Çarşamba, Haziran 27, 2012

Tatil Mis Gibi YEA?!

Aaah bea! Yorğunluk.
Tatil maratonumuz hızla devam ederken başa gelen çeşitli olay sayılmayacak kadar önemli olaylar dizisine yenileri eklenip hayatımıza renk katıyorlar. -mız ekini kullandığıma göre benden başka kimseler de etkileniyor bu durumdan. Şöyle bir göz atalım neler olup bitmiş diye ;
Linkin Park'ın son albümünden bahsettim, Ronnie'ye attım, dinliyorum her gün. Albümün kendine has bir enerjisi aurası var puahauhauh! aura ne olum titre kendine gel noluyor falan.
Bir de 2 gündür almadığım ilacın ebesi dün bana döndü ve dedi ki "olum Umut manyaksın". Neden mi, dün resmen yemekten kesildim. Taze fasulye görünce ağzı sulanan bünyem, yemeği görür görmez "yine mi fasulye" durumlarına girmeme neden oldu ki aylardır-hafta? yemiyorduk fasulye falan. Yiyemedim, az yedim.
Bir de dün, laptopa bağladım hoparlörü, kardeş-9-le birlikte koltukların üzerinde zıpladık LP dinleyip. Can ya, çocuk beni rol model alıyor olabilir. Hareketlerime dikkat etmem gerek. Ne dinlersem dinliyor falan, bir nevi 9 yaşımdaki halimin uçuk yaramaz hali. Benim tamamen zıttım. İşte böyle eğlenceler falan, oyyhşhşş! Sonunda bu bloga "eğlenmek" kelimesini doğru yerde kullandım ya, mutluyum.
Semerkand bitmeden Edebiyat ve Patates Turtası Derneği-Yazar'dan ;)-'ne başlayamadım. Kitabın da en heyecanlı yeri, bitsin bir zahmet de bakalım euheue.
Başka türlü olaylar hea ; Sinir bozan bir durum olabilir bu.
Dün ağzımdan kaçırdım "anne sana önemli bişiy anlatcam" diye. Kadın unutmamış, unutur diye bekledim. Geldi soruyor "Neydi anlatacağın" diye, ben de kem küm tabii. Yalan da söyleyemedim, öff dedim işte doktor ilaç yazdı 1 aydır kullanıyom falan, kadının tepki aynen şöyle "neden gerek duydu ve sonrasında "ne anlattın da..." ilaç yazdı - şeklinde. Amk Umut, beynini eşekler ziksin emi! Sonra lafı çevirmedeki kabiliyetimi kullanarak, "anne şu sınav meselesi kafamı kurcalıyordu, bu yüzden" dedim. Doktor da çok stres olduğumu görünce gerek duydu demek diye de ekledim. Yarın sorarım istersen neden ilaca yeniden başladım diye ama sormadım.
Doktor -
Hastaneye gitmem gerekiyordu, son anda dolmuş belasından kurtulup kuzeni yakalamayı başardım. Hazırlanıp gittim, babam para yollamıştı. Onu aldım önce, kuyumcu kapalıydı, parayı da akrabanın yaptığı piçlikten sonra akrabada bozdurmadım. Babam da arıyor nerde bozdurcan diye, orda bozdurmam baba dedim ehehe sağolsunlar hani zorlama falan yok. Takıl öyle kafana göre durumundayım, sanırım sınav orospusu beni bu hale getirdi. Bu sene son, biraz sonra... şaka - Neyse devam ediyim, bozdurdum parayı. Hastaneye koştum. Koştum bildiğin ama topuklarım götüme değmiyordu. Eczacı arkadaşım oldu bi adet, abi diyelim. Eczacı abi'ye de uğradım borcum vardı, hala da varmış :') antibiyotikleri yazdırmam gerek aile hekiminde. Püüüffss unutmuşum hacı napak ölek mi? Öyle işte, dönüşte uğrarım diyip ayrıldım.
Hastaneye yetiştim, resmen götümden ter akıyordu, mecaz değil. Ciddi ciddi böyle erotik yaz şarkıları klibinde terleyen hot hatunların ter damlaları gibi süzülüyordu. Hissediyordum en azından. Amk diyip sildim falan, tüyler ürpetici puuhaa! Sekreteri de dövcem nerdeyse, hasta almıyoruz artık diyince, dur doktora sorayım alıyor mu almıyor mu diye bağırınca da. "napıon sen yea, dur alacam dur hasta var içeride" dedi. Lan manyak, blöf yapıyodum euheuhe! Yoksa hasta mahremiyeti denen bir şey var ki hiçbir zaman bilinçli şekilde ihlal etmemişimdir bu durumu. Neyse, doktorla da görüştüm. İlaç nasıl gidiyor, nasıl hissediyorsun? diye sordu. İyi hissediyorum, rahatladım. En azından bu saatten sonra sınavı falan düşünemem zamanı geri alamıyoruz sonuçta dedim. Hedefimden konuştuk da tam detayları alamıyorum işte hatırlamıyorum. Hedef sallantıda dedim ama bir şekilde halledcem diyince de. Sen burdan kurtul kendini kötü hissettiriyor boş yere stres olup duruyorsun, diyince de hay ağzını öpiyim gibi bi tepki oldu beynimde. Ben de aynısını düşünüyordum. Hocalar, dershane ve orospu çocuklarıyla dolu bir yıl daha mı naayn naayn?! Bir dahaki gidişimde anamı da alıp gitsem acebe, ne bilem kadın ailemden memnun olmadığımı falan düşünüyor üzülüyor olabilir, öffggghh! Konuşmam lazım onunla, iki yetişkin gibi.
Ha son olayımız da-
Bizim bir kaç büyükbaş var, öküz falan. İşte onları satıyoruz da, annem evde olmadığı için adamdan saymadı piçler. Tepkim aynen şöyle oldu, amca ne düşünüyon? Ben satıyorum işte. "sen satabilir misin?" diye alaycı bi ifade, niye satmayayım dedim. Kızgın bi şekilde. Şok oldu adam. Ne pusup bi kenara onu izlememi beklemiyordu herhalde. 4.500 dedim, ooo çok fazla falan dedi. Ee senin fiyatın ne la şeklinde bakınca da, konuşamadı. 4.000'e bile razı edemeyince tek kuruş inmem falan dedim. Adamlar illa 3.800'e alacaklar, götlerini satsalar eder mi acep?
Sinirlendim hadi neşelenelim, gökkuşakları, minik kedi yavr... ne diyorum lan ben şarkı müzik falan --->
Lost in the Echo - Linkin Park 

Salı, Haziran 26, 2012

Linkin Park - Living Things 2012

LinkinParkofili hastalığına yakalanan her ergen gibi ben de Hybrid Theory ve Meteora'yı ayrı Minutes to Midnight'ı ayrı yere koyuyordum. A Thousand Suns zaten bu dünyaya ait değildi, en azından LPsevenler için hayalkırıklığıydı -çoğu için- ben de aranızdayım, çok seven FAN'lar da gelmesin üstüme bir zahmet ama sonra da hak vermedim değil hani LP'ye, abi şarkılarda hep bir mesaj kaygısı falan vardı zaten. Sosyal mesajlar veriyorlardı ama ama gel gör ki hedef kitle LPciler'i yok saymayıp zaten siz bizimlesiniz, biz daha çok insana duyuralım sesimizi, mesajımız ulaşsın çok kişi dinlesin kaygısıyla yani anlayacağınız piyasa olmayı göze alarak giriştiler böyle bir işe ki bu yazıyı yazarken arka planda da Living Things rastgele çalıyor. Albüm hakkında yorum yapmak için biraz daha dinlemem gerekiyor. Uuuh, çok sıcak la çok sıcak taze geldi! 
Albüm genel olarak başarılı sevgili hacılar - 
Roads Untraveled, Skin to Bone ve Burn it Down gözüme girmeyi başardı zaten. 1 Hafta önce dinlemiştim Skin to Bone'u ve Burn it Down'ı, ne yalan söyliyim, FOREVER LP AMK!
Powerless ise biraz alternatife mi kaymış grup? diye sorgulamama neden oldu ama yook Victimized sertti yeterince ehuehe stüdyo kaydını izlemiştim çok eğlenceli, lptv'den buralara link atalım madem. 
Başka başka gözüme takılan? 
Lost in the Echo acaip seksi olmuş, elektronik falan, LP'nin klavye kullanmasını seviyorum. Shinoda da güzel iş çıkarmış.
LP'yi eleştirin ama ağzına sıçmayın sevgili dinleyici ; Bir örnek olabilir mi bilmem ama Metallica Unforgiven 1 2 3 diye gittiğinde en basitinden ne kadar çok eleştirilmiş zamanında. Küçük bir örnek sadece.
I'll be Gone, Burn it Down'dan sonra hareket açısından değil ama kulağa hoş gelen ve dengeli bir parça olmuş.
Albüm genel olarak harika olmuş AMK! beklemiyordum, Lies Greed Misery'i sevmedim. Until it Breaks'i de.

Favoriler ; 
Burn it Down - Günlerdir moda girmek için tekrar tekrar dinliyorum, Re-l'le bağımlısı olduk zaten.
Lost in the Echo - Ben LP'nin elektro halini de sevdim hacı, Joe Hahn'ı da seviyoruz zaten, LP'nin Chester kalbi olsa, Shinoda Karaciğer'i, Joe Hahn da Akciğerleri olur -nefes aldırıyor, ayrı bir hava katıyor. Bass ve elektro gitardaki elemanlar sizi de unutmadık herhalde siz de şah şah şah dam dam damsınız olum!
In My Remains de gitar açısından yeterli derecede tatmin etti.
Ve son olarak favorilere Skin to Bone da eklensin amk, ayrı ayrı parçalar birbirlerinden çok farklılar bu yüzden de insan hangi birini daha çok sevdiğini ş'apamıyor. 
Bu kadar inceleme yeter, telefona atıyım, açım, ilacımı almadım -bitti- param da yok eczaneye olan borcumu ödemek için, ne bok yicem lan, malak gibin kaldım bu 2. gün almayışım ühüheee! 

Grubun albüm yapım aşaması ve diğer faydalı olabilecek linkler ; 

http://www.youtube.com/watch?v=g4hq7JBK3EQ&feature=relmfu - pounding your face ne la chester şalsdkasdl güldüm puahah! 
Ha LP çok çukumde değil ama ne biliyim, mazi kalbinde yaraysa unut artık ne varsa kısmının hayatımın -yoldaşı, ayağı, eli,kolu olmuşlardır bu yüzden, her zaman böyle bişiyler olacaktır LP'ye karşı. 
THANKS LP, FOREVER LP! diyip gidiyim de fanboy yüzümü de görün.
Son olarak, abi olmak "damacana pompasını sökemeyen kardeşe yardım etmek" gibi bir şey, çok eğlenceli.

Pazartesi, Haziran 25, 2012

Den Brysomme Mannen -film-

Sınavlar da bitmişken, arşivimdeki filmleri izlemeden bitireceğim bir yaz olmasın dedim ve bugünden başladım filmleri izlemeye.

Bu akşam the Bothersome Man'i izlemek istedim. Film hakkında hiçbir şey bilmiyordum,hakkında bişey okumadım da açıkçası. Hatta fragmanı bile izlemedim diyebilirim.
Kişisel görüşümü söyleyeyim eleştiri falan yapmıcam favorilerim arasına girmeyi başardı, gözüme girdi yani ehuehe sinema eleştirmenlerini taklit etmeye çalışalım biraz da ;
Filmin atmosferi çok karanlık, apartmanlar, gökyüzü falan üzerinize geliyor, kapana kısılmış gibi hissediyorsunuz açıkçası. Duyguya yer yok, tat yok, koku yok, aşk yok. Her şey taklit, yönetmen çok başarılı bir şekilde dokunduruyor açıkçası şu an içinde bulunduğumuz duruma. Muhteşem bir şekilde eleştiriyor. Resmen kapılıp gidiyorsunuz, gerilseniz de sıkılsanız da bırakamıyorsunuz filmi.
-Atmosfer itibariyle hapisteymiş gibi hissetmenize neden olabilir
-Müzikleri çok güzeldi, özellikle delikten gelen - Edward Grieg Solveig's Song ve Perfida Alberto Dominguez en çok beğendiğim 2 parça.
Dediğim gibi, geren, rahatsız eden ama kendini sevdiren bi film. Verdiği mesaj güzel.
Ben Wristcutters : A love Story'e benzettim atmosfer olarak, bi deneyin olmazsa değişim falan yapıyoruz falan, güzel satarım.


Pazar, Haziran 24, 2012

Sınav Öncesi Bombastik Bir Bomba

Selamun Aleyküm, mutluluktan götüm tavana değmiş olabilir. O mutluluktan değil biliyorum ama benimki öyle, napacağı belli olmuyor hacı!?
Üsturupsuz A2ıtkadake :D,  çekiliş yapmıştı. Ben de blog aleminde bir by mutu'nun-şimdi hatırladım- bir de Üsturupsuz'un çekilişine katıldım, onlar da hemen hemen aynı tarihlerdeydi zaten.

Karğo Mağcerası - 

Saat 18:40 gibi 0533xxx'li bir abi arıyor, Umut sen misin falan, eööh he benim evet buyrun dedim gülüyorum mal gibi telefonda, yurtiçikargodan arıyorum, sen pakedi gelip alabilir misin dedi, hayır dedim uzak çünkü, iyi o zaman paket Adana'da sırf senin için gönderiyorum bizim elemanı, diyince bildiğin böyle dk'da 100'ü bulmuştur nabız. Deli gibi atıyor kalp falan, bizimkilere de diyorum karğom geliyyy karğoom geliyy diye. Annem alıştı internetten bişeyler gelmesine, uzun zamandır gelmese de, ubuntu cd'si teaa ingilterelerden, asus kartvizit -ad 
soyadlı böyle pırıl pırıl mis gibi- ah ulen iki paket istetmiştim yollamışlardı lkasjdasd. Başka da yok heralde ama bunlar yeterli, hep yurtdışı
çalıştım napıyım? Hea, anlatıyım devamını. İşte dersim vardı o saate kadar ders çalıştım amk. İşe de yaradı hani :') ona sonra değiniriz, kargo diyince bizimkiler meraklandı, blogtan çok sevdiğim biri yolluyor dedim öyle dedim aynen, nasıl?! dediler öylesine neden yollasın olum?! falan. Sonra işte yemek yidik, ders bitti. Son ders :') oh bea!!?!?
Evin önünde asma ağacı vardı geçen yıla kadar, onun altında oturduk kuzenlerle serin serin, sohbet dondurma çekirdek derken bir telefon daha. 20:45
-Umut sen yola çık, eleman gelmek üzeredir, dedi abim telefonda. Adamı tanımıyorum ama sağolsunlar hizmet on numara asıl bomba birazdan geliyor ehheeh
Kargo geldi, koştum arabaya alacam pakedi uzattım elimi falan cahıl diilim diiliim kimlik göstermeyi unutunca "kimlik alıyım" dedi kargo abi, karısı ve bebeği de yanındaydı geziyorlar amk :D
adam giymiş atleti geçmiş direksiyona. Atlet de bildiğimiz atlet, sıcak amk. Napsın adam :D aşlsdkasdads Ben kimliği almaya gittim koşa koşa, açtım kitaplığı kimlik yok! O anda üzerimden soğuk sıcak asit baz karışımı bişiy aktı anlayamadım. Resmen kemiklerim falan buz gibi olduğunu hissettim lan! Annem benden daha çok düşünüyor sınavı, unutmayalım diye çantasına atmış. Sağolsun. hmmsasdas İşte böyle pakedi aldım, kuzenler merak ediyor falan. Tahmin ediyorlar nedir diye, dokundum önce pakede ühühe çok heyecanlıydı, lan dedim kesin film falandır biraz daha elleyince, neyse açtım pakedi ne göriyim KİTAP! kitap alamıyordum, para yok, 2. el kitap almak için 10 liralık bir yolculuk 1 saat sürecek de bilmem ne, en yakın kırtasiyede ergen romanları ve klasikler haricinde bir şey yok?!
Kitabı görünce la bi yutkundum, böyle duygulandım, yalnız olsam ağlardım mutluluktan :D Bir de not düşmüşler canlar, 7abibsiniz lan!
Neyse bu kadar arapça kelime karmaşası yeter şimdi Sözlük ;
a2ıtkadake - senin için ölürüm yerine söyleniyor(en azından buralarda) 7abibte - sevgilim, canım, bir denem nar denem falan kızlara söylenir, 7abib - erkek olana söylenir, samimi değilseniz kullanmayın canlar!
Sınavı merak edenlere  ; şarkı gelsin önce Rocco sponsorluğunda  ehehe Roccoco - Arcade Fire 
La şekeri açmıcaktım SüngerBob edasıyla bağlanacaktım ama dedim la açmazsam kokar falan, küflenir :') cimri cimri birer tane verdim kuzenlere kardeşlere.
Sınav ; çok zordu amk ama yaptım. Evet yaptım, umutsuz davranmanın ve göt gibi ağlanmanın anlamı yok! Napıyım yani, sayısal olmazsa dilden yazıp gidcem bir Mütercim Tercüman kolay yetişmiyor azizim. Bakmışın yurtdışı falan da yapmışız, oh nefis yea! Alamanyada akrabalar var Rory var herkes var!
Öyle işte. Çözdüm ama yetmeyecek gibi bakalım hacım bakalım bacım, neler oluyor la orda?!
-Gittim.

Cuma, Haziran 22, 2012

Sosyal Ağlar - Bir Hikayenin Sonu

Kafayı toplamak için biraz uzak kalayım dedim sosyal ağlardan, bunu ani çok ani bir hareketle sonlandırmış olmam biraz ilginç oldu açıkçası. Kafamı kırmak isteyenler olacaktır, uzak kalmama üzülen de, üzdüğüm için özür dilerim. Kafamı kırmak isteyen, suratıma kürekle vurmak isteyen veya "lan oğlum ızdırabını senin" şeklinde tepkiler veren sevgili dostlarım, 2 yıldır blog yazıyorum. Çok yorgunum ben emekliye ayrılıyorum, sosyal ağlarda yokum, iletişim bilgilerim sıfırlandı yani. Google+ var, mail adreslerim de duruyor, i luv u!
Blog yazmaya devam ama dediğim gibi biraz biraz çav bella durumlarına gireyim dedim, ne yani kötü mü oldu? Bilmiyorum, gecenin bu vakti yazdım okumazsınız diye. :') . Uykum yok, fizik dersi de ağzıma sıçıyor resmen, kimya ve biyolojiye bakamadım, son kontrollerimi yapmam gerek. Dediğim gibi bloga devam sosyal ağlara elveda, çav bella! 

Perşembe, Haziran 21, 2012

Depresyon Böyle Bişiy ki?! -hayatınızı sikebilir!-

Boku yemek üzere olabilirim, ne yaptığımın farkındayım ama bunun neyle sonuçlanacağının farkında değilim. Siktir etmek, çok basit gibi görünebilir ama benim için öyle değil. Tamam, tamam bu saatte buraya gelip yeni ergen olmuş, sesinin değişmesiyle, koltuk altının kıllanmasıyla veya genital bölgesinin, kıla takılmayın, sadece demek istediğim neden buraya bu saatte gelip, ağlak ağlak yazdığım? Bunu neden yapıyorum? Kendime faydam yok, başkasına da. Evet, kötü geçen bir sınav ama telafisi gayet mümkün bir sınav ama çok zor. Nasıl yapıldığını biliyorum sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bir haftadır başım ağrıyor, çok ağrıyor. En arka kısım, bu da beni deli ediyor. Stres yapıyor olabilirim, evet lanet olası stres. İlaç kullanmama rağmen ve bunu 3 haftadır yapıyor olmama rağmen, hala stres yapıyorum. Sanırım stres faktörlerini hayatımdan çıkarmam gerek, bir kaç faktörü eledim ki çok faydasını gördüm. Size kafamdaki çingenelerden bahsettim değil mi? Onlar da kentsel dönüşüme kurban gittiler. Evet, kıçlarına tekmeyi bastım, gökdelenler, avm'ler ve yaşam "kompleksleri" kurmayı planlıyorum. Yıkım tüm hızıyla sürüyor, deli gibi klavyeye çarpan parmaklarım iş makinelerinin sesini bastırmaya yetse de, bu hengameden sıyrılamayan ve yara alan loblardan bir kaç tanesine göz atmam gerek. Delirmek diyorlar ama hayır buna izin vermeye niyetim yok, ne bok yersem yiyim, MÜHENDİS OLMICAM! Daha entel bölümlerden birine gitmeliyim, peyzaj ok seviyorum çiziyorlar ediyorlar, kendimi daha ön planda gösterebileceğim bir alan. Şehir bölge mmm yummy! zor olduğundan bahsediliyor ama üstesinden gelebilirim. Çizmek, biraz daha çizmek, sabah akşam çizmek. Bu benim için zor değil, bilgisayar başında 3 boyutlu çizimler yapmak da, onları photoshopla daha gerçekçi hale getirmek de. Zor değil bunlar ama önce çingenelerimi canlarımı ikna etmem gerek. Kafamdakiler, yarısından fazlasını göçe zorladım, mübadele veya tehcir siz adına ne derseniz, yeni insanlar gelir mi bilinmez ama buralar uzun süre boş kalmaz...

Az önce It's kind of a Funny Story izledim ; İnceleme -
Benim de tanım depresyon sevgili Cool Craig, iyi bir okulda okuyordum ve evet benim de annem abartmayı seviyordu. Sonra ne olduysa sen ona "küresel kriz, ekonomi, savaş..." desen de sebebini kimse bilmiyor. Kanserin hastalık olduğunu biliyoruz. Tedavi sürecini, maliyetini, ağrısını, sızısını. her şeyini. Peki depresyon nedir? Ne boktur, ne anasını sattığımın hastalığıdır bu? Bir kere hasta olduğunu düşünüyorsun bir süre sonra, sonra bir bakıyorsun hayır diilim diilim ben! diyorsun bu da durumu daha boktan hale getiriyor çünkü anahta kelime ne? Hadi hep beraber söyleyelim, bu bir grup terapisi! Yihhuu! Anahtar kelimemiz "KABULLENMEK" neyi kabulleneyim Sn Dündar? Pastahanemde fare olmasını mı? Burayı mühürlemenizi ve çocuklarımın aç kalmasını mı? Tamam bu ekmekler pastalar insanların sağlığı için zararlı olabilir ama... Tıkanılır. İşte bu noktada yardım alıp, o fareleri pastahaneden temizlemeğe ihtiyacım var. Dündar bey de kafamı mik mik ...dimi? Hem biliyorsunuz Sn Dündar bir böcek taa Afrikadan bir muz kabuğunda geliyor yea!
Kanserin filmini yaptılar bu orospu holivudçular. Depresyonunkini yapmışlardı zaten Prozac Nation diye, yukarıda bahsettiğim film biraz daha naif, kibar, böyle ergenler var aşık oluyorlar falan. Benim hayatım Cool Craig'inki kadar basit değil.
Diyeceğim odur ki; boktan boktan gidiyoruz, ne kadar boktan olacağını da 2 ay sonra anlayabilirim sanırım.
Hadi bakalım, umutlu umutlu polyannacılıktan bıktım amk! Tedavi sürecine katkıda bulunmak yerine hayatımı sikmekten başka bir şey yapmıyorum, belki ben de Cool Craig gibi şu kolej-üniversite zımbırtısını yırtıp atmam gerek ya da hayatıma hangisi müdahale ediyorsa, tam ucundayım. 

Pazartesi, Haziran 18, 2012

Müt-Ter Kardeşler

Yazmayacaktim.
Sınav gününden başlayacak olursam eğer, şöyle şeyler;
Sabaha kadar uyuyamadim, dönüp durdum yatakta, stres mi adı her ne ise battaniye ile örtünmeme rağmen sabah karnıma sancı saplandı, kramp vesaire de değil basbayagi kramp,nasıl yazılıyor? Neyse, blog aleminin müzmin cırcırı Eşek ishal olmuşum, feciydi. Bir panik karnımin ağrısıyla cebellesip bir yandan da böyle bir talihsizlik başıma geldiği için lanet okuyordum tuvalette. Küfürler, lanetler derken aklıma bir kaşık kahve yutmak geldi, o kadar sık oluyor ki internetten formül bile bulmuştum. Bir kaşık kahveyi yutarken ben, kız kardeşim hayretler içersinde bakıyordu. Bir bardak su ve ardından da ilacımı aldım. Inanılmaz hızlı bi şekilde gösterdi etkisini, kahve. Heyecandan, panikten, stresten elim ayağım titriyor, buz gibi terler boşaliyordu. Komşumuzla gidecek olmanın rahatlığı olsa da panik durumum geçmedi. Okula yetisene kadar da aklım gotumdeydi. Yetiştik okula, ben bembeyaz olmuşum annem de panik oldu ama belli etmemeye çalışıyor, onu da rahatlattim kahvenin işe yaradığını söyleyerek. Sınav anına girmek istemiyorum ama şöyle;
Matematikten nefret ediyorum, bir şey de çözemedim bok yiyim ben neyseki beklediğim kadar kötüydü, fen sınavına bel bağladım, evet çözebiliyorum, evet arayı kapatabilirim.
Matematikten çiktim, ingilizce sınavına girmek için yola koyulacagiz derken can dostumu gördüm, onun da sınavı kötüydü, konuştuk ettik ayrıldı yollarimiz. O sınava girmiyordu, ingilizceye.
Kafamızı dik açıyla delip geçen güneş, bunaltıcı hava da üstüne eklenince girmemeye meyillendim ama bu noktaya gelmişim pişman olmak istemiyordum. Annem, destek! Kampuse kadar dolmusla işkenceden daha kibar bir yolculuktan sonra kardeşimin bizi beklediği yere ilerledik. Kardeşim dilci. Aynı yerde sınava giriyor olmamız büyük şans. Ergen kalabalığı çok hoşuma gitti, sınav hiçbirinin umrunda değildi sanki. Sayisalcilarin gergin suratlari yoktu, haklılar öyle davranmakta. Sınava başlayana kadar gözetmenlerle girilen dialoglar hepsi çok iyiydi.
Sınav başladı, sorular inanılmaz kolaydı, dilci kardeşlerim bu yazıyı okuyorsanız eğer size söyleyecegim, hiç grammar bilmeyen biri bile 60 neti rahat görür bu sınavda, keşke daha ciddi hazirlansaydim yabancı dile, sağlık olsun. Keşkelerin işi yok bu yazıda.
Dil sınavından yarım saat erken çiktim, kardeşimi bekledik annemle, kadını rahatlattım açıkçası, çünkü kardeşim iyi hazırlandi sınava ve istediği bölümü kazanabilir bu sorularla.
Sınavdan çıkınca kardeş, derin bi nefes aldık eve doğru yola koyulduk. Yorgunluktan bitmiş bi halde sınav kritiği yaptık kardeşimle hemen hemen aynı netleri yapmışız ama benim çeviride daha iyi olduğum onunsa grammarde su götürmez bir gerçek, sorular aynı değerde olduğu için dilden tercih yaparsam eğer aynı okulda aynı bölümde okuyacağız :) düşünsene kardeşle finallere hazırlaniyoruz, çok çılgın bi fikir.
Hayırlisi diyelim, fen sınavından sonra veya daha erken görüşürüz.
Devamı gelecek...

Cuma, Haziran 15, 2012

Bu Öyle Bişiyki -müzik-



LP yapmış, bu kez olmuş. Ergen zamanlarımda tanıştığım, pek olgunlaştığım söylenemez şu zamanlarda,  deli gibi dinlediğim bir gruptu LP. New Divide Transformers'la gelince de, ahh dedim bu şarkı bombastik bu şarkı ciklet gibi, gel gör ki albüm yayınlandı. A Thousand Suns, deli gibi bekliyordum, LP'ye aç ergenler kadar heyecanlıydım, heyecanım kursağımda veya başka bir yerimde kaldı. Albüm bana göre değildi, beklentilerim falan yerle bir olmuştu, sikerim LP'sini diyip, farklı gruplara yöneldim. O gün bugündür LP dinlemedim, ta ki Tv'de Burn it Down izleyene kadar. Dedim açayım sesi, coşayım ben. Öyle bombastik bir şarkı olmuş ve bu kez tam LP olmuş, Mike her zamanki gibi adamsın -şarkının sonlarında da olsa duymak iyi geldi- çılgınsın, Chester artist! VE VE VE TURNTABLE'da JOE HAHN olum süpersin, mükemmelsin bombasın ne diyim.
Not: A Thousand Suns çıksın diye yırtınan ergenlerden biriydim, ve bunun içinde pişmanım açıkçası. LP'nin sitesine üye olup, albüm talep eden ergenler gibi çığırıyordum, albüm albüm diye, nah albüm al sana albüm :')
Not 2: Living Things eğer bu single kadar bomba olacaksa gelsin 26 Haziran'da ama yok ben A Thousand Suns gibi yenilikçi olalım biraz hacı kıvamındaysa gelmesin.

Böyle bir anımdır, paylaşımımdır.

Heyecandan Dötümü Isırabilirim

Amk diye bir giriş yapmak istiyorum, çünkü yarın sınav var. Bir bok bilmiyormuş gibi hissediyorum ki bilmiyorum sanırım, allaam, yarebbii! Ne kadar maneviyat varsa yağdır üzerime, kazanamazsam diye bir seçenek olmadığı için bu sene götüm üçbuçuk 5buçuk falan atıyor diyebilirim. Geçen sene ne bok yemişsem artık, integral bilmeden girecem bu sene de sınava, en azından şıklardan türevleyip buluyorduk, ya bulamazsam? Bulurum lan, diziler seriler? Fuck! Gerçi onlarda da alt alta yazıp yazıp götürüyorduk, çarpımda da pek bir şey yok ama ya toplam? O kuralları ezberlememiştim soru çözmüştüm, gitti aklımdan gitti gittii gittiii gittiii! Trigonometri, canım trigonometri acıtma olur mu gözünü sevdiğim, hiç debelenmem söz. İşin kötüsü bu kadar şey bilmememe rağmen hala kazanabilecek olmam, fen seksi fen, tangalı fen, Charlie'nin 3 güzel meleği, yerim lan sizi!
Biyoloji, sistemlerin ayrı güzel, mayozun mitozun, alemlerin evrimlerin teorilerin.
Kimya, organiğin biraz ezber ama yakıyor elimi ne zaman uzatsam asidin pH'ı bazın OH'ı.
Fizik, komşunun oğlundan alınan ders işe yaradı, yırtık don gibisin fizik, az kullanılmış. Ne yapacağını kestirememek de cabası.
Bütün bunlar heyecan stres ya hani, lan 1 saat önce przc attım, heyecan yok lan, cidden. Sadece kahvaltıdan sonraki an gelince aklıma panikliyorum, vuhvuh işe yarıyorsan güzelsin babe! Plasebo diyenin ağzının ortasına çakarım yeminle.
İşin kötüsü dün bok, kaka, sıçmık şeyler oldu. Çok korkunçtu, çok kötüydü. Benim başıma gelmedi ama  kötü hissettim lan, olayı yazamam da buralara ne diye anlatıyorum. Fuck! Yazsam mı acep? Banene yea!?!

Üsturupsuzum canım bebeem, böbreem çekiliş yapmıştı, katılım yoktu pek, hayırsızlar! Piüüü! Ama kazandım, hediye gelsin kıskanın hepiniz! Kazandım çekilişi, Telekinesis noterliğinde, noter beye de selamlarımızı iletiyoruz.

Çok komikli di mi? Sınav da komikli, böyle sümüklü sıçmıklı göt sınav! 

Dua edelim, benim için, allah rızası için abiler ablalar! İhtiyacım var çok, bu sıcak havada sınava gircem ben, sıçmıklı sınav, boklu sınav eneee! Fırat kaçtı la aklıma.

Salı, Haziran 12, 2012

Künefe Yeseydik İyiydi

Eeaah, her tarafım ağrıyor. Bacak, ayak, kol, göbek, sırt...
Bugün günlerden Salı sınava az kal... şaka.
Alışveriş yaptık, yazlık almıyordum kaç senedir. Geçen sene de dayım almıştı. Ondan önceki seneyi hatırlamıyorum zaten. Acısını çıkarttık desem yeridir. Kardeşle aynı bedeni giyiyor olmamız, hayvani derecede boy farkı ve az buçuk kilo farkından bahsediyordum ama ben raad adamım öyle pantolon 28 beden gördüm mü üzerine atlarım ama 29 olunca boynumu bükerim falan. 29 aldım, ilk defa bu kadar rahat oluyor. Dombik mi oldum la ben? Yanaklarım sıkılacak ısırılacak kıvama gelsin, ısıracak birini de bulayım breh -abaza diilim ben diilim, hüühhüeee-
Anlatmaya başlıyım ;
Sabah kahvaltıdan sonra prozc. almak için resmen köşe kapmaca oynuyorum, neyse bugünü de atlattık ama ağzıma sıçtı resmen. Hava sıcak diye mi yoksa tam boktan keyifsizliğe mi vurdum ya da boğazımın ağrısından mı bilemedim. Dolmuşta surat asık, alışverişte surat asık. Hani mutlu olmam gerekirdi normalde, normal olan bu. Alışveriş yapıyoruz mutlu olunmalı. Olamadım anasını satıyım. Przc sikcem seni. 2 hafta olmadı henüz ama yarınla birlikte olacak. 2 haftada anlaşılırdı normalde.
Neyse ilk olarak gittiğimiz yerde kot aldım iki adet. Annemin baskılarıyla, oğlum tişörtler çok kaliteli çok güzel alalım, diyince de. Birkaç adet tişört aldık. Sonra yine tişört aldık, hep tişört aldık. Eve bi geldik biz tişört almışız hacı, saf yani. Benim kafamda normalde, ordan bir tişört şurdan bir tişört yapmak vardı. Olsun yea, kardeşle giyiyoruz zaten. Alışverişin ilerleyen saatleri ağzıma sıçmaya yetti, çünkü midem dile geldi resmen, hacı ben açım yea yemek ye lan!, şeklinde isyanlar vesaire. Yemek yemeğe gittik sonunda. Zaten şehiriçi dolmuşlarından nefret etmekteki haklılığım kanıtlandı, yetişene kadar içim dışıma dışım içime midem ağzıma kalbim dötüme... Resmen organ karmaşası yaşadım. İlk defa başım döndü. Normalde severim yolculukları. Menüyü inceleyip, ben döner yicem yea, demek de ayrı hikaye zaten. Kapalıçarşı falan fistan derken, ebem ağladı resmen. Bir daha ne zaman alışverişe giderim, seneye! Seneye giderim evet euheuhe! Tek üzüldüğüm nokta amk defacto o pantolonların 29'unu bulmalıydın! Neyse sorun yok, 28 beden keten bulmuşum ben, sağol seven hill gözümsün. Reklam yapıyım öyle gideyim.
Bi de foto çekmişim bir adet, öyle pek bir özelliği yok ama restorasyon var, camiyi restore ediyorlar. Cami hakkında pek bir şey bilmemekle birlikte, künefe yemeden dönmüş olmanın pişmanlığını ilk defa yaşamadım ama eve götürseydik?! Tüh!