Salı, Kasım 22, 2011

Karışık oldu, Her şeyden var ama...

Bütün bu ailevi gerginliklerden sonra yatışmış halde buldum kendimi. Az önce fizik çözmenin mutluluğu ile sırıtıyorum şu an. Hem öyle böyle değil, moment denge ağırlık merkezi karışık. Az önce Beynelmilel'de Uyan Sunam çalıyordu, duygulandım. Az önce Uyan Sunam'dan önce Facebook'ta benim reyüsün paylaştığı tatu'yu dinledim o da hoştu. Bunları anlatmaya gelmedim. Bakın n'oldu ;

Bugün hafif, sakin, güzel bi gündü. Bi arkadaşın yalanını yakalayana kadar. Benim şeytan olduğumu düşünüyor. Hoş düşünsün bunu söyleyen ilk kişi o değil. Bizim MadDentist de öyle de ama şeytan demedi başka türlü dedi o. Neyse sorun değil,

Türkçe dersinde güldüm eğlendim bayağı, hatta bu saatten sonra o dersi Motivasyon Dersi ilan ediyorum, işte bu kadar!

Fizik desen ayrı terane, hoştu güzeldi ama ne biliyim bişeyler eksikti. Ruh yoktu ruh!

Geometri, psikopat hocanın psikopat dersi LGS'ye de beraber hazırlanmıştık, adam o zaman da geometri hocamdı. Hayatımı kararttığını iddaa ediyorum. Öyle.

Bütün bunlar bittikten sonra sınıfça aldığımız Ek Ders-fizik- bekledim. Ders güzeldi, en azından faydalıydı.
Sonra çıktım dersten, eczaneye gittim. Karneme bi kaç kalem ilaç yazdırmam gerekiyordu. Antibiyotikler vesaire. Onu hallettim. Psikologumu terk ediyorum. Psikiyatriste geri döneyim, derken kalabalığı ve sistem donmalarını gördüm, korkup uzaklaştım ordan.
Bilgisayarı Windows 7'ye yükselttim ama bu yükseltmeden sonra anlamsız bi biçimde kendi kendine anında ekran kararıyor, harddisk çığlık atıyor vesaire. Korkunç bi durum, oysa Fedora 16 varken öyle miydi? Değildi tabii, Windows 7 1 gb'a yakın sistem tüketiyor ama Fedora'm bi denem nar denem gül denem sadece 320 mb internet, sekmeler, müzik aynı anda açsam hoop anca 1 gb. Hadi sistem 3 gb zorlanmıyor ama işlemci? İşlemci  Fedora'da sadece Flash video oynatırken zorlanıyordu. O da ekran kartını tanımama durumlarından. Lan 21. yy'dayız ve bi işletim sistemi ekran kartını tanımıyor. Peh peh! Umarım en yakında düzelir dicem ama yok ortak bilgisayar olduğu için can sıkıcı olabiliyor. Sırf bu yüzden bile kavga ettik geçen bana sil şu linux'u dedi anam ben de harddiski tamamiyle göçerttim. İnat değil, yanlış anlama sadece "sil" komutunu verdikten sonra "hangisini" diye sormamamdan kaynaklanıyor. Yarın da Vista'ya geri döndürcem bilgisayar. Hiç uğraşamam 7'midir nedir? Kapanmasın bilgisayar!!! Sinir Bozucu!
Yarın psik. i görmeye gidecem yine kalabalıksa eğer, siktiri çekcem napalım? Bi süre ama. Zaten blogun da adresini doktorla paylaşmak münasebetinde bulunacaktım ki... Hala düşünüyorum olsa nasıl olur diye ama faydalı olacak gibi. Çünkü arada kaçırdığım şeyleri buraya not almışım gibi oluyor.
Beynelmilel güzeldir, candır, sevilir bağra basılır. Damardan girdiği bi nokta vardı onu bekliyorum. Film Tnt'de izlenebilir. Şu an - 22 Kasım 2011 saat 9.35 . Bu yazı yazıldı, ne sebeple mi? Not alınıyor öyle, torunlarım olursa okutcam. Hatta kitap yapcam sadece onlar okucak. Şaka sadece ben okucam hani ben bencildim ya o yüzden işte.
Gittim...

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Anlamsız - Ayak?!

Annemle kavgamızdan sonra anneannem arar ; yenilesi sevilesi bağra basılası bi kadın olan anneannem beni annemin elini öpmem için ikna eder ama anam napar? Gider ayağını uzatır. Bunu hakkedecek ne çok şey yapmışım lan?! 

Tanrı J&B'yi Yarattı ama...

Selam millet bugün sessiz sakin bi gün geçireyim dedim yine beceremedim. Sınav vardı gitmedim, başım fena kollarımı da hareket ettirmekte güçlük çekiyorum. Halsizim bildiğin. Antibiyotiklerle boğuşuyorum.
Neyse anam evde değildi, kardaşlarım da, bi ses kafamın dibinde ; yengem başucuma kadar gelip kahvaltıya çağırdı sağolsun. "Hadi kalk bırak inadı" şeklinde. Kıramadım kadını, kalktım yüzümü yıkamadan merdiven sağ sol çarpa çarpa çıktım. Huzursuzdum. Bitkindim, yüzümü yıkadım amcamlarda. Kahvaltı da yaptım, "sınava gitmeyecek misin?" diye sordu yengem. Hayır dedim. Kısaca.

Kahvaltıdan sonra eve geri döndüm, aklıma kötü kötü şeyler geliyor bak seni son kez uyarıyorum! dedim kendi kendime ama dememle birlikte "lan acaba dolaptaki açık j&b'den bi yudum alsam nolurdu?" diye şeytanlarımı yokladım. "al bi yudum lan, ölüm yok ya ucunda" dedi şeytanlardan zayıf olanı. "Lan, dedim. Antibiyotik alıyorum, ya ölürsem?!" , şişman da kalkıp "bu fırsat kaçmaz bi yudum lan!!!" dedi. Onlara uydum, kalktım bi yudum aldım, şişeden hem de bardakla falan uğraşmadan. Yalnız şöyle diyim, bi yudumdan sonra beynimde flaşlar patladı. Çohhoş bi duygu, sarhoş olmamam gerekiyordu ağzım da viski kokmamalıydı. Ağzımı çalkaladım bi güzel. Müzik dinledim. Daha nolsun ey blogcu?! niahaheuahe!
Bu arada dayımdan johnny walker içki matarasını istesem verir mi acep? Ya da Vintage Zippo çakmağı?! Nah verir sevgili blogcu o şarkıdaki gibi "nah nah çıktı nah çıktı" bana da nah çıkar bu saatten sonra. Ama J&B'yi tavsiye ederim tadı johnny abimizin kırmızısından daha güzel, itinayla içilir.

Pazar, Kasım 20, 2011

Hata Mıydı? Tartışılır...

Psikiyatriste görünmek kadar aptalca bi düşünceyle yanıp tutuştuktan sonra, doktorumun 3 ay sonra beni bi psikologa sevk etmesi, ilacı kesmesi ve diğer olaylar ;
Bütün bu olayları toplayıp grup yapasım var.
Videoya çekip porno diye pazarlayasım var.
Kafatasımın içini açıp içeride olup biteni gizli kameraya çekesim var.
Sanırım dünyanın en büyük endüstrisine beynim kadar yenilik katacak başka bi olay yok sanırım. Beynimin kıvrımları kamasutraya yenilik katarken, lobların birbirlerine olan bu yakınlığını görmezden gelemezdim. Bu hem sektöre ihanet  hem de böylesine mucizevi bi olayı gözden kaçıran bilimadamlarına hakaret olurdu. Beynimi buraya boşalttıktan sonra da sanırım başka bişeye ihtiyacım kalmadı.
-Bugün aklıma gelen kötü düşünceler : Viski içmek -J&B göz kırparken dolaptan. Remeron içmek -ipnelik derecesinde ağır bi antidepresan. -Ve evden kaçmak.

Cumartesi, Kasım 19, 2011

Dün Akşam Olanlar - Korku ve Şiddet içerir!

Dün akşam her normal aile gibi "ailece" oturup dizi film her ne boksa izliyorduk ta ki ;
Atv'de töre, çocuk yaşta evlenme ve diğer öğelerle süslenmiş filmi görene kadar. Mahsun bey güzel iş çıkarmış, tarlada koşan cocuk bulutlar vesaire , sinema filmi gibiydi.
Sonra kardeş katili olmaya karar verdim sanırım, bilmiyorum bir anda bişey oldu.
İçeri, odama girdim. Kardaş laptopta"sahiplenmiş" facebook oyunları oynuyor, fizy'den halil sezai - isyan'ı açtı. Bülbül gibi sesimle eşlik ediyim dedim kapattı. Sinirlendim. Karambol 1!!!
Laptop'ı getir bari töresel filmlere kurban gitmiyim en fazla seni izlerim dedim.  Kabul etmedi ilk başta. Karambol 2!!!
Anama bağırdım çağırdım adam gibi şeyler izleyelim diye. Zaten hastaydım gözüm başım her bi tarafım götüm bile ağrıyordu. O da kabul etmedi. Karambol 3!!!
Neyse sorun değil, kardeş de showtvyi açalım dediğinde anam robot  gibi , tak kumandaya. Açtı showtvyi. Neden ben diyince açmadın!? Karambol 4!!!
Laptopı aldım, bloga baktım. Bişeylere baktım, facee baktım kafamı dağıtacak bişeyler aradım. O anda müzik de dinleyebilirdim ama buna kızarlardı. Tahmin.
Neyse sorun değildi. Sonra kardeşimle tartışmaya başladık. Ev hali durumlar malum, maddi çöküntü. Babam 1 aydır doğru dürüst para yollamadı. Vesaire. Telefon alacaktım, almıyorum. Fuck artık. 5800'ım vardı gittim kardeşime verdim ;
İlk verdiğimde "abi okula götürcem verir misin" diye istedi. Verdim.
Sonra, "sana suriye'den iyi bişeyler bakıyorum" dedi. Telefon onda kaldı.
Tamam almadı, neden? Çünkü anam karşı çıkmış. Sokayım brütüsE!!!

Hadi bu aralar maddi, tamam anlıyorum. Çocuk da değilim hani ama bardağı taşıran son damla, kardeşimin "telefonumu" alıp "satacam ben bunu yeaa" diye tripler atması. O anda da yedi ceddinden girdim ordan çıktım burdan girdim. Derken anam terlikle koştu ona da sinirle bişeyler dedim, ben seni ne zamandır dövmüyorum falan. Kardaş ve ana gariban eşeğe karşı, kardeşim kolumu o kadar çok sıkmıştı ki kangren olabilirdim -boyu:1.82 kilosu 60-70 arası. Elimi hissetmiyordum. Annemin elinden terliği aldım. Bana vuramadı ama kardaş bunu yapmamalıydın! Püüüiiii.

Neyse bütün bunlar olup bittikten sonra, tvnin karşısında yalnız kaldıktan sonra, okan bayülgenin programından domino adlı sinema filmine kadar zapladım. Sıkıldım. Laptopı açtım, bişey yapmadım. Öyle açtım sadece. Belki de konuşacak birini bulurum diye ama yok. Saat 00.00.
Kapadım laptopu. Koltuğu kaldırdım, sandığın içine attım. Sabah uyandığımda ya da saat 13.30 da hayalet gibi uyandığımda. Laptopu ordan çıkarmak için gittiğimde bi baktım, yok. Kadın benden zeki çıktı. Sakladığım yerden çıkarmış lapı. Hass.
Şimdi de yemeğe çağrıyorlar gidemem. Bu olaydan sonra da ne biliyim. Siktir olup gitmem gerekirken odamın kapısını kitleyip, pc'nin karşısında-emektar- blog yazıyorum. FUCK diyorum. Başka bişey demiyorum.
Bu arada başka bi sinir harbi de önceki blogumun çok meraklı arkadaşım tarafından facebook duvarımda paylaşılmış olması. Arkadaşı seviyor olmam olayı kurtarmış olabilir. Ya da olmaya da bilir. Öyle.

Cuma, Kasım 18, 2011

Başlıksız Olmaması İçin Direndim...

Selamlar, 
Bugün sabah normal, güzel güzel kahvaltımı yaptıktan sonra - zeytin yerim sadece - bi de çay içerim genelde, sürekli. Neyse, kahvaltıdan sonra komşumuzun pickup'a atlayıp dershaneye doğru yol aldım. 
İyi güzel hoş bütün kemiklerim, kaslarım, eklemlerim, kıkırdaklarım afedersin ama sıçarken bile enerji harcadığımı düşünüyorum. Bu da problem değil. 
Dershaneye nefes nefese kaldığım 100mlik bi yürüyüşten sonra ulaştım. Sınıfa girdim -oooh miss!- sıcacıktı. Dün akşamdan beri klima açıkmış, unutulmuş. Ben de sızmaya çalıştım, başım ağrıyordu. Sorun değil, uyuyamamak. 
O saatten sonra kafamı kessen uyuyamam zaten. 

Fizik dersi dalgalar- dalga geçme anlamında da kullanabilirim- dalgaydı bildiğin. Öyle böyle değil. Bişey anlamadım, başım çatlıyordu. Boğazım ağrıyordu. 
Matematik güzeldi allah için, fonksiyon vesaire. Severim. Bayılırım. Örten'di, birebir'di falan. Espri çıkardı bundan ama gidişat ciddi. 
Kimya, kebap. En sevdiğim. Bayıldığım. Çok severim ama çözemiyorum sanırım, yo hayır bahanem var yoksa çözüyordum. Hatta full çekmek gibi bi amacım var fakat bugün cidden kötü hissediyordum ve psikologla görüşmem vardı - interview with the psychologist-. Öğleden sonra saat 15'e almıştım randevuyu. Salağım ben!!! Dershane 1 de bitiyor. Ben 2 ye alsam ohhh mis. Ama git sen 15 e al lan sayko! 
Neyse ayrıntılara giriyim. 
Hastaneye gittim, saat 2 çeyrekti. Kapıyı çaldım içeride biri vardı. 
- Saat 3 çeyrek? dedi psikolog. 
- Tamam hocam, dedim. 
Hastanede otur zaman geçmez ama doktordan doktora gitmeye karar verdim. Önce Psikiyatristime sitem etmeye gidecektim-şaka- sitem değil ama bir kaç sorum vardı, yüzleşmem gereken. Baktım millet akın akın geliyor vazgeçtim, bekleyemem. Sonra Dahiliyenin yolunu tuttum.
- Hocam merhaba, kötü hissediyorum. dedim
- Neyin var, dedi. 
- Boğazım ağrıyy dedim.
- Geç şöyle bakalım, a de bakıyım aaaa! y de bakıyım? peki şimdi I -Düz kalın hocam neremi göreceksiniz?
Neyse bundan sonra beni röntgene gönderdi. Gittim çektim. O kadar kat giyinmiştim ki gömleğimin düğmelerini açmadan soydum. Sonra altta da giydim soğuktan koruyan penyemsiyi çıkardım. İçlik değil ama :D
Sorun yoktu döndüm dahiliyeye geri . Ciğerlerin güzel dedi. Sağolun o sizin güzelliğiniz dedim.
Sonra zaman geçti tabii biraz, ilaç da yazdı. 
- Hocam sürekli oluyor öyle, normalde kaç defa olur yılda dedim. 
- Normalde 3 falan olur ama sen dikkat etmiyorsun dedi. 
- Haklısınız, dedim ne dicem lan!? 
Neyse Psikologa sıra geldi. Anca zaman geçti. Bi de röntgeni aldığım yerde yeşil giyinen kadına -Merhaba dedim. Bişey demedi kaltak!!! Sonra şunu dicektim vazgeçtim ; "Tırnakların yeşil, üniforman yeşil, suratını unutmuşsun" dicektim. Bittizzini ya uğraşamadım. Başım ağrıyordu, yoksa ben bilirdim yapacağımı. Bi de gülümseyerek merhaba dedim ben ya!? Somurtmadım?! Tamam hasta görünüyordum belki.  Neyse siktir et! 

İnterview with the Psychologisté - HAVALI OLDU!!! 

İçeri girdiğimde bi anne 3 çocuk vardı, çocuklar çok şirinlerdi. Maviye boyamana gerek yok. Çıkmadan önce hocanın elini öptüler. O kadar şirinlik! Süperdi çocuklar. Severim öyle çocukları. 
Neyse uzun uzun yazmam sanırım ne konuştuk diye ; 
Şöyle, 
Ben bir bencilmişim...
Ben bir sorumsuzmuşum... 
Ben ne biliyim çelişkilerle doluymuşum -bundan haberim vardı ortadakinden de ama bencillik?
Bencillik bana göre değil. 
Ben ki hastanede acelesi olan birini görsem sıramı veren, ben ki bundan daha fazlasını yapamayan. Öyle biriyim. Mesela dolmuşta yer vermem, sebep ; Karnımdaki dikiş sayısına oranla bir kaza anında yere düşüp ölmem, 60 yaşındaki amcamın ölmesinden daha yüksek bi oran. 
Evet bunlarla yüzleştim. 
Hocam, ben iyi güzel de. Sizin söylediklerinizi uygulamaya geçemiyorum, dedim. Kafamı yastığa koyar koymaz dün ile ilgili hiçbir şeyim kalmıyor. Başa sarıyormuşum ben.
Öyleydi blogcu, okuyucu veya gizemli insan! 
Sen sen ol kafana takma yoksa depresif uyum bozukluğu oluyor. 



Perşembe, Kasım 17, 2011

Depresif Uyum Bozukluğu

Ne olduğunu bilmiyordum ama psikiyatriste tanı hakkında konuşmak için gittiğimde, depresif uyum bozukluğu tanısının konduğunu söyledi. Yıkıldım lan! "Umut, sen kansersin" dediklerinde bile yıkılmamıştım o sırada "tamam olabilir, sonunda ölüm yok ya" diye geçirmiştim içimden ama bu çok farklıydı acı geldi. Yaktı boğazımı.
Doktorum beni psikologa yönlendirdi buna da kızdım ama daha iyi olacağını söyledi, cipralex almıyorum artık, gerek olmadığını söyledi ama daha asabi oldum. Mesela bugün sabah anama bağırdım, üzerine yürüdüm. Bir pantolon için. Ne biliyim, her tarafım ağrıyor. Hastayım sanırım ya da sırf böyle hissetmek için öyle hissediyorum ama ağırmayan yerim kalmadı. Garibim bu zamanlar!! hadi kendine iyi bak.

Squid and the Whale - film -

Noah Baumbach'ın yazıp yönettiği, otobiyografik film.
Film boşanma üzerine kurulu, olaylara, karakterlere o kadar yakından tanık oluyorsunuz ki filmde bu bi süre sonra rahatsız ediyor -şahşi görüş-. Beni rahatsız etti daha doğrusu. Bi aileyi gözetliyormuş gibi hissettim. Bu da sanırım yönetmenin başarısını gözler önüne seriyor. Amacı bu olsa gerek.
İki erkek kardeşin , anne-babalarının ayrılmasından sonra yaşadıklarını anlatıyor film. En çok çocuklar etkileniyor haliyle bu olaydan. Öyle de gariptir. Duygulanmama neden olmadı ama ne biliyim, rahatsız oldum sadece. O kadar.
Filmlerin müzikleri ayrıca dinlenebilir, derinden gelen gitar ritimleri vesaire çok ince ve hoş yerlere serpilmişti. Pin k Floyd konuk oluyor filme Hey You! şarkısıyla, bu da ayrı hoştu tabii, benim için. Filmin sonu da güzeldi ama öyle kaldım ekrana bakıp Kaltak Joan! dememe neden oldu.

Salı, Kasım 15, 2011

Psikiyatrist vs Psikolog?!

Selamun Aleykum hacılar bacılar... vesair.

Neyse başlayalım anlatmaya ;
Dershaneye soğbbrrrr soğuk başladım. Tatilden sonra. Haftasonu vesaire Ğadir Hum bayramı vardı. Hoş güzel. Her yıl bu bayramın gelmesini bekleriz ailece. 20 yaşıma merdiveni bırak bildiğin asansörü dayadım. Çocukluğumdaki gibi anneannemlerde kalıyoruz ailece. Bi akşam orda uyuyoruz ve bayram. Et vesaire sabah öğle akşam. Et, hırisi yedik. Misss. Özlüyorum her yıl. Özlenir ama öyle böyle değil. Bütün aile - Teyzeler, dayılar, anneanne, annem kardeşlerim ve kuzenler . Aile kavramı bu saydıklarımdan ibaret benim için. Neyse bu kadar uzatmadan geçelim bugüne.

Bugün hava inanılmaz derecede soğuktu. Bana göre soğuktu. Yağmur da yağıyor dışarıda. Minibüsü beklemedim bu kez yani tam zamanında çıktım evden. Dershaneye gittim. Bugün pek eğlenceli ders yoktu. Program bundan ibaret -2xFizik, 2xTürkçe, 2xGeometri. Bu mudur? Budur!
Fizikte termometreleriydi şusuydu busuydu derken ders bitt. mcdeltaT. FUCK! Hiç anlamam fizikten ama bu yıl anlamak zorundayım. Kahretsin.

Türkçe dersi de ayrı sohbet ettik zaten. Bir kaç kavram vardı anlamını sorduk hocaya. O da yanıtladı. Felsefeden konuştuk bir ders boyunca, diğer ders de zaten noktalama işaretleri. Tamam sorun yok.

Geometri ; Belalım canım çiçeeeem şeklinde bi şarkı vardı Mahsun'un. Neyse; Boktandı çünkü geometriyi sevmiyorum, sevemiyorum. Gerçi soru çözebiliyorum artık ya da çözmeye çalışıyorum. Umarım yıl sonuna kadar halletmiş olurum, yoksa amacıma erişmeye çalışırken engel olacak.

Bitti dershane arkadaşla markete gittik. Bir şeyler aldık, yedik. Çubuk vesaire. Oyalandık biraz markette, yağmur dindi. Biz kapıdan adım atar atmaz başladı tekrar, bu kez daha şiddetli yağıyordu.
Benim psikiyatriste gittim, dershaneden arkadaşım olduğu için yanımda rahat konuşamadım. O da beni psikologa yönlendirdi. Ordan oraya savruluyorum lan blog! Neyse çıkmadan önce hocanın yanından, ben bi daha gelmicek miyim buraya? dedim. Umut! İzah ettim ama, dedi. Hocam karışığım ben bu aralar, dedim. Belli oluyor, dedi.
Neyse asıl olan psikologa gittikten sonra oldu.
Hocamın odasında Salvador Dali'nin tabloları var. Ben sürrealizm fanatiğiyim. Manyaklık derecesinde hatta. Elimde olsa, duvarımı posterlerle tablolarla doldururum ama napalım kader kısmet.
Sohbet etmeye başlamadan önce arkadaşımı çıkardım dışarı, başladım sinir harbi yaşamaya kendi içimde. Sonra bu da dışarı taştı. Kendimle çeliştim vesaire. Hocayla tanıştık, pek parlak bi "ilk karşılaşma" olmasa da ya da olamasa da Cuma gününe randevu aldım. Öyle olaylara bakış açımı değiştirebilecek birine benziyor. Psikologlar beni geriyor ama önyargılarımı yıktı hocam. Çok rahat konuşabiliyoruz öncelikle, ne biliyim iyi birşey bu.

Cuma günü ayrıntılarla dönecem sanırım. Blog adresimi hocama teşhir etmek gibi bi amacım var. Bazen söylemek istediklerimi unutuyorum. Buraya yazınca da anlatmış sanıyorum kendimi.
Hadi blog kaçtım ben.

Perşembe, Kasım 10, 2011

Tas - Hamam

Selam millet! Coşkulu bi selam çakıp başlayalım bugün ne naneler yemişim;

Öncelikle ödevlerimi bayramda yapmayı unutmam sanırım gözden düşme, boka ya da çamura yapışma ritüellerinden birini yaşattı. Ödev yapamıyorum ama yapsam iyi olur güzel olurdu. Yapcam işte haftasonu diyorum, Leyiltil Kadır var. Napalım nenemlere gidecez ailece. Testlerimi de oraya götürcem diyorum ama kuzenlerimin maşallahı var. The end.

Dershaneden bahsedecek olursam At Antrenörü - Rehberlik Hocam - afedersiniz ama bok yesin. Umarım okuyordur bu satırları. Neyse nedenini açıklayayım ; Dershane ile ilgili, sınıfımla ilgiliz kriptilyon adet sorun var. Hani "bırak bu dershaneyi başkası yok mu?" derseniz. Ben de "adaptasyon problemim var" derim. Öyle vallah napak ölek mi? pehhhi.

Sınıfımı kafama göre değiştirdim, şansa bak hocaya denk geldim, rehberlikçiye. Sonra biraz tartışır gibi olduk, büyütmedim kapadım orda. Tenefüste konuşalım HOCAM! dedim. Tamam umut konuşalım dedi, ipneoluna bak sen hem tenefüste konuşalım diyor hem de odasında olmuyor 2 tenefüs boyunca adamın odasında dikildim yok! İşte bu yüzden. Sonra ders alcaktım etüt vesaire, arkadaşlar tartışıyorlardı, epey gürültülü bi şekilde hoca onlarla ilgilendi. Bıraksa kızlar saç saça baş... Neyse lan size de dershanenize de diyip Psik'in yolunu tuttum.

Psik.ten notlar ve Karınca Hikayesi ;
Başıma gelen olayların mucize değil de lanet olduğu konusunda kafamı kurcalıyordum ve de bu bana zarar veriyordu. Gelecekle ilgili vesaire. Çıktığım biri yok falan. O da sorun değil, her sevgilisi olmayan gey mi lan? Değil tabii. Avutuyorum kendimi. Neyse hocayla en az 30 dak. konuştuk. Bana karıncanın hikayesini anlattı. Ben de size anlatıyım bakalım.

Karınca bir gün hacca giden insanlara su taşıyormuş, kafir onu durdurmuş ve ;
- Ne yapıyorsun? Senin taşıdığın sudan ne olur? diye küçük görmüş karıncayı. 
Karınca da ;
- En azından hangi safta olduğumu biliyorum, demiş. 
Karıncayı örnek alıp hayatın hangi kenarında hangi köşesinde olduğumu küçük beynime anlatmam gerek sanırım. 
Bi küçük paragraf daha, Derin adlı dergimsi'den.

Eski zamanlarda, insanlar kimseyle paylaşmak istemedikleri bir sırları olduğunda ne yaparlarmış biliyor musun? 
Bir dağa çıkar, bir ağaç bulur, ağacın üzerinde bir delik açarlarmış. Sırlarını bu deliğe fısıldayıp, deliği çamurla kapatırlarmış. Ve sırlarını sonsuza dek buraya hapsederlermiş.


Bu paragrafı hocaya okuttum ve "siz de benim ağacımsınız" dedim. Lan ne cesaretle! :D Hoca güldü ben güldüm. Güzeldi görüşmemiz.

Salı, Kasım 08, 2011

Cashback -Film-

Ben adında bir arkadaşın, sevgilisinden ayrıldıktan sonra yakalandığı insomnia'yla baş etmesini konu alan film, Cashback.
Ben 4. sınıf Güzel sanatlarda okuyan bi ressam. İnsomnia'ya yakalandıktan sonra hayatın ona kazandırdığı günün 1/3 lük kısmında bi markette çalışmaya karar verir. Markette çalışan insanlar, müdüründe kasiyerine o kadar ilginç insanlar ki Ben de kendi kendine 8 saatin markette geçmesini sağlayacak bi şey bulur ve film ondan sonra hızlanmaya başlar bi hareket gelir.

Konu bitti şimdi de fikirlerimi sunayım ben ;
-Film bi kere cinsellik ve çıplaklık üzerine kurulmuş. Hani ortada bi genç var uykusuz kalıyor falan, hiç dikkat çekici değil ama biz çıplaklık ekleyelim de durumu kotaralım hissi veriyordu ilk başlarda ama öyle değil, inanın bana.
-Ben'in hayatına fazlasıyla misafir oluyoruz. Kendi ağzından duyuyoruz olayları. Hoş.
Fazla bişey anlatmak istemiyorum, bazı yerlerinde çok güldüm. Bazı yerlerinde duygusala bağlıyor, güzeldi film ama illa izlicem allah bilir mükemmeldir bu diyorsanız beklentiler düşük lütfen. Her zaman dediğim gibi.
Not : Emilia Fox'a hayran kaldım lan! O gözler, o zayıf ince seksi surata mükemmel yakışıyor. Sevdim. Merlin'de Morgause'u canlandırıyor. Ben bu kadını bi yerden tanıyorum diyordum bi de.

Pazar, Kasım 06, 2011

Eşek; İç Döker.

Bu aralar gerginim, mutsuz değilim ama boktanım ama biraz değilim. Bayram vesaire tamam iyi güzel hoş biliyorum ama sırf bu yüzden bile gerilmemek elde değil. Eski bayramlar gibi değil şimdikiler, herkes bi küs sağda solda aşağıda yukarıda, insanlar her bi tarafa savrulmuş halde.

Bu blog anamın değil ama anlatıyım yine de ;
Dün nenemle tartışmışlar, küçük bi tartışma gönüllerini yaparım ben onların. Her zamanki gibi. Evet yine ben, neden? Ben anamın psikologu, arkadaşı kıvamındayım. Bildiğin gelir sinirlendiği biri olur "elimde olsa ağzını burnunu patlatırım" şeklinde anlatır ama ben onu teselli etmem "ee, peki neden yapmadın?" derim genelde ve olayı başka boyuta çekerek aslında kendisinin ne kadar mantıklı davrandığını göstermeye çalışırım. Böylece anamın psikologu kıvamında takılıyorum. İş bu halde, Eşek de kendine anlatacak birini bulmaya çalışır ve son çareyi psikiyatriste gitmek olarak görür. Yaklaşık iki aydır gidiyorum. Buralara da yazdım ilk günü de yazmıştım. Sersem bi haldeyim, ilaç kullanmama rağmen gelecekte ne bok yiyeceğimi düşünüp boku gelecekte yiyeceğime şimdi avuçluyorum. Sorun bu işte! Peyzaj diyorum mimarlık diyorum. Diğerleri ; "PEh!" yapıyorlar. Siklemiyorum. Aslında sanırım takıyorum ama burnumun dikine gittiğimde ne hale geldiğimi gördüm her seferinde ama benden mükemmel bi peyzaj mimarı olur. Buna inanıyorum, bitkilerle, bahçeyle, tasarımla ilgiliyim zaten. Sırf bunu sevdiğim için İstanbul Üni. Peyzaj'da olacağım bu sene. Mühendislik kesinlikle arka planda kalacak bu sene için. Tıp diye tutturdum zamanında ama o tempoya ayak uyduramamaktan korkuyordum, hala da aynı kanaatteyim. Çok fazla çalış, çok strese gir. Kesinlikle  bana  göre değil.
Veterinerlik demiştim, ineğim Nil ve kızı Sahra ölünce gözlerimin önünde, bildiğin şok geçirip odamdaki perdeyi parçalamaya çalışmıştım. İstemsiz...

Bu aralar maddi sıkıntı baş gösterdi. Zaten var olan bi şeydi ve sanırım yabancısı olduğum bişey değildi. Hadi bunu da anne babam kendileri hallediyorlar ama kredi aldık ya ödeyemezsek? şeklinde bi kaygım var. Annem de tekrar hayvancılık sektörüne -kendi çapında el atmaya kalkıştı. Hayırlısı diyorum. Kendince planları var. Bana ev tutacakmış, sürekli gelip evi temizleyip yemek yapacakmış.-CAN YA-
Ev tutmak için ve kayıdıydı kitabıydı halletmek için 2 öküz besliyor :). 3 tane daha alacam diyor. Banka kredisinden artan parayla. Alsın diyorum ne diyim engel olmıcam artık. Ama sürekli soruyor işte. İyi olmaz mı? Hem babanız da gelir sizin kaydınızı beraber yapıp biraz gezmiş oluruz diyor. İyi düşünüyor anam be!

Hocalar kriptilyon tane test verdi ama çözmeye yarın başlıcam , çok ştreşliyim. Çoook. Psik. de kalabalıktı ilgilenemedi. Sohbet edemedik. İlaçla ve tanıyla ilgili zilyon sorum olacaktı. Neyse bugünlük bu kadar.

Perşembe, Kasım 03, 2011

Eşek'in Gündeminden -2

Gündemden başlıklarla yine karşınızdayım. Yine yeni yeniden- şarkıdaki gibi.

Geçen haftadan pazar günüyle başlamak istiyorum ;
-Pazar günü için alınan etüte gitmedim, dershaneden aradılar. Gelmiyorum ben, dedim. Öyle. Zaten kimya'nın dünyasını kararttım eksiğim fizikten gidip pazar günü kimya için ders almışım. Hassiktir Umutçuğum.

-Pazartesi At Yarışı vardı. Bizim sınıftaki beygirler benden daha eşek. Sınıf birincisiyim yine yeni yeniden. Bi de klas atların olduğu ahırdan bi ata çok yakındım hep yakınım ama olmadı. Geçcem o atı da zaten bi feni hallediyim zaten türkçem hatun attan daha iyi. Ama onun da matematiği iyi. Öyle.

-Hadi bunları geçtim, salı çarşamba yok etüt yok ders yok ödev. Yapamıyorum ödev falan ama yapmak zorundayım. Psik.e de gidemiyorum kaç zamandır fena.

-En önemli gün Çarşamba! Rehber öğretmenin odasına girdim telefonla konuşuyordu. Nezakettendir acaba dışarı mı çıksam dedim. Kaldım içeride. Merhaba dedim cevap vermedi. Sonra dışarı çıktı. Ben hala odadayım, bekle bekle adam gelmiyor. En sonunda çıktım içeriden sınıfa doğru gittim, hoca gırgır sohbet şamata bi hocayla. HOCAM NERdesiniz dedim afedersin ama siklemedi. İpneoluipne. Neyse dedim ben de onu takmam sınıfa girdim küfrettim habire. Zaten çarşamba günlerini de sevmiyorum sevemiyorum. O gün bildiğin sinir harbi yaşadım. Arkadaşla markete kadar yürüdük atıştırmalık bişeyler aldık. Eziliyordum az kalsın bi el hareketi çektim adama, yanında bi hatun vardı fena bakıyordu gözleri. Eri.fiyya... şeklinde girdim sonra saydırdım. Yürürken bi yandan da hocama sövüyordum habire. Arkadaş-kız- susturmaya çalışıyor falan, sakinleş diyor. Olmadı markete kadar gittik atıştırmalık bişeyler aldık. Marketin soğutucu kısmına kadar yürüdük tenha oralar, sövmeye devam ettim. Sövdüm yine. Küfürler bildiğin adamın bi yerlerine saplanıp kalıyordu. Bi sinir boşalttıktan sonra bebelacların olduğu yere yürüdük. Bebekler için meyve püresi satıyorlar. Onlardan aldık dershanede yedik bisküvitle tadı da güzeldi. Bildiğin meyve püresi. Öyle işte.

-Bugün Perşembe, Hocam ne bu alınganlık? Etütü astığım için mi dedim? Evet dedi sırıttı. Omuzlarından tuttum kaçarken hoca. Sarstım hocayı. Küçük adam. Sarstım hoca şok oldu. Sırıttı lan, tam dayaklık. Neyse aldım bi etüt daha "sen buna da gelme umut!" dedi sırıttı. Ben de "gelmicem hocam tamam" dedim sırıttım. Çıldırdı adam bildiğin. Oh beaa!
Devam
Az önce geldim eve kardeş death note'a sarmış ben izleyemiyorum. Neyse ben gelmeden önce kavga çıktı dershanede, bağımlı otçular bile toplandı. Ne piç insanlar var lan, bağımlısın tamam da, nerde kavga varsa en öndeler bi de bıçakla. Hassiktirin oçocukları!
Neyse, ben sorularımı çözdürdüm, cumartesi gününe etüt aldım moment denge için. Anladım konuyu ama soru çözemiyorum. Öyle nabııyım!

Hadi burda bitti bugün, yorgunum beyinsel olarak. Yarın psike gidcem boşaltacam beynimi. Beynim boşalacak  falan bi de Swan marka Mızıka almışım of allah allah ne güzeldir lan o ?! Dershanede çalıyorum falan ama tamamen doğaçlama. Gökana da duyrulur! Öğrenemesem de kurulcak o grup! :D Sondaki aptal gülümsemeyi saymasak...

Perşembe, Ekim 27, 2011

Konu : Yalnızlık

Konu : Yalnızlık ...
Ne biçim bi konuysa ; Yalnız kalmaktan korkuyorum. Her ne kadar şimdi somut anlamda yalnızsam da aslında yalnızlığın tanımını yeniden yorumlayabilirim ben. Yapabilirim bunu.
Şu an evde yalnızım ama birazdan ev dolup taşacak, beraber yemek yiyeceğim insanlar olacak.
Yalnız olmaktan korkmak ; değiştirirsem eğer -gelecekte yalnız kalmaktan korkmak.
Nicola Tesla gibi otel odasında yalnız ölmek gibi, korkunç. Sen koca bilimadamı git otel odasında yalnız öl. Kader mi lan bu?
İşte durum buyken bu diyorum ben de. Ya Tesla gibi olursam? Yalnız?
İleride hayatımı devam ettirebileceğim kadar param olsun yeter diyorum sonra da önce şundan kurtulayım sonra bundan da kurtulsam iyi olur derken hesap kabarıyor. Almak istemiyorum bildiğin kurtulmak hani. Öyle...

Sabah Mumford and Sons akşam ise Noah and the Whale dinliyorum.
Noah and the Whale ;
Eski bi hikaye ya da efsane diyelim biz buna. Nuh ile Balina'nın hikayesi. Anlatılmış hep bugüne kadar.
Nuh, tufandan önce bütün hayvanları eşleriyle birlikte gemiye almış. Fakat balina o kadar büyükmüş ki eşine yer yokmuş gemide. Yalnızlıktan dem vuran Nuh ve Balina, tufan bittikten ve karaya çıktıktan sonra kıyıda bir kadın ve balina ile karşılaşmışlar. Bu da sanırım neden balinaların tek eşli olduklarını ve eşlerini kaybettikten sonra neden karaya vurup ölmeyi beklediklerini açıklıyor sanırım.

İşte solist Charlie'nin Laura ile olan ilişkisi bu grubun kurulmasıyla başlar. İlk albümlerinde beraber söyledikleri şarkılarla beni kendilerine hayran bırakmaları cabası zaten. Peaceful the World Lays Me Down albümleri beni kendine hayran bırakan ve zaten mükemmel olduklarının kanıtıydı. Laura ile Charlie bi şekilde ayrılıyorlar ve Charlie yeni albümü Laura'ya ithafen hazırlar. Napalım, hayat devam ediyor falan. Adam isyanda zaten. Haklı da bi taraftan. Neyse grubu seviyorum ben. İyiler öyle Laura olmadan da iyisiniz lan! Kasmayın!
Bu arada Laura, Charlie'den ayrıldıktan sonra Mumford and Sons'un soliste aşık olur bi şekilde. Lan Charlie'ye yapılır mı bu?! dedim ben de. Yapılıyormuş. Git sen kur onlarla bi grup. Aynı tür müzik yap. Charlie, abicim sakin. Adamın yerine ben ştreşe girdim , allah kahretsin.

Yok yok Mumford da iyi Noah da ikisi de iyi. Bombay Bicycle Club'a da arada bakıyorum. Öyle.

Salı, Ekim 25, 2011

Unutulduk Ey Halkım!

Selam millet!
Dershane vesaire, durumlar sabit şu an için. Hala bizim mallarla aynı sınıftayım. Sınıfımın değişmesini talep ediciim. Bakalım bi ipnelik yaparsa hocam ya da en iyisini o biliyor diyip geçerim en büyük ihtimalle.

Bugün 2 saatlik dandik etüt dayadılar. Bildiğin böyle dandik. Hani test veriyim siz çözün sonra hemen bitsin heyyoo. şeklinde. Lan bi bok anlamadım fizik hariç . Geometrici de soruları çözmeden göçtü gitti zaten sevmiyorum adamı. Püeeehhh.

Dershane bitti psik.le arkadaşımı tanıştırdım falan. Onun da benden farklı değil durumları. Ben aşabildim en azından. Böyle sevgi pıtırcığı olamasam da yine de insanlarla iletişim konusunu aştım. Konuşmada ve hatırlamada problemim olabilir. Yarın kendim için gidcem konuşcam. Adam harddisk takmaz tabii, büyük ihtimalle konuşuruz geleceğe yönelik kaygıları aşarız gibi.
Bu arada elle tutulur derecede gerçek bi hedefim var şu an. Mimarlık için kasıyorum ama İstanbul Üni. Peyzaj Mimarlığı çok şık ve tam benlik gibi ya yıldız çevre müh. bildiğin çevreciyim. Ot bok yeşil olsun mantığında biriyim. Az hippiyim. Çok az ama. Hümanist olmaya çalıştım zamanında yok yaramadı lan. Sömürüyorlar. Bu zamanda hümanizmin de cılkını çıkarıyorlar. En azından denedim.

Öyle işte hedef konusunda sanat vesair gibi alanlara olan merakım çevreyle birleşince böyle elle tutulur bi hedef yaratılmış oldu. Nasıl oldu? Güzel oldu. Bence güzel oldu. Bi şekilde yüksek yapmaya çalışcam tabii. Olmadı arap ülkelerindeki şantiyeler veya projelere imza atma vakti gelmiştir.
Güzel güzel hoş yani sevdim en azından araştırdım. Mimarlık olarak iç mimarlık peyzaj falan. olabilecek olanlar. Geçen yıl her ne kadar kimyagerlik, veterinerlik gibi elle tutulamayan ve ne istediğine karar verememiş bi ergen olarak başınızı şişirmiş olmam gerçekten beni şu an ne biliyim özür dileme zorunda olduğumu hissediyorum.

Unutulduk ey halkım bari sen unutma beni! diyip gidiyorum.

Pazar, Ekim 23, 2011

Lars and the Real Girl -Film-

Lars adında bir adamın hikayesi bu Lars aslında tek bi kişi değil, senden benden ondan biraz şurdan burdan da biraz alınarak birleştirilmiş bi karakter sanki. Dün bizimkiler komşunun kızının düğününe gittiğinde izledim. Kardeşlerimle. Kardeşler XX(14) XY(9) yaşında. Filmin yarısından sonrası kız kardeşim izleyemedi ama 9 yaşındaki kardeşimin sonlara doğru sıkıldım ben değiştir üff falan yapmasının nedenini kendi ağzından duyup rahatlamam paha biçilemezdi. Sonlara doğru kardeşim bana baktı ve "abi, sanırım ağlıcam" dedi. Şok oldum tabii ama çocuk balık burcu demek normal yani. Ben bile duygulandım (yengeç). Bile diyorum hayatta böyle şeylere duygulanacak biri değilim ve filmi gülme niyetine indirmiştim. Dram-Komedi karışımıydı.

Lars adından bi adamın yalnızlığından bahsediyor filmde ve konuyu hiç farkında olmadığımız ve de tahmin edemediğimiz şekilde yönlendirmiş senarist. Lars bi internet sitesinden gerçek boyutlarda bi sex doll veya love doll diye adlandırılan vitrin mankeni gibi bişey sipariş ettiriyor ve ona aşık oluyor. Yalnızlığını unutuyor, mutlu oluyor. Bianca cansız manken. Bianca'ya olan aşkı ve Biancayı önce ailesine sonra da bütün kasabaya kabul ettirmesi izlenmeye değerdi.
Blue Skies - Noah and the Whale'den tüm yalnızlara, hastalara, ve gökyüzünü görmeye hasret olanlara gelsin. Sadece mutlu olun LAN!

Perşembe, Ekim 20, 2011

Haftalık Olamadım Günlük Oldum Tekrar ve Tekrar

Başlık fazla uzun oldu ;

Kısa cümleler ...

- Dershaneye gidildi adam gibi ders dinlendi fakat pezevenk hocanın teki bizim sınıfı ayıplayıp durmuş dün. Sabah da ben bu hocanın haberini aldım sinir oldum. Moralim bozulur gibi oldu sonra psik'in dedikleri geldi aklıma. Toparlandım. Hocaya sövdüm, arkadaşlarıma kızdım bana anlattıkları için. Dersin ortasında da rehberlikçi geldi.
Kimse o hocanın adını sanını anlatmıcaktı sadece sınıf biliyor şimdilik. FUUCK!

-Neyse devam ; Ben tam sorun şudur hocam dicektim ki rehberlik hocasına, sınıftan baskı ve zulüm gördüm. Söylemedim ama haftaya sınıf değişim talebi isticem dershaneden ki sınıfım kopmaya başladıysa şimdiden bilemem.

-Hocayı duyan arkadaşım şöyle anlattı ; Hoca sınıfa bakıp gülmüş ve bu sınıftan adam çıkmaz çıkarsa da 1 kişi  çıkar demiş?! Hö?! O 1 kişi ben isem ve eğer hoca son deneme sınavına göre böyle bi yargıya vardıysa. Benim için güzel bi adım diğerleri içinse üzücü. kırıcı. ağza göze yumruk...Bu arada sınav biter bitmez hocayı dövmeyi planlıyoruz. Bu da plan bu senenin sonu için.

-Matematik dersinde eskiden IWC saati olan şimdi ise Burberry'e talim eden hocama takıldım biraz. "Hocam saatinizi göriyim konsantre olamıyorum" dedim-şakadan-. Hoca yanıma geldi saati inceledim "başlıyoruz o zaman" dedi. IWC'yi benim yüzümden takmıyor artık. Sınıfta 10000 dolarlık saat söylentisini yayıp, sonraki gün bütün dershanenin bu saati konuşması hocayı etkilemiş olacakki takmıyor artık. Ama burberry de 1500 dolarmış öyle de ilginç. Not: Hoca dershanenin sahiplerinden...

-Gözümü hippi olmaya diktim. Hippi olamasam da yarı hippi, çeyrek hippi şeklinde olmaya çalışcam. Aranızda hippi olan varsa fikir alışverişi yapalım.

Mızıka buldum, rüyamda da "hatırla sevgili"yi çalıyordum en azından deniyordum. Gerçek gibiydi.

Öyle işte. Yarına bakacaz artık ne yapalım. Bu arada yarın da o dayaklık hocanın dersi?!

Çarşamba, Ekim 19, 2011

Anlamlı 3

Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, ancak kardeşçe yaşamayı unuttuk.

Salı, Ekim 18, 2011

Seve Seve Değil Psik.e Psik.e

Selam millet! Veuehuhe! Şeklinde giriş yaparak öncelikle mutlu ve olumlu bi yazının sinyallerini veriyim.

Öncelikle size dünden bahsediyim biraz ;
Pazartesi - Sınav günü.
9.30'ta başlayacak olan sınava 1 saat erken gitmenin mantığını ne ben anladım ne de anama anlatabildim. Dayım yanımdan ışık hızıyla geçerken -neyse ki farketti- saç sakal birbirine karışık vaziyette yakalandım ama mühim değildi. Ne de olsa sınava gidiyorum falan atlattım o kısmı.
Dershaneye yetiştim hafif de bi yağmur, yine anamın baskısıyla gömleğin üzerine giyilen bi kazak. Sınıf sıcaktı girer girmez içeri, çıkardım kazağı gömlek kaldı tabii.
Sınav başladı vesaire.
Sınav çıkışı benim Cipra. bitmiş gidip almam gerekiyordu psik.le de görüşmem vardı. Her zaman hoca şu soruyla başlıyor ;
-Ee nasıl gidiyor?
-İyiyim ama kötü gibiyim. dedim.
-Neden? Problem nedir? dedi.
-İleride mutlu bi evliliğim olmazsa, çocuk tipliyim ben bu tiple kiminle evlencem? dedim.
-Sana bi örnek veriyim dedi,
Öncelikle sana verilen bi arsa var ve bu arsa üçgen şeklinde. Sen de evini ya üçgen şeklinde yapıp arsayı doldurursun ya da kare şeklinde yaparsın boş olan araziyi umursamazsın.
-Haklısınız hocam, dedim. Ama benim tek problemim bu değil. Geçmişle yüzleşince bu kez gelecek de şaplağı yapıştırıyor suratımın ortasına dedim.
-O zaman yarını düşünme sadece bugüne odaklan dedi.
-Hippie mi olcam ? diyip güldüm çünkü Hippie'lerin yaşam tarzına hayranlığım var.
-Evet aslına bakarsan olabilirsin dedi.
-Ama etrafımda hiç Hippie yok hocam! dedim.
-Ben yarı-Hippie sayılırım, eğer istersen yardım ederim bu konuda dedi, güldük.
-Olur hocam buna da şükür, dedim.

Kabullenme kısmında problemim olduğunu anlattım, diğerleri benden daha zeki olabilir, daha çalışkan olabilir, daha yakışıklı olabilir, daha şanslı olabilir. Ama benim yerimde olmak için onca şeyi feda etmeye hazır insanlar var.
Steve Jobs , Alternatif tıbba yönelmiş doktorlarının iddiasına göre. Ben de alternatif tıpla ve ondan sonra bi kemoterapi radyoterapi bilimum ameliyatlar sonucu burdayım.
Hocaya anlattım durumu, ameliyattan aslında ex.(ölü) çıkma oranım %99.9 yaşarsam eğer yüzde yüz felç, ya da kısmi vücut fonksiyonlarının bozukluğu. Sinir sistemine kadar yaklaşmıştı pezevenk. Doktorlarım mükemmeldi. Ben de savaştım tabii. Bi ara sırf buna bile ayırabilirim bi yazımı, hatta bi bakmışsınız seri hikayeye ya da biyografi mi otobiyografi mi her neyse yazmış olurum. Biyografi ben yazarsam oluyordu sanırım. Neyse mühim değil. Önemli olan bundan sonrası. Bana bahşedilen uzun bi hayat. Ya da kısa umrumda değil, sadece amacıma ulaşıyım.

İç kararttım ok kabul ama şunu anlatıyım ;
Dershanede sınıfın 1.si oldum çok da önemli bi gelişme değil, sınıfımız ikiye ayrıldı. Dershane birincisi olan bi çocuk ve 3 kişi daha 1 sınıfta etütsel çalışmalarla hazırlanıyorlar bizim sınıf ise "vurulduk ey halkım" şeklinde.
Bunu da sorun etmedim, tenhalaştı biraz sınıf hoş da oldu ama daha çok çalışıp o sınıfa geçebilirim. Böylece hocalarla daha fazla soru çözme ve birebir anlatımdan yararlanma imkanım olacak.

Bugün de sınıfımızın ayrılışının ilk günüydü. Çok sevdiğim birinden ayrıldım bu beni acayip hırslandırdı. Öyle işte. Son olarak ; Cipraya devam. At Yarışındaki Eşek, ingiliz ve arap atlarının gerisinde, beygirlerin ise çok önünde. Eşek atakta. Devamı gelcek! İzlemeye devam edin! :D

Pazar, Ekim 16, 2011

Bugünden Kısa-Uzun

Sabah olur cumartesi gününün vermiş olduğu rahatlık. Beyne yapışanından.
Öğrenciyseniz hayat çok güzel- Nah güzel! Güzel ama öyle bi güzellik değil göreceli olanından.

Sabah olmuştu en son, hayvan derecesinde fena daldım kahvaltıya bi iştah bi iştah sorma.
Ev simidi, bal, peynir - Ev simidini bala bandırıyorum, ağzım doluyken yine ev yapımı beyaz peynir sıkışıyor araya. Peynirin tuzu balın şekeri simidin baharatı. Midem bayram etti, hatta "yavaş gel lan" şeklinde bi ses geldi. Sittir ettim. Mide benim lan itaat edcek!
Ben yerken böyle, kızkardeş durur mu yapıştırdı-madı ama şöyle bi şaşkınlık oldu suratında. O.O

Neyse bütün bunlardan sonra uzak kuzen ama komşum olduğu için yakın olan kuzenle konuştuk. Evlerimiz arasında 20m yok yol mesafesi hariç. Balkondan bağırsam duyar yakınlık burdan. Soyağacından uzaklık var kuzensel. Gel okula yemek ısmarlayalım, kardeşin de gelcek birazdan. Oturup laflarız dedi. İyi fikir, bütün bu kahvaltının üzerine yicem ama olsun.

Ismarladık 3 ekmeğe acılı halis muhlis yöresel döner lavaş ekmeğiyle! Ankara'da döneri somunda yedim ya ona döner demem zaten, ekmek arası tavuk o ?!
Biz yemek beklerken bi amca geldi, başladı saf arapça konuşmaya anlıyordum ama şok oldum cevap veremedim dialog tercüme ;
Merhaba, kızım hasta ameliyatı için para lazım. Eğer yardım ederseniz.
Benim kuzen takıldı ben de adama anca vücut diliyle bişeyler yaptım. Olmadı takıldım lan, anamla nenemle konuşurum takır takır ama dışarıdan biriyle olmuyore.
Neyse para vermedik.
Sonra kardeşim geldi "adamı gördünüz mü" diye sordu. Biz de "gördük nolmuş" durumları.
Kardeş "adam sınıra yakın, bildiğin türkiye vatandaşı bizim kadar iyi türkçe biliyor ama arapça konuşuyor. Milleti Suriyeli olduğuna inandırıyor" dedi. Ben şok! Kardeşim benden daha iyi tanıyor sınır kısmını.

Yemek geldi, yedik sohbet falan kola. Bu arada acayip acıydı. İçine süs biberi sıkıştırmış adamlar, tabii bıçakla kıymışlar biberi.
Neyse buna rağmen yedim. Dışarı da duş alıp, kapri giyip çıkmıştım.
Sevgili cırcır seni özlemedim ama yakın zamanda kapıyı çalarsan şaşırmam.

Sevgüler!

Cuma, Ekim 14, 2011

HaftalıkBlog - Deneme Bir ki üç! ... Dıp tıs...

Selam blogcular!
Başlayalım bakalım ne olcak.

Pazartesi - Sınav yoktu bu hafta o yüzden uyudum uyudum ve hastalığımın geçmesi için dinlendim.

Salı - Dershane vardı ilaçlarımı almadım çünkü bitmişlerdi. Geometri dersine girer şaşkın psikopat geriz.. hoca neden öyle dedim açıklayayım ; Hoca dersin ortasında hayvani derecede bi gürültüyle hapşurdu, havanın soğuk olması ile pencerelerin kapalı olması ve sınıfın sıcak olması o tükürüğün mikrobun bütün bünyesi zayıfları-ben ilk olarak- hasta etti. Lan hocam, psikopat! Hasta oldum senin yüzünden yine!  Neyse umrum değilsin sayko!

Çarşamba - Perşembe - aldığım soğuğun etkisiyle fena bi hafta geçirmeme neden oldu. Bu iki gün belki hayatımın değil ama rezil günlerimin bi yansımasıydı belki. Her soğukta bağırsaklarım isyan edip kamikaze yapıyorlar ki bu hiç hoş değil. LA bi durun! dememe rağmen o soğukla birlikte -incecik gömlek- barsaklarım da galeyana geldi ve rezalet bi durumda tuvaletlik oldum.

Neyseki düne kadar Yani perşembe günün akşamı - Sıcak suyla duj alıp bi oturayım dedim. Konsantre bile olamadım çözemedim test. Ama çözdüm buna rağmen. Az olsa da.
Duştan sonra, bi kova sımsıcak kaynar su alınır, salona götürülür tvnin karşısında ayaklarım kaynamaya başlar. Birkaç dk geçmeden ve BOOOM! etki kanıtlandı. Sıcak su terapisine devam aldığım onca ilaç yalan dolan.

Cuma - Bugün bayram var, Arap takvimine göre Ekimin İlk Haftası - Ekimin arapçasını unuttum lan. Neyse devam.
Dershanede güzeldi hocanın biri aşure getirmiş ama ne gördüm ne tattım ne yedim bu arada aşure bildiğiniz aşure değil. Hırisi.
Dersler güzeldi. Sabah gitmeden önce minibüsü kaçırmama göz yumdum, annem yengemlerle kahve içiyordu ben de içtim güzelce ayık bi kafayla gittim, her sabah kahve içcem artık.
İlacımı almayı unutmadım ama bilerek ilk 2 dersten sonra aldım. Dershaneye bile götürüyorum kopamıyoruz.

Bugün genel olarak son bombayla bitsin ;
Önceki blogta Deli Sezo peşimi bırakmadı, minibüste beklerken geldi ve "yanın boş mu?" diye sordu. Ben de "boş ama arka daha boş" gibi saçma bi cümle kurdum -evet itiraf ediyorum sezodan korkuyorum. Neyse ben kalkıp arkada oturdum o da benim yerime geçti oturdu. Cam kenarını kaptı, adam mutluydu. Yanlarına oturduğum muhtemelen lise çağlarında olan kızdan elindeki şişe suyu istedi. Sezo çekinmez, Adamımsın SEZO! Neyse sonra da eve geldim uaehuaheuh!
Bugün haftasonunu değerlendirme planları yapcam, Dershaneyi de zaten faydalı hale getirdim en azından soru çözebiliyorum. Şuanki konularla ilgili! Yeah ileride neler olur belli olur tabii ki  ; şöyle ki bu tempoyu arttırmak ve şimdi yaptığımdan başka bişey yapmamak sanırım faydalı olacak gibi.
Doktoruma gidcem pazartesi ; bakalım obsession tanısı konursa anksiyeteden sonra ölürüm lan!

Cuma, Ekim 07, 2011

Hasta Oldum Gelmediiiin Annnaaay! Anaay?!

Dün hafif bi yorgunluk dershaneye gitmeme engel olmadı. 
Ama sorun şu ki son derslere gelidiğinde çileden çıkaran baş ağrısı ve eklem ağrısı baş göstermeye başlayınca, sabrım taştı evet. Dün dershanedeki durgunluğum ve sessizliğim arkadaşlarımın da gözünden kaçmadı tabii. Çok keyifsiz bitkin durumdaydım ama kendimi öyle hissetmemek için direniyordum tabii. 

Neyse en azından sağlık karnemi alıp hastanenin yolunu tuttum, hastaneyi tepeye kurmak nasıl bi akla hizmetse artık. Buna rağmen bildiğin dağcı kıvamında çıktım yokuşu. Çantamda da test kitaplarım vardı. Çıktım uleen! Hastaneye yetiştim ilk işim Psik.'le olan randevumu tamamlamaktı. 1 saat bekledim. Bu bekleme anında. Sütyeni transparan elbisesinin içinden rahatlıkla seçilebilen güzel sayılmayacak kadar ilginç bi kadın geçti. Karşımdaki iki kadın da ona bakıp bişeyler söylediler ve güldüler. Allah belanızı versin lan -duyabildiklerim ; Biraz çılgın bi tip olan genç kadın şöyle diyordu - Keşke bi kaç gram memesi olsa da açsa orasını burasını?! Bu lafı duyunca ona bakıp güldüm. Allah belanı versin çılgın kadın! Sonra tavana bakıp, gülmemi bastırması için alt dudağımı tutup çektim.-Alışkanlık haline geldi- 

Neyse psik.'e anlatacağım o kadar şey varken vazgeçtim. İyi misin? İyiyim. Falan şeklinde muhabbet oldu. 
Sonra da uzun zamandır karşılıklı görüşemediğim arkadaşımın ve 1 yıldır aynı sınıfta bulunduğum arkadaşım bende bi değişikliğin olduğunu dile getirdiklerini söyledim. 
Psik işte. Hemen sordu nasıl bi değişiklik? diye. 
Ne biliyim, dedim. Çok konuşuyorum aklıma göleni dudaklarımın arasından sittiri çekebiliyorum dedim. 
Peki bu güzel bişey değil mi sence? dedi. 
Ben mutluyum bu durumdan karşıdakinin ne düşündüğü umrumda değil şeklinde bişey söyledim. 
Sonra da eskiden iletişimde sıkıntım olduğunu anlattım. Takılıyordum sürekli. Cümlelerimi yarıda kesiyordum. Bu da benim başka bi sorunum işte. 
Ama şimdi de iletişimde problemin var sanırım dedi. Güldü. 
Ben de güldüm. Sadece sizin karşınızda hocam! dedim. 

Dahiliyeye gitcem ama sizin yanınıza uğradığım için sıramı kaçırdım hocaya haber verir misiniz? diye rica ettim.
Sorun çıkarırsalar yanıma gel dedi. 

Dahiliyenin kapısında bi "temizlikçi" kafasına göre insanları içeri alıyor. Son hasta dibimdeyken patladım. 
İÇERİDE MUAYENE OLMAYAN İNSANLAR VAR VE BENİM İÇERİ GİRİP MUAYENE OLMAM GEREK! MUAYENE OLDUĞU SIRADA İÇERİDE BİRİNİN BULUNMASI ETİK Mİ SİZCE? dedim son hastaya. Sarışın bi kadın. Annem yaşındaydı. Aynen şu cevabı verdi ; " Bilmem, sanırım" 

Tam o "ipneoluipneyi" şikayet edcektim ki. Doktorumun hastası varmış bekleyemedim geri döndüm. 
İçeri girdim. "Temizlikçi" - Ben de seni arıyordum- sırıttı. Lan orospu çocuuu dedim içimden. Sonra Gözlerimden ateş fırlatır gi baktım "Beni arıyormuş, tabii." şeklinde bişey dedim. Yine sırıttı pezevenk. Neyse doktor yüzüme bakıyor. Sorun ne? diye sormasını bekliyorum. Hocam boğaz ağrımak, baş patlamak. 
Hadi gel muayene ediyim. Ateş, öksürük?  Onlar olmamak ama ateş yakmak dedim. Sinirden konuşamıyordum.Neyse zilyon tane ilaç yazdı benim cebimde 10 lira vardı. 
Eczaneye gittim. Açıköğretim sınavında karşılaştığım genç kadın evlenmiş. Ben seni bi yerden hatırlıyorum vesaire sohbetine girdik. 
Neyse ilaçların fiyatı 13 liraydı benden sadece 8 lira aldılar sağolsunlar. 

Şimdi de dujumu alıp oturdum. Az önce dershaneden aradılar. İyi günler ben ...dershanesinden arıyorum. Umut gelmedi bugün bi bilginiz var mı? diye sordu. 
Selvi! sen misin, ben Umut. Dedim . Güldü. Ben de güldüm. Sonra dershaneye gelemeyeceğimi bildirdim ama bugün 2. bölüm yani lys konularına zaplamayı planlıyordu hocalar. Geri kalmamak için rehberlik hocasını telefona istedim. Şimdi gelebilir misin? dedi. La olum zaten dershaneye gidecek halim olsa kalkıp gitmez miydim? Yarın gel dedi. Pazartesi orda mısınız dedim. 
Pazartesi aslan gibi olcam.

Bu arada sabah mal gibi gülüyordum zaytung yüzünden. Bi de bu abim idolüm - http://www.youtube.com/watch?v=uXMuWi0dUBc&feature=player_embedded 
Mızıkana kurban lan?! Bi de cash poşedi var. Bitirdin beni hacıım! Türkiyede olsan seni nezarete atarladı, şanslısın gözüm! 
Bi de dün annem bütün aileyi ayağa kaldırdı. -iyi anlamda- Yarın kiliseye gidcem(müslümanım il7emdilleh) Papaz amca okuyup üflücek vesaire. Sonra anlatırım nedenini.

Perşembe, Ekim 06, 2011

Yine mi Kanser?!

Bu yazı  ; kanser olduktan sonra yaşama şansının yaklaşık dilimlerle değil de % lik kesin sayıların gürültüsünden korkup hayata sıkı sıkı sarılan bi gencin parmaklarının ucundan akıp gidiyor.

Çok şey anlattım belki kendim hakkında ; hatta annem cipralex(anti-depres..) kullandığımı bilmiyorken siz biliyordunuz. Ailem kaza atlattığımı bilmiyorken siz biliyordunuz.
İşin kötüsü dramatik olayları delip geçen ruhsuz bir genç yazıyordu anlatıyordu size bu blogta. Ne kadar tanıyorsanız ya da seviyorsanız. Ben de en kesin düşüncelerimle blogta tanıdığım hatta üzülmesine üzüldüğüm, ağlamasına dayanamadığım insanlar tanıdım.
Hah, duygusuz muyum ? - Belki.

Bugün size dershane vesaire anlatmak istemiyorum. Boğaz enfeksiyonu ve bir poşet ilaçla döndüm.

Yukarıdaki yazı kanserden sevdiklerini, canlarını kaybedenler içindi.  Belki duygularımı aktaramadım çok.

http://cm.ntvmsnbc.com/dl/steve/index.html Steve Jobs öldü. Başlık bundan ibaret. Kanser ; zeki, tembel, zengin, fakir. Ayıt etmiyor. Hatta belki bu lanetten nasıl sıyrıldım hayretler içinde kalıyorum.

Salı, Ekim 04, 2011

Eşek'in Gündeminden...

Derse geç kaldığımı sanmıştım. Küçük ama hızlı adımlarla ulaştım. 10 dk kalmıştı. Dolmuş şoförüne de 1 tl diye 50 kr verdim. Utandım lan! "Pardon, dershaneye geç kaldım, dalgınlık" diyip. Düzelttik durumu.
Bugün güzeldi.
Fizik 2 ders
Türkçe 2 ders
Ve olmayan 2 geometri dersi - geçen hafta çıkıştığım pezo -
Olmayan Geo'nun yerine, evet doğru tahmin! Fizik çözdük.
Jokey Hoca'ya da danıştım ;
"Hocam, dedim. Fizik'ten ders almak istiyorum"
"İyi de işlemediğiniz konu bu, dedi."
"Olsun hocam Eşek'in ölümü arpadan olsun. Sen yükle yüklediğini. -Eşek arpa yemiyordu, habire taşıyordu.-"
"Olmaz dedi, sen taşıyabileceğini günlük taşıyorsun. Onun üzerine ekleyemeyiz ama yarın sana ek iş olarak Biyoloji hocası boş. Biyolojide arpanın sindirimi, nişasta, glikoz. Taşıyabilirsin bunları. dedi."
"Eyvallah hocam, dedi Eşek."
Yarış sonucunu yorumladılar birlikte. Yarışta 1 kaç beygiri geçmişti aynı ahırda kaldığı. Ama tayları da geçmişti  Eşek. Sevindi biraz.

Cebinde 10 tl parası vardı. 10 tl haricinde koskoca evde 10 tlden başkası yoktu.-cidden yok-
En azından veresiye denen şey var.
Neyse, defterim yok. Bugün sınıftaki kızın babası eczacı olduğu için reprezantların eşantiyon olarak bıraktığı defterlerden var mı ? diye sordum.
Var, dedi.
Yarın getirecekmiş unutmazsa?! Yoksa gel azarlamalar vesaire.
HOCAM PARA YOK PARA! ! ! dicem. Patlama noktasına getirirse.
Pahalı defter istemiyorum söz. Şu ilkokulda aldıklarımızdan. Karton kapaklılardan.

Ha bi de paradan bahsederken, babam malum yurtdışında. Arabistan'ın para birimi de dolara endeksli. Dolar 1.900 bulmuşken. Babamın gönderdiği her kuruş günden güne değer kazanıyor. Orda ödediği dükkan kirası vesaire de pahalılaşıyor, dövizi Türkiye'ye endekslediğimizde. O yüzden harcamalara da dikkat etmeye çalışıyoruz ailece.

Eşek'in Özeti ;
At YarıŞında bi kaç kişiyi galip etmenin mutluluğunu yaşadı.
Parasal ve deftersel sıkıntılar .
Yazıda olmayan ama ek olarak eklenen ; Kardeşime 5800'ımı verdikten sonra telefona hasret kaldım. Telefonu müzikçalar olarak kullanıyordum. Yeri geliyordu sıkılıp video çekiyordum. Lan kardeşim! Bitirdin beni. Bi de biz bu keretaya ayakkabı vesaire aldık. Bu bildiğin havalara girdi. Baba! Bi cep telefonu almaya yetecek kadar para gönder. Şu kulaklarım bayram etsin. Müzik dinlemeyince hayalet gibin , ruh gibin oluyorum.

Dİ ENDO

Pazartesi, Ekim 03, 2011

Bu Tablonun Sanatçısı Kim?


İmzadan ismi çıkaramadım ama tablo empresyonist. Onu da googleda arattım yine bulamadım. Bilen varsa?

İlk Yarış - Thistle and Weeds



Bugün ilk yarış saat 9'da kuru zeminde başladı. Arap Atı, inanılmaz derecede hızlı bi başlangıç yaparak diğer beygirleri alt etmeyi başardı. Sonuç şu an açıklanmasa da açık ara fark attığı belli oluyor. Bu arada İngiliz Atı'nın bilinmeyen nedenlerden dolayı yarışa katılamadığı da gözlerden kaçmadı. 
At Yarışındaki Eşek de durumu etrafı izleyerek, ara ara soruları çözmek için isyankar bi tavır takınarak ara ara ise diğer atlara sırıtarak toparlamaya çalıştı. Eşekten geride olan Sütçü Beygiri ise Eşek'in sonuncu olmasına engel olacak gibi. Eşek bu kadar karamsar ama ilk yarış sonuçta. Toz yutmak lazım. 


Bu arada şarkı var başlığa katılan ; 

Grup hakkında çok yorum yapmıcam ama Little Lion Man, The Cave, I Gave You All dinlenesi. Bi sürü daha var gerçi albümün hepsini indirip de dinleyebilirsiniz tavsiye...
 Mumford and Sons - Thistle and Weeds 
But plant your hope with good seeds,
Don't cover yourself with thistle and weeds,
Rain down, rain down on me,
Look over your hills and be still,
The sky above us shoots to kill,
Rain down, rain down on me.

But I will hold on
I will hold on hope



Böylece etraftaki yabani otlar, dikenlerden kurtulmuş durumda Eşek. 

Pazar, Ekim 02, 2011

At Yarışındaki Eşek

At Yarışındaki Eşek  ;
Şöyle bi açıklama yapalım.

- Blogumun "eski"-1 yıllık takipçileri bilirler. Önceden Sadece Umut'tu başlık. Tanım ise "At yarışında eşek olmak"tı. İşte tanımdaki eşek şaha kalktı. Ama tabi tepetaklak.
Sonrası malum, yeni bi başlangıç yapıldı. Dershaneden bahsediyorum.
Mesela dershanedeki sınıfta şunlar var ;
- Bir arap atı. -beygir -
- Bir ingiliz. -kısrak-
- Sütçü beygiri kısrağı vesair.
Aralarındaki tek eşek benim sanırım. Bu eşek ya ingiliz atını ya da arap atını taklit etmeye çalışıyordu.
Jokey-rehber öğretmen-e danıştı "eşek" , oğlum sen onlara bakma kendi toynaklarına bak dedi. Ben yürürken tornaklarıma bakarsam düşerim dedim.
Olsun dedi. Sen elinden geleni yap, piste-parkura çık biraz toz yut dedi. Toz yutmadan yarış kazanılmıyor.muş.
Eh dedi. eşek. Napalım. Kaderimizse çekeriz diyip kabuğuna çekildi. Haftasonu biraz pist dışında kaldı ama her şey yolunda gibi.
At yarışındaki eşek , yarışı kazanabilecek mi hep beraber görecez!
Bi de yarın eşek ilk yarışına çıkıyor hayırlısı olsun diyoruz.