Pazartesi, Mayıs 21, 2012

Stresten Eser Kalmadı -foto moto-

Dün arkadaşlarla buluştuk, alışkanlık haline getirdim sanırım. Kardeş de geldi, çok keyifliydi her şey. Her pazar takılıyoruz hep beraber, stres falan kalmıyor, iyi hissediyorum. Bu gidişimde ise çamlık sefası yaptık, cips, gofret ve kola alıp, koyulduk yola. Ilk gidisim değil, yorucuydu. Nefes nefeste kaldık, hava bi sıcak bi soğuk, terimiz kurudu usuduk, terledik tekrar, hava öyle temiz esiyordu ki kafayı koyup sizasi gelir insanın, sohbet, müzik, bi kaç foto. Bu kadar temiz havadan sonra nargile içmeye gidilir mi lan? Gittikçe, ben içmem, temiz hayat dedikleri s.kmsonik bi şekilde yaşıyorum, j&b ballantines bira, ok alkol hayatımın minik kısımlarına tecavüz etmişti ama içime duman çekip anlık zevklerin koynuna sokulmaya sanırım, batak çevirdik birkaç el, kuralları tam bilmememe rağmen aldım bi.kaç eli ehuhu günün mutlu eden kısımlarından. Bir iki elde yenilince de "sıkıldım ben yea oynamıyorum triplerine girdim" sakadan tabii, ortam bogucuydu kahvehanenin bodrum katinda 4 arkadaş takiliyorduk. Yalnız biz bu mekana gelmeden önce yol kenarında yürümek yerine, köyün içinden geçtik. O anda bir gürültü, uçak sandık, yol görünmüyordu ama uzaktı Chopper olduklarını sesinden anladığımız motorlu kafile geçiyordu. Fuakq yea, gorebilseydim keşke, 20 kişi rahat sayılıyordu. Of kaçırdık.
Birkaç adet fotoğrafla da kapanış yapalım ;

Rügar Türbinleri, doğru yazılmamış olabilir. Manzarranın ağzına ederler,
 aşağıdaki dev çelik direk de bunların eseri



Brave New World'deki Eddy'e benziyor ;  link

Sanayi.

Türbe! :)

Tırmanmışız, köy aşağısı işte. Karşıki dağlar jenderme falan.



Pazar, Mayıs 20, 2012

Temizlenecekler Listesi

Bu aralar salaklaşmış hissediyorum, mallaşmış hatta. Önceden olsa bu saatlerde manyak gibi durum güncellemesi yapıp insanların şaşkın suratlarını hayal edip gülerdim ama bugün neden farklı oldu bilmiyorum. Sanırım sadece yalnız kaldığımda öyle oluyor, şu an yalnız hissetmiyorum diye mi acep? Neyse ne, yalnız kalıp ağlayacağım günlerim de olur, tahmin edebiliyorum. Ağlamam kolay kolay ama hayali bile koyuyor. Çok severdim yalnız kalmayı da yalnız kalınca insan yapacak bir şey bulamıyor, deliriyor en mantıklı şekilde. En azından benim elimden gelen en mantıklı şey.
Dün atıştık anamla, "lan oluum sen kazanmayacak mısın? sabah akşam tık-tık diye bu bilgisayarda" yok bi de klavye sesi o tık-tık dediğimiz. Kazanmazsam kazanmam dedim, bırak ya! Sen öyle diyince daha bi stres oluyorum, daha bi çalışmamaya başlıyorum, yapma gözünü sevdiğim diyip tatlıya bağladım. Sen bilirsin, bir daha söylemem ama sonra üzülen sen olacaksın dedi. Anne, üzülen ben olacağım biliyorum ama benden kat ve kat üzüleceğini biliyorum ve bu beni mahvedecek, bunun olmasına izin vermeyeceğimi de biliyorsun, öpüyorum ellerini.
Bugün "trekking" yaptılar yengemle, tam çılgın bizimkiler. Beni de alın desem de geçen sene yalvarmama yakarmama rağmen "sen çıkamazsam oğlum o tepeleri..." kadın hani 30 yaşlarında değil, 40 yakın bir yerde ama bir 40 değil 39 diyelim bir de hipertansiyon, kolesterol derken bana nispet olsun diye mi çıkıp geziyorlar? annemin 4X'li yaşlara girmesini istemiyorum kendimin 2X'lere girmeme dayanamadığım gibi. Neyse, bizimkiler gittiler, zaten operasyon başlatılmış, asker her taşın altına bakıyor. Bizimkilerde kekik merakı, yok hacı bu ikisini terörist sanıp tadatadatdada şeklinde hatta fiyyyyuuuu baaAAAM! şeklinde de vurulabilirler. Cağnım ülkemde dağa çıkan herkes terörist, geçen yılki çoban olayını unutmadım. Neyse, benim içimde bir korku tabii, gidip de dönmezse eğer kekik toplamaya giderken asker tarafından vuruldular, şeklinde bi manşet geldi gözümün önüne, şeytana lanet okudum attım kafamdan o düşünceyi, lan kaybetme korkusu kötü. Baba-Anne bir de Anneanne için geçerli bu, anneanne can keşke daha çok zaman geçirebilsek eski günlerdeki gibi, ama olmuyor lanet olsun!

An itibariye Bayern-Chelsea 111. dk 1-1 vuhvuh 1'ler havada uçuşuyor, güzel.

Ağzına sıçtığımın dünyasında orospu çocuğu çok, mesela bir adam var, orospuçocuğu bildiğin ama annem dedi ki annesi çok hanımefendiymiş o zaman sadece orospu diyelim bu adama, hatta puşt, pezevenk ve dümbük diyelim ; "temizlenecekler listemde" bu adam, bu liste öyle bir liste ki dedemin eskiden yattığı kadınlardan tut, tavuğumuzu yiyen sansara kadar uzuuun bi liste. İşin kötüsü bunun gerçekleşemeyecek olması, kafamda temizlemiş olmamsa, beynimin orta yerinde bir lezyon belirmesine sebebiyet verebilir.

Yarın 12'de yine arkadaşlarımla buluşacam, bakalım bu kez kardeş de gelecek inşalla sıkılmaz. Temiz hayata sokayım, nargile içemiyorum. Sevemiyorum öyle şeyleri, anlık zevkler, geçici mutluluklar bana göre değil, çok yapmacık.

Cuma, Mayıs 18, 2012

Kaçın Fetih Var! -Şarkı Yüzünden-

Cumalar güzeldir, en az pazartesiler kadar ya da pazarlar, euheue dalga geçiyorum.
Bilgisayarı kurcalarken şarkı buldum, kendim indirmediğim, biriktirmediğim bir şeydi hatta, nasıl gözümden kaçmış, nasıl gelmiş oraya hala bulamadım. Tek bildiğim fethedildim, kulaklarım bayram etti, zihnimin boş sokakları aydınlandı, ne biliyim, dar sokaklardaki ağır abiler bile içlendi bu şarkı yüzünden. Grup çok hoş gerçekten, şimdilik 2 parçayı iyice dinledim de diğerleri için sabırsızlanıyorum.

Yeni keşfedildiniz, zor bırakılırsınız.

Pazartesi, Mayıs 14, 2012

Yorum Meselesi

Yoruma kapalı blog, aramaya kapalı blog, insanlarla bağlantısı kesik blog derken, çok sevgili okuyucularım soruyorlar, haklı olarak, neden yorum kutusu kapalı? diye. Açıklama yapma gereği duyuyorum çünkü sadece bir kişi değil bunu soran ;
Millet, yorum kısmı kapalı çünkü birden fazla sebebim var ve hepsi birbirinden saçma görünebilir.
Kapalı çünkü, bu aralar takıntılıyım, dağınığım, alınganım. Yorum kısmında söylenecek herhangi bir söz hayatımı bi şekilde rayından çıkarabilir, o duruma geldim.
Kapalı çünkü, çok online oluyorum, hep bakıyorum kim ne yazmış diye. Anlayacağınız blogu bile takıntı haline getirmişim, takıntı değil ya da başka bi isim bulalım biz buna.
Kapalı çünkü, illa yorum kısmından ulaşılmasın, alt taraftaki kutuyu kaçınız gördü? Twitter hesabı olup da eklemeyen blogcular, takip edince ölmüyorsunuz biliyorsunuz bunu dimi? Ben elimden geldiğince takip ettim hocu sıra sizde, nispet yapıyım, nazım geçsin azıcık.
Kapalı çünkü, kapatmak istedim sadece, bu kadar abartmış olmam yüzünden, bu kadar umursadığım için kapadım. Yorum kısmını kapamak, yapılan yoruma cevap vermemekten daha şerefli. HBBA'ya zamanında kızmıştım, açıklama yapmıştı, hiç gerek yoktu aslında. İşte bu yüzden sevgili blogcu, bunaldım, sıkıldım, kendimden bile bıkmış haldeyim, bu yüzden bi de, iletişim kurmama isteğim yoğun belki de.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bi yazı yazacaktım da keyif kalmadı ; telefon aldım, blog uygulamasını bulamadım. Telefon genel anlamda hoş şık güzel. Dün arkadaşlarla buluştuk falan onu da ayrı yazacam, iyi oldu çocukları görmem, moralim düzeldi biraz. Doktor meselesini de çözemedim henüz, yarın inşallah erteleye erteleye kendi kendimi fik fik...

Pazar, Mayıs 13, 2012

Anne?

Şarkı önce benim anneme sonra annesini kaybetmiş olanlara gelsin, duygusala bağlamak veya nasıl anlaşılırsa öyle.




Not : Kolaya kaçıp bir videoyla kurtardım günü? gibi görünebilir ama yazmaya kalkışsam günlerimi aylarımı alır, tek bir cümleyle anlatamıyorum kendisini.

Bir iyi Bi de kötü Haber var, Ya Da İki kötü.

Galatasaray şampiyon oldu, uzun zamandır maç izlememişim bu maçı izlerim diye düşünürken de izleyemedim, ne zaman ki ben GS maçı izliyorum adamlar yeniliyor, bu yüzden izlemiyorum bi de takımı tutamaz hale geldim, bu yüzden de izlemedim. Yazıklar olsun, lan nasıl izlemezsin diyenler...
Bu güzel, mutluluk verici bi haber ama üzücü olan geliyor.

Ebru öldü, Ebru kedi sokak kedisi bugün yolun ortasında dururken ezilmiş. Üzüldüm tabii, yavrularından bir tanesi de öldü. Hatta boncuk, mavi gözleri olan ölmüş. Üç yavru kalmış, hafıza kartında sorun olduğu için de atamadım videoyu, üzgünüm. Yavrular da hala emziriliyordu, napacaz la? Aç kalıp ölmelerine yürek dayanmaz, çaresi olmalı. Bir şekilde ulaşın şu adreslerden ; http://atyarisindakiesek.blogspot.com/p/bizi-birbirimize-baglayan.html
Şuralarda verdim bağlantıları, yavrular bir aylık bile değil, dediğim gibi bi çaresi olmalı yoksa elimden bişey gelmez yani, süt içirmeye çalışıyoruz ama içmiyorlar. Ölecekler mi?

İki kötü haber - Fenerlilerin gözünden
Bir iyi bir kötü haber - Galatasaraylıların gözünden

Siktir ya! Lan Kader'e ok, demediğimi bırakmadım ama Hayat da az şırfıntı değil.

Cumartesi, Mayıs 12, 2012

Annemler Günü - Züccaciyecileri KYD

Anneler Günü dedikleri,
Geçen yıl hediye almadığım için kalbi kırılan bir annem var, zaten bir annem olduğu için de Annemler Günü değil de Anneler Günü olması mantıklı olmuş. Neyse, bugün gittim hediye bakındım, arkadaşı yolundan döndürdüm, iyi yoldaydık ikimiz de iyi bir amaç için kötü yola düştük, ikimiz de o yolları bilmeyiz, hediye bakma konusunda tembeliz anlayacağın. Ben bakır cezve ararken bir züccaciyeye sordum, züccaciyeci amca abisine yolladı, lan oğlum kötü yol dediysek aklına kötü şeyler gelmesin. Neyse, abisine gittik, bakır cezve var mı dedim? Var, dedi. Eeh, bi bakıyım, dedim. O sırada başka bi müşteri geldi. Adam sallamadı bizi, iyi de oldu. Dediğim gibi kötü yolun iyisi kötüsü olmaz, buldun mu kötüsünü kollayacan dötünü. Neyse efenim, bunlar küçük dedim. Daha büyüğü yok mu? Yok yok, bundan daha büyüğü yok, dedi. Ama bizim aile büyük efenim, kaç fincan sığar ki buna? dedim. Yeter işte o, dedi. Yetmez, ben gidiyorum, dedim. Döt falan sağlam atlattık burayı da.

Ben bu kadar badire atlatmışken anam çemkiriyor, yok efenim milyon çeşit cezvesi varmış, tişört al oğlum. Hem halana gidersin tek kuruş ödemezsin, dedi. Ben içimden gelen bi şey almak istiyorum, dedim. Amaaan, ne diyorsam gel lafıma be çocuk, gibisinden şeyler söyledi. Yok anacım sana hediye falan, git ne alıyorsan kendine al beğen, giy, hatta altın düşmüşken bir kaç bilezik falan al bozdururuz ileride. Te allaaam yeaa!

Gittim ben, دله بال حاير hoşçakalın yazdım hem de arapça gerçi olmadı gibi ama olsun tersten türkçe de acayip yazıyılıy.

Cuma, Mayıs 11, 2012

Dikkat Melankolik Çıkabilir.

Bir şey anlatmıyorum, hiçbir şey anlatıyorum. Dalga geçme hiçbir şey anlatmıyorum şeklinde bir cümle kurup olumsuzlukların üzerine olumsuzluk katmak istemedim, kat ve kat olumsuzluk kimsenin işine yaramaz. Umut lazım bize ve şu an en çok ihtiyacım olan şey, seni bilmem ama ben melankolinin dibindeyim.


Çarşamba, Mayıs 09, 2012

KOKU -film değil-

Deodorant - Yeni aldığım, kızları deliye döndürdüklerine, kışkırttıklarına inanan bi marka, hoş güzel, kokusuna bakmadan aldım, sürpriz olsun diye, sabah sıktım. Aldığım ilk kokuydu uyandıktan sonraki.

Balık ve Et Toplama Aracı - Bu ikisi bende öyle bi etki yaratıyor ki uyanmama yardımcılar, dershaneye giderken güzargahım sağolsun, değişmesi mümkün hatta bu kez de taze çekilmiş miss gibi kahve kokusu olacaktı, sabahın en güzel kısmı olurdu, neden öyle yaptım bilmiyorum.

Dershane - Kokusu kötü değil ama boğucu, sınıflar kötü kokuyor gibi, gibi değil kötü.

At Gübresi - Basmamak için direndiğim, kokusundan da geberebileceğim, gebermem ama en azından kötü yahu. -dershane dağda değil ama işte halden, pazardan gelen at arabaları, her ne kadar bebek bezi niyetine çuval kullansalar da "dıkşıın dıkşıın" şeklinde sıçratıyorlar yerlere.

Takım Elbise ve Deri - Deri kokusunu seviyorum, kliması olan giyim firmalarını seviyorum -bazılarında yok- tekstil, kumaş o tür şeyleri de seviyorum. Böyle bir yerde iş bulabilsem yazın, beleşe de çalışırım karnım doysun yeter. Ayakkabı da vardı, fetiş falan değil benimki ama deri seviyorum arkadaş, ölmesin hayvanlar karşıyım ama umarım yasal bi şekilde alıyorlardır, bi inek olsun bi öküz dana büyükbaş derilerinden bahsediyorum, kaplan derisi giyecek param olsa bile almam len!?

Yine Tekstil - Klimasızsa ı ıh, ter kokuyorlar, giy çıkar giy çıkar, oluşan sirkülasyonla burun direklerim "selam koca adam, ben geldim" diyip giriyor içeri. UTANMAZ!!

Yine Et - Et aldık, yemek için. Kan kokusu hakimdi, küçük. şarküteri sayılmayan bi yer. Çıktım, rahatsız etti, sonra alıştım. Kola içtik bi muhabbet bi muhabbet sorma. Endonezyalı genç kadın girdi içeri, internetten tanışmışları kocasıyla, annem de atıldı "benim oğlum da hep internette -güldü-" ben de güldüm, kasap amca da güldü, hepimiz güldük. Buralar Filipinler, Endonezya, Asya, Uzakdoğu Ülkelerine ev sahipliği yapıyor. Hani eskiden beri öyleymiş hala öyle, çeşitlilik önemli minik çekik gözlü sevimli çocuklarım olsun isterdim, japon n'apsın la beni? Kısmeeet!

Yine Kahve - Bu kez tam kahve, yeni çekilmiş olsa da olmasa da farketmez, kahve favori! Elma suyu gördüm, yıllardır arıyorum bi market de aha biz Eşek için elma suyu alalım falan -hoşaf meselesinden dolayı sanırım-

Bugünlük bu kadar koku yeter, yeni kokularla karşınızda olucağız efenim, şaka yeni kokuları nerden buluyum yahu?
Kedicikleri birazdan fotoğraflamaya gidecem akşama atarsam gene iyi, Ebru-dizidekine özendik- ve yavruları, coming soon. Kedi sevmeyen bünye, Joy'un blogunda göre göre alıştı, küçükken çok, tırmalamıştı aşufte kedi o yüzden korkarım. Bi şekilde çekcem fotoları! Yavrular yenir, gözleri masmavi len! Bembeyaz bi de tüyler...




Pazartesi, Mayıs 07, 2012

Peh!

Yazmayacaktım...
Yazıyorum, pazartesi günlerinin pek bi anlamı kalmadı gibi, ne nefret, ne sıkılma durumları, ne de diğer depresif haller. Giremiyorum hiçbir duygu durumuna, ruh gibiyim. Dersler? Hayır hayır, bu yüzden değil. Nedenini ben de bilmiyorum.
Sınav vardı bugün, bak bu olabilir! Lys denemesi ne kadar kötü olabilir ki? Çok değil, az da değil çok az da değil. Kıvamını tutturamıyorum ben günlerimin, kıvamı bozuk günler, ruhsal anlamda çöküntüler, kafaya takmalar, takıntı haline getirmeler, bitmek üzerine olan durumlar, bitmeyen durumlar, nefret edilenler, az sevilenler, sevilenler, görüşülmeyenler, azlar çoklar...
Film izlemeyi planladım, onu bile beceremedim, dersim vardı dün. İş güç enerji, kendi kendime bi espri bile uydurdum ama buraya yazmayı planlamıyorum, üzgünüm.
Sınavdan tekrar bahsediyim bakalım, sınav bitmeden kitapçıkların üzeri ilginç şekillerle kaplıydı, çizdim. Rehberlikçi aldı, yeni gelen. Biyoloji ise bende kaldı. Optiği de katladım, origamisel. Hiçbir zaman kuş yapmayı beceremedim ama denedim. Hani kuyruğunu çekince kanatları hareket eden, uçuyormuş efekti yaratıyordu, şimdi olsa mutlu olurdum belki. İnternetten kurbağa yapımına bakmıştım geçen sene, çok zordu. Yapamadım, hatta bumerang bile yapmayı denedim, fırlattım ama geri gelmedi. Kağıt parçası tarafından terk edilmek de acı veriyormuş, hiç değeri olmasa bile gözünde.
Telefon aldım, en heyecanlı şey bu olabilir belki. Cumartesi gelecek, kamerası var, müzik çalıyor falan. Yapmayı sevdiğim iki şeyi yapabileceğim bi alet.
Başka bir şey de yoktu, abarttım bile.