Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Haziran 21, 2012

Depresyon Böyle Bişiy ki?! -hayatınızı sikebilir!-

Boku yemek üzere olabilirim, ne yaptığımın farkındayım ama bunun neyle sonuçlanacağının farkında değilim. Siktir etmek, çok basit gibi görünebilir ama benim için öyle değil. Tamam, tamam bu saatte buraya gelip yeni ergen olmuş, sesinin değişmesiyle, koltuk altının kıllanmasıyla veya genital bölgesinin, kıla takılmayın, sadece demek istediğim neden buraya bu saatte gelip, ağlak ağlak yazdığım? Bunu neden yapıyorum? Kendime faydam yok, başkasına da. Evet, kötü geçen bir sınav ama telafisi gayet mümkün bir sınav ama çok zor. Nasıl yapıldığını biliyorum sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bir haftadır başım ağrıyor, çok ağrıyor. En arka kısım, bu da beni deli ediyor. Stres yapıyor olabilirim, evet lanet olası stres. İlaç kullanmama rağmen ve bunu 3 haftadır yapıyor olmama rağmen, hala stres yapıyorum. Sanırım stres faktörlerini hayatımdan çıkarmam gerek, bir kaç faktörü eledim ki çok faydasını gördüm. Size kafamdaki çingenelerden bahsettim değil mi? Onlar da kentsel dönüşüme kurban gittiler. Evet, kıçlarına tekmeyi bastım, gökdelenler, avm'ler ve yaşam "kompleksleri" kurmayı planlıyorum. Yıkım tüm hızıyla sürüyor, deli gibi klavyeye çarpan parmaklarım iş makinelerinin sesini bastırmaya yetse de, bu hengameden sıyrılamayan ve yara alan loblardan bir kaç tanesine göz atmam gerek. Delirmek diyorlar ama hayır buna izin vermeye niyetim yok, ne bok yersem yiyim, MÜHENDİS OLMICAM! Daha entel bölümlerden birine gitmeliyim, peyzaj ok seviyorum çiziyorlar ediyorlar, kendimi daha ön planda gösterebileceğim bir alan. Şehir bölge mmm yummy! zor olduğundan bahsediliyor ama üstesinden gelebilirim. Çizmek, biraz daha çizmek, sabah akşam çizmek. Bu benim için zor değil, bilgisayar başında 3 boyutlu çizimler yapmak da, onları photoshopla daha gerçekçi hale getirmek de. Zor değil bunlar ama önce çingenelerimi canlarımı ikna etmem gerek. Kafamdakiler, yarısından fazlasını göçe zorladım, mübadele veya tehcir siz adına ne derseniz, yeni insanlar gelir mi bilinmez ama buralar uzun süre boş kalmaz...

Az önce It's kind of a Funny Story izledim ; İnceleme -
Benim de tanım depresyon sevgili Cool Craig, iyi bir okulda okuyordum ve evet benim de annem abartmayı seviyordu. Sonra ne olduysa sen ona "küresel kriz, ekonomi, savaş..." desen de sebebini kimse bilmiyor. Kanserin hastalık olduğunu biliyoruz. Tedavi sürecini, maliyetini, ağrısını, sızısını. her şeyini. Peki depresyon nedir? Ne boktur, ne anasını sattığımın hastalığıdır bu? Bir kere hasta olduğunu düşünüyorsun bir süre sonra, sonra bir bakıyorsun hayır diilim diilim ben! diyorsun bu da durumu daha boktan hale getiriyor çünkü anahta kelime ne? Hadi hep beraber söyleyelim, bu bir grup terapisi! Yihhuu! Anahtar kelimemiz "KABULLENMEK" neyi kabulleneyim Sn Dündar? Pastahanemde fare olmasını mı? Burayı mühürlemenizi ve çocuklarımın aç kalmasını mı? Tamam bu ekmekler pastalar insanların sağlığı için zararlı olabilir ama... Tıkanılır. İşte bu noktada yardım alıp, o fareleri pastahaneden temizlemeğe ihtiyacım var. Dündar bey de kafamı mik mik ...dimi? Hem biliyorsunuz Sn Dündar bir böcek taa Afrikadan bir muz kabuğunda geliyor yea!
Kanserin filmini yaptılar bu orospu holivudçular. Depresyonunkini yapmışlardı zaten Prozac Nation diye, yukarıda bahsettiğim film biraz daha naif, kibar, böyle ergenler var aşık oluyorlar falan. Benim hayatım Cool Craig'inki kadar basit değil.
Diyeceğim odur ki; boktan boktan gidiyoruz, ne kadar boktan olacağını da 2 ay sonra anlayabilirim sanırım.
Hadi bakalım, umutlu umutlu polyannacılıktan bıktım amk! Tedavi sürecine katkıda bulunmak yerine hayatımı sikmekten başka bir şey yapmıyorum, belki ben de Cool Craig gibi şu kolej-üniversite zımbırtısını yırtıp atmam gerek ya da hayatıma hangisi müdahale ediyorsa, tam ucundayım. 

Cuma, Mayıs 25, 2012

XVMIII - bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum

...duş aldım, fatmagül vardı annemin uykuya dalmasından sonra değiştirdim tabii. İnternetten yayın akışına baktım cnbce'nin, American Beauty vardı, yihha! İzlenir bu! Şeklinde sevindikten sonra, kanalı açtım.

American Beauty

Ricky ve Angela, sıradan insanların sıradan hayatlarına dokundular.

Film çok güzeldi, canımı sıkıyordu bazı sahnelerinde; mesela Ricky'nin sapık gibi her şeyi kayda alması, hoş değil, buralarda olsan dayak yerdin oolllum! Neyse, Angela'ya Jane'in babası tarafından duyulan ilgi, takıntı, sapkınlık o da can sıkıcıydı ve kopuş, asker baba Ricky'i gey sanar, Ricky gey değil hacı ama uyuşturucu satıcısı. Kopuş o noktaydı sanırım. Büyük ihtimalle orasıydı çünkü çok güzel şeyler oldu, izleyin derim. Hem Mena Suvari 13 yıl önce 18-19 yaşlarındaymış ama o zamanlarda kalmış, yeni fotolarının aşağı kalır yanı yok. Kevin Spacey'i K-Pax'te izlemiştim, adam iyi oyuncu, allahı var yani. Thora Birch de Ghost World'de izlenmişti, vay anasını lan sevdiğim filmlerde oynayan iyi oyuncuları bir filmde toplamışlar, güzel de olmuş. Ben yeni izliyorum hacı. Ha bir de 89 ödül almış '99un en çok ödül alan filmiymiş veya 90'ların.

Bugüne gelecek olursam eğer, bok gibi. Dershane falan sıkıcı, hava sıcak, kafam dağınık. Ben kötü hissediyorum diye sanırım. Neyse derse yine geç kaldım ama pek bişey kaçırmadım, kimya'ydı dersimiz. Elektrokimya, piller ve diğerleri işte. Ders güzeldi, ondan sonrası İntegral! Anasınıı!!! Neyse, bu da fena sayılmaz, belirli integral korktuğumdan daha kolaymış. Son iki ders fizik olunca, dedim hacı bu adam kağıttan okucak, gidelim en iyisi, topladım sınıfı çıktık dershaneden. İyi hoş, hastaneye gidecektim gittim de. Yolda gördüğüm ilk kişiye eve gidiyorum dedim, diğerine de diplomama bakcam şeklinde yalan uydurdum. Çok saçmaydı, iki saat açıklama yapmaktan iyiydi ama. Hastaneye gittiğimde doktor yerinde yoktu, işi çıkmış. Vay amına koyyim olacak şey mi bu? Pazartesi ne poh yicem o zaman, o kalabalıkta nah girerim içeri. Ne zaman gelecek? diye sordum sekretere, öğleden sonra dedi. Bu da 2 saat demek oluyordu, 2 saat. Acaba kaç kişiye söylenmişti? Lanet ede ede yürüdüm, kafayı çekip uyumuştu sokak köpeği, otomobilin gölgesinde. Şu hayvan kadar rahat olamadım, şeklinde düşünmeme neden oldu itoluit ehe.
Eve gitmek için minibüsü bekledim, açım bir de. Biraz psikopat olduğu açık açık belli olan, eski öğretmen şimdilerde n'aptığını bilmediğim adam geldi, ağaç yaprağı yedi. Ağacın türünü bilsem, bunu neden yaptığını anlardım ama yok yani, ağaç yaprağı neden çiğnenir? Keçi bile tadına bakmaz o ağacın, neden adam öyle bir şey yaptı ki? Dengesiz! Kolu kırılmış, alçıya alınmış adam da geldi, nereye oturacağına bakındı, yok yani o kolu nereye götürürsen götür aynı hacı, bir de koltuk seçiyor allah allah yea! İş kazası olduğunu söyledi yaprak yiyen adama, allahım sen beni normallerin olduğu bir yere gönder, orda anormal ben olursam bu benim için sorun olmaz. En azından yaprak yiyen veya karetta karettayı iple boğan insanlar olmaz.

Çarşamba, Mart 28, 2012

Wristcutters : A Love Story

İyi ki izlemişim dediğim ve listemi tamamlamaya başlamamın bir işareti.
Ana karakterimiz Zia, bileklerini keser ve inanılmaz bi yolculuk başlar. Fantastik bi dünya, Zia, Eugene ve Mikal'ın bir şeyleri arama çabalarının üzerine kurulmuş film. Bir aşk hikayesi, bir yol hikayesi. Keşke bitmeseydi demedim ama güzel yerde bitti. 90 dak. ayırıp gayet güzel vakit geçirebilirsiniz. Yol hikayeleri favorilerime bir yenisini eklemiş oldum böylece, iyi izleyin.
Spoiler ALERT!
-2. Polise dikkat
-Kibritlere de
-Koltuğun altına da dikkat et -Zia olum çok sakarsın çok-
Karakterlerden Mikal içinde bulundukları dünya'yı "gülümsemenin bile zor olduğu bu yerde sıkışıp kalmayı kim ister?" şeklinde sorguluyor.
Filmin en sevdiğim : Zia, Mikal ve Eugene'in beraber şarkı söyledikleri kısım.
En sevdiğim karakter : Eugene kafa adam ama Eugene'e ne oldu? öyle kaldım, Mikal da iyiydi la, film boyunca bi kere güldüklerini görmedim o yüzden içim sıkıldı diyebilirim. Ya da gülmüşlerdir ama dikkat etmemişim, bilmiyorum. Filmin sonu, güzeldi güzel. Telafi edilir.
Ve Birkaç görsel ;





Gülümsemenin zor olduğu yerde, gülmeye çalışmak?


Mikal gözlük alır ama...


Cuma, Mart 16, 2012

Çorba'sal Meseleler

Selam millet,
Ottan, taştan, topraktan bahsetmek istiyorum bugün, bildiğiniz çorba olacak anlayacağınız. Zaten sabit bi konu hakkında yazamamaktan şikayet ederken, bir ritm tutturmuşum gibi geliyordu.
Bir kaç kriptilyon film indiriyim dedim, mushishi'den haberiniz vardı zaten. Geçenlerde bir kaç görselini paylaştığım. Filmlerden bazıları şunlar ;
-Das Leben der Anderen (Lives of Others) - Konusundan bahsetmiyim şimdi, izledikten sonra.
-Take Shelter
-Being John Malkovich -kesinlikle izlicem, diğerleriden emin değilim mesela Das Leben...
-Finisterrae, yarın sınavdan sonra izlerim artık, deneme'den sonra.
-the Secret of Roan Inish de var ki sırada bunu indiremedim!! Kahretsin yahu?! Yooo diye haykırasım var. İnecek diyorsam n-İnecek n-Okkadar!!
IMDB listeme baktıkça ağlayasım geliyor, aslında gelmiyor ama sırf söylemek için söyledim. Nerede indiremeyeceğim film varsa bulup atmışım listeye.
Filmlerden bahsettik, müzik ı-ıh dinleyemiyorum, hafıza kartına attıklarım kartı şişirdi, az kalsın fiyyu oluyordu ama kurtardım. Bi daha böyle bi işe kalkışmam, yakında bilgisayarda yer kalmıcak diye de korkuyorum. Öyle.

Gel gelelim Eşek'in evinde olup bitenlere ;
Dün malum dershaneye gitmedim, daha huzurlu hissettim gitmeyince. Geometri çalıştım, hiç yapamıyorum diye bişey yokmuş onu da gördüm. Zaten Fizik'i de atlatcam bi şekilde. Ama Matematik! Tükürürüm en balgamlı şekilde, ne la bu?! Ya benim kafam basmıyor ya da soruyu bulamayınca siktiri çekiyorum. Anlayamadığım bişey var, ben aslında matematiği hiç sevmemişim ki. İşin ne olum sayısalda diyenleri alnından öpüyorum.
Dün yıkıldım, mütercim tercümanlık almanca'nın bazı üniversitelerde almanca dil sınavıyla aldığını öğrenince ben Nagehan dur Nagehan beni bekle diye sayıkladım. Kardeşim de yıkıldı, o dilci! O daha çok yıkıldı, Nagehan gibi terk etti beni ama bizi alkışlayacak bi savcımız yoh idi! Bre katiller... -kafam güzel.
Nagehan ile Nihan burdalar
Dün, yine ne oldu lan?! diyenlere ;
Annemden bisiklet istedim, bunu yaptım. Hatta laptopımı satıp, piskelet alcam ben yea! dedim. Ama dalga geçtiler, hor gördüler! Şimdi şöyle ki ; Geçirdiğim ameliyatlar bir mumdur iki mumdur, ailemin beni uçan kuştan sakınmasına neden oluyor. Bisiklete binmek, motorsiklete binmek, kavgalara karışmak-hiç etmedim- bu gibi şeyler yasak. Kötü bi kaza anında, selam eşek cenneti ben geldim, diyebilirmişim. Böyle dedi doktorum. YASSAAAĞI YİDİM!!
Dün, yine yine yeniden sev beni sar beni uvhvuhv, bisikleti almayan ebeveynlere rest çektim, telefon için denedim şansımı ve evet 1 ay diye erteledikleri mazlum gencin bir ay sonra cep telefonu olacak, keşke almasalar ama duramıyorum işte.
Bisiklet içinse planlarım var elbette, reşitim ben, banka hesabım var içinde örümcek ağları olan. Laptopı 200 kağıda okuttuk mu?! Vuhuvhv, param olur ve sıfır olamasa da çocuğun birini kandırıp alabilirim. Bukkadar düştüm be blog!

Ha bi de gündemden maddelerim var ;
-Afganistan'da türk helikopteri düştü, 5 Afgan hayatını kaybetti. 12 askerimiz şehit oldu. Allah rahmet eylesin, ne desem az ama -Abi bu işte bir iş var, diyip susuyorum.
-Türkiye, 20 Mart'ta Suriye'de konsolosunu geri çekebilir, hmm. Türk ailelere de yurda geri dönün çağrısı, vaaay anasını. Peki neden? Sn Başbakan, Suriye'ye acaba bir müdahale mi yapılacak? -soruya cevap beklemiyorum. Eğer Türkiye tarafından müdahale onaylanırsa ki yanarım. Ateşhattında kalacaz, Rusya'da demirlemiş gemilerini. Hass, diyorum.
-Bu arada TL simgemiz hayırlı uğurlu olsun, beğenmeyenler, Başbakanın T'sine sahipmiş de bilmem ne. Olum saçmalamayın yahu, TL ne olmalıydı, Süleymanın S'si mi? Merkez Bankası başkanı beni korkutuyor, ne zaman tv'de görsem, hass yandık yine diyorum. Yeni paraların üzerinde TL simgesi olma ihtimali var, öyle dedi.
-Borsa'ya gelecek olursak. Borsa ne alemde bilmem ama ne zaman tv'yi açsam 60000'lerde seyrediyor, mazot'a zam, benzine zam. Alıştığımız şeyler. Bi de dolar uçuyor yine, 1.8'di bıraktığımda. Euro, anası ağlasa da 2.325'ti. Babam için iyi oluyor, doların yükselmesi ama işte, ekmek doların ağzında.
-Magazin'de bi bok olduğu yok, hep yiyişiyorlar. Yakın zamanda bi olay görmedim.
-Hayvan videosuyla kapatıyoruz, demek isterdim ama o kadar düşmedik sevgılim!

Son sözü söylemek için reklam koymak ister gönül ama ne çare. Gideyim ben.

Salı, Mart 13, 2012

Yeterince "Mutlu" Yazı

Selam millet,
Sabahlar bildiğiniz gibi. Bu kez kahvaltılı.
Dershane de bildiğiniz gibi, ee olum ne anlatacan, neden yazıyorsn len?! diyenler için ;
Sabah ilk iki ders fizikti, adamın berbat, dandik ve manyakça espirilerinden gına geldi. Ama tabii tepkimi göstermiyorum ya da tepki var ama öncekiler gibi açık değil. Bi bakış atıyorum hocaya, gülmüyorum mesela. Öyle susuyor. İlk iki ders bittikten sonra çantamı aldığım gibi çıktım, ilaçları almam gerekiyordu. Öğleden sonra da hastahanede sürünmek işkence ve zaman kaybı olacaktı. Rehberlikçi hep böyle miydi? Yoksa mükemmel bi değişim mi yaşadı? Umarım her zaman öyleydi ve yanılmışımdır.
Dünden bahsediyim biraz ;
Pazar günü anneannem, canımın yarısından fazlası, çocukluğumun ve hasta zamanlarımın çoğunda yanımda olan. Bu dünyada insanlar birbirlerine tapıyor olsaydı ben anneanneme tapardım. Annem değerli ama tabiiki yerleri ayrı. Neyse, pazar günü akşamı fenalaşmış. Hastaneye kaldırmışlar, olaylar mühim değil ama annem çok üzgün ve çaresiz görünüyordu. Buna sebep olan adama bi güzel sövdüm, orospunun teki, pezevenk! -akrabamız oluyor kendisi, narsist diyince aklımda resmi şekillenen kişi-
ben de keyifsizdim aslında, sınav pazartesi sabah 10da olmasına rağmen, 2. seansa iyice kahvaltı etmiş olurum dedim. Gidemedim tabii, kardeşim geldi. Dişi ağrıyormuş. Onu da doktora götürdüm, sınava ordan giderim dedim ama kafayı çekip direkt nenemlere gittim. Şükür, nenem iyi. Askerlik meselesini konuştum dayımla, bir de ehliyet alma ihtimalim var onu da dayım alacak büyük ihtimalle. Dayım, 1 numara adam. Kazanmamı en çok isteyenlerden biri de o. Daha doğrusu "onlar".
Devam edecek olursam, girmediğim sınavın kitapçığını almak için rehberlikçiyi ziyaret ettim. Aldım da kitapçığı, geçmiş olsun dileklerini iletti -kardeşim için olan- içtendi yeterince.

Hastane kısmına gelecek olursam eğer,
Psk. Dr.'umu ziyaret ettim, hem de annemin ilaçlarını aldım. Doktorla bi sürü konuda konuştuk.
-Öncelikle hayatımda değiştirmek istediklerim,
-Aile ile olan kavga, bi daha olmayacak söz, ehe.
-Bir de bi şey söyledi ki mutlu oldum, iyi hissettirdi daha doğrusu.
Dershaneye döndüğümde komşukızı ile alacağımız ders için konuştuk, kevaşe de "rahat ol k.k. benim her şeyden haberim var, hangi hoca ile ders alacağınızı da biliyorum" dedi. Laf soktum bir iki adet ama bana mısın demedi, helal olsun. Bi nevi evet evet biliyorum siklemedi! Olsun içten pazarlıklı biri olduğu için bunun bi yerlerde biriktirip ondan sonra boşaltma durumları var, bu huyundan da nefret edilir. Bana karşı öyle olup olmayacağını bilmiyorum ama nefret ettim mi birinden, bi daha da kesinlikle eskisi gibi hissetmem. Yengeç?
Etüte giderken konuştuk komşukızı ile etütü de aldık, o dershaneye dönerken ben de tavuk döner aldım açlığım duvarlara çarpa çarpa dile gelmişti. Keşke yemeseydim. Midem ağzımda şu an.
Bu arada fotoğraflarını atacağım bi kedimiz var, beyaz renk tüyleri, yeşil gözleri var. Kaç gündür pencerenin dibinde, kapı koluna uzanıp, kapıyı açmaya çalışıyor namussuz. Kovsak gitmiyor, dişi bi de. Erkek kediler de ayrılmıyor dibinden. Teras kedi kaynayacak yakında. Benden korkmasına rağmen, kardeşlerime sevdiriyor kendini şıllık! Fotolarını çektim dün akşam ama işe yarar şeyler değil, bi şekilde yakalayıp adam gibi fotolar çekip atsam daha iyi olacak. Kedi sevmem normalde ama bu farklı. Kediseverler var tanıdığım, blogta. Kediden yeterince bahsettim.
Mushishi'yi izlemeye başladım, SONUNDA!!! İlk 2 bölümü izledim, her bölümde farklı mushilerin insanlarla olan münasebetlerinden bahsediyor. Tam olarak hakim olmadığım için pek bir şey anlatmak istemiyorum ama  çizimler mükemmel, zamanı gelince yeterli incelemeyi yaparım, izledikçe de olayları toparlayıp anlatırım ya da. Zaman olmasa da...
Bir kaç görsel Mushishi'den, çizimler mükemmel. - link: http://atyarisindakiesek.blogspot.com/2012/03/mushishi-birkac-gorsel.html


Cumartesi, Şubat 18, 2012

Ghost World -film-

Selam millet,
Dün sağlam olmayan kafamla izlediğim filmden biraz bahsediyim.
Filmin adı Ghost World çok yakın iki arkadaş, biri liseden mezun olur diğeri ise sanat dersi almak zorundadır. Yani yaz okuluna kalır. Böylece yazın başlarına gelenleri komik bir dille anlatmaya başlıyorlar. Gazete veya derginin birinde gördükleri ilan onların yeni eğlence arayışlarının nimeti olmuştur. Seymour adlı adamın sarışın bir kadını aramaya çalıştığı ilanla eğlenen, sonrasında ise adama bağlanan kızımız Enid, bu işin peşini bırakmaz. Seymour'a kız ayarlamaya bile çalışır. Seymour yalnız adamın tekidir. Hiç kız arkadaşı olmamış, sürekli antika ve çok eski şeyler biriktiren biri bu adam. Buraya kadar her şey normal ilerlerken, Enid'in arkadaşı Rebecca erkeklerle daha iyi anlaşır Enid'e göre. Daha kadınsı belki de.
Neyse Enid babasıyla yaşarken Rebecca'yla eve çıkmaya karar verirler, olaylar olaylar olaylar.
En iyi arkadaşınızın bile bir gün size sırtını dönmesi, tahammül sınırlarınızın fiyuuuu diye uçmasına neden oluyor tabii. Enid de Seymour'a daha çok bağlanmaya başlıyor. İlandaki asıl kadınla görüşmesini sağlıyor. Seymour'la sarışın kadının arası mükemmele yakın giderken, Enid daha yalnız daha da yalnız... Çareyi gelmeyen otobüsü bekleyen Norman'da arıyor.
Enid hayalcinin teki, benden beter. Bir gün çekip gitmek ve hiç kimsenin yokluğunu farketmediğini düşündüğü bir hayali var-dı. Gelmeyen otobüs sayesinde gerçekleştirdi bunu, belki de böyle olması gerekiyordu.

Neden ben hep bu tür filmler izliyorum neden!?!??! Hep böyle denk geliyor, komedi sanıyorum dramın dibindeyim. Lanet girsin, film çok güzeldi. Arada çok sıkıldım. Olaylar çok yavaş ilerliyordu. Kasiyer çocuğa ve Rebecca'ya ne olduğu da muamma. Yarım kalmış bir hikaye gibiydi. Sadece Enid var hacım, elimizde bundan başka hikaye de yok şeklindeydi. Bana öyle geldi, bir Lars and the Real Girl kadar olamazdı, olamadı da tabii.

Not olarak ; Steve Buscemi -seymour- iyiydin adamım!

Adult Market'te iken Enid, bu kısmı güzeldi.

Scarlett-rebecca- 11 yıl olmuş böbreem. 



İyi seyirler.

Pazar, Aralık 04, 2011

Garden State - Film -

Andrew, evinden ayrıldığında henüz çocuktu ve hayatının geri kalan kısmını evinden çok uzakta geçirecekti. Annesinin cenazesine kadar. Geri döndüğünde  Sam ile karşılaşır. Her zaman bir "Sam" vardır zaten ama işin güzel tarafı bu iki insan anormal. Film de anormal, filmin kopma noktası çok güzeldi. Uçurum güzeldi. Köpekler güzeldi. Sam de güzeldi.
Garden State, hayatının büyük bi kısmından kendi isteği olmadan vazgeçmiş bi adamın hikayesi.
 İzlenebilir tabii ki. Tavsiye ederim , 90dk'nızı rahatlıkla ayırabileceğiniz. Dram, komedi karışık güzel bir film.

Bu da partiden hatıra - SPOILER - tabii ;

Perşembe, Kasım 17, 2011

Squid and the Whale - film -

Noah Baumbach'ın yazıp yönettiği, otobiyografik film.
Film boşanma üzerine kurulu, olaylara, karakterlere o kadar yakından tanık oluyorsunuz ki filmde bu bi süre sonra rahatsız ediyor -şahşi görüş-. Beni rahatsız etti daha doğrusu. Bi aileyi gözetliyormuş gibi hissettim. Bu da sanırım yönetmenin başarısını gözler önüne seriyor. Amacı bu olsa gerek.
İki erkek kardeşin , anne-babalarının ayrılmasından sonra yaşadıklarını anlatıyor film. En çok çocuklar etkileniyor haliyle bu olaydan. Öyle de gariptir. Duygulanmama neden olmadı ama ne biliyim, rahatsız oldum sadece. O kadar.
Filmlerin müzikleri ayrıca dinlenebilir, derinden gelen gitar ritimleri vesaire çok ince ve hoş yerlere serpilmişti. Pin k Floyd konuk oluyor filme Hey You! şarkısıyla, bu da ayrı hoştu tabii, benim için. Filmin sonu da güzeldi ama öyle kaldım ekrana bakıp Kaltak Joan! dememe neden oldu.

Salı, Kasım 08, 2011

Cashback -Film-

Ben adında bir arkadaşın, sevgilisinden ayrıldıktan sonra yakalandığı insomnia'yla baş etmesini konu alan film, Cashback.
Ben 4. sınıf Güzel sanatlarda okuyan bi ressam. İnsomnia'ya yakalandıktan sonra hayatın ona kazandırdığı günün 1/3 lük kısmında bi markette çalışmaya karar verir. Markette çalışan insanlar, müdüründe kasiyerine o kadar ilginç insanlar ki Ben de kendi kendine 8 saatin markette geçmesini sağlayacak bi şey bulur ve film ondan sonra hızlanmaya başlar bi hareket gelir.

Konu bitti şimdi de fikirlerimi sunayım ben ;
-Film bi kere cinsellik ve çıplaklık üzerine kurulmuş. Hani ortada bi genç var uykusuz kalıyor falan, hiç dikkat çekici değil ama biz çıplaklık ekleyelim de durumu kotaralım hissi veriyordu ilk başlarda ama öyle değil, inanın bana.
-Ben'in hayatına fazlasıyla misafir oluyoruz. Kendi ağzından duyuyoruz olayları. Hoş.
Fazla bişey anlatmak istemiyorum, bazı yerlerinde çok güldüm. Bazı yerlerinde duygusala bağlıyor, güzeldi film ama illa izlicem allah bilir mükemmeldir bu diyorsanız beklentiler düşük lütfen. Her zaman dediğim gibi.
Not : Emilia Fox'a hayran kaldım lan! O gözler, o zayıf ince seksi surata mükemmel yakışıyor. Sevdim. Merlin'de Morgause'u canlandırıyor. Ben bu kadını bi yerden tanıyorum diyordum bi de.

Pazar, Ekim 23, 2011

Lars and the Real Girl -Film-

Lars adında bir adamın hikayesi bu Lars aslında tek bi kişi değil, senden benden ondan biraz şurdan burdan da biraz alınarak birleştirilmiş bi karakter sanki. Dün bizimkiler komşunun kızının düğününe gittiğinde izledim. Kardeşlerimle. Kardeşler XX(14) XY(9) yaşında. Filmin yarısından sonrası kız kardeşim izleyemedi ama 9 yaşındaki kardeşimin sonlara doğru sıkıldım ben değiştir üff falan yapmasının nedenini kendi ağzından duyup rahatlamam paha biçilemezdi. Sonlara doğru kardeşim bana baktı ve "abi, sanırım ağlıcam" dedi. Şok oldum tabii ama çocuk balık burcu demek normal yani. Ben bile duygulandım (yengeç). Bile diyorum hayatta böyle şeylere duygulanacak biri değilim ve filmi gülme niyetine indirmiştim. Dram-Komedi karışımıydı.

Lars adından bi adamın yalnızlığından bahsediyor filmde ve konuyu hiç farkında olmadığımız ve de tahmin edemediğimiz şekilde yönlendirmiş senarist. Lars bi internet sitesinden gerçek boyutlarda bi sex doll veya love doll diye adlandırılan vitrin mankeni gibi bişey sipariş ettiriyor ve ona aşık oluyor. Yalnızlığını unutuyor, mutlu oluyor. Bianca cansız manken. Bianca'ya olan aşkı ve Biancayı önce ailesine sonra da bütün kasabaya kabul ettirmesi izlenmeye değerdi.
Blue Skies - Noah and the Whale'den tüm yalnızlara, hastalara, ve gökyüzünü görmeye hasret olanlara gelsin. Sadece mutlu olun LAN!

Pazartesi, Eylül 19, 2011

Mr. Nobody -Film-

Mr Nobody, her ne kadar dün benim sinirlerimi bozup beynimi yıkamış olsa da.
Her ne kadar filmi yarıda bırakıp bugün devam etsem de, sonu için izleyin derim.
Film 117 yaşında bambaşka bi dünyaya uyanan Nemo abimizin hikayesini anlatıyor.
Nemo, bambaşka boyutlarda bambaşka hayatlarını yaşarken kafamız allak bullak oluyor malesef.


Lan çocuk! Ananı seç deseler ayrı, babanı seç deseler ayrı, peki ya ikisini seçmeseydin?

Ellise, filmin bi sahnesinde Nemo'ya yemin ettiriyor "marsa küllerimi dök" şeklinde. Bi yerinde "BITCH!!!" diye haykırasım geliyordu.

Anna, fıstıh! Hatunun gözleri yeter, öyle diyim ama bi şey oluyor yolları kesişiyor. Karmaşık. -sonu bekleyin-

Jean, jean jean japon kız, jean en namuslusuydu ama en az bahsedilen bu kadındı. Nedendir bilinmez filmin bi yerinden sonra Jean sadece saniyeler içinde görünüp "Ben Ellise değilim" diyor. İlginç.

Bu arada filmin müziklerine de ayrıca bakabilirsiniz , hoş can sıkmayan hatta filmin bazı yerlerini kurtaran 1. etken olduğunu düşünüyorum.
SON SÖZLERİM ; Filmin sonu için izleyin, ben sıkıldım ama tavsiye ediyorum. Kesin sıkılacaksınız belki de küfredeceksiniz ama sonu güzeldi ama mükemmel değildi. Önceden tavsiye ettiğim filmlerin hiçbirine benzemiyor.

Cuma, Eylül 16, 2011

TRANSAMERICA -Film-

Yol hikayelerine bayılırım, son izlediğim The Darjeeling Ltd. idi. Ondan önce de Little Miss Sunshine'dı.
Sanırım Darjeeling'in yerini Transamerica aldı.
Filmimiz transseksüel Stanley-Bree'nin aldığı bi telefonla oğlunu bulma arayışı, hapishaneden kefaleti ödeyip çıkarma. Vesaire.
Can alıcı noktaları ise -otostopçuya dikkat-
Anne-Baba'ya kabul.
Oğul tarafından kabul...
Film cinsiyet değiştirmeye o kadar farklı bi açıdan yaklaşmış ki bu da yönetmenin ve senaryonun hassasiyetinin muhteşem derecede yerinde olması ile ne izleyiciyi sıkıyor ne de bunaltıyor, her şey normal ve kabullenmiş bi halde buluyorsunuz kendinizi. Müzikler de mükemmel size tavsiyem film bittikten sonra filmin müziklerine de göz atmanız.

Film anlatmayı sevmiyorum önceki yazımda da söylemiştim. Anlatmayı beceremiyorum diyelim.
Felicity Huffman'a burdan sevgiler. Desperate Housewifes'ta da mükemmel oyunculuğuyla seyirciyi bağlamayı çok iyi biliyor. Kusursuz.
Kevin Zegers'in oyunculuğu da mükemmeldi.
Sonuç olarak güzel bi film, bakış açısı olarak da hikaye kurgusu olarak da izlenebilirliği ile de kesinlikle sıkılmayacağınıza inanıyorum.

Pazar, Eylül 11, 2011

The Darjeeling Limited - FİLM -

İzlediğim en mükemmel 2. yol filmiydi. Birincisi Little Miss Sunshine.
Filmin konusundan çok çok az bahsetmem gerek ;
Bayılmıyorum malesef film anlatmaya ama izlemeniz için ve merak uyandırması için bir kaç küçük bilgi vereceğim.

Filmde 3 kardeşin babalarının ölümünden sonra çıktıkları uzun yolculuk ve başlarına gelenler anlatılıyor. Annelerinin cenazeye gelmemiş olmaları ve annelerini bulma çabaları görülmeye değer.
Yolculuk sırasında başlarına gelen üzücü bi olay vardı ki orda duygulanamadım, belki öyle olması gerekiyordu diye kendimi avutmaya çalıştım diyelim. Duygularımı aldırmış gibiydim ama görülmesi gereken en tüyler ürpetici sahneydi, kardeşler kardeşleri kurtarırken...
Filmin kadrosu muhteşem ama isimlerini tek tek yazamam şu an. Zaten dün Wes Anderson yazacağıma Wes Craven yazınca ayrı dumur oldum. Bu yüzden isim yok.
Trende başlarına gelenler mükemmeldi. "Hostes kıza(Rita) dikkat."
-Beni kullandığın için teşekkürler. -Jack-
-Bir şey değil. -Rita-

Bu arada bıyık bırakmaya karar verdim tabii şu an bırakacak kadar gür bıyığım yok , olunca.
Hepsi senin yüzünden Jason Schwartzman!

Cumartesi, Eylül 03, 2011

Big Daddy vs Garip

İkisi de komedi türünün vazgeçilmezleri arasında ama tabii komik bitmemeleri ve iki küçük karakterin "bubam o benim bubam" şeklindeki yakarışları yürek burkar, kan emer, yaş kurutur, kalbimin nah şurasında bi delik açar ordan da tren geçer yani o kadar. Damar damar üstüne, Adam Sandler Click'te bile son noktayı duygusal bitirdi, abi iyi güzel de illa bütün filmleri duygusala bağlamak zorunda mısınız ha? Kemal Abim rahmetle anıyorum, hepiniz tanıyorsunuz bir numara adamdı. Söylenecek sözüm kalmadı giderim.