little Miss Sunshine soundtrack ooohh oohh ooooh misss, ama o bile işe yaramadı, mod aynı.
Doctor Who izlerken bir tek o an mutlu oluyorum, dizi izlemekten de film izleyemiyorum artık, sıkılıyorum anasını anasını anasını satıyiiim, dizilerin.
B.'ye yine gelecek olursam, ne bok yicem ben, kız Almanya'ya da gitmiyor artık anlatmıştım bunu, mutluluktan takla atacaktım bakan vardı ya hani...iyi de gitmiyor diye daha mı kötü oldu acaba diye düşünüyorum ki son gelişmeler olumlu, kanka nbr yhaaa moduna girmemek için de kızla az görüşüyorum.
Param yok, Ankara yalan olabilir, bok oldu Ankara, dar geldi bana Ankara hatta hiç gelmedi, ben gitmedim.
Daft Punk'a sardım, he yavrum he sen lisede dinliyordun, hoşuma gitti hele şu Get Lucky var ya bokunu çıkarana kadar dinliyorum ama son zamanlarda onu bile dinlemez oldum. Albümü indirdim de bakalım.
Eea, kimseyle de görüştüğüm yok bi de, arkadaşlar vesaire, iyice yalnız modunda evde dört duvar arasında dizi izleyerek bazen de müzik dinleyerek geçiyor da, geçmiyor günler beaa!
Belki de kardeşimi beraberimde götürme planlarım da yatacak maddi imkansızlıklara sokayım.
Ne yapayım ki,
Hayat sevince güzel sevince mutlu günler kuş kelebek börtü böcek seversem her şey yoluna girecek mi, hatta bir taşı sevmem yetecek mi? Yetmeyecek sevgili Ayşecik, kandırmışlar seni saf köylü kızım benim, alyazmalım, hokka burunlum...
Eve geldim bir de ne göreyim Aa AAA(deterjan reklamı edasıyla) gitarım, o çok severek çalamadığım gitarım rüzgardan devrilmiş sapı sizlere ömür...ben de laptopu üzerine koydum, o küççük yusyuvarlak delik hizasında laptop standı olarak kullanıyorum güzel oldu, oraya fan taksam ?! Çok orjinal olurdu fikir de aman ya bir ay için, peh.
Yine Daft Punk-
Neyse, Deezer var güzel program, otlanıyorum deneme sürümünden orda güzel güzel müzik tavsiye ediyor falan.
Başka bi'şey yok sanırım.
mutluluktan çimlerde topuklarım kıçıma değecek kadar hızlı koşturuyorum...demek isterdim de yok ya, ayın 21'i olmuş, elim boş bok gibi kaldım ortada iş yok güç yok yakında psikiyatristin kapısını çalarım en kötü ihtimalle tekmelerim stresten ne bok yiyeceğimi bilmez durumdayım da yazınca geçiyor sanki...durakladığım yerde küfretmekten vazgeçiyorum yoksa...bu dünyanın gelmişine de uzayın derinliklerine de sıçayım...
Almanca blog vardı ya, bir hevesti açtım gibi oldu, yahu resmen birşey yapmak istemiyorum, ne bok yicem olm ya blog? şşt?
Bu zamanlarda internetten kurtulmayı çözüm olarak görüyordum da işe yaradığı zamanlar oluyor işte, bazen.
Uzun zaman oldu, B.'yle konuşmuyorum. Konuşsam ne iki kelime edemiyorum, anasını satıyım anasını satıyım anasını satıyım satıyım anasını satıyım beynimin olmayan hani...noktalama işaretlerini de yanlış kullanmaya bayılıyorum hatta kullanmamaya daha çok bayılıyorum o zaman daha çorba oluyor daha çok yansıtıyor sıçmıklı duvarlarını beynimin, olmayan hani.
Yıl olmuş 2013 baba eline bakıyorsun boyun posun devrilsin allah seni bildiği gibi yapsın bi de ben dil biliyorum yeaa diye geçiniyorsun grzkalı aptl slk..
Açtım Little Miss Sunshine soundtrack ooohh oohh ooooh misss, ama o bile işe yaramadı, mod aynı.
Doctor Who izlerken bir tek o an mutlu oluyorum, dizi izlemekten de film izleyemiyorum artık, sıkılıyorum anasını anasını anasını satıyiiim, dizilerin.
B.'ye yine gelecek olursam, ne bok yicem ben, kız Almanya'ya da gitmiyor artık anlatmıştım bunu, mutluluktan takla atacaktım bakan vardı ya hani...iyi de gitmiyor diye daha mı kötü oldu acaba diye düşünüyorum ki son gelişmeler olumlu, kanka nbr yhaaa moduna girmemek için de kızla az görüşüyorum.
Param yok, Ankara yalan olabilir, bok oldu Ankara, dar geldi bana Ankara hatta hiç gelmedi, ben gitmedim.
Daft Punk'a sardım, he yavrum he sen lisede dinliyordun, hoşuma gitti hele şu Get Lucky var ya bokunu çıkarana kadar dinliyorum ama son zamanlarda onu bile dinlemez oldum. Albümü indirdim de bakalım.
Eea, kimseyle de görüştüğüm yok bi de, arkadaşlar vesaire, iyice yalnız modunda evde dört duvar arasında dizi izleyerek bazen de müzik dinleyerek geçiyor da, geçmiyor günler beaa!
Belki de kardeşimi beraberimde götürme planlarım da yatacak maddi imkansızlıklara sokayım.
Ne yapayım ki,
Hayat sevince güzel sevince mutlu günler kuş kelebek börtü böcek seversem her şey yoluna girecek mi, hatta bir taşı sevmem yetecek mi? Yetmeyecek sevgili Ayşecik, kandırmışlar seni saf köylü kızım benim, alyazmalım, hokka burunlum...
Eve geldim bir de ne göreyim Aa AAA(deterjan reklamı edasıyla) gitarım, o çok severek çalamadığım gitarım rüzgardan devrilmiş sapı sizlere ömür...ben de laptopu üzerine koydum, o küççük yusyuvarlak delik hizasında laptop standı olarak kullanıyorum güzel oldu, oraya fan taksam ?! Çok orjinal olurdu fikir de aman ya bir ay için, peh.
Yine Daft Punk-
Neyse, Deezer var güzel program, otlanıyorum deneme sürümünden orda güzel güzel müzik tavsiye ediyor falan.
Başka bi'şey yok sanırım.
Çarşamba, Temmuz 03, 2013
Göz
Çok uzun zaman sonra,
Çok karmaşık günlerden sonra, baş belaları ve diğer saçma sapan olaylarla cebelleştikten sonra, yine sonra hep sonra, başka türlü olamazdı. Geri dönülmesi imkansızken...
Tek parça sıyrıldık olaylardan, ama bütün olumsuzluklara rağmen yine olumsuzluk, hep olumsuzluk vardı, can sıkıntısı her yeri karanlık gibi sarmış, görme yetisini kaybeden bir yaratık gibi hissettiriyordu, yaratık sabretse kulakları iyi duyacak, iyi koku alacaktı; düşmanının sesini ve geniz yakan kokusunu. Düşmanının kahkahaları ve attığı her adım, yeni gelişen hatta inanılmaz hızlı bir şekilde gelişen duyularına işkence ediyordu, büyük bir patlama hissetti kulağında, kusacak kadar yandı genzi...
Çok karmaşık günlerden sonra, baş belaları ve diğer saçma sapan olaylarla cebelleştikten sonra, yine sonra hep sonra, başka türlü olamazdı. Geri dönülmesi imkansızken...
Tek parça sıyrıldık olaylardan, ama bütün olumsuzluklara rağmen yine olumsuzluk, hep olumsuzluk vardı, can sıkıntısı her yeri karanlık gibi sarmış, görme yetisini kaybeden bir yaratık gibi hissettiriyordu, yaratık sabretse kulakları iyi duyacak, iyi koku alacaktı; düşmanının sesini ve geniz yakan kokusunu. Düşmanının kahkahaları ve attığı her adım, yeni gelişen hatta inanılmaz hızlı bir şekilde gelişen duyularına işkence ediyordu, büyük bir patlama hissetti kulağında, kusacak kadar yandı genzi...
Etiketler:
tatil
Cuma, Mayıs 17, 2013
İzmir -Haddinden uzun bitmeyen tatilin bitmeyen yazısı-
Pazartesi, Mayıs 13, Final Sınavı-ve Schluß!
Sabah, sınav saat 8.30'da idi. Ben ise 6.30'da kalkmayı planlamıştım, yapamadım evden çıktığım zaman ise 7.15 derken dolmuşu bekledim, gecikti. Dolmuşa bindim, yahu üniversiteden mi uzaklaşıyoruz bana mı öyle geliyor? "Kayboldum, !'^+%&/()! -surat ifademden belliydi-" Şoför : "Genç, nereye gidiyorsun?" dediğinde, "Üniversite..." diyince, şoförün yüzündeki ifadeyi anlatabilmeyi isterdim. Geç kalacağım, geç kalacağım! Neden ben neden Tanrım! diye isyanlara ve dile gelmiştim. Lanet etmedim, bişeyler söylediğimi hatırlıyorum ama Tanrıya değildi onlar, aptallığıma, aptal yaradılışıma dolaylı yoldan ona kızmış olabilirim tabii ki...
Sınava girdim, sınavdan çıktım. A2 sorularıyla dolu şaka gibi bir sınav! Ben B1' ağırlıklı beklerken ki Prapositionlar falan, onlara çalışmadım sevmiyordum ve başıma bela oldular, içerik önemli değil ama ileride okuyup mutlu-mutsuz olacaksam birinci değilim, 2 3 de değil...Saçmaladım ben son sınavda ama bunu farklı yorumlayabilirim, bahane de üretiyor olabilirim ama...Boşver!
Arkadaşlarla bütün günü planlamıştık, önce arkadaşın evinde buluşuldu ve hep beraber toplandık Gönülsutakla...Eşek, Kibarkoşar ve sevgilisi.
Sinemaya gittik, Iron Man 3D...Hollywood filmlerine bayılmadığımı ve içten içe duyduğum nefreti her fırsatta paylaşıyorum bu yüzden filmi yorumlamayacağım bile. Eğlendik mi, evet! AVM'de markette sepetin içinde beni ordan oraya sürükleyen Kibarkoşarın sevgilisi, videoya alan Gönülsu...Her şey çok güzeldi yolundaydı, bi ara Keçisakal-Kibarkoşarın sevgilisi- kayboldu, sonra kızlar kayboldu sonra ben kayboldum.
Sinemadan çıktık, sinema salonunda ben daha sohbet havasında atlatırız sanmıştım filmi, ama öyle olmadı- ben sinemayı sadece hakeden filmler bıdı bıdı- Türkiyede hakkeden(!) filmler zaten yüzlerce kopyayla izletiliyor. Pas ve Kemik, Stoker...bunları izlemek için resmen 3 büyükşehirde yaşamanız gerekiyor, nefret ettim.
Neyse, eğlendik, dondurmaya yemeğe gittik sonra, yedik de. Sohbet de ettik. Çok istediğim gibi gidiyordu her şey, gündüz de biletimi almıştım İzmir'e gitmek için, yanlış firmayı aradığım sandım, aradığım firma da garipti. Aldığım bilet de garipti, şirket de garipti, ama günüm güzeldi.
Salı, Mayıs 14, Otobüs hareket saati 19, istikamet İzmir.
Salı günü Hocamın kitabını ve Tutunamayanları teslim etmem gerekiyordu. Okula gittim, bu kez doğru dolmuşla. Önce hocamın kitabını teslim ettim ama ondan önce Psikolojideki kuzenime flaşbelleğini teslim etmem gerekiyordu, Salı günü teslim günü. Arkadaşlarıyla tanışıyordum zaten, muhabbet ettik, çay içtik, langırt oynadık, öyle güzeldi ki o kadar çok güldüm ki, bütün bir yıl yaşadığım saçmalıkları unuttum birkaç saat içinde. Onlar mezun oldular. Psikolog oldular, olacaklar, karşınıza çıkarlar belki de*
Kuzenimin evindeki son günümdü, çok rahattım, rahat ettirdiler, sağolsunlar. Eşyalarımı topladım, gitmeye hazırdım.
Otobüs, bilet derken otobüsteyim ;dua ettim. Tanrım yanıma konuşkan biri otursun yaşıt olalım muhabbet falan 14 saat sıkıntıdan ıkıntıdan ölmeyeyim, diye. Ama tam tersi oldu, yaşlı bir amca, minik 3 aylık belki, bebeklerin yaşını tahmin edemem, bir torun...Amca konuşkandı, tatlı bi aileydi açıkçası. Yolculuk boyunca rahatsız olup olmadığımı sordular. Olmadım gerçekten, film izledim Tokyo!2008 ve Pas ve Kemik'in bir kısmını. Şarjım bitti. Tuvalet yoktu otobüste, neyse ki en yakın mola yerinde gördüğüm ilk WC tabelasına sarıldım. Yolda arama vardı, bir 45 dk belki 1 saat durmak zorunda kaldık, çocuğun biri yasadışı madde taşıyordu, indirdiler. Ona sövdüm, o kadar yol gitmişiz be çocuk yapılacak şey mi?!
Çarşamba, Mayıs 15, İzmir
Otobüs Terminalini gördükten sonra içimde oluşan garip mutluluğu değişmem belki zaman alacak. Telefonu çıkardığım gibi cebimden, rastgele foto çekmeye başladım, İzmir- ilk defa. Rastgele foto çekmeyi seviyorum, saçma sapan fotoğrafları seviyorum, çekilmeye değer görülmeyen şeyleri çekmeyi de seviyorum, foto almanak yapardım elimde olsa.
Kuzeni aradım, almaya gelmedi ben gidebildim en azından, kaybolunacak bişeyi yoktu, servise atlandı ve, yol boyunca - yahu İzmir böyle bişi değildi sanırım? demeye başladığımı farkettim, nasıl olacaktı İzmir? Nasıl olmalıydı?
Kuzeni bekledim, kuzen geldi, eve gittim...yerleşmeler vesaire derken Rota şöyleydi ;
Konak, Kemeraltı, Asansör, Karşıyaka, Alsancak...
"Oğlum çok klişe" dedim "çekme yapma etme gözünü seviyim" dedim "saat kulesiyle herkesin fotoğrafı var" dedim. Dinlemedi "allahın emri o" dedi. Çekildim tabii ki. Asansöre kadar yürüdük, yürüdüğümüze değdi orda da yorgunluğu atacak kadar soğuk bir şeyler içtik, manzara güzeldi, muhteşemdi. Benden önce çeken vardır tabii ama şöyle bir şey ki, benim fotoğrafım çok fantastikti yahu, dalga geçiyorum ama o kadar fotoğrafın arasından en sevdiğimdi.
Kemeraltında durmadık, camiye kadar sadece, orda 3 kartpostal aldım, 2 tanesi hocama bir tanesi de sevdiğim bir arkadaşıma.
Karşıyakaya geçtik ordan, rüzgar güzeldi, vapur hüzünlü- bana kendimi garip hissettirdi, anlam veremedim, vapurlar mutlu araçlar değiller dedim, trenler gibiler. Yemek yedik, açlığımızı dindirdik bir şekilde, ben de kartpostalları doldurdum, aceleye mi geldi ne? Zaten 3 satır bir şey yazmam gerekiyor, kartpostaldı sonuçta.
Alsancak'a gittik, Sevgi Yolu güzeldi, insanlar, kalabalık, betimleme yapacak havamda mı değilim yoksa - kitapçı tabelası gördüm, koştum, su arayan bedevi gibi, su bulmuş gibi.
Kitaplık güzeldi, kitaplar güzeldi, sahaftı, çok sahaftı. Sahafları seviyorum, Karşıyaka'daki kitapçı 5tl'ye kitap satıyordu, boş kitaplar, sayfalarda harfler olmasa daha anlamlı olurlardı. Sahaftan bahsedeyim, içeri girdim, Oğuz Atay aramaya çalışırken, Almanca kitap sordum, VAHA! Kitaplar tam karşımda duruyordu, saniyeler içinde kapakların üstündeki adları yazarları tanımaya çalışırken buldum kendimi, çok mu şanslıydım? 4 Kitap seçtim, şunlar;
1-Michael Ende,Die unendliche Geschichte : İngilizcesi the Neverending Story, filmi çekilmiş, insanların hayatında güzel izler bırakmış.
2-Ingrid Bergman, Mein Leben
3-Stephen King, der Gesang der Toten
4-Edgar Allan Poe, der Doppelmord in der Rue Morgue
Sahaf kitapları beğendi ben de beğendim 25lira verip ayrıldım, Kitapsan ve DnR desem? Tamam tamam Almanca yayın yok, olsa da pahalı belki talep yok diyeceksiniz ama...evet talep yok, ben kitaplarımı aldım, mutlu ayrıldım, İzmir'den ayrılmadan önce tekrar gidip Oğuz Atay'serisi yapabilirsem satın alıp ayrılmayı düşünüyorum, Atay'ı bulabilirim ama Almanca yayın bulamam diye Almanca kitap araştırıyorum netten de bakalım.
Akşamında o günün, diğer kuzenimle dondurma yedik, Şirinyer'de oturduk muhabbet ettik, yahu nasıl özlemişim ikisini de, 8 ay oluyor herhalde görüşmeyeli, birkaç kez görüntülü görüşme, başka türlü tatiller kesişmemişti.
Perşembe, 16 Mayıs, İzmir-weiter.
Bornova'ya gittik, Küçük Park'taydık,döner yedik-künefe yedik Antakya Döner'de-künefenizi dondurmalı isteyin, benden tavsiye- Kalkamadık, bildiğin oturduk kaldık, ağırlaştı bünyemiz.
Optimum'a gitmiştik öncesinde, Aliağa metrosu gecikmeliydi, intihar vardı. Bomba esprisi yapan soytarılar vardı, herkes alarmdaydı adam ölmüştü. Adamın biri-intihar etmişti. O gün karanlıktı zaten, resmen bunları 17 Mayıs'tan yazarken, kafamdan silip atmışım. AVM gezmeyi sevmiyorum, Optimum da hem ıssız-mış diğer günlere göre, neden öyle olmuştu bilmiyorum. Saat biraz ilerleyince kafelerden birine geçtik, nargile istedik 2 de kahve. Nargile içen bünye olmadığım için, kuzen de içmeye yanaşmadığı için nargile bana kalınca, iç babam iç yaparım sanmıştım ama öyle olmadı-bana göre değilmiş yahu, bir daha ağzıma sürmem, belki bilmiyorum. Arkadaşım o an geldi aklıma, hem gün içinde künefeden bahsedilmişti hem aranmıştı. Tekrar arandı-
Biz şu kafedeyiz, sen nerdesin buluşalım derken*aylardır görmüyorum, insan özlüyor gerçekten, künefe sözü vardı, kahve sözü vardı, söz vermiştik birbirimize ama bir türlü ne fırsat oluyordu ne de imkan...
20 dk içinde geldi, Almanların dakikliği üstüne sinmişti ki kendi Almanca'dan nefret eder, nefret etmez de sevmez hani...Sohbet ettik, uzun zamandır ilk defa, hem her şey çok somuttu hem de tam beklediğim gibiydi, tam hayal ettiğim gibi, ya az konuştuğumdan ya da nargileden...bilmiyorum ama biraz durgun hissettim o an böyle-------bir kaç saniyelik boşluklar oluyordu, sohbet ettik, iyi ki gelmişti, iyi ki gelmiştim, tekrar buluşacaktık, bu çok aceleye gelmişti -kuzenimin itiraf ettiği gibi çok aradan çıkarılmış bir görüşme olmuştu- buna rağmen güzeldi, diğer günü iple çekiyorum.
Cuma, 17 Mayıs, İzmir-weiter,
Bugün de Kemeraltındaydık yine, neden mi yine? Çünkü aa Kemeraltı burası bak, hadi dönelim yapmıştık. Alışverişi bahane edip geldik, 2 Tişörtüm ve 5 çorabım var, iç çamaşırını başka zaman hallederim-apar topar çıkılmış eşyaların yarısı apartta kaybolmuştu- Antalya'ya gitmek için planlar yapıyorum onu da ayrı anlatırım.
Saat kulesindeki fotoğrafçı amca Beyaz tişört beyaz şapka giyer, bizi fotoğraf çekti. 1 saat kadar oyalandıktan sonra fotoğrafları aldık. Güvercin yemi satan teyze, harita bilginiz varsa tam güneyde de teyze oturuyordu. Onunla da fotoğraf çekildik. Her şeyi herkesi fotoğraf çekiyorum. Görmemişlik yapıyorum İzmir, görmemişliğime katlan İzmir.
Efes, Şirince-şarap-, ve de yarın CCile buluşma! diğer program bu kadar, pazartesi güzel bi film bulunursa kaçırılmaz...
Sabah, sınav saat 8.30'da idi. Ben ise 6.30'da kalkmayı planlamıştım, yapamadım evden çıktığım zaman ise 7.15 derken dolmuşu bekledim, gecikti. Dolmuşa bindim, yahu üniversiteden mi uzaklaşıyoruz bana mı öyle geliyor? "Kayboldum, !'^+%&/()! -surat ifademden belliydi-" Şoför : "Genç, nereye gidiyorsun?" dediğinde, "Üniversite..." diyince, şoförün yüzündeki ifadeyi anlatabilmeyi isterdim. Geç kalacağım, geç kalacağım! Neden ben neden Tanrım! diye isyanlara ve dile gelmiştim. Lanet etmedim, bişeyler söylediğimi hatırlıyorum ama Tanrıya değildi onlar, aptallığıma, aptal yaradılışıma dolaylı yoldan ona kızmış olabilirim tabii ki...
Sınava girdim, sınavdan çıktım. A2 sorularıyla dolu şaka gibi bir sınav! Ben B1' ağırlıklı beklerken ki Prapositionlar falan, onlara çalışmadım sevmiyordum ve başıma bela oldular, içerik önemli değil ama ileride okuyup mutlu-mutsuz olacaksam birinci değilim, 2 3 de değil...Saçmaladım ben son sınavda ama bunu farklı yorumlayabilirim, bahane de üretiyor olabilirim ama...Boşver!
Arkadaşlarla bütün günü planlamıştık, önce arkadaşın evinde buluşuldu ve hep beraber toplandık Gönülsutakla...Eşek, Kibarkoşar ve sevgilisi.
Sinemaya gittik, Iron Man 3D...Hollywood filmlerine bayılmadığımı ve içten içe duyduğum nefreti her fırsatta paylaşıyorum bu yüzden filmi yorumlamayacağım bile. Eğlendik mi, evet! AVM'de markette sepetin içinde beni ordan oraya sürükleyen Kibarkoşarın sevgilisi, videoya alan Gönülsu...Her şey çok güzeldi yolundaydı, bi ara Keçisakal-Kibarkoşarın sevgilisi- kayboldu, sonra kızlar kayboldu sonra ben kayboldum.
Sinemadan çıktık, sinema salonunda ben daha sohbet havasında atlatırız sanmıştım filmi, ama öyle olmadı- ben sinemayı sadece hakeden filmler bıdı bıdı- Türkiyede hakkeden(!) filmler zaten yüzlerce kopyayla izletiliyor. Pas ve Kemik, Stoker...bunları izlemek için resmen 3 büyükşehirde yaşamanız gerekiyor, nefret ettim.
Neyse, eğlendik, dondurmaya yemeğe gittik sonra, yedik de. Sohbet de ettik. Çok istediğim gibi gidiyordu her şey, gündüz de biletimi almıştım İzmir'e gitmek için, yanlış firmayı aradığım sandım, aradığım firma da garipti. Aldığım bilet de garipti, şirket de garipti, ama günüm güzeldi.
Salı, Mayıs 14, Otobüs hareket saati 19, istikamet İzmir.
Salı günü Hocamın kitabını ve Tutunamayanları teslim etmem gerekiyordu. Okula gittim, bu kez doğru dolmuşla. Önce hocamın kitabını teslim ettim ama ondan önce Psikolojideki kuzenime flaşbelleğini teslim etmem gerekiyordu, Salı günü teslim günü. Arkadaşlarıyla tanışıyordum zaten, muhabbet ettik, çay içtik, langırt oynadık, öyle güzeldi ki o kadar çok güldüm ki, bütün bir yıl yaşadığım saçmalıkları unuttum birkaç saat içinde. Onlar mezun oldular. Psikolog oldular, olacaklar, karşınıza çıkarlar belki de*
Kuzenimin evindeki son günümdü, çok rahattım, rahat ettirdiler, sağolsunlar. Eşyalarımı topladım, gitmeye hazırdım.
Otobüs, bilet derken otobüsteyim ;dua ettim. Tanrım yanıma konuşkan biri otursun yaşıt olalım muhabbet falan 14 saat sıkıntıdan ıkıntıdan ölmeyeyim, diye. Ama tam tersi oldu, yaşlı bir amca, minik 3 aylık belki, bebeklerin yaşını tahmin edemem, bir torun...Amca konuşkandı, tatlı bi aileydi açıkçası. Yolculuk boyunca rahatsız olup olmadığımı sordular. Olmadım gerçekten, film izledim Tokyo!2008 ve Pas ve Kemik'in bir kısmını. Şarjım bitti. Tuvalet yoktu otobüste, neyse ki en yakın mola yerinde gördüğüm ilk WC tabelasına sarıldım. Yolda arama vardı, bir 45 dk belki 1 saat durmak zorunda kaldık, çocuğun biri yasadışı madde taşıyordu, indirdiler. Ona sövdüm, o kadar yol gitmişiz be çocuk yapılacak şey mi?!
Çarşamba, Mayıs 15, İzmir
Otobüs Terminalini gördükten sonra içimde oluşan garip mutluluğu değişmem belki zaman alacak. Telefonu çıkardığım gibi cebimden, rastgele foto çekmeye başladım, İzmir- ilk defa. Rastgele foto çekmeyi seviyorum, saçma sapan fotoğrafları seviyorum, çekilmeye değer görülmeyen şeyleri çekmeyi de seviyorum, foto almanak yapardım elimde olsa.
Kuzeni aradım, almaya gelmedi ben gidebildim en azından, kaybolunacak bişeyi yoktu, servise atlandı ve, yol boyunca - yahu İzmir böyle bişi değildi sanırım? demeye başladığımı farkettim, nasıl olacaktı İzmir? Nasıl olmalıydı?
Kuzeni bekledim, kuzen geldi, eve gittim...yerleşmeler vesaire derken Rota şöyleydi ;
Konak, Kemeraltı, Asansör, Karşıyaka, Alsancak...
"Oğlum çok klişe" dedim "çekme yapma etme gözünü seviyim" dedim "saat kulesiyle herkesin fotoğrafı var" dedim. Dinlemedi "allahın emri o" dedi. Çekildim tabii ki. Asansöre kadar yürüdük, yürüdüğümüze değdi orda da yorgunluğu atacak kadar soğuk bir şeyler içtik, manzara güzeldi, muhteşemdi. Benden önce çeken vardır tabii ama şöyle bir şey ki, benim fotoğrafım çok fantastikti yahu, dalga geçiyorum ama o kadar fotoğrafın arasından en sevdiğimdi.
Kemeraltında durmadık, camiye kadar sadece, orda 3 kartpostal aldım, 2 tanesi hocama bir tanesi de sevdiğim bir arkadaşıma.
Karşıyakaya geçtik ordan, rüzgar güzeldi, vapur hüzünlü- bana kendimi garip hissettirdi, anlam veremedim, vapurlar mutlu araçlar değiller dedim, trenler gibiler. Yemek yedik, açlığımızı dindirdik bir şekilde, ben de kartpostalları doldurdum, aceleye mi geldi ne? Zaten 3 satır bir şey yazmam gerekiyor, kartpostaldı sonuçta.
Alsancak'a gittik, Sevgi Yolu güzeldi, insanlar, kalabalık, betimleme yapacak havamda mı değilim yoksa - kitapçı tabelası gördüm, koştum, su arayan bedevi gibi, su bulmuş gibi.
Kitaplık güzeldi, kitaplar güzeldi, sahaftı, çok sahaftı. Sahafları seviyorum, Karşıyaka'daki kitapçı 5tl'ye kitap satıyordu, boş kitaplar, sayfalarda harfler olmasa daha anlamlı olurlardı. Sahaftan bahsedeyim, içeri girdim, Oğuz Atay aramaya çalışırken, Almanca kitap sordum, VAHA! Kitaplar tam karşımda duruyordu, saniyeler içinde kapakların üstündeki adları yazarları tanımaya çalışırken buldum kendimi, çok mu şanslıydım? 4 Kitap seçtim, şunlar;
1-Michael Ende,Die unendliche Geschichte : İngilizcesi the Neverending Story, filmi çekilmiş, insanların hayatında güzel izler bırakmış.
2-Ingrid Bergman, Mein Leben
3-Stephen King, der Gesang der Toten
4-Edgar Allan Poe, der Doppelmord in der Rue Morgue
Sahaf kitapları beğendi ben de beğendim 25lira verip ayrıldım, Kitapsan ve DnR desem? Tamam tamam Almanca yayın yok, olsa da pahalı belki talep yok diyeceksiniz ama...evet talep yok, ben kitaplarımı aldım, mutlu ayrıldım, İzmir'den ayrılmadan önce tekrar gidip Oğuz Atay'serisi yapabilirsem satın alıp ayrılmayı düşünüyorum, Atay'ı bulabilirim ama Almanca yayın bulamam diye Almanca kitap araştırıyorum netten de bakalım.
Akşamında o günün, diğer kuzenimle dondurma yedik, Şirinyer'de oturduk muhabbet ettik, yahu nasıl özlemişim ikisini de, 8 ay oluyor herhalde görüşmeyeli, birkaç kez görüntülü görüşme, başka türlü tatiller kesişmemişti.
Perşembe, 16 Mayıs, İzmir-weiter.
Bornova'ya gittik, Küçük Park'taydık,döner yedik-künefe yedik Antakya Döner'de-künefenizi dondurmalı isteyin, benden tavsiye- Kalkamadık, bildiğin oturduk kaldık, ağırlaştı bünyemiz.
Optimum'a gitmiştik öncesinde, Aliağa metrosu gecikmeliydi, intihar vardı. Bomba esprisi yapan soytarılar vardı, herkes alarmdaydı adam ölmüştü. Adamın biri-intihar etmişti. O gün karanlıktı zaten, resmen bunları 17 Mayıs'tan yazarken, kafamdan silip atmışım. AVM gezmeyi sevmiyorum, Optimum da hem ıssız-mış diğer günlere göre, neden öyle olmuştu bilmiyorum. Saat biraz ilerleyince kafelerden birine geçtik, nargile istedik 2 de kahve. Nargile içen bünye olmadığım için, kuzen de içmeye yanaşmadığı için nargile bana kalınca, iç babam iç yaparım sanmıştım ama öyle olmadı-bana göre değilmiş yahu, bir daha ağzıma sürmem, belki bilmiyorum. Arkadaşım o an geldi aklıma, hem gün içinde künefeden bahsedilmişti hem aranmıştı. Tekrar arandı-
Biz şu kafedeyiz, sen nerdesin buluşalım derken*aylardır görmüyorum, insan özlüyor gerçekten, künefe sözü vardı, kahve sözü vardı, söz vermiştik birbirimize ama bir türlü ne fırsat oluyordu ne de imkan...
20 dk içinde geldi, Almanların dakikliği üstüne sinmişti ki kendi Almanca'dan nefret eder, nefret etmez de sevmez hani...Sohbet ettik, uzun zamandır ilk defa, hem her şey çok somuttu hem de tam beklediğim gibiydi, tam hayal ettiğim gibi, ya az konuştuğumdan ya da nargileden...bilmiyorum ama biraz durgun hissettim o an böyle-------bir kaç saniyelik boşluklar oluyordu, sohbet ettik, iyi ki gelmişti, iyi ki gelmiştim, tekrar buluşacaktık, bu çok aceleye gelmişti -kuzenimin itiraf ettiği gibi çok aradan çıkarılmış bir görüşme olmuştu- buna rağmen güzeldi, diğer günü iple çekiyorum.
Cuma, 17 Mayıs, İzmir-weiter,
Bugün de Kemeraltındaydık yine, neden mi yine? Çünkü aa Kemeraltı burası bak, hadi dönelim yapmıştık. Alışverişi bahane edip geldik, 2 Tişörtüm ve 5 çorabım var, iç çamaşırını başka zaman hallederim-apar topar çıkılmış eşyaların yarısı apartta kaybolmuştu- Antalya'ya gitmek için planlar yapıyorum onu da ayrı anlatırım.
Saat kulesindeki fotoğrafçı amca Beyaz tişört beyaz şapka giyer, bizi fotoğraf çekti. 1 saat kadar oyalandıktan sonra fotoğrafları aldık. Güvercin yemi satan teyze, harita bilginiz varsa tam güneyde de teyze oturuyordu. Onunla da fotoğraf çekildik. Her şeyi herkesi fotoğraf çekiyorum. Görmemişlik yapıyorum İzmir, görmemişliğime katlan İzmir.
Efes, Şirince-şarap-, ve de yarın CCile buluşma! diğer program bu kadar, pazartesi güzel bi film bulunursa kaçırılmaz...
Etiketler:
gezi,
izmir,
üniversite
Perşembe, Mayıs 09, 2013
Film İncelemelerim ve Başıma Gelmemesi Gereken Olaylar
Bu aralar bir şeyler bir şeyleri delice başka bir şeylere bağlıyor. Fakat, bendeki beceresizlikten midir yoksa karşı taraftan gelen güneykutbu rüzgarı* yüzünden mi, bilmiyorum bu ara bazı şeyler istediğim gibi gitmiyor ama bazı şeyler de tam istediğim gibi. Mesela taşınmamdan bahsedecek olursam, bu taşınmanın neden bu kadar geciktiğini bile sorgular oldum, bu kadar mutluyum, taşınmadan dolayı.
Ee, bir de kız var, hangi kız mı? Önceki yazımda bahsetmiş olduğum Gönülsutaklaatan işte, kendisi Norveç Atı ile İzlanda Atı kırması, çok soğuk. Çocuklarımız olsa Akdeniz'li Eşek ile Norveç-İzlanda kırması Katırcıklarımız olurdu, istemiyorum, çirkin olurlardı. İstesem bile çirkin olurlardı, sonuç- çirkin olurlardı.
Çirkinlikten vazgeçip, bu ara kafamı Gönülsu- yönünden boşaltmaya çalışıyorum. Becerebiliyorum! Umarsızca(anlamını bilmiyorum ama ummak-umarsız?) yapıyorum. Nasıl yaptığımı bilmiyorum, anlamını bilmediğim bir kelimeyle mantar panoya iğneler gibi iğneledim, mantar panoya minik iğneleri batırmaya bayılırdım, şu aralar mantar panom yok. Çok dağınığım, ütüsüz bekar gömleği gibi hissediyorum.
Size bir de amaçlarımdan bahsetmek istiyorum, bunu çok heyecanlı anlatıp ne olduğunu anlamad...
Bir hafta boyunca*belki de daha uzun* İzmir'de tatil yapmak istiyorum. Bu isteğim cebimdeki burs parası ve ceketten çıkan sürpriz 50 lira ile gerçekleşebilecek. bugün ayın 9'u ve 335Tl'm var. 60-lira otobüs bileti, 275 yani pazartesi gününe kadar bursun sadece 5 lirasına dokunmuş olacağım ve İzmir'e doğru yola çıkıyorum, bu kadar.
Size bir de izlemek istediğim filmlerden bahsedeyim, bir de izlediklerimden elbette; Size hiç bahsettim mi, bu blog yazları trans-blog oluyor, tamam tamam espri değildi ama dönüşümü açıklamak için kullandım. Trans-blog'tan kastım, şu an için Üniversite'den ve diğer garip ve garip olmayan durumlardan bahsettiğim bu blog şu an için sadece Günlüğümsü, yazları ise inanmayacaksınız ama Güneşte yaşayan garip yaratıklar gelip bloğu Film bloğuna dönüştürüyorlar, incelemeler yaptırıyorlar ZORLA!!! Oysa ki yapamam, film incelemesi yapamam, bildiğimi kendime saklayıp, gerçekten bir şey bilip bilmediğimden de bu sayede emin olamam, oysa aksini düşünüp "ya bir şey bilmiyorsam şu film hakkında" diye de iç geçirmeye devam ederdim, uzun sürmezdi. Filmler ve yönetmenler şöyleydi ;
Michael Haneke ;
-Funny Games 1999 : Film, yumurta isteyen bir gencin yumurtaları kırması ve diğer sakarlıkları yüzünden ev sahibinin pek misafirperver olmayan tutumlarına maruz kalmasıyla başlıyor, aslında öyle başlamıyor, önce ailenin klasik müzik dinlediğini ve otomobilllerinin arkasındaki Boot'tan da anlayabildiğimiz gibi tatile çıktıklarını hatta çok zengin olduklarını görüyoruz. Bir oğlan çocuğu, anne ve baba ve de sinirlerimi hoplatan, oturduğum koltuğun ıslanmasına neden olan -ki koltukta değil yatağımda uzanıyordum- koltukla olmayı diliyormuşum film izlerken, eve çıkarsam film izleyebileceğim rahat bi koltuk alcam, Spot'tan.
-Der Siebente Kontinent : Her şey yolunda, hayat çok güzel dimi? Hayır. Bu aile istediği her şeye sahip, sorunlu bir çocukları bile var. Peki, size şöyle söyliyim, bir arkadaşınız var ve ODTÜ de okuyor resimle müzikle ilgili, bunların yanında okulun Amerikan Futbolu takımında :O Ve kızların gözdesi. Bir gün karar alır ve mezuniyetinden önce siyanürle intihar eder, vücudu maviye dönmüştür. Siz, arkadaşınızın son halini hatırlaya durun, neden intihar ettiği varsayımları havada uçuşadursun, hatta havada çarpışsınlar, bu da böyle bir filmdi.
Krzystof Kieslowski ; Kuzenimin -aylardır- 3 Renk izlemelisin, sen bu tür filmleri seviyorsun, ısrarlarına rağmen izleme fırsatı bulamamıştım yine bulamadım, buldum ama devam etmek istemedim, ağzımdan acımsı tadı atmam gerek, Haneke ile aldattım Kieslowski'yi bir Alman'ı bir Polonya'lıyla, oysa savaş...
-Double Life of Veronique : Veronique denen kadının güzelliği, sesindeki güzellik ve diğer bütün güzellikler bir aradayken, yaşam ölüm ve kader? Kader değil belki ama Kieslowski tesadüfleri seviyor, son tahlilim budur. Hayatta bazen başımıza gelenler, alacağımız kararları etkiler- başımıza gelenler bizim yüzümüzden gelmemiştir ama alınan kararlar tamamen bizim özgür irademize aittir, gibi bir yönetmen.
-Blue : 3 Renk'in ilk filmi. Bayıldım fakat, bu işte bir terslik var. Neden hayatın en acımasız taraflarını bize klasik müzikle yoğurarak veriyorsun? Çok etkileyici, duygusal bi yapım olsa da böyle bilgisayar başında hıçkırmadan ağlayan biri değilim ama bu filme ağlardım, bu kadın bu kadar şeyin başına gelmesini haketmiyor be abi!!!
-A Short Film About Love : Genç arkadaşımız karşı apartmandaki biraz olgun genç kadını teleskopuyla izler, röntgen ve platonik aşk hikayesi, sıradan bir hikaye gibi ama mutluluk bir süt arabasını peşinden sürükleyip spiraller çizerek koşturmaktı, bu filmde. Hüzün ise, bambaşka.
-A Short Film About Killing : Bu iki film yani Love olan ile birlikte, Decalouge serisinin parçaları ama uzun metraj halindeler sadece. Decalouge izlemedim, izlicem. Bu filmde ise, sembolizm bariz görülmekte. Yönetmen de Sepya çekmiş filmi sanki, arada mavi gökyüzü görmek mümkün. Filmin başlangıcında bize bir sıçan ve kedi eşlik ediyor, ikisi de ölüler. Filmin sonunda ağlamak istedim, tüylerim diken diken oldu hiç olmamalarını diledim ama mümkün değildi olmuştu artık. Film boyunca türlü basit-veya-na.basit, basit olmayan kötülükler görüyoruz, iyi de cezalandırma isteği ve o adama işkence etme duygusuyla iştahınız kabarmışken, yönetmen çaaat diye vuruyor ağzınızın ortasına ve salyalarınız ekrana yapışıyor.
Blind Chance - Aah, Mr. Nobody hayranlığım bir anda yok olmasa da yavaş yavaş, filmin uyarlama olduğunu bilmiyordum. Mr Nobody izlediyseniz neler döndüğünü az çok anlayacaksınız ben yine anlamadım, şaka. Biraz daha karışık geldi bana ama film bittikten sonra Tren sahnesine sarıp kadın oyuncuların farklılıklarını inceleyip, hmm burda bu olmuş da bu yüzden...şaka şaka tamam ya! Spoiler vermek istemem ama zaten bu tip filmlerde neyin nerde olduğundan çok izlerken size yaşattıkları önemli, size demiştim adam-yönetmen kaderci ve tesadüflere inanıyor ama belki daha çok kadercidir. Her zaman aynı konuya parmak dolayan -ahtapot kollarımsı parmakları var- yönetmen, sürekli aldığımız kararların hayatımızı nereye sürükleyeceğine değiniyor bu filmde de 3 farklı hayat 3 farklı başa gelen veya alınan karar işte.
...son olarak, lütfen, rica ediyorum, yerlerinize geri dönün sayın okucu,
Moonrise Kingdom izledim, sahilde edilen dans, tören, kaçış. Wes Anderson'un filmlerindeki samimiyet inanılmaz yoğunlukta ama kesinlikle abartılı değil, filmde zaten bir absürdlük var tarz adamın bize de izlemek kalıyor. Ben bayıldım, inanılmaz mutluyum şu an hayatım değişti Wes Anderson dini olsa dinimi d...Wes Anderson beni evlatlık als...Wes Anderson iyi yönetmen, seyirciyi yakalayacağı noktalar çok hoş, film uzun zamandır içimi karartmayan hatta mutlu eden ilk filmdi, eğlenmek için film izlemediğimi yukarıda Haneke'den görebilirsiniz, Hören-Listening-Dinleme alıştırması yaptım ben Haneke ile evet. Teşekkürler, ciao! demeden önce ,
JLGodard-Leos Carax ve IBergman üçlüsüne kafayı taktım Tarkovsky bi' de. Aklıma ilk gelenler...
Unsere Mütter, Unsere Væter diye bir dizi var, ben ilk 2 bölümünü izledim 5 arkadaşın 2. Dünya Savaşında ne hale geldiğini Almanların gözünden izleyebildiğimiz, trajik, hareketli bir dizi mini dizi, 3 bölüm 4.5 saat.
Bu kez, teşekkürler ciao!
Ee, bir de kız var, hangi kız mı? Önceki yazımda bahsetmiş olduğum Gönülsutaklaatan işte, kendisi Norveç Atı ile İzlanda Atı kırması, çok soğuk. Çocuklarımız olsa Akdeniz'li Eşek ile Norveç-İzlanda kırması Katırcıklarımız olurdu, istemiyorum, çirkin olurlardı. İstesem bile çirkin olurlardı, sonuç- çirkin olurlardı.
Çirkinlikten vazgeçip, bu ara kafamı Gönülsu- yönünden boşaltmaya çalışıyorum. Becerebiliyorum! Umarsızca(anlamını bilmiyorum ama ummak-umarsız?) yapıyorum. Nasıl yaptığımı bilmiyorum, anlamını bilmediğim bir kelimeyle mantar panoya iğneler gibi iğneledim, mantar panoya minik iğneleri batırmaya bayılırdım, şu aralar mantar panom yok. Çok dağınığım, ütüsüz bekar gömleği gibi hissediyorum.
Size bir de amaçlarımdan bahsetmek istiyorum, bunu çok heyecanlı anlatıp ne olduğunu anlamad...
Bir hafta boyunca*belki de daha uzun* İzmir'de tatil yapmak istiyorum. Bu isteğim cebimdeki burs parası ve ceketten çıkan sürpriz 50 lira ile gerçekleşebilecek. bugün ayın 9'u ve 335Tl'm var. 60-lira otobüs bileti, 275 yani pazartesi gününe kadar bursun sadece 5 lirasına dokunmuş olacağım ve İzmir'e doğru yola çıkıyorum, bu kadar.
Size bir de izlemek istediğim filmlerden bahsedeyim, bir de izlediklerimden elbette; Size hiç bahsettim mi, bu blog yazları trans-blog oluyor, tamam tamam espri değildi ama dönüşümü açıklamak için kullandım. Trans-blog'tan kastım, şu an için Üniversite'den ve diğer garip ve garip olmayan durumlardan bahsettiğim bu blog şu an için sadece Günlüğümsü, yazları ise inanmayacaksınız ama Güneşte yaşayan garip yaratıklar gelip bloğu Film bloğuna dönüştürüyorlar, incelemeler yaptırıyorlar ZORLA!!! Oysa ki yapamam, film incelemesi yapamam, bildiğimi kendime saklayıp, gerçekten bir şey bilip bilmediğimden de bu sayede emin olamam, oysa aksini düşünüp "ya bir şey bilmiyorsam şu film hakkında" diye de iç geçirmeye devam ederdim, uzun sürmezdi. Filmler ve yönetmenler şöyleydi ;
Michael Haneke ;
-Funny Games 1999 : Film, yumurta isteyen bir gencin yumurtaları kırması ve diğer sakarlıkları yüzünden ev sahibinin pek misafirperver olmayan tutumlarına maruz kalmasıyla başlıyor, aslında öyle başlamıyor, önce ailenin klasik müzik dinlediğini ve otomobilllerinin arkasındaki Boot'tan da anlayabildiğimiz gibi tatile çıktıklarını hatta çok zengin olduklarını görüyoruz. Bir oğlan çocuğu, anne ve baba ve de sinirlerimi hoplatan, oturduğum koltuğun ıslanmasına neden olan -ki koltukta değil yatağımda uzanıyordum- koltukla olmayı diliyormuşum film izlerken, eve çıkarsam film izleyebileceğim rahat bi koltuk alcam, Spot'tan.
-Der Siebente Kontinent : Her şey yolunda, hayat çok güzel dimi? Hayır. Bu aile istediği her şeye sahip, sorunlu bir çocukları bile var. Peki, size şöyle söyliyim, bir arkadaşınız var ve ODTÜ de okuyor resimle müzikle ilgili, bunların yanında okulun Amerikan Futbolu takımında :O Ve kızların gözdesi. Bir gün karar alır ve mezuniyetinden önce siyanürle intihar eder, vücudu maviye dönmüştür. Siz, arkadaşınızın son halini hatırlaya durun, neden intihar ettiği varsayımları havada uçuşadursun, hatta havada çarpışsınlar, bu da böyle bir filmdi.
Krzystof Kieslowski ; Kuzenimin -aylardır- 3 Renk izlemelisin, sen bu tür filmleri seviyorsun, ısrarlarına rağmen izleme fırsatı bulamamıştım yine bulamadım, buldum ama devam etmek istemedim, ağzımdan acımsı tadı atmam gerek, Haneke ile aldattım Kieslowski'yi bir Alman'ı bir Polonya'lıyla, oysa savaş...
-Double Life of Veronique : Veronique denen kadının güzelliği, sesindeki güzellik ve diğer bütün güzellikler bir aradayken, yaşam ölüm ve kader? Kader değil belki ama Kieslowski tesadüfleri seviyor, son tahlilim budur. Hayatta bazen başımıza gelenler, alacağımız kararları etkiler- başımıza gelenler bizim yüzümüzden gelmemiştir ama alınan kararlar tamamen bizim özgür irademize aittir, gibi bir yönetmen.
-Blue : 3 Renk'in ilk filmi. Bayıldım fakat, bu işte bir terslik var. Neden hayatın en acımasız taraflarını bize klasik müzikle yoğurarak veriyorsun? Çok etkileyici, duygusal bi yapım olsa da böyle bilgisayar başında hıçkırmadan ağlayan biri değilim ama bu filme ağlardım, bu kadın bu kadar şeyin başına gelmesini haketmiyor be abi!!!
-A Short Film About Love : Genç arkadaşımız karşı apartmandaki biraz olgun genç kadını teleskopuyla izler, röntgen ve platonik aşk hikayesi, sıradan bir hikaye gibi ama mutluluk bir süt arabasını peşinden sürükleyip spiraller çizerek koşturmaktı, bu filmde. Hüzün ise, bambaşka.
-A Short Film About Killing : Bu iki film yani Love olan ile birlikte, Decalouge serisinin parçaları ama uzun metraj halindeler sadece. Decalouge izlemedim, izlicem. Bu filmde ise, sembolizm bariz görülmekte. Yönetmen de Sepya çekmiş filmi sanki, arada mavi gökyüzü görmek mümkün. Filmin başlangıcında bize bir sıçan ve kedi eşlik ediyor, ikisi de ölüler. Filmin sonunda ağlamak istedim, tüylerim diken diken oldu hiç olmamalarını diledim ama mümkün değildi olmuştu artık. Film boyunca türlü basit-veya-na.basit, basit olmayan kötülükler görüyoruz, iyi de cezalandırma isteği ve o adama işkence etme duygusuyla iştahınız kabarmışken, yönetmen çaaat diye vuruyor ağzınızın ortasına ve salyalarınız ekrana yapışıyor.
Blind Chance - Aah, Mr. Nobody hayranlığım bir anda yok olmasa da yavaş yavaş, filmin uyarlama olduğunu bilmiyordum. Mr Nobody izlediyseniz neler döndüğünü az çok anlayacaksınız ben yine anlamadım, şaka. Biraz daha karışık geldi bana ama film bittikten sonra Tren sahnesine sarıp kadın oyuncuların farklılıklarını inceleyip, hmm burda bu olmuş da bu yüzden...şaka şaka tamam ya! Spoiler vermek istemem ama zaten bu tip filmlerde neyin nerde olduğundan çok izlerken size yaşattıkları önemli, size demiştim adam-yönetmen kaderci ve tesadüflere inanıyor ama belki daha çok kadercidir. Her zaman aynı konuya parmak dolayan -ahtapot kollarımsı parmakları var- yönetmen, sürekli aldığımız kararların hayatımızı nereye sürükleyeceğine değiniyor bu filmde de 3 farklı hayat 3 farklı başa gelen veya alınan karar işte.
...son olarak, lütfen, rica ediyorum, yerlerinize geri dönün sayın okucu,
Moonrise Kingdom izledim, sahilde edilen dans, tören, kaçış. Wes Anderson'un filmlerindeki samimiyet inanılmaz yoğunlukta ama kesinlikle abartılı değil, filmde zaten bir absürdlük var tarz adamın bize de izlemek kalıyor. Ben bayıldım, inanılmaz mutluyum şu an hayatım değişti Wes Anderson dini olsa dinimi d...Wes Anderson beni evlatlık als...Wes Anderson iyi yönetmen, seyirciyi yakalayacağı noktalar çok hoş, film uzun zamandır içimi karartmayan hatta mutlu eden ilk filmdi, eğlenmek için film izlemediğimi yukarıda Haneke'den görebilirsiniz, Hören-Listening-Dinleme alıştırması yaptım ben Haneke ile evet. Teşekkürler, ciao! demeden önce ,
JLGodard-Leos Carax ve IBergman üçlüsüne kafayı taktım Tarkovsky bi' de. Aklıma ilk gelenler...
Unsere Mütter, Unsere Væter diye bir dizi var, ben ilk 2 bölümünü izledim 5 arkadaşın 2. Dünya Savaşında ne hale geldiğini Almanların gözünden izleyebildiğimiz, trajik, hareketli bir dizi mini dizi, 3 bölüm 4.5 saat.
Bu kez, teşekkürler ciao!
Etiketler:
üniversite
Salı, Mayıs 07, 2013
Atyarışı-İlk 4 At-Taşınma
Selam Selam!
Eşek yine bir at yarışından çok galip döndü, bu kez Sürpriz değildi belki ama son kulvardan hızlı bir atak yapan Eşek, önündeki iki İngiliz'e aldırmayıp koşmaya devam etti. Birinciliği Gönülsutaklaatan'a kaptıran Eşek, ikinciliği de Keçisakalaltınnal'a bıraktı! Sorun değildi, kuponlar Eşek'in birinciliğineydi belki ama olsundu, stres yapmadı rahat koştu! Hem Gönülsu ve Keçi...nal'la ahırda koşunun kritiğini yaptılar, onlar kişnerken Eşek... Eşek de mutluydu ama kişnemedi.
Yukardaki paragrafı insansı hale tercüme-i hal edelim-gttn uydurma osmanlımsıca
Ben okul 3.sü olarak sezonu kapatmış bulunuyorum. Bunu burdan duyurmanın ne kadar çılgınca olduğunu biliyorum ama...anlatıyım.
-
Final Sınavı Çalışma Grubu'muz 4 kişilik
Ben , Gönülsu, Keçisakal ve Keçisakal'ın sevgilisi Kibarkoşar-o, biz bu dört kişi ayıp mayıp değil ama ilk 4'teyiz. Çalışma grubu da yaptık öyle, kaynaştık haftasonu dolu dolu inanılmaz eğlendik. Hem Keçi...nal ve Kibarkoşar-o yakından tanıma fırsatı buldum. Yemek yedik, ders çalıştık, sohbet ettik. -Kaynaşma bu şekildeydi, belki Keçi...nal ile seneye aynı eve çıkarız, çok güzel olur bence. Dost canlısı adam, iyi insan, önyargılara maruz kalan -benim tarafımdan?belki* ama en çok diğerleri,ben de diğerleri yüzünden...anasını satıyım ki yanlış insanlara arkadaş- demişim, iyi bok yemişim. Sene biterken etrafımda kimse kalmamış...diyordum ki bu dörtlü haline dönüştü durum. Süper oldu!
Taşındım!..
Aparttan kurtulup kuzene yerleştim, bir haftalık bir yerleşme. Hem günlerdir internetsizim, ders de çalışamıyorum, kitap miyobumu azdırıyor, miobum ben teşhisi ben koydum - dolmuş tabelalarını görememekle başladı her şey...dolmuş kaçırdım,bir sürü. Kitabımı bitiremedim, Tutunamayanlar. Gözlerim yaşarıyor, yanıyor, kaşınıyor bazen saçma sapan zamanlarda. Bilgisayar o kadar etkilemese de...kitaplarla aram iyi değil, bu yüzden doktora gitmem gerek memlekete dönünce.
Haftaya da sınavım var, son sınav ve ben özgürlüğüm kavuşurum, ailemle özlem gidermeler, işe başlamalar veya babamın verdiği ultra-über-fantastisch haber Almanya'ya babamın çocukluk arkadaşının misafiri olarak giderim.Bilmiyorum ne kadar mümkün ama, olsa ne güzel olur, para biriktiremem ama olsun. Çocuğu var, benle yaşıt, anlaşırız biz.
Ok, ciao!
Eşek yine bir at yarışından çok galip döndü, bu kez Sürpriz değildi belki ama son kulvardan hızlı bir atak yapan Eşek, önündeki iki İngiliz'e aldırmayıp koşmaya devam etti. Birinciliği Gönülsutaklaatan'a kaptıran Eşek, ikinciliği de Keçisakalaltınnal'a bıraktı! Sorun değildi, kuponlar Eşek'in birinciliğineydi belki ama olsundu, stres yapmadı rahat koştu! Hem Gönülsu ve Keçi...nal'la ahırda koşunun kritiğini yaptılar, onlar kişnerken Eşek... Eşek de mutluydu ama kişnemedi.
Yukardaki paragrafı insansı hale tercüme-i hal edelim-gttn uydurma osmanlımsıca
Ben okul 3.sü olarak sezonu kapatmış bulunuyorum. Bunu burdan duyurmanın ne kadar çılgınca olduğunu biliyorum ama...anlatıyım.
-
Final Sınavı Çalışma Grubu'muz 4 kişilik
Ben , Gönülsu, Keçisakal ve Keçisakal'ın sevgilisi Kibarkoşar-o, biz bu dört kişi ayıp mayıp değil ama ilk 4'teyiz. Çalışma grubu da yaptık öyle, kaynaştık haftasonu dolu dolu inanılmaz eğlendik. Hem Keçi...nal ve Kibarkoşar-o yakından tanıma fırsatı buldum. Yemek yedik, ders çalıştık, sohbet ettik. -Kaynaşma bu şekildeydi, belki Keçi...nal ile seneye aynı eve çıkarız, çok güzel olur bence. Dost canlısı adam, iyi insan, önyargılara maruz kalan -benim tarafımdan?belki* ama en çok diğerleri,ben de diğerleri yüzünden...anasını satıyım ki yanlış insanlara arkadaş- demişim, iyi bok yemişim. Sene biterken etrafımda kimse kalmamış...diyordum ki bu dörtlü haline dönüştü durum. Süper oldu!
Taşındım!..
Aparttan kurtulup kuzene yerleştim, bir haftalık bir yerleşme. Hem günlerdir internetsizim, ders de çalışamıyorum, kitap miyobumu azdırıyor, miobum ben teşhisi ben koydum - dolmuş tabelalarını görememekle başladı her şey...dolmuş kaçırdım,bir sürü. Kitabımı bitiremedim, Tutunamayanlar. Gözlerim yaşarıyor, yanıyor, kaşınıyor bazen saçma sapan zamanlarda. Bilgisayar o kadar etkilemese de...kitaplarla aram iyi değil, bu yüzden doktora gitmem gerek memlekete dönünce.
Haftaya da sınavım var, son sınav ve ben özgürlüğüm kavuşurum, ailemle özlem gidermeler, işe başlamalar veya babamın verdiği ultra-über-fantastisch haber Almanya'ya babamın çocukluk arkadaşının misafiri olarak giderim.Bilmiyorum ne kadar mümkün ama, olsa ne güzel olur, para biriktiremem ama olsun. Çocuğu var, benle yaşıt, anlaşırız biz.
Ok, ciao!
Etiketler:
üniversite
Salı, Nisan 30, 2013
Almanca Rap'te "Çok tatlısın, güzelsin, şekerci mi baban senin?" Karmaşası
Şimdi şöyle ki 8tracks'te denk geldiğim ve yüzümde "ihihih" şeklinde bir
surat ifadesi, efekt ve bilimum ilginç mimikler oluşmasına neden olan
grubun, videodaki şarkıda "Oooohoooo du hübsches Ding, ich versteck
meinen Ehering..." diye başlayan kısmının, "Çok tatlısın güzelsin şekerci
mi baban senin? Gözün kara..." sözlerine sahip olan şarkıya benzerliği
var mı acaba? Ya da ben aç mıyım? Glikoza mı ihtiyacım var, oysa 6
şekerli çay içtim.
Çok tatlısın güzelsin (benzerdir işareti) Du hübsches Ding (seni tatlı şey)
Ama ritm benzerliği dikkat çekici unsur.
Etiketler:
müzik
Pazartesi, Nisan 29, 2013
Duygusal Karmaşıklıklar
Bugün hava sıcak, hararet sırtımıza vurulan alevli kırbaç gibi yakıyor, yaklaştığını hissederken duyularımız birbirleriyle sevişmekte, yerli yersiz çığlıklarla eşlik etmekteler bu şiddete ve kırbacı tutan Vahşi'nin kahkalarına.
Okul bitti, sonsuz huzura kavuştum, kavuştular, kavuşuyorlar, kavuşacaklar - Final'im kaldı, o da dert değil. Dert edenler için huzur biraz gecikmeli iniş yapacak.
Hoşlanmakta olduğunuz kadının bir anda sizden bilmem kaç bin kilometre uzağa uçmasını nasıl karşılardınız?
a)Peşinden uçardım
b)Kendisine uçardım -tasvip edilmeyen şiddet içerikli seçenek-
c)Kendimi havaya uçururdum
d)Gitmeeeeeğğğğ! diye haykırmak
e)Uçağın önünde Ich liebe dich pankartıyla durmak! Yaka paça karakola götürülmek, orda tartaklanmak, kız uçaktan Hollywood filmlerindeki edayla inip öpücük kondurmaya fırsat bulamaz, bu yüzden e) seni kınıyoruz, c) seni daha çok kınıyoruz, şimdi yıkılın gözümün önünden!
Hey hat! Ders çalışacakmışız, 4'ümüz, diğer iki kişi bir çift, iyi çift, sevgili çiftler, öyleler yani, bilmiyorum.
Biz de çiftiz ama yalancıktan, böyle ders çalışmalık, belki ilerleyen zamanlarda, belki de -aaa içim daraldı yahu!- bir daha aynı hatayı yapmayacağım, Tanrı'nın huzurunda ve... Bu kız benim için doğru olan olabilir mi? Şüphe değil, belki 1 sene uzundur, belki böyle yürümezdir, hem 2 hafta içinde "seni seviyorum" diye batırmayacağımdır belki belki belki!
Biraz bahsetmemin bir mahsuru yoktur ;
...katiyen olmaz sayın Yargıç! Mahsuru varmış! Elbette olacak, nasıl olmasın ki?
Öyle şeylerden bahsediyorum ki, edebi eser yazdım mesajına karşılık. Tutunamayanları okuduktan sonra en yakın arkadaşıma en kaba tabir ile en...siktiri çektim. Evet, yaptım bunu. Daha az konuşur, hiç görüşür olduk. Hiç görüşmek : Görüşüyormuş gibi yapıp aslında görüşmemek-
Bence fena da olmadı, iyi hissediyorum.
Pikniğe gittik dün, kaynaştık vesaire iyice, iyice? İyice, evet. Güzeldi ama aksilikler peşimi bırakmadı, buna rağmen güzeldi, allah kahretsin ki orayı terk edecek gücü bulamadım kendimde, belki de iyi yaptım belki de kötü. Yalnız kaldığımız kısa bir anımız vardı, belki o anda söyleseydim? Hayır, hayır. Gitmeden önce öyle bi delilik yapar mıyım? Seneye belki tatile gelir? Belki gelir. Bana seviniyor, buna seviniyor, benim sebep olduğum şeylere seviniyor, bana yardımcı olmaya çalışıyor, rol çalıyor. Bu tip şirinlikleri ben yapsam göze daha çok batar mıydım?
Aah, bat dünya bat! Yan Babilon, öl geber Sezar, lanet olsun sana Hitler, belanı bul Stalin, geberesiceler!
Etiketler:
üniversite
Perşembe, Nisan 25, 2013
Bilindik
asagida bi hikaye var ama devami yok -
-Kitaba baslandi ama bitirilemedi, kitap bitirmekten korkuyorum-birseylerin bitebilecegini dusunmekten de-
Okul bitiyor mesela, yaz tatili. Benim icin buyuk ihtimalle YAZ CALISMASI olacak, sezon acildi acilacak, bu terimlere de yabanciyim, yakinda ogrenirim, sezon nasil aciliyormus, diye. DSLR-LIKE alirim ben bu gidisle, alabilirim umarim, oyuncagi andiran 1100d Canon ile 3100 Nikon arasindayim, tabii ki Canon daha ucuz ve sanirim onu alirim, yazin sonuna mi? Yooo, sonu olmasin, lutfen yakin tarihte olsun. Bursumdan artan-la alacaktim ama artmiyor namussuz, neyse az kaldi az, mayis bursumdan artan olacak, ordan 100 desek kaldi mi 700 lira, haziran + temmuz = 560, bu da 140 lira kaldi demektir onu da bir sekilde kapatirsam, dogum gunu hediyemi kendim aliyorum demektir! Simdiye kadar.ne parti ne de hediye- ikisine karsi sacma sapan duygular besliyorum-
Bugun diger siniftan arkadaslarla kaynasmaya calistim, iyi de oldu, ogle yemegi ve okul sonrasi PES hicbir.maci alamadim, beceriksizim, muhtemelen bir daha oynamayiz, arkadasa sinemaya gitmeyi teklif ettim, pazartesi Stoker'e gidiyoruz buyuk ihtimalle! YIHUU! Ama ondan once, kuzenle giderim sanirim, nah! artar ESEK!
Minik hikayeler yazmaya karar verdim Almanca - Turkce olacak, hem edebi kaunaklari somurmus olurum, hem dr Final sinavindaki yazi sinavina hazirlanmis olurum, fikir belki bulunmus ve yazilmistir benden once hatta filmi bile var ama soyleyemem adini ;
bir adam ve bir kadin, ikisi de ihanetin lanetine dayanamayip intihar ediyorlar. isledikleri gunahin sonuclarina katlanmak zorundadirlar, bu yuzden tanri onlari Olum Meleklerine hizmet etmekle cezalandirir. bu iki genc sevdiklerinin olumlerini izlemek, hatta bu insanlarin canlarini kendi elleriyle almak zorunda kalirlar...ne karakter, ne hikaye ama!!!(!)
Etiketler:
üniversite
Cuma, Nisan 19, 2013
Özgür Adam -özgür kız'a atıfta bulunuldu-
Selam selam,
Nil - Özgür Kız
Okul bitti, son bir hafta, festival-şenlik derken her şey o kadar yolunda ve güzel ki, buna engel tek bi' olayın olmasına izin veremem YAKARRRIIĞĞM! diye de haykırırım, Vize notum bölümün en iyisi ; zirveyi iyi-çalışma arkadaşımla paylaşıyorum, kaç vizedir bu böyle zaten. Dengeliyim gayet.
Bu hafta bir dengesizliğim oldu mu, oldu tabii, şenliğim ilk günü kimsenin "güya eğlenmediği" gün ben çok eğlenmişim.
Diğer günlerse biraz yorgunluk, biraz değil çok. Çok yorulmuşum, alışık değilim ben zıplamaya koşturmaya. Bir şekilde...bunu da hallettik.
Bugün günlerden Cuma-Perşembeydi aslında, birden Cuma oldu, ya da birkaç saatten sonra.
Perşembe günü güzeldi, sunumu tamamladım, pek iyi olmasa da -ki bazı haksızlıklardan dolayı- notum iyiydi, rahatım yani. Bütün hafta mayıstaki tek Final için hazırlanıp Ankara'ya gitmeyi planlıyorum, çok güzel plan dimi? Ankara'da ne var Allahınıseversen otur oturduğun yerde diyene, "orda sevdiğim insanlar..." burda ise sevmek zorunda olduklarım ;) gözümüzü de kırptık tam oldu?
Trenle seyahat etmeyi düşünüyorum, hem ucuz hem de seviyorum sanırım, telefonuma atarım bisürü dizi falan, oooh mis otur izle işin ne. Prize yakın koltuğa da oturabilirsem, sabahlar olmasın yani.
OOooy, aylardır mı yıllardır mı kuzenimi görmüyorum, bi' onunla görüşmeyi düşünüyorum ki bu %100 mümkün, onda kalıyor olacağım için. Sınavlar sınavlar, ahh bitmediniz kör olasıcalar! Ben özgürüm sadece özgürüm, gezgin deme diiilim, diye de söyleniyorum arada.
Özgür Oğlan-
Özgür oldum ben, Üniversite cidden amacına ulaştı, yani çok yakın, yani çok başındayım, ama zaten başındaki amaçlara ulaştı, yani demek istediğim amaçların çoğunu uuuh beybi kıvamında geçtim; sınıfımda en iyisiyim, annem babam en iyisini yapana kadar? Yapmasınlar, lütfen. Son denemelerinde dil'e merkalı bir çocuk dünyaya getirdiler, beraber yaptılar bunu çok kıvrandılar, şu an mutlulular, çocuk biraz yaramaz ama düzelir, arıyorum İngilizce'den 100 aldım 90 aldım diyor, bayılıyorum sevinçten -benim çocukluğum oğlum bu!- aaah! Yanlarında olabilmeyi o kadar çok isterdim ki, yoo yoo çıkar aklından bu düşünceyi, 13ünden sonra onlarlasın ama önce biraz kafanı dağıt, Ankarada mı?, evet Ankarada!
Bir sürü film izledim, Kieslowski değerlendirmesi gelecek yakında belki hafta sonu? The Double Life of Veronice ve Blue, izledim. Aslında Blind Chance izlicektim, Mr. Nobody'nin uyarlama olduğunu yeni öğrendim, yıkıldım biraz sonra toparladım, Kieslowski yapmış, zeki adammış. Filmlerine yüzeysel bakacak olursam, 2 filmi de bana göre mükemmeldi, Veronice biraz konu olarak yavan kalmış, sorular asılı kalmış, kimse onları ordan kurtarmamış. Blue, günümü mahveden ama bayıldığım, birinin hayatını dikizliyormuş gibi hissettim, sanki trafik kazası geçirip ölsem karım da aynısını bana yaparmış gibi, yapmış gibi hissettim. Bilmiyorum, bu yüzdendir büyük ihtimalle eğlenemedim konser'de, oo suçu da filme atıp kaçayım ben, suç bende ki basit bir film izlemeliydim ya da hiç film izlememeliydim.
Gittim ben, Ankarada olurum 10 gün sonra. Belki daha geç.
Nil - Özgür Kız
Okul bitti, son bir hafta, festival-şenlik derken her şey o kadar yolunda ve güzel ki, buna engel tek bi' olayın olmasına izin veremem YAKARRRIIĞĞM! diye de haykırırım, Vize notum bölümün en iyisi ; zirveyi iyi-çalışma arkadaşımla paylaşıyorum, kaç vizedir bu böyle zaten. Dengeliyim gayet.
Bu hafta bir dengesizliğim oldu mu, oldu tabii, şenliğim ilk günü kimsenin "güya eğlenmediği" gün ben çok eğlenmişim.
Diğer günlerse biraz yorgunluk, biraz değil çok. Çok yorulmuşum, alışık değilim ben zıplamaya koşturmaya. Bir şekilde...bunu da hallettik.
Bugün günlerden Cuma-Perşembeydi aslında, birden Cuma oldu, ya da birkaç saatten sonra.
Perşembe günü güzeldi, sunumu tamamladım, pek iyi olmasa da -ki bazı haksızlıklardan dolayı- notum iyiydi, rahatım yani. Bütün hafta mayıstaki tek Final için hazırlanıp Ankara'ya gitmeyi planlıyorum, çok güzel plan dimi? Ankara'da ne var Allahınıseversen otur oturduğun yerde diyene, "orda sevdiğim insanlar..." burda ise sevmek zorunda olduklarım ;) gözümüzü de kırptık tam oldu?
Trenle seyahat etmeyi düşünüyorum, hem ucuz hem de seviyorum sanırım, telefonuma atarım bisürü dizi falan, oooh mis otur izle işin ne. Prize yakın koltuğa da oturabilirsem, sabahlar olmasın yani.
OOooy, aylardır mı yıllardır mı kuzenimi görmüyorum, bi' onunla görüşmeyi düşünüyorum ki bu %100 mümkün, onda kalıyor olacağım için. Sınavlar sınavlar, ahh bitmediniz kör olasıcalar! Ben özgürüm sadece özgürüm, gezgin deme diiilim, diye de söyleniyorum arada.
Özgür Oğlan-
Özgür oldum ben, Üniversite cidden amacına ulaştı, yani çok yakın, yani çok başındayım, ama zaten başındaki amaçlara ulaştı, yani demek istediğim amaçların çoğunu uuuh beybi kıvamında geçtim; sınıfımda en iyisiyim, annem babam en iyisini yapana kadar? Yapmasınlar, lütfen. Son denemelerinde dil'e merkalı bir çocuk dünyaya getirdiler, beraber yaptılar bunu çok kıvrandılar, şu an mutlulular, çocuk biraz yaramaz ama düzelir, arıyorum İngilizce'den 100 aldım 90 aldım diyor, bayılıyorum sevinçten -benim çocukluğum oğlum bu!- aaah! Yanlarında olabilmeyi o kadar çok isterdim ki, yoo yoo çıkar aklından bu düşünceyi, 13ünden sonra onlarlasın ama önce biraz kafanı dağıt, Ankarada mı?, evet Ankarada!
Bir sürü film izledim, Kieslowski değerlendirmesi gelecek yakında belki hafta sonu? The Double Life of Veronice ve Blue, izledim. Aslında Blind Chance izlicektim, Mr. Nobody'nin uyarlama olduğunu yeni öğrendim, yıkıldım biraz sonra toparladım, Kieslowski yapmış, zeki adammış. Filmlerine yüzeysel bakacak olursam, 2 filmi de bana göre mükemmeldi, Veronice biraz konu olarak yavan kalmış, sorular asılı kalmış, kimse onları ordan kurtarmamış. Blue, günümü mahveden ama bayıldığım, birinin hayatını dikizliyormuş gibi hissettim, sanki trafik kazası geçirip ölsem karım da aynısını bana yaparmış gibi, yapmış gibi hissettim. Bilmiyorum, bu yüzdendir büyük ihtimalle eğlenemedim konser'de, oo suçu da filme atıp kaçayım ben, suç bende ki basit bir film izlemeliydim ya da hiç film izlememeliydim.
Gittim ben, Ankarada olurum 10 gün sonra. Belki daha geç.
Etiketler:
üniversite
Salı, Nisan 16, 2013
Feist var, Sınav var, Mutluluk Gözyaşı ve Zafer var minik zafer.
Böyle bir garipliklerdeyim, bahar gelmiş; habersiz geldi bir de, terbiyesiz!
Dün bayağı eğlendim, üniversitenin "güya" bahar şenlikleri adı altında bir etkinliği var, ona katıldım. Güya, evet güya çünkü pek bir yakışmamış, pek bir olmamış ama şöyleydi ;
Arkadaşla önce benim eve geçtik, midem beni terk edeli aylar oldu; buna rağmen bira, çikolata ve cips aldık. İçtik yedik sohbet ettik. Bu 3'lüye bayılıyorum. 1'er bira, ve biz acıkmıştık. Gülmekten ağıran yanaklar yerini sessizliğe ve ona eşlik eden gurultulara bıraktı.
Yemek yedik, ben alkol almadan da iyiyim, kafam yani, güzel hani.
Alkol aldım, almış sayılmam. 1 biradan adam olmaz, cimriyim! Dikkat, cimri!
Yemekten sonra çay içtik, her yer ana-baba günüydü ama sadece öğrenciler vardı, tamam taşa gerek yok, kafama sıksınlar kadı-bey hatta bey amca.
Alexander Reebok geldi, kemanım benim canım yım yım uuuy, diye sevişmeler kemanıyla her fırsat bulduğunda, hoş değil, saçma geldi açıkçası. Bir de klişeler "ben burayı çok sevdim, üni. muhteşem, erkekler-kadınlar hepsi güzel ama kadınlar daha güzel-bunu dedi gerçekten-" Bir ara Abdulcabbar Enrique Iglesiasgil çalıyor sandım, baktım Reebok'mış, vay arkadaş dedim, çok mutlu olduğumdan değil.
Bu arada, ben deli gibi eşlik ediyorum, şarkılara değil, adama bildiğin cevap yetiştiriyorum ta 100m'den. Arkadaşım : "Çılgınsın" dedi. Beni öldürmeye çalıştı, yağmur başladı o sırada. Sahneye yaklaştık, Aleksandır gitti, DJ geldi. Çimlerin üstünde aç mandalar gibi ordan oraya zıpladım, çok eğlendim. Kadınlar vardı bir de, yahu yalnız kadınlar vardı, belki beraber dans ederiz diye... Tamam tamam kafandaki profili yok et, denedim çabalarım sonuçsuz kaldı. Hatta komiktir, bana komik geldi, dans ediyorum falan kopuyor millet, kızın biri gruptan bağımsız takılıyor, yanına yaklaşmışım, adamın biriyle göz göze geldik, "napıyorsun lan göt!" dedi resmen bakarken, çekti kızı aldı. Bir tane daha var öyle, o çok acıklıydı ama. Kız çok güzeldi, yanında 2mlik bir "abi" vardı. Kaç kaç kaç... oldum, kaçtım.
Bir de trenler vardı, çok eğlenceliydi, Tren yapıyo insanlar vagonlar çuf çuf, ben de bir tanesine katılmak için adamın birinin omuzlarında buldum ellerimi, insanlar durdu, vagon istop etti, arkadaşım çekti kurtardı. "Oğlum Avrupa değil burası" dedi "Hani çağdaş kentti burası, alayınız yalan ühühühü" diye ağladım falan "Onlar şakacıktan evladım" dedi "İyi öyle olsun" dedim, genç kızların vagonlarına katılıyordum 3 tren kaçırdım öyle, dayak da kaçınılmaz olacaktı elbet.
Neyse ki dayak yemeden, yağmur altında ıslanarak dans ettikten sonra eve sağ salim döndüm. Bugün gitmeye niyetim yok yarın belki.
Bugün sınav sonuçları açıklandı, hepsi değil sadece Grammar-Grammatik! Ve ben, ve ben sınıf birincisiyim, bi okul bi sınıf bi okul bi sınıf ama en birinci ben oldum ehe! Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar vardı, onlar üzüldüler. Bir kişi tebrik etti, dolmakalem hediye ederler diye beklerken...dalga geçiyorum.
Hocanın odasında çalıştım azıcık ders değil iş yapıyorum iş, Wim Wenders'i internette deli gibi aradığımdan bahsettim, bana Haneke'yi tavsiye etti, DVD'ye göz koydum sizden alacaktım dedim. Bugün izlerim belki, hakkında Alman Alman die Kritik mach eyleriz. İnek olmak çok güzel, bazı bölümler yağ'la bal'la geçiliyor da...cık öylesi hiç görülmedi, bir Alman disipliniyle işleniyor her bir konu, öğrenciler hakkında konuştuk, ah şu İnekler! Kötü konuşmadık ama, iyi konuştuk.
Bir de sunum var, öyle bir taslak oluşturdum ki dün gece yatmadan önce ; resmen 2 saat boyunca kafamda Almanca konuşup "Nazis, nazis sind ganz überall, tatatata -makineli sesi-" bu raddeye geleceğimi sanıp kendimi Feist'in sıcak yumuşak sesine bıraktım,
Her gece uyumak için 1 saat Feist dinliyorum, başka türlü kafamda deli gibi kurduğum şeyler...1 saatin sonunda ya sızmış oluyorum ya da dünkü yorgunluğa rağmen 2 saat sürünüyorum. Genelde işe yarıyor.
Kings of Convenience feat Feist - Know How - Canlarım :*
Dün bayağı eğlendim, üniversitenin "güya" bahar şenlikleri adı altında bir etkinliği var, ona katıldım. Güya, evet güya çünkü pek bir yakışmamış, pek bir olmamış ama şöyleydi ;
Arkadaşla önce benim eve geçtik, midem beni terk edeli aylar oldu; buna rağmen bira, çikolata ve cips aldık. İçtik yedik sohbet ettik. Bu 3'lüye bayılıyorum. 1'er bira, ve biz acıkmıştık. Gülmekten ağıran yanaklar yerini sessizliğe ve ona eşlik eden gurultulara bıraktı.
Yemek yedik, ben alkol almadan da iyiyim, kafam yani, güzel hani.
Alkol aldım, almış sayılmam. 1 biradan adam olmaz, cimriyim! Dikkat, cimri!
Yemekten sonra çay içtik, her yer ana-baba günüydü ama sadece öğrenciler vardı, tamam taşa gerek yok, kafama sıksınlar kadı-bey hatta bey amca.
Alexander Reebok geldi, kemanım benim canım yım yım uuuy, diye sevişmeler kemanıyla her fırsat bulduğunda, hoş değil, saçma geldi açıkçası. Bir de klişeler "ben burayı çok sevdim, üni. muhteşem, erkekler-kadınlar hepsi güzel ama kadınlar daha güzel-bunu dedi gerçekten-" Bir ara Abdulcabbar Enrique Iglesiasgil çalıyor sandım, baktım Reebok'mış, vay arkadaş dedim, çok mutlu olduğumdan değil.
Bu arada, ben deli gibi eşlik ediyorum, şarkılara değil, adama bildiğin cevap yetiştiriyorum ta 100m'den. Arkadaşım : "Çılgınsın" dedi. Beni öldürmeye çalıştı, yağmur başladı o sırada. Sahneye yaklaştık, Aleksandır gitti, DJ geldi. Çimlerin üstünde aç mandalar gibi ordan oraya zıpladım, çok eğlendim. Kadınlar vardı bir de, yahu yalnız kadınlar vardı, belki beraber dans ederiz diye... Tamam tamam kafandaki profili yok et, denedim çabalarım sonuçsuz kaldı. Hatta komiktir, bana komik geldi, dans ediyorum falan kopuyor millet, kızın biri gruptan bağımsız takılıyor, yanına yaklaşmışım, adamın biriyle göz göze geldik, "napıyorsun lan göt!" dedi resmen bakarken, çekti kızı aldı. Bir tane daha var öyle, o çok acıklıydı ama. Kız çok güzeldi, yanında 2mlik bir "abi" vardı. Kaç kaç kaç... oldum, kaçtım.
Bir de trenler vardı, çok eğlenceliydi, Tren yapıyo insanlar vagonlar çuf çuf, ben de bir tanesine katılmak için adamın birinin omuzlarında buldum ellerimi, insanlar durdu, vagon istop etti, arkadaşım çekti kurtardı. "Oğlum Avrupa değil burası" dedi "Hani çağdaş kentti burası, alayınız yalan ühühühü" diye ağladım falan "Onlar şakacıktan evladım" dedi "İyi öyle olsun" dedim, genç kızların vagonlarına katılıyordum 3 tren kaçırdım öyle, dayak da kaçınılmaz olacaktı elbet.
Neyse ki dayak yemeden, yağmur altında ıslanarak dans ettikten sonra eve sağ salim döndüm. Bugün gitmeye niyetim yok yarın belki.
Bugün sınav sonuçları açıklandı, hepsi değil sadece Grammar-Grammatik! Ve ben, ve ben sınıf birincisiyim, bi okul bi sınıf bi okul bi sınıf ama en birinci ben oldum ehe! Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar vardı, onlar üzüldüler. Bir kişi tebrik etti, dolmakalem hediye ederler diye beklerken...dalga geçiyorum.
Hocanın odasında çalıştım azıcık ders değil iş yapıyorum iş, Wim Wenders'i internette deli gibi aradığımdan bahsettim, bana Haneke'yi tavsiye etti, DVD'ye göz koydum sizden alacaktım dedim. Bugün izlerim belki, hakkında Alman Alman die Kritik mach eyleriz. İnek olmak çok güzel, bazı bölümler yağ'la bal'la geçiliyor da...cık öylesi hiç görülmedi, bir Alman disipliniyle işleniyor her bir konu, öğrenciler hakkında konuştuk, ah şu İnekler! Kötü konuşmadık ama, iyi konuştuk.
Bir de sunum var, öyle bir taslak oluşturdum ki dün gece yatmadan önce ; resmen 2 saat boyunca kafamda Almanca konuşup "Nazis, nazis sind ganz überall, tatatata -makineli sesi-" bu raddeye geleceğimi sanıp kendimi Feist'in sıcak yumuşak sesine bıraktım,
Her gece uyumak için 1 saat Feist dinliyorum, başka türlü kafamda deli gibi kurduğum şeyler...1 saatin sonunda ya sızmış oluyorum ya da dünkü yorgunluğa rağmen 2 saat sürünüyorum. Genelde işe yarıyor.
Kings of Convenience feat Feist - Know How - Canlarım :*
Etiketler:
üniversite
Salı, Nisan 09, 2013
Son Vizeden de Sıyrıl
Bu aralar yaşıyorum.
Çok mutluyum, en azından geride bıraktım şu 180 küsür güne bakınca, mutluyum.
Dün, vizeye çalıştım ben. Diğer sınıftan, tatlı bir rekabetimin olduğu şu an ise iyi bir arkadaşım olan kişiyle çalıştım. İyi oldu, her şey yolunda. Ne güzel paylaştık öyle! Dün belki bu yüzden mutluydum, her şey yolunda olduğu için, herkes Vizeden korkup puan hesabı yaparken, kuyruğumu kurtardığım için, herkes sadece vizeyle ilgilenirken ben arkadaşımla birlikte olabildiğim için, herkes herkesle herşeyden değil vizeden konuşurken, ben sadece arkadaşımla konuşuyordum, şu an sadece 2 kişiyiz, artmak gibi bi gayemiz yok, ben hep söylerim "1, 2'den kötüdür; 2 ise 3'ten iyi" son 4 aydır "3"tüm ben, şimdi "2"yim.
Dün akşam minik bi tekrar, güzel bir ezberimsi, kelimeleri ezberleyemedim herzamanki gibi, sıkılıyorum ezber yaparken, bu yüzden yapmıyorum, bir eksikliğini de görmedim tabii. Dün başağrısı ile cebelleşirken "Spirited Away" izliyim dedim, izleyemedim, kesik kesikti.
VİZE GÜNÜ
Büyük harfleri hakkedecek n'aptın Vize Günü, sadece 2 harfinin büyük olması yetmez miydi?
Bugün güzel bir gündü, hava kapalı olmasına rağmen sıcak sayılabilirdi, dolmuş ter kokmuyordu, insanlar ise değişkenliğe uyum gösterirken, benim bir tek gömlekle geziyor olmam, aptallık olabilirdi, belki onlar çok akıllıydı, belki yağmur yağması ihtimalini düşünmüşlerdi ve o kalın kazaklarının altında aslında ince insanların olduğunu, beni "aptal" olarak yargılamayacaklarını düşünebilirdim, öyle yapmadım, hiçbir şey düşünmedim, vizeyi düşündüm, yürürken, dolmuştayken, grafiğin yükselip alçalmasını, değerlerin değişkenliğini başka bir dilde nasıl anlatırım diye düşünüyordum.
Vizeden bahsettim, genel olarak güzeldi, dinleme anlama konusunda kötüyüm, grammarde de eh işte bazı konularda, kötü değilim ama pratiğim az. Az ders çalıştım demeye dilim varmıyor ya...
Vize biter ve ben aldığım çılgın kararı uygulamaya yola koyulurum, dolmuşta 2 ile birlikteydik, 2miz, zaten okuldan da 2miz çıktık. 2 güzel rakam, biraz kambur, biraz sücud, ibadet ediyormuş gibi.
Berbere gittim, amaç buydu, kimseye ihtiyacım yoktu. Kayıt günü kuzenimin evinin etrafını tavaf ederken -gezniyorduk- bir sürü berber görmüştüm, kalmış aklımda ki... Direkt oraya götürdü ayaklarım, berber işe koyuldu, ben ise "şu kısım rahatsız ediyor, şurası da dalgalı, şurası uzun kalc..." demeden. Bitti neyse ki, sandalyeden-tabureden-iskemleden(dalga geçiyorum) kalktığımda ise, kısacık kalan saçıma hayranlıkla karışık şaşkınlık ekledim, berber de "senin saçın şöyle, uzun kalsaymış..." diye yorumlar yapınca, kara bulutlar çöktü üstüme, gözümü saç bürüdü, yerdeki saç tomarına kafama yapıştırmaya çalıştım, neyse ki bu eylem akıl hastanesinde bitti, kafamda az saçla.
Eve geldim, film izliyim dedim, GameofThrones 2 bölümünü de izledim 3. sezonun, iyi de oldu. Vize yüzünden dün izleyemedim, rahatladım.
Film de izleyemedim ama size tavsiye eder miyim bilmiyorum, Hannibal dizi olmuş, Dexter'ı andırıyor ilk bakışta, hatta çok andırıyor da Mad Mikkelsen Hannibal olarak karşımıza çıkacakmış, ben birinci bölümü bitiremedim, işim çıktı. Belki sonra.
Bu kadar.
Çok mutluyum, en azından geride bıraktım şu 180 küsür güne bakınca, mutluyum.
Dün, vizeye çalıştım ben. Diğer sınıftan, tatlı bir rekabetimin olduğu şu an ise iyi bir arkadaşım olan kişiyle çalıştım. İyi oldu, her şey yolunda. Ne güzel paylaştık öyle! Dün belki bu yüzden mutluydum, her şey yolunda olduğu için, herkes Vizeden korkup puan hesabı yaparken, kuyruğumu kurtardığım için, herkes sadece vizeyle ilgilenirken ben arkadaşımla birlikte olabildiğim için, herkes herkesle herşeyden değil vizeden konuşurken, ben sadece arkadaşımla konuşuyordum, şu an sadece 2 kişiyiz, artmak gibi bi gayemiz yok, ben hep söylerim "1, 2'den kötüdür; 2 ise 3'ten iyi" son 4 aydır "3"tüm ben, şimdi "2"yim.
Dün akşam minik bi tekrar, güzel bir ezberimsi, kelimeleri ezberleyemedim herzamanki gibi, sıkılıyorum ezber yaparken, bu yüzden yapmıyorum, bir eksikliğini de görmedim tabii. Dün başağrısı ile cebelleşirken "Spirited Away" izliyim dedim, izleyemedim, kesik kesikti.
VİZE GÜNÜ
Büyük harfleri hakkedecek n'aptın Vize Günü, sadece 2 harfinin büyük olması yetmez miydi?
Bugün güzel bir gündü, hava kapalı olmasına rağmen sıcak sayılabilirdi, dolmuş ter kokmuyordu, insanlar ise değişkenliğe uyum gösterirken, benim bir tek gömlekle geziyor olmam, aptallık olabilirdi, belki onlar çok akıllıydı, belki yağmur yağması ihtimalini düşünmüşlerdi ve o kalın kazaklarının altında aslında ince insanların olduğunu, beni "aptal" olarak yargılamayacaklarını düşünebilirdim, öyle yapmadım, hiçbir şey düşünmedim, vizeyi düşündüm, yürürken, dolmuştayken, grafiğin yükselip alçalmasını, değerlerin değişkenliğini başka bir dilde nasıl anlatırım diye düşünüyordum.
Vizeden bahsettim, genel olarak güzeldi, dinleme anlama konusunda kötüyüm, grammarde de eh işte bazı konularda, kötü değilim ama pratiğim az. Az ders çalıştım demeye dilim varmıyor ya...
Vize biter ve ben aldığım çılgın kararı uygulamaya yola koyulurum, dolmuşta 2 ile birlikteydik, 2miz, zaten okuldan da 2miz çıktık. 2 güzel rakam, biraz kambur, biraz sücud, ibadet ediyormuş gibi.
Berbere gittim, amaç buydu, kimseye ihtiyacım yoktu. Kayıt günü kuzenimin evinin etrafını tavaf ederken -gezniyorduk- bir sürü berber görmüştüm, kalmış aklımda ki... Direkt oraya götürdü ayaklarım, berber işe koyuldu, ben ise "şu kısım rahatsız ediyor, şurası da dalgalı, şurası uzun kalc..." demeden. Bitti neyse ki, sandalyeden-tabureden-iskemleden(dalga geçiyorum) kalktığımda ise, kısacık kalan saçıma hayranlıkla karışık şaşkınlık ekledim, berber de "senin saçın şöyle, uzun kalsaymış..." diye yorumlar yapınca, kara bulutlar çöktü üstüme, gözümü saç bürüdü, yerdeki saç tomarına kafama yapıştırmaya çalıştım, neyse ki bu eylem akıl hastanesinde bitti, kafamda az saçla.
Eve geldim, film izliyim dedim, GameofThrones 2 bölümünü de izledim 3. sezonun, iyi de oldu. Vize yüzünden dün izleyemedim, rahatladım.
Film de izleyemedim ama size tavsiye eder miyim bilmiyorum, Hannibal dizi olmuş, Dexter'ı andırıyor ilk bakışta, hatta çok andırıyor da Mad Mikkelsen Hannibal olarak karşımıza çıkacakmış, ben birinci bölümü bitiremedim, işim çıktı. Belki sonra.
Bu kadar.
Etiketler:
üniversite
Cuma, Nisan 05, 2013
Mutlu Yazı -Tadımlık Gezi Bloğu Yazısı-
İleride anlatabileceğim güzel bir anım oldu;
Organizasyon ve Ev Sahipliği
Organizasyonu üstlendik, ben ve iki arkadaşım. Bölümle ilgili hoşça vakit de geçirdiğim, kendimden ve ayaklarımdan vazgeçtiğim bir gün yaşattı bana - abartıyorum tabii ki, abartmayı severim ben.
Nereden başlayalım?
Gerdan mı vereyim, paça mı, kaburga olur mu abla? olmaz mı? Vallahi suyuna güzel fasulye olur...
8 Alman ve Almanya'da EVS adlı bir programa katılan 1 Türk, Organizasyondan sorumlu 3 ve 2 de bölümden sınıftan misafir.
Gezdik - bu kadar.
Şaka tabii.
Buluşma noktasına geç gelen 2 Alman, hani "pünktlich(dakik)"siniz, yemeyin bizi. Gerçi çoğu zamanında ordaydı, ben de kahvaltımı yarım yamalak ve duşsuz(!!!) gitmek zorunda kaldım, geç kalmayayım diye, nasıl Organizatörsün sen? diye sorarlar diye.
Buluştuk, kaynaşamadık.
Gar'a gittik, orada da konuşamadı-k-m. Neyse, tren vesaire derken bizim kız(bölümden arkadaş) söktü Almancayı patır çatır kutur kütür -umarım yanlış anlamalara sebebiyet vermemişimdir- konuşmaya başladı.
Ya arkadaş bendeymiş problem dedim ve denedim, düşünsene gelecekteki Eşek, hey sen evet! Düşünsene, diyordum Şahmeran Efsanesini anlattın, hem de Almanca, gerçi bi yerde yanlış bir fiil kullandığını sonradan farketmiş olman senin hatan değil, üzülme!
Ondan önce, Kilise ilk duraktı!
Tanrım! "Katolikler tutucu insanlar" mı demişti diğer insanlar? Dindarlar ama bağnaz? Nein, ben öyle görmedim, ayin sırasında Kiliseyi tavaf ettik, bunu yapmaktan rahatsız olan Müslüman arkadaşla da bitmesini bekledik ama ayini videoya aldım ne güzel ya! bir sürü Fotoğraf da çektim. Rahibe Maria, ooo meine liebe Schwester, o kadar tatlı bir kadın olamaz, bize İtalyan usulü kahve ikram etti, bisküviler. Tanrım, kaçıncı kez sana sesleniyorum, bilmiyorum ama bu yazıda senden çok bahsettim. Belki Kilise beni mistik gücüyle kendine çekti kim bilir. Kahveden bahsedeyim biraz, küçük kuplarda, minik hatta, içtikçe içesiniz geliyor, şeker ilavesiz saf acı kahve -çok acı değil, mırra içmiyoruz, italyan onlar!- Ah be Eşek'im, sen de bu fırsatı kaçıracaktın ya, seni...seviyorum. Bu ara ağzımdan kötü söz de çıkmaz umarım. Memnunum hayatımdan.
Kiliseden sonra Şelale ve yemek ;
Şelaleye gitmek için güzergahı takip ettik, yol üstünde bir bedesten-umarım doğrudur, gittiğin yeri bilmiyorsun be adam!- vardı onu da ziyaret ettik. Kardeşime bir şeyler alcaktım, çok öpüyorum onu burdan, almak istiyordum ama cidden çirkin tü kaka şeylerdi hepsi, sana daha güzellerini alcam ben söz.
O anda işte, Şahmeranı biliyor musun? diye sordum, her şey orda başladı, deli cesareti geldi ve yürürken zaten hafiften kaynaştığımız "Portakal yedik, tuvaleti sordu..." bu kadar, bu kadar kaynaştık ve ben bu cesaretle Şahmeran Efsanesini Almanca anlattım. Anlatabildim! :O Ben nasıl Konuşmaquizinden düşük alırım ya, "Mecbur kaldığım ve hazırlıksız olduğum her şeyden nefret ederim." orda konuşmak zorundaydım ve bir cümle geldi aklıma " Faşizm susma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir. " siyasi imgelere veya onun gibi şeylere ilgim "var" ama doğrudan somut anlamda değil. Bunu açıklamak zorunda kalmış olmam da nasıl bir durum içinde olduğumuzun... devam etmek zorundayım.
Ok, devam ediyorum.
Bedesten-çarşı'dan çıktıktan sonra, Şelaleye gittik.
Şelalelere bayılırım, çocukken de Şellale'yi izlemiştim. Nurgül Yeşilçay'ı çıplak gördüğüm ilk zamanlardı, hatta bir kadını...
Ne itiraflar, ne itiraflar...
Yemek yedik, şelalede. Çiğ köfte ve de "etli etsiz" tartışması döndü dolaştı ki "etli" olan yasak. Bilmiyordu, anlattım anlamadı, sinirlendim. Alman değil, bir arkadaş.
Devam ediyorum, uyudular, Almanlar. Biri de suya girdi. Siz ve çılgınlıklarınız! Eğlendim çok.
Eve Dönüş
Bugün cuma, yani İslam aleminin mübareği.
Kiliseden sonra Cami görmek istediler, camiden kiliseye ve kiliseden camiye -tam bir transformer- Çan duruyordu, canım ülkem. Camiyi ziyaret edemedik, cuma bugün, ama kiliseye ayin sırasında girebildik -kültür?- bence kültür. Doğru olur veya olmaz tartışmasına girmek için yazmıyorum bunları ama, aynı anda farklı kültürleri bu kadar yakından görebiliyoruz. Bu benim için normaldi.
Yemekten sonra dönüşte, epey bir yürüdük, yürüdük, yürüdük...Camiye gittik, orda yaşlı bir amca başladı Almanca konuşmaya, "ne oluyoruz ya?" modunda baktım önce, sonra da amcamız anlattı ;
Ermeni Hakim, diye başlamak istiyorum alıntı yapıyorum, ve amcamız pek iyi anlaşamamışlar ve küfürleşmişler amcamız hakimin kafasına sandalyeyle vurmuş, dövmüş adamı. Kötü olmuş, hakimin canı, amcamızın da pasaportu yanmış, Almanyaya geri dönememiş bir daha da, ama ne mutlu ki unutmamış pek Almancayı.
Trende de Alman "arkadaş"lardan biriyle, Fotoğrafçılık üzerine konuştuk, fotoğraf makinesi tavsiye etti, Slr-like ama lensi değiştirilemeyen makinelerden, Canon-dan Nikon-dan... Çoggzeldiiiiieee!!! -Burda koptu Eşek, kendisi aç ve yorgun ama mutlu-
Bitti gezi, evlere herkes.
Fasıla devam eden etti, etmeyen ise açlığıyla kaldı, ben devam etmiş olsam bunları daha geç bir saatte ya yazmıyor olurdum ya da yazıyor ve bazı şeyleri daha da yorgunluktan es geçiyor olurdum.
Biraz foto ekleyelim. 150*fotodan birkaçı.
Etiketler:
gezi,
üniversite
Perşembe, Nisan 04, 2013
Dedem Hayao Miyazaki
Selam,
Bugün dedelerden bahsedelim biraz, nerden çıktı şimdi bu? Hem senin vizen yok mu? Birazdan maç var, git cips kola al- gibi yorumlara da açığım ama hayır sorun o değil.
Dün saçma sapan hissetmeme neden olan saçma sapan dostlarım geldiler, bahsetmiş miydim? Aramız biraz soğuk, paranoyalardan ve çocukluklardan. "Benden nefret etsinler..." der o, öyle ister. Bıraktım kendi haline, kimden istiyorsa ondan nefret etsin, benden bile.
Dediğim gibi dün geldiler ve günümü mahvettiler;
8 Alman Gencin 8 sunumunu 4 gözle izlemek zorunda mıydık? 81 İlin sunumunu yapsam da izletsem, kaçıp giderler mi? Ben kaçtım, dilini öğrendim, kültürünü de ara ara hocalardan duyduğumuz kadar-onlar da alman, yarı alman yarı türk çok türk az alman hep türk hiç alman- ırkların kardeşliği. Bu zamanlarda duyduğum tek cümle "Canın neden sıkkın?", hiçbirine de "Size ne AMQé!" diye bağıramadım, en son öyle bir şey dedim ki evime kadar geldiler, canımı sıkan dostlarım.
Onlar gelmeden önce ben film izliyordum, 8 Alman'ın kafamı darmaduman etmesi ile sızlayan beynim kendine gelmeliydi, film izlemeliydim. Birden aklıma, geçen yaz? Evet, sınav sonucumu beklerken yaşadığım stresi atmak için izlemiştim sanırım, Miyazaki ustadan bir film açıyım da hem o atmosfer, müzikler, insanlar(gerçek olmaları için yatıp kalkıp dua edeceğim), My Neighbour Totoro'yu açıp izledim, öyle iyi geldi ki. Ara ara gülümsemeler, sonlara doğru düşen surat, sonlarda... Baş ağrımı unutturdu, inanılmaz bir şey. birazdan da ders çalışmayı düşünüyorum, fikirde kaldı harekete geçilemedi, bir Miyazaki daha? diye aklımı çelen masum fikir, sınavdan önce pek "masum" olamıyor. Dedem Miyazaki olsaydı, ya da Manevi olsaydı en azından, Ghibli Studios'ta köpeği olurdum bu kadar net söyleyeyim. Oğlu Goro Miyazaki'yi de yetiştirdi "Dede". The Thales From Earth Sea' otobüste tanışmıştım, Dede Miyazaki sanmıştım ama oğluymuş. From Up on Poppy Hill nasıldır bilmiyorum ama, daha Japon efsanelerinin, mitolojinin ağırlıklı olduğu hikayeler olsa da izlesem. Aradım ama...
Children who chase the sound... diye giden bir film vardı, onu da tavsiye ediyim, izleyin hepsini, nerde baş ağrısı, stres, lanet insanlara sövme isteği varsa hepsini alıp sizi başka diyarlara götürüyor; ne sövmeye ne de kötü bir şey düşünmeye fırsat kalmıyor.
Yarın da 8 Alman'la geziye gidiyoruz, organizasyon bende ve -o dostlar-da. Bakalım her şey yolunda gider umarım. Bu arada...diyip bırakıyım, onu sonra anlatırım da pek bi netlik yok ileride olur belki
-kalpkalpaklakpalkap-
Bugün dedelerden bahsedelim biraz, nerden çıktı şimdi bu? Hem senin vizen yok mu? Birazdan maç var, git cips kola al- gibi yorumlara da açığım ama hayır sorun o değil.
Dün saçma sapan hissetmeme neden olan saçma sapan dostlarım geldiler, bahsetmiş miydim? Aramız biraz soğuk, paranoyalardan ve çocukluklardan. "Benden nefret etsinler..." der o, öyle ister. Bıraktım kendi haline, kimden istiyorsa ondan nefret etsin, benden bile.
Dediğim gibi dün geldiler ve günümü mahvettiler;
8 Alman Gencin 8 sunumunu 4 gözle izlemek zorunda mıydık? 81 İlin sunumunu yapsam da izletsem, kaçıp giderler mi? Ben kaçtım, dilini öğrendim, kültürünü de ara ara hocalardan duyduğumuz kadar-onlar da alman, yarı alman yarı türk çok türk az alman hep türk hiç alman- ırkların kardeşliği. Bu zamanlarda duyduğum tek cümle "Canın neden sıkkın?", hiçbirine de "Size ne AMQé!" diye bağıramadım, en son öyle bir şey dedim ki evime kadar geldiler, canımı sıkan dostlarım.
Onlar gelmeden önce ben film izliyordum, 8 Alman'ın kafamı darmaduman etmesi ile sızlayan beynim kendine gelmeliydi, film izlemeliydim. Birden aklıma, geçen yaz? Evet, sınav sonucumu beklerken yaşadığım stresi atmak için izlemiştim sanırım, Miyazaki ustadan bir film açıyım da hem o atmosfer, müzikler, insanlar(gerçek olmaları için yatıp kalkıp dua edeceğim), My Neighbour Totoro'yu açıp izledim, öyle iyi geldi ki. Ara ara gülümsemeler, sonlara doğru düşen surat, sonlarda... Baş ağrımı unutturdu, inanılmaz bir şey. birazdan da ders çalışmayı düşünüyorum, fikirde kaldı harekete geçilemedi, bir Miyazaki daha? diye aklımı çelen masum fikir, sınavdan önce pek "masum" olamıyor. Dedem Miyazaki olsaydı, ya da Manevi olsaydı en azından, Ghibli Studios'ta köpeği olurdum bu kadar net söyleyeyim. Oğlu Goro Miyazaki'yi de yetiştirdi "Dede". The Thales From Earth Sea' otobüste tanışmıştım, Dede Miyazaki sanmıştım ama oğluymuş. From Up on Poppy Hill nasıldır bilmiyorum ama, daha Japon efsanelerinin, mitolojinin ağırlıklı olduğu hikayeler olsa da izlesem. Aradım ama...
Children who chase the sound... diye giden bir film vardı, onu da tavsiye ediyim, izleyin hepsini, nerde baş ağrısı, stres, lanet insanlara sövme isteği varsa hepsini alıp sizi başka diyarlara götürüyor; ne sövmeye ne de kötü bir şey düşünmeye fırsat kalmıyor.
Yarın da 8 Alman'la geziye gidiyoruz, organizasyon bende ve -o dostlar-da. Bakalım her şey yolunda gider umarım. Bu arada...diyip bırakıyım, onu sonra anlatırım da pek bi netlik yok ileride olur belki
-kalpkalpaklakpalkap-
Etiketler:
anime,
miyazaki,
üniversite
Cuma, Mart 29, 2013
Olimpiyat vs İş -İş Buldum!
Merhaba, bugün günlerden Cuma, ve bazı insanlar mutlular.
Onlardan biriyim, şanslıyım.
Hava nispeten güzeldi, tipik.
Ders nefes egzersizleriyle başladı, gün ise mide gurultusuyla.
Dün elektrikli ısıtıcı sırt üstü pozisyona getirip-devirmek diyorsunuz ben ise uzatıyorum- üzerine de minik lahmacunları-onlar kaytaz böreği diyorlar- dizdim. Çok güzel ısındılar. Çok güzel de yedik, ben ve oda arkadaşım. Dün yatcazkalkcaz dedim, şarkıya eşlik bile ettim, Lotus Flower'daki Thom Yorke gibiydim, sonra da Mor ve Ötesi - Oyun Bozan, yatıp kalkmaktan iyidir diyip, sobanın-siz elektrikli ısıtıcı dediniz ben de- yanına çömelim, içine düşen minik et kırıntılarının cam üzerinde kararmasını seyrettim. Dehşete kapıldım, sonra düzeldim, uzun sürmedi. Yeşil çay içtik beraber, sürekli yeşil çay içiyor başka alternatiflerimiz de var café(onlar öyle diyorlar) gibi ama yapmadık, etin yanında kahve içilmezdi çünkü, yeşil çay mı içilirdi peki?
Doydum. Elhamdülillah dedim, yatıp kaltığım sonra hop orda olduğum için tövbe ettim, imana geldim.
İşin kötüsü ne biliyor musun? Kötü olan şeylerin abartılması, böylece daha popüler oluyorlar, olsunlar. Arada beynimden soyutlanıyorum, kafatasım boşalmış gibi hissediyorum.
Mektubum gelmedi. Ben atarım.
Cuma'ya devam...
Dersler Cuma günleri iyi-eğlenceli fakat enerjim minimum oluyor, uyanma isteğim bile köreliyor bazen uyanmıyorum. Nefes egzersizleri yapıyoruz, diyaframı şişiriyor ve sonra serbest bırakıyoruz. İşin güzel tarafı aç karna alkol almış gibi oluyor kafa, alın size yöntem -Güzel kafa için, O2 çekin!-
Şöyle bir şey de var;
Akdeniz Olimpiyatları için başvurumun onaylandığından ve bugün mülakatım olduğundan bahsetmiş miydim? Evet, muhtemelen, yani sanırım unuttum.
Bugün mülakata gittim, Alman sporcu yok, Arapça mı İngilizce mi senin için daha iyi, dediler. Arapça dedim, mülakata girdim ki, "bir sorun var!!!" dedim. Suriye'nin olimpiyatlardan çekilme ihtimalinden bahsettim, neyse ki Lübnan var, bana her türlü ekmek çıkar diye düşündüm. 5000 sporcu yerine 6xxx sporcu geleceğini duydum. Organization -Fransızca mı o?- büyük!
İkileme düştüm!
Organization vs Antalya-Otel-Touristen!
Hocamla görüşmem gerek, dedim. bir sorun var!!! dedikten sonra. Oysa ne mutlu olmuşlardı yeni bir gönüllüyle tanıştıklarına, ben de mutlu olmuştum, insanlar çok sıcaktı ve kesinlikle "mülakat canavarı" titremelerimi göremedi bu sefer, içimde yaşadım hepsini.
Hocamla görüştüm, ve Otel'de çalışmam için bir şekilde "tavsiye mektubu" benzeri aracılığından faydalanabileceğimi duyduğumda, ben çok MUTLUydum! Az önce annemi aradım, o da mutlu oldu, herkes mutlu olsun ben İŞ BULDUM!
Dil öğrenmeyi geçtim, bir şekilde kendi paramı kazanıp kendi yolumu çizebileceğimi düşününce ben deli gibi MUTLU oldum! Artık kendimi "yetersiz-disabled-behindert" hissetmiyorum, öncesinde de hissetmiyordum, fakat yetişkinlik ve ergenlik arasında sıkışıp kaldığım bu dönemlerde ne hissettiğimi kendim bile kestiremiyorum.
Güzel şeyler hep var olsun, denge biraz kötülükle sağlansın, kötü olan şeyin adı -ihanet, dedikodu...- olmasın, -yorgunluk, açlık, stres...-olsun. Şu an açım yorgunum ve biraz stresliyim, Freud çok haklıydı, o her zaman haklıydı ama miktarından emin değilim sanırım.
Hocama kartpostal borcum var, atarım, memnuniyetle!
...mit freundlichen Grüßen, derim ve bitiririm.
Onlardan biriyim, şanslıyım.
Hava nispeten güzeldi, tipik.
Ders nefes egzersizleriyle başladı, gün ise mide gurultusuyla.
Dün elektrikli ısıtıcı sırt üstü pozisyona getirip-devirmek diyorsunuz ben ise uzatıyorum- üzerine de minik lahmacunları-onlar kaytaz böreği diyorlar- dizdim. Çok güzel ısındılar. Çok güzel de yedik, ben ve oda arkadaşım. Dün yatcazkalkcaz dedim, şarkıya eşlik bile ettim, Lotus Flower'daki Thom Yorke gibiydim, sonra da Mor ve Ötesi - Oyun Bozan, yatıp kalkmaktan iyidir diyip, sobanın-siz elektrikli ısıtıcı dediniz ben de- yanına çömelim, içine düşen minik et kırıntılarının cam üzerinde kararmasını seyrettim. Dehşete kapıldım, sonra düzeldim, uzun sürmedi. Yeşil çay içtik beraber, sürekli yeşil çay içiyor başka alternatiflerimiz de var café(onlar öyle diyorlar) gibi ama yapmadık, etin yanında kahve içilmezdi çünkü, yeşil çay mı içilirdi peki?
Doydum. Elhamdülillah dedim, yatıp kaltığım sonra hop orda olduğum için tövbe ettim, imana geldim.
İşin kötüsü ne biliyor musun? Kötü olan şeylerin abartılması, böylece daha popüler oluyorlar, olsunlar. Arada beynimden soyutlanıyorum, kafatasım boşalmış gibi hissediyorum.
Mektubum gelmedi. Ben atarım.
Cuma'ya devam...
Dersler Cuma günleri iyi-eğlenceli fakat enerjim minimum oluyor, uyanma isteğim bile köreliyor bazen uyanmıyorum. Nefes egzersizleri yapıyoruz, diyaframı şişiriyor ve sonra serbest bırakıyoruz. İşin güzel tarafı aç karna alkol almış gibi oluyor kafa, alın size yöntem -Güzel kafa için, O2 çekin!-
Şöyle bir şey de var;
Akdeniz Olimpiyatları için başvurumun onaylandığından ve bugün mülakatım olduğundan bahsetmiş miydim? Evet, muhtemelen, yani sanırım unuttum.
Bugün mülakata gittim, Alman sporcu yok, Arapça mı İngilizce mi senin için daha iyi, dediler. Arapça dedim, mülakata girdim ki, "bir sorun var!!!" dedim. Suriye'nin olimpiyatlardan çekilme ihtimalinden bahsettim, neyse ki Lübnan var, bana her türlü ekmek çıkar diye düşündüm. 5000 sporcu yerine 6xxx sporcu geleceğini duydum. Organization -Fransızca mı o?- büyük!
İkileme düştüm!
Organization vs Antalya-Otel-Touristen!
Hocamla görüşmem gerek, dedim. bir sorun var!!! dedikten sonra. Oysa ne mutlu olmuşlardı yeni bir gönüllüyle tanıştıklarına, ben de mutlu olmuştum, insanlar çok sıcaktı ve kesinlikle "mülakat canavarı" titremelerimi göremedi bu sefer, içimde yaşadım hepsini.
Hocamla görüştüm, ve Otel'de çalışmam için bir şekilde "tavsiye mektubu" benzeri aracılığından faydalanabileceğimi duyduğumda, ben çok MUTLUydum! Az önce annemi aradım, o da mutlu oldu, herkes mutlu olsun ben İŞ BULDUM!
Dil öğrenmeyi geçtim, bir şekilde kendi paramı kazanıp kendi yolumu çizebileceğimi düşününce ben deli gibi MUTLU oldum! Artık kendimi "yetersiz-disabled-behindert" hissetmiyorum, öncesinde de hissetmiyordum, fakat yetişkinlik ve ergenlik arasında sıkışıp kaldığım bu dönemlerde ne hissettiğimi kendim bile kestiremiyorum.
Güzel şeyler hep var olsun, denge biraz kötülükle sağlansın, kötü olan şeyin adı -ihanet, dedikodu...- olmasın, -yorgunluk, açlık, stres...-olsun. Şu an açım yorgunum ve biraz stresliyim, Freud çok haklıydı, o her zaman haklıydı ama miktarından emin değilim sanırım.
Hocama kartpostal borcum var, atarım, memnuniyetle!
...mit freundlichen Grüßen, derim ve bitiririm.
Etiketler:
iş,
üniversite
Perşembe, Mart 28, 2013
Beyin Kusmuğu -Açıklama
Selam, dün yazdığım yazı pek bir "yazı" olamadı. Bu yüzden biraz üzerine konuşup sakin kafayla öyle anlatmaya çalışayım derdimi ;
Bu ara yine depresif moda girdin sen, demeyin öyle bişey yok, varsa bile yalandan hani. Şaka bir yana dost sandığım insandan gizliden gizliye kazık yiyorum ve bunun farkına varmak için paranoyak olmam gerekiyormuş. İnternet cafe'ye gittiğim günlerden birinde, sanırım Pazartesiydi, Facebook'uma giremedim. Çok komikti, allah allah sakar mıyım da yanlış tuşa mı basıyorum diye de düşündüm hani. Bir kaç kere denendi olmadı. İyi dedim parolayı değiştirme zamanımız gelmiştir, ne kadar hesabım varsa parolasını değiştirdim. Hack olayından sorumlu olan bir tek kişi var etrafımda o da "dostum" dediğim. Çünkü malesef bana bu tip şeylerle ilgilendiğini ve birinin Facebookunu halihazırda hacklediğini göstermişti. Ucu bana da dokunacakmış.
Soracaksınız, nerden emin oldun? Blog arkadaşım bir denem "reyüz" dediğimle eskiden Re-l'di kapattı gitti; Bu adam hakkında konuşuyoruz, güya dost olan hani. Hack olayı da şöyle, zaten hesabımın şifresini biliyordu, bankakartımın bile! Salağım ben. Neyse, zaten hesabıma girilmiş, tavırlar alındı okulda, şaşırmadım. İyi dedim ortada hiçbir sebep yokken tavır alan birini gördünüz mü? Ben görmedim. Büyük ihtimalle, adam hesaplarıma sızıyormuş günlerdir, ben ve re-l'in konuşmalarını görmüş onun hakkındaki ve de tavır almış. İyi, Sherlock Holmes olsa bu davayı nasıl çözerdi?
Bugün günlerden Perşembe ve saçlarım uzun.
Şimdilik her şey yolunda, olması gerektiği gibi her şey, her şey çok normal! Önceden neden böyle değildi? Pişman da değilim, dediğim gibi "Üniversite Amacına Ulaşmalı!" kitaplardan öğrenemeyeceğimiz şeyler var mesela, onları da deneyimlemek zorunda kalıyoruz bazı zamanlar, o zamanlar da bunlardan biri sanırım. İyi oldu böylesi, kafam acayip rahat. Arkadaşım da yok! Okulda konuştuğum hiçkimseyle dışarıda görüşmüyorum artık. Bu sayı çok azdı zaten, şimdi ise 0'ya yaklaştı. Herşey 1'e yaklaşırken ben 0'a yaklaşıyorum, bütünden kopmaya kendi başıma kalmaya her şeyden önemlisi kendi başıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken arkadaşa-eşe-dosta hele bir de yalandan dolandan olana ihtiyacım yok, ayak bağı oldunuz şimdi siktirmeden gidiniz lütfen, o kadar kibarım ki...
Etiketler:
üniversite
Çarşamba, Mart 27, 2013
Beyin Kusmuğu
Nisan Kapımızda! Herkes sığınaklara!
Biri sunum biri vize olmak üzere 2 sınavım var Nisan'da, Finalin de Mayıs'ta olduğunu düşünürsek-3 Mayıs- iyice toparlanmaya ihtiyaç var.
Artık arkadaşım yok millet, narsizmin ne olduğunu en somut haliyle gördüm, dostum-kardeşim diyip güvensizlikten hesabımı hacklemeler, kendince yargılarda bulunmalar ve diğer bilimum baş ağrısı sebebi olay.
KURTULDUM!
Tanrı korusun, İsa'nın çarmıhına ben geriliyordum, az kalsın!
Üniversitede olmaz yahu, lisede miyiz, ergen kafası, at gözlüğü, domuz tırnağı, maymun sidiği...
Bütün bunlara ne gerek vardı?
Ok, kafamda profilini "egoist sanıyordum narsistmiş! :O" oluşturduğum ve ne olursa olsun zarar görmemek için arkamı kolladığım insan, zarar veremeden siktir olup gittin ya, HELL YEAGĞĞĞH diyorum! Bye bye happiness, bye bye loneliness, ya da tam tersi welcome. Kardeşim? Benim yeterince kardeşim var, git kendine başka kardeş bul, kanka mı? hahaa komik. Dost? İhtiyacım yok. Hem ne demiş Sn. Atay "Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan."
Bu yazıyı sıçmıklı beynimin, dar kanalizasyonlarının, kokuşmuş organizmalarının bir feryad-ı figanı olarak görüyorum, arz ediyorum!
Biri sunum biri vize olmak üzere 2 sınavım var Nisan'da, Finalin de Mayıs'ta olduğunu düşünürsek-3 Mayıs- iyice toparlanmaya ihtiyaç var.
Artık arkadaşım yok millet, narsizmin ne olduğunu en somut haliyle gördüm, dostum-kardeşim diyip güvensizlikten hesabımı hacklemeler, kendince yargılarda bulunmalar ve diğer bilimum baş ağrısı sebebi olay.
KURTULDUM!
Tanrı korusun, İsa'nın çarmıhına ben geriliyordum, az kalsın!
Üniversitede olmaz yahu, lisede miyiz, ergen kafası, at gözlüğü, domuz tırnağı, maymun sidiği...
Bütün bunlara ne gerek vardı?
Ok, kafamda profilini "egoist sanıyordum narsistmiş! :O" oluşturduğum ve ne olursa olsun zarar görmemek için arkamı kolladığım insan, zarar veremeden siktir olup gittin ya, HELL YEAGĞĞĞH diyorum! Bye bye happiness, bye bye loneliness, ya da tam tersi welcome. Kardeşim? Benim yeterince kardeşim var, git kendine başka kardeş bul, kanka mı? hahaa komik. Dost? İhtiyacım yok. Hem ne demiş Sn. Atay "Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan."
Bu yazıyı sıçmıklı beynimin, dar kanalizasyonlarının, kokuşmuş organizmalarının bir feryad-ı figanı olarak görüyorum, arz ediyorum!
Etiketler:
aynzzvaydğay,
madafakaoyşakamaka,
vantutri,
vehedtnentelete
Perşembe, Mart 21, 2013
Olay Yok, Sınav Var
Selam, bugün günlerden Perşembe ve 21 Mart, ben çarşamba olduğunu sanıyordum. Bilinçaltmda bu senenin bitmesinden kaçmaya çalışıyorum herhalde. 'bitmesin, her şey yolunda!, der gibi. Bir yandan da, yok başka bir yanı yok. Dün biraz sınav çalışması yapayım dedim, yaptım da, ama ise yaramadı! Doğrusunu söylemek gerekirse şansım yaver gitmedi, akşam uyumadan önce ilkel internetimle 8trackste "sleep" etiketiyle çalma listesi açtım, bir parça yükleniyordu ama gerisi gelmiyordu, olmadı. Hatta telefonun wifisi açık uyursam sabaha telefonun şarji biter de sınava geç kalırım korkusuyla birleşince de vazgeçtim bu sevdadan. Sınava geç kalmadim, onun yerine kahvaltıda dinledim müziğimi, iyi de oldu böylesi. Bugün de kargomu aldım, mektubum geldi mi bilmiyorum posta kutusunu kontrol etme alışkanlığım yok, sahi mektup nerde? Bugün okulda kutlama vardı ama olay yoktu, Hacettepe iki günlük tatil vermiş, diğer üniversitelerde durumlar nasıl bilmiyorum. Neyse böylesi iyi oldu, 3 Mayıs var bir de o da sakin sakin kutlansın, olay vesaire olmasın. Dünya barışı isteyen güzellik kraliçesi gibi hissettim. Gitmeden önce, Akdeniz olimpiyatları gönüllülük başvurum onaylanmış, gidip görüşmem gerek yarın umarım istediğim pozisyonda bana göre bir görevleri vardır. Hadi Tschüß!
Etiketler:
üniversite
Çarşamba, Mart 20, 2013
Hava bozdu/
Selam, bugun gunlerden SALI en azindan ben bu satirlari yazarken oyleydi:
Biraz adrenalin oldurmez, basit bir hormon sadece. Bugun o basit gunlerden biriydi ama akmak bilmedi. Dostlarimla yemek yerken yanimiza siniftan biri geldi, yemekhaneye gitmeden once tatsiz sakalarina maruz kalip gerekli tepkiyi en agir sekilde verdim. Biz yemek yiyorduk ve adi "gereksiz" olan yanimiza geldi, tehditler vesaire, o kadar icerlemis olacakki Gereksiz en gereksiz anda engerekli suratini gosterdi, tehditler havada asili kaldi, o gittikten sonra cok eglendim. Kampus icinde, Ada'li adamin sempatizanlari onun adini haykiriyordu. Kocaman bi ates, ustunden amacsizca atlayan insanlar, zilgit, halay... Butun bunlarin amaci ne? Ozgurluk zincirleri kirmakla tanimlanirken ne zamandan beriatesin ustunden atlamak diye cevrildi,isim zor. Ileride Alman bana Freiheit dediginde ben ona "zilgit halay ve slogan" mi dicem? En azindan tatsizlik yasanmadi, kan dokulmedi, yterdi bu kadar kan, siyasetten de ona alet olandan da...
Guzel seyler de oldu,
derste tema futboldu.
Gulduk eglendik, film gosterimi vardi, sinifca ona katildik. Barfuss filmin adi, psikiyatri klinigindeki genc kiza asik olan adami anlatiyor, gozlerim kapaniyor.
Eve giderken icimdeki yasam enrrjisini
ya da fazla enerjiyi atmaya calistim;
arkadasla kampus icinde gezinirken, maksat eve gitmek, merdivenleri ziplayarak inme karari aldim, gerilip atlamam gerekiyordu, gerilmedim. Atladim, ilk deneme basarisiz. 2. deneme
de ise gerilip atlamam gerektigini dusundum, atladim da. Tam yere.konmusken, ayagimin ic tarafina bastim elimde cantam yuzustu cantamin ustune.dustum, bisey.yok cok eglendim, duserken ve sonrasinda guluyordum, arkadasima donup basparmagi hareketini yaptim, sorun yok. Adam sok olmustu bi sure kimildayamadi, guldu o da, yol boyunca buna takildik, gulduk.
Eve geldim, tiras.oldum, yuzumdeki sivilceler ve ex sivilcelerin acimasiz izleri olmasa Babyface olurdum, fena olmazdi. Bu halimle de kuculdum biraz, ust siniftaki kizlarin yanagindan makas aldigi lise talebesi gibiyim. Su an oyle bir hareketle karsilassam direkt dudaklarina yapisirim.
Kitap okudum, Tutunamayanlar devam! Sinav falan derken teslim tarihine yetisemeyecek kitap.
Annemin yaptigi kofteleri yedim, dolapta duruyorlardi, actim doldum.
Anneannemi aradim, duygulandim, aglamak istiyorum, hayirsizin teki olup ciktim, naparim ben kendimle? daha sık ara!
Carsamba mi, sel almasin, carsafa dolnmasin, turlu efsanelerle insanlar uyutulmasin hele 21.yy efsaneleriyle.
Etiketler:
üniversite
Pazar, Mart 17, 2013
YGS Tavsiye - Kitap olarak okutulur-şaka mı?belki-
Selam millet!
Size biraz Almanca Mütercim-Tercümanlık'tan bahsetmek istiyorum.
-Birkaç uyarı;
-Bu tavsiyeleri veren kişinin-ben-, meslek seçme aşamasında göz önünde bulundurduğu ve kesin amaç olarak gördüğü meslekler ; Tıp(idealist gencin, ygs ile imtihanı) kelime oyunları yapmayı seviyorum, Veterinerlik(nispeten Tıp bilimini gözden çıkarıp gerçeklere odaklandıktan sonra bir an olsun mühendisliğe sıcak bakmayıp, biyoloji seven biri için "yapılabilecek meslek" olarak görülen), Mimarlık(sevdiğim ama puanını alamadığım, bakmaya doyamadığım, blog falan ne varsa hakkında takip ettiğim, google sketch up öğrenmeye bile çalıştığım-), Peyzaj Mimarlığı veya Şehir Planlama (ikisine aynı parantez ki ikisi de en gerçek iki hedefti benim için, yapmaya bayılacağım fakat "Mimarlık" eki sayesinde de hayran kaldığım, mezunlarına mailler mi atmadım? Hocaları soru yağmuruna mı tutmadım! Şehir ve Bölge Planlama, Peyzaj'dan vazgeçip "ok şampiyon ok ok, derin nefes al, mideye çalış...diyip gerçek amacın daha da gerçek veya daha somut olmasına yardımcı oldu bu seçim, burdan maillerimi ve sorularımı cevapsız bırakmayanlara sonsuz teşekkürler!
Peyzaj Mimarlığı'ndan neden vazgeçtim?
İstanbul Üniversitesine puanım yetmiyordu, Ankara Üniversitesi ise ihtimali vardı ama Ankara olması veya Peyzaj'a eskisi kadar sıcak bakamamam, şehri kötülememe neden oldu. İzmir Peyzaj, çok da güzel oluyordu ama yapamadım, gidemedim, mantığıma yenildim pişman değilim.
Şehir ve Bölge Planlama neden olmadı?
Puanım açıklandı ve bir tek Peyzaj Mimarlığı dahi yazmamıştım, Baştan sona olması en mükemmel ihtimaller arasında olan ŞBPlanlama'lar vardı. Hayali tercihler de tabii, hayali olanlar İzmir'de Mühendislik okumaktı, ki başka gerçek mühendislik tercihim olmadı. Tercih sırası vesaire, mükemmelliğine bir bakış fırlatıp mutluluktan uçuyordum, Mersin ŞBP garanti gözüyle bakıyordum, olmazsa da İzmir'de Turizm Rehberliği(hayali tercih) veya Mersin'de Almanca Tercümanlık okuyacaktım. Sonuçlar açıklandı ve, ve ve v?!?! Mersin'i gördüm mutlu oldum, Almanca'yı görünce "olsun bu da güzel ki ^^ ehi ehi!" diye yatağımdan atladığım gibi annemi uyandırdım, ve mutlu olduk. Annem de canımcığım, "beğenmediysen sonucu kaydını yaptırma, bir sene daha hazırlan ŞBP istiyordun sen" demişti, "mutluyum canı...m, ihi" dedim ve mutlu oldum.
Tercih yaparken, biliyorum kafanızı kitaplardan vesaire kaldıramıyorsunuz şu an ama, bir sürü araştırma yapın, gitmek istediğiniz üniversitenin hocalarına mail atın, sonuç olarak sizi tanımıyorlar, rahat olun, ve ne istediğinizden emin olun, umarım beklediğiniz cevapları bulursunuz. Ben sadece bir hocadan cevap almıştım, evet. O da bir sonuçtu benim için, mezunlar da iyi bir seçenek, mutlu mezunlara mail atın, iş bulmuş olanlara tabii, neden öyle demek istediğimi şöyle açıklayayım ; İş buldu, mutlu ve mezun - torpilli girmiş olabilir - şanslı olabilir o benim umrumda değil, bana gerçek olarak elle tutulur cevaplar vermişti İstanbul Üni. Peyz. Mim. mezunu. Dezavantajlarından da bahsetmişti, şu an bulunduğu konumdan da. Mutlu olan mezun; Açıklama=işini severek yapıyordur, severek okumuş, başarılı olmuştur, şimdilik düşünmeniz gereken tek şey bu. Ha, iş bulamayan ve severek okuyan insan yok mu canım Ülkemde, var tabii ama takılmayın, amacınızdan sapıyorsunuz bir süre sonra.
Bu yazdığım meslek grupları içinde, elle tutulur son aşama ŞBP, Türkiye'de hakettiği değeri göremeyen mesleklerden bir tanesi, kentsel dönüşüm veya diğer kentsel"rant"sal"siyasal"hukuksal"cartsal curtsal politik kavramlardan süzdürülüyor. Buna rağmen, tercihlerim arasındaydı, ve kurtarma planı olarak da Almanca okurum, baktım yapamıyorum, tekrar hazırlanırım, mantığıyla geldim.
Almanca Mütercim-Tercümanlık-
Neden bir MF-sayısal- öğrencisi, dil sınavına girip, İngilizDilbilimi-aynı üniversitede- yerine Almanca seçer?
Öncelikle şunu belirteyim, 3. sınıfın sonlarına doğru içimde yanıp tutuşan "yabancı dil öğrencem ben!" hevesi ise her şeyi başlatan kıvılcım oldu.
Günlerden bir gün, çocuktum ben. Yabancı dili de sadece tv'de "Hello" olarak biliyordum, Arapça ise "yabancı" gelmiyordu. İngilizce'den başka yabancı dil olamazmış gibi geliyordu. Benden yaşça büyük kuzen ablalarım sağolsunlar, Anadolu Lisesi'ndeki İngilizce kitaplarından kurtulmak için, mangalda yakmalık olarak ayırmışlardı. Kadere bak sen, sümüklü veletler ev arkasındaki boş arazide evcilik oynar iken, İngilizce kitaplarıyla karşılaşmak ne tesadüftür öyle? Kaderi yazılmış çocuğun, alır kitaplardan en resimlisini başlar saymaya, Apple, Elephant, Hello, Good bye! Sözcükleri kafasında öyle bir kodlar ki, 4. Sınıf olana kadar telafuzda problem yaşasa da, çoğu hayvanın adını ezbere bilir. Kader bu ya, İngilizce hocasının sempatikliği belki de 10 yaşlarında bir çocuk için, çocukluk aşkı denecek seviyedeydi, hem dile hem hocaya. Sınıfta en çok ona soruldu, en iyi imtihanlar onundu. 5.6.7.8.derken liseye geldik. İngilizceden bir şey kaybetmedik, Lise hayatı karmaşık olan sübyanın, Anadolu lisesini kazandıktan sonra daha çok İngilizce! fikri onu mutluluktan deliye döndürmeye yetiyordu, sadece etkilendiği noktalara değinmek istiyorum; İngilizce hocasının sınıfa davet ettiği mezun talebelerden biri eski sistemle %99 luk başarı sağlamış ve hiç yanlış sorusu yokmuş, sevgili öğrencisi hocamın ODTÜ İngilizce Öğretmenliği kazanmış böylece. Çok mutluydu, ben de planlar yapmaya başladım, bölüm seçeceğim zaman Dil'e mi girsem diye? Dil seçmedim, Anadolu'ya devam etseydim seçerdim ama olmadı. Türlü aksaklıklar talihsizlikler yıldırmadı ama bu kez de amacından sapmış birine dönüştüm, yani Dil bölümünü tercih etmemekle.
Gel zaman git zaman, Matematikten lisede de nefret etmiştim, birinci dönem Teşekkür almak için hocayı sempatimle tavlamıştım 2 düşürmüştü, mutlu olmuştum. Fizik desen allaha emanet, hocasını hatırlamıyorum bile! Bir şekilde, yanlış bir yola sapıp MF'yi seçtim, yanlış olduğunu düşündüğüm için değil, daha iyi yapabildiğim bir şeye tercih ettiğim için. Yetenek veya adına siz ne diyorsanız. İlgi alanınızı belirlerken biraz çocukluğunuza inin, ben 9 yaşıma giderek iyi yapmışım. Siz daha geriye gitseniz sadece fasulyeler ve çubuklar görüyor olacaksınız. 9 iyidir, 10 daha iyi 11 ise 10'dan kötü.
Şu an deli gibi olmasa da, Arapça öğrenmeye çalışıyorum, başarısız oldum sayılmaz, Almanca'nın üstesinden gelmeye çalışıyorum önce. Almanca'da iyi bir seviyeye geleceğime inanıyorum, en azından şu an için çizmiş olduğum yol haritası veya sınavlarım o yönde, mutluyum.
Zor mu? Sorusuna cevap olarak ; hayatımda bildiğim tek Almanca kelime Rammstein ve Hallo'dan ibaretti, artikeller var ve ezberleniyor fakat bir süre sonra benimsiyorsunuz mantığını kavrar hale geliyorsunuz ya da tam anlamıyla anlatamadım ama yabancılık çekmez hale geliyor insan. İngilizcedeki zamanlara göre çekilen düzensiz fiiller kavramını bile ezberleyemez ve benimseyemezken, Almanca'da Partizip mi görmedik Perfekt mi yoksa Konjunktiv mi? Üstesinden geliyor insan, biraz heves ve çalışmak gerekiyor gerçekten, severek çalışmak ama, hani bu yazıya kendim bile inanmıyorum, 2 yıldır sayısal bölümle cebelleşirken çok da severek gitmediğim dershanemde deli gibi zaman kaybetmişim meğer.
Haftaya bugün YGS'ye girecek olan arkadaşlar veya size nasıl seslenmemi istiyorsanız öyle olsun;
Ailem tercih listeme karışmadı, bir tanesine bile "sen bilirsin, senin hayatın" gibi şeyler söyleyip rahatlattılar içimi, belki de destek bekliyorsunuzdur onların da fikirlerini merak ediyorsunuzdur, sorun bir şey kaybetmezsiniz. Babam mühendis olsaydı ve müh. olmamı isteseydi ; Mühendislik okuyor olabilirdim ama bile bile lades olurdu -Matematik ve Fizik'in becerilememesi, şimdilerde de mutlu ve dans eden parmaklar yerine, klavyeyi döven parmaklarla yazıyor olurdum bu satırları. Çok gerilmeyin, çok da düşünmeyin sonunu, tadını çıkarın, tuzun kuru tabii-derseniz de haklısınız ama ne sınav sistemini değiştirmek için kafa yormaya zamanınız var ne de diğer stresli şeylere, YGS sonucumu görünce ağladığımı annem bilmiyor, zorla ağlamıştım, ağlamaya çalışmıştım da bir kaç damla işte.
Size biraz Almanca Mütercim-Tercümanlık'tan bahsetmek istiyorum.
-Birkaç uyarı;
-Bu tavsiyeleri veren kişinin-ben-, meslek seçme aşamasında göz önünde bulundurduğu ve kesin amaç olarak gördüğü meslekler ; Tıp(idealist gencin, ygs ile imtihanı) kelime oyunları yapmayı seviyorum, Veterinerlik(nispeten Tıp bilimini gözden çıkarıp gerçeklere odaklandıktan sonra bir an olsun mühendisliğe sıcak bakmayıp, biyoloji seven biri için "yapılabilecek meslek" olarak görülen), Mimarlık(sevdiğim ama puanını alamadığım, bakmaya doyamadığım, blog falan ne varsa hakkında takip ettiğim, google sketch up öğrenmeye bile çalıştığım-), Peyzaj Mimarlığı veya Şehir Planlama (ikisine aynı parantez ki ikisi de en gerçek iki hedefti benim için, yapmaya bayılacağım fakat "Mimarlık" eki sayesinde de hayran kaldığım, mezunlarına mailler mi atmadım? Hocaları soru yağmuruna mı tutmadım! Şehir ve Bölge Planlama, Peyzaj'dan vazgeçip "ok şampiyon ok ok, derin nefes al, mideye çalış...diyip gerçek amacın daha da gerçek veya daha somut olmasına yardımcı oldu bu seçim, burdan maillerimi ve sorularımı cevapsız bırakmayanlara sonsuz teşekkürler!
Peyzaj Mimarlığı'ndan neden vazgeçtim?
İstanbul Üniversitesine puanım yetmiyordu, Ankara Üniversitesi ise ihtimali vardı ama Ankara olması veya Peyzaj'a eskisi kadar sıcak bakamamam, şehri kötülememe neden oldu. İzmir Peyzaj, çok da güzel oluyordu ama yapamadım, gidemedim, mantığıma yenildim pişman değilim.
Şehir ve Bölge Planlama neden olmadı?
Puanım açıklandı ve bir tek Peyzaj Mimarlığı dahi yazmamıştım, Baştan sona olması en mükemmel ihtimaller arasında olan ŞBPlanlama'lar vardı. Hayali tercihler de tabii, hayali olanlar İzmir'de Mühendislik okumaktı, ki başka gerçek mühendislik tercihim olmadı. Tercih sırası vesaire, mükemmelliğine bir bakış fırlatıp mutluluktan uçuyordum, Mersin ŞBP garanti gözüyle bakıyordum, olmazsa da İzmir'de Turizm Rehberliği(hayali tercih) veya Mersin'de Almanca Tercümanlık okuyacaktım. Sonuçlar açıklandı ve, ve ve v?!?! Mersin'i gördüm mutlu oldum, Almanca'yı görünce "olsun bu da güzel ki ^^ ehi ehi!" diye yatağımdan atladığım gibi annemi uyandırdım, ve mutlu olduk. Annem de canımcığım, "beğenmediysen sonucu kaydını yaptırma, bir sene daha hazırlan ŞBP istiyordun sen" demişti, "mutluyum canı...m, ihi" dedim ve mutlu oldum.
Tercih yaparken, biliyorum kafanızı kitaplardan vesaire kaldıramıyorsunuz şu an ama, bir sürü araştırma yapın, gitmek istediğiniz üniversitenin hocalarına mail atın, sonuç olarak sizi tanımıyorlar, rahat olun, ve ne istediğinizden emin olun, umarım beklediğiniz cevapları bulursunuz. Ben sadece bir hocadan cevap almıştım, evet. O da bir sonuçtu benim için, mezunlar da iyi bir seçenek, mutlu mezunlara mail atın, iş bulmuş olanlara tabii, neden öyle demek istediğimi şöyle açıklayayım ; İş buldu, mutlu ve mezun - torpilli girmiş olabilir - şanslı olabilir o benim umrumda değil, bana gerçek olarak elle tutulur cevaplar vermişti İstanbul Üni. Peyz. Mim. mezunu. Dezavantajlarından da bahsetmişti, şu an bulunduğu konumdan da. Mutlu olan mezun; Açıklama=işini severek yapıyordur, severek okumuş, başarılı olmuştur, şimdilik düşünmeniz gereken tek şey bu. Ha, iş bulamayan ve severek okuyan insan yok mu canım Ülkemde, var tabii ama takılmayın, amacınızdan sapıyorsunuz bir süre sonra.
Bu yazdığım meslek grupları içinde, elle tutulur son aşama ŞBP, Türkiye'de hakettiği değeri göremeyen mesleklerden bir tanesi, kentsel dönüşüm veya diğer kentsel"rant"sal"siyasal"hukuksal"cartsal curtsal politik kavramlardan süzdürülüyor. Buna rağmen, tercihlerim arasındaydı, ve kurtarma planı olarak da Almanca okurum, baktım yapamıyorum, tekrar hazırlanırım, mantığıyla geldim.
Almanca Mütercim-Tercümanlık-
Neden bir MF-sayısal- öğrencisi, dil sınavına girip, İngilizDilbilimi-aynı üniversitede- yerine Almanca seçer?
Öncelikle şunu belirteyim, 3. sınıfın sonlarına doğru içimde yanıp tutuşan "yabancı dil öğrencem ben!" hevesi ise her şeyi başlatan kıvılcım oldu.
Günlerden bir gün, çocuktum ben. Yabancı dili de sadece tv'de "Hello" olarak biliyordum, Arapça ise "yabancı" gelmiyordu. İngilizce'den başka yabancı dil olamazmış gibi geliyordu. Benden yaşça büyük kuzen ablalarım sağolsunlar, Anadolu Lisesi'ndeki İngilizce kitaplarından kurtulmak için, mangalda yakmalık olarak ayırmışlardı. Kadere bak sen, sümüklü veletler ev arkasındaki boş arazide evcilik oynar iken, İngilizce kitaplarıyla karşılaşmak ne tesadüftür öyle? Kaderi yazılmış çocuğun, alır kitaplardan en resimlisini başlar saymaya, Apple, Elephant, Hello, Good bye! Sözcükleri kafasında öyle bir kodlar ki, 4. Sınıf olana kadar telafuzda problem yaşasa da, çoğu hayvanın adını ezbere bilir. Kader bu ya, İngilizce hocasının sempatikliği belki de 10 yaşlarında bir çocuk için, çocukluk aşkı denecek seviyedeydi, hem dile hem hocaya. Sınıfta en çok ona soruldu, en iyi imtihanlar onundu. 5.6.7.8.derken liseye geldik. İngilizceden bir şey kaybetmedik, Lise hayatı karmaşık olan sübyanın, Anadolu lisesini kazandıktan sonra daha çok İngilizce! fikri onu mutluluktan deliye döndürmeye yetiyordu, sadece etkilendiği noktalara değinmek istiyorum; İngilizce hocasının sınıfa davet ettiği mezun talebelerden biri eski sistemle %99 luk başarı sağlamış ve hiç yanlış sorusu yokmuş, sevgili öğrencisi hocamın ODTÜ İngilizce Öğretmenliği kazanmış böylece. Çok mutluydu, ben de planlar yapmaya başladım, bölüm seçeceğim zaman Dil'e mi girsem diye? Dil seçmedim, Anadolu'ya devam etseydim seçerdim ama olmadı. Türlü aksaklıklar talihsizlikler yıldırmadı ama bu kez de amacından sapmış birine dönüştüm, yani Dil bölümünü tercih etmemekle.
Gel zaman git zaman, Matematikten lisede de nefret etmiştim, birinci dönem Teşekkür almak için hocayı sempatimle tavlamıştım 2 düşürmüştü, mutlu olmuştum. Fizik desen allaha emanet, hocasını hatırlamıyorum bile! Bir şekilde, yanlış bir yola sapıp MF'yi seçtim, yanlış olduğunu düşündüğüm için değil, daha iyi yapabildiğim bir şeye tercih ettiğim için. Yetenek veya adına siz ne diyorsanız. İlgi alanınızı belirlerken biraz çocukluğunuza inin, ben 9 yaşıma giderek iyi yapmışım. Siz daha geriye gitseniz sadece fasulyeler ve çubuklar görüyor olacaksınız. 9 iyidir, 10 daha iyi 11 ise 10'dan kötü.
Şu an deli gibi olmasa da, Arapça öğrenmeye çalışıyorum, başarısız oldum sayılmaz, Almanca'nın üstesinden gelmeye çalışıyorum önce. Almanca'da iyi bir seviyeye geleceğime inanıyorum, en azından şu an için çizmiş olduğum yol haritası veya sınavlarım o yönde, mutluyum.
Zor mu? Sorusuna cevap olarak ; hayatımda bildiğim tek Almanca kelime Rammstein ve Hallo'dan ibaretti, artikeller var ve ezberleniyor fakat bir süre sonra benimsiyorsunuz mantığını kavrar hale geliyorsunuz ya da tam anlamıyla anlatamadım ama yabancılık çekmez hale geliyor insan. İngilizcedeki zamanlara göre çekilen düzensiz fiiller kavramını bile ezberleyemez ve benimseyemezken, Almanca'da Partizip mi görmedik Perfekt mi yoksa Konjunktiv mi? Üstesinden geliyor insan, biraz heves ve çalışmak gerekiyor gerçekten, severek çalışmak ama, hani bu yazıya kendim bile inanmıyorum, 2 yıldır sayısal bölümle cebelleşirken çok da severek gitmediğim dershanemde deli gibi zaman kaybetmişim meğer.
Haftaya bugün YGS'ye girecek olan arkadaşlar veya size nasıl seslenmemi istiyorsanız öyle olsun;
Ailem tercih listeme karışmadı, bir tanesine bile "sen bilirsin, senin hayatın" gibi şeyler söyleyip rahatlattılar içimi, belki de destek bekliyorsunuzdur onların da fikirlerini merak ediyorsunuzdur, sorun bir şey kaybetmezsiniz. Babam mühendis olsaydı ve müh. olmamı isteseydi ; Mühendislik okuyor olabilirdim ama bile bile lades olurdu -Matematik ve Fizik'in becerilememesi, şimdilerde de mutlu ve dans eden parmaklar yerine, klavyeyi döven parmaklarla yazıyor olurdum bu satırları. Çok gerilmeyin, çok da düşünmeyin sonunu, tadını çıkarın, tuzun kuru tabii-derseniz de haklısınız ama ne sınav sistemini değiştirmek için kafa yormaya zamanınız var ne de diğer stresli şeylere, YGS sonucumu görünce ağladığımı annem bilmiyor, zorla ağlamıştım, ağlamaya çalışmıştım da bir kaç damla işte.
Etiketler:
üniversite,
ygs
Davet- ve Sonrası, hatta ertesi Günü
Selam,
Bugün günlerden pazar, dün cumartesiydi.
Dün, yani cumartesi tarih 16.03, hava rüzgarlı, saatte 30 km ile.
Hocamızın, sınıfı evine davet etme isteğini geri çevirmedik, ben ve arkadaşlarım. Önce bende toplandık, sonra da hocamızın evinde. Ama ondan önce, arkadaşlarımla birlikte hocanın evine doğru yürümeye başladık, rüzgar beni yakaladığı gibi sağa sola savururken, hayırsızlıktan nasibini almış iki 20'lik adam beni geride bırakmak uğruna koşmaya başladılar, rüzgara karşı? Bu delilik! Dinletemedim ve koşmadım, yoruldular. Onlara yetişmek için, koşar gibi yaptım, koşmadım tabii, küçük ve sevimli Heidi'nin Peter'i ve minik kuzucukları gördüğünde yaşadığı heyecanla ayaklarının yerden kesilmesi sonucunda, koşmaya çalışması gibiydi benim koşma şeklim de, ortada ne bir Peter vardı ne de kuzucuk. Buluşma yerine vardığımızda insanlar hararetli bir şekilde bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışıyorlardı, içlerinden biri 5tl istedi, cebimdeki dolmuş parasını gösterdim. Neden? diye sorduğumda ise, "hocamız orkide seviyor..." cevabını aldım, ben de seviyorum ne olmuş? Benim için de satın alacak mısınız evime davet etsem? Siz yok musunuz siz, kötü yapmadılar para da topladılar ama bende yoktu. Neyseki, bu durumdan da sıyrılabilmenin verdiği rahatlık, yerini "elimde olmayan nedenlerden ötürü zorunda hissetme..." durumuna sokup, ufak bir panik hissine sebep oldu. Bunun da üstesinden gelindi. Rüzgardan bahsetmiştim, yürümek akıl karı değildi, dolmuş parası da bunun içindi. Yürüdüm, toz toprak saçıma gözüme kulağıma, donuma bile...doldu nerdeyse.
Eve geldik sonunda, çıkılan 6 kat, asansöre merdiveni seçenlerin koltuğa yapışmasına neden oldu, benim de tabii. İçeriden, mutfaktan, güzel yemek kokuları gelirken, yapmış olduğum geçersiz kahvaltı, ağzımın sulanmasını durduramadı. Güzel kokular içeride, salonda ise başka türlü kokular vardı, herkes tv'ye odaklanmış, kimi kendi halinde, kimisi ise...boşver. Natgeo vesaire derken, güldük eğlendik. Natgeo sayesinde, evet. Arada D.Akalın bile geldi, çok uzun sürmedi gelişi, iyi yaptı, uzun sürmemesi yani.
Yemekler hazır, börekler, falan derken. Tıkandım ve açgözlülüğümün kurbanı oldum, Kırmızı başlıklı kızın ninesini yemiş olsam mideme bu kadar oturmazdı, Elhamdülillah! Nine için değil, yemekler için.
Hm, hm...
İlerleyen saatlerde kalkıp gitme dürtüsüyle yanıp tutuşan 3 kafadar, kalktık ama gidemedik. Biraz daha oturduk, ben video çektim. Bol bol fotoğraf çektim, çekindik de. Hemen de arşivledim, telefona bir şey olur da hatıralar micropartiküllerine ayrılmasın, Vileda'yla toplamak zorunda kalırdım sonra. Paint-ball fikri güzeldi, ama mekan olarak, cık cık kapalı alanda Paint-ball olmaz, kendimi riske atamadım. Gitmeyince, gitmedik. Arkadaşlarla takıldık, güzel de yaptık. Akşam maç vardı onu izledik Real Madrid yine galip, sahi ne olacak şu Galatasaray'ın durumu, umutsuzum. Bir an paramın olmadığı fikrini unutturup kendime, arkadaşıma "Maçı izlemeye gitsek İstanbul'a, ne güzel olurdu?" dedim, "istesek bile gidemeyiz,güldü, biletler tükendi" dedi. Nasıl olur? Tükenmese de gidemezdim de. Bir an mutluluk işte. Cimbomum Galatasarayımın kendi evinde çat çat çaaaat hatta baaam güüüm diye goller yemesine dayanamazdım, umarım öyle olmaz da, olacakla öleceğe, olmak veya olmamaya, çare mi kalmadı? Geceyi arkadaşımda geçirdikten sonra, pazar sabahı.
Bugün Pazar, hava nispeten daha sakin, çok daha sakin. Sıcaklık daha düşük olsa da güneş bir görünüp bir kayboluyordu. Bütün gün evde oturup, Tutunamayanları okudum, devam ediyorum, bir gün boyunca okuyamamıştım da nasıl aklımda kaldı. Bugün ise, Süleyman Kargı ve sonrasının sıkıcılığından isyanlara gelip, ikinci bölüme kadar yetişememenin bunaltısı yüzünden mutsuz oldum biraz, yahu bilmediğim kelime olur, ama bu kadar bilmemek? Almanca Hukuk metni okusam daha fazlasını anlardım sanırım. Tanrıya şükür biraz Arapçam var, idare ettim bir şekilde, Arapça değil ama Osmanlıca kelimeleri de anlayacak kadar biliyorum işte. 2. Bölüm... Bu akşam im Juli hakkında görüşlerimi Almanca anlatmam gerek, asıl görevimden kaçmaya çalışıyorum resmen, yarınki sunumu berbat ediyorum bir şekilde, yani hiç yapmayarak. Kahretsin! Hem kimse yapmadı diye ben de yapmasam olmaz mı? gibi gerçekle bağlantısı olmayan saçma sapan düşüncelere dalıp gitmenin de ne anlamı vardı? Çok bozdun sen çocuk, çok!
Ders çalışmam gerek, belki de ondan önce Bölümümle İlgili Yazı - şeklinde bir şeyler karalarım, faydam mı olur birilerine?
Bugün günlerden pazar, dün cumartesiydi.
Dün, yani cumartesi tarih 16.03, hava rüzgarlı, saatte 30 km ile.
Hocamızın, sınıfı evine davet etme isteğini geri çevirmedik, ben ve arkadaşlarım. Önce bende toplandık, sonra da hocamızın evinde. Ama ondan önce, arkadaşlarımla birlikte hocanın evine doğru yürümeye başladık, rüzgar beni yakaladığı gibi sağa sola savururken, hayırsızlıktan nasibini almış iki 20'lik adam beni geride bırakmak uğruna koşmaya başladılar, rüzgara karşı? Bu delilik! Dinletemedim ve koşmadım, yoruldular. Onlara yetişmek için, koşar gibi yaptım, koşmadım tabii, küçük ve sevimli Heidi'nin Peter'i ve minik kuzucukları gördüğünde yaşadığı heyecanla ayaklarının yerden kesilmesi sonucunda, koşmaya çalışması gibiydi benim koşma şeklim de, ortada ne bir Peter vardı ne de kuzucuk. Buluşma yerine vardığımızda insanlar hararetli bir şekilde bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışıyorlardı, içlerinden biri 5tl istedi, cebimdeki dolmuş parasını gösterdim. Neden? diye sorduğumda ise, "hocamız orkide seviyor..." cevabını aldım, ben de seviyorum ne olmuş? Benim için de satın alacak mısınız evime davet etsem? Siz yok musunuz siz, kötü yapmadılar para da topladılar ama bende yoktu. Neyseki, bu durumdan da sıyrılabilmenin verdiği rahatlık, yerini "elimde olmayan nedenlerden ötürü zorunda hissetme..." durumuna sokup, ufak bir panik hissine sebep oldu. Bunun da üstesinden gelindi. Rüzgardan bahsetmiştim, yürümek akıl karı değildi, dolmuş parası da bunun içindi. Yürüdüm, toz toprak saçıma gözüme kulağıma, donuma bile...doldu nerdeyse.
Eve geldik sonunda, çıkılan 6 kat, asansöre merdiveni seçenlerin koltuğa yapışmasına neden oldu, benim de tabii. İçeriden, mutfaktan, güzel yemek kokuları gelirken, yapmış olduğum geçersiz kahvaltı, ağzımın sulanmasını durduramadı. Güzel kokular içeride, salonda ise başka türlü kokular vardı, herkes tv'ye odaklanmış, kimi kendi halinde, kimisi ise...boşver. Natgeo vesaire derken, güldük eğlendik. Natgeo sayesinde, evet. Arada D.Akalın bile geldi, çok uzun sürmedi gelişi, iyi yaptı, uzun sürmemesi yani.
Yemekler hazır, börekler, falan derken. Tıkandım ve açgözlülüğümün kurbanı oldum, Kırmızı başlıklı kızın ninesini yemiş olsam mideme bu kadar oturmazdı, Elhamdülillah! Nine için değil, yemekler için.
Hm, hm...
İlerleyen saatlerde kalkıp gitme dürtüsüyle yanıp tutuşan 3 kafadar, kalktık ama gidemedik. Biraz daha oturduk, ben video çektim. Bol bol fotoğraf çektim, çekindik de. Hemen de arşivledim, telefona bir şey olur da hatıralar micropartiküllerine ayrılmasın, Vileda'yla toplamak zorunda kalırdım sonra. Paint-ball fikri güzeldi, ama mekan olarak, cık cık kapalı alanda Paint-ball olmaz, kendimi riske atamadım. Gitmeyince, gitmedik. Arkadaşlarla takıldık, güzel de yaptık. Akşam maç vardı onu izledik Real Madrid yine galip, sahi ne olacak şu Galatasaray'ın durumu, umutsuzum. Bir an paramın olmadığı fikrini unutturup kendime, arkadaşıma "Maçı izlemeye gitsek İstanbul'a, ne güzel olurdu?" dedim, "istesek bile gidemeyiz,güldü, biletler tükendi" dedi. Nasıl olur? Tükenmese de gidemezdim de. Bir an mutluluk işte. Cimbomum Galatasarayımın kendi evinde çat çat çaaaat hatta baaam güüüm diye goller yemesine dayanamazdım, umarım öyle olmaz da, olacakla öleceğe, olmak veya olmamaya, çare mi kalmadı? Geceyi arkadaşımda geçirdikten sonra, pazar sabahı.
Bugün Pazar, hava nispeten daha sakin, çok daha sakin. Sıcaklık daha düşük olsa da güneş bir görünüp bir kayboluyordu. Bütün gün evde oturup, Tutunamayanları okudum, devam ediyorum, bir gün boyunca okuyamamıştım da nasıl aklımda kaldı. Bugün ise, Süleyman Kargı ve sonrasının sıkıcılığından isyanlara gelip, ikinci bölüme kadar yetişememenin bunaltısı yüzünden mutsuz oldum biraz, yahu bilmediğim kelime olur, ama bu kadar bilmemek? Almanca Hukuk metni okusam daha fazlasını anlardım sanırım. Tanrıya şükür biraz Arapçam var, idare ettim bir şekilde, Arapça değil ama Osmanlıca kelimeleri de anlayacak kadar biliyorum işte. 2. Bölüm... Bu akşam im Juli hakkında görüşlerimi Almanca anlatmam gerek, asıl görevimden kaçmaya çalışıyorum resmen, yarınki sunumu berbat ediyorum bir şekilde, yani hiç yapmayarak. Kahretsin! Hem kimse yapmadı diye ben de yapmasam olmaz mı? gibi gerçekle bağlantısı olmayan saçma sapan düşüncelere dalıp gitmenin de ne anlamı vardı? Çok bozdun sen çocuk, çok!
Ders çalışmam gerek, belki de ondan önce Bölümümle İlgili Yazı - şeklinde bir şeyler karalarım, faydam mı olur birilerine?
Etiketler:
üniversite
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)