Çarşamba, Kasım 28, 2012

Hack mi?! Hack ne arar la Alamanya'da?

Selam millet,
Küçük bir hack olayından ucuz atlatmış bir biçimde yazmaya devam ediyorum, insanın hevesi kırılmıyor değil. Blogumu açtığımda facebook profilimin kabak gibi ortada olacağı aklımın ucundan geçmezdi ama oluyormuş öyle tatsızlıklar, iz süremem, hackle falan ilgili de değilim, hey genç kötü bir şakaydı kabul et!
Google profillerime biraz daha iyi koruma sağlayacak şekilde parolalar vesaire ayarladım da umarım bi daha gelmez öyle bir olay başıma diyim ve devam ediyim.


ALMANYA! 

Sigorta firmalarının bazı katı kararlarından dolayı "geçmişte kansere yakalanmış birini sigortalayıp Almanya'ya yollayamayız" gibi ilginç bir nedenden dolayı arayış içinde olmam da içler acısı. Almanya'ya özel sigorta şirketleri yolluyor, mesela şu deli gibi reklamı dönen şirket. Sanırım Avivasa'ydı. Güler Hanım merhaba, Almanya'ya gitmem için beni sigortalar mısınız? Herhangi bir engelim yok, kabarık hastane dosyam haricinde.
Bir de Türkiye'deki şirketler bir zamanlar seyyar hayır kurumu gibiydiler adımlarını bastıkları yerde vakıflar biterdi, vakıflar milyonlar toplardı, milyonlar tekerlekli sandalye, protez gibi şeyler için harcanırdı. Acaba ben mi safım yoksa gerçekten oluyor muydu?

Her şey yolunda A2 seviyesinde Almanca biliyorum diyebilirim ileriki zamanlarda. Yıl sonunda da B1.
Hoş her şey güzel, arkadaşlıklar fena değil. Tatsız olaylar olmuyor değil ama şeytani fikirlerimi iyilik için kullanıp zıtlığın o mükemmel titreşimlerine hayat vermeyi planlıyorum.

Dipnot: Kafamdaki film çekme işine bir yerden başladım ve ultra amatör bir çekim yaptım sabah saatlerinde, kampüs kapısına kadar filme çekecektim güya ama bir kısmını çektim sayılır, bir bakalım Vimeo'ya yıl sonuna kadar atıp size de blogun canlanmış halini izlemek kalır, sponsor olarak Yüksek Mimar Mr. E ve diğer meşgul insanlardan destek bekleniyor.

Dipnot: Şu kullanıcı adı gözünüzü korkutmasın halis muhlis köyümüzün eşeği iyi seyirler diler, yedek hesabımı yönetici yapıp diğer hesaptan yetkileri alma fikri kadar güzel bir şey yok. Profil kısa süre için bakımda.

Çarşamba, Kasım 21, 2012

Yazı Çok Egoist, Ben Değilim

Bugün 4. Quiz'imizi de yaptık. 1 sayfa dolusu Almanca, göze korkunç geliyordu başlarda, çaktırmayın mektupların bir kısmını anlamadım. 4 Quiz 1 Vize...
Sağ çaprazımda benden nefret ettiğine dair yemin edebileceğim okul birinciliğine kendini fazla kaptırıp narsizmin ve hırsizmin-uydurdum, hırs şeyi demek- doruklarında dolaşan bir genç kızımız kendisi. Şükürler olsun ki son Vize'de onu geçemedim ve lanet bakışlarından bir an olsun uzak kalabildim.
Dünden bahsedeyim biraz hazır aklıma gelmişken;
Hoca son ders oyun oynayalım dedi ve sınıfı iki gruba ayırdı. Ödülümüz yaş pastaydı. Neyse, ilk olarak ben ve sevdiğim bir arkadaşım çıktık tahtaya, tezahüratlar ve şakalar eşliğinde :) "Hadi yapabilirsin!" deyip gaza getiriyordu grup, neyse ki ilk turu galip olarak başlattığım oyunda, devamını getiremeyen grup yüzünden yenildik. Sorun değil. Kolalar için iddialaşan arkadaşım karşı gruptan birine düello teklif etti, ikisi de hata yaptıkları için yazdıkları doğru sayılmadı. Son düello ben ve yendiğim arkadaşımlaydı. Yine tezahüratlar, soğukkanlılığımı koruyamadım malesef, bir daha böyle bir fırsat ne zaman çıkar ki karşıma. Tahtaya döndüm yüzümü ve iki cümle yazdım, mantık hatası olan iki cümle yazdım, tek sorunum bu ama yardımcı fiil ve fiil çekimlerinin hepsi doğruydu, arkadaşın yazdığı fiiler doğru çekimlenmemişti, hoca kolayı almayı kabul etti. Mantık hatalarından dolayı da cümlelerim sayılmadı ama hocanın görmek istediği şey tahtada duruyordu, hiçbir fikrim olmadığı halde fiili çekimleyebildim, anlamını da bilmiyordum, nasıl çekimlendiğini de, öğrenmiştik tabii ki ama unutmuşum.

Bugün de Almanya'ya gitme konusundaki son engeli ortadan kaldırmak için yine adım attım, hocam sağolsun daha önce aynı programla giden bir öğrencisiyle tanıştırdı. O sırada benden "hazırlığın iyi öğrencisi, hevesli, çalışkan..." sonrasını duymadım ben o anda gözünde flaş patlamış sarhoş balon balığı kıvamındaydım. O kadar mutlu oldum ki hocamdan öyle güzel şeyler duymak çok güzeldi yahu nasıl anlatıyım, bu sahnenin aynısı nı 3. sınıfta sınıf başkanı olduğum dönemlerde duymuştum, heyt gidi ondan sonra da "iyi öğrenci" kıvamında takılmaya devam etmişim, buna biraz ara vermem gerekmiş olsa bile.
Künefe canavarı arkadaşımla konuşurken bir şeye takıldım; Diyetisyenlik okuyor hem de Ege'de woohhoo! daha ne?! Ben okumak ister miydim? bundan bir yıl önce ya da 2 yıl önce evet. Düşünüyorum da hiçbir şekilde etkilenmeden kendi kararımı almış olmamın bu kadar mutluluk vereceğini tahmin etmemiştim, Peyzaj Mimarlığı ve ŞBP hakkındaki görüşlerim hariç. Onlardan birini kazanmış olsaydım da kendi kararım olacaktı ama şu an yeterince mutluyum, insanoğlu yanlış bir karar alsa bile "bu benim...ben yaptım..." diyebilmeli ya da hata olduğundan çok kendi doğrusuymuş gibi sahiplenip benimsemeli kararını.

Sıktım... Çok yazdım.

Son olarak bugün saçma sapan bir arkadaşımın saçma sapan söylediği bir şeye üzülüp saçma sapan oturduk beraber yemek yerken. Utanmaz, bir de soruyor neden sessizsin diye, neyse ki durumu diğer arkadaşım kurtardı ama lanet olsun ki birinden nefret ettiysem ya da üzülmeme neden olduysa bir daha o insan hakkında iyi düşünemiyorum, beynimin kıvrımları savunma mekanizmasını devreye koyup o insanla aramda vadiler, uçurumlar, yanardağlar ekliyor ki bu kadar kasmasını korumaya yeterli olup olmadığını düşünüyorum.

Sağlık konusuna gelecek olursam, her kış zayıflıyorum, her yaz kilo alıp toparlanıyorum. Stres neden olmuş olabilir, vitamin takviyesi almam gerekebilir, yüzüme renk gelsin, sivilceler artıyorsa bir problem var demektir ya da sadece sivilcedir büyütmeye sıkmaya gerek yok. Tartılmam gerek, kan testi yaptırmam gerek, bütün bunları kampüste yapıp yapamayacağımı öğrenmem gerek ya da sağlık ocağı.

Yazı egolarımın tatmin olup hücrelerimin yaşadığı sarhoşluğun kusmuğudur, rahatsız olanlar için "dikkat! kaygan zemin".

1 DVD - Le Refuge -Film

Kapak Arkası: 
Mousse ve Lois birbirlerini deli gibi seven iki genç, zengin ailelerden gelen bu iki gencin ortak sorunu olan uyuşturucu onları ayırır malesef. Lois aşırı dozdan ex-olur ve Mousse hamile olduğunu öğrenir, Mousse kendi "sığınağına" saklanırken hayatı bir anda Paul ile kesişir, Louis'nin kardeşi. Hamilelik, Paul'le olan dostluk falan derken 85dk geçmiş oluyor. 
DnR'dan 3 dvd 10 lira kampanyasıyla alıp kuzenimin ağır eleştirileri altında "Torrent var!" demesiyle, "enayi miyim lan ben?!" şeklinde düşünmeme neden olmuştu ama şu an aldığım için mutluyum, iyi ki almışım hani.
Filmden not: Mousse ve Paul'ün hayatları bir anda kesişirken, uyuşturucudan arınmaya çalışan Mousse'un etrafında gelişen olaylara tanık olmak güzeldi ki normal bir sinema izleyicisi bu filme gitmezdi, gitse sıkılırdı "nerde aksiyon! nerde hareket?!" diye bağrışan insanlar olurdu ki hak veriyorum şu yüzden; hollywood'un saçma sapan senaryolarıyla birlikte gerçek olana yabancılaşmamıza neden olan süslü filmlerle donatılmış sinemalarımız sağolsun. Gerçek olana yabancılaşmadan bahsederken fantazmaları eleştirmiyorum ki en sevdiğim kategoridir kendi sinema konusunda. 
Francois Ozon'un cinsel mesajları: mesela Mousse'e içki ısmarlayan adamın hamile kadınlardan hoşlanması. 
Serge ve Paul'ün arasındaki eşcinsel ilişki, sonra da Paul ile Mousse.
Yönetmene Not: Ricky adlı filmi almak istiyordum ama param yok sayın yönetmen, DnR'dan bir indirim bekliyorum 5tl film ok ama öğrenciyiz abi, başka türlü kurtarsa keşke. Francois Ozon'un tekniğini falan merak ediyordum bu filmle başlamak iyi bir başlangıç sayılmaz kendi açımdan söyleyecek olursam ama yeterince başarılı, beklentileri yüksek tutup izlemeye çalışmadım, oldukça durağan, sakin fakat sürükleyiciydi, bir sonraki aşamada ne olacağını merak ediyor insan. Gereksiz karakter tanımlamalarıyla da sıkmamış, bilmemiz gerekenleri insanlar hakkında, anlattı ve bitirdi filmi.

http://www.youtube.com/watch?v=5yjiB6NewRo

Pazartesi, Kasım 19, 2012

Üniversitedeki Arkadaşlıklar Bir Garip, İki, Üç...

Düne kadar küs olduğumu ilan ettiğim arkadaşım bugün sabah hiç beklenmedik bir şekilde barıştı, barışma yöntemimiz de ilginçti. "öp barışalım" dedi, öptüm. Espri ile karışık "seninki kurşuna dize bizi" diye de ekledim. Küs olmak çok lanet pis bir şey ki zaten. Neyse okulu ekmek de tuzu biberi oldu diyim. 2 ders sadece.
Sınıf arkadaşımızın evine gittik ki ben bu kıza hastayım resmen, aşk falan değil, ne biliyim tavırları veya bakış açısı çok şey katıyor. Ben çok mu çocukça davranıyorum? diye de düşünmeme neden oluyor. Evet, çok çocuğum. 1 Aydır sakal tıraşı 2 aydan uzun süredir de saç tıraşı olmadığım için, tahmin edin halimi. Sakal gidince saçlı bir kafa kaldı sadece. Üniversiteye gidince uzatırım zaten havasında değildim ama uzuyor işte. Pek de üstüne gitmiyorum, yana tarayınca pek bir şekil oluyor.
Evdeki problemlerde gittikçe aşılıyor mu ne? Yok yani eğer öyle bir şey varsa biri beni dürtsün kendime geleyim, dünkü sıcakkanlı tavırlarımdan sonra olacak ki ev ahalisinin diğer yarısının bana karşı beslediği ve bitmek tükenmek bilmeyen önyargı boylu boyunca yarıldı, gemimiz su alıyor kaptan! Geminin batışı her zaman kötü son değil ya da kötü de ben çok Pollyanna'yım.
Arkadaşlarım geldiler geçen, sizin evin çok gergin bir havası var arkadaş durulmuyor burda diyince, hı hı durumuna geldim ki inanılmaz pahalı çevredeki apartlara göre.
Bir arkadaşımla konuştum bugün ki sadece bir arkadaş değil, künefecanavarım o, her buluştuğumuzda künefe yediğimiz için öyle bir lakap takabilirim sanırım. 30 dk konuştuk hemen hemen, 15dksı 50 kuruş vesaire. Muhabbet güzeldi, özlemişim.
Frankenstein'ı bitiremedim, yarısında bıraktım ama sınavlar yüzünden tabii bir de kendi aldığım bir karar Victor ile Franky'nin yüzleştiği sahne dünyanın hiçbir yerinde yok, kanım çekildi resmen. Onu atlatmaya çalışıyorum bir de, Franky'nin yalnızlığı, yaratıcısına duyduğu özlem, onu her şeye rağmen seviyor olması, terk edildi ya, benim bir iblise dönüşmeme izin verme dediği kısımda ağlamak geldi içimden, yapamadım.
Klasikleri okumayı sevmesem de bu tip klasiklere canım feda -ilkokul ortaokul öğretmen tavsiyesi kitaplar anladınız siz-


DIPSTIS not: Jingle'lı not :
Film çekmeyi kafama koydum bir kere ama şu 5 ay çok kısa bir süre, sonbaharı yaşamıyoruz burda, kamera desen yok, telefonla çeksem de anca eşe dosta izletirim, ne yapacağımı bilmiyorum ama konu sağlam görünüyor, hayırlısı.



Cumartesi, Kasım 17, 2012

Almanya'ya Gitmek veya Gitmemek, Gidememek ama Gidcem!

Bu hafta bir sürü dedikodu var anasını satıyım;
Kötü bir giriş yapmak benim elimde değildi, bu hafta hatta 10 gün boyunca ara ara yağmur, ara ara da sıcakla seviştik. Buraların tadı kokusu başka be Mustafa'm- kimin günahına girdim, kimin gözüne geldim! İkisinin de var olamayacağına inandırdım kendimi. Nazar mazar gelemem öyle saçmalıklara.
Neyse biraz ucundan anlatacak olursam, en yakın arkadaşım sandığım insan hiçbir sebebi yokken kıçını döndü gitti, üniversite çok güzel-)'^+%&/() neyse kişinin XX kromozomları taşıdığını yani bir dişi olduğunu söylemiş miydim? Arkadaşlığımız süresince kıskanır oldu, yok hep yanında olmamı istemeler falan -not: ilişkisi var- hala var. Neyse, o uzaklaştı, sınıftaki diğer bir kaç parmak sayısı kadar insan da ondan uzaklaşınca, bu kez de en yakın arkadaşım dostum bilmem neyim'e sığınmaya onunla takılmaya başladı, tüh! Ben bir hata yapıp arkadaşımdan uzaklaşınca bu kız yüzünden ki aynı ortamda bulunmak hoş değil falan kem küm! Bu kez diğer arkadaşımı kaybetme noktasına geldim. Toparladım neyse ki.
Vizeden bahsedeyim, ey ahali! Okul birincisi hala okul birincisi, yani geçemedim, yaptığım son hesaplara göre kızın beni geçmemesi için haftaya quizde kötü not alması gerekiyor. Kahretsin, keşke grip virüsü biraz daha uzun ömürlü olsaydı da sümüklü peçetemi ona verseydim, yüzüne yüzüne hapşursaydım ya da, şaka yapıyorum direkt ölsün ninjıajıjaıjgıasdj! nuri alço gibi gülemedim, coşkun gibi gözlerimi şey yapamadım.
Üniversiteye gidince yazılarımın daha düzenli ve edepli olacağını düşünmüştüm ki, saat gecenin 12sine vurmak üzere, bu saatler delirme saatlerim, beynime az giden bir hormondan dolayı inanılmaz psikopatlaşıyorum. Karanlıkta on parmak klavye kullanabiliyorum, karanlıktayım.
Vizeden sonra olanlar ise tam bir facia ; HASTALANMAK!
Sümüğüm aktı, aktı da aktı, durur dedik yine aktı, önünü alamadık o derece.
Bir ara sırf bekledim akınca görünüyor mu diye, dibimde oturmasan görünmez o kadar şeffaf, pıt diye damlıyordu.
Dersler hastalanmam üzerine gelince ben delirdim Partizip2 sen neymişsin be abi!? diye haykırasım var okulun önünde. Dediğim gibi quiz, vize ok şimdiye kadar problem yok, ortalamam hala yüksek ama partizip 2 leri anlamaya çalışırken beynim resmen şelaleden aşağı atlayan su samuru kıvamındaydı.
Her şey yolunda gitmesine gidiyor, dün Skyfall'a gittik arkadaşlarla 6 kişiydik. Sohbet inanılmazdı, okuldan başladık, geçen yılki durumundan girdik, olaylar, sınavlar, sohbet bitti yemek bitti. Filmi izledik. Film boyunca bazı sahnelere biz gülüyorduk, salon eşlik ediyordu. Aston Martin'i görünce "Ooooooaaa!" diye haykırınca arkadaşlarla bize eşlik eden insanlar da oldu, neden mi eşlik ettiler dedim çünkü 3 sn gibi bi süre ekrana bakıp ne olduğunu anlamaya çalışma sırasında araba-espri-aksiyon derken biz eğleniyorduk.
Arkadaşla PES'i alışkanlık haline getirdik ve bir kere bile yenemedim, çocuğu dövcem, şaka tabii.

Üniversite lise gibiymiş, bazı insanların IQ seviyeleri alınlarında yazmayınca taklitleriyle kandırılıyorsun, iyi taklit yapmaları iyi oyuncu olduklarını göstermez elbet ama şöyle bir şey var ki içinde bulunduğum durumdan sıyrılmanın mutluluğuyla tavana tırmanıp, balkonda aşağı sarkıyorum-

Almanya planları tam gaz devam ederken hocama durumdan bahsettim ve ilk defa hastanede geçirdiğim bilmem kaç sene işime yarayacak. Motivasyon mektubumda kullanabilirim, bu şekilde ordaki tecrübelerimden bahsedip aslında sadece notları iyi olan bir öğrenci olarak değil bir "hayat okulunu" okudum ağa mottosuyla Almanya'nın el değmemiş çikolatalarına değmeye gidcem, umarım olur, inşallah olur! Her gün dua ediyorum. 

Pazartesi, Kasım 05, 2012

Hamurumsu Kokudan Sıyrıldım da Geldim!

Selam millet,
Hamurumsu ve bir o kadar iğrenç kokuların arasından sıyrılıp geldim. Bana eşlik eden dişi karabaş'a da burdan selamlar. Beirut'un Nantes'i ile başlayıp A Sunday Smile'a kadar devam eden nameler eşliğinde yüründü bugün, kampüsten eve, 10 dk sürüyor -_- Belki daha az.
Quizler falan derken, quiz harici sınavım olmadığı için "quizler finaller ödevler projeler" diyecek yüzüm yok henüz.
At Yarışındaki Eşek blogun adı dimi, hikayesi de ne acıklıdır ama. At Yarışındaki Arap Atı oldum ben, cidden oldum hani. Sabah at akşam alsdkads şaka- görmezden gelin, mutluluktan yapıyorum bu kez. Ben sınıf birincisi oldum ağalar, bacılar, gardaşlarım, canlarım gelin sarılalım. Okul 2.siyim. Ne güzel dimi? Hayali bile güzelken gerçekleşmemesi için neden görmeyince tuttum yakasından bırakmadım da. İnanıyordum hep, belki de o yüzden. Birinci ile aramızda da uçurum yok sadece 1.5 puan gibi bir şey -_- Perşembe günü vizem var, bir bakmışsın okul birincisi olarak kapamışım bu seneyi, heyt gidi havamdan geçilmez o zaman da.
Bir zamanlar seyislerin itip kaktığı siyah gözlü eşek vardı, niohohhahaha o artık Arap Atı diye de tekrar ediyim. İnsan mutlu oluyor, deli gibi mutlu oluyor, hani sırf bunu anlatmak için geldim desem yeridir.
Dolabımda bayramın son gününden beri sakladığım boğma rakı duruyor, vize açıklansın öyle açıyım.
Deli gibi ders çalışıyormuşum ki, farkında olmadan çalışıyorum. Bir bakıyorum kitap üstünde tepinirken buluyorum kendimi.
Bu yaz Almanya'lardan bloga deli gibi foto atıyor olabilirim, detaylar Aralık'tan sonra kesinleşecek, bir başvurumu yapayım da. Almanya'ya gittikten sonra hakkım olan "Avrupada istediğin yeri gez" cümlesi ise beni benden alıp fezaya fırlattı resmen. Kendimi İspanya'da falan hayal ediyim, oooyyşş bana bişey oluyor.
Uzatmanın anlamı yok, okul iyi gidiyor, "bir sevgilim yoksa kollarımda, napayım inekliği dıttıdıdırıtıt!" diye de saçma sapan cover mı diyorlar ne deniyorsa öyle bir şeyle bitiriyim.

Diğer üniversite yazılarım için - alttaki etiketlerden "üniversite" yazana tıklanabilir, REKLAAAAMLAArrrdırırdııd!