Çarşamba, Kasım 21, 2012

Yazı Çok Egoist, Ben Değilim

Bugün 4. Quiz'imizi de yaptık. 1 sayfa dolusu Almanca, göze korkunç geliyordu başlarda, çaktırmayın mektupların bir kısmını anlamadım. 4 Quiz 1 Vize...
Sağ çaprazımda benden nefret ettiğine dair yemin edebileceğim okul birinciliğine kendini fazla kaptırıp narsizmin ve hırsizmin-uydurdum, hırs şeyi demek- doruklarında dolaşan bir genç kızımız kendisi. Şükürler olsun ki son Vize'de onu geçemedim ve lanet bakışlarından bir an olsun uzak kalabildim.
Dünden bahsedeyim biraz hazır aklıma gelmişken;
Hoca son ders oyun oynayalım dedi ve sınıfı iki gruba ayırdı. Ödülümüz yaş pastaydı. Neyse, ilk olarak ben ve sevdiğim bir arkadaşım çıktık tahtaya, tezahüratlar ve şakalar eşliğinde :) "Hadi yapabilirsin!" deyip gaza getiriyordu grup, neyse ki ilk turu galip olarak başlattığım oyunda, devamını getiremeyen grup yüzünden yenildik. Sorun değil. Kolalar için iddialaşan arkadaşım karşı gruptan birine düello teklif etti, ikisi de hata yaptıkları için yazdıkları doğru sayılmadı. Son düello ben ve yendiğim arkadaşımlaydı. Yine tezahüratlar, soğukkanlılığımı koruyamadım malesef, bir daha böyle bir fırsat ne zaman çıkar ki karşıma. Tahtaya döndüm yüzümü ve iki cümle yazdım, mantık hatası olan iki cümle yazdım, tek sorunum bu ama yardımcı fiil ve fiil çekimlerinin hepsi doğruydu, arkadaşın yazdığı fiiler doğru çekimlenmemişti, hoca kolayı almayı kabul etti. Mantık hatalarından dolayı da cümlelerim sayılmadı ama hocanın görmek istediği şey tahtada duruyordu, hiçbir fikrim olmadığı halde fiili çekimleyebildim, anlamını da bilmiyordum, nasıl çekimlendiğini de, öğrenmiştik tabii ki ama unutmuşum.

Bugün de Almanya'ya gitme konusundaki son engeli ortadan kaldırmak için yine adım attım, hocam sağolsun daha önce aynı programla giden bir öğrencisiyle tanıştırdı. O sırada benden "hazırlığın iyi öğrencisi, hevesli, çalışkan..." sonrasını duymadım ben o anda gözünde flaş patlamış sarhoş balon balığı kıvamındaydım. O kadar mutlu oldum ki hocamdan öyle güzel şeyler duymak çok güzeldi yahu nasıl anlatıyım, bu sahnenin aynısı nı 3. sınıfta sınıf başkanı olduğum dönemlerde duymuştum, heyt gidi ondan sonra da "iyi öğrenci" kıvamında takılmaya devam etmişim, buna biraz ara vermem gerekmiş olsa bile.
Künefe canavarı arkadaşımla konuşurken bir şeye takıldım; Diyetisyenlik okuyor hem de Ege'de woohhoo! daha ne?! Ben okumak ister miydim? bundan bir yıl önce ya da 2 yıl önce evet. Düşünüyorum da hiçbir şekilde etkilenmeden kendi kararımı almış olmamın bu kadar mutluluk vereceğini tahmin etmemiştim, Peyzaj Mimarlığı ve ŞBP hakkındaki görüşlerim hariç. Onlardan birini kazanmış olsaydım da kendi kararım olacaktı ama şu an yeterince mutluyum, insanoğlu yanlış bir karar alsa bile "bu benim...ben yaptım..." diyebilmeli ya da hata olduğundan çok kendi doğrusuymuş gibi sahiplenip benimsemeli kararını.

Sıktım... Çok yazdım.

Son olarak bugün saçma sapan bir arkadaşımın saçma sapan söylediği bir şeye üzülüp saçma sapan oturduk beraber yemek yerken. Utanmaz, bir de soruyor neden sessizsin diye, neyse ki durumu diğer arkadaşım kurtardı ama lanet olsun ki birinden nefret ettiysem ya da üzülmeme neden olduysa bir daha o insan hakkında iyi düşünemiyorum, beynimin kıvrımları savunma mekanizmasını devreye koyup o insanla aramda vadiler, uçurumlar, yanardağlar ekliyor ki bu kadar kasmasını korumaya yeterli olup olmadığını düşünüyorum.

Sağlık konusuna gelecek olursam, her kış zayıflıyorum, her yaz kilo alıp toparlanıyorum. Stres neden olmuş olabilir, vitamin takviyesi almam gerekebilir, yüzüme renk gelsin, sivilceler artıyorsa bir problem var demektir ya da sadece sivilcedir büyütmeye sıkmaya gerek yok. Tartılmam gerek, kan testi yaptırmam gerek, bütün bunları kampüste yapıp yapamayacağımı öğrenmem gerek ya da sağlık ocağı.

Yazı egolarımın tatmin olup hücrelerimin yaşadığı sarhoşluğun kusmuğudur, rahatsız olanlar için "dikkat! kaygan zemin".

1 DVD - Le Refuge -Film

Kapak Arkası: 
Mousse ve Lois birbirlerini deli gibi seven iki genç, zengin ailelerden gelen bu iki gencin ortak sorunu olan uyuşturucu onları ayırır malesef. Lois aşırı dozdan ex-olur ve Mousse hamile olduğunu öğrenir, Mousse kendi "sığınağına" saklanırken hayatı bir anda Paul ile kesişir, Louis'nin kardeşi. Hamilelik, Paul'le olan dostluk falan derken 85dk geçmiş oluyor. 
DnR'dan 3 dvd 10 lira kampanyasıyla alıp kuzenimin ağır eleştirileri altında "Torrent var!" demesiyle, "enayi miyim lan ben?!" şeklinde düşünmeme neden olmuştu ama şu an aldığım için mutluyum, iyi ki almışım hani.
Filmden not: Mousse ve Paul'ün hayatları bir anda kesişirken, uyuşturucudan arınmaya çalışan Mousse'un etrafında gelişen olaylara tanık olmak güzeldi ki normal bir sinema izleyicisi bu filme gitmezdi, gitse sıkılırdı "nerde aksiyon! nerde hareket?!" diye bağrışan insanlar olurdu ki hak veriyorum şu yüzden; hollywood'un saçma sapan senaryolarıyla birlikte gerçek olana yabancılaşmamıza neden olan süslü filmlerle donatılmış sinemalarımız sağolsun. Gerçek olana yabancılaşmadan bahsederken fantazmaları eleştirmiyorum ki en sevdiğim kategoridir kendi sinema konusunda. 
Francois Ozon'un cinsel mesajları: mesela Mousse'e içki ısmarlayan adamın hamile kadınlardan hoşlanması. 
Serge ve Paul'ün arasındaki eşcinsel ilişki, sonra da Paul ile Mousse.
Yönetmene Not: Ricky adlı filmi almak istiyordum ama param yok sayın yönetmen, DnR'dan bir indirim bekliyorum 5tl film ok ama öğrenciyiz abi, başka türlü kurtarsa keşke. Francois Ozon'un tekniğini falan merak ediyordum bu filmle başlamak iyi bir başlangıç sayılmaz kendi açımdan söyleyecek olursam ama yeterince başarılı, beklentileri yüksek tutup izlemeye çalışmadım, oldukça durağan, sakin fakat sürükleyiciydi, bir sonraki aşamada ne olacağını merak ediyor insan. Gereksiz karakter tanımlamalarıyla da sıkmamış, bilmemiz gerekenleri insanlar hakkında, anlattı ve bitirdi filmi.

http://www.youtube.com/watch?v=5yjiB6NewRo

Pazartesi, Kasım 19, 2012

Üniversitedeki Arkadaşlıklar Bir Garip, İki, Üç...

Düne kadar küs olduğumu ilan ettiğim arkadaşım bugün sabah hiç beklenmedik bir şekilde barıştı, barışma yöntemimiz de ilginçti. "öp barışalım" dedi, öptüm. Espri ile karışık "seninki kurşuna dize bizi" diye de ekledim. Küs olmak çok lanet pis bir şey ki zaten. Neyse okulu ekmek de tuzu biberi oldu diyim. 2 ders sadece.
Sınıf arkadaşımızın evine gittik ki ben bu kıza hastayım resmen, aşk falan değil, ne biliyim tavırları veya bakış açısı çok şey katıyor. Ben çok mu çocukça davranıyorum? diye de düşünmeme neden oluyor. Evet, çok çocuğum. 1 Aydır sakal tıraşı 2 aydan uzun süredir de saç tıraşı olmadığım için, tahmin edin halimi. Sakal gidince saçlı bir kafa kaldı sadece. Üniversiteye gidince uzatırım zaten havasında değildim ama uzuyor işte. Pek de üstüne gitmiyorum, yana tarayınca pek bir şekil oluyor.
Evdeki problemlerde gittikçe aşılıyor mu ne? Yok yani eğer öyle bir şey varsa biri beni dürtsün kendime geleyim, dünkü sıcakkanlı tavırlarımdan sonra olacak ki ev ahalisinin diğer yarısının bana karşı beslediği ve bitmek tükenmek bilmeyen önyargı boylu boyunca yarıldı, gemimiz su alıyor kaptan! Geminin batışı her zaman kötü son değil ya da kötü de ben çok Pollyanna'yım.
Arkadaşlarım geldiler geçen, sizin evin çok gergin bir havası var arkadaş durulmuyor burda diyince, hı hı durumuna geldim ki inanılmaz pahalı çevredeki apartlara göre.
Bir arkadaşımla konuştum bugün ki sadece bir arkadaş değil, künefecanavarım o, her buluştuğumuzda künefe yediğimiz için öyle bir lakap takabilirim sanırım. 30 dk konuştuk hemen hemen, 15dksı 50 kuruş vesaire. Muhabbet güzeldi, özlemişim.
Frankenstein'ı bitiremedim, yarısında bıraktım ama sınavlar yüzünden tabii bir de kendi aldığım bir karar Victor ile Franky'nin yüzleştiği sahne dünyanın hiçbir yerinde yok, kanım çekildi resmen. Onu atlatmaya çalışıyorum bir de, Franky'nin yalnızlığı, yaratıcısına duyduğu özlem, onu her şeye rağmen seviyor olması, terk edildi ya, benim bir iblise dönüşmeme izin verme dediği kısımda ağlamak geldi içimden, yapamadım.
Klasikleri okumayı sevmesem de bu tip klasiklere canım feda -ilkokul ortaokul öğretmen tavsiyesi kitaplar anladınız siz-


DIPSTIS not: Jingle'lı not :
Film çekmeyi kafama koydum bir kere ama şu 5 ay çok kısa bir süre, sonbaharı yaşamıyoruz burda, kamera desen yok, telefonla çeksem de anca eşe dosta izletirim, ne yapacağımı bilmiyorum ama konu sağlam görünüyor, hayırlısı.



Cumartesi, Kasım 17, 2012

Almanya'ya Gitmek veya Gitmemek, Gidememek ama Gidcem!

Bu hafta bir sürü dedikodu var anasını satıyım;
Kötü bir giriş yapmak benim elimde değildi, bu hafta hatta 10 gün boyunca ara ara yağmur, ara ara da sıcakla seviştik. Buraların tadı kokusu başka be Mustafa'm- kimin günahına girdim, kimin gözüne geldim! İkisinin de var olamayacağına inandırdım kendimi. Nazar mazar gelemem öyle saçmalıklara.
Neyse biraz ucundan anlatacak olursam, en yakın arkadaşım sandığım insan hiçbir sebebi yokken kıçını döndü gitti, üniversite çok güzel-)'^+%&/() neyse kişinin XX kromozomları taşıdığını yani bir dişi olduğunu söylemiş miydim? Arkadaşlığımız süresince kıskanır oldu, yok hep yanında olmamı istemeler falan -not: ilişkisi var- hala var. Neyse, o uzaklaştı, sınıftaki diğer bir kaç parmak sayısı kadar insan da ondan uzaklaşınca, bu kez de en yakın arkadaşım dostum bilmem neyim'e sığınmaya onunla takılmaya başladı, tüh! Ben bir hata yapıp arkadaşımdan uzaklaşınca bu kız yüzünden ki aynı ortamda bulunmak hoş değil falan kem küm! Bu kez diğer arkadaşımı kaybetme noktasına geldim. Toparladım neyse ki.
Vizeden bahsedeyim, ey ahali! Okul birincisi hala okul birincisi, yani geçemedim, yaptığım son hesaplara göre kızın beni geçmemesi için haftaya quizde kötü not alması gerekiyor. Kahretsin, keşke grip virüsü biraz daha uzun ömürlü olsaydı da sümüklü peçetemi ona verseydim, yüzüne yüzüne hapşursaydım ya da, şaka yapıyorum direkt ölsün ninjıajıjaıjgıasdj! nuri alço gibi gülemedim, coşkun gibi gözlerimi şey yapamadım.
Üniversiteye gidince yazılarımın daha düzenli ve edepli olacağını düşünmüştüm ki, saat gecenin 12sine vurmak üzere, bu saatler delirme saatlerim, beynime az giden bir hormondan dolayı inanılmaz psikopatlaşıyorum. Karanlıkta on parmak klavye kullanabiliyorum, karanlıktayım.
Vizeden sonra olanlar ise tam bir facia ; HASTALANMAK!
Sümüğüm aktı, aktı da aktı, durur dedik yine aktı, önünü alamadık o derece.
Bir ara sırf bekledim akınca görünüyor mu diye, dibimde oturmasan görünmez o kadar şeffaf, pıt diye damlıyordu.
Dersler hastalanmam üzerine gelince ben delirdim Partizip2 sen neymişsin be abi!? diye haykırasım var okulun önünde. Dediğim gibi quiz, vize ok şimdiye kadar problem yok, ortalamam hala yüksek ama partizip 2 leri anlamaya çalışırken beynim resmen şelaleden aşağı atlayan su samuru kıvamındaydı.
Her şey yolunda gitmesine gidiyor, dün Skyfall'a gittik arkadaşlarla 6 kişiydik. Sohbet inanılmazdı, okuldan başladık, geçen yılki durumundan girdik, olaylar, sınavlar, sohbet bitti yemek bitti. Filmi izledik. Film boyunca bazı sahnelere biz gülüyorduk, salon eşlik ediyordu. Aston Martin'i görünce "Ooooooaaa!" diye haykırınca arkadaşlarla bize eşlik eden insanlar da oldu, neden mi eşlik ettiler dedim çünkü 3 sn gibi bi süre ekrana bakıp ne olduğunu anlamaya çalışma sırasında araba-espri-aksiyon derken biz eğleniyorduk.
Arkadaşla PES'i alışkanlık haline getirdik ve bir kere bile yenemedim, çocuğu dövcem, şaka tabii.

Üniversite lise gibiymiş, bazı insanların IQ seviyeleri alınlarında yazmayınca taklitleriyle kandırılıyorsun, iyi taklit yapmaları iyi oyuncu olduklarını göstermez elbet ama şöyle bir şey var ki içinde bulunduğum durumdan sıyrılmanın mutluluğuyla tavana tırmanıp, balkonda aşağı sarkıyorum-

Almanya planları tam gaz devam ederken hocama durumdan bahsettim ve ilk defa hastanede geçirdiğim bilmem kaç sene işime yarayacak. Motivasyon mektubumda kullanabilirim, bu şekilde ordaki tecrübelerimden bahsedip aslında sadece notları iyi olan bir öğrenci olarak değil bir "hayat okulunu" okudum ağa mottosuyla Almanya'nın el değmemiş çikolatalarına değmeye gidcem, umarım olur, inşallah olur! Her gün dua ediyorum. 

Pazartesi, Kasım 05, 2012

Hamurumsu Kokudan Sıyrıldım da Geldim!

Selam millet,
Hamurumsu ve bir o kadar iğrenç kokuların arasından sıyrılıp geldim. Bana eşlik eden dişi karabaş'a da burdan selamlar. Beirut'un Nantes'i ile başlayıp A Sunday Smile'a kadar devam eden nameler eşliğinde yüründü bugün, kampüsten eve, 10 dk sürüyor -_- Belki daha az.
Quizler falan derken, quiz harici sınavım olmadığı için "quizler finaller ödevler projeler" diyecek yüzüm yok henüz.
At Yarışındaki Eşek blogun adı dimi, hikayesi de ne acıklıdır ama. At Yarışındaki Arap Atı oldum ben, cidden oldum hani. Sabah at akşam alsdkads şaka- görmezden gelin, mutluluktan yapıyorum bu kez. Ben sınıf birincisi oldum ağalar, bacılar, gardaşlarım, canlarım gelin sarılalım. Okul 2.siyim. Ne güzel dimi? Hayali bile güzelken gerçekleşmemesi için neden görmeyince tuttum yakasından bırakmadım da. İnanıyordum hep, belki de o yüzden. Birinci ile aramızda da uçurum yok sadece 1.5 puan gibi bir şey -_- Perşembe günü vizem var, bir bakmışsın okul birincisi olarak kapamışım bu seneyi, heyt gidi havamdan geçilmez o zaman da.
Bir zamanlar seyislerin itip kaktığı siyah gözlü eşek vardı, niohohhahaha o artık Arap Atı diye de tekrar ediyim. İnsan mutlu oluyor, deli gibi mutlu oluyor, hani sırf bunu anlatmak için geldim desem yeridir.
Dolabımda bayramın son gününden beri sakladığım boğma rakı duruyor, vize açıklansın öyle açıyım.
Deli gibi ders çalışıyormuşum ki, farkında olmadan çalışıyorum. Bir bakıyorum kitap üstünde tepinirken buluyorum kendimi.
Bu yaz Almanya'lardan bloga deli gibi foto atıyor olabilirim, detaylar Aralık'tan sonra kesinleşecek, bir başvurumu yapayım da. Almanya'ya gittikten sonra hakkım olan "Avrupada istediğin yeri gez" cümlesi ise beni benden alıp fezaya fırlattı resmen. Kendimi İspanya'da falan hayal ediyim, oooyyşş bana bişey oluyor.
Uzatmanın anlamı yok, okul iyi gidiyor, "bir sevgilim yoksa kollarımda, napayım inekliği dıttıdıdırıtıt!" diye de saçma sapan cover mı diyorlar ne deniyorsa öyle bir şeyle bitiriyim.

Diğer üniversite yazılarım için - alttaki etiketlerden "üniversite" yazana tıklanabilir, REKLAAAAMLAArrrdırırdııd! 

Salı, Ekim 23, 2012

Quiz

Quizler açıklandı, girdiğim iki quizden de iyi notlar almışım.
Dün akşam üniversitenin sayfasını açtığımda ellerim titremeye başlamıştı bile. Sayfayı açtım kullanıcı adı parola derken, quizin  olduğu dosyayı indirdim. İsimler notlar, kötü notlar, korkunç notlar, iyi notlar, çok iyi notlar... derken adımı gördüm ve gözlerime inanamadım o anda. Deli gibi bağırmaya başladım, şimdilik bölümün iyi öğrencilerinden biriyim böyle devam etmesi için de elimden gelenin en iyisi daha iyisi çok iyisini yaparım umarım, yapabilirim. Notları görünce deli gibi bağırmaya başladım, annemi çağrıyorum falan. Twitter, facebookta quizin açıklandığını ilan ettim arkadaşlara, ondan sonrası da eğlenceli dialoglar.

Cumartesi, Ekim 20, 2012

Bayram=Tatil=Fazladan uyku, anne yemeği, ev sıcaklığı, sıfır ev arkadaşı gerginliği...

Selam millet!
Memlekete dönenlerden biriyim ben de, tahmin ettiğim gibi gidiyor her şey. Iyi kötü bana kalsın. Bugün saat 9 otobüsüyle dönmeden önce aparttan kızlar çıktılar bavullarıyla. Normal!
Otobüse gidebilmek için servisi bekledik kardeşle, otobüse yetiştik. 28-29 sol tarafımızda ise aparttaki kızlar. Önce kısa süreli şaşkınlık yaşadım, sonra da önceki akşam formatladığım hafıza kartıma doldurduğum Death Note animesine gömdüm kafamı. 2 yıl önce izleyip öss belası yüzünden yarıda bırakmıştım, kazanamamıştım buna rağmen. Animeyi bırakmasına rağmen kazanamadıııığğğ!!! Neyse, müzik film derken, İspanyolca öğrenmeye de karar verince ki çok hızlı oldu. Rusçaya zaman ayıramam ama grammar olarak İspanyolca daha yakın görünüyor. Önce Almancayı öğren evlat, gerisi gelir diyenler, haklısınız ama ne biliyim günde yarım saat ayırsam, okula giderken de podcastleri dinlesem yeter gibi. Şimdilik tabii. Bunun yerine Almancaya yüklenmem gerekecek ama. Quizler açıklanmadı hala 2si de iyiydi, ortalama olarak 20lerdeyim 25te. Bir AA değil. Sağlık olsun demeyecek kadar gözüm dönmüş AA alacağım günlerim de olacak umarım. Tabii ki sadece iyi not alıp ders geçmeyle okunmuyor şu meret, hadi derslerin iyi ama bir iki kelimeyi biraraya getiremiyorsun ne olacak? İkisini aynı anda götürürüm. Üyg'den de kaldım sanırım, tam emin değilim, bir iki değişiklik yaptım da kabul edildi mi acaba diye kara kara düşünüyorum sadece.

Tatil bana iyi gelsin. İyiyim ama yorgun sadece.
Bayram kutlu olsun.

Perşembe, Ekim 18, 2012

Film İzledim, Sinemada. Tablet denedim Ordaburda.

Selam selam,
Umut neden film izlemiyor? Neden bizi sıkıcı üniversite hikayeleriyle geriyor? Ekonomik kriz, savaş, açlık, yolsuzluklar yetmemiş gibi bir de senin derdini mi dinleyeceğiz be adam!
Diyenler var içinizde.
Nerden çıkardın oğlum, hah yine depresif ataklara girişmişsin, yakışıyor mu ha?
Diyenler de var.
Benim de diyeceklerim var tabii, blogu kapatı... şaka yapıyorum. Bunu denemiştim birkaç kez, hep geri döndüm.
Okuldan bahsediyim, film var yanında Bon a'petit! -bakmadan yazdım doğru mu yazdım?-
Okulda her şey güzel gidiyor, arkadaşlarım gittikçe sorunlu insanlara dönüşmeseler daha güzel olacak her şey. Ben böyle sevgi pıtırcığı gibi koridorlarda seke seke koştururken, onların koridor boyunca duvara kafalarını sürtmelerini izlemek hiç mutlu etmiyor açıkçası. Hal böyle olunca 10 gün sonra her şeyin daha normal olacağı ve bayram tatilin bütün ülkem adına huzur, barış... temenni, sağlık. Afedersiniz, kafamdan tam da bunlar geçiyordu. Arkadaşlarım, iyi insanlar. Çoğu iyi. Kötü olanlarla da muhabbetim yok, var ama selamdan ileri gitmez.
Derslere gelecek olursam eğer, Sabah saat 8.00 Almanca, Öğlen saat 13 Almanca, Almanca sabah, Almanca akşam. Almanca her yerde! Eskiden bisküvi paketlerinin arkasındaki İngilizce yazıları çevircem diye yırtınırdım ki o zamanlar 10 yaşlarında falandım, yalan değil. Inredients-İçindekiler-Muhteviyat, yaaa işte böyle.
4. sınıfta İngilizce'yi sevdim, 5. sınıfta sadece hocadan nefret ettim. 6. oldum hocaya bayıldım. 7 de aynı. 8'i hatırlamıyorum. Liseye gittiğimde, ODTÜ'lü genç bir kız gelmişti sınıfa, yaşlı hocamın eski öğrencisiymiş. Kız %99 yaparak kazanmıştı ODTÜyü ben de bir gün ODTÜde okurum diye can atmıştım, dil öğrenmek güzeldi. Hoca sayesinde daha da güzel hale geldi. Dönemi İngilizce 1.si olarak bitirmiştim. Sonrasını biliyorsunuz.
Bunu neden anlattım, doğru yerdeyim sanırım ama yanlış zamanda :). Zamanın doğruluğuna inanmadım hiçbir zaman, doğru yer vardı ama doğru zamanda hiç bulunamamıştım.

Sinemaya gittik kardeşle, Teknosa'da tablet denedik, hoşuma gitti de hiç ergonomik değil. Asus'un klavyeli tableti desen, yavaş gibi ne biliyim. Şimdilik malesef bir laptop değiller, ama yapacak bir şey yok. Okula götürülebilecek bir laptop (<1.5 kilo) desek onlar da 2000 lirayı aşan fahiş fiyatlarda. Neyse, Samsung note tableti gördüm, iyice bir denedim. Alışabilirim. Alabilir miyim bilmiyorum ama bir göz kırpıyor kenardan. Apple ürünlerini tamir ettirmenin maaliyeti ve aksesuar çeşitliliğine rağmen fiyatların başını alıp gitmiş olmasından dolayı sevmiyorum. Garanti süresi 1 yıl! Oha çok uzun bir süre(!) peh!

Filmden bahsedeyim.

Filmin adı Looper, Joseph Gordon Levitt, Bruce Willis ve Emily Blunt gibi sağlam oyuncuların bir arada olduğu aksiyon, dram karmaşası ve tam bir bilimkurgu sayılmasada salata'daki sirke kadar da bilimkurgu vardı.
Joe(Joseph) adındaki adam Tetikçidir ama bu bizim bildiğimiz tetikçilerden değil. Gelecekte bir zaman makinesi inşaa edilmiş ve bu zaman makinesi anında yasaklanıp mafyanın eline geçmiş. Mafya da bu makineyi gelecekteki öldürdüğü insanları geçmişte tuttuğu tetikçilere öldürtmek için kullanmakta. Hal böyle olunca tetikçiler de bir süre sonra yaşlanıyorlar, hatta ölüyorlar. Gelecekteki hallerini döngüyü tamamlamak için öldürmek zorundalar. Ama Seth ve Joe döngüyü tamamlayamaz.
Seth'in başına gelenleri izlerken dehşete kapıldım.
Joe, döngüyü tamamlamak için gelecekteki halini yani Yaşlı Joe'yu(Bruce W.) öldürmek zorundadır. İnanılmaz bir kovalamacaya şahit olup, Sarah(Emily Blunt) ve oğlu Cid'in yaşadığı çiftlikte biraz mola veriyoruz. Orda yaşananlar bana kalsın. Bırakalım geçmiş veya geleceği düşünmeyi anın tadını çıkaralım, haydi Hippieler sizin için geliyor, elleri göreyim elleri - Jefferson Airplane - Somebody to Love


Bu arada kendini ünlü sanan birkaç twitter orospusuna diyeceğim vardı da çok sinirliyim, hippie'liğim hümanist duygularım resmen şeytani dürtülere yenik düşüyor onları görünce, görmemeye çalışıyorum.

Pazartesi, Ekim 15, 2012

Üniversiteden Bahsetmeye Devam

Üniversite öyle bir şeymiş...
Dediğim zamanlardan bir tanesi ki çok ilginç veya ultra sıradışı değil. Dışarıda kaldım dün. Bildiğin arkadaşta yatıya kalmak.
Dün Türkiye maçı vardı, "milli maç harici maç izlemem" elit görünümlüler size sesleniyorum ben izleyemedim onu da hani. Onun yerine arkadaşlarımla birlikte takıldım, sahil boyunca yürüdük. GS-FB-... meydanları vesaire derken, bizim sınıfın psikopatlarına denk geldik. Arkadaş da diyor "bu bizim deli değil mi?" diye. Gecenin karanlığında insanları teşhis edebiliyor. Neyse, takıldık biraz gruba sonra dağıldılar tabii. Biz de km'lerce yürüdüğümüz yetmemiş gibi birkaç km daha yürüdük. Google maps sağolsun, yardımcı oldu bu konuda. Dönüşü de var bunun, bir kaç km de ordan hesap yetmiyor.Dönüşte bira aldık, zaten yorgunuz, benim direkt uykum geldi, kaslarım gevşedi ama sızmadım. Müzik, sohbet, gırgır şamata. Üniversite arkadaş olmadan liseden farksızmış bunu gördüm, ilk gününden beri üniversitenin, beraber takıldığım arkadaşım. Ev arkadaşı da aynı sınıfta zaten. Neyse sabah olmadı mı oldu tabii, günün bir kısmını da benim evde geçirince güzel hoş vakit geçirdim.

Bütün bunların ertesi günündeyse sıkıntıdan ölünüyormuş. İnternet inanılmaz yavaş, buna rağmen Facebook'a yazıyorum sıkıntıdan, fotoğraf yüklüyorum. Açlıktan ölmek üzereyken, sucuk kızarttım, üstüne bir de aynı yağda patates domates kızarttım, sucuk ekmek yaptım, arasına turşu ekledim. Bitirmek için direndim, direnmemle birlikte midem isyanda tabii. Motoru bozuk mikser kıvamında sesler çıkarıyordum bütün gün. -Tabii birleştirirsem eğer bugünün sabahı da karınağrısından duramaz haldeydim neyse ki öyle abartılı bir sorun yoktu. Kusmadım, sindirim sistemim şu an için stabil.
Çarşamba günü Quizim var, şans dileyin, ihtiyacım olacak. Dikkatsizliğimle savaşmam da gerek tabii :)

Çarşamba, Ekim 10, 2012

Bölümün İneği Sagt : "Hallo!" - Delirebilirim

Bugün pek bir şey olmadı ama şunları anlatayım ;

-Bölümün ineği olmayı başardım, evet ben. Geçmiş yazıları okumuş olanlar bilirler ygs-lys zamanlarımı. Hocalarımın benden iyi şekilde bahsediyorlar, bir Atyarışındaki diyorlar başka bir şey demiyorlar -atmaktayım- dün derse başlamadan önce hoca adımı söyleyince "aman yandım, yine ne yaptım ben yea?!" diye geçirirken aklımdan, "helal olsun, aferin!" diyince hoca "ooh Mein Gott!" dedim içimden. Moodle denen sistemden bahsediyim, öğrencinin derste ve ders dışı diğer materyallerde gördüğü araştırmaların internet hali, hocalar her tıklamanızı, yanlışınızı takip ediyorlar. Ders çalışırken anneniz veya abiniz-ablanız hiç başınızdan ayrılmadıysa bu sisteme alışık olabilirsin, biri sizi gözetliyor hissine kapılıyorsunuz ama rahat olmakta fayda var.
Bendeki "amaaan, yanlış yaparsam ne olacak" diyip, ipucu da alıp, hatta yeri geliyor kitap bile karıştırıyorsanız sistem faydalı gerçekten. Hocalar da bu sisteme gerçekten önem verince, ben de bilgisayar başından ayrılmayan biri olunca evet inek oldum. İnek olmak istiyordum zaten, oldum da hani. Hiç mi dışarı çıkmıyorum? Çıkıyorum ama sabahlamıyorum en azından. Güzel şeyler olacak öyle devam edersem, hadi Tschüss!