Cuma, Kasım 25, 2011

Uma Thurman'a benzeyen kadınlardan hoşlanmak.



Ben bu tip kadınlardan hoşlanıyorum, hoş elmacık kemikleri, keskin bakışlar, renkli olması zorunlu olmayan keskin gözler. Thurman'ın gözleri tarif ettiğim gibi olmasa da bugün dershaneye getirilen Avon kataloğunu ele geçirip  sipariş verdim bi adet Uma Thurman benzeri kadın. -Burda kadının obje veya satın alınabilen bi şey olduğunu düşünmüyorum tabii, sadece Avon'u iğnelemek için yaptığım bi tanımdı- Kızmayın feministler, kadınlar başımın tacı.

Perşembe, Kasım 24, 2011

Cebimde Bilgisayar İstemiyorum ama...

kaynak : http://www.blogcdn.com/www.engadget.com/media/2011/11/htczeta-1321395227.jpg
Cebimdeki bilgisayar HTC Zeta, 4.5" ekranı hoş güzel bu performansta bi ultra cep telefonu için normal. 
2.4 ghz işlemcisi var ki zaten benim külüstürü sırtında taşır. 1 gb ram de cabası, internette birden çok sekmede hiç problem yaşamazsınız sanırım. İnternet demişken Adobe Flash player desteği var, bu da internette sörfü bilgisayar konforunda yaşatıyor. Hoş, Adobe Flash Player cep desteğini tamamen kaldırmak üzere. Bu da Apple yüzünden oldu tabii.  Html5 sonuna kadar! 
720p ekranı var Full Hd olmasa da bu boyutta bi ekranda full hd olması abes kaçardı zaten. 
Kamera 8mp, gayet yeterli. 1080p yani full hd video çekme özelliği var.
146gr ile cebinizde taşınabilir ama ekran büyük olacağı için kot pantolonunuzdan taşma gibi bi riski var. O yüzden çantada taşınabilir.
Teknolojiden son haberler bunlar bakalım.

Boktan Siyaset.

Suriye, Türkiye'nin komşusu olan.
Benim Suriye'm ise hem komşu hem bir parçamın orda kalmış olduğu hissini yarattığı için benim olan.
Gitmek istemişimdir, gidememişimdir. Çarşısına gidip doya doya Arapça sohbet edip güleceğim insanlar aramak istemişimdir, bunu şimdi de yapabilirim ama farklı bi milletle girilecek olan sohbet daha farklı oluyor. Bunu geçen yıl dayımın misafirlerinde gördüm.

Neden Suriye? Diktatör diye tabir edilen benim gibi anti-militarist, hippie kişinin Suriye'yi sevmesinin sebebi neler? Şunlara bi bakalım ;
Facebook yok diyorlar! Ha ha ha! Facebooktan bağlantı kurduğum Suriye'li arkadaşım var.
Özgürlük yok diyorlar, o ülkede kimsenin kılık kıyafetine karışılmıyor -Türkiye bunu yeni yeni aşıyor. Özgürlük tanımına uymayan hareketler içindeyken bu duruma gelmek gözyaşartıcı. Hadi , dersin ki özgürlük sadece kılıkla olmuyor. En iyisi sen öğrencilerin durumunu gör! Eyvallah derim. Bu noktada ögürlük ve demokrasi kelimelerinin yan yana gelmesinden söz edilemez zaten. Siyasi görüşüm yok. A-Politik sayılırım. Hani şimdi diceksin ki, "İşine gelene oy verirsin sen şimdi" - Hayır işime gelene oy vermiyorum, geçen yıl oy verdiğim için de pişmandım. İlk oyumu kullanmanın heyecanıyla gaflete düştüm sanırım. Ama bu saatten sonra parti vesaire durumlarına girmem. Seçtiğim bölümde de bunlara pek yer yok gibi, Peyzaj Mimarlığı İstanbul Üni. - Sarıyer'de sessiz sakin. Yeşil doğa miss. Şeklinde. Ama zamanında olaylar olmuyor muydu? Kantin camlarının indiği, sis , gaz gibi şeylerin kullanıldığı zamanları da olmuş.

Neyse bunları söylemek için gelmedim ama madem konu açılmış burda kapatıyım.
Bahsetmek istediğim;
Şu an bulunduğum yere en az 50 km uzakta Rus savaş gemileri var. La olum oraya nasıl geldiniz?! He? Rusya'ya sempati duyuyordum ama bu boyutlara getireceğini tahmin etmemiştim.
İran'ın Türkiye tutumu - Türkiye'nin Suriye tutumu, Dünya"Rusya,Çin,İran"- Suriye arasındaki ittifak. Savaş olmaması için elimizden geleni yapmaktan başka çare yok, Sn Başbakan'ın da bu tür durumlara umarım tepkisi ve hareketi yerinde olur. Yoksa Türkiye gibi bi ülke Nihat D.nin de dediği gibi "Yalnız ve güzel ülkem" yalnız kalmaya mahkum kalır ama güzelliği bu saatten sonra tartışılır tabii.

Siyasetten nefret ediyorum, savaştan nefret ediyorum. Boktan bi hayat yaşamaya bi adım daha atılmasından ve birilerinin benim yaşayıp ölmeme neden olacak kararlar vermesinden nefret ediyorum. Ama tabii ya! Devlet halkı için en iyisini seçer biz koyunlar da kasabın bıçağı boynumuza geçirdiği zamanı bekleyelim, beeeeaaaaa(!)

Çarşamba, Kasım 23, 2011

Vay Anasını Sn. İzleyici-Takipçi, bu kez müzik de var.

 Bugünün biraz saçma sapan ya da  Murphy amcamın da dediği gibi "iyi düşünürsen iyi kötü düşünürsen ebenin ..." Sorun bu değil. Kötüye odaklandım ya da en kötüye ama en kötü değildi güzeldi.
Sınıftan bahsediyim size,
- Bu sınıfta iki Çok Üşüyen var,
- Bu sınıfta bi psikopat var, bi ara sevgili ayağına takılıyordu bana. Eğleniyorduk da ta ki bokunu çıkarana kadar, - Gerizekalı Sevgilim Benim!!!
- Bu sınıfta aşık var, böyle salak salak gülen var.
- Bu sınıfta kötü espri yapan var, çok kötü ama.
- Bu sınıfta kan davalı derecesinde küslüğe girişenler var.
- Bu sınıfta bi akıllı yok, bi zeki yok, ne biliyim herkes mi psikopat olur abisi? He? Herkes mi? Ben psikopat değilim ama ayak uyduruyorum diyelim.

Bugün biyoloji hocam atmış bi kas gevşetici gelmiş derse, can ya! İyi adam. Canlıların sınıflandırılması dedik başlık olarak, en sevdiğim konudur. Solunum'un piçliğinden sonra bu çok iyi geldi. Gerçekten iyi geldi ama. Derste Komşu Kızı hocanın sorduğu şu soruya "At ile Eşeği nasıl ayırırız?" Komşu Kızı " ikisi de farklı ses çıkarıyorlar" dedi. Hoca bi soru daha sordu bu kez farklı bi arkadaşa "Aynı tür canlılar neden bi "tür" başlığı altında toplanmış" diye sordu. Soru tam olarak bu değildi ama arkadaşın verdiği cevap "Çünkü Verimli Kısır dölleri var" diye cevapladı. Ne diyim daha, öyle böyle değil siz düşünün vehameti.

Fizik dersinde benim patladığım nokta ;
"Arkadaşlar, ne hale gelmişsiniz şaftınız kaymış" dedi hoca. Sonra bi arkadaşa dönerek "küçük emrah modundasın" dedi. Ben de "Hocam Küçük Irmak mı?!" diye kaldım. Hocam, dedim. Eğer Emrah'ı Irmak olarak anladıysam durumun ciddiyetine varın artık! dedim. Bi soru çözdük ders bitti.

Matematik de aynı terane, hoca bizi saat 17'e kadar etütte hapsedecekmiş. BRoaeheha! Hocam yapma etme gözünü seviyim. Sevmiyorum ben etütte çalışmayı dikkatim dağılıyy.. Denicem ama yarın bakalım nasıl olcak. Yarın değil ya da evet yarın tamam yarın o zaman etütteyim.

Dün akşam Beynelmilel vardı, 2 sahnesinde ağlamak için sıktım kendimi tek başımaydım, ağlayamadım. Sıktım kendimi, ıkındım. Olmadı sadece gözlerim doldu. Sanırım odaklanamadım bi türlü. Kısmet.

Yeni keşfettiğim sesi güzel ama pek içime sinmeyen bi müzik grubu buldum The Shins - http://fizy.com/#s/17h9v5  Sizi bu şarkıyla başbaşa bırakıyorum o zaman. Anlatacak bişeyim varsa geri dönerim ben, bilirsin.

Salı, Kasım 22, 2011

Karışık oldu, Her şeyden var ama...

Bütün bu ailevi gerginliklerden sonra yatışmış halde buldum kendimi. Az önce fizik çözmenin mutluluğu ile sırıtıyorum şu an. Hem öyle böyle değil, moment denge ağırlık merkezi karışık. Az önce Beynelmilel'de Uyan Sunam çalıyordu, duygulandım. Az önce Uyan Sunam'dan önce Facebook'ta benim reyüsün paylaştığı tatu'yu dinledim o da hoştu. Bunları anlatmaya gelmedim. Bakın n'oldu ;

Bugün hafif, sakin, güzel bi gündü. Bi arkadaşın yalanını yakalayana kadar. Benim şeytan olduğumu düşünüyor. Hoş düşünsün bunu söyleyen ilk kişi o değil. Bizim MadDentist de öyle de ama şeytan demedi başka türlü dedi o. Neyse sorun değil,

Türkçe dersinde güldüm eğlendim bayağı, hatta bu saatten sonra o dersi Motivasyon Dersi ilan ediyorum, işte bu kadar!

Fizik desen ayrı terane, hoştu güzeldi ama ne biliyim bişeyler eksikti. Ruh yoktu ruh!

Geometri, psikopat hocanın psikopat dersi LGS'ye de beraber hazırlanmıştık, adam o zaman da geometri hocamdı. Hayatımı kararttığını iddaa ediyorum. Öyle.

Bütün bunlar bittikten sonra sınıfça aldığımız Ek Ders-fizik- bekledim. Ders güzeldi, en azından faydalıydı.
Sonra çıktım dersten, eczaneye gittim. Karneme bi kaç kalem ilaç yazdırmam gerekiyordu. Antibiyotikler vesaire. Onu hallettim. Psikologumu terk ediyorum. Psikiyatriste geri döneyim, derken kalabalığı ve sistem donmalarını gördüm, korkup uzaklaştım ordan.
Bilgisayarı Windows 7'ye yükselttim ama bu yükseltmeden sonra anlamsız bi biçimde kendi kendine anında ekran kararıyor, harddisk çığlık atıyor vesaire. Korkunç bi durum, oysa Fedora 16 varken öyle miydi? Değildi tabii, Windows 7 1 gb'a yakın sistem tüketiyor ama Fedora'm bi denem nar denem gül denem sadece 320 mb internet, sekmeler, müzik aynı anda açsam hoop anca 1 gb. Hadi sistem 3 gb zorlanmıyor ama işlemci? İşlemci  Fedora'da sadece Flash video oynatırken zorlanıyordu. O da ekran kartını tanımama durumlarından. Lan 21. yy'dayız ve bi işletim sistemi ekran kartını tanımıyor. Peh peh! Umarım en yakında düzelir dicem ama yok ortak bilgisayar olduğu için can sıkıcı olabiliyor. Sırf bu yüzden bile kavga ettik geçen bana sil şu linux'u dedi anam ben de harddiski tamamiyle göçerttim. İnat değil, yanlış anlama sadece "sil" komutunu verdikten sonra "hangisini" diye sormamamdan kaynaklanıyor. Yarın da Vista'ya geri döndürcem bilgisayar. Hiç uğraşamam 7'midir nedir? Kapanmasın bilgisayar!!! Sinir Bozucu!
Yarın psik. i görmeye gidecem yine kalabalıksa eğer, siktiri çekcem napalım? Bi süre ama. Zaten blogun da adresini doktorla paylaşmak münasebetinde bulunacaktım ki... Hala düşünüyorum olsa nasıl olur diye ama faydalı olacak gibi. Çünkü arada kaçırdığım şeyleri buraya not almışım gibi oluyor.
Beynelmilel güzeldir, candır, sevilir bağra basılır. Damardan girdiği bi nokta vardı onu bekliyorum. Film Tnt'de izlenebilir. Şu an - 22 Kasım 2011 saat 9.35 . Bu yazı yazıldı, ne sebeple mi? Not alınıyor öyle, torunlarım olursa okutcam. Hatta kitap yapcam sadece onlar okucak. Şaka sadece ben okucam hani ben bencildim ya o yüzden işte.
Gittim...

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Anlamsız - Ayak?!

Annemle kavgamızdan sonra anneannem arar ; yenilesi sevilesi bağra basılası bi kadın olan anneannem beni annemin elini öpmem için ikna eder ama anam napar? Gider ayağını uzatır. Bunu hakkedecek ne çok şey yapmışım lan?! 

Tanrı J&B'yi Yarattı ama...

Selam millet bugün sessiz sakin bi gün geçireyim dedim yine beceremedim. Sınav vardı gitmedim, başım fena kollarımı da hareket ettirmekte güçlük çekiyorum. Halsizim bildiğin. Antibiyotiklerle boğuşuyorum.
Neyse anam evde değildi, kardaşlarım da, bi ses kafamın dibinde ; yengem başucuma kadar gelip kahvaltıya çağırdı sağolsun. "Hadi kalk bırak inadı" şeklinde. Kıramadım kadını, kalktım yüzümü yıkamadan merdiven sağ sol çarpa çarpa çıktım. Huzursuzdum. Bitkindim, yüzümü yıkadım amcamlarda. Kahvaltı da yaptım, "sınava gitmeyecek misin?" diye sordu yengem. Hayır dedim. Kısaca.

Kahvaltıdan sonra eve geri döndüm, aklıma kötü kötü şeyler geliyor bak seni son kez uyarıyorum! dedim kendi kendime ama dememle birlikte "lan acaba dolaptaki açık j&b'den bi yudum alsam nolurdu?" diye şeytanlarımı yokladım. "al bi yudum lan, ölüm yok ya ucunda" dedi şeytanlardan zayıf olanı. "Lan, dedim. Antibiyotik alıyorum, ya ölürsem?!" , şişman da kalkıp "bu fırsat kaçmaz bi yudum lan!!!" dedi. Onlara uydum, kalktım bi yudum aldım, şişeden hem de bardakla falan uğraşmadan. Yalnız şöyle diyim, bi yudumdan sonra beynimde flaşlar patladı. Çohhoş bi duygu, sarhoş olmamam gerekiyordu ağzım da viski kokmamalıydı. Ağzımı çalkaladım bi güzel. Müzik dinledim. Daha nolsun ey blogcu?! niahaheuahe!
Bu arada dayımdan johnny walker içki matarasını istesem verir mi acep? Ya da Vintage Zippo çakmağı?! Nah verir sevgili blogcu o şarkıdaki gibi "nah nah çıktı nah çıktı" bana da nah çıkar bu saatten sonra. Ama J&B'yi tavsiye ederim tadı johnny abimizin kırmızısından daha güzel, itinayla içilir.

Pazar, Kasım 20, 2011

Hata Mıydı? Tartışılır...

Psikiyatriste görünmek kadar aptalca bi düşünceyle yanıp tutuştuktan sonra, doktorumun 3 ay sonra beni bi psikologa sevk etmesi, ilacı kesmesi ve diğer olaylar ;
Bütün bu olayları toplayıp grup yapasım var.
Videoya çekip porno diye pazarlayasım var.
Kafatasımın içini açıp içeride olup biteni gizli kameraya çekesim var.
Sanırım dünyanın en büyük endüstrisine beynim kadar yenilik katacak başka bi olay yok sanırım. Beynimin kıvrımları kamasutraya yenilik katarken, lobların birbirlerine olan bu yakınlığını görmezden gelemezdim. Bu hem sektöre ihanet  hem de böylesine mucizevi bi olayı gözden kaçıran bilimadamlarına hakaret olurdu. Beynimi buraya boşalttıktan sonra da sanırım başka bişeye ihtiyacım kalmadı.
-Bugün aklıma gelen kötü düşünceler : Viski içmek -J&B göz kırparken dolaptan. Remeron içmek -ipnelik derecesinde ağır bi antidepresan. -Ve evden kaçmak.

Cumartesi, Kasım 19, 2011

Dün Akşam Olanlar - Korku ve Şiddet içerir!

Dün akşam her normal aile gibi "ailece" oturup dizi film her ne boksa izliyorduk ta ki ;
Atv'de töre, çocuk yaşta evlenme ve diğer öğelerle süslenmiş filmi görene kadar. Mahsun bey güzel iş çıkarmış, tarlada koşan cocuk bulutlar vesaire , sinema filmi gibiydi.
Sonra kardeş katili olmaya karar verdim sanırım, bilmiyorum bir anda bişey oldu.
İçeri, odama girdim. Kardaş laptopta"sahiplenmiş" facebook oyunları oynuyor, fizy'den halil sezai - isyan'ı açtı. Bülbül gibi sesimle eşlik ediyim dedim kapattı. Sinirlendim. Karambol 1!!!
Laptop'ı getir bari töresel filmlere kurban gitmiyim en fazla seni izlerim dedim.  Kabul etmedi ilk başta. Karambol 2!!!
Anama bağırdım çağırdım adam gibi şeyler izleyelim diye. Zaten hastaydım gözüm başım her bi tarafım götüm bile ağrıyordu. O da kabul etmedi. Karambol 3!!!
Neyse sorun değil, kardeş de showtvyi açalım dediğinde anam robot  gibi , tak kumandaya. Açtı showtvyi. Neden ben diyince açmadın!? Karambol 4!!!
Laptopı aldım, bloga baktım. Bişeylere baktım, facee baktım kafamı dağıtacak bişeyler aradım. O anda müzik de dinleyebilirdim ama buna kızarlardı. Tahmin.
Neyse sorun değildi. Sonra kardeşimle tartışmaya başladık. Ev hali durumlar malum, maddi çöküntü. Babam 1 aydır doğru dürüst para yollamadı. Vesaire. Telefon alacaktım, almıyorum. Fuck artık. 5800'ım vardı gittim kardeşime verdim ;
İlk verdiğimde "abi okula götürcem verir misin" diye istedi. Verdim.
Sonra, "sana suriye'den iyi bişeyler bakıyorum" dedi. Telefon onda kaldı.
Tamam almadı, neden? Çünkü anam karşı çıkmış. Sokayım brütüsE!!!

Hadi bu aralar maddi, tamam anlıyorum. Çocuk da değilim hani ama bardağı taşıran son damla, kardeşimin "telefonumu" alıp "satacam ben bunu yeaa" diye tripler atması. O anda da yedi ceddinden girdim ordan çıktım burdan girdim. Derken anam terlikle koştu ona da sinirle bişeyler dedim, ben seni ne zamandır dövmüyorum falan. Kardaş ve ana gariban eşeğe karşı, kardeşim kolumu o kadar çok sıkmıştı ki kangren olabilirdim -boyu:1.82 kilosu 60-70 arası. Elimi hissetmiyordum. Annemin elinden terliği aldım. Bana vuramadı ama kardaş bunu yapmamalıydın! Püüüiiii.

Neyse bütün bunlar olup bittikten sonra, tvnin karşısında yalnız kaldıktan sonra, okan bayülgenin programından domino adlı sinema filmine kadar zapladım. Sıkıldım. Laptopı açtım, bişey yapmadım. Öyle açtım sadece. Belki de konuşacak birini bulurum diye ama yok. Saat 00.00.
Kapadım laptopu. Koltuğu kaldırdım, sandığın içine attım. Sabah uyandığımda ya da saat 13.30 da hayalet gibi uyandığımda. Laptopu ordan çıkarmak için gittiğimde bi baktım, yok. Kadın benden zeki çıktı. Sakladığım yerden çıkarmış lapı. Hass.
Şimdi de yemeğe çağrıyorlar gidemem. Bu olaydan sonra da ne biliyim. Siktir olup gitmem gerekirken odamın kapısını kitleyip, pc'nin karşısında-emektar- blog yazıyorum. FUCK diyorum. Başka bişey demiyorum.
Bu arada başka bi sinir harbi de önceki blogumun çok meraklı arkadaşım tarafından facebook duvarımda paylaşılmış olması. Arkadaşı seviyor olmam olayı kurtarmış olabilir. Ya da olmaya da bilir. Öyle.

Cuma, Kasım 18, 2011

Başlıksız Olmaması İçin Direndim...

Selamlar, 
Bugün sabah normal, güzel güzel kahvaltımı yaptıktan sonra - zeytin yerim sadece - bi de çay içerim genelde, sürekli. Neyse, kahvaltıdan sonra komşumuzun pickup'a atlayıp dershaneye doğru yol aldım. 
İyi güzel hoş bütün kemiklerim, kaslarım, eklemlerim, kıkırdaklarım afedersin ama sıçarken bile enerji harcadığımı düşünüyorum. Bu da problem değil. 
Dershaneye nefes nefese kaldığım 100mlik bi yürüyüşten sonra ulaştım. Sınıfa girdim -oooh miss!- sıcacıktı. Dün akşamdan beri klima açıkmış, unutulmuş. Ben de sızmaya çalıştım, başım ağrıyordu. Sorun değil, uyuyamamak. 
O saatten sonra kafamı kessen uyuyamam zaten. 

Fizik dersi dalgalar- dalga geçme anlamında da kullanabilirim- dalgaydı bildiğin. Öyle böyle değil. Bişey anlamadım, başım çatlıyordu. Boğazım ağrıyordu. 
Matematik güzeldi allah için, fonksiyon vesaire. Severim. Bayılırım. Örten'di, birebir'di falan. Espri çıkardı bundan ama gidişat ciddi. 
Kimya, kebap. En sevdiğim. Bayıldığım. Çok severim ama çözemiyorum sanırım, yo hayır bahanem var yoksa çözüyordum. Hatta full çekmek gibi bi amacım var fakat bugün cidden kötü hissediyordum ve psikologla görüşmem vardı - interview with the psychologist-. Öğleden sonra saat 15'e almıştım randevuyu. Salağım ben!!! Dershane 1 de bitiyor. Ben 2 ye alsam ohhh mis. Ama git sen 15 e al lan sayko! 
Neyse ayrıntılara giriyim. 
Hastaneye gittim, saat 2 çeyrekti. Kapıyı çaldım içeride biri vardı. 
- Saat 3 çeyrek? dedi psikolog. 
- Tamam hocam, dedim. 
Hastanede otur zaman geçmez ama doktordan doktora gitmeye karar verdim. Önce Psikiyatristime sitem etmeye gidecektim-şaka- sitem değil ama bir kaç sorum vardı, yüzleşmem gereken. Baktım millet akın akın geliyor vazgeçtim, bekleyemem. Sonra Dahiliyenin yolunu tuttum.
- Hocam merhaba, kötü hissediyorum. dedim
- Neyin var, dedi. 
- Boğazım ağrıyy dedim.
- Geç şöyle bakalım, a de bakıyım aaaa! y de bakıyım? peki şimdi I -Düz kalın hocam neremi göreceksiniz?
Neyse bundan sonra beni röntgene gönderdi. Gittim çektim. O kadar kat giyinmiştim ki gömleğimin düğmelerini açmadan soydum. Sonra altta da giydim soğuktan koruyan penyemsiyi çıkardım. İçlik değil ama :D
Sorun yoktu döndüm dahiliyeye geri . Ciğerlerin güzel dedi. Sağolun o sizin güzelliğiniz dedim.
Sonra zaman geçti tabii biraz, ilaç da yazdı. 
- Hocam sürekli oluyor öyle, normalde kaç defa olur yılda dedim. 
- Normalde 3 falan olur ama sen dikkat etmiyorsun dedi. 
- Haklısınız, dedim ne dicem lan!? 
Neyse Psikologa sıra geldi. Anca zaman geçti. Bi de röntgeni aldığım yerde yeşil giyinen kadına -Merhaba dedim. Bişey demedi kaltak!!! Sonra şunu dicektim vazgeçtim ; "Tırnakların yeşil, üniforman yeşil, suratını unutmuşsun" dicektim. Bittizzini ya uğraşamadım. Başım ağrıyordu, yoksa ben bilirdim yapacağımı. Bi de gülümseyerek merhaba dedim ben ya!? Somurtmadım?! Tamam hasta görünüyordum belki.  Neyse siktir et! 

İnterview with the Psychologisté - HAVALI OLDU!!! 

İçeri girdiğimde bi anne 3 çocuk vardı, çocuklar çok şirinlerdi. Maviye boyamana gerek yok. Çıkmadan önce hocanın elini öptüler. O kadar şirinlik! Süperdi çocuklar. Severim öyle çocukları. 
Neyse uzun uzun yazmam sanırım ne konuştuk diye ; 
Şöyle, 
Ben bir bencilmişim...
Ben bir sorumsuzmuşum... 
Ben ne biliyim çelişkilerle doluymuşum -bundan haberim vardı ortadakinden de ama bencillik?
Bencillik bana göre değil. 
Ben ki hastanede acelesi olan birini görsem sıramı veren, ben ki bundan daha fazlasını yapamayan. Öyle biriyim. Mesela dolmuşta yer vermem, sebep ; Karnımdaki dikiş sayısına oranla bir kaza anında yere düşüp ölmem, 60 yaşındaki amcamın ölmesinden daha yüksek bi oran. 
Evet bunlarla yüzleştim. 
Hocam, ben iyi güzel de. Sizin söylediklerinizi uygulamaya geçemiyorum, dedim. Kafamı yastığa koyar koymaz dün ile ilgili hiçbir şeyim kalmıyor. Başa sarıyormuşum ben.
Öyleydi blogcu, okuyucu veya gizemli insan! 
Sen sen ol kafana takma yoksa depresif uyum bozukluğu oluyor.