Pazartesi, Kasım 21, 2011
Anlamsız - Ayak?!
Annemle kavgamızdan sonra anneannem arar ; yenilesi sevilesi bağra basılası bi kadın olan anneannem beni annemin elini öpmem için ikna eder ama anam napar? Gider ayağını uzatır. Bunu hakkedecek ne çok şey yapmışım lan?!
Etiketler:
anlamsız
Tanrı J&B'yi Yarattı ama...
Selam millet bugün sessiz sakin bi gün geçireyim dedim yine beceremedim. Sınav vardı gitmedim, başım fena kollarımı da hareket ettirmekte güçlük çekiyorum. Halsizim bildiğin. Antibiyotiklerle boğuşuyorum.
Neyse anam evde değildi, kardaşlarım da, bi ses kafamın dibinde ; yengem başucuma kadar gelip kahvaltıya çağırdı sağolsun. "Hadi kalk bırak inadı" şeklinde. Kıramadım kadını, kalktım yüzümü yıkamadan merdiven sağ sol çarpa çarpa çıktım. Huzursuzdum. Bitkindim, yüzümü yıkadım amcamlarda. Kahvaltı da yaptım, "sınava gitmeyecek misin?" diye sordu yengem. Hayır dedim. Kısaca.
Kahvaltıdan sonra eve geri döndüm, aklıma kötü kötü şeyler geliyor bak seni son kez uyarıyorum! dedim kendi kendime ama dememle birlikte "lan acaba dolaptaki açık j&b'den bi yudum alsam nolurdu?" diye şeytanlarımı yokladım. "al bi yudum lan, ölüm yok ya ucunda" dedi şeytanlardan zayıf olanı. "Lan, dedim. Antibiyotik alıyorum, ya ölürsem?!" , şişman da kalkıp "bu fırsat kaçmaz bi yudum lan!!!" dedi. Onlara uydum, kalktım bi yudum aldım, şişeden hem de bardakla falan uğraşmadan. Yalnız şöyle diyim, bi yudumdan sonra beynimde flaşlar patladı. Çohhoş bi duygu, sarhoş olmamam gerekiyordu ağzım da viski kokmamalıydı. Ağzımı çalkaladım bi güzel. Müzik dinledim. Daha nolsun ey blogcu?! niahaheuahe!
Bu arada dayımdan johnny walker içki matarasını istesem verir mi acep? Ya da Vintage Zippo çakmağı?! Nah verir sevgili blogcu o şarkıdaki gibi "nah nah çıktı nah çıktı" bana da nah çıkar bu saatten sonra. Ama J&B'yi tavsiye ederim tadı johnny abimizin kırmızısından daha güzel, itinayla içilir.
Neyse anam evde değildi, kardaşlarım da, bi ses kafamın dibinde ; yengem başucuma kadar gelip kahvaltıya çağırdı sağolsun. "Hadi kalk bırak inadı" şeklinde. Kıramadım kadını, kalktım yüzümü yıkamadan merdiven sağ sol çarpa çarpa çıktım. Huzursuzdum. Bitkindim, yüzümü yıkadım amcamlarda. Kahvaltı da yaptım, "sınava gitmeyecek misin?" diye sordu yengem. Hayır dedim. Kısaca.
Kahvaltıdan sonra eve geri döndüm, aklıma kötü kötü şeyler geliyor bak seni son kez uyarıyorum! dedim kendi kendime ama dememle birlikte "lan acaba dolaptaki açık j&b'den bi yudum alsam nolurdu?" diye şeytanlarımı yokladım. "al bi yudum lan, ölüm yok ya ucunda" dedi şeytanlardan zayıf olanı. "Lan, dedim. Antibiyotik alıyorum, ya ölürsem?!" , şişman da kalkıp "bu fırsat kaçmaz bi yudum lan!!!" dedi. Onlara uydum, kalktım bi yudum aldım, şişeden hem de bardakla falan uğraşmadan. Yalnız şöyle diyim, bi yudumdan sonra beynimde flaşlar patladı. Çohhoş bi duygu, sarhoş olmamam gerekiyordu ağzım da viski kokmamalıydı. Ağzımı çalkaladım bi güzel. Müzik dinledim. Daha nolsun ey blogcu?! niahaheuahe!
Bu arada dayımdan johnny walker içki matarasını istesem verir mi acep? Ya da Vintage Zippo çakmağı?! Nah verir sevgili blogcu o şarkıdaki gibi "nah nah çıktı nah çıktı" bana da nah çıkar bu saatten sonra. Ama J&B'yi tavsiye ederim tadı johnny abimizin kırmızısından daha güzel, itinayla içilir.
Etiketler:
at yarışındaki eşek
Pazar, Kasım 20, 2011
Hata Mıydı? Tartışılır...
Psikiyatriste görünmek kadar aptalca bi düşünceyle yanıp tutuştuktan sonra, doktorumun 3 ay sonra beni bi psikologa sevk etmesi, ilacı kesmesi ve diğer olaylar ;
Bütün bu olayları toplayıp grup yapasım var.
Videoya çekip porno diye pazarlayasım var.
Kafatasımın içini açıp içeride olup biteni gizli kameraya çekesim var.
Sanırım dünyanın en büyük endüstrisine beynim kadar yenilik katacak başka bi olay yok sanırım. Beynimin kıvrımları kamasutraya yenilik katarken, lobların birbirlerine olan bu yakınlığını görmezden gelemezdim. Bu hem sektöre ihanet hem de böylesine mucizevi bi olayı gözden kaçıran bilimadamlarına hakaret olurdu. Beynimi buraya boşalttıktan sonra da sanırım başka bişeye ihtiyacım kalmadı.
-Bugün aklıma gelen kötü düşünceler : Viski içmek -J&B göz kırparken dolaptan. Remeron içmek -ipnelik derecesinde ağır bi antidepresan. -Ve evden kaçmak.
Bütün bu olayları toplayıp grup yapasım var.
Videoya çekip porno diye pazarlayasım var.
Kafatasımın içini açıp içeride olup biteni gizli kameraya çekesim var.
Sanırım dünyanın en büyük endüstrisine beynim kadar yenilik katacak başka bi olay yok sanırım. Beynimin kıvrımları kamasutraya yenilik katarken, lobların birbirlerine olan bu yakınlığını görmezden gelemezdim. Bu hem sektöre ihanet hem de böylesine mucizevi bi olayı gözden kaçıran bilimadamlarına hakaret olurdu. Beynimi buraya boşalttıktan sonra da sanırım başka bişeye ihtiyacım kalmadı.
-Bugün aklıma gelen kötü düşünceler : Viski içmek -J&B göz kırparken dolaptan. Remeron içmek -ipnelik derecesinde ağır bi antidepresan. -Ve evden kaçmak.
Etiketler:
at yarışındaki eşek
Cumartesi, Kasım 19, 2011
Dün Akşam Olanlar - Korku ve Şiddet içerir!
Dün akşam her normal aile gibi "ailece" oturup dizi film her ne boksa izliyorduk ta ki ;
Atv'de töre, çocuk yaşta evlenme ve diğer öğelerle süslenmiş filmi görene kadar. Mahsun bey güzel iş çıkarmış, tarlada koşan cocuk bulutlar vesaire , sinema filmi gibiydi.
Sonra kardeş katili olmaya karar verdim sanırım, bilmiyorum bir anda bişey oldu.
İçeri, odama girdim. Kardaş laptopta"sahiplenmiş" facebook oyunları oynuyor, fizy'den halil sezai - isyan'ı açtı. Bülbül gibi sesimle eşlik ediyim dedim kapattı. Sinirlendim. Karambol 1!!!
Laptop'ı getir bari töresel filmlere kurban gitmiyim en fazla seni izlerim dedim. Kabul etmedi ilk başta. Karambol 2!!!
Anama bağırdım çağırdım adam gibi şeyler izleyelim diye. Zaten hastaydım gözüm başım her bi tarafım götüm bile ağrıyordu. O da kabul etmedi. Karambol 3!!!
Neyse sorun değil, kardeş de showtvyi açalım dediğinde anam robot gibi , tak kumandaya. Açtı showtvyi. Neden ben diyince açmadın!? Karambol 4!!!
Laptopı aldım, bloga baktım. Bişeylere baktım, facee baktım kafamı dağıtacak bişeyler aradım. O anda müzik de dinleyebilirdim ama buna kızarlardı. Tahmin.
Neyse sorun değildi. Sonra kardeşimle tartışmaya başladık. Ev hali durumlar malum, maddi çöküntü. Babam 1 aydır doğru dürüst para yollamadı. Vesaire. Telefon alacaktım, almıyorum. Fuck artık. 5800'ım vardı gittim kardeşime verdim ;
İlk verdiğimde "abi okula götürcem verir misin" diye istedi. Verdim.
Sonra, "sana suriye'den iyi bişeyler bakıyorum" dedi. Telefon onda kaldı.
Tamam almadı, neden? Çünkü anam karşı çıkmış. Sokayım brütüsE!!!
Hadi bu aralar maddi, tamam anlıyorum. Çocuk da değilim hani ama bardağı taşıran son damla, kardeşimin "telefonumu" alıp "satacam ben bunu yeaa" diye tripler atması. O anda da yedi ceddinden girdim ordan çıktım burdan girdim. Derken anam terlikle koştu ona da sinirle bişeyler dedim, ben seni ne zamandır dövmüyorum falan. Kardaş ve ana gariban eşeğe karşı, kardeşim kolumu o kadar çok sıkmıştı ki kangren olabilirdim -boyu:1.82 kilosu 60-70 arası. Elimi hissetmiyordum. Annemin elinden terliği aldım. Bana vuramadı ama kardaş bunu yapmamalıydın! Püüüiiii.
Neyse bütün bunlar olup bittikten sonra, tvnin karşısında yalnız kaldıktan sonra, okan bayülgenin programından domino adlı sinema filmine kadar zapladım. Sıkıldım. Laptopı açtım, bişey yapmadım. Öyle açtım sadece. Belki de konuşacak birini bulurum diye ama yok. Saat 00.00.
Kapadım laptopu. Koltuğu kaldırdım, sandığın içine attım. Sabah uyandığımda ya da saat 13.30 da hayalet gibi uyandığımda. Laptopu ordan çıkarmak için gittiğimde bi baktım, yok. Kadın benden zeki çıktı. Sakladığım yerden çıkarmış lapı. Hass.
Şimdi de yemeğe çağrıyorlar gidemem. Bu olaydan sonra da ne biliyim. Siktir olup gitmem gerekirken odamın kapısını kitleyip, pc'nin karşısında-emektar- blog yazıyorum. FUCK diyorum. Başka bişey demiyorum.
Bu arada başka bi sinir harbi de önceki blogumun çok meraklı arkadaşım tarafından facebook duvarımda paylaşılmış olması. Arkadaşı seviyor olmam olayı kurtarmış olabilir. Ya da olmaya da bilir. Öyle.
Atv'de töre, çocuk yaşta evlenme ve diğer öğelerle süslenmiş filmi görene kadar. Mahsun bey güzel iş çıkarmış, tarlada koşan cocuk bulutlar vesaire , sinema filmi gibiydi.
Sonra kardeş katili olmaya karar verdim sanırım, bilmiyorum bir anda bişey oldu.
İçeri, odama girdim. Kardaş laptopta"sahiplenmiş" facebook oyunları oynuyor, fizy'den halil sezai - isyan'ı açtı. Bülbül gibi sesimle eşlik ediyim dedim kapattı. Sinirlendim. Karambol 1!!!
Laptop'ı getir bari töresel filmlere kurban gitmiyim en fazla seni izlerim dedim. Kabul etmedi ilk başta. Karambol 2!!!
Anama bağırdım çağırdım adam gibi şeyler izleyelim diye. Zaten hastaydım gözüm başım her bi tarafım götüm bile ağrıyordu. O da kabul etmedi. Karambol 3!!!
Neyse sorun değil, kardeş de showtvyi açalım dediğinde anam robot gibi , tak kumandaya. Açtı showtvyi. Neden ben diyince açmadın!? Karambol 4!!!
Laptopı aldım, bloga baktım. Bişeylere baktım, facee baktım kafamı dağıtacak bişeyler aradım. O anda müzik de dinleyebilirdim ama buna kızarlardı. Tahmin.
Neyse sorun değildi. Sonra kardeşimle tartışmaya başladık. Ev hali durumlar malum, maddi çöküntü. Babam 1 aydır doğru dürüst para yollamadı. Vesaire. Telefon alacaktım, almıyorum. Fuck artık. 5800'ım vardı gittim kardeşime verdim ;
İlk verdiğimde "abi okula götürcem verir misin" diye istedi. Verdim.
Sonra, "sana suriye'den iyi bişeyler bakıyorum" dedi. Telefon onda kaldı.
Tamam almadı, neden? Çünkü anam karşı çıkmış. Sokayım brütüsE!!!
Hadi bu aralar maddi, tamam anlıyorum. Çocuk da değilim hani ama bardağı taşıran son damla, kardeşimin "telefonumu" alıp "satacam ben bunu yeaa" diye tripler atması. O anda da yedi ceddinden girdim ordan çıktım burdan girdim. Derken anam terlikle koştu ona da sinirle bişeyler dedim, ben seni ne zamandır dövmüyorum falan. Kardaş ve ana gariban eşeğe karşı, kardeşim kolumu o kadar çok sıkmıştı ki kangren olabilirdim -boyu:1.82 kilosu 60-70 arası. Elimi hissetmiyordum. Annemin elinden terliği aldım. Bana vuramadı ama kardaş bunu yapmamalıydın! Püüüiiii.
Neyse bütün bunlar olup bittikten sonra, tvnin karşısında yalnız kaldıktan sonra, okan bayülgenin programından domino adlı sinema filmine kadar zapladım. Sıkıldım. Laptopı açtım, bişey yapmadım. Öyle açtım sadece. Belki de konuşacak birini bulurum diye ama yok. Saat 00.00.
Kapadım laptopu. Koltuğu kaldırdım, sandığın içine attım. Sabah uyandığımda ya da saat 13.30 da hayalet gibi uyandığımda. Laptopu ordan çıkarmak için gittiğimde bi baktım, yok. Kadın benden zeki çıktı. Sakladığım yerden çıkarmış lapı. Hass.
Şimdi de yemeğe çağrıyorlar gidemem. Bu olaydan sonra da ne biliyim. Siktir olup gitmem gerekirken odamın kapısını kitleyip, pc'nin karşısında-emektar- blog yazıyorum. FUCK diyorum. Başka bişey demiyorum.
Bu arada başka bi sinir harbi de önceki blogumun çok meraklı arkadaşım tarafından facebook duvarımda paylaşılmış olması. Arkadaşı seviyor olmam olayı kurtarmış olabilir. Ya da olmaya da bilir. Öyle.
Etiketler:
at yarışındaki eşek
Cuma, Kasım 18, 2011
Başlıksız Olmaması İçin Direndim...
Selamlar,
Bugün sabah normal, güzel güzel kahvaltımı yaptıktan sonra - zeytin yerim sadece - bi de çay içerim genelde, sürekli. Neyse, kahvaltıdan sonra komşumuzun pickup'a atlayıp dershaneye doğru yol aldım.
İyi güzel hoş bütün kemiklerim, kaslarım, eklemlerim, kıkırdaklarım afedersin ama sıçarken bile enerji harcadığımı düşünüyorum. Bu da problem değil.
Dershaneye nefes nefese kaldığım 100mlik bi yürüyüşten sonra ulaştım. Sınıfa girdim -oooh miss!- sıcacıktı. Dün akşamdan beri klima açıkmış, unutulmuş. Ben de sızmaya çalıştım, başım ağrıyordu. Sorun değil, uyuyamamak.
O saatten sonra kafamı kessen uyuyamam zaten.
Fizik dersi dalgalar- dalga geçme anlamında da kullanabilirim- dalgaydı bildiğin. Öyle böyle değil. Bişey anlamadım, başım çatlıyordu. Boğazım ağrıyordu.
Matematik güzeldi allah için, fonksiyon vesaire. Severim. Bayılırım. Örten'di, birebir'di falan. Espri çıkardı bundan ama gidişat ciddi.
Kimya, kebap. En sevdiğim. Bayıldığım. Çok severim ama çözemiyorum sanırım, yo hayır bahanem var yoksa çözüyordum. Hatta full çekmek gibi bi amacım var fakat bugün cidden kötü hissediyordum ve psikologla görüşmem vardı - interview with the psychologist-. Öğleden sonra saat 15'e almıştım randevuyu. Salağım ben!!! Dershane 1 de bitiyor. Ben 2 ye alsam ohhh mis. Ama git sen 15 e al lan sayko!
Neyse ayrıntılara giriyim.
Hastaneye gittim, saat 2 çeyrekti. Kapıyı çaldım içeride biri vardı.
- Saat 3 çeyrek? dedi psikolog.
- Tamam hocam, dedim.
Hastanede otur zaman geçmez ama doktordan doktora gitmeye karar verdim. Önce Psikiyatristime sitem etmeye gidecektim-şaka- sitem değil ama bir kaç sorum vardı, yüzleşmem gereken. Baktım millet akın akın geliyor vazgeçtim, bekleyemem. Sonra Dahiliyenin yolunu tuttum.
- Hocam merhaba, kötü hissediyorum. dedim
- Neyin var, dedi.
- Boğazım ağrıyy dedim.
- Geç şöyle bakalım, a de bakıyım aaaa! y de bakıyım? peki şimdi I -Düz kalın hocam neremi göreceksiniz?
Neyse bundan sonra beni röntgene gönderdi. Gittim çektim. O kadar kat giyinmiştim ki gömleğimin düğmelerini açmadan soydum. Sonra altta da giydim soğuktan koruyan penyemsiyi çıkardım. İçlik değil ama :D
Sorun yoktu döndüm dahiliyeye geri . Ciğerlerin güzel dedi. Sağolun o sizin güzelliğiniz dedim.
Sonra zaman geçti tabii biraz, ilaç da yazdı.
- Hocam sürekli oluyor öyle, normalde kaç defa olur yılda dedim.
- Normalde 3 falan olur ama sen dikkat etmiyorsun dedi.
- Haklısınız, dedim ne dicem lan!?
Neyse Psikologa sıra geldi. Anca zaman geçti. Bi de röntgeni aldığım yerde yeşil giyinen kadına -Merhaba dedim. Bişey demedi kaltak!!! Sonra şunu dicektim vazgeçtim ; "Tırnakların yeşil, üniforman yeşil, suratını unutmuşsun" dicektim. Bittizzini ya uğraşamadım. Başım ağrıyordu, yoksa ben bilirdim yapacağımı. Bi de gülümseyerek merhaba dedim ben ya!? Somurtmadım?! Tamam hasta görünüyordum belki. Neyse siktir et!
İnterview with the Psychologisté - HAVALI OLDU!!!
İçeri girdiğimde bi anne 3 çocuk vardı, çocuklar çok şirinlerdi. Maviye boyamana gerek yok. Çıkmadan önce hocanın elini öptüler. O kadar şirinlik! Süperdi çocuklar. Severim öyle çocukları.
Neyse uzun uzun yazmam sanırım ne konuştuk diye ;
Şöyle,
Ben bir bencilmişim...
Ben bir sorumsuzmuşum...
Ben ne biliyim çelişkilerle doluymuşum -bundan haberim vardı ortadakinden de ama bencillik?
Bencillik bana göre değil.
Ben ki hastanede acelesi olan birini görsem sıramı veren, ben ki bundan daha fazlasını yapamayan. Öyle biriyim. Mesela dolmuşta yer vermem, sebep ; Karnımdaki dikiş sayısına oranla bir kaza anında yere düşüp ölmem, 60 yaşındaki amcamın ölmesinden daha yüksek bi oran.
Evet bunlarla yüzleştim.
Hocam, ben iyi güzel de. Sizin söylediklerinizi uygulamaya geçemiyorum, dedim. Kafamı yastığa koyar koymaz dün ile ilgili hiçbir şeyim kalmıyor. Başa sarıyormuşum ben.
Öyleydi blogcu, okuyucu veya gizemli insan!
Sen sen ol kafana takma yoksa depresif uyum bozukluğu oluyor.
Etiketler:
at yarışındaki eşek
Perşembe, Kasım 17, 2011
Depresif Uyum Bozukluğu
Ne olduğunu bilmiyordum ama psikiyatriste tanı hakkında konuşmak için gittiğimde, depresif uyum bozukluğu tanısının konduğunu söyledi. Yıkıldım lan! "Umut, sen kansersin" dediklerinde bile yıkılmamıştım o sırada "tamam olabilir, sonunda ölüm yok ya" diye geçirmiştim içimden ama bu çok farklıydı acı geldi. Yaktı boğazımı.
Doktorum beni psikologa yönlendirdi buna da kızdım ama daha iyi olacağını söyledi, cipralex almıyorum artık, gerek olmadığını söyledi ama daha asabi oldum. Mesela bugün sabah anama bağırdım, üzerine yürüdüm. Bir pantolon için. Ne biliyim, her tarafım ağrıyor. Hastayım sanırım ya da sırf böyle hissetmek için öyle hissediyorum ama ağırmayan yerim kalmadı. Garibim bu zamanlar!! hadi kendine iyi bak.
Doktorum beni psikologa yönlendirdi buna da kızdım ama daha iyi olacağını söyledi, cipralex almıyorum artık, gerek olmadığını söyledi ama daha asabi oldum. Mesela bugün sabah anama bağırdım, üzerine yürüdüm. Bir pantolon için. Ne biliyim, her tarafım ağrıyor. Hastayım sanırım ya da sırf böyle hissetmek için öyle hissediyorum ama ağırmayan yerim kalmadı. Garibim bu zamanlar!! hadi kendine iyi bak.
Etiketler:
at yarışındaki eşek
Squid and the Whale - film -
Noah Baumbach'ın yazıp yönettiği, otobiyografik film.
Film boşanma üzerine kurulu, olaylara, karakterlere o kadar yakından tanık oluyorsunuz ki filmde bu bi süre sonra rahatsız ediyor -şahşi görüş-. Beni rahatsız etti daha doğrusu. Bi aileyi gözetliyormuş gibi hissettim. Bu da sanırım yönetmenin başarısını gözler önüne seriyor. Amacı bu olsa gerek.
İki erkek kardeşin , anne-babalarının ayrılmasından sonra yaşadıklarını anlatıyor film. En çok çocuklar etkileniyor haliyle bu olaydan. Öyle de gariptir. Duygulanmama neden olmadı ama ne biliyim, rahatsız oldum sadece. O kadar.
Filmlerin müzikleri ayrıca dinlenebilir, derinden gelen gitar ritimleri vesaire çok ince ve hoş yerlere serpilmişti. Pin k Floyd konuk oluyor filme Hey You! şarkısıyla, bu da ayrı hoştu tabii, benim için. Filmin sonu da güzeldi ama öyle kaldım ekrana bakıp Kaltak Joan! dememe neden oldu.
Film boşanma üzerine kurulu, olaylara, karakterlere o kadar yakından tanık oluyorsunuz ki filmde bu bi süre sonra rahatsız ediyor -şahşi görüş-. Beni rahatsız etti daha doğrusu. Bi aileyi gözetliyormuş gibi hissettim. Bu da sanırım yönetmenin başarısını gözler önüne seriyor. Amacı bu olsa gerek.
İki erkek kardeşin , anne-babalarının ayrılmasından sonra yaşadıklarını anlatıyor film. En çok çocuklar etkileniyor haliyle bu olaydan. Öyle de gariptir. Duygulanmama neden olmadı ama ne biliyim, rahatsız oldum sadece. O kadar.
Filmlerin müzikleri ayrıca dinlenebilir, derinden gelen gitar ritimleri vesaire çok ince ve hoş yerlere serpilmişti. Pin k Floyd konuk oluyor filme Hey You! şarkısıyla, bu da ayrı hoştu tabii, benim için. Filmin sonu da güzeldi ama öyle kaldım ekrana bakıp Kaltak Joan! dememe neden oldu.
Salı, Kasım 15, 2011
Psikiyatrist vs Psikolog?!
Selamun Aleykum hacılar bacılar... vesair.
Neyse başlayalım anlatmaya ;
Dershaneye soğbbrrrr soğuk başladım. Tatilden sonra. Haftasonu vesaire Ğadir Hum bayramı vardı. Hoş güzel. Her yıl bu bayramın gelmesini bekleriz ailece. 20 yaşıma merdiveni bırak bildiğin asansörü dayadım. Çocukluğumdaki gibi anneannemlerde kalıyoruz ailece. Bi akşam orda uyuyoruz ve bayram. Et vesaire sabah öğle akşam. Et, hırisi yedik. Misss. Özlüyorum her yıl. Özlenir ama öyle böyle değil. Bütün aile - Teyzeler, dayılar, anneanne, annem kardeşlerim ve kuzenler . Aile kavramı bu saydıklarımdan ibaret benim için. Neyse bu kadar uzatmadan geçelim bugüne.
Bugün hava inanılmaz derecede soğuktu. Bana göre soğuktu. Yağmur da yağıyor dışarıda. Minibüsü beklemedim bu kez yani tam zamanında çıktım evden. Dershaneye gittim. Bugün pek eğlenceli ders yoktu. Program bundan ibaret -2xFizik, 2xTürkçe, 2xGeometri. Bu mudur? Budur!
Fizikte termometreleriydi şusuydu busuydu derken ders bitt. mcdeltaT. FUCK! Hiç anlamam fizikten ama bu yıl anlamak zorundayım. Kahretsin.
Türkçe dersi de ayrı sohbet ettik zaten. Bir kaç kavram vardı anlamını sorduk hocaya. O da yanıtladı. Felsefeden konuştuk bir ders boyunca, diğer ders de zaten noktalama işaretleri. Tamam sorun yok.
Geometri ; Belalım canım çiçeeeem şeklinde bi şarkı vardı Mahsun'un. Neyse; Boktandı çünkü geometriyi sevmiyorum, sevemiyorum. Gerçi soru çözebiliyorum artık ya da çözmeye çalışıyorum. Umarım yıl sonuna kadar halletmiş olurum, yoksa amacıma erişmeye çalışırken engel olacak.
Bitti dershane arkadaşla markete gittik. Bir şeyler aldık, yedik. Çubuk vesaire. Oyalandık biraz markette, yağmur dindi. Biz kapıdan adım atar atmaz başladı tekrar, bu kez daha şiddetli yağıyordu.
Benim psikiyatriste gittim, dershaneden arkadaşım olduğu için yanımda rahat konuşamadım. O da beni psikologa yönlendirdi. Ordan oraya savruluyorum lan blog! Neyse çıkmadan önce hocanın yanından, ben bi daha gelmicek miyim buraya? dedim. Umut! İzah ettim ama, dedi. Hocam karışığım ben bu aralar, dedim. Belli oluyor, dedi.
Neyse asıl olan psikologa gittikten sonra oldu.
Hocamın odasında Salvador Dali'nin tabloları var. Ben sürrealizm fanatiğiyim. Manyaklık derecesinde hatta. Elimde olsa, duvarımı posterlerle tablolarla doldururum ama napalım kader kısmet.
Sohbet etmeye başlamadan önce arkadaşımı çıkardım dışarı, başladım sinir harbi yaşamaya kendi içimde. Sonra bu da dışarı taştı. Kendimle çeliştim vesaire. Hocayla tanıştık, pek parlak bi "ilk karşılaşma" olmasa da ya da olamasa da Cuma gününe randevu aldım. Öyle olaylara bakış açımı değiştirebilecek birine benziyor. Psikologlar beni geriyor ama önyargılarımı yıktı hocam. Çok rahat konuşabiliyoruz öncelikle, ne biliyim iyi birşey bu.
Cuma günü ayrıntılarla dönecem sanırım. Blog adresimi hocama teşhir etmek gibi bi amacım var. Bazen söylemek istediklerimi unutuyorum. Buraya yazınca da anlatmış sanıyorum kendimi.
Hadi blog kaçtım ben.
Neyse başlayalım anlatmaya ;
Dershaneye soğbbrrrr soğuk başladım. Tatilden sonra. Haftasonu vesaire Ğadir Hum bayramı vardı. Hoş güzel. Her yıl bu bayramın gelmesini bekleriz ailece. 20 yaşıma merdiveni bırak bildiğin asansörü dayadım. Çocukluğumdaki gibi anneannemlerde kalıyoruz ailece. Bi akşam orda uyuyoruz ve bayram. Et vesaire sabah öğle akşam. Et, hırisi yedik. Misss. Özlüyorum her yıl. Özlenir ama öyle böyle değil. Bütün aile - Teyzeler, dayılar, anneanne, annem kardeşlerim ve kuzenler . Aile kavramı bu saydıklarımdan ibaret benim için. Neyse bu kadar uzatmadan geçelim bugüne.
Bugün hava inanılmaz derecede soğuktu. Bana göre soğuktu. Yağmur da yağıyor dışarıda. Minibüsü beklemedim bu kez yani tam zamanında çıktım evden. Dershaneye gittim. Bugün pek eğlenceli ders yoktu. Program bundan ibaret -2xFizik, 2xTürkçe, 2xGeometri. Bu mudur? Budur!
Fizikte termometreleriydi şusuydu busuydu derken ders bitt. mcdeltaT. FUCK! Hiç anlamam fizikten ama bu yıl anlamak zorundayım. Kahretsin.
Türkçe dersi de ayrı sohbet ettik zaten. Bir kaç kavram vardı anlamını sorduk hocaya. O da yanıtladı. Felsefeden konuştuk bir ders boyunca, diğer ders de zaten noktalama işaretleri. Tamam sorun yok.
Geometri ; Belalım canım çiçeeeem şeklinde bi şarkı vardı Mahsun'un. Neyse; Boktandı çünkü geometriyi sevmiyorum, sevemiyorum. Gerçi soru çözebiliyorum artık ya da çözmeye çalışıyorum. Umarım yıl sonuna kadar halletmiş olurum, yoksa amacıma erişmeye çalışırken engel olacak.
Bitti dershane arkadaşla markete gittik. Bir şeyler aldık, yedik. Çubuk vesaire. Oyalandık biraz markette, yağmur dindi. Biz kapıdan adım atar atmaz başladı tekrar, bu kez daha şiddetli yağıyordu.
Benim psikiyatriste gittim, dershaneden arkadaşım olduğu için yanımda rahat konuşamadım. O da beni psikologa yönlendirdi. Ordan oraya savruluyorum lan blog! Neyse çıkmadan önce hocanın yanından, ben bi daha gelmicek miyim buraya? dedim. Umut! İzah ettim ama, dedi. Hocam karışığım ben bu aralar, dedim. Belli oluyor, dedi.
Neyse asıl olan psikologa gittikten sonra oldu.
Hocamın odasında Salvador Dali'nin tabloları var. Ben sürrealizm fanatiğiyim. Manyaklık derecesinde hatta. Elimde olsa, duvarımı posterlerle tablolarla doldururum ama napalım kader kısmet.
Sohbet etmeye başlamadan önce arkadaşımı çıkardım dışarı, başladım sinir harbi yaşamaya kendi içimde. Sonra bu da dışarı taştı. Kendimle çeliştim vesaire. Hocayla tanıştık, pek parlak bi "ilk karşılaşma" olmasa da ya da olamasa da Cuma gününe randevu aldım. Öyle olaylara bakış açımı değiştirebilecek birine benziyor. Psikologlar beni geriyor ama önyargılarımı yıktı hocam. Çok rahat konuşabiliyoruz öncelikle, ne biliyim iyi birşey bu.
Cuma günü ayrıntılarla dönecem sanırım. Blog adresimi hocama teşhir etmek gibi bi amacım var. Bazen söylemek istediklerimi unutuyorum. Buraya yazınca da anlatmış sanıyorum kendimi.
Hadi blog kaçtım ben.
Etiketler:
at yarışındaki eşek,
x
Perşembe, Kasım 10, 2011
Tas - Hamam
Selam millet! Coşkulu bi selam çakıp başlayalım bugün ne naneler yemişim;
Öncelikle ödevlerimi bayramda yapmayı unutmam sanırım gözden düşme, boka ya da çamura yapışma ritüellerinden birini yaşattı. Ödev yapamıyorum ama yapsam iyi olur güzel olurdu. Yapcam işte haftasonu diyorum, Leyiltil Kadır var. Napalım nenemlere gidecez ailece. Testlerimi de oraya götürcem diyorum ama kuzenlerimin maşallahı var. The end.
Dershaneden bahsedecek olursam At Antrenörü - Rehberlik Hocam - afedersiniz ama bok yesin. Umarım okuyordur bu satırları. Neyse nedenini açıklayayım ; Dershane ile ilgili, sınıfımla ilgiliz kriptilyon adet sorun var. Hani "bırak bu dershaneyi başkası yok mu?" derseniz. Ben de "adaptasyon problemim var" derim. Öyle vallah napak ölek mi? pehhhi.
Sınıfımı kafama göre değiştirdim, şansa bak hocaya denk geldim, rehberlikçiye. Sonra biraz tartışır gibi olduk, büyütmedim kapadım orda. Tenefüste konuşalım HOCAM! dedim. Tamam umut konuşalım dedi, ipneoluna bak sen hem tenefüste konuşalım diyor hem de odasında olmuyor 2 tenefüs boyunca adamın odasında dikildim yok! İşte bu yüzden. Sonra ders alcaktım etüt vesaire, arkadaşlar tartışıyorlardı, epey gürültülü bi şekilde hoca onlarla ilgilendi. Bıraksa kızlar saç saça baş... Neyse lan size de dershanenize de diyip Psik'in yolunu tuttum.
Psik.ten notlar ve Karınca Hikayesi ;
Başıma gelen olayların mucize değil de lanet olduğu konusunda kafamı kurcalıyordum ve de bu bana zarar veriyordu. Gelecekle ilgili vesaire. Çıktığım biri yok falan. O da sorun değil, her sevgilisi olmayan gey mi lan? Değil tabii. Avutuyorum kendimi. Neyse hocayla en az 30 dak. konuştuk. Bana karıncanın hikayesini anlattı. Ben de size anlatıyım bakalım.
Karınca bir gün hacca giden insanlara su taşıyormuş, kafir onu durdurmuş ve ;
- Ne yapıyorsun? Senin taşıdığın sudan ne olur? diye küçük görmüş karıncayı.
Karınca da ;
- En azından hangi safta olduğumu biliyorum, demiş.
Karıncayı örnek alıp hayatın hangi kenarında hangi köşesinde olduğumu küçük beynime anlatmam gerek sanırım.
Bi küçük paragraf daha, Derin adlı dergimsi'den.
Eski zamanlarda, insanlar kimseyle paylaşmak istemedikleri bir sırları olduğunda ne yaparlarmış biliyor musun?
Bir dağa çıkar, bir ağaç bulur, ağacın üzerinde bir delik açarlarmış. Sırlarını bu deliğe fısıldayıp, deliği çamurla kapatırlarmış. Ve sırlarını sonsuza dek buraya hapsederlermiş.
Bu paragrafı hocaya okuttum ve "siz de benim ağacımsınız" dedim. Lan ne cesaretle! :D Hoca güldü ben güldüm. Güzeldi görüşmemiz.
Öncelikle ödevlerimi bayramda yapmayı unutmam sanırım gözden düşme, boka ya da çamura yapışma ritüellerinden birini yaşattı. Ödev yapamıyorum ama yapsam iyi olur güzel olurdu. Yapcam işte haftasonu diyorum, Leyiltil Kadır var. Napalım nenemlere gidecez ailece. Testlerimi de oraya götürcem diyorum ama kuzenlerimin maşallahı var. The end.
Dershaneden bahsedecek olursam At Antrenörü - Rehberlik Hocam - afedersiniz ama bok yesin. Umarım okuyordur bu satırları. Neyse nedenini açıklayayım ; Dershane ile ilgili, sınıfımla ilgiliz kriptilyon adet sorun var. Hani "bırak bu dershaneyi başkası yok mu?" derseniz. Ben de "adaptasyon problemim var" derim. Öyle vallah napak ölek mi? pehhhi.
Sınıfımı kafama göre değiştirdim, şansa bak hocaya denk geldim, rehberlikçiye. Sonra biraz tartışır gibi olduk, büyütmedim kapadım orda. Tenefüste konuşalım HOCAM! dedim. Tamam umut konuşalım dedi, ipneoluna bak sen hem tenefüste konuşalım diyor hem de odasında olmuyor 2 tenefüs boyunca adamın odasında dikildim yok! İşte bu yüzden. Sonra ders alcaktım etüt vesaire, arkadaşlar tartışıyorlardı, epey gürültülü bi şekilde hoca onlarla ilgilendi. Bıraksa kızlar saç saça baş... Neyse lan size de dershanenize de diyip Psik'in yolunu tuttum.
Psik.ten notlar ve Karınca Hikayesi ;
Başıma gelen olayların mucize değil de lanet olduğu konusunda kafamı kurcalıyordum ve de bu bana zarar veriyordu. Gelecekle ilgili vesaire. Çıktığım biri yok falan. O da sorun değil, her sevgilisi olmayan gey mi lan? Değil tabii. Avutuyorum kendimi. Neyse hocayla en az 30 dak. konuştuk. Bana karıncanın hikayesini anlattı. Ben de size anlatıyım bakalım.
Karınca bir gün hacca giden insanlara su taşıyormuş, kafir onu durdurmuş ve ;
- Ne yapıyorsun? Senin taşıdığın sudan ne olur? diye küçük görmüş karıncayı.
Karınca da ;
- En azından hangi safta olduğumu biliyorum, demiş.
Karıncayı örnek alıp hayatın hangi kenarında hangi köşesinde olduğumu küçük beynime anlatmam gerek sanırım.
Bi küçük paragraf daha, Derin adlı dergimsi'den.
Eski zamanlarda, insanlar kimseyle paylaşmak istemedikleri bir sırları olduğunda ne yaparlarmış biliyor musun?
Bir dağa çıkar, bir ağaç bulur, ağacın üzerinde bir delik açarlarmış. Sırlarını bu deliğe fısıldayıp, deliği çamurla kapatırlarmış. Ve sırlarını sonsuza dek buraya hapsederlermiş.
Bu paragrafı hocaya okuttum ve "siz de benim ağacımsınız" dedim. Lan ne cesaretle! :D Hoca güldü ben güldüm. Güzeldi görüşmemiz.
Etiketler:
at yarışındaki eşek
Salı, Kasım 08, 2011
Cashback -Film-
Ben adında bir arkadaşın, sevgilisinden ayrıldıktan sonra yakalandığı insomnia'yla baş etmesini konu alan film, Cashback.
Ben 4. sınıf Güzel sanatlarda okuyan bi ressam. İnsomnia'ya yakalandıktan sonra hayatın ona kazandırdığı günün 1/3 lük kısmında bi markette çalışmaya karar verir. Markette çalışan insanlar, müdüründe kasiyerine o kadar ilginç insanlar ki Ben de kendi kendine 8 saatin markette geçmesini sağlayacak bi şey bulur ve film ondan sonra hızlanmaya başlar bi hareket gelir.
Konu bitti şimdi de fikirlerimi sunayım ben ;
-Film bi kere cinsellik ve çıplaklık üzerine kurulmuş. Hani ortada bi genç var uykusuz kalıyor falan, hiç dikkat çekici değil ama biz çıplaklık ekleyelim de durumu kotaralım hissi veriyordu ilk başlarda ama öyle değil, inanın bana.
-Ben'in hayatına fazlasıyla misafir oluyoruz. Kendi ağzından duyuyoruz olayları. Hoş.
Fazla bişey anlatmak istemiyorum, bazı yerlerinde çok güldüm. Bazı yerlerinde duygusala bağlıyor, güzeldi film ama illa izlicem allah bilir mükemmeldir bu diyorsanız beklentiler düşük lütfen. Her zaman dediğim gibi.
Not : Emilia Fox'a hayran kaldım lan! O gözler, o zayıf ince seksi surata mükemmel yakışıyor. Sevdim. Merlin'de Morgause'u canlandırıyor. Ben bu kadını bi yerden tanıyorum diyordum bi de.
Ben 4. sınıf Güzel sanatlarda okuyan bi ressam. İnsomnia'ya yakalandıktan sonra hayatın ona kazandırdığı günün 1/3 lük kısmında bi markette çalışmaya karar verir. Markette çalışan insanlar, müdüründe kasiyerine o kadar ilginç insanlar ki Ben de kendi kendine 8 saatin markette geçmesini sağlayacak bi şey bulur ve film ondan sonra hızlanmaya başlar bi hareket gelir.
-Film bi kere cinsellik ve çıplaklık üzerine kurulmuş. Hani ortada bi genç var uykusuz kalıyor falan, hiç dikkat çekici değil ama biz çıplaklık ekleyelim de durumu kotaralım hissi veriyordu ilk başlarda ama öyle değil, inanın bana.
-Ben'in hayatına fazlasıyla misafir oluyoruz. Kendi ağzından duyuyoruz olayları. Hoş.
Fazla bişey anlatmak istemiyorum, bazı yerlerinde çok güldüm. Bazı yerlerinde duygusala bağlıyor, güzeldi film ama illa izlicem allah bilir mükemmeldir bu diyorsanız beklentiler düşük lütfen. Her zaman dediğim gibi.
Not : Emilia Fox'a hayran kaldım lan! O gözler, o zayıf ince seksi surata mükemmel yakışıyor. Sevdim. Merlin'de Morgause'u canlandırıyor. Ben bu kadını bi yerden tanıyorum diyordum bi de.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)