Salı, Nisan 16, 2013

Feist var, Sınav var, Mutluluk Gözyaşı ve Zafer var minik zafer.

Böyle bir garipliklerdeyim, bahar gelmiş; habersiz geldi bir de, terbiyesiz!

Dün bayağı eğlendim, üniversitenin "güya" bahar şenlikleri adı altında bir etkinliği var, ona katıldım. Güya, evet güya çünkü pek bir yakışmamış, pek bir olmamış ama şöyleydi ;
Arkadaşla önce benim eve geçtik, midem beni terk edeli aylar oldu; buna rağmen bira, çikolata ve cips aldık. İçtik yedik sohbet ettik. Bu 3'lüye bayılıyorum. 1'er bira, ve biz acıkmıştık. Gülmekten ağıran yanaklar yerini sessizliğe ve ona eşlik eden gurultulara bıraktı.
Yemek yedik, ben alkol almadan da iyiyim, kafam yani, güzel hani.
Alkol aldım, almış sayılmam. 1 biradan adam olmaz, cimriyim! Dikkat, cimri!
Yemekten sonra çay içtik, her yer ana-baba günüydü ama sadece öğrenciler vardı, tamam taşa gerek yok, kafama sıksınlar kadı-bey hatta bey amca.
Alexander Reebok geldi, kemanım benim canım yım yım uuuy, diye sevişmeler kemanıyla her fırsat bulduğunda, hoş değil, saçma geldi açıkçası. Bir de klişeler "ben burayı çok sevdim, üni. muhteşem, erkekler-kadınlar hepsi güzel ama kadınlar daha güzel-bunu dedi gerçekten-" Bir ara Abdulcabbar Enrique Iglesiasgil çalıyor sandım, baktım Reebok'mış, vay arkadaş dedim, çok mutlu olduğumdan değil.
Bu arada, ben deli gibi eşlik ediyorum, şarkılara değil, adama bildiğin cevap yetiştiriyorum ta 100m'den. Arkadaşım : "Çılgınsın" dedi. Beni öldürmeye çalıştı, yağmur başladı o sırada. Sahneye yaklaştık, Aleksandır gitti, DJ geldi. Çimlerin üstünde aç mandalar gibi ordan oraya zıpladım, çok eğlendim. Kadınlar vardı bir de, yahu yalnız kadınlar vardı, belki beraber dans ederiz diye... Tamam tamam kafandaki profili yok et, denedim çabalarım sonuçsuz kaldı. Hatta komiktir, bana komik geldi, dans ediyorum falan kopuyor millet, kızın biri gruptan bağımsız takılıyor, yanına yaklaşmışım, adamın biriyle göz göze geldik, "napıyorsun lan göt!" dedi resmen bakarken, çekti kızı aldı. Bir tane daha var öyle, o çok acıklıydı ama. Kız çok güzeldi, yanında 2mlik bir "abi" vardı. Kaç kaç kaç... oldum, kaçtım.
Bir de trenler vardı, çok eğlenceliydi, Tren yapıyo insanlar vagonlar çuf çuf, ben de bir tanesine katılmak için adamın birinin omuzlarında buldum ellerimi, insanlar durdu, vagon istop etti, arkadaşım çekti kurtardı. "Oğlum Avrupa değil burası" dedi "Hani çağdaş kentti burası, alayınız yalan ühühühü" diye ağladım falan "Onlar şakacıktan evladım" dedi "İyi öyle olsun" dedim, genç kızların vagonlarına katılıyordum 3 tren kaçırdım öyle, dayak da kaçınılmaz olacaktı elbet.
Neyse ki dayak yemeden, yağmur altında ıslanarak dans ettikten sonra eve sağ salim döndüm. Bugün gitmeye niyetim yok yarın belki.

Bugün sınav sonuçları açıklandı, hepsi değil sadece Grammar-Grammatik! Ve ben, ve ben sınıf birincisiyim, bi okul bi sınıf bi okul bi sınıf ama en birinci ben oldum ehe! Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar vardı, onlar üzüldüler. Bir kişi tebrik etti, dolmakalem hediye ederler diye beklerken...dalga geçiyorum.
Hocanın odasında çalıştım azıcık ders değil iş yapıyorum iş, Wim Wenders'i internette deli gibi aradığımdan bahsettim, bana Haneke'yi tavsiye etti, DVD'ye göz koydum sizden alacaktım dedim. Bugün izlerim belki, hakkında Alman Alman die Kritik mach eyleriz. İnek olmak çok güzel, bazı bölümler yağ'la bal'la geçiliyor da...cık öylesi hiç görülmedi, bir Alman disipliniyle işleniyor her bir konu, öğrenciler hakkında konuştuk, ah şu İnekler! Kötü konuşmadık ama, iyi konuştuk.
Bir de sunum var, öyle bir taslak oluşturdum ki dün gece yatmadan önce ; resmen 2 saat boyunca kafamda Almanca konuşup "Nazis, nazis sind ganz überall, tatatata -makineli sesi-" bu raddeye geleceğimi sanıp kendimi Feist'in sıcak yumuşak sesine bıraktım,
Her gece uyumak için 1 saat Feist dinliyorum, başka türlü kafamda deli gibi kurduğum şeyler...1 saatin sonunda ya sızmış oluyorum ya da dünkü yorgunluğa rağmen 2 saat sürünüyorum. Genelde işe yarıyor.

Kings of Convenience feat Feist - Know How - Canlarım :*

Salı, Nisan 09, 2013

Son Vizeden de Sıyrıl

Bu aralar yaşıyorum.
Çok mutluyum, en azından geride bıraktım şu 180 küsür güne bakınca, mutluyum.
Dün, vizeye çalıştım ben. Diğer sınıftan, tatlı bir rekabetimin olduğu şu an ise iyi bir arkadaşım olan kişiyle çalıştım. İyi oldu, her şey yolunda. Ne güzel paylaştık öyle! Dün belki bu yüzden mutluydum, her şey yolunda olduğu için, herkes Vizeden korkup puan hesabı yaparken, kuyruğumu kurtardığım için, herkes sadece vizeyle ilgilenirken ben arkadaşımla birlikte olabildiğim için, herkes herkesle herşeyden değil vizeden konuşurken, ben sadece arkadaşımla konuşuyordum, şu an sadece 2 kişiyiz, artmak gibi bi gayemiz yok, ben hep söylerim "1, 2'den kötüdür; 2 ise 3'ten iyi" son 4 aydır "3"tüm ben, şimdi "2"yim.
Dün akşam minik bi tekrar, güzel bir ezberimsi, kelimeleri ezberleyemedim herzamanki gibi, sıkılıyorum ezber yaparken, bu yüzden yapmıyorum, bir eksikliğini de görmedim tabii. Dün başağrısı ile cebelleşirken "Spirited Away" izliyim dedim, izleyemedim, kesik kesikti.

VİZE GÜNÜ
Büyük harfleri hakkedecek n'aptın Vize Günü, sadece 2 harfinin büyük olması yetmez miydi?
Bugün güzel bir gündü, hava kapalı olmasına rağmen sıcak sayılabilirdi, dolmuş ter kokmuyordu, insanlar ise değişkenliğe uyum gösterirken, benim bir tek gömlekle geziyor olmam, aptallık olabilirdi, belki onlar çok akıllıydı, belki yağmur yağması ihtimalini düşünmüşlerdi ve o kalın kazaklarının altında aslında ince insanların olduğunu, beni "aptal" olarak yargılamayacaklarını düşünebilirdim, öyle yapmadım, hiçbir şey düşünmedim, vizeyi düşündüm, yürürken, dolmuştayken, grafiğin yükselip alçalmasını, değerlerin değişkenliğini başka bir dilde nasıl anlatırım diye düşünüyordum.
Vizeden bahsettim, genel olarak güzeldi, dinleme anlama konusunda kötüyüm, grammarde de eh  işte bazı konularda, kötü değilim ama pratiğim az. Az ders çalıştım demeye dilim varmıyor ya...
Vize biter ve ben aldığım çılgın kararı uygulamaya yola koyulurum, dolmuşta 2 ile birlikteydik, 2miz, zaten okuldan da 2miz çıktık. 2 güzel rakam, biraz kambur, biraz sücud, ibadet ediyormuş gibi.
Berbere gittim, amaç buydu, kimseye ihtiyacım yoktu. Kayıt günü kuzenimin evinin etrafını tavaf ederken -gezniyorduk- bir sürü berber görmüştüm, kalmış aklımda ki... Direkt oraya götürdü ayaklarım, berber işe koyuldu, ben ise "şu kısım rahatsız ediyor, şurası da dalgalı, şurası uzun kalc..." demeden. Bitti neyse ki, sandalyeden-tabureden-iskemleden(dalga geçiyorum) kalktığımda ise, kısacık kalan saçıma hayranlıkla karışık şaşkınlık ekledim, berber de "senin saçın şöyle, uzun kalsaymış..." diye yorumlar yapınca, kara bulutlar çöktü üstüme, gözümü saç bürüdü, yerdeki saç tomarına kafama yapıştırmaya çalıştım, neyse ki bu eylem akıl hastanesinde bitti, kafamda az saçla.
Eve geldim, film izliyim dedim, GameofThrones 2 bölümünü de izledim 3. sezonun, iyi de oldu. Vize yüzünden dün izleyemedim, rahatladım.
Film de izleyemedim ama size tavsiye eder miyim bilmiyorum, Hannibal dizi olmuş, Dexter'ı andırıyor ilk bakışta, hatta çok andırıyor da Mad Mikkelsen Hannibal olarak karşımıza çıkacakmış, ben birinci bölümü bitiremedim, işim çıktı. Belki sonra.
Bu kadar.

Cuma, Nisan 05, 2013

Mutlu Yazı -Tadımlık Gezi Bloğu Yazısı-


İleride anlatabileceğim güzel bir anım oldu;
Organizasyon ve Ev Sahipliği
Organizasyonu üstlendik, ben ve iki arkadaşım. Bölümle ilgili hoşça vakit de geçirdiğim, kendimden ve ayaklarımdan vazgeçtiğim bir gün yaşattı bana - abartıyorum tabii ki, abartmayı severim ben.
Nereden başlayalım?
Gerdan mı vereyim, paça mı, kaburga olur mu abla? olmaz mı? Vallahi suyuna güzel fasulye olur...
8 Alman ve Almanya'da EVS adlı bir programa katılan 1 Türk, Organizasyondan sorumlu 3 ve 2 de bölümden sınıftan misafir.
Gezdik - bu kadar.
Şaka tabii.

Buluşma noktasına geç gelen 2 Alman, hani "pünktlich(dakik)"siniz, yemeyin bizi. Gerçi çoğu zamanında ordaydı, ben de kahvaltımı yarım yamalak ve duşsuz(!!!) gitmek zorunda kaldım, geç kalmayayım diye, nasıl Organizatörsün sen? diye sorarlar diye.
Buluştuk, kaynaşamadık.
Gar'a gittik, orada da konuşamadı-k-m. Neyse, tren vesaire derken bizim kız(bölümden arkadaş) söktü Almancayı patır çatır kutur kütür -umarım yanlış anlamalara sebebiyet vermemişimdir- konuşmaya başladı.
Ya arkadaş bendeymiş problem dedim ve denedim, düşünsene gelecekteki Eşek, hey sen evet! Düşünsene, diyordum Şahmeran Efsanesini anlattın, hem de Almanca, gerçi bi yerde yanlış bir fiil kullandığını sonradan farketmiş olman senin hatan değil, üzülme!
Ondan önce, Kilise ilk duraktı!
Tanrım! "Katolikler tutucu insanlar" mı demişti diğer insanlar? Dindarlar ama bağnaz? Nein, ben öyle görmedim, ayin sırasında Kiliseyi tavaf ettik, bunu yapmaktan rahatsız olan Müslüman arkadaşla da bitmesini bekledik ama ayini videoya aldım ne güzel ya! bir sürü Fotoğraf da çektim. Rahibe Maria, ooo meine liebe Schwester, o kadar tatlı bir kadın olamaz, bize İtalyan usulü kahve ikram etti, bisküviler. Tanrım, kaçıncı kez sana sesleniyorum, bilmiyorum ama bu yazıda senden çok bahsettim. Belki Kilise beni mistik gücüyle kendine çekti kim bilir. Kahveden bahsedeyim biraz, küçük kuplarda, minik hatta, içtikçe içesiniz geliyor, şeker ilavesiz saf acı kahve -çok acı değil, mırra içmiyoruz, italyan onlar!- Ah be Eşek'im, sen de bu fırsatı kaçıracaktın ya, seni...seviyorum. Bu ara ağzımdan kötü söz de çıkmaz umarım. Memnunum hayatımdan.
Kiliseden sonra Şelale ve yemek ;
Şelaleye gitmek için güzergahı takip ettik, yol üstünde bir bedesten-umarım doğrudur, gittiğin yeri bilmiyorsun be adam!- vardı onu da ziyaret ettik. Kardeşime bir şeyler alcaktım, çok öpüyorum onu burdan, almak istiyordum ama cidden çirkin tü kaka şeylerdi hepsi, sana daha güzellerini alcam ben söz.
O anda işte, Şahmeranı biliyor musun? diye sordum, her şey orda başladı, deli cesareti geldi ve yürürken zaten hafiften kaynaştığımız "Portakal yedik, tuvaleti sordu..." bu kadar, bu kadar kaynaştık ve ben bu cesaretle Şahmeran Efsanesini Almanca anlattım. Anlatabildim! :O Ben nasıl Konuşmaquizinden düşük alırım ya, "Mecbur kaldığım ve hazırlıksız olduğum her şeyden nefret ederim." orda konuşmak zorundaydım ve bir cümle geldi aklıma " Faşizm susma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir. " siyasi imgelere veya onun gibi şeylere ilgim "var" ama doğrudan somut anlamda değil. Bunu açıklamak zorunda kalmış olmam da nasıl bir durum içinde olduğumuzun... devam etmek zorundayım.
Ok, devam ediyorum.

Bedesten-çarşı'dan çıktıktan sonra, Şelaleye gittik. 
Şelalelere bayılırım, çocukken de Şellale'yi izlemiştim. Nurgül Yeşilçay'ı  çıplak gördüğüm ilk zamanlardı, hatta bir kadını...
Ne itiraflar, ne itiraflar... 
Yemek yedik, şelalede. Çiğ köfte ve de "etli etsiz" tartışması döndü dolaştı ki "etli" olan yasak. Bilmiyordu, anlattım anlamadı, sinirlendim. Alman değil, bir arkadaş. 
Devam ediyorum, uyudular, Almanlar. Biri de suya girdi. Siz ve çılgınlıklarınız! Eğlendim çok. 

Eve Dönüş
Bugün cuma, yani İslam aleminin mübareği.

Kiliseden sonra Cami görmek istediler, camiden kiliseye ve kiliseden camiye -tam bir transformer- Çan duruyordu, canım ülkem. Camiyi ziyaret edemedik, cuma bugün, ama kiliseye ayin sırasında girebildik -kültür?- bence kültür. Doğru olur veya olmaz tartışmasına girmek için yazmıyorum bunları ama, aynı anda farklı kültürleri bu kadar yakından görebiliyoruz. Bu benim için normaldi.
Yemekten sonra dönüşte, epey bir yürüdük, yürüdük, yürüdük...Camiye gittik, orda yaşlı bir amca başladı Almanca konuşmaya, "ne oluyoruz ya?" modunda baktım önce, sonra da amcamız anlattı ;
Ermeni Hakim, diye başlamak istiyorum alıntı yapıyorum, ve amcamız pek iyi anlaşamamışlar ve küfürleşmişler amcamız hakimin kafasına sandalyeyle vurmuş, dövmüş adamı. Kötü olmuş, hakimin canı, amcamızın da pasaportu yanmış, Almanyaya geri dönememiş bir daha da, ama ne mutlu ki unutmamış pek Almancayı.
Trende de Alman "arkadaş"lardan biriyle, Fotoğrafçılık üzerine konuştuk, fotoğraf makinesi tavsiye etti, Slr-like ama lensi değiştirilemeyen makinelerden, Canon-dan Nikon-dan... Çoggzeldiiiiieee!!! -Burda koptu Eşek, kendisi aç ve yorgun ama mutlu-
Bitti gezi, evlere herkes.
Fasıla devam eden etti, etmeyen ise açlığıyla kaldı, ben devam etmiş olsam bunları daha geç bir saatte ya yazmıyor olurdum ya da yazıyor ve bazı şeyleri daha da yorgunluktan es geçiyor olurdum.
Biraz foto ekleyelim. 150*fotodan birkaçı.

Perşembe, Nisan 04, 2013

Dedem Hayao Miyazaki

Selam,
Bugün dedelerden bahsedelim biraz, nerden çıktı şimdi bu? Hem senin vizen yok mu? Birazdan maç var, git cips kola al- gibi yorumlara da açığım ama hayır sorun o değil.
Dün saçma sapan hissetmeme neden olan saçma sapan dostlarım geldiler, bahsetmiş miydim? Aramız biraz soğuk, paranoyalardan ve çocukluklardan. "Benden nefret etsinler..." der o, öyle ister. Bıraktım kendi haline, kimden istiyorsa ondan nefret etsin, benden bile.
Dediğim gibi dün geldiler ve günümü mahvettiler;
8 Alman Gencin 8 sunumunu 4 gözle izlemek zorunda mıydık? 81 İlin sunumunu yapsam da izletsem, kaçıp giderler mi? Ben kaçtım, dilini öğrendim, kültürünü de ara ara hocalardan duyduğumuz kadar-onlar da alman, yarı alman yarı türk çok türk az alman hep türk hiç alman- ırkların kardeşliği. Bu zamanlarda duyduğum tek cümle "Canın neden sıkkın?", hiçbirine de "Size ne AMQé!" diye bağıramadım, en son öyle bir şey dedim ki evime kadar geldiler, canımı sıkan dostlarım.
Onlar gelmeden önce ben film izliyordum, 8 Alman'ın kafamı darmaduman etmesi ile sızlayan beynim kendine gelmeliydi, film izlemeliydim. Birden aklıma, geçen yaz? Evet, sınav sonucumu beklerken yaşadığım stresi atmak için izlemiştim sanırım, Miyazaki ustadan bir film açıyım da hem o atmosfer, müzikler, insanlar(gerçek olmaları için yatıp kalkıp dua edeceğim), My Neighbour Totoro'yu açıp izledim, öyle iyi geldi ki. Ara ara gülümsemeler, sonlara doğru düşen surat, sonlarda... Baş ağrımı unutturdu, inanılmaz bir şey. birazdan da ders çalışmayı düşünüyorum, fikirde kaldı harekete geçilemedi, bir Miyazaki daha? diye aklımı çelen masum fikir, sınavdan önce pek "masum" olamıyor. Dedem Miyazaki olsaydı, ya da Manevi olsaydı en azından, Ghibli Studios'ta köpeği olurdum bu kadar net söyleyeyim. Oğlu Goro Miyazaki'yi de yetiştirdi "Dede". The Thales From Earth Sea' otobüste tanışmıştım, Dede Miyazaki sanmıştım ama oğluymuş. From Up on Poppy Hill nasıldır bilmiyorum ama, daha Japon efsanelerinin, mitolojinin ağırlıklı olduğu hikayeler olsa da izlesem. Aradım ama...
Children who chase the sound... diye giden bir film vardı, onu da tavsiye ediyim, izleyin hepsini, nerde baş ağrısı, stres, lanet insanlara sövme isteği varsa hepsini alıp sizi başka diyarlara götürüyor; ne sövmeye ne de kötü bir şey düşünmeye fırsat kalmıyor.
Yarın da 8 Alman'la geziye gidiyoruz, organizasyon bende ve -o dostlar-da. Bakalım her şey yolunda gider umarım. Bu arada...diyip bırakıyım, onu sonra anlatırım da pek bi netlik yok ileride olur belki
-kalpkalpaklakpalkap-

Cuma, Mart 29, 2013

Olimpiyat vs İş -İş Buldum!

Merhaba, bugün günlerden Cuma, ve bazı insanlar mutlular.
Onlardan biriyim, şanslıyım.
Hava nispeten güzeldi, tipik.
Ders nefes egzersizleriyle başladı, gün ise mide gurultusuyla.
Dün elektrikli ısıtıcı sırt üstü pozisyona getirip-devirmek diyorsunuz ben ise uzatıyorum- üzerine de minik lahmacunları-onlar kaytaz böreği diyorlar- dizdim. Çok güzel ısındılar. Çok güzel de yedik, ben ve oda arkadaşım. Dün yatcazkalkcaz dedim, şarkıya eşlik bile ettim, Lotus Flower'daki Thom Yorke gibiydim, sonra da Mor ve Ötesi - Oyun Bozan, yatıp kalkmaktan iyidir diyip, sobanın-siz elektrikli ısıtıcı dediniz ben de- yanına çömelim, içine düşen minik et kırıntılarının cam üzerinde kararmasını seyrettim. Dehşete kapıldım, sonra düzeldim, uzun sürmedi. Yeşil çay içtik beraber, sürekli yeşil çay içiyor başka alternatiflerimiz de var café(onlar öyle diyorlar) gibi ama yapmadık, etin yanında kahve içilmezdi çünkü, yeşil çay mı içilirdi peki?
Doydum. Elhamdülillah dedim, yatıp kaltığım sonra hop orda olduğum için tövbe ettim, imana geldim.
İşin kötüsü ne biliyor musun? Kötü olan şeylerin abartılması, böylece daha popüler oluyorlar, olsunlar. Arada beynimden soyutlanıyorum, kafatasım boşalmış gibi hissediyorum.
Mektubum gelmedi. Ben atarım.
Cuma'ya devam...
Dersler Cuma günleri iyi-eğlenceli fakat enerjim minimum oluyor, uyanma isteğim bile köreliyor bazen uyanmıyorum. Nefes egzersizleri yapıyoruz, diyaframı şişiriyor ve sonra serbest bırakıyoruz. İşin güzel tarafı aç karna alkol almış gibi oluyor kafa, alın size yöntem -Güzel kafa için, O2 çekin!-
Şöyle bir şey de var;
Akdeniz Olimpiyatları için başvurumun onaylandığından ve bugün mülakatım olduğundan bahsetmiş miydim? Evet, muhtemelen, yani sanırım unuttum.
Bugün mülakata gittim, Alman sporcu yok, Arapça mı İngilizce mi senin için daha iyi, dediler. Arapça dedim, mülakata girdim ki, "bir sorun var!!!" dedim. Suriye'nin olimpiyatlardan çekilme ihtimalinden bahsettim, neyse ki Lübnan var, bana her türlü ekmek çıkar diye düşündüm. 5000 sporcu yerine 6xxx sporcu geleceğini duydum. Organization -Fransızca mı o?- büyük!
İkileme düştüm!
Organization vs Antalya-Otel-Touristen!
Hocamla görüşmem gerek, dedim. bir sorun var!!! dedikten sonra. Oysa ne mutlu olmuşlardı yeni bir gönüllüyle tanıştıklarına, ben de mutlu olmuştum, insanlar çok sıcaktı ve kesinlikle "mülakat canavarı" titremelerimi göremedi bu sefer, içimde yaşadım hepsini.
Hocamla görüştüm, ve Otel'de çalışmam için bir şekilde "tavsiye mektubu" benzeri aracılığından faydalanabileceğimi duyduğumda, ben çok MUTLUydum! Az önce annemi aradım, o da mutlu oldu, herkes mutlu olsun ben İŞ BULDUM!
Dil öğrenmeyi geçtim, bir şekilde kendi paramı kazanıp kendi yolumu çizebileceğimi düşününce ben deli gibi MUTLU oldum! Artık kendimi "yetersiz-disabled-behindert" hissetmiyorum, öncesinde de hissetmiyordum, fakat yetişkinlik ve ergenlik arasında sıkışıp kaldığım bu dönemlerde ne hissettiğimi kendim bile kestiremiyorum.
Güzel şeyler hep var olsun, denge biraz kötülükle sağlansın, kötü olan şeyin adı -ihanet, dedikodu...- olmasın, -yorgunluk, açlık, stres...-olsun. Şu an açım yorgunum ve biraz stresliyim, Freud çok haklıydı, o her zaman haklıydı ama miktarından emin değilim sanırım.
Hocama kartpostal borcum var, atarım, memnuniyetle!
...mit freundlichen Grüßen, derim ve bitiririm.

Perşembe, Mart 28, 2013

Beyin Kusmuğu -Açıklama


Selam, dün yazdığım yazı pek bir "yazı" olamadı. Bu yüzden biraz üzerine konuşup sakin kafayla öyle anlatmaya çalışayım derdimi ;
Bu ara yine depresif moda girdin sen, demeyin öyle bişey yok, varsa bile yalandan hani. Şaka bir yana dost sandığım insandan gizliden gizliye kazık yiyorum ve bunun farkına varmak için paranoyak olmam gerekiyormuş. İnternet cafe'ye gittiğim günlerden birinde, sanırım Pazartesiydi, Facebook'uma giremedim. Çok komikti, allah allah sakar mıyım da yanlış tuşa mı basıyorum diye de düşündüm hani. Bir kaç kere denendi olmadı. İyi dedim parolayı değiştirme zamanımız gelmiştir, ne kadar hesabım varsa parolasını değiştirdim. Hack olayından sorumlu olan bir tek kişi var etrafımda o da "dostum" dediğim. Çünkü malesef bana bu tip şeylerle ilgilendiğini ve birinin Facebookunu halihazırda hacklediğini göstermişti. Ucu bana da dokunacakmış.
Soracaksınız, nerden emin oldun? Blog arkadaşım bir denem "reyüz" dediğimle eskiden Re-l'di kapattı gitti; Bu adam hakkında konuşuyoruz, güya dost olan hani. Hack olayı da şöyle, zaten hesabımın şifresini biliyordu, bankakartımın bile! Salağım ben. Neyse, zaten hesabıma girilmiş, tavırlar alındı okulda, şaşırmadım. İyi dedim  ortada hiçbir sebep yokken tavır alan birini gördünüz mü? Ben görmedim. Büyük ihtimalle, adam hesaplarıma sızıyormuş günlerdir, ben ve re-l'in konuşmalarını görmüş onun hakkındaki ve de tavır almış. İyi, Sherlock Holmes olsa bu davayı nasıl çözerdi?

Bugün günlerden Perşembe ve saçlarım uzun.

Şimdilik her şey yolunda, olması gerektiği gibi her şey, her şey çok normal! Önceden neden böyle değildi? Pişman da değilim, dediğim gibi "Üniversite Amacına Ulaşmalı!" kitaplardan öğrenemeyeceğimiz şeyler var mesela, onları da deneyimlemek zorunda kalıyoruz bazı zamanlar, o zamanlar da bunlardan biri sanırım. İyi oldu böylesi, kafam acayip rahat. Arkadaşım da yok! Okulda konuştuğum hiçkimseyle dışarıda görüşmüyorum artık. Bu sayı çok azdı zaten, şimdi ise 0'ya yaklaştı. Herşey 1'e yaklaşırken ben 0'a yaklaşıyorum, bütünden kopmaya kendi başıma kalmaya her şeyden önemlisi kendi başıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken arkadaşa-eşe-dosta hele bir de yalandan dolandan olana ihtiyacım yok, ayak bağı oldunuz şimdi siktirmeden gidiniz lütfen, o kadar kibarım ki...

Çarşamba, Mart 27, 2013

Beyin Kusmuğu

Nisan Kapımızda! Herkes sığınaklara!
Biri sunum biri vize olmak üzere 2 sınavım var Nisan'da, Finalin de Mayıs'ta olduğunu düşünürsek-3 Mayıs- iyice toparlanmaya ihtiyaç var.
Artık arkadaşım yok millet, narsizmin ne olduğunu en somut haliyle gördüm, dostum-kardeşim diyip güvensizlikten hesabımı hacklemeler, kendince yargılarda bulunmalar ve diğer bilimum baş ağrısı sebebi olay.
KURTULDUM!
Tanrı korusun, İsa'nın çarmıhına ben geriliyordum, az kalsın!
Üniversitede olmaz yahu, lisede miyiz, ergen kafası, at gözlüğü, domuz tırnağı, maymun sidiği...
Bütün bunlara ne gerek vardı?
Ok, kafamda profilini "egoist sanıyordum narsistmiş! :O" oluşturduğum ve ne olursa olsun zarar görmemek için arkamı kolladığım insan, zarar veremeden siktir olup gittin ya, HELL YEAGĞĞĞH diyorum! Bye bye happiness, bye bye loneliness, ya da tam tersi welcome. Kardeşim? Benim yeterince kardeşim var, git kendine başka kardeş bul, kanka mı? hahaa komik. Dost? İhtiyacım yok. Hem ne demiş Sn. Atay "Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan."

Bu yazıyı sıçmıklı beynimin, dar kanalizasyonlarının, kokuşmuş organizmalarının bir feryad-ı figanı olarak görüyorum, arz ediyorum!

Perşembe, Mart 21, 2013

Olay Yok, Sınav Var

Selam, bugün günlerden Perşembe ve 21 Mart, ben çarşamba olduğunu sanıyordum. Bilinçaltmda bu senenin bitmesinden kaçmaya çalışıyorum herhalde. 'bitmesin, her şey yolunda!, der gibi. Bir yandan da, yok başka bir yanı yok.                                                                           Dün biraz sınav çalışması yapayım dedim, yaptım da, ama ise yaramadı! Doğrusunu söylemek gerekirse şansım yaver gitmedi, akşam uyumadan önce ilkel internetimle 8trackste "sleep" etiketiyle çalma listesi açtım, bir parça yükleniyordu ama gerisi gelmiyordu, olmadı. Hatta telefonun wifisi açık uyursam sabaha telefonun şarji biter de sınava geç kalırım korkusuyla birleşince de vazgeçtim bu sevdadan.                             Sınava geç kalmadim, onun yerine kahvaltıda dinledim müziğimi, iyi de oldu böylesi.                                                                        Bugün de kargomu aldım, mektubum geldi mi bilmiyorum posta kutusunu kontrol etme alışkanlığım yok, sahi mektup nerde?  Bugün okulda kutlama vardı ama olay yoktu, Hacettepe iki günlük tatil vermiş, diğer üniversitelerde durumlar nasıl bilmiyorum. Neyse böylesi iyi oldu, 3 Mayıs var bir de o da sakin sakin kutlansın, olay vesaire olmasın.  Dünya  barışı isteyen güzellik kraliçesi gibi hissettim. Gitmeden önce, Akdeniz olimpiyatları gönüllülük başvurum onaylanmış, gidip görüşmem gerek yarın umarım istediğim pozisyonda bana göre bir görevleri vardır. Hadi Tschüß!

Çarşamba, Mart 20, 2013

Hava bozdu/

Selam, bugun gunlerden SALI en azindan ben bu satirlari yazarken oyleydi:
Biraz adrenalin oldurmez, basit bir hormon sadece. Bugun o basit gunlerden biriydi ama akmak bilmedi. Dostlarimla yemek yerken yanimiza siniftan biri geldi, yemekhaneye gitmeden once tatsiz sakalarina maruz kalip gerekli tepkiyi en agir sekilde verdim. Biz yemek yiyorduk ve adi "gereksiz" olan yanimiza geldi, tehditler vesaire, o kadar icerlemis olacakki Gereksiz en gereksiz anda engerekli suratini gosterdi, tehditler havada asili kaldi, o gittikten sonra cok eglendim. Kampus icinde, Ada'li adamin sempatizanlari onun adini haykiriyordu. Kocaman bi ates, ustunden amacsizca atlayan insanlar, zilgit, halay... Butun bunlarin amaci ne? Ozgurluk zincirleri kirmakla tanimlanirken ne zamandan beriatesin ustunden atlamak diye cevrildi,isim zor. Ileride Alman bana Freiheit dediginde ben ona "zilgit halay ve slogan" mi dicem? En azindan tatsizlik yasanmadi, kan dokulmedi, yterdi bu kadar kan, siyasetten de ona alet olandan da...
Guzel seyler de oldu, 
derste tema futboldu.
Gulduk eglendik, film gosterimi vardi, sinifca ona katildik. Barfuss filmin adi, psikiyatri klinigindeki genc kiza asik olan adami anlatiyor, gozlerim kapaniyor. 
Eve giderken icimdeki yasam enrrjisini
ya da fazla enerjiyi atmaya calistim;
arkadasla kampus icinde gezinirken, maksat eve gitmek, merdivenleri ziplayarak inme karari aldim, gerilip atlamam gerekiyordu, gerilmedim. Atladim, ilk deneme basarisiz. 2. deneme
de ise gerilip atlamam gerektigini dusundum, atladim da. Tam yere.konmusken, ayagimin ic tarafina bastim elimde cantam yuzustu cantamin ustune.dustum, bisey.yok cok eglendim, duserken ve sonrasinda guluyordum, arkadasima donup basparmagi hareketini yaptim, sorun yok. Adam sok olmustu bi sure kimildayamadi, guldu o da, yol boyunca buna takildik, gulduk.

Eve geldim, tiras.oldum, yuzumdeki sivilceler ve ex sivilcelerin acimasiz izleri olmasa Babyface olurdum, fena olmazdi. Bu halimle de kuculdum biraz, ust siniftaki kizlarin yanagindan makas aldigi lise talebesi gibiyim. Su an oyle bir hareketle karsilassam direkt dudaklarina yapisirim.
Kitap okudum, Tutunamayanlar devam! Sinav falan derken teslim tarihine yetisemeyecek kitap. 
Annemin yaptigi kofteleri yedim, dolapta duruyorlardi, actim doldum.
Anneannemi aradim, duygulandim, aglamak istiyorum, hayirsizin teki olup ciktim, naparim ben kendimle? daha sık ara!
Carsamba mi, sel almasin, carsafa dolnmasin, turlu efsanelerle insanlar uyutulmasin hele 21.yy efsaneleriyle.

Pazar, Mart 17, 2013

YGS Tavsiye - Kitap olarak okutulur-şaka mı?belki-

Selam millet!
Size biraz Almanca Mütercim-Tercümanlık'tan bahsetmek istiyorum.
-Birkaç uyarı;
-Bu tavsiyeleri veren kişinin-ben-, meslek seçme aşamasında göz önünde bulundurduğu ve kesin amaç olarak gördüğü meslekler ; Tıp(idealist gencin, ygs ile imtihanı) kelime oyunları yapmayı seviyorum, Veterinerlik(nispeten Tıp bilimini gözden çıkarıp gerçeklere odaklandıktan sonra bir an olsun mühendisliğe sıcak bakmayıp, biyoloji seven biri için "yapılabilecek meslek" olarak görülen), Mimarlık(sevdiğim ama puanını alamadığım, bakmaya doyamadığım, blog falan ne varsa hakkında takip ettiğim, google sketch up öğrenmeye bile çalıştığım-), Peyzaj Mimarlığı veya Şehir Planlama (ikisine aynı parantez ki ikisi de en gerçek iki hedefti benim için, yapmaya bayılacağım fakat "Mimarlık" eki sayesinde de hayran kaldığım, mezunlarına mailler mi atmadım? Hocaları soru yağmuruna mı tutmadım! Şehir ve Bölge Planlama, Peyzaj'dan vazgeçip "ok şampiyon ok ok, derin nefes al, mideye çalış...diyip gerçek amacın daha da gerçek veya daha somut olmasına yardımcı oldu bu seçim, burdan maillerimi ve sorularımı cevapsız bırakmayanlara sonsuz teşekkürler!
Peyzaj Mimarlığı'ndan neden vazgeçtim?
İstanbul Üniversitesine puanım yetmiyordu, Ankara Üniversitesi ise ihtimali vardı ama Ankara olması veya Peyzaj'a eskisi kadar sıcak bakamamam, şehri kötülememe neden oldu. İzmir Peyzaj, çok da güzel oluyordu ama yapamadım, gidemedim, mantığıma yenildim pişman değilim.
Şehir ve Bölge Planlama neden olmadı?
Puanım açıklandı ve bir tek Peyzaj Mimarlığı dahi yazmamıştım, Baştan sona olması en mükemmel ihtimaller arasında olan ŞBPlanlama'lar vardı. Hayali tercihler de tabii, hayali olanlar İzmir'de Mühendislik okumaktı, ki başka gerçek mühendislik tercihim olmadı. Tercih sırası vesaire, mükemmelliğine bir bakış fırlatıp mutluluktan uçuyordum, Mersin ŞBP garanti gözüyle bakıyordum, olmazsa da İzmir'de Turizm Rehberliği(hayali tercih) veya Mersin'de Almanca Tercümanlık okuyacaktım. Sonuçlar açıklandı ve, ve ve v?!?! Mersin'i gördüm mutlu oldum, Almanca'yı görünce "olsun bu da güzel ki ^^ ehi ehi!" diye yatağımdan atladığım gibi annemi uyandırdım, ve mutlu olduk. Annem de canımcığım, "beğenmediysen sonucu kaydını yaptırma, bir sene daha hazırlan ŞBP istiyordun sen" demişti, "mutluyum canı...m, ihi" dedim ve mutlu oldum.

Tercih yaparken, biliyorum kafanızı kitaplardan vesaire kaldıramıyorsunuz şu an ama, bir sürü araştırma yapın, gitmek istediğiniz üniversitenin hocalarına mail atın, sonuç olarak sizi tanımıyorlar, rahat olun, ve ne istediğinizden emin olun, umarım beklediğiniz cevapları bulursunuz. Ben sadece bir hocadan cevap almıştım, evet. O da bir sonuçtu benim için, mezunlar da iyi bir seçenek, mutlu mezunlara mail atın, iş bulmuş olanlara tabii, neden öyle demek istediğimi şöyle açıklayayım ; İş buldu, mutlu ve mezun - torpilli girmiş olabilir - şanslı olabilir o benim umrumda değil, bana gerçek olarak elle tutulur cevaplar vermişti İstanbul Üni. Peyz. Mim. mezunu. Dezavantajlarından da bahsetmişti, şu an bulunduğu konumdan da. Mutlu olan mezun; Açıklama=işini severek yapıyordur, severek okumuş, başarılı olmuştur, şimdilik düşünmeniz gereken tek şey bu. Ha, iş bulamayan ve severek okuyan insan yok mu canım Ülkemde, var tabii ama takılmayın, amacınızdan sapıyorsunuz bir süre sonra.

Bu yazdığım meslek grupları içinde, elle tutulur son aşama ŞBP, Türkiye'de hakettiği değeri göremeyen mesleklerden bir tanesi, kentsel dönüşüm veya diğer kentsel"rant"sal"siyasal"hukuksal"cartsal curtsal politik kavramlardan süzdürülüyor. Buna rağmen, tercihlerim arasındaydı, ve kurtarma planı olarak da Almanca okurum, baktım yapamıyorum, tekrar hazırlanırım, mantığıyla geldim.

Almanca Mütercim-Tercümanlık-
Neden bir MF-sayısal- öğrencisi, dil sınavına girip, İngilizDilbilimi-aynı üniversitede- yerine Almanca seçer?
Öncelikle şunu belirteyim, 3. sınıfın sonlarına doğru içimde yanıp tutuşan "yabancı dil öğrencem ben!" hevesi ise her şeyi başlatan kıvılcım oldu.
Günlerden bir gün, çocuktum ben. Yabancı dili de sadece tv'de "Hello" olarak biliyordum, Arapça ise "yabancı" gelmiyordu. İngilizce'den başka yabancı dil olamazmış gibi geliyordu. Benden yaşça büyük kuzen ablalarım sağolsunlar, Anadolu Lisesi'ndeki İngilizce kitaplarından kurtulmak için, mangalda yakmalık olarak ayırmışlardı. Kadere bak sen, sümüklü veletler ev arkasındaki boş arazide evcilik oynar iken, İngilizce kitaplarıyla karşılaşmak ne tesadüftür öyle? Kaderi yazılmış çocuğun, alır kitaplardan en resimlisini başlar saymaya, Apple, Elephant, Hello, Good bye! Sözcükleri kafasında öyle bir kodlar ki, 4. Sınıf olana kadar telafuzda problem yaşasa da, çoğu hayvanın adını ezbere bilir. Kader bu ya, İngilizce hocasının sempatikliği belki de 10 yaşlarında bir çocuk için, çocukluk aşkı denecek seviyedeydi, hem dile hem hocaya. Sınıfta en çok ona soruldu, en iyi imtihanlar onundu. 5.6.7.8.derken liseye geldik. İngilizceden bir şey kaybetmedik, Lise hayatı karmaşık olan sübyanın, Anadolu lisesini kazandıktan sonra daha çok İngilizce! fikri onu mutluluktan deliye döndürmeye yetiyordu, sadece etkilendiği noktalara değinmek istiyorum; İngilizce hocasının sınıfa davet ettiği mezun talebelerden biri eski sistemle %99 luk başarı sağlamış ve hiç yanlış sorusu yokmuş, sevgili öğrencisi hocamın ODTÜ İngilizce Öğretmenliği kazanmış böylece. Çok mutluydu, ben de planlar yapmaya başladım, bölüm seçeceğim zaman Dil'e mi girsem diye? Dil seçmedim, Anadolu'ya devam etseydim seçerdim ama olmadı. Türlü aksaklıklar talihsizlikler yıldırmadı ama bu kez de amacından sapmış birine dönüştüm, yani Dil bölümünü tercih etmemekle.
Gel zaman git zaman, Matematikten lisede de nefret etmiştim, birinci dönem Teşekkür almak için hocayı sempatimle tavlamıştım 2 düşürmüştü, mutlu olmuştum. Fizik desen allaha emanet, hocasını hatırlamıyorum bile! Bir şekilde, yanlış bir yola sapıp MF'yi seçtim, yanlış olduğunu düşündüğüm için değil, daha iyi yapabildiğim bir şeye tercih ettiğim için. Yetenek veya adına siz ne diyorsanız. İlgi alanınızı belirlerken biraz çocukluğunuza inin, ben 9 yaşıma giderek iyi yapmışım. Siz daha geriye gitseniz sadece fasulyeler ve çubuklar görüyor olacaksınız. 9 iyidir, 10 daha iyi 11 ise 10'dan kötü.
Şu an deli gibi olmasa da, Arapça öğrenmeye çalışıyorum, başarısız oldum sayılmaz, Almanca'nın üstesinden gelmeye çalışıyorum önce. Almanca'da iyi bir seviyeye geleceğime inanıyorum, en azından şu an için çizmiş olduğum yol haritası veya sınavlarım o yönde, mutluyum.

Zor mu? Sorusuna cevap olarak ; hayatımda bildiğim tek Almanca kelime Rammstein ve Hallo'dan ibaretti, artikeller var ve ezberleniyor fakat bir süre sonra benimsiyorsunuz mantığını kavrar hale geliyorsunuz ya da tam anlamıyla anlatamadım ama yabancılık çekmez hale geliyor insan. İngilizcedeki zamanlara göre çekilen düzensiz fiiller kavramını bile ezberleyemez ve benimseyemezken, Almanca'da Partizip mi görmedik Perfekt mi yoksa Konjunktiv mi? Üstesinden geliyor insan, biraz heves ve çalışmak gerekiyor gerçekten, severek çalışmak ama, hani bu yazıya kendim bile inanmıyorum, 2 yıldır sayısal bölümle cebelleşirken çok da severek gitmediğim dershanemde deli gibi zaman kaybetmişim meğer.

Haftaya bugün YGS'ye girecek olan arkadaşlar veya size nasıl seslenmemi istiyorsanız öyle olsun;
Ailem tercih listeme karışmadı, bir tanesine bile "sen bilirsin, senin hayatın" gibi şeyler söyleyip rahatlattılar içimi, belki de destek bekliyorsunuzdur onların da fikirlerini merak ediyorsunuzdur, sorun bir şey kaybetmezsiniz. Babam mühendis olsaydı ve müh. olmamı isteseydi ;  Mühendislik okuyor olabilirdim ama bile bile lades olurdu -Matematik ve Fizik'in becerilememesi, şimdilerde de mutlu ve dans eden parmaklar yerine, klavyeyi döven parmaklarla yazıyor olurdum bu satırları. Çok  gerilmeyin, çok da düşünmeyin sonunu, tadını çıkarın, tuzun kuru tabii-derseniz de haklısınız ama ne sınav sistemini değiştirmek için kafa yormaya zamanınız var ne de diğer stresli şeylere,  YGS sonucumu görünce ağladığımı annem bilmiyor, zorla ağlamıştım, ağlamaya çalışmıştım da bir kaç damla işte.

Davet- ve Sonrası, hatta ertesi Günü

Selam,
Bugün günlerden pazar, dün cumartesiydi.
Dün, yani cumartesi tarih 16.03, hava rüzgarlı, saatte 30 km ile.
Hocamızın, sınıfı evine davet etme isteğini geri çevirmedik, ben ve arkadaşlarım. Önce bende toplandık, sonra da hocamızın evinde. Ama ondan önce, arkadaşlarımla birlikte hocanın evine doğru yürümeye başladık, rüzgar beni yakaladığı gibi sağa sola savururken, hayırsızlıktan nasibini almış iki 20'lik adam beni geride bırakmak uğruna koşmaya başladılar, rüzgara karşı? Bu delilik! Dinletemedim ve koşmadım, yoruldular. Onlara yetişmek için, koşar gibi yaptım, koşmadım tabii, küçük ve sevimli Heidi'nin Peter'i ve minik kuzucukları gördüğünde yaşadığı heyecanla ayaklarının yerden kesilmesi sonucunda, koşmaya çalışması gibiydi benim koşma şeklim de, ortada ne bir Peter vardı ne de kuzucuk. Buluşma yerine vardığımızda insanlar hararetli bir şekilde bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışıyorlardı, içlerinden biri 5tl istedi, cebimdeki dolmuş parasını gösterdim. Neden? diye sorduğumda ise, "hocamız orkide seviyor..." cevabını aldım, ben de seviyorum ne olmuş? Benim için de satın alacak mısınız evime davet etsem? Siz yok musunuz siz, kötü yapmadılar para da topladılar ama bende yoktu. Neyseki, bu durumdan da sıyrılabilmenin verdiği rahatlık, yerini "elimde olmayan nedenlerden ötürü zorunda hissetme..." durumuna sokup, ufak bir panik hissine sebep oldu. Bunun da üstesinden gelindi. Rüzgardan bahsetmiştim, yürümek akıl karı değildi, dolmuş parası da bunun içindi. Yürüdüm, toz toprak saçıma gözüme kulağıma, donuma bile...doldu nerdeyse.
Eve geldik sonunda, çıkılan 6 kat, asansöre merdiveni seçenlerin koltuğa yapışmasına neden oldu, benim de tabii. İçeriden, mutfaktan, güzel yemek kokuları gelirken, yapmış olduğum geçersiz kahvaltı, ağzımın sulanmasını durduramadı. Güzel kokular içeride, salonda ise başka türlü kokular vardı, herkes tv'ye odaklanmış, kimi kendi halinde, kimisi ise...boşver. Natgeo vesaire derken, güldük eğlendik. Natgeo sayesinde, evet. Arada D.Akalın bile geldi, çok uzun sürmedi gelişi, iyi yaptı, uzun sürmemesi yani.
Yemekler hazır, börekler, falan derken. Tıkandım ve açgözlülüğümün kurbanı oldum, Kırmızı başlıklı kızın ninesini yemiş olsam mideme bu kadar oturmazdı, Elhamdülillah! Nine için değil, yemekler için.
Hm, hm...
İlerleyen saatlerde kalkıp gitme dürtüsüyle yanıp tutuşan 3 kafadar, kalktık ama gidemedik. Biraz daha oturduk, ben video çektim. Bol bol fotoğraf çektim, çekindik de. Hemen de arşivledim, telefona bir şey olur da hatıralar micropartiküllerine ayrılmasın, Vileda'yla toplamak zorunda kalırdım sonra. Paint-ball fikri güzeldi, ama mekan olarak, cık cık kapalı alanda Paint-ball olmaz, kendimi riske atamadım. Gitmeyince, gitmedik. Arkadaşlarla takıldık, güzel de yaptık. Akşam maç vardı onu izledik Real Madrid yine galip, sahi ne olacak şu Galatasaray'ın durumu, umutsuzum. Bir an paramın olmadığı fikrini unutturup kendime, arkadaşıma "Maçı izlemeye gitsek İstanbul'a, ne güzel olurdu?" dedim, "istesek bile gidemeyiz,güldü, biletler tükendi" dedi. Nasıl olur? Tükenmese de gidemezdim de. Bir an mutluluk işte. Cimbomum Galatasarayımın kendi evinde çat çat çaaaat hatta baaam güüüm diye goller yemesine dayanamazdım, umarım öyle olmaz da, olacakla öleceğe, olmak veya olmamaya, çare mi kalmadı? Geceyi arkadaşımda geçirdikten sonra, pazar sabahı.

Bugün Pazar, hava nispeten daha sakin, çok daha sakin. Sıcaklık daha düşük olsa da güneş bir görünüp bir kayboluyordu. Bütün gün evde oturup, Tutunamayanları okudum, devam ediyorum, bir gün boyunca okuyamamıştım da nasıl aklımda kaldı. Bugün ise, Süleyman Kargı ve sonrasının sıkıcılığından isyanlara gelip, ikinci bölüme kadar yetişememenin bunaltısı yüzünden mutsuz oldum biraz, yahu bilmediğim kelime olur, ama bu kadar bilmemek? Almanca Hukuk metni okusam daha fazlasını anlardım sanırım. Tanrıya şükür biraz Arapçam var, idare ettim bir şekilde, Arapça değil ama Osmanlıca kelimeleri de anlayacak kadar biliyorum işte. 2. Bölüm... Bu akşam im Juli hakkında görüşlerimi Almanca anlatmam gerek, asıl görevimden kaçmaya çalışıyorum resmen, yarınki sunumu berbat ediyorum bir şekilde, yani hiç yapmayarak. Kahretsin! Hem kimse yapmadı diye ben de yapmasam olmaz mı? gibi gerçekle bağlantısı olmayan saçma sapan düşüncelere dalıp gitmenin de ne anlamı vardı? Çok bozdun sen çocuk, çok!
Ders çalışmam gerek, belki de ondan önce Bölümümle İlgili Yazı - şeklinde bir şeyler karalarım, faydam mı olur birilerine?

Cuma, Mart 15, 2013

Türkiye Birincisi mi Oldun?

Bugün günlerden Cuma, haftanın en sıcak günü!
Dünün kritiği yapılmaz ama denenir, deneyeyim ben de;
Maddi sıkıntılar boy gösterirken her şeyin yavaş yavaş düzeleceğine bir şekilde inandırdım kendimi. En azından 450 liram kurtulmak üzere.
Dün okula erken gidip gitmemek arasında tıkılı kaldım, bir seçim yapmam gerekiyordu. Zamanında gittim ben de, erken gitseydim ne olacaktı? Kütüphaneye uğrayıp Tutunamayanlar'ı alabilirdim mesela, Salı günü kitap rafta değildi. Çarşamba da neden aptallık edip kütüphaneye gitmediğimi hatırlamıyorum, yaa işte öyle.
Dün kütüphaneye gittim, yani 14 Mart 2013, Perşembe. Okula kitap olmadan gitmemiz istendi hocalar tarafından, im Juli'ye devam yani. Filmle ilgili çalışmalar yaptığımızdan, hatta bölümün amacının gittikçe bir İletişim Fakültesi olmaya doğru kaydığından, ve böyle olsa şikayet etmeyeceğimden umarım bahsetmişimdir. Bahsetmemiş olsam üzülürüm. Film hakkında konuştuk, Almanca konuştuk tabii ki, ben az konuştum. Lanet olsun ki gözlem yeteneğim ağır basıyor bu tip durumlarda, benim söyleyeceğimi zaten başkası söylüyor! tarzı tembelliklere kaptırdım kendimi. Tembellikten bahsetmişken, bölüm birincisi olduğumdan da bahsetmiş miydim? Applaus! alkışa hiç gerek yok hem ingilizce gibi sadece "e"si eksik, siz Almanlar yok musunuz?! Metinde ingilizce veya almanca kelime kullanıp "bakın ben bir şey biliyorum, boşuna birinci olmadım" izlenimi vermeye çalışmış gibi göründüm belki. Mutluyum, Almanya'ya gidememe üzüntümü bastıran, motivasyonumu yükselten bir sınav oldu bu benim için. Bugün hocamla konuşup konuşmama konusu beynimin kıvrımlarına tecavüz ediyordu resmen, çığlıklardan arındım, somut her şeyden kurtuldum ve vazgeçtim. Evet, vazgeçtim konuşmaktan ama tam ben vazgeçmişken, diğer sınıftan bir "arkadaş" geldi ve klasik soruyu sordu "n'apıyorsun?" amerikalılara özencez illa "whats up?!". Her neyse, isterse benle hocanın odasına gelip onunla dersler hakkında konuşabileceğimizi söyledim, pragma!!! Kabul etti, hocayı ziyaret ettik. Notlarımızın iyi olması hocayı memnun etmiş olacak ki, sizin yerinize keşke diğerleri tavsiye istese, dedi. Mutlu mu oldum, hatırlamıyorum ama evet küçük bir umut? Hocam, evs(almanyaya gitmemi sağlayacak-ex-program) yüzünden motivasyonumun düştüğünü hissediyordum sınava kadar, ve öyle de oldu siz de farkındaydınız bu durumun sanırım? dedim. Hoca da aynı fikirdeymiş, quizleri dersleri sallamaz olmuştum, sallamamak evet. Bu ben değilim, çık içimden! Kitabın etkisi mi bu? Belki. Devam edecek olursam, hocadan aldığım türlü övgüler beni ve çok sevgili iki lobluk kabaetimin oturduğum yerdenbir kaç cm yükselmesine neden oldu "sendeki yetenek" dedi hafif bozuk türkçesiyle, bunu biliyordum. Egoya bak! Bir sus da tadını çıkarayım!
Bugün de günün son günü, eve uyumak için geldim. Yakın arkadaşım okula gelmedi, birinci dönem rakibim de rakibim diye şakalaştığım arkadaşla vakit geçirdim, hocayla da konuşmuşum başka bir olayım yok, uyumak için geldim ben. İnternet varken uyumak istemiyorum açıkçası ama bir şekilde...

für meine Schwester - yanaklarından sıkıp öptüm, kardeşim!

Pazartesi, Mart 11, 2013

Güya Günlük

selam, bugün pazartesi ve ayın 11'i. Hava kabul edilebilir sıcaklıktaydı, güneş bulutların arasından seçilemiyor ve bütün.insanlığı yağmurun insafına bırakmış gibi görünüyordu. Acıklı, bulutların insafına kalmış olmak, kasvetli havalarda mutsuz olmamı anlayabiliyorum artık, mutsuzluğumu bağırıp çağırabileceğim biri yerine, ulaşamayacağım ama somut.şeylere yıkmak istiyordum belki de. Evet, büyük ihtimalle aradığım cevap.buydu. Arada telefonumun alışık olduğum fakat "." ile sözcüklerin arasını dolduruyor olması sinirlerimi de bozmuyor değil. Bu zamanlarda öfkemi ne ile yoguracagimi kestiremiyorum, bi ucundan tutamadım. Dün.akşam kapanmayan salon kapısını.tekmeledim, kapanmamasına alisiktim ve bu gözüme.batmıyordu. Mutlu hissettiren.şeyler yapılmalı dedim, ve o anda iletişimi kopardım, Doctor Who vardı, dolaptan pudingimi aldım, tv ve elektrikli isiticinin karşısında sanki az önce.kapıyı.tekmeleyen kişi ben değilmişim gibi.davrandım. Biraz ders çalışırım diye kitaplarımı da getirmiştim salona ama hevesim koltuk dibinde kaldı. Insanlardan nefret etmiyorum ama tanımaya çalışıyorum bunu yaparken genelde kendime zarar veriyorum, kendime.zarar.verince de vücudum savunmaya geçip "nefret et" diye.emrediyor, karşı.koyamıyorum. Kin tutan biri miyim? Belki ama umarım uzun sürmez. Bugün yine o günlerden biriydi, öfkemin bi yerde pat diye.patlayacağı, dün.çarşıdan küçük bi çocuğun yeni bi oyuncağa baktığı sıcaklıkla ve hevesle çakı aldım, maksat adam bıçaklamak değil ama dedim ya öfkem kapı.tekmeletiyor zararlı değilim. Bir türlü konuya giremedim, parçaya giremeyen pavyon şarkıcısı gibiyim, şarkıya.giremez çünkü taciz edilir, bu eylem gerçekleşirken.rahatsız.olmaz, belki.de.olur fakat belli etmemelidir, profesyonellik. Ben de yaklaşık yirmi.dakikadır kendimi.taciz.ediyorum, memnun gibiyim, ya da role kaptırdım kendimi. Devlet dairelerinden ve işlemez hale gelmelerinden bahsetmek.için de gelmedim acikcasi, günlük.yazıyorsam eğer bunu da anlatmam gerek. 450 liramin bir anda yok oluşuna mı üzüleyim, yoksa söz verdiğim.gibi.kirami martta ödeyemeyecek olmama mi? Kızdım, bağırdım, çağırdım...Işe yaramadığını veya.yaramayacağını neden söylemediler ki önceden, tecrübe ederken.başımı.belaya sokabilirdim. Hatta.öyle.bi.şey.oldu.ki, sistem eleştirisi.yapmaya başlayıp kendimi zor.durumda.bırakıyordum ki...sovdum, ayrıldım binadan. Hem soğuk geliyor devlet.daireleri, neden daire dediklerini de.anlamış.değilim, devlet binası, devlet betonu, devlet hanesi, devlet... Sonunda son çare telefonda bağıra.çağıra tartıştığım annemi aradım, işimi halleetmiş, kadına haksızlık ediyorum kabul ama bir şekilde orta yolu.buldurdu ya alacağı.olsun! Iyi anlamda söyledim sanırım. Kitap okumam gerek.sanırım, başladım da, her şey yolunda. Suriyeliyle fi zamanında tekrar görüşürüm belki, arkadaşlarım bana yetiyor bazen.onları bile ne kadar tanıyorum? diye.sorarken kendime bir de Suriyeli çıktı başıma, ömrü uzun değildi. Isabet oldu. Anlatacak çok şey var ben çok yazdım az anlattım.

Cumartesi, Mart 09, 2013

Bıraktığınız Yerde

selam bugün.cumartesi ve bu yazı telefonla yazıldı. dünden kalan kendinden iğrenmişlik ve suçluluk hissi beni tanrının sıcak kollarına atmaya itmeye yetti bile, dün günahlarından arınmak için debelenen günahkar gibiydim, pişman mıyım? kafamı kemiren yiyip.bitiren bir sürü şey var ama onlardan bahsetmeye gelmedim, beynimin.kıvrımlarında kör koridorlarda bir o yana bir bu yana savruladursunlar da ben onlarla mutluyum, yaşadığımı hissettiriyorlar, en azından.yardım ediyorlar. Çok önemli kararlar almadan önce önem sırasına göre.mi yoksa faydanın niteliğine göre mi karar alıyorduk? unuttum ben. bazı insanlar kaçmak ister ya arada canı cehenneme dünyanın diyip kaçmaktan bahsetmiyorum, insanlardan kaçmak, kafa dinlemek icin. geri döndüğümde herkes aynı.yerinde.olur mu bilmem ama ben aynı.yerde olmazdım.sanırım. Bıraktığınız yerdeyim gelin alın beni! diye s.o.s mesajı atarım, yarı yolda bırakırım kendimi, yalnızlığımın bile tadını çıkaramam belki, ben olsam böyle olurdum da diyemiyorum, kendimi tanıyamaz oldum, ya herkesten biraz ya hiçkimse kadar yokum. bilmiyorum. gidiyorum ben, ararsanız bıraktığınız yerdeyim.

Perşembe, Mart 07, 2013

Adana*tren*Mersin

Selam, Bugün günlerden perşembe, konferans vardı okulda. Çevirmenlik üzerine faydalı bir sürü çalışması olan dünyalar tatlısı bi insanı misafir ettik. Kürsüye çıkarken aksaklıklar yaşasa da sonrası mukemmeldi. Ne demek istediğini anladım mı? Pek sanmıyorum, en komik tarafı konuşma bittikten sonra soru sormak.isteyen insan sayısının azlığıydı. Ben birşeyler sorayım diye düşündüm vesaire ama hangi dilde? Türkçe sorsam bi sürü.çevirmen var etrafta zaten ama yapamadım, salagin tekiyim ve ileride çevirmen olduktan sonra da bu günleri hatırlayıp kendime kufrederim. Dün alışveriş yaptım, aldığım bi puding, deterjan, wax... 25 lira! öğrenci olmak zor da günlerdir paradan yakınıyorum, az kaldı az ;) Bugün ne oldu? Konferans haricinde, arkadaşla Adanaya gittik, tren vesaire...ilk defa seyahat ediyordum trenle. Güzeldi. Yorucu gerçi. Adanaya yemek yemeğe giden ilk Mersinliler olarak tarihe geçmeyi.planlıyoruz, blog arkadaşımla da görüşmeden ayrıldık Adanadan, kimse alınmasın ama Mersinin gözünü seviyim! Gezi kısa sürdü gerçi, bidahaki sefere detaylı karsilastiririm da, tren? Neyse güzeldi herşey yolunda, gerginlik vesaire de kalmadı,.kafama esince kalkıp gidcem öyle, ise yarıyor. bugünlük bu kadar, tschüß!

Salı, Mart 05, 2013

Amacına Yaklaşan Üniversiteli

Selam Selam hatta , esseleeem esseleeem!!! Neden öyle dediğimi ilerleyen.satırlarda anlatıyorum; Üniversite amacına ulaşıyor! cidden. Üniversite amacına nasıl ulaşır, sorusuna cevap bulmak üzereyim. Ne oldu oğlum? diyenler olacaktır sıkmayayım. Bugün birinci dönemin ilk vizesini olduk, iyi de olduk! Güzel oldu yani, cidden. Bugün küçük bi aksilik olsa da arkadaşımın yaptığı çocukluk yüzünden-censored- devamını anlatmıyım. Dün akşam, arkadaşlarla vizeye çalışıyoruz, arkadaşımın suriyeli arkadaşıyla konuştuk bugün.de buluşup nargile içtik ilk nargilem ;') anam duymasın! Şaka tabii, kardeş ispiyon yok dimi? Güzeldi, muhabbet vesaire. Çok eğlendim ya! Mutluyum hani, gelelim üniversite ve amacına ulaşmak nedir ne değildir diye? Buraya gelmeden önce çeşitli endişelerim vardı gerçi, beep beep gerildim yahu kleine Pause- Suriyelisini tanıdım, ülkü.ocağı benzeri.mekanlardan birine gittim, çeşitli insanlarla zıt görüş aynı görüş demeden bakış.açımı geliştirmeye çalışıyorum bunda da adım atmış olmam hoş oldu iyi.oldu güzel oldu hani. Güzel bir adım attım, sınavlarım iyi, arkadaşlıklarim falan muhabbet kebap! Heaa gel gelelim, mağazalar ve kapitalizm beni kolları açık beklerken.ben nasıl dellenmiyim, ev kirasını ödeyemiyorum ona ok cozum bulundu bi şekilde erteledik.halloldu.derken, alışveriş yapmam gerek, yapamiyorum, fuck verflucht scheißE!!! iyi.başlamışken kötü bitti, akşama manchester real maçı var, hadi aslanlar real tabii , alsın!

Cuma, Şubat 22, 2013

Header Gitti!!!

Eşek ve Einstein'lı headerım gitti, Uncle Einstein dayanamadı attı semeri Eşekin sırtına deh dedi deh yavrum arkana bile bakma uzaklaşalım buralardan. Dün hesap temizliği yaparken istemesem de picasa albümleri dahil kaldırdığım için "iyi b.k yedim" blogumdaki görseller yok oldu sanırım ya da sadece header, emin değilim. Sağlık olsun diyelim yapacak bişey yok.

Çarşamba, Şubat 20, 2013

gökyüzü gri

Salı - Güne quizle başlandı.Devamında okula gidilmedi vesaire, astım okulu. Alışkanlık olmayacak, sadece ne biliyim gitmek daha kolay. Çarşamba - hava ıslak, soğuk değil çok. ...motivasyonumu kaybettim bulan gören varsa şu numarayı arasın veya kargoyla yollasın. Yaz gelsin okul bitsin kafamı dinliyim biraz, yazın iş falan biraz para vesaire... film çekimine ara verildi, bariz çekecek adam gibi bi olay yok ya da ne biliyim konu bulamiyoruz ciddi anlamda, röportaj falan eklersem de resmen belgesel gibi olacak, bilmiyorum yea! başağrısı ve yorgunlukla yazıldı. gökyüzü gri

Çarşamba, Şubat 13, 2013

Selam tekrar, internet buldukça yazıyorum öyle kısa kısa yazıp gidiyorum; Pazartesi günü arkadaşlarım tarafından esir alındım, öğleden sonra okulu asmamin nedeni, hem çok da rahatsız hissediyordum hava da güzeldi.acımadım vallahi, kargo işini de hallettim, deli gibi yedik içtik. Iyi oluyor arada ama alışkanlık haline gelmesin. Salı günü de diğer salılar gibiydi, sınıfın sakil mevcudunda beklenen artış gözle görülür seviyeye geldi. Çarşamba insan gözlemi yapıldı, hobi olarak insanlar izlendi. Dersler beklenen seviyede eğlenceliydi, öğleden sonra ise Fatih Akın im Juli izlendi okulca, film çok güzeldi ve tamamen almancaydi. Altyazı yok, dnr'a burdan selamlar ; im Juli dvdsini bilmem kaç gün önce 4.99 a alabiliyorken nasıl fiyat bi anda üç katına çıkar anlamış değilim, peh breh oeh!!! Hafta güzel.başladı, sınavlar yakın, sunuma daha var, vizeye de, ooof okul bitmek.üzere dün gibi başlamıştım ki, bitiyor. Neyse gelirim tekrar.

Pazar, Şubat 10, 2013

Iyi oldu güzel oldu.

Selam, Yine ben... Ne kadar uzun zaman olduğunu kestiremiyorum ama olmuştur herhalde. Ikinci dönem bayağı güzel gidiyor, bölümün en güzel tarafı dolmuşta güzel bi kadınla karşılaşınca, dilimiz çözülüyor Almancayı bülbül gibi konuşuyoruz. Günlerden bi gün kızın biri denk geldi arkadaşım durttu, yanındaki kız güzel falan diyor almanca, kız ters ters bakıyor tabii, arkadaşa dönüp :sanırım almanca biliyor dedim, kız bizim bölümdeymis :O bunun başımıza geleceğini biliyordum ama pes etmiyoruz devam! :D 10 güne kadar sınav yok, rahatım falan ama tekrar toparlamam gerek, koşuya ara vermedim ama kaslarını esnetme zamanı geldi Eşekin. Aşk meşk işleri bana göre değil en azından şimdilik hiçbir kadına bulaşmama kararı aldım. Öyle de psiko-kediyim. Saçlarım deli gibi uzadı, berberi erteleye erteleye 4 aydan uzun süredir makas görmedi kafam. Böylece yüzümdeki çocuksu ifade kayboldu, manyağın tekine dönüştürdü resmen, sokak çocuğundan halliceyim -abarttı. Neler var başka bi bakıyorum da anlatacak bi sürü şey varken hepsini unutmak, Evle ilgili problemler devam ediyor, bu kez ev sahibi.problem. Evde kimse yokken eve girmeler falan, pusuya yatıp aklını almayı düşünüyorum bugün elimizde kalmazsa. Film, şimdiye kadar neler izledim ; the Believer, the Unterfall, Stalingrad, Kingdom of Heaven, Leon, Dövüş Kulübü, American Beauty. film izleyememekten yakındım hep, arkadaşla oturup izliyoruz öyle elimizden geldiği kadar. -sobadan kötü yanık kokusu geliyor- En son okulda Sophie Scholl izledik, oef yorgunluktan sızdım resmen, altyazı yok saf almança :'O filmin bi başını.bi de sonunu hatırlıyorum, o kadar. Sinemaya gitmeyi çok istiyorum yakın zamandaki en sağlam yapım Mama sanırım, gidemedim belki giderim. Stoker'i bekliyorum sabırsızlıkla! Wong Kar-Wai the Grandmaster'ı bi de. Berlinale2013 te yayınlandı, takip edemiyorum ya şu festivali sıkılıyorum çok. Okul iyi güzel, başa dönüp yeni birşey hatırlamayı denedi, sonuç hüsran. Hadi gittim ben.

Salı, Ocak 22, 2013

kararik



Yalnizlarin yaninda sevgili muhabbeti yapilmasin, mumkunse olu taklidi yapilsin uzaklasirlar onlar.
Bu birkac gun kotu gibiyim hasta gibiyim mal gibiyim arkadasimin israr etmek gibi kotu bi ozelligi vardi yok oldu bildigin sifirda adam, aha mesaj geldi, birazdan bakarim.
Neden oyle boktan bi ise giristigime anlam veremiyorum, pisman olmadim belki evet donup pismanliktan kicimi.isirabilirdim ama yapmadim, sessiz sakin takiliyorum, gittikce cirkinlesiyorum, olum insan yetiskin olur bisey olur, suratim sivilce tarlasi gibiydi duzeldi, ergen gibiyim bitmedi su meret.
Manita yapmak, argoda oyle de bu ara birini sevecek kadar mutlu hissetmiyorum, var olma ihtimalini sifira dusurdugum kiza ne demeli! Bakalim belki olur, olmasa da aglarim-AGLAMAK ICIN BAHANE-
Almanyaya benim yerime gidenlere bakiyorum, ooof diyorum.icimden.haykiriyorum falan, KAGRESTSIN!!!
Almanca ne alemde? 
Iyi gidiyor, sifatlara da basladik. saglam gidiyor su an, bakalim ileride ne olacak, prateritum vesaire bi tek fiil ezberle falan.
basit geliyor, iyiki ineklemisim birinci donemde. hadi gittim, sindirim sistemim normale donene kadar veya kafamdaki soru isaretlerinden kurtulana kadar boyleyim, sorularin.bi.kismindan kurtulurum.yakin zamanda.
tschüß!!

Pazartesi, Ocak 14, 2013

Sömestr'dan sonra Mersin

Selam millet, -nerde olduğu bilinmeyenler- 
Şizofren gibi hissetmeme neden olan blog alemini yarıda bırakmadan devam edelim bakalım-

Sömestr dedikleri ultra azap tatili dinlemem için birebirdi, delirmem için de. Gecenin bir yarısı pencereler kapılar kapalı olmasına rağmen kitaplığımdan devrilen kitaplar, sabah bir baktığımda kitap falan yoktu. Saçlarım beyazladı mecazen, delirdim de.
Nasıl kaçtığımı bilemedim, 20 gün yine iyi dayanmışım ve şu an Mersindeyim, miss gibi hava, sahilde güzel yürüyüşler, kuzenler, arkadaşlar ama en çok arkadaşlar. Kardeşim de burda, kuzenlerim de, tatildeler güya. Bugün 7km yürüttüm onları, ahaha deliyim. Deli kelimesini 122 kez kullanmaya çalışıyorum bi metinde, dalga geçiyorum. Yürürken çeşmeler olmasa susuzluktan ölecektik, kedinin biri tuvaletini yapıyordu, az geçtikten sonra tuttuğumuz nefesi geri alırken beynime giden uyartılar aşka geldiler, koku sızlattı, ben sızlandım, gülmekten de öldük açıkçası. Kedi kakasının bu kadar eğlendireceği aklımın ucundan geçmezdi. Alışveriş merkezine gittik, 10 dk bile geçmeden bir tabak iskender midemdeydi, salata da. İlk defa bu kadar hızlı yedim, 30 dk sürerdi normal şartlar altında. Giyim alışverişi derken, avmden elimde 5 çorapla çıktım, bir şey de almadım. Bu ara kira falan derken biraz sıkışık; alışveriş için, fitness için, kira için derken muhasebe veya işletme okuyabilirim hesaplarımı tutturursam, fahri doktoramı bile alırım bakkal üniversitelerden.
Bugün güzeldi, yorucuydu, deliydi, çılgındı! 

Tutup da serzenişte bulunmam, yazın oğlum ne yazmıyorsunuz?, diye. Siz bilirsiniz, ben yazıyorum öyle.

Çarşamba, Ocak 02, 2013

Karamsar Değil de Gerginimsi

Kesinlikle Yeniyıl Yazısı değil ama iyi dilekler var;

Günlerdir uyuyamıyorum, şöyle diyim daha doğru olur. Uyumak istemiyorum, insomnia öyle olmaz. Uyumak istemediğim zaman, yemek yemek istemediğim zaman, yani birşeyi yapmak istemediğim zaman beynime yolluyorum komutu öyle de karşı koyuyor vücudum. Birşeyi çok yapmak isteyip de yapamadığım zaman da deliriyorum. Nerden geldik buraya? İnternetim yoktu kaç gündür, telefondan 1 liraya 50 mb yapıyordum günlük, mesajlaşma ihtiyacım sosyal ağlar vesaire ile giderebiliyordum. Lanet olsun ki TTnet denen mükemmel şirketin bir o kadar mükemmel çalışanları işlerini doğru dürüst yapınca 10 gün internetsiz kaldım. İyi idare ettim.
Yeni yıla memlekette ailemle girdim, çok bir esprisi yoktu ama biradan bozulan midem, daha doğrusu yüksek miktarda tüketilen sıvıdan dolayı iğrenç hissediyordum, rakıyla kapattık bu sene arayı iyi de oldu hani. Ailece yedik içtik eğlendik, bu kadar. 
Vize notum beklediğim gibiydi, bu yüzden mutluyum.
Spor salonuna da okula dönüşte kaydolurum.
Ne kaldı geriye?
Ödevler var yapılması beklenen bir kısmını yapmış olsam da bir kısmı duruyor, 20 günüm daha var ama memlekette ders çalışılmıyor. İstesem rahat bir ortam falan olur diyorum da her an bişey çıkıyor ya da ben öyle sanıyorum.
Tumblr hesabıma ulaşamıyorum, parolamı unuttum. Oraları müzik için kullanmayı düşünüyorum, bloga müzik atarsam da çok beğendiğim albüm vesaire olur ki bu zamanlarda çok uzak kaldım, Mor ve Ötesi albüm çıkarıyor twitter olmasa ruhum duymaz sanırım, abartıyorum.
İnternet ok bu kez de bilgisayar sıkıntılı, xp bile kasıyorsa intihara meyil eder insanı. Linuxla çözmeye çalışıp kurcalamak istiyorum da pes ettim artık, idare ediyim gidene kadar.
Başka da bi olay yok,
para yok, aksiyon yok, evin dışına bankamatiğe kadar gidip geri döndüm -evden çıkma mantığım bu-, kimse yok, arkadaş falan o da yok, kuzenlerle falan takılan biri değilim Hobbit!:(, tek aksiyon düğündü, deli gibi oynadım falan iyi geldi. Öyle işte.

Yeni yılda çok mutlu falan olmayın, sıkılırsınız bir süre sonra, arada aksiyonlu, arada sevdiklerinizle arada tahammül edemediklerinizle bir sene geçsin. Normal bir sene olsun hani, çok über şeyler istemeyin. Ben de anca bu kadarını dileyebilirim.

Çarşamba, Aralık 26, 2012

karmakarisik

telefondan devam, sozluk kapali turkce karakterler sikintili-
tatilin 5. gunu
geriye kalan 24 gun, somestri yarida birakip mersine, arkadaslarimin yanina donebilirim. oyle olmasi daha hayirli psikokojim acisindan, burda emekli hayati yasiyorum resmen. tvyi acip kanallar arasinda zapliyorum, internetim yok, su an elektrikler kesik mesela. arkadaslarima ulasabilmemin tek caresi internet, onu da telefondan hallediyorum bi sekilde. bekledigim gibi degilsin tatil. kotu ruyalar gormeye de basladim, ilk ruya:
guya vize sonuclari aciklanmis, okul birincisinin notlari 0'a komsu, kendi notlarima bakiyorum 32 33 diye gidiyor, mutluluktan delirmek uzereyken max alinabilecek notun 25 oldugu geliyor aklima, uyaniyorum. hea, hirs yapti, soyle oldu bilmem ne diceksiniz, hakli da olabilirsiniz ama sinavlardan sonra arkadaslarimi sinir etmek icin 30 bekliyorum derim hep, ruyamda karsima cikti namussuz.
Cumartesi kuzenim evleniyor, somestr henuz baslamadigi icin diger universitelerde, genc nufusun bayagi az olacagi kestirmek zor degil, yemekli dugun mu olur, icki olsaymis yerine dedirtti.umarim vardir.
dun arkadasimla spor salonuna yazilma isini konustuk, byuk ihtimalle olacak, sigarayi biraktigi halde gunde iki adet icen adam bana bira bile icirmeyecekmis, 
kurallar. 
sikintidan ders calisan insanlar var ya, onlardan biriyim. yapacak biseyim olsun kitap gormem ama su an deli gibi kelime ve fiil kasmayi dusunuyorum. 
keske inek olabildigim kadar konusmayi da bilseydim diyorum arada ama yok, kendimi dinletmeyi beceremiyorum.
Almanyayi bu sene icin unutmus olabilirim, pes etmiyorum oyle gerekiyordu. yazin bi otelde calisip para biriktirebilirim, cok para hem de. umarim olur. en azindan olma ihtimali yuksek :)
parasal anlamda en boktan zamanlarimizi yasiyoruz ailece, bi sekilde ustesinden gelinir sanirim, bursum da yakinda yatarsa eger, mersine donerim en azindan.
yeni yildan dilek istek oneri her turlu rica arz ne biliyim, bir seyi cok istememe karari aldim, olaylarin veya.kisilerin ustune ne kadar cok gidilirse, karmasa da 
dogru oranti ile artiyor. 

Cumartesi, Aralık 22, 2012

Arabesk Mod

Dun son vizeyi de hallettikten sonra minik bi hayal kirikligi ve inanilmaz buyuk bi yorgunluk gecti ustumden. sinav bitti rahatim artik! moduna bile giremedim. arkadaslarimla gobekten bagli duruma da geldik. nerdeyse sicmaya beraber gidiyoruz, sikayetci degilim "hadi wcye" diyip kolumdan tutup surukluyor namussuzlar. dun sizdik, aksama dogru da pese gittik. yine yenemedim cocugu, ubermensch, trex lakaplari Ronaldodan baskasina ait olamaz. 
dun stajyer hoca ile icmeye gittik, almanyaya donecekti ama bu kez biraz kalabaliktik. sohbet arasinda "cok yorgun gorunuyorsun-uz" diyip ben ve arkadaslarimla uzgun uzgun bakiyordu. yahu dun sinavdan once de agladi beybim, agliyor guluyor karmasik :'). ogrenciler de kapildilar tabii bu duygu seline, bir ikitanesi agliyordu.
neyse mekana gitmeden once bi ellilik ficialmistik zaten, ac karna biranin ne oldugunu denemistim. mekana girince de bi otuzuc, mayistim. agzima hakim olamiyorum, hizli iciyorum. usume de geldi hafif, neyse sohbet vesaire hersey guzeldi. fotograf cekildik. bizim üçlunun yeri ayri, fotografi cerceveletip odasina asacakmis, canim benim. fotografini cekip yolla, soz ver dedik tutacak sozunu.
mekandan ayrildik, yalnizligima mi yanayim, cok para harcadigima mi! geldigim uc ayda uc bin lira gotti. nereyr bilmiyorum. 
hersey yolunda falan, bu kez de almanyaya gidemeyecegimi ogrendim.
isyana gelip ictim, uzuntuden falan, sinav bekledigim gibi.degildi ona ictim  mrmlektte arkadasim yok, ona da ictim.
ictim de ictim dostlarim.
tatilde ev+pijama+film,cips,cola yapmayi dusunuyorum, para harcamam bir ay boyunca hem bursum yatar o zamana kadar. 

Pazartesi, Aralık 17, 2012

En Güzel Günüm Gecem -Cumartesi-

Selam millet!
 -Barlardan toplayın*
Arkadaşlar ve hocalar yemeğe gitmek için plan yapmıştık. Sadece stajyer hocayla günlerimiz uyuşunca Cumartesi günü dışarı çıkıp yemek yicektik. Öyle de oldu zaten. 
Cuma günü arkadaşta kaldım, her şey yolunda ama tam bir mülteci kıvamındayım. Evin yolunu şaşırdım nerdeyse. Cumartesi günü de 2. arkadaş geldi, "bir duş alayım ben eve gidiyorum" dememle birlikte kapıyı kilitlediler, psikopatlar! Kilitlenen kapıyı açamayacağımı anlayınca da vazgeçtim, beyaz bayrağı çıkardım resmen. 
Akşam oldu sonunda, iyice giyindikten sonra yemek yiyeceğimiz mekana doğru yürüdük, soğuktu çok. Hoca'yı bekledik, Alman'lar cidden dakikmiş arkadaş, saat 19' dedik, 19'da yanımızdaydı. Buna şahit olundu resmen. Yemek yedik bi güzel sohbet falan, partinin olduğu yere doğru yürümeye başladık, soğuktan burnumuz düşecek nerdeyse, ben de nerden estiyse "hadi koşalım" dedim, hoca arkadaşlar ben deli gibi koşturuyoruz kaldırımda. Ben alışık değilim, bacağım çekildi resmen, gazi oldum. O soğukta ısınmaya çalışmayı geçtim koşmak nedir arkadaş. 
Neyse, partinin olduğu mekana gittik, cepte tek kuruş kalmadı içeri girdikten sonra. Kapıda attığım shottan sonra ısındığımı düşünmeye başladım ki, içerideki gürültüye alışana kadar zaman geçmesi gerekti. Yemekten önce de sonra da bira içmiştik hep beraber zaten. Sonuç olarak toplamda 3 shot, 3 bira geceyi mayışmış bir bedenle atlatmama yetti, sarhoş olamıyorum. Dans ediyoruz vesaire, ben kesinlikle İNEĞİN TEKİyim. Hayatımda kulübe bara gitmedim, tekila da içmemiştim, dans da düğünlerde... şalsdkasd 
Hayatımda hiç bu kadar-eğ-len-di-ği-mi hatırlamıyorum!!! Bitmesin yahu, dedim resmen. Bitti ama, gecenin ilerleyen saatlerinde hocayı eve bıraktık, arkadaşlarıyla birlikte sohbet çay derken, cebimizde taksi parası eve  döndük.

-Burdan ne öğrendim, benden beterleri varmış, kaskatı kesilip masada ancak içki içen gençler. 
-İçkinin dozunu kaçırıp ayeem eean idiyıııt diye de masamıza gelen ergenler
-Atkı bere almayı unutma! 
-Relax baby, relax! hayat tarzı haline getir. 
-Bursum yatsın sırtım yere gelmez.

Bugün de konuşma quizim vardı, cuma günü de vizem var ben buralarda sürtüyorum işte;
Konuşma quizi iyi geçti diyemem, ama iyi gibiydi. En azından konuştum. İngilizce konuşabildiğim kadar Almanca konuşturuyor adamlar valla helal olsun ne diyim, -göbek kaşıma efekti- 


Cumartesi, Aralık 15, 2012

Islak, Noter, Tatlı...

Frankenstein mıyım ben? Facebook profilimi görünce kaçtınız teker teker. Dalga geçiyorum.
Bugün hava yağmurluydu. Sabahın erken saatlerinde uyanmamak için direnirken kahvaltı yapmaya bile zaman  kalmadan aynada geçirdiğim zamanı bir ben bilirim. Ben böyle değildim, ne oldu ben de bilmiyorum. 10 dk iyi bi süre, kendime bakmaktan değil yahu, o arada müzik açıp kaptırıyorum aynanın karşısında. Duşta da yapıyorum bunu ama siz hayal etmeyin iğrenç oluyor. Kahvaltı yaptığım zamanlarda da müzik dinliyorum ama bundan bahsetmek için gelmedim.

-Sabah dersler falan filan derken, yarın ki quiz'de ne halt edeceğimi bilemez halde garip garip bakındım, eğleniyorum hala tabii ama birzamanlar yazmışımdır "ezberim kötü yaa ben nasıl sayısalcıyım" diye, formül mü ezberleyemedim, köşegenlerin alanına mı hapsolmadım. Ne olduğunu ben de bilmiyorum ama bu kez fiilinin önüne iki harf getirildiğinde bambaşka bir fiile dönüştüren bi dilin kurbanıyım. Ortalamam nazar boncuklu, maşallahlı ama zormuş Almanca öğrenmek, kelimesini öğrenmek, ne biliyim yazması ayrı dert. Mesela bugün -lich ve -ig ile biten sözcüklere baktık, iyi de ikisi de aynı şekilde okunuyor?! Tanrım, bunları ayırt edebilmemin başka bir yolu yok mu?!

-Bugün notere gitmem gerekiyordu, bir zahmet kalk git adamım artık! dedim kendime ve o koca kıçımı kaldırıp bir arkadaşımı da peşimden sürükleyerek yağmurun altında koşuşturduk. 51.60 TL mi devletin o nazik ellerine bıraktım, bıraktım ama geri verecek herhalde o parayı, iyi de alıyorsa neden geri veriyor? Hmm ilk ay 280 lira değil de 228.40 lira almış gibi oluyorum o zaman, devletçiyim çok zeki maşallah allah eksik etmesin.
Başımıza gelen talihsizlikler ;
-Adamın biri DAAAAAMMMK! diye düştü önümüzde, biz de yağmurun kaydırdığı dükkan önlerinde kıçımızı kollamaya çalışmıştık bu olaydan önce. "Abi iyi misin bir şeyin var mı?" derken adamın yüz ifadesi yürek burkuyordu, biraz ilerledik arkadaşla köşeyi dönmeden önce "vah vah, tüh tüh"ler eden iki genç psikopat manyak köşeyi dönmeden gülmeye başladık. Tutamadık kendimizi, gülmemizin sebebi adamın belini incitmiş olması değildi, öyle bir kötülüğü kendimden beklemem, fakat dediğim gibi bundan önce kıçımızı kollamaya çalışmamızı hatırladıkça yüzümüzde bir gülümse olmuyor değil hani.
-Islandık... Çok ıslandık, ben Almanca saçmalamaya ve yakınmaya başladım. İleride gördüğümüz polis araçlarına bile Almanca bişeyler mırıldandım, almanca konuşup yağmurun altında koşarken sesim Hitler'imsiydi. KYK'nın kapısından gayet de "burası benim evim oluuum" havasında geçerken ben, kulübenin içindeki 5-6 polisten biri seslendi "NEREYE GENÇLER" diye, abi kimse ses etmeyince ehi ehi...şey yaptım öyle adam da dönüp "iyi de hem girişi kullanmıyorsunuz hem de burada bu kadar memuru yok sayıyorsunuz" diyince de, kayış koptu ben de adam sonra da bi iyi bi iyi sormayın -yalan-

-İşlemlerimi hallettim bir de bunun geri dönüşü var, yol boyunca sarı burma(tatlı) kokusu alıyorduk arkadaşla, mis gibi çıtır çıtır oooh derken dönüşte yine aynı koku, ağzım sulanıyor hala. Islanmayacağımı bilsem geri dönüp yumulurdum, o da aynısını yapardı ama yapamadık. Üst geçiti kullandıktan sonra -Buradan sonrası internet bağlantım yüzünden kaybolmuş-


Salı, Aralık 04, 2012

Ortaya Karışık

Selam tekrar,
Zor değil ama şu kısacık arada pek önemli bir şey olmaması ilginç.

- İlk defa bir partiye davet edildim, kasıldım. Kasılınca içtim, hızlı içtim, güzel içtim oooh mis!
- Bir insanı tanımanın en iyi yolu evinde kalmak, kaldım. Kaldığım zamanda da Slenderman oynadım, arkadaşım o anı videoya çekti. Video o kadar komik oldu ki sınıfta izledikten sonra sesli gülmeyen birini görmedim. Popüler oldum, saçma sapan ama eğlenceli. Malesef ki buraya atamam, herhangi video paylaşım sitesine de, belki 2. dönemin sonlarında filmimi tamamlayabilirsem içinde olacak, çok güzel olur.
- Arkadaşlıklarım dengede, piçin teki gibi davrandığımı düşünüyor olsalar bile umrumda olmadan hareket ediyorum ama tabii öyle davranmıyorum, biraz daha ölçülüyüm sanırım.
- Aaa--hhh! Islanmanın kesik küfürlü hali- Sevmiyorum ıslanmayı, derste Ich bin nass - Islağım - dediğimde hocanın anaç tavrına kurban olayım ben, sıcacık odasında derse devam etmem ve kurumam çok hoş.
Bu arada bir diğer hocamın da anaç tavırları- duygusal anlar yaşamama neden oldu. Bu ara maddi falan, öhöm.
Burs da çıktı biraz rahat nefes alırım sanırım.
- Almanya detayları yarın...
- Bugün ilk defa dövme nasıl yapılır onu gördüm, biraz ıııı-ghh! Deriyi kaldıran iğneyi görünce, Almanya işim olsun yaptırmayı düşünüyorum. 1 yıl buralarda olmam, özgürüm uleen havaları, ne biliyim ipini koparan tavırlarda olmam tabii ki de hayal ediyorum.

- Sokakta dindar, yatakta sosyalist, mutfakta komunist, balkonda faşist oluyorum sanırım. Şaka, çizgimi koruyorum ama her bir yerden arkadaşım var. Ara ara fikirlerin azgın dalgalarına kapılmış gibi hissedip sivri bi kayaya tutunuyorum kafamdaki, uzun sürmüyor elim kanıyor bırakıyorum. N'apacağımı da bilmiyorum ama karşımdakinin hayvan olmaması güzel, fikirlerini paylaşıp "haksız mıyım?" diye sorduktan sonra da şu kısmını keselim sayın yönetmen edasında bir havaya bürünüyorum. Eeah, bu karışık hengamenin içine düşmemeye çalışıyorum da bakalım ilerleyen zamanları.

-Quiz vardı bugün 80'nin üstünde alırım büyük ihtimalle, ortalamamı birinci dönem korumam gerek 2. dönem de pek bişey yok ama karışıklık söz konusu.

Şimdi gitmem gerek -Müzik'ten Sinema'dan ve de Kitap'tan uzak kalmanın acısını Sömestrda çıkarmayı planlıyorum.

Çarşamba, Kasım 28, 2012

Hack mi?! Hack ne arar la Alamanya'da?

Selam millet,
Küçük bir hack olayından ucuz atlatmış bir biçimde yazmaya devam ediyorum, insanın hevesi kırılmıyor değil. Blogumu açtığımda facebook profilimin kabak gibi ortada olacağı aklımın ucundan geçmezdi ama oluyormuş öyle tatsızlıklar, iz süremem, hackle falan ilgili de değilim, hey genç kötü bir şakaydı kabul et!
Google profillerime biraz daha iyi koruma sağlayacak şekilde parolalar vesaire ayarladım da umarım bi daha gelmez öyle bir olay başıma diyim ve devam ediyim.


ALMANYA! 

Sigorta firmalarının bazı katı kararlarından dolayı "geçmişte kansere yakalanmış birini sigortalayıp Almanya'ya yollayamayız" gibi ilginç bir nedenden dolayı arayış içinde olmam da içler acısı. Almanya'ya özel sigorta şirketleri yolluyor, mesela şu deli gibi reklamı dönen şirket. Sanırım Avivasa'ydı. Güler Hanım merhaba, Almanya'ya gitmem için beni sigortalar mısınız? Herhangi bir engelim yok, kabarık hastane dosyam haricinde.
Bir de Türkiye'deki şirketler bir zamanlar seyyar hayır kurumu gibiydiler adımlarını bastıkları yerde vakıflar biterdi, vakıflar milyonlar toplardı, milyonlar tekerlekli sandalye, protez gibi şeyler için harcanırdı. Acaba ben mi safım yoksa gerçekten oluyor muydu?

Her şey yolunda A2 seviyesinde Almanca biliyorum diyebilirim ileriki zamanlarda. Yıl sonunda da B1.
Hoş her şey güzel, arkadaşlıklar fena değil. Tatsız olaylar olmuyor değil ama şeytani fikirlerimi iyilik için kullanıp zıtlığın o mükemmel titreşimlerine hayat vermeyi planlıyorum.

Dipnot: Kafamdaki film çekme işine bir yerden başladım ve ultra amatör bir çekim yaptım sabah saatlerinde, kampüs kapısına kadar filme çekecektim güya ama bir kısmını çektim sayılır, bir bakalım Vimeo'ya yıl sonuna kadar atıp size de blogun canlanmış halini izlemek kalır, sponsor olarak Yüksek Mimar Mr. E ve diğer meşgul insanlardan destek bekleniyor.

Dipnot: Şu kullanıcı adı gözünüzü korkutmasın halis muhlis köyümüzün eşeği iyi seyirler diler, yedek hesabımı yönetici yapıp diğer hesaptan yetkileri alma fikri kadar güzel bir şey yok. Profil kısa süre için bakımda.

Çarşamba, Kasım 21, 2012

Yazı Çok Egoist, Ben Değilim

Bugün 4. Quiz'imizi de yaptık. 1 sayfa dolusu Almanca, göze korkunç geliyordu başlarda, çaktırmayın mektupların bir kısmını anlamadım. 4 Quiz 1 Vize...
Sağ çaprazımda benden nefret ettiğine dair yemin edebileceğim okul birinciliğine kendini fazla kaptırıp narsizmin ve hırsizmin-uydurdum, hırs şeyi demek- doruklarında dolaşan bir genç kızımız kendisi. Şükürler olsun ki son Vize'de onu geçemedim ve lanet bakışlarından bir an olsun uzak kalabildim.
Dünden bahsedeyim biraz hazır aklıma gelmişken;
Hoca son ders oyun oynayalım dedi ve sınıfı iki gruba ayırdı. Ödülümüz yaş pastaydı. Neyse, ilk olarak ben ve sevdiğim bir arkadaşım çıktık tahtaya, tezahüratlar ve şakalar eşliğinde :) "Hadi yapabilirsin!" deyip gaza getiriyordu grup, neyse ki ilk turu galip olarak başlattığım oyunda, devamını getiremeyen grup yüzünden yenildik. Sorun değil. Kolalar için iddialaşan arkadaşım karşı gruptan birine düello teklif etti, ikisi de hata yaptıkları için yazdıkları doğru sayılmadı. Son düello ben ve yendiğim arkadaşımlaydı. Yine tezahüratlar, soğukkanlılığımı koruyamadım malesef, bir daha böyle bir fırsat ne zaman çıkar ki karşıma. Tahtaya döndüm yüzümü ve iki cümle yazdım, mantık hatası olan iki cümle yazdım, tek sorunum bu ama yardımcı fiil ve fiil çekimlerinin hepsi doğruydu, arkadaşın yazdığı fiiler doğru çekimlenmemişti, hoca kolayı almayı kabul etti. Mantık hatalarından dolayı da cümlelerim sayılmadı ama hocanın görmek istediği şey tahtada duruyordu, hiçbir fikrim olmadığı halde fiili çekimleyebildim, anlamını da bilmiyordum, nasıl çekimlendiğini de, öğrenmiştik tabii ki ama unutmuşum.

Bugün de Almanya'ya gitme konusundaki son engeli ortadan kaldırmak için yine adım attım, hocam sağolsun daha önce aynı programla giden bir öğrencisiyle tanıştırdı. O sırada benden "hazırlığın iyi öğrencisi, hevesli, çalışkan..." sonrasını duymadım ben o anda gözünde flaş patlamış sarhoş balon balığı kıvamındaydım. O kadar mutlu oldum ki hocamdan öyle güzel şeyler duymak çok güzeldi yahu nasıl anlatıyım, bu sahnenin aynısı nı 3. sınıfta sınıf başkanı olduğum dönemlerde duymuştum, heyt gidi ondan sonra da "iyi öğrenci" kıvamında takılmaya devam etmişim, buna biraz ara vermem gerekmiş olsa bile.
Künefe canavarı arkadaşımla konuşurken bir şeye takıldım; Diyetisyenlik okuyor hem de Ege'de woohhoo! daha ne?! Ben okumak ister miydim? bundan bir yıl önce ya da 2 yıl önce evet. Düşünüyorum da hiçbir şekilde etkilenmeden kendi kararımı almış olmamın bu kadar mutluluk vereceğini tahmin etmemiştim, Peyzaj Mimarlığı ve ŞBP hakkındaki görüşlerim hariç. Onlardan birini kazanmış olsaydım da kendi kararım olacaktı ama şu an yeterince mutluyum, insanoğlu yanlış bir karar alsa bile "bu benim...ben yaptım..." diyebilmeli ya da hata olduğundan çok kendi doğrusuymuş gibi sahiplenip benimsemeli kararını.

Sıktım... Çok yazdım.

Son olarak bugün saçma sapan bir arkadaşımın saçma sapan söylediği bir şeye üzülüp saçma sapan oturduk beraber yemek yerken. Utanmaz, bir de soruyor neden sessizsin diye, neyse ki durumu diğer arkadaşım kurtardı ama lanet olsun ki birinden nefret ettiysem ya da üzülmeme neden olduysa bir daha o insan hakkında iyi düşünemiyorum, beynimin kıvrımları savunma mekanizmasını devreye koyup o insanla aramda vadiler, uçurumlar, yanardağlar ekliyor ki bu kadar kasmasını korumaya yeterli olup olmadığını düşünüyorum.

Sağlık konusuna gelecek olursam, her kış zayıflıyorum, her yaz kilo alıp toparlanıyorum. Stres neden olmuş olabilir, vitamin takviyesi almam gerekebilir, yüzüme renk gelsin, sivilceler artıyorsa bir problem var demektir ya da sadece sivilcedir büyütmeye sıkmaya gerek yok. Tartılmam gerek, kan testi yaptırmam gerek, bütün bunları kampüste yapıp yapamayacağımı öğrenmem gerek ya da sağlık ocağı.

Yazı egolarımın tatmin olup hücrelerimin yaşadığı sarhoşluğun kusmuğudur, rahatsız olanlar için "dikkat! kaygan zemin".

1 DVD - Le Refuge -Film

Kapak Arkası: 
Mousse ve Lois birbirlerini deli gibi seven iki genç, zengin ailelerden gelen bu iki gencin ortak sorunu olan uyuşturucu onları ayırır malesef. Lois aşırı dozdan ex-olur ve Mousse hamile olduğunu öğrenir, Mousse kendi "sığınağına" saklanırken hayatı bir anda Paul ile kesişir, Louis'nin kardeşi. Hamilelik, Paul'le olan dostluk falan derken 85dk geçmiş oluyor. 
DnR'dan 3 dvd 10 lira kampanyasıyla alıp kuzenimin ağır eleştirileri altında "Torrent var!" demesiyle, "enayi miyim lan ben?!" şeklinde düşünmeme neden olmuştu ama şu an aldığım için mutluyum, iyi ki almışım hani.
Filmden not: Mousse ve Paul'ün hayatları bir anda kesişirken, uyuşturucudan arınmaya çalışan Mousse'un etrafında gelişen olaylara tanık olmak güzeldi ki normal bir sinema izleyicisi bu filme gitmezdi, gitse sıkılırdı "nerde aksiyon! nerde hareket?!" diye bağrışan insanlar olurdu ki hak veriyorum şu yüzden; hollywood'un saçma sapan senaryolarıyla birlikte gerçek olana yabancılaşmamıza neden olan süslü filmlerle donatılmış sinemalarımız sağolsun. Gerçek olana yabancılaşmadan bahsederken fantazmaları eleştirmiyorum ki en sevdiğim kategoridir kendi sinema konusunda. 
Francois Ozon'un cinsel mesajları: mesela Mousse'e içki ısmarlayan adamın hamile kadınlardan hoşlanması. 
Serge ve Paul'ün arasındaki eşcinsel ilişki, sonra da Paul ile Mousse.
Yönetmene Not: Ricky adlı filmi almak istiyordum ama param yok sayın yönetmen, DnR'dan bir indirim bekliyorum 5tl film ok ama öğrenciyiz abi, başka türlü kurtarsa keşke. Francois Ozon'un tekniğini falan merak ediyordum bu filmle başlamak iyi bir başlangıç sayılmaz kendi açımdan söyleyecek olursam ama yeterince başarılı, beklentileri yüksek tutup izlemeye çalışmadım, oldukça durağan, sakin fakat sürükleyiciydi, bir sonraki aşamada ne olacağını merak ediyor insan. Gereksiz karakter tanımlamalarıyla da sıkmamış, bilmemiz gerekenleri insanlar hakkında, anlattı ve bitirdi filmi.

http://www.youtube.com/watch?v=5yjiB6NewRo

Pazartesi, Kasım 19, 2012

Üniversitedeki Arkadaşlıklar Bir Garip, İki, Üç...

Düne kadar küs olduğumu ilan ettiğim arkadaşım bugün sabah hiç beklenmedik bir şekilde barıştı, barışma yöntemimiz de ilginçti. "öp barışalım" dedi, öptüm. Espri ile karışık "seninki kurşuna dize bizi" diye de ekledim. Küs olmak çok lanet pis bir şey ki zaten. Neyse okulu ekmek de tuzu biberi oldu diyim. 2 ders sadece.
Sınıf arkadaşımızın evine gittik ki ben bu kıza hastayım resmen, aşk falan değil, ne biliyim tavırları veya bakış açısı çok şey katıyor. Ben çok mu çocukça davranıyorum? diye de düşünmeme neden oluyor. Evet, çok çocuğum. 1 Aydır sakal tıraşı 2 aydan uzun süredir de saç tıraşı olmadığım için, tahmin edin halimi. Sakal gidince saçlı bir kafa kaldı sadece. Üniversiteye gidince uzatırım zaten havasında değildim ama uzuyor işte. Pek de üstüne gitmiyorum, yana tarayınca pek bir şekil oluyor.
Evdeki problemlerde gittikçe aşılıyor mu ne? Yok yani eğer öyle bir şey varsa biri beni dürtsün kendime geleyim, dünkü sıcakkanlı tavırlarımdan sonra olacak ki ev ahalisinin diğer yarısının bana karşı beslediği ve bitmek tükenmek bilmeyen önyargı boylu boyunca yarıldı, gemimiz su alıyor kaptan! Geminin batışı her zaman kötü son değil ya da kötü de ben çok Pollyanna'yım.
Arkadaşlarım geldiler geçen, sizin evin çok gergin bir havası var arkadaş durulmuyor burda diyince, hı hı durumuna geldim ki inanılmaz pahalı çevredeki apartlara göre.
Bir arkadaşımla konuştum bugün ki sadece bir arkadaş değil, künefecanavarım o, her buluştuğumuzda künefe yediğimiz için öyle bir lakap takabilirim sanırım. 30 dk konuştuk hemen hemen, 15dksı 50 kuruş vesaire. Muhabbet güzeldi, özlemişim.
Frankenstein'ı bitiremedim, yarısında bıraktım ama sınavlar yüzünden tabii bir de kendi aldığım bir karar Victor ile Franky'nin yüzleştiği sahne dünyanın hiçbir yerinde yok, kanım çekildi resmen. Onu atlatmaya çalışıyorum bir de, Franky'nin yalnızlığı, yaratıcısına duyduğu özlem, onu her şeye rağmen seviyor olması, terk edildi ya, benim bir iblise dönüşmeme izin verme dediği kısımda ağlamak geldi içimden, yapamadım.
Klasikleri okumayı sevmesem de bu tip klasiklere canım feda -ilkokul ortaokul öğretmen tavsiyesi kitaplar anladınız siz-


DIPSTIS not: Jingle'lı not :
Film çekmeyi kafama koydum bir kere ama şu 5 ay çok kısa bir süre, sonbaharı yaşamıyoruz burda, kamera desen yok, telefonla çeksem de anca eşe dosta izletirim, ne yapacağımı bilmiyorum ama konu sağlam görünüyor, hayırlısı.



Cumartesi, Kasım 17, 2012

Almanya'ya Gitmek veya Gitmemek, Gidememek ama Gidcem!

Bu hafta bir sürü dedikodu var anasını satıyım;
Kötü bir giriş yapmak benim elimde değildi, bu hafta hatta 10 gün boyunca ara ara yağmur, ara ara da sıcakla seviştik. Buraların tadı kokusu başka be Mustafa'm- kimin günahına girdim, kimin gözüne geldim! İkisinin de var olamayacağına inandırdım kendimi. Nazar mazar gelemem öyle saçmalıklara.
Neyse biraz ucundan anlatacak olursam, en yakın arkadaşım sandığım insan hiçbir sebebi yokken kıçını döndü gitti, üniversite çok güzel-)'^+%&/() neyse kişinin XX kromozomları taşıdığını yani bir dişi olduğunu söylemiş miydim? Arkadaşlığımız süresince kıskanır oldu, yok hep yanında olmamı istemeler falan -not: ilişkisi var- hala var. Neyse, o uzaklaştı, sınıftaki diğer bir kaç parmak sayısı kadar insan da ondan uzaklaşınca, bu kez de en yakın arkadaşım dostum bilmem neyim'e sığınmaya onunla takılmaya başladı, tüh! Ben bir hata yapıp arkadaşımdan uzaklaşınca bu kız yüzünden ki aynı ortamda bulunmak hoş değil falan kem küm! Bu kez diğer arkadaşımı kaybetme noktasına geldim. Toparladım neyse ki.
Vizeden bahsedeyim, ey ahali! Okul birincisi hala okul birincisi, yani geçemedim, yaptığım son hesaplara göre kızın beni geçmemesi için haftaya quizde kötü not alması gerekiyor. Kahretsin, keşke grip virüsü biraz daha uzun ömürlü olsaydı da sümüklü peçetemi ona verseydim, yüzüne yüzüne hapşursaydım ya da, şaka yapıyorum direkt ölsün ninjıajıjaıjgıasdj! nuri alço gibi gülemedim, coşkun gibi gözlerimi şey yapamadım.
Üniversiteye gidince yazılarımın daha düzenli ve edepli olacağını düşünmüştüm ki, saat gecenin 12sine vurmak üzere, bu saatler delirme saatlerim, beynime az giden bir hormondan dolayı inanılmaz psikopatlaşıyorum. Karanlıkta on parmak klavye kullanabiliyorum, karanlıktayım.
Vizeden sonra olanlar ise tam bir facia ; HASTALANMAK!
Sümüğüm aktı, aktı da aktı, durur dedik yine aktı, önünü alamadık o derece.
Bir ara sırf bekledim akınca görünüyor mu diye, dibimde oturmasan görünmez o kadar şeffaf, pıt diye damlıyordu.
Dersler hastalanmam üzerine gelince ben delirdim Partizip2 sen neymişsin be abi!? diye haykırasım var okulun önünde. Dediğim gibi quiz, vize ok şimdiye kadar problem yok, ortalamam hala yüksek ama partizip 2 leri anlamaya çalışırken beynim resmen şelaleden aşağı atlayan su samuru kıvamındaydı.
Her şey yolunda gitmesine gidiyor, dün Skyfall'a gittik arkadaşlarla 6 kişiydik. Sohbet inanılmazdı, okuldan başladık, geçen yılki durumundan girdik, olaylar, sınavlar, sohbet bitti yemek bitti. Filmi izledik. Film boyunca bazı sahnelere biz gülüyorduk, salon eşlik ediyordu. Aston Martin'i görünce "Ooooooaaa!" diye haykırınca arkadaşlarla bize eşlik eden insanlar da oldu, neden mi eşlik ettiler dedim çünkü 3 sn gibi bi süre ekrana bakıp ne olduğunu anlamaya çalışma sırasında araba-espri-aksiyon derken biz eğleniyorduk.
Arkadaşla PES'i alışkanlık haline getirdik ve bir kere bile yenemedim, çocuğu dövcem, şaka tabii.

Üniversite lise gibiymiş, bazı insanların IQ seviyeleri alınlarında yazmayınca taklitleriyle kandırılıyorsun, iyi taklit yapmaları iyi oyuncu olduklarını göstermez elbet ama şöyle bir şey var ki içinde bulunduğum durumdan sıyrılmanın mutluluğuyla tavana tırmanıp, balkonda aşağı sarkıyorum-

Almanya planları tam gaz devam ederken hocama durumdan bahsettim ve ilk defa hastanede geçirdiğim bilmem kaç sene işime yarayacak. Motivasyon mektubumda kullanabilirim, bu şekilde ordaki tecrübelerimden bahsedip aslında sadece notları iyi olan bir öğrenci olarak değil bir "hayat okulunu" okudum ağa mottosuyla Almanya'nın el değmemiş çikolatalarına değmeye gidcem, umarım olur, inşallah olur! Her gün dua ediyorum. 

Pazartesi, Kasım 05, 2012

Hamurumsu Kokudan Sıyrıldım da Geldim!

Selam millet,
Hamurumsu ve bir o kadar iğrenç kokuların arasından sıyrılıp geldim. Bana eşlik eden dişi karabaş'a da burdan selamlar. Beirut'un Nantes'i ile başlayıp A Sunday Smile'a kadar devam eden nameler eşliğinde yüründü bugün, kampüsten eve, 10 dk sürüyor -_- Belki daha az.
Quizler falan derken, quiz harici sınavım olmadığı için "quizler finaller ödevler projeler" diyecek yüzüm yok henüz.
At Yarışındaki Eşek blogun adı dimi, hikayesi de ne acıklıdır ama. At Yarışındaki Arap Atı oldum ben, cidden oldum hani. Sabah at akşam alsdkads şaka- görmezden gelin, mutluluktan yapıyorum bu kez. Ben sınıf birincisi oldum ağalar, bacılar, gardaşlarım, canlarım gelin sarılalım. Okul 2.siyim. Ne güzel dimi? Hayali bile güzelken gerçekleşmemesi için neden görmeyince tuttum yakasından bırakmadım da. İnanıyordum hep, belki de o yüzden. Birinci ile aramızda da uçurum yok sadece 1.5 puan gibi bir şey -_- Perşembe günü vizem var, bir bakmışsın okul birincisi olarak kapamışım bu seneyi, heyt gidi havamdan geçilmez o zaman da.
Bir zamanlar seyislerin itip kaktığı siyah gözlü eşek vardı, niohohhahaha o artık Arap Atı diye de tekrar ediyim. İnsan mutlu oluyor, deli gibi mutlu oluyor, hani sırf bunu anlatmak için geldim desem yeridir.
Dolabımda bayramın son gününden beri sakladığım boğma rakı duruyor, vize açıklansın öyle açıyım.
Deli gibi ders çalışıyormuşum ki, farkında olmadan çalışıyorum. Bir bakıyorum kitap üstünde tepinirken buluyorum kendimi.
Bu yaz Almanya'lardan bloga deli gibi foto atıyor olabilirim, detaylar Aralık'tan sonra kesinleşecek, bir başvurumu yapayım da. Almanya'ya gittikten sonra hakkım olan "Avrupada istediğin yeri gez" cümlesi ise beni benden alıp fezaya fırlattı resmen. Kendimi İspanya'da falan hayal ediyim, oooyyşş bana bişey oluyor.
Uzatmanın anlamı yok, okul iyi gidiyor, "bir sevgilim yoksa kollarımda, napayım inekliği dıttıdıdırıtıt!" diye de saçma sapan cover mı diyorlar ne deniyorsa öyle bir şeyle bitiriyim.

Diğer üniversite yazılarım için - alttaki etiketlerden "üniversite" yazana tıklanabilir, REKLAAAAMLAArrrdırırdııd! 

Salı, Ekim 23, 2012

Quiz

Quizler açıklandı, girdiğim iki quizden de iyi notlar almışım.
Dün akşam üniversitenin sayfasını açtığımda ellerim titremeye başlamıştı bile. Sayfayı açtım kullanıcı adı parola derken, quizin  olduğu dosyayı indirdim. İsimler notlar, kötü notlar, korkunç notlar, iyi notlar, çok iyi notlar... derken adımı gördüm ve gözlerime inanamadım o anda. Deli gibi bağırmaya başladım, şimdilik bölümün iyi öğrencilerinden biriyim böyle devam etmesi için de elimden gelenin en iyisi daha iyisi çok iyisini yaparım umarım, yapabilirim. Notları görünce deli gibi bağırmaya başladım, annemi çağrıyorum falan. Twitter, facebookta quizin açıklandığını ilan ettim arkadaşlara, ondan sonrası da eğlenceli dialoglar.

Cumartesi, Ekim 20, 2012

Bayram=Tatil=Fazladan uyku, anne yemeği, ev sıcaklığı, sıfır ev arkadaşı gerginliği...

Selam millet!
Memlekete dönenlerden biriyim ben de, tahmin ettiğim gibi gidiyor her şey. Iyi kötü bana kalsın. Bugün saat 9 otobüsüyle dönmeden önce aparttan kızlar çıktılar bavullarıyla. Normal!
Otobüse gidebilmek için servisi bekledik kardeşle, otobüse yetiştik. 28-29 sol tarafımızda ise aparttaki kızlar. Önce kısa süreli şaşkınlık yaşadım, sonra da önceki akşam formatladığım hafıza kartıma doldurduğum Death Note animesine gömdüm kafamı. 2 yıl önce izleyip öss belası yüzünden yarıda bırakmıştım, kazanamamıştım buna rağmen. Animeyi bırakmasına rağmen kazanamadıııığğğ!!! Neyse, müzik film derken, İspanyolca öğrenmeye de karar verince ki çok hızlı oldu. Rusçaya zaman ayıramam ama grammar olarak İspanyolca daha yakın görünüyor. Önce Almancayı öğren evlat, gerisi gelir diyenler, haklısınız ama ne biliyim günde yarım saat ayırsam, okula giderken de podcastleri dinlesem yeter gibi. Şimdilik tabii. Bunun yerine Almancaya yüklenmem gerekecek ama. Quizler açıklanmadı hala 2si de iyiydi, ortalama olarak 20lerdeyim 25te. Bir AA değil. Sağlık olsun demeyecek kadar gözüm dönmüş AA alacağım günlerim de olacak umarım. Tabii ki sadece iyi not alıp ders geçmeyle okunmuyor şu meret, hadi derslerin iyi ama bir iki kelimeyi biraraya getiremiyorsun ne olacak? İkisini aynı anda götürürüm. Üyg'den de kaldım sanırım, tam emin değilim, bir iki değişiklik yaptım da kabul edildi mi acaba diye kara kara düşünüyorum sadece.

Tatil bana iyi gelsin. İyiyim ama yorgun sadece.
Bayram kutlu olsun.

Perşembe, Ekim 18, 2012

Film İzledim, Sinemada. Tablet denedim Ordaburda.

Selam selam,
Umut neden film izlemiyor? Neden bizi sıkıcı üniversite hikayeleriyle geriyor? Ekonomik kriz, savaş, açlık, yolsuzluklar yetmemiş gibi bir de senin derdini mi dinleyeceğiz be adam!
Diyenler var içinizde.
Nerden çıkardın oğlum, hah yine depresif ataklara girişmişsin, yakışıyor mu ha?
Diyenler de var.
Benim de diyeceklerim var tabii, blogu kapatı... şaka yapıyorum. Bunu denemiştim birkaç kez, hep geri döndüm.
Okuldan bahsediyim, film var yanında Bon a'petit! -bakmadan yazdım doğru mu yazdım?-
Okulda her şey güzel gidiyor, arkadaşlarım gittikçe sorunlu insanlara dönüşmeseler daha güzel olacak her şey. Ben böyle sevgi pıtırcığı gibi koridorlarda seke seke koştururken, onların koridor boyunca duvara kafalarını sürtmelerini izlemek hiç mutlu etmiyor açıkçası. Hal böyle olunca 10 gün sonra her şeyin daha normal olacağı ve bayram tatilin bütün ülkem adına huzur, barış... temenni, sağlık. Afedersiniz, kafamdan tam da bunlar geçiyordu. Arkadaşlarım, iyi insanlar. Çoğu iyi. Kötü olanlarla da muhabbetim yok, var ama selamdan ileri gitmez.
Derslere gelecek olursam eğer, Sabah saat 8.00 Almanca, Öğlen saat 13 Almanca, Almanca sabah, Almanca akşam. Almanca her yerde! Eskiden bisküvi paketlerinin arkasındaki İngilizce yazıları çevircem diye yırtınırdım ki o zamanlar 10 yaşlarında falandım, yalan değil. Inredients-İçindekiler-Muhteviyat, yaaa işte böyle.
4. sınıfta İngilizce'yi sevdim, 5. sınıfta sadece hocadan nefret ettim. 6. oldum hocaya bayıldım. 7 de aynı. 8'i hatırlamıyorum. Liseye gittiğimde, ODTÜ'lü genç bir kız gelmişti sınıfa, yaşlı hocamın eski öğrencisiymiş. Kız %99 yaparak kazanmıştı ODTÜyü ben de bir gün ODTÜde okurum diye can atmıştım, dil öğrenmek güzeldi. Hoca sayesinde daha da güzel hale geldi. Dönemi İngilizce 1.si olarak bitirmiştim. Sonrasını biliyorsunuz.
Bunu neden anlattım, doğru yerdeyim sanırım ama yanlış zamanda :). Zamanın doğruluğuna inanmadım hiçbir zaman, doğru yer vardı ama doğru zamanda hiç bulunamamıştım.

Sinemaya gittik kardeşle, Teknosa'da tablet denedik, hoşuma gitti de hiç ergonomik değil. Asus'un klavyeli tableti desen, yavaş gibi ne biliyim. Şimdilik malesef bir laptop değiller, ama yapacak bir şey yok. Okula götürülebilecek bir laptop (<1.5 kilo) desek onlar da 2000 lirayı aşan fahiş fiyatlarda. Neyse, Samsung note tableti gördüm, iyice bir denedim. Alışabilirim. Alabilir miyim bilmiyorum ama bir göz kırpıyor kenardan. Apple ürünlerini tamir ettirmenin maaliyeti ve aksesuar çeşitliliğine rağmen fiyatların başını alıp gitmiş olmasından dolayı sevmiyorum. Garanti süresi 1 yıl! Oha çok uzun bir süre(!) peh!

Filmden bahsedeyim.

Filmin adı Looper, Joseph Gordon Levitt, Bruce Willis ve Emily Blunt gibi sağlam oyuncuların bir arada olduğu aksiyon, dram karmaşası ve tam bir bilimkurgu sayılmasada salata'daki sirke kadar da bilimkurgu vardı.
Joe(Joseph) adındaki adam Tetikçidir ama bu bizim bildiğimiz tetikçilerden değil. Gelecekte bir zaman makinesi inşaa edilmiş ve bu zaman makinesi anında yasaklanıp mafyanın eline geçmiş. Mafya da bu makineyi gelecekteki öldürdüğü insanları geçmişte tuttuğu tetikçilere öldürtmek için kullanmakta. Hal böyle olunca tetikçiler de bir süre sonra yaşlanıyorlar, hatta ölüyorlar. Gelecekteki hallerini döngüyü tamamlamak için öldürmek zorundalar. Ama Seth ve Joe döngüyü tamamlayamaz.
Seth'in başına gelenleri izlerken dehşete kapıldım.
Joe, döngüyü tamamlamak için gelecekteki halini yani Yaşlı Joe'yu(Bruce W.) öldürmek zorundadır. İnanılmaz bir kovalamacaya şahit olup, Sarah(Emily Blunt) ve oğlu Cid'in yaşadığı çiftlikte biraz mola veriyoruz. Orda yaşananlar bana kalsın. Bırakalım geçmiş veya geleceği düşünmeyi anın tadını çıkaralım, haydi Hippieler sizin için geliyor, elleri göreyim elleri - Jefferson Airplane - Somebody to Love


Bu arada kendini ünlü sanan birkaç twitter orospusuna diyeceğim vardı da çok sinirliyim, hippie'liğim hümanist duygularım resmen şeytani dürtülere yenik düşüyor onları görünce, görmemeye çalışıyorum.

Pazartesi, Ekim 15, 2012

Üniversiteden Bahsetmeye Devam

Üniversite öyle bir şeymiş...
Dediğim zamanlardan bir tanesi ki çok ilginç veya ultra sıradışı değil. Dışarıda kaldım dün. Bildiğin arkadaşta yatıya kalmak.
Dün Türkiye maçı vardı, "milli maç harici maç izlemem" elit görünümlüler size sesleniyorum ben izleyemedim onu da hani. Onun yerine arkadaşlarımla birlikte takıldım, sahil boyunca yürüdük. GS-FB-... meydanları vesaire derken, bizim sınıfın psikopatlarına denk geldik. Arkadaş da diyor "bu bizim deli değil mi?" diye. Gecenin karanlığında insanları teşhis edebiliyor. Neyse, takıldık biraz gruba sonra dağıldılar tabii. Biz de km'lerce yürüdüğümüz yetmemiş gibi birkaç km daha yürüdük. Google maps sağolsun, yardımcı oldu bu konuda. Dönüşü de var bunun, bir kaç km de ordan hesap yetmiyor.Dönüşte bira aldık, zaten yorgunuz, benim direkt uykum geldi, kaslarım gevşedi ama sızmadım. Müzik, sohbet, gırgır şamata. Üniversite arkadaş olmadan liseden farksızmış bunu gördüm, ilk gününden beri üniversitenin, beraber takıldığım arkadaşım. Ev arkadaşı da aynı sınıfta zaten. Neyse sabah olmadı mı oldu tabii, günün bir kısmını da benim evde geçirince güzel hoş vakit geçirdim.

Bütün bunların ertesi günündeyse sıkıntıdan ölünüyormuş. İnternet inanılmaz yavaş, buna rağmen Facebook'a yazıyorum sıkıntıdan, fotoğraf yüklüyorum. Açlıktan ölmek üzereyken, sucuk kızarttım, üstüne bir de aynı yağda patates domates kızarttım, sucuk ekmek yaptım, arasına turşu ekledim. Bitirmek için direndim, direnmemle birlikte midem isyanda tabii. Motoru bozuk mikser kıvamında sesler çıkarıyordum bütün gün. -Tabii birleştirirsem eğer bugünün sabahı da karınağrısından duramaz haldeydim neyse ki öyle abartılı bir sorun yoktu. Kusmadım, sindirim sistemim şu an için stabil.
Çarşamba günü Quizim var, şans dileyin, ihtiyacım olacak. Dikkatsizliğimle savaşmam da gerek tabii :)

Çarşamba, Ekim 10, 2012

Bölümün İneği Sagt : "Hallo!" - Delirebilirim

Bugün pek bir şey olmadı ama şunları anlatayım ;

-Bölümün ineği olmayı başardım, evet ben. Geçmiş yazıları okumuş olanlar bilirler ygs-lys zamanlarımı. Hocalarımın benden iyi şekilde bahsediyorlar, bir Atyarışındaki diyorlar başka bir şey demiyorlar -atmaktayım- dün derse başlamadan önce hoca adımı söyleyince "aman yandım, yine ne yaptım ben yea?!" diye geçirirken aklımdan, "helal olsun, aferin!" diyince hoca "ooh Mein Gott!" dedim içimden. Moodle denen sistemden bahsediyim, öğrencinin derste ve ders dışı diğer materyallerde gördüğü araştırmaların internet hali, hocalar her tıklamanızı, yanlışınızı takip ediyorlar. Ders çalışırken anneniz veya abiniz-ablanız hiç başınızdan ayrılmadıysa bu sisteme alışık olabilirsin, biri sizi gözetliyor hissine kapılıyorsunuz ama rahat olmakta fayda var.
Bendeki "amaaan, yanlış yaparsam ne olacak" diyip, ipucu da alıp, hatta yeri geliyor kitap bile karıştırıyorsanız sistem faydalı gerçekten. Hocalar da bu sisteme gerçekten önem verince, ben de bilgisayar başından ayrılmayan biri olunca evet inek oldum. İnek olmak istiyordum zaten, oldum da hani. Hiç mi dışarı çıkmıyorum? Çıkıyorum ama sabahlamıyorum en azından. Güzel şeyler olacak öyle devam edersem, hadi Tschüss!