Cuma, Kasım 18, 2011

Başlıksız Olmaması İçin Direndim...

Selamlar, 
Bugün sabah normal, güzel güzel kahvaltımı yaptıktan sonra - zeytin yerim sadece - bi de çay içerim genelde, sürekli. Neyse, kahvaltıdan sonra komşumuzun pickup'a atlayıp dershaneye doğru yol aldım. 
İyi güzel hoş bütün kemiklerim, kaslarım, eklemlerim, kıkırdaklarım afedersin ama sıçarken bile enerji harcadığımı düşünüyorum. Bu da problem değil. 
Dershaneye nefes nefese kaldığım 100mlik bi yürüyüşten sonra ulaştım. Sınıfa girdim -oooh miss!- sıcacıktı. Dün akşamdan beri klima açıkmış, unutulmuş. Ben de sızmaya çalıştım, başım ağrıyordu. Sorun değil, uyuyamamak. 
O saatten sonra kafamı kessen uyuyamam zaten. 

Fizik dersi dalgalar- dalga geçme anlamında da kullanabilirim- dalgaydı bildiğin. Öyle böyle değil. Bişey anlamadım, başım çatlıyordu. Boğazım ağrıyordu. 
Matematik güzeldi allah için, fonksiyon vesaire. Severim. Bayılırım. Örten'di, birebir'di falan. Espri çıkardı bundan ama gidişat ciddi. 
Kimya, kebap. En sevdiğim. Bayıldığım. Çok severim ama çözemiyorum sanırım, yo hayır bahanem var yoksa çözüyordum. Hatta full çekmek gibi bi amacım var fakat bugün cidden kötü hissediyordum ve psikologla görüşmem vardı - interview with the psychologist-. Öğleden sonra saat 15'e almıştım randevuyu. Salağım ben!!! Dershane 1 de bitiyor. Ben 2 ye alsam ohhh mis. Ama git sen 15 e al lan sayko! 
Neyse ayrıntılara giriyim. 
Hastaneye gittim, saat 2 çeyrekti. Kapıyı çaldım içeride biri vardı. 
- Saat 3 çeyrek? dedi psikolog. 
- Tamam hocam, dedim. 
Hastanede otur zaman geçmez ama doktordan doktora gitmeye karar verdim. Önce Psikiyatristime sitem etmeye gidecektim-şaka- sitem değil ama bir kaç sorum vardı, yüzleşmem gereken. Baktım millet akın akın geliyor vazgeçtim, bekleyemem. Sonra Dahiliyenin yolunu tuttum.
- Hocam merhaba, kötü hissediyorum. dedim
- Neyin var, dedi. 
- Boğazım ağrıyy dedim.
- Geç şöyle bakalım, a de bakıyım aaaa! y de bakıyım? peki şimdi I -Düz kalın hocam neremi göreceksiniz?
Neyse bundan sonra beni röntgene gönderdi. Gittim çektim. O kadar kat giyinmiştim ki gömleğimin düğmelerini açmadan soydum. Sonra altta da giydim soğuktan koruyan penyemsiyi çıkardım. İçlik değil ama :D
Sorun yoktu döndüm dahiliyeye geri . Ciğerlerin güzel dedi. Sağolun o sizin güzelliğiniz dedim.
Sonra zaman geçti tabii biraz, ilaç da yazdı. 
- Hocam sürekli oluyor öyle, normalde kaç defa olur yılda dedim. 
- Normalde 3 falan olur ama sen dikkat etmiyorsun dedi. 
- Haklısınız, dedim ne dicem lan!? 
Neyse Psikologa sıra geldi. Anca zaman geçti. Bi de röntgeni aldığım yerde yeşil giyinen kadına -Merhaba dedim. Bişey demedi kaltak!!! Sonra şunu dicektim vazgeçtim ; "Tırnakların yeşil, üniforman yeşil, suratını unutmuşsun" dicektim. Bittizzini ya uğraşamadım. Başım ağrıyordu, yoksa ben bilirdim yapacağımı. Bi de gülümseyerek merhaba dedim ben ya!? Somurtmadım?! Tamam hasta görünüyordum belki.  Neyse siktir et! 

İnterview with the Psychologisté - HAVALI OLDU!!! 

İçeri girdiğimde bi anne 3 çocuk vardı, çocuklar çok şirinlerdi. Maviye boyamana gerek yok. Çıkmadan önce hocanın elini öptüler. O kadar şirinlik! Süperdi çocuklar. Severim öyle çocukları. 
Neyse uzun uzun yazmam sanırım ne konuştuk diye ; 
Şöyle, 
Ben bir bencilmişim...
Ben bir sorumsuzmuşum... 
Ben ne biliyim çelişkilerle doluymuşum -bundan haberim vardı ortadakinden de ama bencillik?
Bencillik bana göre değil. 
Ben ki hastanede acelesi olan birini görsem sıramı veren, ben ki bundan daha fazlasını yapamayan. Öyle biriyim. Mesela dolmuşta yer vermem, sebep ; Karnımdaki dikiş sayısına oranla bir kaza anında yere düşüp ölmem, 60 yaşındaki amcamın ölmesinden daha yüksek bi oran. 
Evet bunlarla yüzleştim. 
Hocam, ben iyi güzel de. Sizin söylediklerinizi uygulamaya geçemiyorum, dedim. Kafamı yastığa koyar koymaz dün ile ilgili hiçbir şeyim kalmıyor. Başa sarıyormuşum ben.
Öyleydi blogcu, okuyucu veya gizemli insan! 
Sen sen ol kafana takma yoksa depresif uyum bozukluğu oluyor. 



Perşembe, Kasım 17, 2011

Depresif Uyum Bozukluğu

Ne olduğunu bilmiyordum ama psikiyatriste tanı hakkında konuşmak için gittiğimde, depresif uyum bozukluğu tanısının konduğunu söyledi. Yıkıldım lan! "Umut, sen kansersin" dediklerinde bile yıkılmamıştım o sırada "tamam olabilir, sonunda ölüm yok ya" diye geçirmiştim içimden ama bu çok farklıydı acı geldi. Yaktı boğazımı.
Doktorum beni psikologa yönlendirdi buna da kızdım ama daha iyi olacağını söyledi, cipralex almıyorum artık, gerek olmadığını söyledi ama daha asabi oldum. Mesela bugün sabah anama bağırdım, üzerine yürüdüm. Bir pantolon için. Ne biliyim, her tarafım ağrıyor. Hastayım sanırım ya da sırf böyle hissetmek için öyle hissediyorum ama ağırmayan yerim kalmadı. Garibim bu zamanlar!! hadi kendine iyi bak.

Squid and the Whale - film -

Noah Baumbach'ın yazıp yönettiği, otobiyografik film.
Film boşanma üzerine kurulu, olaylara, karakterlere o kadar yakından tanık oluyorsunuz ki filmde bu bi süre sonra rahatsız ediyor -şahşi görüş-. Beni rahatsız etti daha doğrusu. Bi aileyi gözetliyormuş gibi hissettim. Bu da sanırım yönetmenin başarısını gözler önüne seriyor. Amacı bu olsa gerek.
İki erkek kardeşin , anne-babalarının ayrılmasından sonra yaşadıklarını anlatıyor film. En çok çocuklar etkileniyor haliyle bu olaydan. Öyle de gariptir. Duygulanmama neden olmadı ama ne biliyim, rahatsız oldum sadece. O kadar.
Filmlerin müzikleri ayrıca dinlenebilir, derinden gelen gitar ritimleri vesaire çok ince ve hoş yerlere serpilmişti. Pin k Floyd konuk oluyor filme Hey You! şarkısıyla, bu da ayrı hoştu tabii, benim için. Filmin sonu da güzeldi ama öyle kaldım ekrana bakıp Kaltak Joan! dememe neden oldu.

Salı, Kasım 15, 2011

Psikiyatrist vs Psikolog?!

Selamun Aleykum hacılar bacılar... vesair.

Neyse başlayalım anlatmaya ;
Dershaneye soğbbrrrr soğuk başladım. Tatilden sonra. Haftasonu vesaire Ğadir Hum bayramı vardı. Hoş güzel. Her yıl bu bayramın gelmesini bekleriz ailece. 20 yaşıma merdiveni bırak bildiğin asansörü dayadım. Çocukluğumdaki gibi anneannemlerde kalıyoruz ailece. Bi akşam orda uyuyoruz ve bayram. Et vesaire sabah öğle akşam. Et, hırisi yedik. Misss. Özlüyorum her yıl. Özlenir ama öyle böyle değil. Bütün aile - Teyzeler, dayılar, anneanne, annem kardeşlerim ve kuzenler . Aile kavramı bu saydıklarımdan ibaret benim için. Neyse bu kadar uzatmadan geçelim bugüne.

Bugün hava inanılmaz derecede soğuktu. Bana göre soğuktu. Yağmur da yağıyor dışarıda. Minibüsü beklemedim bu kez yani tam zamanında çıktım evden. Dershaneye gittim. Bugün pek eğlenceli ders yoktu. Program bundan ibaret -2xFizik, 2xTürkçe, 2xGeometri. Bu mudur? Budur!
Fizikte termometreleriydi şusuydu busuydu derken ders bitt. mcdeltaT. FUCK! Hiç anlamam fizikten ama bu yıl anlamak zorundayım. Kahretsin.

Türkçe dersi de ayrı sohbet ettik zaten. Bir kaç kavram vardı anlamını sorduk hocaya. O da yanıtladı. Felsefeden konuştuk bir ders boyunca, diğer ders de zaten noktalama işaretleri. Tamam sorun yok.

Geometri ; Belalım canım çiçeeeem şeklinde bi şarkı vardı Mahsun'un. Neyse; Boktandı çünkü geometriyi sevmiyorum, sevemiyorum. Gerçi soru çözebiliyorum artık ya da çözmeye çalışıyorum. Umarım yıl sonuna kadar halletmiş olurum, yoksa amacıma erişmeye çalışırken engel olacak.

Bitti dershane arkadaşla markete gittik. Bir şeyler aldık, yedik. Çubuk vesaire. Oyalandık biraz markette, yağmur dindi. Biz kapıdan adım atar atmaz başladı tekrar, bu kez daha şiddetli yağıyordu.
Benim psikiyatriste gittim, dershaneden arkadaşım olduğu için yanımda rahat konuşamadım. O da beni psikologa yönlendirdi. Ordan oraya savruluyorum lan blog! Neyse çıkmadan önce hocanın yanından, ben bi daha gelmicek miyim buraya? dedim. Umut! İzah ettim ama, dedi. Hocam karışığım ben bu aralar, dedim. Belli oluyor, dedi.
Neyse asıl olan psikologa gittikten sonra oldu.
Hocamın odasında Salvador Dali'nin tabloları var. Ben sürrealizm fanatiğiyim. Manyaklık derecesinde hatta. Elimde olsa, duvarımı posterlerle tablolarla doldururum ama napalım kader kısmet.
Sohbet etmeye başlamadan önce arkadaşımı çıkardım dışarı, başladım sinir harbi yaşamaya kendi içimde. Sonra bu da dışarı taştı. Kendimle çeliştim vesaire. Hocayla tanıştık, pek parlak bi "ilk karşılaşma" olmasa da ya da olamasa da Cuma gününe randevu aldım. Öyle olaylara bakış açımı değiştirebilecek birine benziyor. Psikologlar beni geriyor ama önyargılarımı yıktı hocam. Çok rahat konuşabiliyoruz öncelikle, ne biliyim iyi birşey bu.

Cuma günü ayrıntılarla dönecem sanırım. Blog adresimi hocama teşhir etmek gibi bi amacım var. Bazen söylemek istediklerimi unutuyorum. Buraya yazınca da anlatmış sanıyorum kendimi.
Hadi blog kaçtım ben.

Perşembe, Kasım 10, 2011

Tas - Hamam

Selam millet! Coşkulu bi selam çakıp başlayalım bugün ne naneler yemişim;

Öncelikle ödevlerimi bayramda yapmayı unutmam sanırım gözden düşme, boka ya da çamura yapışma ritüellerinden birini yaşattı. Ödev yapamıyorum ama yapsam iyi olur güzel olurdu. Yapcam işte haftasonu diyorum, Leyiltil Kadır var. Napalım nenemlere gidecez ailece. Testlerimi de oraya götürcem diyorum ama kuzenlerimin maşallahı var. The end.

Dershaneden bahsedecek olursam At Antrenörü - Rehberlik Hocam - afedersiniz ama bok yesin. Umarım okuyordur bu satırları. Neyse nedenini açıklayayım ; Dershane ile ilgili, sınıfımla ilgiliz kriptilyon adet sorun var. Hani "bırak bu dershaneyi başkası yok mu?" derseniz. Ben de "adaptasyon problemim var" derim. Öyle vallah napak ölek mi? pehhhi.

Sınıfımı kafama göre değiştirdim, şansa bak hocaya denk geldim, rehberlikçiye. Sonra biraz tartışır gibi olduk, büyütmedim kapadım orda. Tenefüste konuşalım HOCAM! dedim. Tamam umut konuşalım dedi, ipneoluna bak sen hem tenefüste konuşalım diyor hem de odasında olmuyor 2 tenefüs boyunca adamın odasında dikildim yok! İşte bu yüzden. Sonra ders alcaktım etüt vesaire, arkadaşlar tartışıyorlardı, epey gürültülü bi şekilde hoca onlarla ilgilendi. Bıraksa kızlar saç saça baş... Neyse lan size de dershanenize de diyip Psik'in yolunu tuttum.

Psik.ten notlar ve Karınca Hikayesi ;
Başıma gelen olayların mucize değil de lanet olduğu konusunda kafamı kurcalıyordum ve de bu bana zarar veriyordu. Gelecekle ilgili vesaire. Çıktığım biri yok falan. O da sorun değil, her sevgilisi olmayan gey mi lan? Değil tabii. Avutuyorum kendimi. Neyse hocayla en az 30 dak. konuştuk. Bana karıncanın hikayesini anlattı. Ben de size anlatıyım bakalım.

Karınca bir gün hacca giden insanlara su taşıyormuş, kafir onu durdurmuş ve ;
- Ne yapıyorsun? Senin taşıdığın sudan ne olur? diye küçük görmüş karıncayı. 
Karınca da ;
- En azından hangi safta olduğumu biliyorum, demiş. 
Karıncayı örnek alıp hayatın hangi kenarında hangi köşesinde olduğumu küçük beynime anlatmam gerek sanırım. 
Bi küçük paragraf daha, Derin adlı dergimsi'den.

Eski zamanlarda, insanlar kimseyle paylaşmak istemedikleri bir sırları olduğunda ne yaparlarmış biliyor musun? 
Bir dağa çıkar, bir ağaç bulur, ağacın üzerinde bir delik açarlarmış. Sırlarını bu deliğe fısıldayıp, deliği çamurla kapatırlarmış. Ve sırlarını sonsuza dek buraya hapsederlermiş.


Bu paragrafı hocaya okuttum ve "siz de benim ağacımsınız" dedim. Lan ne cesaretle! :D Hoca güldü ben güldüm. Güzeldi görüşmemiz.

Salı, Kasım 08, 2011

Cashback -Film-

Ben adında bir arkadaşın, sevgilisinden ayrıldıktan sonra yakalandığı insomnia'yla baş etmesini konu alan film, Cashback.
Ben 4. sınıf Güzel sanatlarda okuyan bi ressam. İnsomnia'ya yakalandıktan sonra hayatın ona kazandırdığı günün 1/3 lük kısmında bi markette çalışmaya karar verir. Markette çalışan insanlar, müdüründe kasiyerine o kadar ilginç insanlar ki Ben de kendi kendine 8 saatin markette geçmesini sağlayacak bi şey bulur ve film ondan sonra hızlanmaya başlar bi hareket gelir.

Konu bitti şimdi de fikirlerimi sunayım ben ;
-Film bi kere cinsellik ve çıplaklık üzerine kurulmuş. Hani ortada bi genç var uykusuz kalıyor falan, hiç dikkat çekici değil ama biz çıplaklık ekleyelim de durumu kotaralım hissi veriyordu ilk başlarda ama öyle değil, inanın bana.
-Ben'in hayatına fazlasıyla misafir oluyoruz. Kendi ağzından duyuyoruz olayları. Hoş.
Fazla bişey anlatmak istemiyorum, bazı yerlerinde çok güldüm. Bazı yerlerinde duygusala bağlıyor, güzeldi film ama illa izlicem allah bilir mükemmeldir bu diyorsanız beklentiler düşük lütfen. Her zaman dediğim gibi.
Not : Emilia Fox'a hayran kaldım lan! O gözler, o zayıf ince seksi surata mükemmel yakışıyor. Sevdim. Merlin'de Morgause'u canlandırıyor. Ben bu kadını bi yerden tanıyorum diyordum bi de.

Pazar, Kasım 06, 2011

Eşek; İç Döker.

Bu aralar gerginim, mutsuz değilim ama boktanım ama biraz değilim. Bayram vesaire tamam iyi güzel hoş biliyorum ama sırf bu yüzden bile gerilmemek elde değil. Eski bayramlar gibi değil şimdikiler, herkes bi küs sağda solda aşağıda yukarıda, insanlar her bi tarafa savrulmuş halde.

Bu blog anamın değil ama anlatıyım yine de ;
Dün nenemle tartışmışlar, küçük bi tartışma gönüllerini yaparım ben onların. Her zamanki gibi. Evet yine ben, neden? Ben anamın psikologu, arkadaşı kıvamındayım. Bildiğin gelir sinirlendiği biri olur "elimde olsa ağzını burnunu patlatırım" şeklinde anlatır ama ben onu teselli etmem "ee, peki neden yapmadın?" derim genelde ve olayı başka boyuta çekerek aslında kendisinin ne kadar mantıklı davrandığını göstermeye çalışırım. Böylece anamın psikologu kıvamında takılıyorum. İş bu halde, Eşek de kendine anlatacak birini bulmaya çalışır ve son çareyi psikiyatriste gitmek olarak görür. Yaklaşık iki aydır gidiyorum. Buralara da yazdım ilk günü de yazmıştım. Sersem bi haldeyim, ilaç kullanmama rağmen gelecekte ne bok yiyeceğimi düşünüp boku gelecekte yiyeceğime şimdi avuçluyorum. Sorun bu işte! Peyzaj diyorum mimarlık diyorum. Diğerleri ; "PEh!" yapıyorlar. Siklemiyorum. Aslında sanırım takıyorum ama burnumun dikine gittiğimde ne hale geldiğimi gördüm her seferinde ama benden mükemmel bi peyzaj mimarı olur. Buna inanıyorum, bitkilerle, bahçeyle, tasarımla ilgiliyim zaten. Sırf bunu sevdiğim için İstanbul Üni. Peyzaj'da olacağım bu sene. Mühendislik kesinlikle arka planda kalacak bu sene için. Tıp diye tutturdum zamanında ama o tempoya ayak uyduramamaktan korkuyordum, hala da aynı kanaatteyim. Çok fazla çalış, çok strese gir. Kesinlikle  bana  göre değil.
Veterinerlik demiştim, ineğim Nil ve kızı Sahra ölünce gözlerimin önünde, bildiğin şok geçirip odamdaki perdeyi parçalamaya çalışmıştım. İstemsiz...

Bu aralar maddi sıkıntı baş gösterdi. Zaten var olan bi şeydi ve sanırım yabancısı olduğum bişey değildi. Hadi bunu da anne babam kendileri hallediyorlar ama kredi aldık ya ödeyemezsek? şeklinde bi kaygım var. Annem de tekrar hayvancılık sektörüne -kendi çapında el atmaya kalkıştı. Hayırlısı diyorum. Kendince planları var. Bana ev tutacakmış, sürekli gelip evi temizleyip yemek yapacakmış.-CAN YA-
Ev tutmak için ve kayıdıydı kitabıydı halletmek için 2 öküz besliyor :). 3 tane daha alacam diyor. Banka kredisinden artan parayla. Alsın diyorum ne diyim engel olmıcam artık. Ama sürekli soruyor işte. İyi olmaz mı? Hem babanız da gelir sizin kaydınızı beraber yapıp biraz gezmiş oluruz diyor. İyi düşünüyor anam be!

Hocalar kriptilyon tane test verdi ama çözmeye yarın başlıcam , çok ştreşliyim. Çoook. Psik. de kalabalıktı ilgilenemedi. Sohbet edemedik. İlaçla ve tanıyla ilgili zilyon sorum olacaktı. Neyse bugünlük bu kadar.

Perşembe, Kasım 03, 2011

Eşek'in Gündeminden -2

Gündemden başlıklarla yine karşınızdayım. Yine yeni yeniden- şarkıdaki gibi.

Geçen haftadan pazar günüyle başlamak istiyorum ;
-Pazar günü için alınan etüte gitmedim, dershaneden aradılar. Gelmiyorum ben, dedim. Öyle. Zaten kimya'nın dünyasını kararttım eksiğim fizikten gidip pazar günü kimya için ders almışım. Hassiktir Umutçuğum.

-Pazartesi At Yarışı vardı. Bizim sınıftaki beygirler benden daha eşek. Sınıf birincisiyim yine yeni yeniden. Bi de klas atların olduğu ahırdan bi ata çok yakındım hep yakınım ama olmadı. Geçcem o atı da zaten bi feni hallediyim zaten türkçem hatun attan daha iyi. Ama onun da matematiği iyi. Öyle.

-Hadi bunları geçtim, salı çarşamba yok etüt yok ders yok ödev. Yapamıyorum ödev falan ama yapmak zorundayım. Psik.e de gidemiyorum kaç zamandır fena.

-En önemli gün Çarşamba! Rehber öğretmenin odasına girdim telefonla konuşuyordu. Nezakettendir acaba dışarı mı çıksam dedim. Kaldım içeride. Merhaba dedim cevap vermedi. Sonra dışarı çıktı. Ben hala odadayım, bekle bekle adam gelmiyor. En sonunda çıktım içeriden sınıfa doğru gittim, hoca gırgır sohbet şamata bi hocayla. HOCAM NERdesiniz dedim afedersin ama siklemedi. İpneoluipne. Neyse dedim ben de onu takmam sınıfa girdim küfrettim habire. Zaten çarşamba günlerini de sevmiyorum sevemiyorum. O gün bildiğin sinir harbi yaşadım. Arkadaşla markete kadar yürüdük atıştırmalık bişeyler aldık. Eziliyordum az kalsın bi el hareketi çektim adama, yanında bi hatun vardı fena bakıyordu gözleri. Eri.fiyya... şeklinde girdim sonra saydırdım. Yürürken bi yandan da hocama sövüyordum habire. Arkadaş-kız- susturmaya çalışıyor falan, sakinleş diyor. Olmadı markete kadar gittik atıştırmalık bişeyler aldık. Marketin soğutucu kısmına kadar yürüdük tenha oralar, sövmeye devam ettim. Sövdüm yine. Küfürler bildiğin adamın bi yerlerine saplanıp kalıyordu. Bi sinir boşalttıktan sonra bebelacların olduğu yere yürüdük. Bebekler için meyve püresi satıyorlar. Onlardan aldık dershanede yedik bisküvitle tadı da güzeldi. Bildiğin meyve püresi. Öyle işte.

-Bugün Perşembe, Hocam ne bu alınganlık? Etütü astığım için mi dedim? Evet dedi sırıttı. Omuzlarından tuttum kaçarken hoca. Sarstım hocayı. Küçük adam. Sarstım hoca şok oldu. Sırıttı lan, tam dayaklık. Neyse aldım bi etüt daha "sen buna da gelme umut!" dedi sırıttı. Ben de "gelmicem hocam tamam" dedim sırıttım. Çıldırdı adam bildiğin. Oh beaa!
Devam
Az önce geldim eve kardeş death note'a sarmış ben izleyemiyorum. Neyse ben gelmeden önce kavga çıktı dershanede, bağımlı otçular bile toplandı. Ne piç insanlar var lan, bağımlısın tamam da, nerde kavga varsa en öndeler bi de bıçakla. Hassiktirin oçocukları!
Neyse, ben sorularımı çözdürdüm, cumartesi gününe etüt aldım moment denge için. Anladım konuyu ama soru çözemiyorum. Öyle nabııyım!

Hadi burda bitti bugün, yorgunum beyinsel olarak. Yarın psike gidcem boşaltacam beynimi. Beynim boşalacak  falan bi de Swan marka Mızıka almışım of allah allah ne güzeldir lan o ?! Dershanede çalıyorum falan ama tamamen doğaçlama. Gökana da duyrulur! Öğrenemesem de kurulcak o grup! :D Sondaki aptal gülümsemeyi saymasak...

Perşembe, Ekim 27, 2011

Konu : Yalnızlık

Konu : Yalnızlık ...
Ne biçim bi konuysa ; Yalnız kalmaktan korkuyorum. Her ne kadar şimdi somut anlamda yalnızsam da aslında yalnızlığın tanımını yeniden yorumlayabilirim ben. Yapabilirim bunu.
Şu an evde yalnızım ama birazdan ev dolup taşacak, beraber yemek yiyeceğim insanlar olacak.
Yalnız olmaktan korkmak ; değiştirirsem eğer -gelecekte yalnız kalmaktan korkmak.
Nicola Tesla gibi otel odasında yalnız ölmek gibi, korkunç. Sen koca bilimadamı git otel odasında yalnız öl. Kader mi lan bu?
İşte durum buyken bu diyorum ben de. Ya Tesla gibi olursam? Yalnız?
İleride hayatımı devam ettirebileceğim kadar param olsun yeter diyorum sonra da önce şundan kurtulayım sonra bundan da kurtulsam iyi olur derken hesap kabarıyor. Almak istemiyorum bildiğin kurtulmak hani. Öyle...

Sabah Mumford and Sons akşam ise Noah and the Whale dinliyorum.
Noah and the Whale ;
Eski bi hikaye ya da efsane diyelim biz buna. Nuh ile Balina'nın hikayesi. Anlatılmış hep bugüne kadar.
Nuh, tufandan önce bütün hayvanları eşleriyle birlikte gemiye almış. Fakat balina o kadar büyükmüş ki eşine yer yokmuş gemide. Yalnızlıktan dem vuran Nuh ve Balina, tufan bittikten ve karaya çıktıktan sonra kıyıda bir kadın ve balina ile karşılaşmışlar. Bu da sanırım neden balinaların tek eşli olduklarını ve eşlerini kaybettikten sonra neden karaya vurup ölmeyi beklediklerini açıklıyor sanırım.

İşte solist Charlie'nin Laura ile olan ilişkisi bu grubun kurulmasıyla başlar. İlk albümlerinde beraber söyledikleri şarkılarla beni kendilerine hayran bırakmaları cabası zaten. Peaceful the World Lays Me Down albümleri beni kendine hayran bırakan ve zaten mükemmel olduklarının kanıtıydı. Laura ile Charlie bi şekilde ayrılıyorlar ve Charlie yeni albümü Laura'ya ithafen hazırlar. Napalım, hayat devam ediyor falan. Adam isyanda zaten. Haklı da bi taraftan. Neyse grubu seviyorum ben. İyiler öyle Laura olmadan da iyisiniz lan! Kasmayın!
Bu arada Laura, Charlie'den ayrıldıktan sonra Mumford and Sons'un soliste aşık olur bi şekilde. Lan Charlie'ye yapılır mı bu?! dedim ben de. Yapılıyormuş. Git sen kur onlarla bi grup. Aynı tür müzik yap. Charlie, abicim sakin. Adamın yerine ben ştreşe girdim , allah kahretsin.

Yok yok Mumford da iyi Noah da ikisi de iyi. Bombay Bicycle Club'a da arada bakıyorum. Öyle.

Salı, Ekim 25, 2011

Unutulduk Ey Halkım!

Selam millet!
Dershane vesaire, durumlar sabit şu an için. Hala bizim mallarla aynı sınıftayım. Sınıfımın değişmesini talep ediciim. Bakalım bi ipnelik yaparsa hocam ya da en iyisini o biliyor diyip geçerim en büyük ihtimalle.

Bugün 2 saatlik dandik etüt dayadılar. Bildiğin böyle dandik. Hani test veriyim siz çözün sonra hemen bitsin heyyoo. şeklinde. Lan bi bok anlamadım fizik hariç . Geometrici de soruları çözmeden göçtü gitti zaten sevmiyorum adamı. Püeeehhh.

Dershane bitti psik.le arkadaşımı tanıştırdım falan. Onun da benden farklı değil durumları. Ben aşabildim en azından. Böyle sevgi pıtırcığı olamasam da yine de insanlarla iletişim konusunu aştım. Konuşmada ve hatırlamada problemim olabilir. Yarın kendim için gidcem konuşcam. Adam harddisk takmaz tabii, büyük ihtimalle konuşuruz geleceğe yönelik kaygıları aşarız gibi.
Bu arada elle tutulur derecede gerçek bi hedefim var şu an. Mimarlık için kasıyorum ama İstanbul Üni. Peyzaj Mimarlığı çok şık ve tam benlik gibi ya yıldız çevre müh. bildiğin çevreciyim. Ot bok yeşil olsun mantığında biriyim. Az hippiyim. Çok az ama. Hümanist olmaya çalıştım zamanında yok yaramadı lan. Sömürüyorlar. Bu zamanda hümanizmin de cılkını çıkarıyorlar. En azından denedim.

Öyle işte hedef konusunda sanat vesair gibi alanlara olan merakım çevreyle birleşince böyle elle tutulur bi hedef yaratılmış oldu. Nasıl oldu? Güzel oldu. Bence güzel oldu. Bi şekilde yüksek yapmaya çalışcam tabii. Olmadı arap ülkelerindeki şantiyeler veya projelere imza atma vakti gelmiştir.
Güzel güzel hoş yani sevdim en azından araştırdım. Mimarlık olarak iç mimarlık peyzaj falan. olabilecek olanlar. Geçen yıl her ne kadar kimyagerlik, veterinerlik gibi elle tutulamayan ve ne istediğine karar verememiş bi ergen olarak başınızı şişirmiş olmam gerçekten beni şu an ne biliyim özür dileme zorunda olduğumu hissediyorum.

Unutulduk ey halkım bari sen unutma beni! diyip gidiyorum.