Çarşamba, Temmuz 04, 2012

Take Shelter -Film-


Bir baba, karısı ve çocuğu. Curtis 35 yaşında ailesiyle, iş arkadaşlarıyla gayet normal bir hayat süren hem iyi bir eş hem de iyi bir babadır tabii ki bu böyle devam etmiyor. Film boyunca kendimi adamın kafasında bulduğum ya da gördüğü kabuslarla kalbimin dk'da 120 attığını gördüm. Gerildim ama gerilim değil, yeterince dramatik. Annesini görmeye gittiği ve işle ilgili problemler yaşadığı sahneler ile, gördüğü kabuslar hepsi çok zekice ve dramatik bir şekilde ekrana yansıtılmış, bir iki yerde "güleyim lan biraz güleyim ühühheee" şeklinde ağlıcaktım nerdeyse, dram olduğunu biliyordum ama bu kadar vuracağını tahmin edemezdim, size tavsiyem bunalmışsanız izlemeyin, daha çok ve daha çok bunalmanıza neden olabilir. Filmin son sahnesinde "hasss..." diyip bitirdim filmi, Curtis'e bol bol küfrettim ama adamın elinde değil, keşke kader denen lanetle sürüklenmesek değil mi?
-Filmle ilgili eklemek istediğim başka bir şey yok, yeterince vurucu bir film, süre sıkıntısı da yaşamayacağınızı düşünüyorum 2 saat sürüyor ve sıkıcı değil. Hep bir diğer sahneyi merak edip kafanızda kuruyorsunuz ama tabii ki olaylar olaylar vesaire.

Salı, Temmuz 03, 2012

Sıcağı Sıcağına Anlatmazsam Ölürüm

Taaa ilkokul zamanlarımdan beri sadece izne geldiği zaman görüşebildiğim bir arkadaşım var. Yoo, diğer hayırsızlar gibi değil bu. Hayırsız da değil. Nasıl olduğunu yazının ileriki satırlarında anlatırım lakin lafı döndürmenin, boşa uzatmanın anlamı yok.
Akşam yemeğinde dün kesilen öküzden bize ciğer kalmış, bayılırım(!) ciğere. Annem de biliyor tabii. Et olmayınca, sakin ol Umut ve elindeki şişi yere bırak modundaydım. Dün tıkındığım etten sonra canım yine et istiyordu. Kanlı ciğere kaldık. Bakma öyle, yok efenim dünya açlıkla bilmem neyle savaşıyor, ben de biliyorum. Yedim tabii ciğeri, o sırada kuzen geldi. Ben film izlediğim sırada aramıştı, arkadaşın yanına gidecez akşam, diye. Ee, olur falan demiştim ama akşam gideceğimizi düşünmemiştim hani. Neyse, yemekten sonra arabaya bindiğimiz gibi ben, kuzen ve yolda karşılaştığımız komşunun oğlu, arkadaşın evine doğru yola koyulduk. Akşam saat 9, yol karanlık. Tek bir sokak lambasının olmadığı yerden bahsediyoruz, oralar ıssız. Hep akşamları nasıl olur diye düşünürdüm tahmin etmeye çalışırdım ama gündüz bile kanını donduran, yolun iki tarafı ağaçlarla çevrili, dağ taş bir yerden bahsediyoruz. Kanım çekildi resmen, arabanın camını kaldırmayı bile düşündüm sonra "olum Umut manyak mısın, etrafındakiler de manyak olduğunu mu düşünsün" diye geçirdim kafamdan çünkü camı neden kaldırdığımı sorarlarsa cevabım "pencereden yılan, köpek... falan atlamasın diye" olacaktı. İyi ki kaldırmamışım camı, temiz temiz hava esiyor biraz da ılık. Oooh kebap. 
Arkadaşın evine geldik, ailesine selamlar vesaire. 
Arkadaş elinde bir şişe rakıyla geldi, rakıyı kendileri yapıyor, boğma mı? evet evet ağzın sulanmasın birazdan anlatacaklarımdan sonra bol bol salya vesaire akıtabilirsin klavyene ehe. Ben rakı içmem diye düşündüm önce, zaten hayatımda da kaç kere içmişim ki? 3? Evet 3 kere tatmışım sadece, içmek sayılmaz ve nefret etmişim. 4. ise, aa durun meyve tabakları geldi. Karpuz, bahçeden daha bu sabah koparılmış tüysüz şeftali ve erik. Tanrım, cennet mi yoksa dünyadaki cehennemin oynadığı oyun mu, oyunsa ya da tuzaksa, tuzağına düştüm yavrum ocağ... şeklinde zebaniler eşliğinde coşabilirdim o anda. 
Hhmm, rakıdan bahsediyim. Öncelikle, içtiğim demiyorum yine, tattığım rakıların hiçbirine benzemiyor. Tadı o kadar güzeldi ki, nasıl desem, genzi yakmıyor, hoş bir aroması var, kokusu da ayrı güzeldi, hiç bu kadar güzel kokan rakı görmemiştim. Bundan daha güzelini de içeceğimi sanmıyorum. Tabii ki bu saatten sonra şans veririm ama bunun yeri bambaşka be dostum. Tam içtim sayılmaz ama tadını aldım bu kez, rakı öyle bişiymiş hacı, diyebilirim. 2 bardak içtim, yine içtim diyemiyorum çünkü acaip sulandırdım. Arkadaşlar benim eklediğim rakının iki katını ekliyorlardı ki onlar benden daha çok tüketmişler, sohbetin ilerleyen zamanlarında ilk alkolle tanıştıkları ve kustukları, sarhoş oldukları anlardan bahsettiler. Neyse ki benim midem bulanmaz bu tür sohbetlerden, senin bulandıysa üzgünüm. Es geçelim. Arkadaşımdan bahsediyim biraz, bize bu güzel anı yaşatan güzel insandan ; 
İlkokulu beraber okuduk, tam 8 sene. İkizi de vardı ve ilkokul zamanlarımda kavga etmediğim nadir insanlardandı ikisi de, belki laf dalaşına girmişizdir ama hiç sorun yaşamadık. Lise yılları mı diyim? Olmayan kısmından bahsetmiyim, arkadaşım liseye devam etti ama bırakmak zorunda kaldı. Yurtdışına gidip o da bu yörenin insanı gibi, belki onun deyimiyle "gençlik hevesi" belki de maddi sıkıntılar ve okumaya olan isteğinin onu erken terk etmiş olması, ona gurbetçi kimliği kazandırdı. Kazandırmak? Belki evet ama ondan aldıklarına bakınca, hayat zor arkadaş. Şu an kendi parasını kazanıyor, nerdeyse babam kadar ve 4 katlı bir inşaatın temellerine katkıda bulunmuş. Ayrıca bilmem kaç dönüm arazisi var. Ha, şöyle bakınca idealist olan kıçı beş para etmez kafam, idealizmin bu zamanlarda kapitalizmin kıçı öptüğünü öğrenmiş oldu ya o ayrı mesele zaten. Bundan bilmem kaç sene önce ki talihsiz olmasam ben de babamın yanına gidip aylık 5.000 lira gibi güzel bi para kazanabilirdim ama zor be dostum, biz en iyisi ideallerimizin köpeği olalım, bu durumdan şikayetçi değilim, böyle olmak zorundayım bu saatten sonra hiçbir şeyden vazgeçme lüksüm yok. Neyse, can sıkıcı sohbet konusu açtım içiniz karardı o zaman şöyle devam ediyim, kuzen 5 bardak-duble?den sonra biraz sallanıyordu ama kafası güzeldi sadece onun deyimiyle, komşunun oğlunun da ondan aşağı kalır yanı yoktu hani, otomobili kim kullanacaktı? Ben mi, güldürme, en son geçen yaz direksiyon başına geçmiştim otomobil de otomatikti, bu hem manueldi hem de yol karanlıktı olmaz, ölmek istemiyordu kimse. Komşunu oğlu kuzeni gaza getirince kuzen biraz hızlanıp ilerdeki virajda "kendince" drift yaptı, yol toprak, takla atabilirdik ama neyseki yavaş gidiyordu, biraz yavaş. İlerideki virajı da gözüne kestirince, hay amk nereye geldim lan diyorum ayrıca gülüyorum hani, eğlenceli geliyor fakat manyaklık! Biraz sonra halı sahaya gidip top koşturacak keretalar, güzel kafayla, kendi hayal alemlerinde top koştururlar bir yarım saat sonra. 
Arkadaş da aslında planının bu olmadığını söylemişti bize sohbet sırasında, ben planı bozdum kusura bakma yemek yiyorduk diyince de o zaman bu hafta yine görüşelim dedi. Bu fırsat kaçmaz, belki bu sefer dozu iyi ayarlarım böylece biraz daha "güzel" kafaya ben de sahip olabilirim, alkolün şakası olmaz, şişede durduğu gibi diil biliyorum ama öyle güzeldi ki evde olsa böyle bir güzellik, her yalnız kaldığımda kafayı çekerdim, iyiki yok ama tanrım olsun lütfen, "dark side" dedikleri yere mi geçeyim bu mu olsun? 
Hadi eyvallah gecenin bu vakti, sarhoş olmadan anlatabildiğim için mutluyum. 

In the Loop -film-

In the Loop, hayatımda en çok güldüğüm komedilerden bir tanesi. Çekim tekniği ile de samimi bir şekilde sinema filmi değil de dizi izliyormuş gibi hissettiriyor. Ben izlerken çok eğlendim, karakterler, kurgu her şeyin bir arada mükemmel bir denge oluşturması da başarıyı arttıran unsurlardan tabii ki. Politik komedi olması gözümü korkutmuştu ama siyaseti ve politikacıları iğneleyen dialoglarda bulunulması çok mutlu etti. Tavsiye eder miyim, ediyim bakalım. İzledikten sonra küfrederseniz de, edin amk zaten filmdeki dialoglarda argo, küfür, espriler havada uçuşuyor.

Pazartesi, Temmuz 02, 2012

Fazla Karışığım (Duygusal Anlamda)





Selam canlar, 
Uzun zamandır selamsızım ben, belki farkındasınızdır belki de değilsiniz. Birilerine hitap ederek yazmayalı da hayli zaman olmuş. İlk yazdığım zamanlarda blogla konuşurdum şimdilerde ise etrafımda insanlar var, ulusa sesleniş şeklinde bağıra bağıra döküyorum içimi artık. Yorum kısmını da açtım, daha n'olsun?! ehe.
Bayram telaşı falan da hız kesmeden sürüyor ki sabahtan beri gelen giden onlarca insan.
Sabahtan bahsedeyim biraz, saat 10 gibi uyandım da dün 2'de uyudum. Film izleyecektim, izleyemedim. Jeff, Who Lives at Home - filmi bitiremedim bile. Canım sıkıldı ne biliyim, bunaldım sanırım biraz. Sıcaklar yüzünden euheu. Dengesizliğimden, tutarsızlığımdan yakınıyorum son zamanlarda. İlacın 2. ayına girdim. Bırakmak için doktora danışmam gerek, bırakırsam ve daha kötü olursa? diye de düşünmeye başladım bir de.
Sabah, et kokusuyla uyandım. Mangaldan yükselen koku, camdan içeri girip resmen midemi okşadı ama sabah sabah midemi kaldırdı o okşama. Okşamasaydı ne biliyim, gıdıklanırım ben. Normalde bu tip beslenmeye karşıyım, sabahtan beri et yiyoruz, zararlı çok. İsyan bayrağını 2 yıl önce kaybettim, sabahları herkes mangal başındayken bayram zamanı, ben ise tutup zeytin ekmek çay yapıp öyle geçiriyordum öğünü. Daha sağlıklı. 2 yıldan beri de ben de bu "et sevdalıları"nın arasına katıldım. Napıyım, çoğunluğun bir parçası haline geldim bir şekilde. Sonra da işte sıkılmalar, hayatımda ilk defa gördüğüm insanlar, belki de bir daha görmeyeceğim. Akşam daha kalabalık olacak, rakı mezeler falan ooh kebap, içmeyi planlıyorum da araştırıyım biraz, ilaçla alkol sevişirler mi vücudumda diye.
Kuzenin arkadaşı geldi, biz ona S. diyelim. S bizi gülmekten öldürüyor resmen, her cümlesinin sonunda gülme garantisi veriyorum o derece.
Hea, bu arada yine can sıkıcı olacak biliyorum ama ilaçla ilgili aktarmam gerekenler var ;
-Daha dengesiz oldum, ne biliyim konuşurken yazarken- etraftakiler öyle diyor.
-Hayatımda umrumda olmayacak durumlar ve ayrıntılar/insanlar resmen işgal etmiş durumda hayatımı
-Ani kararlar alıyorum, ani şekilde uyguluyorum. Çok hızlı değişimler yaşıyorum, böylece bir harp başlamış oluyor kafamda ama hiçbir zaman da yaptığımdan pişman olmadım, mutluyum -facebook, twitter hesaplarımı kapatmak gibi
-Önceden film izlemek için can atan Umut gitti, yerine Bezgin Bekir geldi. Hacı n'oluyo bana yea?!
-Hala dondurma yerken deliriyorum, kendimden geçiyorum, ısırarak yerim ben. En azından burada bir değişim görmüyorum.
-Yemek, daha az yemek daha az yemek, daha çok kola. Çok kola içiyorum, az yemek yiyorum. Yemek yemek önceden vazgeçilmezimken, şimdilerde öff yemesem de olur aç hissetmiyorum amk, şeklinde triplere girebiliyorum.
-Bir an önce üniversiteye gitmem gerek, biliyorum şu satırı okurken attığın bakışı -hevesin kursağında kalacak- gibi bakma lütfen, hevesliyim hevesim de benim değil başkasının kursağında kalsın. Benim hevesim bana da yeter başkasına da.
-Eeaa, birkaç gündür kendisinden haber alamadığım insanlar, olum döverim lan?!
-Bu arada neyin tribinde olduğunu bilmediğim ve bir aydan uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım var, vay anasını zmxöcnzmöxcnzc12938fuımvxcö -random gülmelerden nefret eden biri
-Uzun yazınca okumuyorsunuz biliyorum, sıkılıyorsunuz hatta falan ama ileride çocuklarım ve torunlarım da sıkılır mı acaba? Blogumu okurken euheue, ben bu gidişle başladığım hangi işi bitirebilirim onu da bilmiyorum hani. Dün ilk defa bir filmi yarım bıraktım, mal gibi tv'de zapladım ya hala orda kaldı aklım ama can sağolsun, Batman Dark Knight vardı, ehe onu da bitiremeden sızdım zaten.

Benden bu kadar, diyeceğim başka da bir şey yok ama yukarıdaki parçayı çok seviyorum, umarım siz de seversiniz. Siz

Pazar, Temmuz 01, 2012

Abaza Değilim Ben, Hepsi Sıcaklar Yüzünden

Dün akşam hareketsiz ama zihinsel olarak yorucu bir gün geçirmeme neden oldu ; 
Sıralamam gerekirse eğer, hatırlamıyorum alskdasd
Komşumuz bizim kablosuz nete anten takıp, interneti paylaşmamızı istiyor. Kabul ettim de ben, konuşamadık henüz. Bağlantı hızım düşmemesi için ne yapabiliri bilmiyorum ama wireless router'lara bakacam onlar da pahalı değildir umarım. Yoksa 60 lira her ay fatura, ödenmiyor.
İşte ondan sonra da donmuş olan facebook hesabımı açmak zorunda kaldım kuzenim için, öf can sıkıcı kapatmadım da hani, gidip tekrar dondurayım da bir ay sonra kapansın euheue!
Akşam da msn'de döndürüyüm muhabbetlerin haddi hesabı yokken, ailece oturduğumuz sırada elimde telefon maruz kaldığım bakışlar rahatsız ediciydi ama sallamadım, kusura bakmayın ailem sohbetiniz çok güzel.
Neyse, içeri geçtik de hep beraber benim elimde yine telefon, püh-kendime tüküreyim de burda- aklıma edeyim. Akşam da bir şey olmuyor tv'de, sıkılıyorum. Annem de şu bebelerin atv'de şarkı söylediği programı izlerken sinir krizi geçirmek üzereydim. Neyse ki uyudu bizimkiler de tvde zaplamaya başladım, Elif Şafak vardı, toplumun şişirdiği yazarlardan biri gibi gelmiştir bana bu yüzden önyargımı yıkmadığım sürece okumayacağım. O da "umut beni oku n'olur?!" demiyordur tabii. Ben daha çok yeraltı edebiyatı, fantastik hikayeler vesaire, o tip diyarlara yelken açayım yeniden. Tarihi romanlar da okuyamıyorum ki Semerkand bit bit, kitap acaip eğlenceli ama o dönemde yaşadığımı düşünüp resmen o anı yaşıyorum, bir avuç çöl kumu ağzıma, burnuma, kulağıma kaçıyor. Sonra da Sabbah'ın fedaileri yolumu kesiyorlar "ne ayaksın olum sen" diye sataşmalar falan. Canım sıkılıyor. Hayyam'ın yerine geçip sevgilisiyle seviştiğimi bilirim -itiraflar itiraflar- bunu görmediğinizi varsayayım.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yine tv'deyim, lan ben müzik dinliyim bu saatlerde güzel şeyler oluyy, şeklinde düşünürken önce Inna geldi, sarmadı Inna zaten kadına bakmaktan klibin adını hatırlamıyorum, sonra Shakira geldi ;
İlahi söyleniyor arkaplanda da gökten bir ışık hüzmesi suratımın orta yerine düşüyor gibi hissettim. Geçen yıl "Rabiosa Rabiosa" diye kudurduğumu bilirim sınav sonrası. Bu seferki farklıydı, I'm Addicted to You çalıyordu. Küt saçları, minyon suratı, minik mumuşlarının dezavantajı ile latin kalçalarının artı puan katması dengeliyor resmen. Kardeş(19) geldi işten, ne izliyon olum sen? şeklinde tepki verince. Shakira var la, ne güzel kadın of allah! diyince. Heaa güzel de nasıl Pique ile gider diye sitem ediyordu, eskiden çirkindi de bu zamanlarda daha taş diye yorumlar falan gecenin bir vakti.
Sabah da uyanmak istemiyordum resmen, hava çok sıcak, bize bilmediğimiz bir şey söyle!! diye suratıma tokat indirecekseniz konuşmuyorum ulan! 
Bu sabah aksiyon yok, yılan yok, bir şey yok! 
Takıldım öyle, hea dün bir de Black Keys indirdim de ne biliyim pek sarmadı ilk albüm. Diğerleri de umarım fark yaratır bende. Müzik zevkim sol-sağ şeride girip zikzak çeken sarı lamborghini gibi dengesiz. Bir gün indie oluyor, bir gün folk, bir gün alternative rock, ne oluyor olum bana?! SABİT DURAMIYORUM!!! 
En azından bugün Iron Maiden dinledim uzun zaman sonra ; Prowler, Fear of the Dark, Dont look to the eyes of Stranger, Mother Russia, Clansman... şeklinde gittim. Prowler hep favorimdi, ezbere bildiğim nadir şarkılardan biriydi, hala da öyle :') duygusala da bağladım tabii. 
Sabah da kavanozun içine ev örümceği attım, iki tane. Büyük ihtimalle küçük olan erkek, büyük olan dişiydi. Örümceklerde boyut öyle- Bana mı öğretceaaşsodlkasd ha!? şeklinde asabi yüzümü gösteriyim. 
Beslemeye çalıştık ama yok arkadaş, canlı av istiyorlar. Üzerine atlayıp emmek istiyorlar, içlerine saf azot çekmek istiyorlar. Çabalarımız sonuçsuzdu çünkü ölü böceklere burun kıvırdılar. Bok yesinler, saldım ben dışarı belki kuşlara yem olur orospular!

Bugün biraz karışığım, abaza değilim ben, hepsi sıcaklar yüzünden.
Bir kaç görsel'le bitirelim bu işi! 
ev örümceği-canlı-, sinek-ölü-, arı-ölü-
Nekrofilinin Farklı Türlerde Böcekler Üzerindeki Etkisi'ni araştırıyorum bakalım.
Gülmekten öldürürler.
Çekiç Adam'ı da mobilyayla dövme fikri
Bomba! 



Cumartesi, Haziran 30, 2012

Aksiyon Eksik Olmasın

Eaah! Yorğun değilim bu kez, sıkıldım biraz. Gerçi bu sıkıntının sebebi yok, böyle hissetmek hoşuma gidiyor mazo- muyum ben?!
Neyse, sabah güzel güzel oturuyoruz, annem bizi kahvaltıya çağrıyor falan. Uyanmak istemediysek trip atar, bağırır. Hak veriyorum, insan tek başına da kahvaltı yapamaz ki. Kahvaltıdan sonra bir aksiyon bir aksiyon, vuhhuuu! Bir de annemi 1-0 yendim bugün, kız kardeşime(15) -bu arada yaşlarını yazmam garip gelmesin abileriyim ben :')- 4 dk içinde yanıma gelmezsen sana 1 hafta boyunca kötü davranırım, dedim. Geldi ama bir şartla, blog açmamı istiyor. Tabii ki açacağım, zaten sıkılacak büyük ihtimalle. Önce kontrol mekanizması devreye giriyor, kardeş benim kardeşim size ne oluyo?! falan diye girişebilirim euheue, evet blogu ben açacağım için adresini falan biliyor olcam. Dışarı kapalı olacak önce ki, yanlışlar falan olursa düzeltiyim, müdahale evet! Bakalım artık, ikna etti beni bir şekilde ama önce diğer blogcuları okuması gerektiğini söyledim, haklı olduğumu falan söyledi ondan sonra da olaylar olaylar ;
Eskici geldi, normalde göçmen olanların çoğu hırsızlık ve çocuk kaçırma gibi girişimlerde bulundukları için eskiden her eskiciye "siktir git amk" şeklinde bakıyoruz. Dövmedik şimdiye kadar ama komşumuz zamanında eve arka bahçeden girmeye çalıştıklarını görünce dev gibi kangalı saldı üzerlerine, kadın nasıl topuklamış bildiğin Şener Şen'in -göte değen topuk sahnesi- gibi, hayal gücü biraz, evet oldu. Kangal yakalasa kadını, uuuu beybi hırsızlık yapacağına da doğduğuna da pişman olurdu da, yok saldırı yok. Ha eskici diyordum teaaa çocukluk anılarımı anlatıyorum. Yerli eskicilerdendi bu kez gelen, annem bir panik, çocuklara bak, kontrol et falan. Ben de neyine güveniyorsam yerli, göçmen amk yabancılara karşı temkinliyim, blogta da bu tabuyu yıkmış olmam da biraz deli cesaretiydi açıkçası ama sosyal açıdan rahatsızım yabancılara karşı! Sevmiyom sizi yabancılar :'( -şaka la, tanımadığın her insan yabancıdır, akraban olsa bile, kardeşin olsa bile-
Neyse eskici gitmedi henüz, ne eskiciymiş yahu, gidemedi bizim yüzümüzden, ne kadar hurda varsa topladık pikapa. Kardeş(9) son hurdayı almaya gidecekti ki, YILAAAAN! diye bağırdı Vuhuhuh bu yıl hiç görmemiştim, koştuk ailece bi panik. Komşumuzu çağırdık, yılan bu arada saklanmış. Silahla geldi komşu. Çalıları dürttüler ve yılan saklandığı delikten çıkar çıkmaz komşu elindeki otomatikle 3 atış yaptı, kurşunlar çarpıyor ama yılanın maşallahı var hani. Ben parçalanmasını beklerken, yılan başka bir deliğe girdi. Kürek alıp kazdılar bu sefer, uzun uğraşlar sonucu deliğe de ulaştılar. Ne delikmiş arkadaş, kaz kaz bitmiyor. Yılan panik, bizimkiler de. Komşu küreği aldığı gibi sapladı kafasına yakın bir yere. Ve K.O.! Sıcak sıcak kahve içtik bu olaydan sonra, keşke foto çekeydim de çekemedim lanet olsun. Sembolik foto  ekleyelim bakalım.
Ondan sonra kahveler falan yudumlandı, ben yine müzik dinledim, yine sıkıldım.
Bir duş alıyım kendime geliyim dedim, ferahladım bir güzel. Freş freş, ben banyoda saçlarıma şekil falan veriyorum, evet yapıyorum bunu. Lan diyorum şu yeni çıkan jölelerden alsam saçımı yana tarasam aynı Marlon Brando -saç olarak- taramıyorum elle şekil veriyorum falan, manuel! İşte öyle "vay anasını giderim var falan derken..." aklıma kafeye, saçımı ilkokul çocukları gibi kestirmeden, gidip ağ örmek geldi ki gelmez olaydı. Ağ öremiyorum, tavlama sanatı falan boş hikayeler onlar. Amk, kız karadul sanki, yanına gidip nazik bir şekilde çiftleşmek istesem işi bitince yicek sanki. 

Cuma, Haziran 29, 2012

Boş Boş Takılmak




Bugün çok sıkıcıydı lanet olsun, evi bildiğin yıkadı annem, hortum ve su ikilisi, temizlik takıntı mı? Olabilir, peki takıntı genetik mi? O da olabilir.
Bugün Cuma ve saçımı Cumartesi günü keseceğime söz verdim bizimkilere, Cumartesi gününün yarın olduğunu bilmiyordum. Zaman, yok olmuş durumda. Takvim vesaire de.
Sabah gelip aldılar öküzleri, 11bin lira. 1bin lirası cebimde! Vuhhhu! Anneme döndüm ve "ben bu parayla kaçarım çok durmasın bende" diyince de, düşünmedim diil hani!?  şlsakdasd 1000lira az değil la, işin kötüsü bu paradan tek kuruş kalmayacak, peh!
Eczaneye borcum kalmadı, açım.
Bir sürü film indirdim, bir sürü dediysem de bir sürü değil birkaç tane. Onlar da şunlar ;
In the Loop -politik komedi- hiç bu türde bi film izlememiştim. Bakalım eğlenceli görünüyor ama politika ve siyasetten nefret eden biri bunun komedi haline bile dayanabilir mi? İzleyip görecez.
Bir de Jeff, Who lives at Home - Bu da HIMYM tanıdığımız Jason Segel'in başrollerinde olduğu film ; günün çoğunu evde geçiren bir adamdan bahsediyor bakalım.
Bir de son olarak La meglio Gioventu var ki - Yukarıdaki parçayı da filmin başında görünce paylaşıyım bişiyler yapıyım falan dedim. İyi yapmışım. Bugün bomboştu, peh!
Hea, bir de arkaplanda Esra Erol ağlıyor, içim bir parçalandı bir parçalandı "...anne olmak bambaşka bir şey, milyonlarca madalyası, ödülü kupası..." diyor,  amk naklen Esra Erol yayını yapıyorum sıkıntıdan.
Hea son olarak, dün kuzenimin kınası vardı. Puahaha gitmedim tabii, davet edilmedik yıh yıh yıh! Davet edilmeyince de öyle ağladım ki alsdkjsd, lan dedim neden biz neden!? Neden davet etmiyorsunuz?!
Şu yazıda ne kadar bayıldığımı kendilerine görmüşsünüzdür ; http://atyarisindakiesek.blogspot.com/2012/05/psychiater-deutsch-welle.html Not'tan bir önceki cümle.
Düğün falan yalan oldu, ailede soğuk savaş hakim.

Re-L 124c41+: imamzâde yeni kan arıyor :D

Re-L 124c41+: imamzâde yeni kan arıyor :D: imamzâde: Wanted. linkten de görülebilir ancak yazıyı tekrar yazmakta fayda var. '' bir süredir sessiz olan cemaat grubumuz yeniden sesin...

Hadi bakalım hacılar, taze kan arıyoruz.

Perşembe, Haziran 28, 2012

Yaşasın Yemeeğk Yemeğk, Yaşasın Obezite!

Bugün pek bir şey olmadı ; 
Doctor Who Sezon 6 Bölüm 1-2 izlendi kardeşlerle. O kadar heyecanlanıyorduk ki, bazı sahnelerde garip garip sesler çıkarıyordum onlar da bana katılıyoru. Deli gibi güldük, korktuk, heyecanlandık! Mükemmeldi. Hoparlörleri de bağlamışız zaten mis gibi heyecanlı heyecanlı izledik ilk iki bölümü.
Bugün müzik falan dinledik ama az, koptuk ama az. Delirdik biraz. 
Günün şarkısı ; In the Shadows olsun da nerden geliyor aklıma böyle olur olmaz zamanlarda, anlamadım. 
Eeah, film falan izleyecek modda da değilim hani belki akşama bir şey izlerim. Best of Youth indiriyim, yarın izlerim alskdjfgj 6 saatti sanırım. Kesintisiz falan izleyebilirsem denicem bir şekilde. 
Başka ne vardı. 
Hea, bizimkiler illa çalışmamı istiyorlar, hani kazanacağım paraya ihtiyacımız yok ama paraya var tabii euhe ben çalışmam dinleniyim bu kadar yorulduk, hem mental hem fiziksel olarak yok hacı çalışmak falan en azından bu sene geçti benden. Ayaklarımı uzatıyım şişmanlamaya çalışıyım yaz boyunca, yağ depolarım ileride lazım olur belki şasldka.
YAŞASIN OBEZİTE diyip gideyim. 
İlaç yüzünden mi bilemicem ama ilginç bir şekilde az yemek yiyorum, peh! Bu durum hiç hoşuma gitmedi, hem de hiç. 

Tuvalet Yazıları -1

Insanlara neden akıl veriyorumki? Ileride verdiğim akılla bana kazık atmaları için mi?