Cuma, Mart 09, 2012

Ergen İsyanı

Selam millet,
Muhtemelen bu yazıyı sırf başlığından dolayı okumayacak milyon insan sayabilirim ama zaten ben de sizi uyaracaktım, ehe. Boşverin okumayı görürseniz bile görmezden gelin, Başlıyoruz ;
Bugün yine bir kahvaltısızlık klasiği ve kahvaltı yerine dinlenen bleeding me, fade to black ve mama said dinlemek iyi gelmedi sanırım, aslında iyiydi ama günün ilerleyen saatlerinde de bunalmak ve onun gibi şeyler. Dershaneye gittim, hiçbir şey atıştırmadım aç olmama rağmen. Aç olduğumu bile unutmuşum sanırım. Neyse hocalar da yoktu bugün, varlar ama ders yok. Ne biçim dershane !'+%&/ 2. dönem düzelecek deseler de hiçbi sikime yaramaz. Dediğim gibi bu saatten sonra tek başımayım. Yapacak bişey yok. Dershanede malca geçirilen 2 saatten sonra, eve dönme kararı aldım. Ama önce doktora uğramam gerekiyordu. Doktora gittiğimde de herzamanki kalabalıkla karşılaştım bi "merhaba" diyemeden geri döndüm. Anlatacak bi kaç şey vardı. Mesela hayatımda değiştirebileceğim iki şey buldum ; 
1. Eskisi kadar inek olmak, ders çalışmaktan zevk almak. 
2.si ise internet bağımlılığından kurtulmak. -zevkten dört köşe olmuyorum bilgisayar başında durunca.  En azından bu ikisini halletmem gerek biran önce.
Neyse elim boş döndükten sonra, evde kesinlikle daha çok bunalacağım fikri yerleşti önce. Ondan sonra da evin boş olmasını diledim. Keşke eve gelmeseydim. En azından akşama kadar. Keşke...keşke 2...keşke 3. 
Eve geldiğimde kimse yoktu 1 saate kadar. 1 saat sonra annem ve kardeşim gelmişti. Annem geldiğinde, beni beklemiyordu şok oldu tabii. Konuştuk, şakalaşıyorduk. Ta ki pazartesi günü yapılan tartışmanın kritiği çıkarılana kadar. Kritik çıkarırken yine tartıştık. Yengem de annemi haklı çıkarınca yine tartıştık. "Hatalıysam ara!" hatalıydım ama arayanım yoktu -şimdiye kadar. Babam da tabii bir yandan başlayınca -msnde görüşüyoruz o sırada- tam koptum. Netin açık olması, kameranın bana dönük olması, mikrofon dahi umrumda olmadan saydım. Seçerek döküyordum kelimeleri. Daha dikkatliydim ama bu kez hepsinden kötü oldu. Babam da saymaya başladı ; 
-İnternetin var yok efenim sınırsız da şu kadar yıllık ödüyormuş da bilmem ne. -ee hadi bunu geçtim.
-Evi tadilat istedin yaptık, dedi. Oha dedim bu kez, evin yapılması taraftarı değildim ki o zamanlarda tam sınav arifesinde evimizde balyozlar vardı. Yani kafamın sikilmiş olduğu ve sınava çalışmayı bıraktığım dönemdi o dönem. 
-Yok efenim internetten ayakkabı bakıp sipariş ediyormuşuz. Hadi onu geçtim alıp almama kararını siz veriyorsunuz sevgili ailem! Almasaydınız arkadaş, zorla aldırdık sanki. 
-Yok efenim ben 1000liralık telefon istiyormuşum, lan onu geçtim telefon 1000 lira değil. Tarifeli telefonları göstermiştim anneme, topladığın 24 ay tabii ki 1000 lira yapıyor ama aldırmam tabii ki. 
Hadi bütün bunları geçtim kardeşime kötü davrandığımı iddaa eden bi annem var, allahım sana geliyorum. 
Ondan sonra da yok efendim ben senin için -hastane zamanları- kan ağladım diyince. Patladım tabii. Sen bana malınmışım gibi davranamazsın, saçıma, kaşıma, gözüme karışamazsın diyince de. BAAAM! 

Bugün hava çok güzel yaklaşık 20 derece, sıcak, güneşli. Kuş cıvıltıları, mart kedileri ve bilimum yaratık seks yaparken benim düştüğüm hallere bak. Mart kedileri bile güneşin tadını çıkarırken, ben bir kedi kadar olamadım be blog! Siktir olup gidesim var, eğer bu kadar sorun benim başımın altından çıkıyorsa.

Perşembe, Mart 08, 2012

Dünya "Kötü Kadınlar" Günü


Dünya Kadınlar Günü diye bir şey var, femenler de kutladı. Bugün eve dönerken parkta meraklı bir kalabalıkla karşılaşınca farkettim bugünün anlam ve önemini. Davullu, zurnalı eğleniyordu millet. Her ne kadar bugünlerde bir kadını-annemi- üzmüş olsam  da, barışcaz bugün inşallah! yarebbi! Ama konumuz o değil, kadın diyince aklınıza sadece eşiniz, anneniz, kız kardeşiniz mi geliyor?
Benim aklıma gelenler ise haklarının yenildiğini düşündüm emekçi sinemacılar.
Ben yeşilçam filmlerine yetişemedim, tv'de izlediğimde bilinçaltımın üveyevlatları olan karakterler var.

Dünya "Kötü Kadınlar" Günü'nünüz kutlu olsun, aklıma ilk gelenler ;
Suzan Avcı, Neriman Köksal, Güzin Özipek, Aliye Rona, Lale Belkıs...
-Not: Sinema'daki karakterlerden bahsediyorum yoksa usta sinemacılara "kötü" sıfatını yakıştıracak biri değilim.
Birkaç görselle zenginleştirmek isterdim yazıyı ama saydığım isimler zihninizin bi köşesindedir diye şey yapmadım, ehe.

Perşembe, Mart 01, 2012

Çöpü Boşalttım, Gidebilir miyim?

Selam millet,

Sınava kadar görüşmeyebiliriz veya görüşürüz ama blog okuyamam, yazamam, yorum yapamam. Ben sınavı kazanıyım, kurtuluyum da... -komik değil ama gülesim var- buna ihtiyacım var. Dün master'la konuştuğumuzda inekleme turlarına başlayacağımı söylemiştim. Ee master'ın haberi var, rey'in de haberi var. Sizin de haberiniz olsun istedim.
Bugün dershane bomboştu, hoca anlamında değil ama. Sessizdi, sakindi. Kimse derslere gelmiyor artık. Ben ve 4 kişi daha sınıftayız. Bu saatten sonra konular bittiğine göre sorularımı çözmeleri için kullanabilirim bu durumu. Leyhime çevirmek güzel olacak gibi, becerebilirsem. Doktorumu görmek için hastaneye gittim, kapısının önü kalabalık -her zamanki gibi- reprezant bile vardı. Neden o saatte geliyorlar ki?! Saat 11:20 idi gittiğimde. Sekreterden rica ettim muayene günümü kontrol etmesi için, 11 gün geçmeliydi. Anlayacağın haftalardır gidemiyorum. Boşlukta gibiyim, böyle bomboş. Hani yapmak istediğin yüzlerce şey var ama... Ne biliyim yapmak istediklerimle yapmak zorunda olduklarım ikisini ayırt edebilsem de kendime işkence ediyormuşum gibi geliyor, eskiden öyle değildi. İneğin tekiydim, ve mahallenin "en çalışkan çocuğu" kıvamındaydım. LGS kazanılır, umut kazandı. Takdir alınır, umut aldı. Eski günlerimi özlüyorum. O zamanlarda ise -çocuk olmama rağmen- şimdikinden daha fazla ciddiye alıyordum her şeyi, hatta eskiye dönüp o gerizekalıyı dövüp adam etmek isterdim. Bu gerizekalı benim çocukluğum oluyor. Hani haylaz çocuklar olur ama çok çalışkandırlar, ben haylaz olamadım direkt çalışkan oldum. Sessiz pisliğin tekiydim. Hatta çoğu zaman amerikan dizilerinde gördüğümüz inek'lerden biriydim ama o kadar çirkin değildim yahu, tipteki şirinlikten yırtıyordum. Çok daha kolay kız arkadaş edinebiliyordum, yalnız değildim. Dershanede de "çok çalışmama rağmen" görülmeyen kişiydim, ne biliyim orta halli bir öğrenciydim ama çok çabuk sıyrılabiliyordum, hırslıydım belki de. Şimdi de öyle olmak istiyorum, orta halli olmama rağmen aradan sıyrılmak istiyorum. Başarısızlığa uğradığımda da siktiri çekmek istemiyorum. Ben küçükken, kardeşimle atari oynardık -kasetli olanlar- street fighter'daki yenilmek zoruma giderdi mesela. Gerçek hayatta kavga ederdik, onunla oynamazdım. Kendi kurallarımı koyardım çoğu zaman. Aile tarafında da çok ilgi gören bi çocuktum, okulda da öyleydim. Eee, şimdi de dershanenin orta halli öğrencisi olmak koyuyor adamım! İşin kötüsü böyle hissettiğimi farkettiğimde dershanede durmama, eve kaçma gibi saçma sapan şeyler yapabiliyorum Bugün de o günlerden biriydi. Doktorumun kapısını çalsam veya 1 saat beklesem belki bunun nedenini öğrenebilirdim, bu yüzden yarın zamandan çalıp gidecem. Bu kez gidcem. Psikolog falan beni kesmiyor hacım. Sevmediğimi de söylemiştim. Ama psk. dr.'un da bana ayıracak vakti olmuyor, çok kalabalık. Zaman da ayırıp en az 1 saat bekliyorum. Belki daha az ama beklemek de zoruma gidiyor, böyle sıkıntı basıyor. Terliyorum, daha çok ellerim. Dışarı çıkmak istiyorum ama çıkarsam eğer geri dönmeyeceğimi bildiğim için denemiyorum bile. Bekliyorum sadece, tahammül edilemeyecek bi his değil ama "i don't wanna fight" diyor şarkının birinde, arka planda çalıyor tvde. Ben de yoruldum yahu, cidden. Hani hayatımın belli dönemlerine denk gelmesi, talihsiz. Bazen de özel hissediyorum kendimi. Hatta sırf böyle hissettiğim için diğer insanların da bana ailemin veya doktorlarımın davrandığı gibi davranmasını istiyorum. Hatta bu yüzden olabilir ki rehberlikçiyle tartışmalarım çok boşmuş ve gereksiz. Sorun sende değil hocam, bende. Diyorum şimdi de. Bir savaş kazanırsınız ya da kaybedersiniz, sonucunda size ait olan bir madalya olur veya ailenize ait. Sonuçta ortada bi ödül var. Ben ödüllendirilmedim. Ya da belki sizin gördüğünüz "ödül" olan benim için pek de "ödül" olmuyor olabilir. Bundan da emin değilim. the Ground Truth'daki gibi ama onun kadar abartılı değil. Garip hissediyorum, bu sana "saçma" gelebilir, belki de öyledir. Hatta sınava bir ay kala böyle hissediyor olmak da boktan. Karamsarlık diz boyu, hocaları da bu saatten sonra takmak anlamsız zaten. Yok şu konuyu bilmezsen kazanamazsın! Hocam, ben Odtü'ye gitmiyorum, belki de gidebilirim ama şu an gidemiyor olmam da kafamdaki boşluklar. Odtü uzak değil yahu, tam şu noktada. En azından nerde olduğunu biliyorum. Bir hedefim var ama bazen de hayal kurduğumu düşünüyorum, ya da hayal mi gerçek mi lan bu?! dediğim zamanlarım oluyor. Mesela "ben istanbul üni. peyzaj kazancam" dediğimde, istanbul mu sen mi ahah diyen var, ya da peyzaj okursan aç kalırsın diyen. Umrumda da değil hani ama ya onlar haklıysa? Hep ben haklı olmak istiyorum, benim istediğim olsun. Kendi hayatım için tabii, başkasına müdahale edemeyecek kadar pisliğe batmış durumdayım. Hatta birine "seni seviyorum" demek kadar zor bir şey yok, benim için. Eğer bu iki kelimeyi söylersem karşıdaki kişinin hayatını mahvedeceğim gibi geliyor. Sinir ediyor. Ben kimsenin hayatını mahvetmeden önce kendi hayatımı düzene sokmam gerek.
Turgut Uyar - Atlı Karınca'dan alıntı ; Görünen Köyün Kılavuzu'nda denk geldi, iyi ki de denk gelmiş.
Gün doğsun bir arınayım istiyorum
Güneş tozlu caddeler kaygılarım beni bir arıtsın istiyorum
İşte tam böyle istiyorum

Bu zamana kadar yazdığım yazıların çoğunda kafamdaki "çöplüğü" boşalttım ama hiçbir zaman bu kadar hafif veya açık olamadım sanırım.

Eve çok erken geldim, siz orda okulları tatil edin, ben burda bahara giriyim, basbayağı güneş vardı öğlen. Hatta sıcaktı ya da ılık. Eve geldiğimde kimse yoktu, anahtar her zamanki yerinde ama ben bunu -herzamankiyeri- yeni buluyorum. Dünkü çıldırma "kapı tekmeleme"den sonra annemi aramam yetti anahtarın yerini öğrenmem için. Yoo, paspasın altında değil. Neyse, eve geldim, sıcaktı işte dediğim gibi. Biraz sonra kardeşim geldi. Sonra da kuzen geldi. Dün akşam mı konuşmuştuk, hatırlamıyorum işte ama sürpriz oldu. Film aldı benden, bir kaç adet. Sohbet ettik vesaire. O gittikten sonra, kapıyı pencereyi  kapatıp sobayı yakmaya çalıştım. Üşüyordum. Hatta şu an ayak parmaklarım uyuştu soğuktan. Sobayı yakıyım dedim. Kömür çuvalının içine girmiş gibi oldum. Evet, beceriksizin tekiyim. Bizim evde sobayı ben yakmam. Şimdi de yanıyor gibi.

Yazının ilk kısmında da dediğim gibi, uzun zaman değil ama bir zaman uzak kalmam lazım bu diyardan, umarım daha mutlu bir şekilde dönerim geri. Ara vermek iyi gelecek sanırım. Denemeden öğrenemeyeceğim için. Geri döndüğümde yeni bir savaş kazanmış olabilirim, -gülüyorum ciddi anlamda- yoo yoo ciddiyim, savaştan kasıt da şu lanet sınav. Kazanılması için elden gelen yapılan.

Şimdilik hoşçakalın!

Çarşamba, Şubat 29, 2012

Kafa Güzel Olmayınca...

Selam millet!
Salı gününden bahsetmemişim, pek bi şey yaşanmadığı için herhalde.
İşte bildiğimiz program ;
Fizik, kötü abi. Ders değil ama bu saatten sonra hocaya yüklenebilirim. Anlatıyor ama anlamamıza izin vermeyecek şekilde. Evet, öyle.
Türkçe, sevilesi ok, adamla şakalı örnekler vesaire yapıyoruz ama bir şey eksik. Adam robot kıvamında, bir şey soruyorum mesela, sanki cevabı hazırmış gibi, bi de sorularımı çözmüyor !'^%+&/()
Geometri, Bomba!! Adamı sevmiyorum, dersini de sevmiyorum. Evet bu da anlatamıyor. Ee oğlum nasıl bi dershaneye gitmişsin sen de? diceksiniz ama yaptık bi hata :'(/&T%R+^ derim o zaman. Küfür yerine soldaki karakterleri kullanıyorum artık!
Öğleden sonra da eve geldim, aslında önce arkadaşımla markete kadar gittik, manyak insanlar! -gülünür- biri komşu kızı işte. Benim kevaşe'yle olan küslüğümü sordular. Zaten bitmesi gereken bir arkadaşlıktı, arkadaştık sadece bi de. Öyle.

Bugün de pek bi kebap olay yoktu,
Biyoloji, sevilen adamın sevilen dersi, acaba sadece kimya biyolojiye ilgili olduğum için mi dersleri seviyorum!? Sayısal'da işim ne aq!'%+&/ ! Bu da bi hata olabilir ama yabancı dil sınavına da giriyorum, eğer peyzaj olmazsa diye ama peyzaj olacak !!! Böyle hissediyorum. Sağlam basacan bu hayatta, diyorum ve bu yüzden yabancıdile de giriyorum.
Matematik, havuzdan tut, işçiye, faize kadar. Delirmek üzereyim, delirdim sanırım. Problemlerden soru kaçırma gibi bi lüksüm görünmüyor şimdilik. Çok iyi çözdüğümden değil, sadece çözmek zorunda olduğum için.
Fizik, ok ok bu fizikçi ile salı günki farklı. Bu adamı LGS*evet lgs ben 92'liyim ama 91'lilerle okuyordum* işte bu sınavdan beri hocamdı. Ne diyim şimdi, belki çocukluğuma gidip bu adamı öldürmem gerekiyordu. Bunun sonuçlarını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim için de mutluyum aslında.

Gün bitti, biyoloji'den soyağaçlarını anlatması için rica ettim hocamdan. Anlattı, soru çözdük, soru çözdüm. Evet, öğrendim. Hoş güzel, her sınavda 1 adet çıkıyordu. Geçen yıl da çıktı. Yarın da nükleik asitler yapacağız büyük ihtimalle. Bakalım, şu biyoloji sorularını sağlam kafayla okusam yanlışım çıkmayacak gibi, kimya için de aynısı geçerli. Kütle numarasını bilmediğim, nötronu'nu da, git sen kütle numarasını hesaplayabilirim de cevap olarak. Battı soru.

Coğrafya hocası ? 1 adet çözdürmüştüm dershane başladıktan bu yana, bugün de 3 adet daha eklendi. Ayaküstü çözdü işte. Sosyalde, TODER'de sayısalcı olmama rağmen 29 netim var, iyi iyi. Daha fazla olabilirdi ama dediğim gibi kafam güzel olmayınca...

Hadi size güzel kafalar, gardaşım dinliyordu sizinle paylaşıyım ; Muhabbet - Schau Hinn

Pazartesi, Şubat 27, 2012

Sınavda Garuda ile Naga'yı mı Soracaklar?!

Selam millet,
Dün etüdüm olmasına rağmen canım gitmek istemedi, gitmedim de. Sabah babam aradı,
- Oğlum dün dersin vardı gittin mi?
- Hayır baba gitmedim, hallettim kendim.
- Aferin oğluma, dedi.
Babamı seviyorum lan! Bin iki bin, ? , km. Uzak ama iki'den fazlaydı sanırım. Ehe, ayrı değil bizden ama iş ve para sorun olunca mesafeye katlanmak zorunda kalıyor insan.

Bugün de rehberlikçi seslendi, "cumartesi, sınav, vesaire..." bir şeyler söyledi ama anlamadım, hatta duyamadım bi kısmını. Soyut dünyanın kollarına atılmışım bürütüs!
Bugün de töder vardı işte, çok zordu. Bana göre zordu.
Matematik, çok işlemli.
Türkçe gereksiz uzatmalar, laf kalabalığı.
Biyoloji, salt bilgi istiyordu. Bilgiyi yorumlama adına olan kısmında bi şeyler yapmaya çalıştım ve son dakikada işaretlediğim 3 soru da yanlış çıktı.
Geometri, bahsi bile bu saatten sonra... Fuck lan, geometriyi sevemiyorum.
Sosyal, coğrafya ilk defa bu kadar kolaydı. Felsefede de ezber bilgi isteyen soru vardı. Bazı soruları anlamak imkansızdı. Tarih de aynı tarih, değişen bi şey yok.

Töder biter, yağmur da dinmeyince doktorla görüşmeyi askıya aldım. 11 gün doldurup öyle giderim, daha mantıklı. Sistemin azına ediyim, acil de paralı olmuş. 15 liram da yok. Olsa da vermem zaten, acile.
Eve gelindiğinde üstüm başım ıpıslak. Şemsiyem olmasına rağmen ıslandım.
İşte biraz yemek biraz bilgisayar derken.
Bilgisayarda yaptıklarıma gelecek olursak,
Biraz oyun oynadım. Fantasy türünde filmleri inceledim. Mushi-shi'yi izlemek istiyorum. Anime normalde ama filmi çekilmiş. Akira'nın yönetmeni çekmiş filmi. Fragmanı da çok güzeldi. Mistik, fantastik öyle güzel. Bir de bağımsızsinema.blogspot'a bakıyım dedim. Finisterrae hakkında çok güzel şeyler yazmışlar ama filmi nette bulamadım. Aramaya devam! Bulan olursa da nerde olduğumu biliyorsunuz.
İki bulabildiğim film indirdim ; Memorizu ve Ghost in the Shell. İkisi de anime, ikisi de fantastik.
Kendime getirecek filmler olabilir bunlar ki zaten bilimkurgu, fantastik vesaire bu tür filmleri seviyorum. Bir daha da "realizm" akımından etkilenen film izlersem, söz veremem kendimden ama, izlememeyi düşünüyorum.
Bağımsızlara devam ama.
Oscar ödül törenini eskiden heycanla bekleyip, oturup izlerdim. Uykum gelene kadar, kaçırdığım kısımları da tekrar sayesinde izlerdim ama bu yıl farklıydı. İzlemedim. İzlemicem. the Artist ödül almış vesaire, çok merak ediyordum filmi ama böyle bokunu çıkarınca insanlar, heves kaçması için mükemmel ortam oluşuyor.
Ha bi de Garuda ve Naga efsanesi var, onu da internetten bulup okudum. Fantastik filmleri incelerken buldum Garuda'yı. Çok hoşuma gitti ki mitolojiyle ilk tanıştığım zamanlardan beri bildiğim ama ismini hatırlayamadığım, Garuda. Facebook profilimde özel albüm oluşturup , seçtiğim resimlerini paylaştım.
Bir de One Last Thing'de bi kolye vardı çift taraflı, Sita ve Rama'nın. Kolyeyi bulamadım ama Sita ve Rama'nın hikayesi kerem ile aslı, leyla ile mecnun gibi. Destansı aşk hikayesi, euhe.

Sınava son 1 ay.
Ders çalışıp son rötuşları da yaptık mı engel kalmıyor euhe. Bugün de 2 hafta önce yaptığımız sınavın sonucu geldi ki, mutlu eden bi sonuç. İyiydi, güzeldi.
Lys adına bişeyler yapmalı, haftada bilmem kaç saatimi de ayırmalıyım, zorundayım. En azından şu türevi, limiti hallediyim.
Hadi gittim.

Cuma, Şubat 24, 2012

Çorba

Bugün ilk 2 derse hoca girmedi, hastaymış.
diğer derslerde öğrenci yoktu
doktorumla görüşme planı yapmıştım ama erteledim acil paralı olmuş
sınıf arkadaşım dün koluma girdi diye akşam ailesinden duymadığı laf kalmamış, kıza -orospudan tut, ağza alınmayacak küfürler-
film izleme derdinde değilim ama her şeyi erteliyorum lanet olsun, bir gün de kendimi ertelemeyi denicem o zaman da sanırım -ne olacağını tahmin edemedim
yalan dünya dönüyor arka planda
başka ne vardı ?
kitabım gelmedi bugün ama elbet birgün auehaueh!
dreamtv'de animasyon klipler dönüyordu, 1 -2 adet beğendim, twitter'da paylaştım.
hava biraz daha açılsın da şu yukarıdaki köyleri ziyarete çıkalım yahu ama dolaşacak kimsem yok
tek başıma da kendimi güvende hissetmiyorum
yarın bir gün kazanırsam da yastığımın altında bıçakla uyurum heralde
evet korkularım var, yalnız kalmak? -belki . karanlık -belki. bu ikisinin aynı anda olması -muhtemel.
neyse dershaneyi ekip eve geldiğimde, doktorum vardı. psikiyatrist anlatıyordu, alınganlık nedir? vesaire. bende çok yok ya da çok var. bunu da doktorumla konuşmam gerek, kahretsin ki evet böyle bi bakınca alınganım ben. hani olur ya deodorant sıkmayı unutmuşsundur da sınıf kötü kokuyordur, lan benden mi acaba? gibi. ama biraz daha farklı.
babamla da konuştuk bugün, msnde. telefon alıyorum, eski hattımı kaybettim. içinde kontör vardı lanet olsun!
mızıka çalamıyorum hala, kursu da pahalıymış ki burda yok.

bu yazıyı yayınlamayı planlamıyordum ama birkaç cümleyle anlatıp kaçıyorum. daha düzgün olması için kafamın içindeki çingenelerin de veba'dan kuruyup gitmesi gerek. öyle bi şey de gelecekte görünmüyor, kim mi dedi? hah, falcı kadın, çingene işte. kafamdaki.

Perşembe, Şubat 23, 2012

Anlamsız 9




Tune for Two (2011) from alfa primo on Vimeo

Delilik sınır tanımıyor! - komik gibi.

Dikkat Kevaşe Çıkabilir 2

Selam,
Bugünden kısa kısa notlarımızı aldıktan sonra da oyundan bahsediyim biraz.
Dün aldığım biyoloji testinin devamını getirdim, organeller ve fosforilasyona özel ilgi ve alaka göstermem gerekiyor bir de nükleik asitlere. Etüdümü de aldım mı, soru kaçırmam inşaallah yarebbi!
Bugünün programı ;
Kimya, organikti. Yine organik ama bu kez Hayatımızda Kimya daha sözel daha naif bi konu. Sabundan, deterjandan bahsettik ve ilk defa sabunun ve deterjanın formülünü aklımda tutabildim. Suyun sertliği, yüzey aktifliği vesaire.
Matematik, fuck diyorum başka bir şey demiyorum. Türev iyi hoştu aslında başlarda ama bu ne la?! lne, logaritmik bilmem neler, fonksiyonun türevi. Fonksiyonda zorlanırken bir de bunun türevini almaya çalışıyorum, çok çaba çok çaba full çaba göstermem gerek.
Biyoloji, can ya! En sevdiğim. Ondan sonra Kimya tabii. Neyse, ders iyiydi, bitkilerin yönelme durumlarını falan inceledik. Genel anlamıyla güldük, eğlenceli gidiyor derslerimiz.

Rehberlikçi faciasından sonra kevaşe faciası baş gösterdi sayın izleyiciler,
Kevaşenin derdini çözemedim ben, anlayamadım da. Hani soruyorum bi de "derdin ne kızım?" diye. Ama yok arkadaş, tavşan dağa küsmüş misali. Heh konuya gelelim ;
Benim cuma günü gripten nevrim dönmüşken, arkadaşım da bi nevi vedalaşmak için dershaneye uğrayacaktı, buna rağmen gidememiştim. Bizim kevaşe de Cuma günü kavga etmiş kızın biriyle, yok efendim neden ben yanında değilmişim zor gününde?! :D lasuhdaueh, lan bi kere ben soruyorum "lan kevaşe neden ben gripken gelip çorba yapmadın? he?!" çorbana da ihtiyacım yok, sana da. Fuck ulen! Bir de kitabımı getirmedi bugün, eğer yarın da getirmezse - facebook'a onun bendeki kitaplarının yırtık hallerini atmayı planlıyorum. Kızı da etiketlerim iyice delirsin.- Bu kadar kötü değilim ama gelmesin o kitap bakalım! uaehuaeh

Bu arada Star Wars indirdim, bütün filmlerini. Sınav öncesi bi kafa dağıtma bi kendimi bulma amaçlı izlemeyi düşünüyorum da zaman doğru zaman değil gibi. Millet delisi oluyor, izleyenleri de görüyorum ama sorun şu;
- izlemek için doğru zaman değil çünkü kafam dağınık, acep kaçıracağım yerler olur mu filmde? bundan korkuyorum açıkçası.

Çarşamba, Şubat 22, 2012

Psikiyatriste Notlar #1

Selam hocam,

İyi ki sözünüzü dinleyip şu lanet adama takılmayı kestim. Planladığım şeyi yapamamış olmam da işe yaradı sanırım. Çünkü planım ; adamın odasına girip doya doya sövmek ve belki sonrasında rahatlamak olacaktı, olamadı. Ha bi de şu var, etüt aldım hem de 1 değil 2 değil 3 adet! Bu yönden şikayetimin işe yaradığını düşünüyorum hala. Belki de yanılıyorum. Etütleri alıyorum ama bu kez de deneme sınavları için yardım istiyorum adamdan, elinden geleni yaptığına inanmıyorum ama belki de kuruntu yapıyorum.

Bugün de sınıfta kaltağın biriyle tartıştım. Kaltak diyorum çünkü en iyi arkadaşımmış gibi davranıyordu. Ehe, kaltak demiyelim o zaman biz buna, sürtük diyelim hatta kevaşe diyelim. Çok sinirliyim ama takıyor muyum? Hayır-evet? Sadece anlatıp rahatlamak. Başka da bi şey değil. Kitabım hala onda, eşyalarıma kendimden daha çok değer veriyorum sanırım, bi şekilde almam gerek. Ursula K. Le Guin, sevilir.

Ek olarak, dün akşam sızdım. Zorla. Testlerimi kaybetmişim. Kendime kızdım, anama kızdım ama kalp kırmadım bu kez. Kontrol bende! euhe. Hiç test, soru, deneme hatta kitabın kapağını da açamadım. Çok keyifsizdim. Cep telefonu istiyordum, sürekli erteleniyordum bi de. Şimdi de kredi borcumuzun ödenmesini ve sonrasında babamın toparlanmasını beklicem. EEeaah sıkıntı. Cebimdeki 10kuruşu bile harcayamıyorum artık. Her ne kadar annem buna kızsa da. Kötü hissediyorum para harcadığım zaman. Bu da bi sorun tabii. En azından ben öyle görüyorum.
Bir de şu var, ilaç aldığım 3 ay boyunca madem güneş gözlüğünü çıkardım, peki neden ilaç kullanmadığım bu dönemde daha kötü hissediyorum? Asıl gözlüğü ilaç alırken takmıyor muydum zaten? Şu an tamamen garip hissediyorum, 1 ay sonra bir sınav ve evet hala eksiğim var. Sınava 1 ay kala bu kadar dolu olmamı da anlayamıyorum. Siktiri çekcem her şeye!
Bir de yakındığım bir nokta daha var, melankolinin dibindeyim.
Bir de uyuyamıyorum, aslında uykudan kasıt  ; kafamı yastığa koyduktan sonra binbir olay geliyor aklıma. Bin senaryo yazıyorum öyle uyuyorum.
Depresif uyum bozukluğu mudur nedir? Nasıl tedavi edilir bu?!
Mesela bisiklet sürsem geçer mi? Bisiklet istiyorum ben, bahar da geldi, dershaneye pedal çevirerek gitsem rüzgarı suratımın ortasında hissetsem? Bence geçer, telefon yerine bisiklet aldırsam, bu kez bisikleti ne isticeksin yazın baban otomobil alacak, dicek anam. Çünkü, önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim, geçen yaz bisiklet alacam dediğimde, aynı şeyi söyleyip ikna ettiler almamam için. Belki de almak istediklerimi önceliğine göre ayırmam gerek. Bilmiyorum.
Bir sürü anlatacağım şey vardı da akla geldikçe işte, yoksa bu gidişle ben odanıza girer girmez sadece dershaneden veya rehberlikçiden bahsetmiş olmamı da anlamıyorum aslında, saçmalık.

Bu kadar yeter, şimdilik.

Not : İşe yarar mı bilmem ama... denedim.

Salı, Şubat 21, 2012

Trajikomedyaaaa!

Selam!
Sıkıcı olmamak için elimden geleni yapıyorum millet, elimden gelen ise sanırım şu kadarcık - -.

Geometri hocamız psikopat, eğleniyorum la dersinde. Öyle tipine baktıkça gülesim geliyor. Sevmiyorum Geometriyi, hocayı da sevmiyorum ama ne biliyim ders benim için sıkıcı gitmiyor. Soruları çözememe kısmı sıkıcı tabi ehe. Bir de öyle bi güldüm ki, kriz bildiğin. Hoca daireyi iple sararsak en kısa ip kaç cm diye sordu, böyle 5 adet daire birbirlerinden uzakta 5gen oluşturmuşlar. Neyse adama soruyor arkadaşın biri "Hocam! En kısa ip hangisi?" diye. Hoca anlamıyor o sırada. En kısa ip şu diyor AB kenarını gösteriyor, "Eee hocam diğer kenarlar da en kısa ip olmaz mı?" dedi. Hoca delirmek üzereydi, soruyu anlamıyor. Ben patladım o anda, bütün sınıf da katıldı tabii. euheuhe. Eğlenceliydi. Son bir ay kalmış  biraz gülmek hakkım diye düşünüyorum.
Tabii 2. ders o kadar eğlenceli değildi, arkadaşımın kalp çarpıntısı var sıraya dayadı kafayı gözleri açık, uyumuyordu. Hoca da çıkıştı kıza tabii, Sen ne hakla dersimde ciddiyetsiz, bu şekilde katılıyorsun dersime? hea?! diye bağırdı. Kız da bağırdı haklı olarak. Ohohoh o anda bile gülesim geldi, yazarken bile gülesim geliyor ama oturma odasındayım misafirler delirdiğimi düşünmesin len! Bir de beni psikiyatri koridorunda basan komşumuz tam karşımda euheuh. Tam delilik. Bu da kanıtı olurdu sanırım.

Türkçe dersinde ayaklanma çıkarmak üzereydim, ödüllü soruya doğru cevap veren arkadaşıma hoca hakkını vermedi. Ben de "Konuşmuyoruz arkadaşlar! Birlik oluyoruz! Hadi gün bugündür, alalalalalalallaaaah!" tabii buna uymayan arkadaş oldu bir adet,  haha! Onu da kınıyoruz len!?

Fizik, hocam sizi eskiden olsa severdim ama beş para etmezin teki olduğunuzu anlayınca. Hocam hakkında böyle yazmam rahatsız mı ediyor? Ama öyle. Buralar hayali karakterlerden oluşuyor ama ben de hayaliyim, sen de öyle hayal et. Uçmuşuz hacı!? Nabeeeer?! Euehe.

Rehberlikçi Müdüre, Müdür Fizikçiye, Fizikçi Kimyacıya... Bu hikayenin sonunu biliyoruz, sonra hepsi Rehberlikçiye! vuhvuhv!

4 Duvar arasından kendimi atar atmaz, parkın ortasından geçmemek için direndim ama yokladım parktakileri. Soğuk olduğu için çok sakindi. Güneşin altında duran insanlar da vardı. Parkı geçtikten sonra Kırmızı otomobiliyle geçti kırmızı rujlu güzel kadın önümden. Onu es geçtikten sonra da kırmızı pantolonlu beyaz çerveli gözlükleriyle bir kadın sıyırdı, pastahaneye attı kendini. Kadınlar...
Biraz ileride bu kadar güzellikten sonra Sezai'yi gördüm, -tanıştırayım, delidir kendi- gerçek anlamda deli. Bu adam her zaman bana mı denk gelir? Yolumu uzatmama neden oldu, rutin rotamdan sapmama neden oldu!? Sezai, seviyoruz seni hacım ama o küfür neydi öyle?! Adamın birine durmadan bağırıyordu senin ananı zippoyla yakarım ulaaan! diye. Zippoyla niye yakıyon, bırak anasını hacım! Ben sana daha güzellerini bulurum. Kırmızı pantolonlu kadın nasıl? İyi dimi? Ben de öyle düşünmüştüm.

Değinmeden geçmemek gerek : You Don't Know Jack, bence bir başyapıt olmaya çok yakınken, samimiyetin dozunu kaçırmış. Gerçekleri olduğu gibi yansıtalım derken film olmaktan uzak belgesele yakın olmuş. Yarısına kadar izlesem de, notlarım :
Al Pacino benzemiş ama Al Pacino'nun karizmasının yanında Kevorkian halt etmiş tabii. Bu arada ölmek isteyen insanlar-filmdeki- ne biliyim hiç mi duygu kırıntısı, hıçkırık, boğazda yumruk olmaz? Bu benim taş kalpliliğim. Evet duygusuz olabilirim ama kendimi sıkıp Pan'ın Labirentinde bir damla döktürdüm! Az buz değil, yılların birikimi! Bunda ise ne biliyim, çok normal geldi. Belki de filmin amacı buydu.
Protestocu kadınlardan biri döner ve Jack' şöyle der :
- Senin Allahın yok mu be adam?
Jack de cevap verir tabii :
-Allahım mı? Benim tanrım Bach, Johann Sebastian Bach, der.
Bu kısmında koptum, çok güzeldi. Evet hoşuma gitti, müzik sizinle olsun gençler!

Çok uzattım ama evet hala bir cep telefonum yok ve bu gidişle de olmayacak gibi, nedenini biliyorum.
4 gün sonra 4500 liraya yakın para bulmamız lazım. Eheue. Aha, 3 gün sonraymış. Banka kredisi alırsak olacağı buydu, keşke ısrar etmeseydim ama şu  bir gerçekki tadilatın t'sini göremezdik. İşe yarar yerde kullandık en azından. Buna rağmen yetmedi ve hala alacaklı meselesi. Babam da o çok sevdiğim -göremesem de- vw bora'yı sattı millet. Aldı, tamir etti. İşinden oldu ve satmak zorunda kaldı. Kahretsin! Neyse en azından yaz gelsin de alırık bir beachbuggy euheuhe şaka tabii, aile arabası alak şöyle sahilin tozunu attıralım hacı! Dimi ama ?! Dıp tıs dıp tıs yapmak istiyorum ben de. Böyle nightwish çalsın arabada klasjdasd

Not : Bir ara hastaneye uğrayıp hocama blogun linkini atıyım, adama anlatacaklarım düğümleniyor. Uçup gidiyor aklımdan, dün de sadece rehberlikçiye takılmış olmam sinirlerimi bozdu. Dershane gerdi, hocalar da ama şimdi daha iyiyim. Evet evet sanırım. 


Not 2: Sen elmayı seviyorsan elma seni sevmek zorunda mı? -Evet zorunda bence, doktorum tam tersini düşünse de ben hala öyle düşünüyorum. Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz! Hobbaareey!! vuhvuvh! Tamam tamam gittim.

Pazartesi, Şubat 20, 2012

Ne Gündü Ama!?!

Selam millet,
Pazartesi'lerden nefret eden insanları da ayrı selamlıyorum.

Dün akşam Dexter'ın sezon finalini izledim. Mükemmeldi, Debra ilk defa Lumen'de yakınlaşmıştı, Dexter'ın gerçek kimliğini görmeye ama dün izlediğim bölüm kusursuzdu. Travis Marshall'a saplanan piçak! Vuhuhu ve sonrasında Debra Dexter'ı iş başında basar. O da ayrı heyecandı zaten. Dayanamayıp internetten devam etmeyi düşünüyorum ama sınav arefe? evet arefesinde Dexter izlemek sağlıklı değil. Rüyamda bile görür oldum, Prof. Gellar evimize girip teker teker temizliyordu. Korkunçtu. Bırahtım! Ama tabii ki yeni sezonu bekliyoruz heyecanla.

Hell on Wheels var, fragmanını görmeyen kalmadı, her reklam arası kesinlikle bir kere gösteriyorlar. Şarkı mükemmel, mızıka kısmına hayran kaldım, çalınabilitesi yüksek. Dizi genel anlamda başarılı gibi, beklentiler yüksek tutulmazsa 1. sezonu bir tutam kızılderili ve bir tutam kovboyla kapatabiliriz. Dexter'ın yerine haftaya 23'te pazar günleri yayınlanacak. İzlenebilir.



Sıkıcı kısmına geldik ;
Sınav vardı bugün, cumartesi günü de vardı ama gripten başımın... Neyse saatini de bilmiyordum sınavın. Bugün etüdümüz olmalıydı ama olmadı. Piç dershane. İdare etcez artık. Sınavdan bahsetmiyorum çünkü kötüydü. Bu kadar.
Sabah da direkt hastaneye çıktım, sıra kaptım. Sınav sonrası ise -o kadar erken çıkmışım ki- bekle bekle ayaklarımı hissetmemeye, midemi ise görmezden ve duymazdan gelememeye başlamıştım.

Psk. ile Görüşme

Doktor direkt tanıyı koydu hacı, takıntım varmış. Görmezden gelmem gerekiyormuş rehberlikçiyi. Eh, elimden gelebilecek en iyi ama uygulanması en zor şey. Yarından itibaren daha iyi verim almaya çalışacam, en azından rehberlikçiyle muhattap olmam, yarım edebilecek hocalar -1,2 adet- var. En azından "o" adamla muhattap olmam, böylece de mutlu bir birey haline gelmiş olabilirim. 2 hafta sonra psk. ile tekrar görüşmeyi planlıyorum. Sınava da 2 hafta kalmış oluyor. Eeyyafyallayokul yanardağ vardı patlayan.

Bu arada bilgisayarımı hacklettiğini düşünen marazlı birey var bir adet, dershanede ve de aynı sınıftayız. Ona sesleniyim burdan ;
Sevgili kevaşe,
Bilgisayarım hacklettiğini düşünüyor olabilirsin. Belki de amacına ulaşmışsındır. Fakat çıplak fotolarıma ulaşamamış olman senin yeteneksizliğin, bir ara hatırlat da dosya kısayolunu paylaşıyım. Doya doya tatmin ol. Ok mi orospucuğum? 


Hadi kendinize iyi bakın millet, 400 liraya laptop alırsam olacağı buydu. Isınır ısınmaz göçüyor, hatta geçen 5dk açıyım dedim. Opps kapatıyor kendini pezo.

Pazar, Şubat 19, 2012

Anlamsız 8


DRAMA is EVERYTHING

Ne dramatik kişilikmişim arkadaş! IMDB bile tavsiye ettiği filmlerde "comedy" ibaresi olmaması için direniyor.

Cumartesi, Şubat 18, 2012

Ghost World -film-

Selam millet,
Dün sağlam olmayan kafamla izlediğim filmden biraz bahsediyim.
Filmin adı Ghost World çok yakın iki arkadaş, biri liseden mezun olur diğeri ise sanat dersi almak zorundadır. Yani yaz okuluna kalır. Böylece yazın başlarına gelenleri komik bir dille anlatmaya başlıyorlar. Gazete veya derginin birinde gördükleri ilan onların yeni eğlence arayışlarının nimeti olmuştur. Seymour adlı adamın sarışın bir kadını aramaya çalıştığı ilanla eğlenen, sonrasında ise adama bağlanan kızımız Enid, bu işin peşini bırakmaz. Seymour'a kız ayarlamaya bile çalışır. Seymour yalnız adamın tekidir. Hiç kız arkadaşı olmamış, sürekli antika ve çok eski şeyler biriktiren biri bu adam. Buraya kadar her şey normal ilerlerken, Enid'in arkadaşı Rebecca erkeklerle daha iyi anlaşır Enid'e göre. Daha kadınsı belki de.
Neyse Enid babasıyla yaşarken Rebecca'yla eve çıkmaya karar verirler, olaylar olaylar olaylar.
En iyi arkadaşınızın bile bir gün size sırtını dönmesi, tahammül sınırlarınızın fiyuuuu diye uçmasına neden oluyor tabii. Enid de Seymour'a daha çok bağlanmaya başlıyor. İlandaki asıl kadınla görüşmesini sağlıyor. Seymour'la sarışın kadının arası mükemmele yakın giderken, Enid daha yalnız daha da yalnız... Çareyi gelmeyen otobüsü bekleyen Norman'da arıyor.
Enid hayalcinin teki, benden beter. Bir gün çekip gitmek ve hiç kimsenin yokluğunu farketmediğini düşündüğü bir hayali var-dı. Gelmeyen otobüs sayesinde gerçekleştirdi bunu, belki de böyle olması gerekiyordu.

Neden ben hep bu tür filmler izliyorum neden!?!??! Hep böyle denk geliyor, komedi sanıyorum dramın dibindeyim. Lanet girsin, film çok güzeldi. Arada çok sıkıldım. Olaylar çok yavaş ilerliyordu. Kasiyer çocuğa ve Rebecca'ya ne olduğu da muamma. Yarım kalmış bir hikaye gibiydi. Sadece Enid var hacım, elimizde bundan başka hikaye de yok şeklindeydi. Bana öyle geldi, bir Lars and the Real Girl kadar olamazdı, olamadı da tabii.

Not olarak ; Steve Buscemi -seymour- iyiydin adamım!

Adult Market'te iken Enid, bu kısmı güzeldi.

Scarlett-rebecca- 11 yıl olmuş böbreem. 



İyi seyirler.

Perşembe, Şubat 16, 2012

Literatüre Geçen Eşek

Selam millet, 
Bir dershane yazısı ile daha karşınızdayız. Söz vermiştim sadece iyi yanlarını yazacam diye ama öyle oldu artık. Bugün de kötü olan bir şey yoktu. Hadi bakalım. 

Dün akşam elektrikler bir gidip bir geldiği için bütün ders çalışma şevkimi kırmayı başardı. Çok sövdüm, bu kesilmelerden sorumlu olanlara. Akşam da ders çalışamamak gibi bir huyum var ki, sağolsun anam ilkokuldan beri bu alışkanlığı hayatımın bir parçası olarak her haftaiçi saat 15 ten 19'a kadar çalışırdım, tabii ara vererek. Gün geldi okuldan uzak kaldım, işte o saatten beri... ders çalışmak... ya kendimi motive edemiyorum. Ya da alışkanlıklarımdan kurtulamıyorum. 

Bugün bir Fenol'den bir hidrojen koparılması sonucu Benzil oluştuğunu öğrendim. Yok efenim Toluen, Anilin vesaire. Güzel hoş isimler bunlar. Bir de orto, meta, para var ki bunlar "üç silahşörler" gibi takılıyorlar. Güzel güzel. 
Matematikte de sorun yok, en azından ders bakımından.
Biyoloji, buraya dikkat! İpler kopuuuuuy!!! 
Neyse 2. ders Eşeğin Tuhaf Hikayesi'ni anlattım, bütün ders buna gitti. Hocam da 2 yıllık hocam, adam şok oldu. Lan olum habarım yook! şeklinde şoka girdi. Sınıfta sessizlik vesaire. Abi ama ben gülerek anlatıyordum, cidden. En azından bütün o olaylar, evet kötü ama bana kattıkları için de bazen şükretmeden alamıyorum kendimi. Cidden, bazen iyiki bütün bunlar başıma gelmiş diyorum ki bundan kurtulduktan sonra işte sıkıntı euheue. Ama yok yok şaka yapıyorum. Pollyannanın tekiyim, belki böyle olmak işime yaradı. Bütün bu hikayeden sonra hoca "olum literatüre geçecek adamsın" dedi. 50/50 diye bi film var, onu da izlerim yorumlarız. uehe. 

Ders bittikten sonra ne mi oldu ? Tam o sırada... 
Arkadaşım geldi, ehe, sürpriz oldu bu. Beklemiyordum ama telefonum da olmadığı için güzel güzel, telefon almıcam! ehe. şaka. Bu tür durumlar mutlu ediyor. Künefe yedik! -tabii ki peynirli. Sohbet de ettik. Ama literatüre 2. kere geçmemin sebebi olacak şey, utandım çok. Hesabı kendi ödeyince de viiiiuuuuu... Utandım evet, çok hem de. Bunu da bloga yazacağımı söyledim ehe. Sorun yok bu bakımdan.

Gün güzeldi, güzel bitti. O zaman şarkımız da olmalı - ama bu durumlarda aklıma gelmeyeceği için - 
Nightwish - Bye Bye Beatiful gelsin arkadaşımı da yolcu edek hep beraber. 

Çarşamba, Şubat 15, 2012

İlik Veriyoruz Hayat Kurtarıyoruz Canlar!

BM,  blogunda yazmış, http://bayanmikrop.blogspot.com/2012/02/sevgilimle-nasl-sevistim.html
işte link yukarıda ama ben de birkaç parça bir şey ekliyim ;

Faydalı link - http://www.istanbul.edu.tr/itf/index.php?option=com_content&view=article&id=885&Itemid=174

"Lösemi hakkında bilgisi olmayanlar haberlerde, internette, twitter vs her yerde bir şeyler duyuyordur. Bu hastalığın yaşı yok, birden bire ortaya çıkabiliyor. Tv'de bir kadın gördüm ve doğru düzgün ne yapmam gerektiğini bilmesem de yarın gidiyorum Çapa'ya dedim. Neyse gönüllü donör olmak çok kolay arkadaşlar. İstanbul'da yaşayanlar için Çapa Tıp Fakultesi'ne gidip ilik merkezinde 'ilik bağışı yapmak istiyorum' demeleri ve basit bir formu doldurmalarının ardından verecekleri bir kaç küçük tüpte kan ile süreci başlatmış oluyorsunuz. Sonrasında eğer kanınız bir hastanın doku örnekleri ile uyuşursa çok basit bir operasyon ile (dikiş, neşter vb bir şey olmadan) sizde sürekli yenilenen iliklerden çok az bir kısmı ile bir insana hayat verebiliyorsunuz."

08:30 - 17:00 arasında gitmeniz gerekiyor (yani biraz garip bir durum çalışan insanları düşünmeleri gerekiyordu)

Hepatit B ve C, Kanser, Aids/Hiv benzeri bir hastalığınız var ise maalesef donör olamıyorsunuz (bana verdikleri formda yazanları yazıyorum yani en azından hepatit olanlarınız var ise maalesef onlar da veremiyor diğer hastalıklar malum zaten)

İmzaladığınız formlarda gönüllü ilik bağışından istediğiniz an çıkma hakkınız saklı tutuluyor

Bilgi almak isterseniz 

Tel: 0212 534 75 00
Fax: 0212 532 46 52









Eşeğin Tuhaf Hikayesi var yukarıda sayfalar kısmında, en azından bütün bu olaylara şahit olduktan sonra rahat duramadım tabii; hali hazırda cesaretimi toplayıp yayınlamam gereken bir yazı var ama yapamıyorum lan! Elimde değil, bir şekilde tamamlamak istiyorum tabii ki.
Neyse duyarlı olalım, bir de BM eklememiş ama iliğin nasıl alındığını biliyorum, şahit oldum. İşinizi veya okulunuzu aksatan bişey değil, operasyon sırasında acı hissi olmuyordu sanırım ama şu kadarcık acı için yumruk kadar atan bir kalbe değer bence. Hadi Bakalım!

Rehberlikçi 2. Round -Çok Küfürle Yazıldı.

Selam millet, rehberlikçiye sesleniş yazısı olacağı için lütfen çocuklarınızı veya çocuk ruhlarınızı ekrandan uzak tutunuz.
Başlayabilirim.
Sevgili Rehberlikçi,
1. dönemde, A sınıfında 4 özel öğrenciniz(!) ile birlikte, deneme sınavlarım iyi olmasına rağmen, derse girmeme engel oldun. Bu da tabii ki kaygısız olan insanlarla saçma sapan bir sınıfta devam etmeme, ders performansımın düşmesine neden oldu. Bu senin hatan! Amına koduğum! Orospu! Kevaşe... neyse devam ediyorum.
Sınavlarım iyi olmasına rağmen, diğer 4 kişiye gösterdiğin ilgi ve alaka(ek dersler ve soru çözümleri)'nın yarısını bana da gösterseydin, şu an için mükemmel bi aşama kaydetmiş olurduk. Bu da senin hatan! Sperm israfı! Meydanda seni domaltıp siktirmez miyim lan ben!?!
Neyse, devam ediyorum.
Son olarak, ek ders istememe ve hakkım olmasına rağmen, "soru çözümünde ders yazamam!" dediğin halde, soru çözümlerini işgal ettin! Bugün sabah da bu soru çözüm saatini ilk olarak benim ihlal ettiğimi söyledin. Yağ gibi yukarı çıkmaya çalışıyorsun, eyvallah. Bu bardağı taşıran son "yağ damlası" oldu, seni o damla'nın içinde kızartırım, piç!
Yarın gardını al pezevenk! Çünkü bir daha sabahlar olmaması için dua edeceksin. Hadi yarın dershane yönetimi çözemedi bu sorunu diyelim. Ben dış müdahalelerde bulunmasını da bilirim.
Açık tehdit mi?

Not : Yazı tamamen hayal ürünüdür, okan bayülgen'in de programına başladığında dediği gibi ;)

Salı, Şubat 14, 2012

Salı'dan Salata Olmaz. Rehberlikçiden de İşkembe Çorbası...

Selam millet, bugün salı ve siz bunu biliyorsunuz. 

Dün akşam Mystic River vardı tvde, sonra da Scare Tactics'te unuttum filmi, geri döndüğümde de kaçırmıştım bir kaç sahnesini. Devam edemedim ama sağlam film, yarısına kadar gelmiş olsam da, katil kim?'in üzerine kurulmuş gibi, dediğim gibi izlemedim tamamını. 

Uyuyamıyorum, ders çalışmaktan vesaireden değil. Basbayağı uyumak istemiyorum gibi, neyse dün de zaten saatin kaç olduğunu bilmiyordum, Dexter'ı da tekrar izledim. Neden tekrar izliyorum lan!? Böyle bunalım bunalım nereye kadar? Mutlu yazı yok ama şu var ; 

Bugün malum çok sevdiğim fizik dersini almaya karar verdim, dün akşam da kendi çabamla bir şeyler yaptım işte. Yetmiyor leen?! Neyse işte, rehberlikçi bana takık arkadaş, dershanenin yapacağı sınava isim yazdırmadığım için katılamıyor-muşum, öyle saçmalık mı olur? Kayıtlı öğrencisi olduğum halde dershanenin, neyse alttan alıyım dedim. Unutmuş olabilirim vesaire, şeklinde. Sen haftaiçi olan sınavlara girmiyordun buna mı girecen tavrındaydı. Bu haftasonu olduğu için girmeye karar verdim, dedim. Öyle öyle. Neyse sonra kantine çıktım, fizikçiyi bulmaya. Balkondaydı, Konuşan Kedi uygulamasıyla oynuyordu, adam konuşuyor kedi tekrar ediyor. Gülüyor öyle kendi kendine, ben de gülmeye başladım. Sonra işte ders vesaire ayarlayalım hocam, olmuyor öyle, dedim. Adam da "ya ders yazmışlar" dedi. Soru çözüm saatlerinde bireysel ders yazmayan REHBERLİKÇİ!!! soru çözüm saatini doldurmuş, sinir oldum. Neyse bağırdım çağırdım, nasıl yazar nasıl yapar böyle bir şey, diye. Rehberlikçi de içerideydi. Ben aşağı indim, sınıfta da tepkimi dile getirdiğim an adam kapıyı açtı "neden bu kadar tepki veriyorsun anlamadım" dedi. Anlamayacak ne var lan?!?! Bizzat kendisinin benimle alıp veremediği ne var acaba merak ediyorum ben de, blogumu okuyarsan sevgili hocam sen adi adamın tekisin, sorunun varsa gel konuş ... stop. 

Ben rahat durmam hacı, haksızlık yapıldı mı bana karşı, evet! O zaman napıyoruz, savaş baltalarını çıkarıyoruz Cherokee'ler hadi allaallaallalalallal! 

Dershanenin yeni sahibiyle tanıştım, süper biri. Cidden. İlk defa bu kadar rahat biriyle karşılaşıyorum. Güzelim memleketimde götü kalkıkların sayısı arttıkça, böyle insanlarla karşılaşma ihtimalimiz de azalıyor. İyi insanlar genç yaşta ölmesin. Tanıştık, şikayetlerimizi belirttik. Ben de bahsettim müdür'e bu konuda hakkında. Gerekeni yapar umarım. Haftasonları için de ek dersler, takviyeler vesaire! Vuvhvuhv! süper süper. 

Bu arada sınıfta kızın biri, zamanında işte yardım etmeye çalıştığım. Fake hesabından onu işlettiğimi sanıyor. ueaheuahae ! Sonra imalarda bulunuyor işte, ben sinsiymişim. Lan sinsi olsam sana mı olacam kevaşe! 
İşte yok efenim, benim bilgisayar mühendisi yengem var kim bana oyun oynuyorsa onun hayatını karartacam falan. Kızım bak, yengen yaksa yaksa beni yakacağı bir şey eline geçmez. En fazla kendini yakar okulundan olur! Böyle de sikerler! 

Neyse işte, benden başka bir kişiden daha şüpheleniyormuş. Lan böyle saçma sapan insanlarla saçma sapan olaylarla geliyorlar ya, gülelim euheuhe!