Küçük Osman kadar sevinin bloggerlar ! Onun kadar şımarın , dizinin müptelası sanmayın izletmiyorlar, Nurgül Yeşilçay daha cazip geliyor. Neyse konumuza dönelim ;
*1 - Bloglar açıldı ben yazamadım , evde tadilat var ders bile çalışamıyorum dershanede kalamıyorum bildiğin psikopatlaşma evresindeyim 1. evreyi tamamladım, sıra 2.de , ygs hakkında konuşmayacam sebebi de bi post atmıştım Die Mf Die diye ama neyse bu konuyu kapattım , lys için kasıyorum , bugün 2.dereceden denklemler ve eşitsizlikler testi çözdürdüler atlara, çok güzel çözdüler 2. dereceyi ama eşitsizliklere gelince kişne kişne bitmiyor, sonunda bitti. Hoca da trigonometri tekrarı yapcam dedi , lan dershanemiz çok garip ama bende emeği var laf yok ! :)
*2 - Re-l 2c4ever yazamadım , sana verdiğim sözü tutamadım bilgisayarı da yeni kurdum , tadilat devam ediyor, Nil'in doğurmasına az kaldı Mayıs'ta doğuracak , bakalım tosun gibi bi evladınız oldu derse vet. ki tosun : sözlük anlamı olarak şişman buzağı demekmiş, Lan ne saçma ya ! Çocuğuma doktor tosun derse kaş göz dalarım lan, "sen kimin evladına tosun diyon la!" . Ama doktorlarımız garibim yoruluyorlar , hem o mutlulukla at gibi evladınız olsa ne olacak.
*3 - Hergün veterinerlik fakülteleri hakkında yazılanlara bakıyorum, dün de baktım , yok bugün bakmadım, neyse garip garip şeyler yazıyorlar yok tıp kadar zormuş, yok bilmem ne ? Soğuttular allah belasını... Ne okucam la ben ! Benden mühendis olmaz, teoride uygulanan meslekler en uygunu benim için , o yüzden mf-3'ten bana en uygunu veterinerlik . İstanbul'da okusam fena olmazdı hani ama gel bi de para yetiştir... Cimri olmama rağmen yer yutar la bu İstanbul . Ankara daolur, Bursa da hepsi aynı ne kadar cimri olursan veya tutumlu para konuşur büyük şehirde, ben böyle biliyorum .
mynet.com cambridge veterinerlik öğrencileri
Her şey çok hızlı olup bitiyor, Nil doğurmak üzere ben de onun sayesinde ısınabildim veterinerliğe ama İstanbul'da veya Ankara'da okuduktan sonra kendimi geliştirip at çiftliği veya iyi bi klinikte de çalışabilsem süper olurdu. Hepsi bitmiş kazanmışım gibi konuştum biliyorum, türevi trigonometri halledip , organik kimyayı da hüplettim mi sorun kalmaz .
Evet sevgili blog takipçilerim bir dönemin de sonuna geldik , hani son kulvarlara girildi demiştim ya, atım öyle bi düştü ki ayağı kırıldı, vuracaklarmış, (vurmak? ) vurmazlar da eskiden vuruyorlardı, uyutacaklarmış, lan öldürecekler işte , öldürecekleeaar ! Damn İt ! Bu yukarıdaki başlıktaki Mf ( küfür olan değil - Mat-Fen kısaltması ) . Anlayacağınız bildiğiniz, küçük kardeşiniz atıyla birlikte önce bi Dişli-Çark'tan sonra Suyun kaldırma kuvvetiye şelaleye , sonra da şelalenin yüksekliğiyle, havanın sürtünme kuvvetiyle, kinetiğiyle, potansiyeliyle, şarampolden yuvarlandı. Şarampolden at yuvarlamak, bu değim olsun ey ahali , duyurulsun ülkenin 4 bir yanına . Her klasik "At yarışından" sonra trt açılır ya da ganyan tv ne biliyim , ama ben açmadım , öldüm la çünkü , buralarda cennet tv çekiyor , cehennem de yakın olduğu için sinyal bi geliyor bi gidiyor, At Cenneti'ne gittim, aradayım millet. Bi de rutin işlemdir mahallelinin "sınav nasıldı?" sorusu, ben de hazırladım kendimi "normal, sonuçlara bakcaz" dedim herkese , Nah! Normal lan! nesi normal? , iki seksen yatırdılar işte.
Neyse, böyle oldu, panik oldum, bilmem ne oldum ama oldum artık, bi boka da yaramadı girişim.
Tamam başınızı şişireceğimi biliyorum bu bir öss,ygs, veya adı lazım değil yazısıdır şimdiden uyarayım dedim.
Fotoğraf detayı için üzerine tıklayın, böyle kötü görünüyor.
Bütün bi dönem geride kaldı, atlar koşu için hazır, koşmak için uygun bi hava, 3 saatlik koşunun galibi lys denen koşuda kıçı rahat girecek yarışa , ama ilk koşunun önemini kavrayamamış salya sümük zihniyet ( bkz.resim ) ancak at yarışında eşek(sürpriz at) olur. Only Hope'un ilk koşuda şansı yok gibi görünüyor, ikinci koşuda sürpriz yapabilir. Yarın saat 10:00'da koşu başlayacak , 1milyon 800bine yakın atımız, döktüğü terin hakkını alacak, aynı anda bu kadar atın koşması da İstanbul'da deprem riskini arttıracağı hatta tsunami ile birlikte kıyıya Tarkan'daki gibi ahtapotların vuracağı söyleniyor , halkı uyarma çabaları Melih Gökçek'in Ankara'da tsunami olmaz , demesiyle başlatıldı. Doğa felaketleri bilinci ödülü de böylelikle Melih Gökçek'in oldu , Ankara'da tsunami olmayacağını biliyor olması bilimadamlarını bile ikiye böldü, houdini bile halt etmiş gibi yorumlara neden oldu.
1milyon800bin ata Ygs Stress Virus bulaştığı tespit edildi. Yarışlar ertelenmeyecek tabii ki , Atlara "bu da gelir bu da geçer" veya "Feridun D. - Boş ders şarkısı" dinletilmesi tavsiye ediliyor.
Yazıdaki kişi ve kurumların gerçekle alakası yoktur
Ö.B.G.Z.ki izleyenler bilirler , Aylin kızımız ağlar ve arka planda bu şarkı çalar, nerden geldi aklıma bilmiyorum ama Progressive Rock grupları ararken viki'de çıktı karşıma Moody Blues.
24 Mart , dershaneden sınav çıkışı bir arkadaşa sürpriz doğum günü ve stres atma programı hazırladık. Aksilik 1 ; Çok sevdiğimiz bir arkadaş sürprizi sürprizlikten çıkarır ve dialog aynen şöyledir ,
-Doğum günün kutlu olsun ! -İyi de benim doğum günüm geçen haftaydı. -Eeee o zaman bugün kimin doğum günü ? -Dumur asşldaisld
Aksilik 2 ; Ben, unutkan olduğumu sağır şükela bile duydu. Ki ben dünden mezdeke şarkılarını flash belleğe atıp televizyonun üstüne akşamdan unutmamak için koyan ve uyandığında ise televizyonun olduğu odaya bile uğramayan ben, yine yaptım yapacağımı ve içinde müzik olan flash belleği unuttum , Bizim organizatör sinirli , çattı bana evet , dershaneye tam zamanında gittim sınavdan herkes çıkmış Organizatörümüzle de karşılaştım ve minibüste daha 5 dk önce flashı unuttuğumu hatırladım, aynen dialog şöyle ;
-Flashı unuttum deme! -Unuttum ama asdhasjdh hehehügüeg ( öyle gülüyordum ) -Şaka mı buea ! Şaka olduğunu söyle ( yüz kıpkırmızı , mora kaçmak üzere ) -(ben ise yüz mosmor ve utanmanın da verdiği küçülme ile yerin dibinde) -Unutacağını biliyordum ! ! Hemen gidip getiriyorsun ! ! -Gitmek ve getirmek ? Eve gidip gelmem 1 saat sürer ne diyorsun ? -Ben bilmem gidip getireceksin, sana güvendik müzik var diye , -(ben de kendimi korumak için) Ben de sana güvendim bi sürü arapça cd'm arşivim var demiştin diye, -Oooff Umut ! ooff ! dedi yine tartıştık arkadaşım sağolsun ileride bahsedeceğim kişi motorsikletle eve kadar götürüp geri getirdi flash bellek ile...
Neyse yetiştik falan , eve girdik , herkesin gelmesini bekledik , Mezdeke eşliğinde oynamaya başladı bizimkiler, biz erkekler oturduk alkışladık falan , eğlendik, sonra zorladılar ben ve motorsikletli arkadaş(kimsenin zoru olmadan kalktı) , kalktık oynadık la ! ben oynadım ! ben ben Umut Usta ! yeşilçam yaşar usta ...
Neyse son soyledigimi hic yasanmamis say. Bildigin eglendik sinav oncesi, sinav sonrasi icin de denize karsi bira sozu aldim ya bakalim kimi efkardan kimi mutluluktan .
Yvonne Strzechowski, okunuşu başlıktaki gibidir , sizi yanıltmasın. Chuck'la tanıdım ben şahsen, Sarah Walker olarak izledik, sevdik ailece değil ; paylaşamam la kıymetlimisss ! Yazarım yazmasına da az bilgi vermeden olmaz, Chuck'ın 3 sezonunda demirbaş olmuş hatun , 4. sezonda da devam ediyor , dün izlediğim Chuck Bölümü 3 değil de 4. sezon ise Siyah Saçın Türkan Şoray'dan sonra yakıştığı kadınlardan bi tanesi. Avustralya demiş viki, ben rus diye tahmi ediyordum , ismi de rus gibi geliyordu, neyse yanılmışım.Maxim dergisinin 2009'da En Hot "hot sıcak mı diyim seksi mi ne ?" 100 kadını arasında listeye 77. sıradan girmiş. Olsun öyle araştırdık öğrendik, Milliyet gazetesi gibi Seksi Fotolar İçin Tıklayınız yapmak istemezdim ama bu güzellikten mahrum kalmanıza gönlüm razı olmadı. Fotolar üzerlerine tıklatıldığında yeni sekmede büyük boyutta açılır.
siyah saçlı hali de bu , bulabildiğim en düzgün foto :/
Bir söz vardır " Ne oldum dememeli , ne olacağım demeli " falan, palavralar, yıkık dökük hayaller, hidrojen bombasıyla patlatılmış bir beyin, geri kalan bir damla gözyaşı bile değil, hayal kırıklığı, gençlik denen zaman kesidinin hayattan silinip atılması ancak bu kadar kolay olabilirdi. Bu kadar acıtabilirdi bir gencin yüreğini. Arka planda çok bilindik bi şarkı çalarken yazar bunları, ağlamıyordur belki de ağlamayı unutmuştur kim bilir? Hayatında olmadığı kadar pişman mıdır, değildir, kendi kendine sorar ve cevaplar yeteri kadar acıtmamıştır beynindeki patlamalar, Kurt Cobain kadar çıkmaz değildir hayatı, hatta ona kıyasla mutlu bile sayılabilir, Neden kendisini Kurt ile karşılaştırmıştır onu bile bilmez , anlamsız cümleler çıkar ağzından , veya şu an yazdığını düşündüğü patlak beyninden...
Tekrar müzik açar ve yazmaya devam eder, bi kaç snlik ara vermesi parçaları toplayabilmesi için yeterli değildi tabii ki, ama direniyor diğer her şeye direndiği gibi. Vücudunu ruhu kontrol ediyor, düşüncesizce ağzına geleni söylüyor, umursamaz, karamsar... Kaygılı çok, hala parçaları toparlamakla meşgul, ısrarcı, tuttuğunu koparan değildir ama istediğini elde edendir çoğu zaman. İstediği şeyi bilmezken nasıl elde edebilirki onu ? Elde edemez, işte sorun da orda. Gelecek kaygısı, ne olacağım sorusu kafa kurcalayanlar arasında başı çekenlerden. Yalnız olmadığını biliyor... En son Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi yaptı, doktor olmak istiyormuş. Bu yıl olamayacak, kötü çok başka alternatifler düşünüyor , "illa tıp olmasın veteriner de olurum" diyor ama ne kadar doğru düşünüyor veya yanlış bilmiyor , sorunlar , sorular, patlak beynin parçalarını kanser gibi ele geçirmiş durumdalar. Ha bi de veteriner olacağım demişken, ekşide o kadar kötü şeyler yazmışlar ki okumasam bile soğuturlar insanı... Dipnot ; Aranızda veya etrafınızda veteriner olan veya okuyan biri var mı ? Dipnot 2 ; Nil (ineğim) doğuracak, dün yanındaydım , yemek yiyordu hiç takmadı ama bebeğin kalp atışlarını dokunarak hissedebilmek paha biçilemez bi duygu.
Lan digitürk gelirsem oraya var ya, ağzını burnunu kıracam senin, bi aç bi kapa maymun ettiniz lanet olası kıçıkırıklar, daha yazardım ... evlatları ama bak "örnek olalım" diye sessiz sessiz isyan ettim , Manu Chao kardeşimize dua et sen arka planda desaparecido - bongo bong - clandestino ve daha bi sürü çalmasa ben diyeceğimi bilirdim.
Dua et ki mail olarak atıyorum bu yazıyı bloga , burdan da engelle bakıyım.
Selam blog, uzun zamandir ''selam blog'' diyerek baslamiyordum hem jove dalga geciyordu hosuma da gidiyordu, bu aralar herkes kendi halinde blog! Bu dunyanin ta buradan... Bizim buralarda uzaktaki birine laf yetismez ama dunya kicimin dibinde, yeter lan! Biktim, kac gundur psikologa gidecem diyordum gidemiyorum anasini satiyim ya, ya gitmemek icin durtuyor kafamdaki, ya da tembellikten baska bisey de olmayabilir, durumlar karmasik, kafam bizilyon, ibo vurulmus, ev tadilatta, sinav yakinda, asik umut konar gocer dervis olur yakinda ama cok uzaga gitmeden eve geri donerdim, garfield abi baska bisey degilim, sinav varmis haci 27 martta, ben o sinavin taa burdan da ... 2.paragraftayiz sanki bambaska bi dunya ha! En azindan yukaridaki olumsuzluklara ragmen hala biseyler kazanabilirim diye dusunuyorum, ne umutlarla baslamistik dimi blog? Gerci henuz bitmedi hersey de bak hala yazim imla hatasi yapiyorum, fiillerle diger dandikliklerle basim belada hala bi umut, lan aq artik ne bicim beyinse test cozeyim diyorum 5dk duramiyorum artik, evet bunu okuyan sevgili ergen heyecandan gozlerin yuvalarindan cikiyor dimi, bir kisiyi eledim lan simdiden diye dusun daha zavalli pislik, lanet olasi-eger boyle dusunmuyorsan okuyucu, gozlerinden operim-.
O kadar iste , olay budur. Ben psikologa gitsem ayri dert , burda anlatsam da anlatiyorum sadece cozum olmuyor. Yarin gitsem , ya da gidebilsem guzel olacak, hastaneye gitmek icin milyon tane bahanem var zaten, yok dikisim patlamis, yok ebem aglamis, oyle yani, gittikce ergenlesiyorum, eger aklimdakini okursam deliririm tam , hocalar da lisedekiler gibi insafli olmuyor, allahin psikopati takti mi takiyormus, oyle duyduk haci...
Not; tadilat var kici kaldirmamin tam yeri tam zamani...
Tam film izleme modundaydım. Seçtiğim film de Little Miss Sunshine oldu. Zaten sıkıcı bir gün öğle saatlerinde yapacak pek birşey bulamazken yapılacak en mantıklı şey Little Miss Sunshine'ı izlemekmiş. - Spoiler : Film içeriği hakkında detaylı bilgi bulabilirsiniz . - Filmi var eden şey sıradışı karakterler ve müziği bence. Olive Hoover - güzel olmamasına rağmen güzellik yarışmasına katılabilecek derecede cesur ve sevimli. Richard Hoover - 9 aşama adlı projesini satmaya çalışan ama ama kaybedenlerden olan bir adam . Dwayne - Dwayne de 9 ay boyunca konuşmayı reddeden, duvarında Nietzsche posteri olan ve onu örnek alan 15 yaşında bir ergen , ayrıca hava harp okuluna girmeyi istiyordu . Grandpa Edwin Hoover - uyuşturucu bağımlısı dede, torunu Olive'in amacına ulaşmasındaki en büyük etken. Sheryl Hoover - Bu kadar ilginç bir aileye annelik yapan büyük insan . Frank Ginsberg - Steve Carrel'ın canlandırdığı karakter , eşcinsel , dünyanın 1 numaralı Proust araştırmacısı.
Öncelikle filmin senaryosu basit bir olay örgüsüne sahip. Büyükbaba Edwin torunu Olive'i güzellik yarışmasına katılması için çalıştırıyor. Aileye sonradan katılan Frank(Sheryl Hoover'ın ağabeyi) bunalıma girmiş ve intihara kalkışmış olsa da bizim şirin ailemiz bunu kaldırabilecek durumda . Doktorların tavsiyesiyle yalnız kalmayacak, kesici aletlerden ve ilaçlardan uzak tutulacak olan Frank, Dwayne'in odasında kalmak zorundadır. Filmden ; Frank - İyi geceler, Dwayne. Dwayne - (not defterine yazıyor) Bu gece intihar etme . Frank - Senin gözetiminde yapmam Dwayne , sana bunu yapamam. Dwayne - (not defterine yazıyor) Cehennme hoşgeldin . Frank - Teşekkürler Dwayne , Bunu senden duymak çok anlamlı .
Ailemiz sonunda - Anne, Baba , kız - erkek çocuk, hırsız, polis köprüden geçme bulmacasını - çözdükten sonra yola koyulmaya başladılar, geride kimseyi bırakamazlardı. Tipik bir yol komedisinden ayıran en önemli özelliği sanırım başta da belirttiğim gibi sıradışı karakterleri ve onların sıradışı konuşmaları olmalı . Küçük, sarı volkswagen'e aile üyelerinin hepsini sığdırdıktan sonra gidebiliriz. Olive walkmaniyle müzik bizim dede(edwin) de torununa(dwayne) öğütler veriyor ; Filmden ; Grandpa Edwin - (Dwayne'e dönerek) Hiç biriyle beraber oldun mu? Richard - Baba! Grandpa Edwin - Tık yok mu ? Bana söyleyebilirsin . Richard - Hadi ama! lütfen ! Grandpa - (dwayne kafasını hayır anlamında sallar) Hayır mı? Yüce İsa. Ne ? 15 mi? Tanrım . Richard - Baba! Grandpa - Genç piliçlerle birlikte olmalısın . Richard - Baba! Grandpa - Genç olanlar dünyadaki en iyi şeyler. Richard - Hey!Hey!Hey! Bu kadarı yeter ! Kes artık ! Grandpa - Şimdi tadını çıkar yoksa 18 olunca senden küçüklerle birlikte olursan 3 ya da 5 yıl hapis yatarsın . Olive kulaklığı çıkarır ve ; - Ne hakkında konuşuyorsunuz ? Grandpa - Politika . Olive tabii ki müzik dinlemeye devam eder . "Politika sevimli olive'in dikkatini çekmiyor , cin gibi zekasını böyle işlerle yoramaz tabii ki." Mola verdikten sonra minibüse geri döndüklerinde sarı, sevimli, küçük Hurda çalışmamak için direniyordu. Israrlara rağmen direnmeye devam eden minibüsü sonunda bir tamirciye götürdüler. Debriyajın kırılmış olduğunu ama eski minibüsleri tepeye çıkartıp yokuş aşağı ittikten sonra 30km/h çıkarabilirlerse 3. vitesten 4. vitese çıkarabilecekleri ipucunu verir ama tabii ki önce bir tepe bulmaları gerekiyordu . Sonunda cin zeka ailenin aklına bir fikir gelir ve dede dahil bütün aile üyeleri minibüsü itmeye başlarlar. Minibüs çalışıyor ama her molada aynı şeyi tekrarlamak zorunda kalacaklarını tahmin etmişlerdi sanırım . Verdikleri son molada Richard , Stan Grossman'ı bulamaya karar verir ve herkes uyurken 37 km uzaklıktaki seminere doğru yola koyulur.Kiraladığı mobylette ile... Sabah olduğunda ise, Olive dedesinin uyanmadığını söyler . Dede eroin yüzünden ölmüştür. Ambulansla en yakın hastaneye giderler.
Doktor ; - Üzgünüm elimizden geleni yaptık . Babanız uyudu ve bir daha uyanamadı. Defin işlemleri için asistanı Linda'yı yolladı . Linda, Richard'ın eline bir tomar kağıt verdikten sonra hepsini doldurmasını söyler. Richard işlerin uzayacağını tahmin ederek babasını son bir kez görme bahanesiyle kaçırmaya karar verir . Babasını çarşafa sardıktan sonra minibüsün bagajına atar. Aksilik peşini bırakmıyor ailemizin bu kez de korna bozulur ve polis çevirir. Richard herkesin sakin olmasını ve doğal davranmalarını istese de bagajda bir ölü varken bunu yapmaları pek mümkün olmayacaktı elbette. Polis, Richard'ı minibüsten indirdikten sonra bagajı açmasını ister . Polis bagajı açtığında gördüklerine çok sevinmişti çünkü molada Dedenin Frankten istediği dergiler vardı . Polis dergileri alıp ( Frank'e ait olan dergi hariç) mutlu bir şekilde uzaklaştı tabii ki . Olive hastaneden aldığı broşürlerle ailesine göz testi yapmak ister ama kimsenin keyfi yerinde değildir. En sonunda abisine dönüp renk körlüğü testini gösterir ve ;
Olive -(göz testini göstererek) Anne ! Dwayne 20/20 yaptı . Sheryl - Bahse varım yapacak . (jet pilotu olmasından bahsediyor) Olive - Bakalım şimdi renk körü müsün ? (renk körlüğü testini çıkarıp ) Çemberin içindeki harfi görüyor musun? ( dwayne'e sorar) ( dwayne şok olmuş bir şekilde bakar) Olive - Hayır, çemberin içindeki . Harf... Frank - Çemberin içindeki harfi görebiliyor musun , Dwayne ? Olive - O bir A . Tam şurada. Frank - (kendi kendine) Parlak yeşil. Tanrım . Dwayne - (not defterine hızlıca) NE ? Frank - Dwayne, sanırım sen renk körüsün . Dwayne - (not defterine) NE ? Frank - Renk körü olanlar jet pilotu olamaz . Filmin en can alıcı ve dramatik noktalarından biri Dwayne'in amacına ulaşamayacak olmasını öğrendiği sahneydi, Dwayne cama, tavan, kapıya, vurmaya başlar . Minibüsü kenara çektikten sonra Dwayne , boş araziye koşup FUUUUUUUUUUUUUUCK! diye bağırıyor . 9 ay sonra ilk söylediği kelime bu olmuştu malesef. Annesinin ikna etme çabalarına rağmen geri dönmeyi reddeden Dwayne, Olive'in sarılıp bir tek kelime etmemesine rağmen geri döndü . Filmin verdiği mesajlar diğer aile komedileri veya yol komedilerinden kendini ayırıyor. Little Miss Sunshine'a doğru yola koyulan ailemiz yolları karıştırıp otele geç gitmelerine rağmen Olive'in yarışmaya katılmaları için ellerinden geleni yaptılar. Richard küçük sevimli kızları maymuna çeviren bu yarışmaya kızının katılmasına ve kızının o aptal insanların karşısında küçük düşeceğini düşünüp Sheryl'e, Olive'in yarışmadan çekilmesi gerektiğini söyler. Son ana kadar geldiklerinde ise nefesimi tutup Olive'in yarışmadan çekilmemesi için sabırsızlıkla bekliyordum ki . Olive son anda da yaptı yapacağını ve sahneye çıktı . Mikrofonu alıp ; Şimdi yapacağım dansın hareketlerini bana öğreten dedeme ithaf ediyorum . Show Must Go On! You Can't Touch This şarkısıyla dans etmeye başlayan Olive, jürinin ve diğer yarışmacı ailelerin tepkisini çekmesine rağmen dans etmeye devam etti. En sonunda bütün aile sahneye çıkıp dans etmeye başladı . Filmin en çok eğlendiğim tarafı burasıydı . Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için! Sonunda karakolluk da olan Hooverlar ; polis memurunun - Sizi bırakırım ama bir şartla , bir daha kızınız kaliforniyadaki hiçbir güzellik yarışmasına katılamayacak . Richard da Sheryle dönerek bu bizim için sorun olmaz dimi hayatım ? derken sarı minibüs belirdi ve THE END !
Filmin en can alıcı noktası Dwayne'in FUUUUUUCK! diye bağırdığı , diğeri ise Hooverların sahneye fırladığı sahne idi. Muhteşem mesajlar veren filmi, eğer ben komedi olarak recep ivedik izlerim diyenlerdenseniz izlemeyin.
"Scratchy comes into the emergency wing of a hospital with a splinter in his hand. Itchy, as Scratchy's doctor, walks into the room. Scratchy is sitting on a hospital bed as Itchy's diagnostics team looks over him, consulting his chart. Itchy observes Scratchy and appears to arrive upon a diagnosis, proceeding to administer an unconventional treatment of sawing both of Scratchy's legs off and putting them in his ears. He looks at Scratchy, apparently disappointed, shakes his head, and removes the legs from his ears (throwing them into a trash can). The scene cuts to Itchy and his medical diagnostics team pensively consulting a board that reads:
(Check) Stick Legs in Ears
(Check) Replace Heart with Spider
(Check) Acid Enema
(Check) Go Through Wallet
Itchy turns to look at Scratchy, who has apparently also had his abdominal cavity cut open by now (perhaps for the arachno-cardial transplant), and a lightbulb appears over his head. He grabs the bulb, breaks it and uses it to cut Scratchy's head off, then puts the head in Scratchy's abdominal cavity and stitches it up. Scratchy then gives birth to his head and nurses it."
Ben yapmıyorum , annem yapıyor da internette satabiliriz deyince mutlu oldu tabii ki , Bi kaç foto eklerim siz de almak isteyenlere gösterirseniz, 1m uzunluğunda masa örtüsü olarak kullanabileceğiniz dekoratif bişeyiniz olur, ama benden satıcı olmaz bunu anladım.
Uzuun aradan sonra yine blogumdayım, sarılasım var, digitürke küfredesim var. Ankara'da çok kalmadık sonunda evimdeyim , perşembe akşamı evdeydim , klasik home sweet home anlayacağınız. Size otomatik olarak gönderdiğim bir kaç yazı vardı, Ankara Hacettepe başlıklı, onları zamanlayıcı ile o günlere ayarlamıştım ; 1. gün pazartesi , aşti terminale yetiştik, tomografi randevum için Hacettepe'de olmam gerekiyordu saat 9'da. Tomografiden sonra, ultrason vardı, tomografi çekildikten sonra ultrasona ne gerek vardı dimi? Bunların hepsi oldu bitti onkoloji'de de kan verdim iki tüpçük :) , rutin kontroller. Açız tabii eve gidelim dedikten sonra kuzeni aradık, evde kimse yok anahtarımız da yok dışarıda kaldık :) , Zurger Cing'e gidip hamburger yedik, sonra aklıma bakterili et'li haber geldi, yemeğe devam ettim tavukluydu sonuçta ne olabilirdi ki en fazla? Sonra zaman geçsin diye cafede oturduk vs vs vs . Hastaneye geri döndük sıkıldık diye yer yön bilmiyoruz bi parkta oturalım dedim , hangi park ama ? sonuç olarak akşam eve geldik bitik bi halde ne yiyelim kova aldık tavuk parçaları falan filan, bildiğin fast foodla beslendim bu hafta...
2. gün salı , 3. çarşamba, ve perşembe sabahı yola çıktık. bildiğiniz gibi port için randevu da aldım , temmuzda ankara'dayım yine :), lanet olsun ki kontrollerim kısaldı , ama radyasyonsuz gidcem döncem :) , hadi daha çok sıkamam sizi yani bundan daha fazla iyiyim, yeterince ... hadi kalın sağlıcakla... :)
Blogger kapanmış ben Ankara'dan dönmüşüm falan işte... Ankara'da ne halt ettiğimi anlatacağım neden gittiğimi de ; 2006'nın Ocak ayı Xxxx Anadolu Lisesi'nin 1. dönemi bitmiş zar zor aldığım teşekkürümü yorgun yorgun eve götürmüştüm. Kendimi kötü hissediyorum feci bi yorgunluk ve tam anlamıyla anlatamadığım duygu durum bozukluğu gibi, halsizlik, çökkünlük her türlü şey. Önce en yakın doktora gittik annemle ondan sonra da her şey makara gibi sarmaya başladı. Adana'ya gittik sonra dayımla, Universal Hastanesinde muayene tahliller ve diğer tetkikler yapıldı, Dr : - benim arkadaş var sizi onun muayenesine gönderiyim, dedi. tamam dedik, arabaya bindiğimiz gibi kendimizi doktorun muayenehanesinde bulduk. O da bi baktı tetkiklere, muayene etti, teşhis koyuldu direkt ameliyat dedi. 35000 tl istiyormuş o.çocğ. Bizde yok tabii o kadar para, biz de Balcalıya gittik, orda da aynı şeyler ama bu kez 35000 isteyen doktor yoktu sevk edildim Hacettepe'ye.
Şubat 2006 ; Ankara'ya giden yollar kapalı, kar, tipi, fırtına , yol boyunca makaslama yapan tırlar... Tabii dayım sağolsun, yarı yolda bırakmadı, kar lastiklerini taktım zincirler de tamam Ankara'ya
Bugün perşembe ve Hacettepe İhsan Doğramacıdayız evet yine çocuk cerrahisi polikliniği ve lanet olası Braun marka portumdan kurtulmak için ameliyat randevusu ayarlamaya çalışacaz , bakalım bu yaz adrenalin ve anestezi ikisi birarada, Kendimin en çok sevdiğim yanı narkozdan çıktıktan sonra yarı ayık halde saçmalamam, bağırmıştım port ameliyatından sonra, "vahit seni öldürecem" diye. Heyt gidi günler beaa! :D
Port şu sağdaki, derinin altına yerleştirilen ve yapay damar da denebilen bi alet, ağır kemoterapiler veya 1 yıl 2 yıl süren tedaviler için yardımcı bi alet. Severim kendilerini , Braun olması da ayrı bi bağra basma göstergesidir.
Burda not var! ; Sevgili okuyucum bu 4 gün boyunca Ankara'da olacağım için post atamayacağım ve yeterince unutkan olacağım için bütün bunları geçmişten yazıyorum, evet gelecekteki okuyucu nasıl hissettiğini biliyorum ama bütün bu yaşadıklarımı 219312938 kez yaşadım tam aynısı olacak yine yine yine...
Hacettepede 3. günümüz Çarşamba günü Cerrahi polikliniğinin kapalı olması kendimizi sokağa atmamıza yaradı sonunda bugün hastanede işim yok, işimiz yok. Geziyoruz...
Ve Hacettepe'de 2. günümüz, ben, annem ve kardeşim, bu kez Hacettepe Onkolojinin alt katındaki Radyoloji servisine gidip sonuç isteyeceğiz ve bakalım yaramaz hücrelerden eser kalmamıştır, doktor'a gidip sonucun temiz olup olmadığını sorup evin yolunu tutacağız, 7.cadde Bahçelievler akşam çok güzel oluyor, bütün bu yorgunluktan sonra gezmeye hakkımız var sanırım.
Soldaki foto da Hacettepe Onkolojiden, Bölüm 92 de çocuk onkoloji, 2 yıl orda feci geçer...