Perşembe, Nisan 25, 2013

Bilindik


asagida bi hikaye var ama devami yok -
-Kitaba baslandi ama bitirilemedi, kitap bitirmekten korkuyorum-birseylerin bitebilecegini dusunmekten de-
Okul bitiyor mesela, yaz tatili. Benim icin buyuk ihtimalle YAZ CALISMASI olacak, sezon acildi acilacak, bu terimlere de yabanciyim, yakinda ogrenirim, sezon nasil aciliyormus, diye. DSLR-LIKE alirim ben bu gidisle, alabilirim umarim, oyuncagi andiran 1100d Canon ile 3100 Nikon arasindayim, tabii ki Canon daha ucuz ve sanirim onu alirim, yazin sonuna mi? Yooo, sonu olmasin, lutfen yakin tarihte olsun. Bursumdan artan-la alacaktim ama artmiyor namussuz, neyse az kaldi az, mayis bursumdan artan olacak, ordan 100 desek kaldi mi 700 lira, haziran + temmuz = 560, bu da 140 lira kaldi demektir onu da bir sekilde kapatirsam, dogum gunu hediyemi kendim aliyorum demektir! Simdiye kadar.ne parti ne de hediye- ikisine karsi sacma sapan duygular besliyorum-
Bugun diger siniftan arkadaslarla kaynasmaya calistim, iyi de oldu, ogle yemegi ve okul sonrasi PES hicbir.maci alamadim, beceriksizim, muhtemelen bir daha oynamayiz, arkadasa sinemaya gitmeyi teklif ettim, pazartesi Stoker'e gidiyoruz buyuk ihtimalle! YIHUU! Ama ondan once, kuzenle giderim sanirim, nah! artar ESEK!
Minik hikayeler yazmaya karar verdim Almanca - Turkce olacak, hem edebi kaunaklari somurmus olurum, hem dr Final sinavindaki yazi sinavina hazirlanmis olurum, fikir belki bulunmus ve yazilmistir benden once hatta filmi bile var ama soyleyemem adini ;
bir adam ve bir kadin, ikisi de ihanetin lanetine dayanamayip intihar ediyorlar. isledikleri gunahin sonuclarina katlanmak zorundadirlar, bu yuzden tanri onlari Olum Meleklerine hizmet etmekle cezalandirir. bu iki genc sevdiklerinin olumlerini izlemek, hatta bu insanlarin canlarini kendi elleriyle almak zorunda kalirlar...ne karakter, ne hikaye ama!!!(!)

Cuma, Nisan 19, 2013

Özgür Adam -özgür kız'a atıfta bulunuldu-

Selam selam,
Nil - Özgür Kız 
Okul bitti, son bir hafta, festival-şenlik derken her şey o kadar yolunda ve güzel ki, buna engel tek bi' olayın olmasına izin veremem YAKARRRIIĞĞM! diye de haykırırım, Vize notum bölümün en iyisi ; zirveyi iyi-çalışma arkadaşımla paylaşıyorum, kaç vizedir bu böyle zaten. Dengeliyim gayet.
Bu hafta bir dengesizliğim oldu mu, oldu tabii, şenliğim ilk günü kimsenin "güya eğlenmediği" gün ben çok eğlenmişim.
Diğer günlerse biraz yorgunluk, biraz değil çok. Çok yorulmuşum, alışık değilim ben zıplamaya koşturmaya. Bir şekilde...bunu da hallettik.
Bugün günlerden Cuma-Perşembeydi aslında, birden Cuma oldu, ya da birkaç saatten sonra.
Perşembe günü güzeldi, sunumu tamamladım, pek iyi olmasa da -ki bazı haksızlıklardan dolayı- notum iyiydi, rahatım yani. Bütün hafta mayıstaki tek Final için hazırlanıp Ankara'ya gitmeyi planlıyorum, çok güzel plan dimi? Ankara'da ne var Allahınıseversen otur oturduğun yerde diyene, "orda sevdiğim insanlar..." burda ise sevmek zorunda olduklarım ;) gözümüzü de kırptık tam oldu?
Trenle seyahat etmeyi düşünüyorum, hem ucuz hem de seviyorum sanırım, telefonuma atarım bisürü dizi falan, oooh mis otur izle işin ne. Prize yakın koltuğa da oturabilirsem, sabahlar olmasın yani.
OOooy, aylardır mı yıllardır mı kuzenimi görmüyorum, bi' onunla görüşmeyi düşünüyorum ki bu %100 mümkün, onda kalıyor olacağım için. Sınavlar sınavlar, ahh bitmediniz kör olasıcalar! Ben özgürüm sadece özgürüm, gezgin deme diiilim, diye de söyleniyorum arada.
Özgür Oğlan-
Özgür oldum ben, Üniversite cidden amacına ulaştı, yani çok yakın, yani çok başındayım, ama zaten başındaki amaçlara ulaştı, yani demek istediğim amaçların çoğunu uuuh beybi kıvamında geçtim; sınıfımda en iyisiyim, annem babam en iyisini yapana kadar? Yapmasınlar, lütfen. Son denemelerinde dil'e merkalı bir çocuk dünyaya getirdiler, beraber yaptılar bunu çok kıvrandılar, şu an mutlulular, çocuk biraz yaramaz ama düzelir, arıyorum İngilizce'den 100 aldım 90 aldım diyor, bayılıyorum sevinçten -benim çocukluğum oğlum bu!- aaah! Yanlarında olabilmeyi o kadar çok isterdim ki, yoo yoo çıkar aklından bu düşünceyi, 13ünden sonra onlarlasın ama önce biraz kafanı dağıt, Ankarada mı?,  evet Ankarada!
Bir sürü film izledim, Kieslowski değerlendirmesi gelecek yakında belki hafta sonu? The Double Life of Veronice ve Blue, izledim. Aslında Blind Chance izlicektim, Mr. Nobody'nin uyarlama olduğunu yeni öğrendim, yıkıldım biraz sonra toparladım, Kieslowski yapmış, zeki adammış. Filmlerine yüzeysel bakacak olursam, 2 filmi de bana göre mükemmeldi, Veronice biraz konu olarak yavan kalmış, sorular asılı kalmış, kimse onları ordan kurtarmamış. Blue, günümü mahveden ama bayıldığım, birinin hayatını dikizliyormuş gibi hissettim, sanki trafik kazası geçirip ölsem karım da aynısını bana yaparmış gibi, yapmış gibi hissettim. Bilmiyorum, bu yüzdendir büyük ihtimalle eğlenemedim konser'de, oo suçu da filme atıp kaçayım ben, suç bende ki basit bir film izlemeliydim ya da hiç film izlememeliydim.
Gittim ben, Ankarada olurum 10 gün sonra. Belki daha geç.

Salı, Nisan 16, 2013

Feist var, Sınav var, Mutluluk Gözyaşı ve Zafer var minik zafer.

Böyle bir garipliklerdeyim, bahar gelmiş; habersiz geldi bir de, terbiyesiz!

Dün bayağı eğlendim, üniversitenin "güya" bahar şenlikleri adı altında bir etkinliği var, ona katıldım. Güya, evet güya çünkü pek bir yakışmamış, pek bir olmamış ama şöyleydi ;
Arkadaşla önce benim eve geçtik, midem beni terk edeli aylar oldu; buna rağmen bira, çikolata ve cips aldık. İçtik yedik sohbet ettik. Bu 3'lüye bayılıyorum. 1'er bira, ve biz acıkmıştık. Gülmekten ağıran yanaklar yerini sessizliğe ve ona eşlik eden gurultulara bıraktı.
Yemek yedik, ben alkol almadan da iyiyim, kafam yani, güzel hani.
Alkol aldım, almış sayılmam. 1 biradan adam olmaz, cimriyim! Dikkat, cimri!
Yemekten sonra çay içtik, her yer ana-baba günüydü ama sadece öğrenciler vardı, tamam taşa gerek yok, kafama sıksınlar kadı-bey hatta bey amca.
Alexander Reebok geldi, kemanım benim canım yım yım uuuy, diye sevişmeler kemanıyla her fırsat bulduğunda, hoş değil, saçma geldi açıkçası. Bir de klişeler "ben burayı çok sevdim, üni. muhteşem, erkekler-kadınlar hepsi güzel ama kadınlar daha güzel-bunu dedi gerçekten-" Bir ara Abdulcabbar Enrique Iglesiasgil çalıyor sandım, baktım Reebok'mış, vay arkadaş dedim, çok mutlu olduğumdan değil.
Bu arada, ben deli gibi eşlik ediyorum, şarkılara değil, adama bildiğin cevap yetiştiriyorum ta 100m'den. Arkadaşım : "Çılgınsın" dedi. Beni öldürmeye çalıştı, yağmur başladı o sırada. Sahneye yaklaştık, Aleksandır gitti, DJ geldi. Çimlerin üstünde aç mandalar gibi ordan oraya zıpladım, çok eğlendim. Kadınlar vardı bir de, yahu yalnız kadınlar vardı, belki beraber dans ederiz diye... Tamam tamam kafandaki profili yok et, denedim çabalarım sonuçsuz kaldı. Hatta komiktir, bana komik geldi, dans ediyorum falan kopuyor millet, kızın biri gruptan bağımsız takılıyor, yanına yaklaşmışım, adamın biriyle göz göze geldik, "napıyorsun lan göt!" dedi resmen bakarken, çekti kızı aldı. Bir tane daha var öyle, o çok acıklıydı ama. Kız çok güzeldi, yanında 2mlik bir "abi" vardı. Kaç kaç kaç... oldum, kaçtım.
Bir de trenler vardı, çok eğlenceliydi, Tren yapıyo insanlar vagonlar çuf çuf, ben de bir tanesine katılmak için adamın birinin omuzlarında buldum ellerimi, insanlar durdu, vagon istop etti, arkadaşım çekti kurtardı. "Oğlum Avrupa değil burası" dedi "Hani çağdaş kentti burası, alayınız yalan ühühühü" diye ağladım falan "Onlar şakacıktan evladım" dedi "İyi öyle olsun" dedim, genç kızların vagonlarına katılıyordum 3 tren kaçırdım öyle, dayak da kaçınılmaz olacaktı elbet.
Neyse ki dayak yemeden, yağmur altında ıslanarak dans ettikten sonra eve sağ salim döndüm. Bugün gitmeye niyetim yok yarın belki.

Bugün sınav sonuçları açıklandı, hepsi değil sadece Grammar-Grammatik! Ve ben, ve ben sınıf birincisiyim, bi okul bi sınıf bi okul bi sınıf ama en birinci ben oldum ehe! Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar vardı, onlar üzüldüler. Bir kişi tebrik etti, dolmakalem hediye ederler diye beklerken...dalga geçiyorum.
Hocanın odasında çalıştım azıcık ders değil iş yapıyorum iş, Wim Wenders'i internette deli gibi aradığımdan bahsettim, bana Haneke'yi tavsiye etti, DVD'ye göz koydum sizden alacaktım dedim. Bugün izlerim belki, hakkında Alman Alman die Kritik mach eyleriz. İnek olmak çok güzel, bazı bölümler yağ'la bal'la geçiliyor da...cık öylesi hiç görülmedi, bir Alman disipliniyle işleniyor her bir konu, öğrenciler hakkında konuştuk, ah şu İnekler! Kötü konuşmadık ama, iyi konuştuk.
Bir de sunum var, öyle bir taslak oluşturdum ki dün gece yatmadan önce ; resmen 2 saat boyunca kafamda Almanca konuşup "Nazis, nazis sind ganz überall, tatatata -makineli sesi-" bu raddeye geleceğimi sanıp kendimi Feist'in sıcak yumuşak sesine bıraktım,
Her gece uyumak için 1 saat Feist dinliyorum, başka türlü kafamda deli gibi kurduğum şeyler...1 saatin sonunda ya sızmış oluyorum ya da dünkü yorgunluğa rağmen 2 saat sürünüyorum. Genelde işe yarıyor.

Kings of Convenience feat Feist - Know How - Canlarım :*

Salı, Nisan 09, 2013

Son Vizeden de Sıyrıl

Bu aralar yaşıyorum.
Çok mutluyum, en azından geride bıraktım şu 180 küsür güne bakınca, mutluyum.
Dün, vizeye çalıştım ben. Diğer sınıftan, tatlı bir rekabetimin olduğu şu an ise iyi bir arkadaşım olan kişiyle çalıştım. İyi oldu, her şey yolunda. Ne güzel paylaştık öyle! Dün belki bu yüzden mutluydum, her şey yolunda olduğu için, herkes Vizeden korkup puan hesabı yaparken, kuyruğumu kurtardığım için, herkes sadece vizeyle ilgilenirken ben arkadaşımla birlikte olabildiğim için, herkes herkesle herşeyden değil vizeden konuşurken, ben sadece arkadaşımla konuşuyordum, şu an sadece 2 kişiyiz, artmak gibi bi gayemiz yok, ben hep söylerim "1, 2'den kötüdür; 2 ise 3'ten iyi" son 4 aydır "3"tüm ben, şimdi "2"yim.
Dün akşam minik bi tekrar, güzel bir ezberimsi, kelimeleri ezberleyemedim herzamanki gibi, sıkılıyorum ezber yaparken, bu yüzden yapmıyorum, bir eksikliğini de görmedim tabii. Dün başağrısı ile cebelleşirken "Spirited Away" izliyim dedim, izleyemedim, kesik kesikti.

VİZE GÜNÜ
Büyük harfleri hakkedecek n'aptın Vize Günü, sadece 2 harfinin büyük olması yetmez miydi?
Bugün güzel bir gündü, hava kapalı olmasına rağmen sıcak sayılabilirdi, dolmuş ter kokmuyordu, insanlar ise değişkenliğe uyum gösterirken, benim bir tek gömlekle geziyor olmam, aptallık olabilirdi, belki onlar çok akıllıydı, belki yağmur yağması ihtimalini düşünmüşlerdi ve o kalın kazaklarının altında aslında ince insanların olduğunu, beni "aptal" olarak yargılamayacaklarını düşünebilirdim, öyle yapmadım, hiçbir şey düşünmedim, vizeyi düşündüm, yürürken, dolmuştayken, grafiğin yükselip alçalmasını, değerlerin değişkenliğini başka bir dilde nasıl anlatırım diye düşünüyordum.
Vizeden bahsettim, genel olarak güzeldi, dinleme anlama konusunda kötüyüm, grammarde de eh  işte bazı konularda, kötü değilim ama pratiğim az. Az ders çalıştım demeye dilim varmıyor ya...
Vize biter ve ben aldığım çılgın kararı uygulamaya yola koyulurum, dolmuşta 2 ile birlikteydik, 2miz, zaten okuldan da 2miz çıktık. 2 güzel rakam, biraz kambur, biraz sücud, ibadet ediyormuş gibi.
Berbere gittim, amaç buydu, kimseye ihtiyacım yoktu. Kayıt günü kuzenimin evinin etrafını tavaf ederken -gezniyorduk- bir sürü berber görmüştüm, kalmış aklımda ki... Direkt oraya götürdü ayaklarım, berber işe koyuldu, ben ise "şu kısım rahatsız ediyor, şurası da dalgalı, şurası uzun kalc..." demeden. Bitti neyse ki, sandalyeden-tabureden-iskemleden(dalga geçiyorum) kalktığımda ise, kısacık kalan saçıma hayranlıkla karışık şaşkınlık ekledim, berber de "senin saçın şöyle, uzun kalsaymış..." diye yorumlar yapınca, kara bulutlar çöktü üstüme, gözümü saç bürüdü, yerdeki saç tomarına kafama yapıştırmaya çalıştım, neyse ki bu eylem akıl hastanesinde bitti, kafamda az saçla.
Eve geldim, film izliyim dedim, GameofThrones 2 bölümünü de izledim 3. sezonun, iyi de oldu. Vize yüzünden dün izleyemedim, rahatladım.
Film de izleyemedim ama size tavsiye eder miyim bilmiyorum, Hannibal dizi olmuş, Dexter'ı andırıyor ilk bakışta, hatta çok andırıyor da Mad Mikkelsen Hannibal olarak karşımıza çıkacakmış, ben birinci bölümü bitiremedim, işim çıktı. Belki sonra.
Bu kadar.

Cuma, Nisan 05, 2013

Mutlu Yazı -Tadımlık Gezi Bloğu Yazısı-


İleride anlatabileceğim güzel bir anım oldu;
Organizasyon ve Ev Sahipliği
Organizasyonu üstlendik, ben ve iki arkadaşım. Bölümle ilgili hoşça vakit de geçirdiğim, kendimden ve ayaklarımdan vazgeçtiğim bir gün yaşattı bana - abartıyorum tabii ki, abartmayı severim ben.
Nereden başlayalım?
Gerdan mı vereyim, paça mı, kaburga olur mu abla? olmaz mı? Vallahi suyuna güzel fasulye olur...
8 Alman ve Almanya'da EVS adlı bir programa katılan 1 Türk, Organizasyondan sorumlu 3 ve 2 de bölümden sınıftan misafir.
Gezdik - bu kadar.
Şaka tabii.

Buluşma noktasına geç gelen 2 Alman, hani "pünktlich(dakik)"siniz, yemeyin bizi. Gerçi çoğu zamanında ordaydı, ben de kahvaltımı yarım yamalak ve duşsuz(!!!) gitmek zorunda kaldım, geç kalmayayım diye, nasıl Organizatörsün sen? diye sorarlar diye.
Buluştuk, kaynaşamadık.
Gar'a gittik, orada da konuşamadı-k-m. Neyse, tren vesaire derken bizim kız(bölümden arkadaş) söktü Almancayı patır çatır kutur kütür -umarım yanlış anlamalara sebebiyet vermemişimdir- konuşmaya başladı.
Ya arkadaş bendeymiş problem dedim ve denedim, düşünsene gelecekteki Eşek, hey sen evet! Düşünsene, diyordum Şahmeran Efsanesini anlattın, hem de Almanca, gerçi bi yerde yanlış bir fiil kullandığını sonradan farketmiş olman senin hatan değil, üzülme!
Ondan önce, Kilise ilk duraktı!
Tanrım! "Katolikler tutucu insanlar" mı demişti diğer insanlar? Dindarlar ama bağnaz? Nein, ben öyle görmedim, ayin sırasında Kiliseyi tavaf ettik, bunu yapmaktan rahatsız olan Müslüman arkadaşla da bitmesini bekledik ama ayini videoya aldım ne güzel ya! bir sürü Fotoğraf da çektim. Rahibe Maria, ooo meine liebe Schwester, o kadar tatlı bir kadın olamaz, bize İtalyan usulü kahve ikram etti, bisküviler. Tanrım, kaçıncı kez sana sesleniyorum, bilmiyorum ama bu yazıda senden çok bahsettim. Belki Kilise beni mistik gücüyle kendine çekti kim bilir. Kahveden bahsedeyim biraz, küçük kuplarda, minik hatta, içtikçe içesiniz geliyor, şeker ilavesiz saf acı kahve -çok acı değil, mırra içmiyoruz, italyan onlar!- Ah be Eşek'im, sen de bu fırsatı kaçıracaktın ya, seni...seviyorum. Bu ara ağzımdan kötü söz de çıkmaz umarım. Memnunum hayatımdan.
Kiliseden sonra Şelale ve yemek ;
Şelaleye gitmek için güzergahı takip ettik, yol üstünde bir bedesten-umarım doğrudur, gittiğin yeri bilmiyorsun be adam!- vardı onu da ziyaret ettik. Kardeşime bir şeyler alcaktım, çok öpüyorum onu burdan, almak istiyordum ama cidden çirkin tü kaka şeylerdi hepsi, sana daha güzellerini alcam ben söz.
O anda işte, Şahmeranı biliyor musun? diye sordum, her şey orda başladı, deli cesareti geldi ve yürürken zaten hafiften kaynaştığımız "Portakal yedik, tuvaleti sordu..." bu kadar, bu kadar kaynaştık ve ben bu cesaretle Şahmeran Efsanesini Almanca anlattım. Anlatabildim! :O Ben nasıl Konuşmaquizinden düşük alırım ya, "Mecbur kaldığım ve hazırlıksız olduğum her şeyden nefret ederim." orda konuşmak zorundaydım ve bir cümle geldi aklıma " Faşizm susma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir. " siyasi imgelere veya onun gibi şeylere ilgim "var" ama doğrudan somut anlamda değil. Bunu açıklamak zorunda kalmış olmam da nasıl bir durum içinde olduğumuzun... devam etmek zorundayım.
Ok, devam ediyorum.

Bedesten-çarşı'dan çıktıktan sonra, Şelaleye gittik. 
Şelalelere bayılırım, çocukken de Şellale'yi izlemiştim. Nurgül Yeşilçay'ı  çıplak gördüğüm ilk zamanlardı, hatta bir kadını...
Ne itiraflar, ne itiraflar... 
Yemek yedik, şelalede. Çiğ köfte ve de "etli etsiz" tartışması döndü dolaştı ki "etli" olan yasak. Bilmiyordu, anlattım anlamadı, sinirlendim. Alman değil, bir arkadaş. 
Devam ediyorum, uyudular, Almanlar. Biri de suya girdi. Siz ve çılgınlıklarınız! Eğlendim çok. 

Eve Dönüş
Bugün cuma, yani İslam aleminin mübareği.

Kiliseden sonra Cami görmek istediler, camiden kiliseye ve kiliseden camiye -tam bir transformer- Çan duruyordu, canım ülkem. Camiyi ziyaret edemedik, cuma bugün, ama kiliseye ayin sırasında girebildik -kültür?- bence kültür. Doğru olur veya olmaz tartışmasına girmek için yazmıyorum bunları ama, aynı anda farklı kültürleri bu kadar yakından görebiliyoruz. Bu benim için normaldi.
Yemekten sonra dönüşte, epey bir yürüdük, yürüdük, yürüdük...Camiye gittik, orda yaşlı bir amca başladı Almanca konuşmaya, "ne oluyoruz ya?" modunda baktım önce, sonra da amcamız anlattı ;
Ermeni Hakim, diye başlamak istiyorum alıntı yapıyorum, ve amcamız pek iyi anlaşamamışlar ve küfürleşmişler amcamız hakimin kafasına sandalyeyle vurmuş, dövmüş adamı. Kötü olmuş, hakimin canı, amcamızın da pasaportu yanmış, Almanyaya geri dönememiş bir daha da, ama ne mutlu ki unutmamış pek Almancayı.
Trende de Alman "arkadaş"lardan biriyle, Fotoğrafçılık üzerine konuştuk, fotoğraf makinesi tavsiye etti, Slr-like ama lensi değiştirilemeyen makinelerden, Canon-dan Nikon-dan... Çoggzeldiiiiieee!!! -Burda koptu Eşek, kendisi aç ve yorgun ama mutlu-
Bitti gezi, evlere herkes.
Fasıla devam eden etti, etmeyen ise açlığıyla kaldı, ben devam etmiş olsam bunları daha geç bir saatte ya yazmıyor olurdum ya da yazıyor ve bazı şeyleri daha da yorgunluktan es geçiyor olurdum.
Biraz foto ekleyelim. 150*fotodan birkaçı.

Perşembe, Nisan 04, 2013

Dedem Hayao Miyazaki

Selam,
Bugün dedelerden bahsedelim biraz, nerden çıktı şimdi bu? Hem senin vizen yok mu? Birazdan maç var, git cips kola al- gibi yorumlara da açığım ama hayır sorun o değil.
Dün saçma sapan hissetmeme neden olan saçma sapan dostlarım geldiler, bahsetmiş miydim? Aramız biraz soğuk, paranoyalardan ve çocukluklardan. "Benden nefret etsinler..." der o, öyle ister. Bıraktım kendi haline, kimden istiyorsa ondan nefret etsin, benden bile.
Dediğim gibi dün geldiler ve günümü mahvettiler;
8 Alman Gencin 8 sunumunu 4 gözle izlemek zorunda mıydık? 81 İlin sunumunu yapsam da izletsem, kaçıp giderler mi? Ben kaçtım, dilini öğrendim, kültürünü de ara ara hocalardan duyduğumuz kadar-onlar da alman, yarı alman yarı türk çok türk az alman hep türk hiç alman- ırkların kardeşliği. Bu zamanlarda duyduğum tek cümle "Canın neden sıkkın?", hiçbirine de "Size ne AMQé!" diye bağıramadım, en son öyle bir şey dedim ki evime kadar geldiler, canımı sıkan dostlarım.
Onlar gelmeden önce ben film izliyordum, 8 Alman'ın kafamı darmaduman etmesi ile sızlayan beynim kendine gelmeliydi, film izlemeliydim. Birden aklıma, geçen yaz? Evet, sınav sonucumu beklerken yaşadığım stresi atmak için izlemiştim sanırım, Miyazaki ustadan bir film açıyım da hem o atmosfer, müzikler, insanlar(gerçek olmaları için yatıp kalkıp dua edeceğim), My Neighbour Totoro'yu açıp izledim, öyle iyi geldi ki. Ara ara gülümsemeler, sonlara doğru düşen surat, sonlarda... Baş ağrımı unutturdu, inanılmaz bir şey. birazdan da ders çalışmayı düşünüyorum, fikirde kaldı harekete geçilemedi, bir Miyazaki daha? diye aklımı çelen masum fikir, sınavdan önce pek "masum" olamıyor. Dedem Miyazaki olsaydı, ya da Manevi olsaydı en azından, Ghibli Studios'ta köpeği olurdum bu kadar net söyleyeyim. Oğlu Goro Miyazaki'yi de yetiştirdi "Dede". The Thales From Earth Sea' otobüste tanışmıştım, Dede Miyazaki sanmıştım ama oğluymuş. From Up on Poppy Hill nasıldır bilmiyorum ama, daha Japon efsanelerinin, mitolojinin ağırlıklı olduğu hikayeler olsa da izlesem. Aradım ama...
Children who chase the sound... diye giden bir film vardı, onu da tavsiye ediyim, izleyin hepsini, nerde baş ağrısı, stres, lanet insanlara sövme isteği varsa hepsini alıp sizi başka diyarlara götürüyor; ne sövmeye ne de kötü bir şey düşünmeye fırsat kalmıyor.
Yarın da 8 Alman'la geziye gidiyoruz, organizasyon bende ve -o dostlar-da. Bakalım her şey yolunda gider umarım. Bu arada...diyip bırakıyım, onu sonra anlatırım da pek bi netlik yok ileride olur belki
-kalpkalpaklakpalkap-

Cuma, Mart 29, 2013

Olimpiyat vs İş -İş Buldum!

Merhaba, bugün günlerden Cuma, ve bazı insanlar mutlular.
Onlardan biriyim, şanslıyım.
Hava nispeten güzeldi, tipik.
Ders nefes egzersizleriyle başladı, gün ise mide gurultusuyla.
Dün elektrikli ısıtıcı sırt üstü pozisyona getirip-devirmek diyorsunuz ben ise uzatıyorum- üzerine de minik lahmacunları-onlar kaytaz böreği diyorlar- dizdim. Çok güzel ısındılar. Çok güzel de yedik, ben ve oda arkadaşım. Dün yatcazkalkcaz dedim, şarkıya eşlik bile ettim, Lotus Flower'daki Thom Yorke gibiydim, sonra da Mor ve Ötesi - Oyun Bozan, yatıp kalkmaktan iyidir diyip, sobanın-siz elektrikli ısıtıcı dediniz ben de- yanına çömelim, içine düşen minik et kırıntılarının cam üzerinde kararmasını seyrettim. Dehşete kapıldım, sonra düzeldim, uzun sürmedi. Yeşil çay içtik beraber, sürekli yeşil çay içiyor başka alternatiflerimiz de var café(onlar öyle diyorlar) gibi ama yapmadık, etin yanında kahve içilmezdi çünkü, yeşil çay mı içilirdi peki?
Doydum. Elhamdülillah dedim, yatıp kaltığım sonra hop orda olduğum için tövbe ettim, imana geldim.
İşin kötüsü ne biliyor musun? Kötü olan şeylerin abartılması, böylece daha popüler oluyorlar, olsunlar. Arada beynimden soyutlanıyorum, kafatasım boşalmış gibi hissediyorum.
Mektubum gelmedi. Ben atarım.
Cuma'ya devam...
Dersler Cuma günleri iyi-eğlenceli fakat enerjim minimum oluyor, uyanma isteğim bile köreliyor bazen uyanmıyorum. Nefes egzersizleri yapıyoruz, diyaframı şişiriyor ve sonra serbest bırakıyoruz. İşin güzel tarafı aç karna alkol almış gibi oluyor kafa, alın size yöntem -Güzel kafa için, O2 çekin!-
Şöyle bir şey de var;
Akdeniz Olimpiyatları için başvurumun onaylandığından ve bugün mülakatım olduğundan bahsetmiş miydim? Evet, muhtemelen, yani sanırım unuttum.
Bugün mülakata gittim, Alman sporcu yok, Arapça mı İngilizce mi senin için daha iyi, dediler. Arapça dedim, mülakata girdim ki, "bir sorun var!!!" dedim. Suriye'nin olimpiyatlardan çekilme ihtimalinden bahsettim, neyse ki Lübnan var, bana her türlü ekmek çıkar diye düşündüm. 5000 sporcu yerine 6xxx sporcu geleceğini duydum. Organization -Fransızca mı o?- büyük!
İkileme düştüm!
Organization vs Antalya-Otel-Touristen!
Hocamla görüşmem gerek, dedim. bir sorun var!!! dedikten sonra. Oysa ne mutlu olmuşlardı yeni bir gönüllüyle tanıştıklarına, ben de mutlu olmuştum, insanlar çok sıcaktı ve kesinlikle "mülakat canavarı" titremelerimi göremedi bu sefer, içimde yaşadım hepsini.
Hocamla görüştüm, ve Otel'de çalışmam için bir şekilde "tavsiye mektubu" benzeri aracılığından faydalanabileceğimi duyduğumda, ben çok MUTLUydum! Az önce annemi aradım, o da mutlu oldu, herkes mutlu olsun ben İŞ BULDUM!
Dil öğrenmeyi geçtim, bir şekilde kendi paramı kazanıp kendi yolumu çizebileceğimi düşününce ben deli gibi MUTLU oldum! Artık kendimi "yetersiz-disabled-behindert" hissetmiyorum, öncesinde de hissetmiyordum, fakat yetişkinlik ve ergenlik arasında sıkışıp kaldığım bu dönemlerde ne hissettiğimi kendim bile kestiremiyorum.
Güzel şeyler hep var olsun, denge biraz kötülükle sağlansın, kötü olan şeyin adı -ihanet, dedikodu...- olmasın, -yorgunluk, açlık, stres...-olsun. Şu an açım yorgunum ve biraz stresliyim, Freud çok haklıydı, o her zaman haklıydı ama miktarından emin değilim sanırım.
Hocama kartpostal borcum var, atarım, memnuniyetle!
...mit freundlichen Grüßen, derim ve bitiririm.

Perşembe, Mart 28, 2013

Beyin Kusmuğu -Açıklama


Selam, dün yazdığım yazı pek bir "yazı" olamadı. Bu yüzden biraz üzerine konuşup sakin kafayla öyle anlatmaya çalışayım derdimi ;
Bu ara yine depresif moda girdin sen, demeyin öyle bişey yok, varsa bile yalandan hani. Şaka bir yana dost sandığım insandan gizliden gizliye kazık yiyorum ve bunun farkına varmak için paranoyak olmam gerekiyormuş. İnternet cafe'ye gittiğim günlerden birinde, sanırım Pazartesiydi, Facebook'uma giremedim. Çok komikti, allah allah sakar mıyım da yanlış tuşa mı basıyorum diye de düşündüm hani. Bir kaç kere denendi olmadı. İyi dedim parolayı değiştirme zamanımız gelmiştir, ne kadar hesabım varsa parolasını değiştirdim. Hack olayından sorumlu olan bir tek kişi var etrafımda o da "dostum" dediğim. Çünkü malesef bana bu tip şeylerle ilgilendiğini ve birinin Facebookunu halihazırda hacklediğini göstermişti. Ucu bana da dokunacakmış.
Soracaksınız, nerden emin oldun? Blog arkadaşım bir denem "reyüz" dediğimle eskiden Re-l'di kapattı gitti; Bu adam hakkında konuşuyoruz, güya dost olan hani. Hack olayı da şöyle, zaten hesabımın şifresini biliyordu, bankakartımın bile! Salağım ben. Neyse, zaten hesabıma girilmiş, tavırlar alındı okulda, şaşırmadım. İyi dedim  ortada hiçbir sebep yokken tavır alan birini gördünüz mü? Ben görmedim. Büyük ihtimalle, adam hesaplarıma sızıyormuş günlerdir, ben ve re-l'in konuşmalarını görmüş onun hakkındaki ve de tavır almış. İyi, Sherlock Holmes olsa bu davayı nasıl çözerdi?

Bugün günlerden Perşembe ve saçlarım uzun.

Şimdilik her şey yolunda, olması gerektiği gibi her şey, her şey çok normal! Önceden neden böyle değildi? Pişman da değilim, dediğim gibi "Üniversite Amacına Ulaşmalı!" kitaplardan öğrenemeyeceğimiz şeyler var mesela, onları da deneyimlemek zorunda kalıyoruz bazı zamanlar, o zamanlar da bunlardan biri sanırım. İyi oldu böylesi, kafam acayip rahat. Arkadaşım da yok! Okulda konuştuğum hiçkimseyle dışarıda görüşmüyorum artık. Bu sayı çok azdı zaten, şimdi ise 0'ya yaklaştı. Herşey 1'e yaklaşırken ben 0'a yaklaşıyorum, bütünden kopmaya kendi başıma kalmaya her şeyden önemlisi kendi başıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken arkadaşa-eşe-dosta hele bir de yalandan dolandan olana ihtiyacım yok, ayak bağı oldunuz şimdi siktirmeden gidiniz lütfen, o kadar kibarım ki...

Çarşamba, Mart 27, 2013

Beyin Kusmuğu

Nisan Kapımızda! Herkes sığınaklara!
Biri sunum biri vize olmak üzere 2 sınavım var Nisan'da, Finalin de Mayıs'ta olduğunu düşünürsek-3 Mayıs- iyice toparlanmaya ihtiyaç var.
Artık arkadaşım yok millet, narsizmin ne olduğunu en somut haliyle gördüm, dostum-kardeşim diyip güvensizlikten hesabımı hacklemeler, kendince yargılarda bulunmalar ve diğer bilimum baş ağrısı sebebi olay.
KURTULDUM!
Tanrı korusun, İsa'nın çarmıhına ben geriliyordum, az kalsın!
Üniversitede olmaz yahu, lisede miyiz, ergen kafası, at gözlüğü, domuz tırnağı, maymun sidiği...
Bütün bunlara ne gerek vardı?
Ok, kafamda profilini "egoist sanıyordum narsistmiş! :O" oluşturduğum ve ne olursa olsun zarar görmemek için arkamı kolladığım insan, zarar veremeden siktir olup gittin ya, HELL YEAGĞĞĞH diyorum! Bye bye happiness, bye bye loneliness, ya da tam tersi welcome. Kardeşim? Benim yeterince kardeşim var, git kendine başka kardeş bul, kanka mı? hahaa komik. Dost? İhtiyacım yok. Hem ne demiş Sn. Atay "Bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan."

Bu yazıyı sıçmıklı beynimin, dar kanalizasyonlarının, kokuşmuş organizmalarının bir feryad-ı figanı olarak görüyorum, arz ediyorum!

Perşembe, Mart 21, 2013

Olay Yok, Sınav Var

Selam, bugün günlerden Perşembe ve 21 Mart, ben çarşamba olduğunu sanıyordum. Bilinçaltmda bu senenin bitmesinden kaçmaya çalışıyorum herhalde. 'bitmesin, her şey yolunda!, der gibi. Bir yandan da, yok başka bir yanı yok.                                                                           Dün biraz sınav çalışması yapayım dedim, yaptım da, ama ise yaramadı! Doğrusunu söylemek gerekirse şansım yaver gitmedi, akşam uyumadan önce ilkel internetimle 8trackste "sleep" etiketiyle çalma listesi açtım, bir parça yükleniyordu ama gerisi gelmiyordu, olmadı. Hatta telefonun wifisi açık uyursam sabaha telefonun şarji biter de sınava geç kalırım korkusuyla birleşince de vazgeçtim bu sevdadan.                             Sınava geç kalmadim, onun yerine kahvaltıda dinledim müziğimi, iyi de oldu böylesi.                                                                        Bugün de kargomu aldım, mektubum geldi mi bilmiyorum posta kutusunu kontrol etme alışkanlığım yok, sahi mektup nerde?  Bugün okulda kutlama vardı ama olay yoktu, Hacettepe iki günlük tatil vermiş, diğer üniversitelerde durumlar nasıl bilmiyorum. Neyse böylesi iyi oldu, 3 Mayıs var bir de o da sakin sakin kutlansın, olay vesaire olmasın.  Dünya  barışı isteyen güzellik kraliçesi gibi hissettim. Gitmeden önce, Akdeniz olimpiyatları gönüllülük başvurum onaylanmış, gidip görüşmem gerek yarın umarım istediğim pozisyonda bana göre bir görevleri vardır. Hadi Tschüß!