Çarşamba, Ağustos 03, 2011

Madame Irma - Film -

Cnbc-e'nin nimetlerinden birisi 23 kuşağı, haftaiçi her gün 23'te hakkında hiç bi fikrim olmadan izlemeye başladığım filmlerle karşılaşıyorum. Tabii Komedi Salı Kuşağı da onlardan biri.
Dün akşam Komedi Salı kuşağında Madame Irma vardı. Filmin konusu şöyle ; Francis rolünde bizzat yönetmen koltuğunda oturan ve cnbceden aldığım bilgilere göre çektiği bütün filmlerde başrolü üstlenen garip bi Fransız var. Fransızlar soğuk insanlar falan komediden ne anlarlar abi? şeklinde girdim ben direkt önyargıyla baktım filme ama hoş izlenebilir. Sıkmadan 90 dakikanızı rahatlıkla ayırabilirsiniz.
Abi şu güzelliğe bak, şaka...
Konusu dedim yarım kaldı, film Francis abimizin işten atıldıktan sonra en yakın arkadaşının da desteğini alarak falcılığa soyunmasını anlatıyor.
Film başlar başlamaz Francis'in yıllık harcamalarını ve ne kadar züppe ipne olduğunu seyircilere de kanıtlamış oluyor. Hani zengin olan alınmasın, Francis züppe abi! Ne yani, aksini söylemek istiyorsan izle filmi.
Neyse Madame Irma olduktan sonra Irma ablamız falcılıktan çok, dert ortağı, güzin abla, hatta bazen haydar abi bile olabiliyor. Haydarlığını görmedim ama Irma dert ortağı bildiğin, hatta arkadaşına diyor filmin bi sahnesinde "millet psikologa gideceğine bana geliyor" arkadaşı da "sen psikologtan daha fazla ücret alıyorsun" şeklinde bi kıskançlık bi ne biliyim oluyor. Tabii Irma ablamsımız 5dk'da 100 Euro'yu kapıyor ama ondan önce karavanı anlatmadım tabii ; Francis, Irma olmadan önce bi falcıya gidiyor, falcı ona güzel bi indirim yapıyor ve 50 euro alıyor. Francis tabii ordan ayrılır ayrılmaz 5dk bile durmadığı falcının ondan 50 euro almasını fırsat bilip kadın kılığına giriyor, bundan bahsetmiştim.
Karısına yalan söylüyor, çocuklarına da. Yalancının mumu yatsı olmadan Francisin bi yerine batıyor tabii ve yakalanıyor.
Filmin hepsini anlattım, adam yakalandı işte daha ne ?
Ama tabii ki bitmedi, Filmin sonunda fal için gelen müşterilerden kısa sahneler çekmişler, sadece o sahneler bile filmin tamamından daha komikti.
Star'ı açtım , Komedi Dükkanı vardı, Komedi Dükkanı tabii sinema vesaire değil ama belli izleyici kitlesi olan bi tv programı ama size bahsettiğim filmden 10 kat daha güldüm. Gülmek için izlemeyin komedi'leri ok? Sırf eğlenmek için izleyin. Karışık bi yazı olmuş olabilir. Kusura bakmazsınız artık, bakarsanız da sırf 1. paragrafı okuyun geçin.
Not da düştüm şimdi gidebilirim.

Salı, Ağustos 02, 2011

Huang Shi Çocukları

Konusu itibariyle Savaş - Çocuk ikilisini güzel kullanan, arada vurucu yerleri olan, film işte.
Lanet olsun ki film incelemesi yazamıyorum ya da yazmaya çalışırken batırıyorum, oysa ki dün akşam filmi izlerken, "şurası çok güzel" "şöyle yazsam blogda" "burda bilmem ne?" gibi kafamda toparlamaya çalıştığım şeyler vardı.
Konu ;
George Hogg ve 60 çocuk tabii ki sarışın hemşire Lee Pearson...
Olayların gelişim süreci, George Hogg'un kendini çocuklara kabul ettirebilmesi. Çocuklarla olan diyaloglar. Filmin anlatılacak aslında pek fazla tarafının olmadığını söyleyebilirim, kaçıyım ben. Siz filmi izleyin. İlk denk geldiğimde uyuyakalmıştım, tekrar bu fırsatı bulup cnbc-e'de görünce de bi mutluluk bi garip duygular içinde oldum. Film bittikten sonra anti-depresan etkisinden çok anti-antidepresan etkisi yaptı bende, sabah uyandığımda bi karamsarlık, bi dünyayı savaşları sorgulama hissi.
Genel olarak filmin vurucu-doğru kullanmadım sanırım- karakterleri ;

Shi-kai, Ching, Lao Si(4 numara) bu üç karakter filmi tamamlayanlar oldu sanırım.

solda shi-kai sağda ho-ke
Ne kadar yazdım, ne kadar anladınız bilemem ama dediğim gibi hakkında söylenecek fazla şeyi bulunmayan filmlerden, tarihi-belgeselimsi olmaması için ellerinden geleni yapmış yapımcılar ama yine de tarih kitabından fırlamış gibiydi her şey. Buraya da ; Beirut gelsin

Pazartesi, Ağustos 01, 2011

Yalan Söylüyorsun Yalan! Gezi, Dikişsel Yorumlar.

ÖNCEKİ YAZIYI OKU MÜZİK VAR SADECE PEK BİŞEY YOK, AMA OKU, tıklanabilir. En son ne zaman yazmıştım onu hatırlayalım, ondan sonra da bugünlerde ne yazmam gerek ona bakalım, ya da bakmayalım,  hani ne gerek vardı şimdi diyen olursa PAS geçsin. Tamam kızmıyorum, devam.

Cumartesi günü kesinlikle sarhoş gibiydim hatırlamıyorum.
Pazar ;
Evet, güzel sayılabilecek bi gündü, sanırım.
Arkadaşlarım beni görmek için -amalıyat vesair-(Kalın harfler güzel ,otobos gibi,) Neyse, Cumartesi günü facebooktan mesaj atmış, ailemden izin koparıyım falan, "lan olum ben size gidebilmek için anamdan izin alıyor muyum?" dedim, "haklısın abi kem küm " neyse izin alabildi mi? Haberim yok! Neden haberim yok, çünkü telefonum yok, yoktu gerçi, babamın telefonuna taktım hattımı ordan arasınlar allaa allaaa! Dimi? Bak şimdi, pazar gününün bombası geliyor.
Annem - Hazırlan bak mahallenin bütün genşleri toplanmış gezmeye gidiyorlar.
S.U. - AnneaA! Arkadaşlarım gelecek yea! Ben ne dicem adamlara gelmeyin mi diyim?
Anne - Ben onu bunu bilmem, hazırlan arkadaşlarını da ara gelmesinler, bi de bi de -ekliyor burda- gelseler bütün gün evde oturacaksınız (haklı, film izlicektik) diğer günlerinden farkı kalmayacak!
S.UU- Tamam yaa ver telefonu.
BOOOOOOOOOOOOOMMB!!! Burda patlar işte.

- Alo, T benim acilen hastaneye gitmem gerekiyor, çıktım şimdi ameliyat yerim enfekte olmuş, çok acil abi kusura bakma. -Yapacak bişeyim yoktu ve yalan söyledim-
+ Ya abii! Tamam ya! Neyse, geçmiş olsun. Ne diyim ama bundan sonra sık sık görüşemeyiz pazardan pazara ancak.
Ben de kafadan hesap Pazar'dan Pazar'a Kaç Gün Var Arada? şeklinde beynimin kıvrımsal orkestraları Bendeniz Cover yapıyorlardı. Şok geçirdim, kendime inanamadım, yalan mı söyledim? Evet! Hatta koca bi yalan ama tek sorun pazar günü hastaneye gidiyor olmamdı, onu da ACİL'e gittim diye yutturcam napıım. Niahahahauehuae şeklinde gülerdim normalde ama yapamadım bu kez. Yalnız karşıdakinin de duruma bak "bundan sonra pazardan pazara ancak görüşürüz!" of anam of of anam oooff of.

Sonuç Olarak , Tutulan koca bi minibüs ve içinde ızgaradan tut, tavuk, domates, içecekler ve diğerleri. Ve unutmadan Mahallenin Gençleri, böyle yazınca abileri ben oluyor muşum gibi duruyor ama evet sanırım . Ben ve kuzen idari makam görevinde olabilirdik o anda. Organizatör de kuzen zaten. Ben ise MrİşeYaramaz, durdum bütün gün gölgede, ara ara nehirde yüzenleri seyrettim, serdik hasırı nehir kenarına ooooooh mis. Dağ bi estiriyor bi estiriyor, sanarsın ki karadenizde yaylaya çıktık(nasıl bi his bilmiyorum ama karadenize gidilmesi lazım, para babaları kapmadan). Neyse, geçtim onu derinliği 1m lik nehre set kurmuşlar oranın yerlisi, böyle havuzumsu olmuş. Lan düşündüm böyle taşın üzerine çıkıp atlasam mı diye ama sonra acı gerçek! La, ameliyatım enfekte olmuş lan!? Ben nasıl atlıyım suya? dedim.  Ve Lanet olası pansumancı abi'nin lanet olası ellerinin beni 2 günde iyileştirmediği için isyanlara girdim. Gerçi ıslanmayı seven biri olmadığım için de pek üzülmedim, eeh yüzme de bilmiyorum. Hem, üstüm başım müsait değildi. Bak bi sürü bahane buldum ama canım çekti böyle tutup hiç şortumu falan tişörtümü çıkarmadan dalıyım buz gibi soğuk suya, şeklinde. Boşver. Bu kadardı, geri döndük ve bitti. Bu arada genşler mangal yakmayı ve humus yapmayı bilmiyorlar. Öğrenirler daha, sırf salatayı iyi yapmışlardı, yemin ediyorum sana  bak Ankara'da en lüks restauranta gittim ama gerçekten yaptıkları salata damak tadıma o kadar uzakki. Lanet bildiğin. Ot karışımı. Rezil. İğrenç! Tamam sakinim.
Bunları anlatmak için yazdım. Bi de bugünüm var ki ;

Pazartesi ;
Bugün pansuman için doktorla konuşmam gerekiyordu enfeksiyon olayını. Saat 2 gibi ordaydım ya da daha erken, anneme sevk aldık kardeşle. Sonrasında da zaten sıramı bekledim, lan 38 numara gelmiyor, ekranda adım gözükünce sevindim ama içeri girenlerle ekrandaki isimler tutmuyor! Bi bakıyorum Semir girecekken Ayşe-Fatma-Hayriye üçlüsü içeri dalıyor. Olacak iş değil. Zaten sekretere kıl oldum, hani güzel sayılabilecek kadar güzel ama ne biliyim geçen hafta da masa başında değildi. Hani insandır tabii sıçmaya gitmiştir dimi!? Yok gitmemiş, bu kez nescafe bardağıyla geldi, bardak saydam olduğu için de karıştırmamış olduğu nescafe dibe çökmüştü bildiğin "Kimya Terk" bu bağyan. Neyse sıradan bahsediyordum.
Hasta mahremiyeti yok, bu bir. Sekreter kahvesini iyi karıştırmıyor, bu iki. Hem hava sıcak hem de hayallerimi süsleyen cep telefonuyla sol tarafımda beliren etine dolgun bayan arkadaşım! O telefon öyle kullanılmaz, bilir misiniz bilmem ama modeli Samsung Galaxy S i9000 evet aynen ya da Galaxy SL de olabilir. Angry Birds yüklemiş bi açmış sesi bi açmış AllAAAAH dedim içimden, hem oyun tamam dokunmatik ekranda oynandığı için , o tombul ellerini ekrana bi vuruyor, görmen lazımdı. Çıldırdım lan! Çileden çıktım! Öldüm bittim yani, öyle böyle değil. Ve telefonun kalınlığını ele alacak olursam eğer evet Galaxy SL di sanırım. Neyse Angry Birds bilen? Açıklıyım, oyun. O kuşlar gerçek olsa dediğim gibi tombul elleriyle gırtlaklarını sıkardı. Zaten sinsi bakışlarımdan rahatsız olmuş olacakki kapattı oyunu. Sesi de açmıştı, kuşlar garibim bağırıyorlar boğazlarını sıkmıştı biliyorum ben! Sakiiiiin!

Sıram Geldi Sıram Geldi . Sırada beklerken benden önce içeri bebeğiyle giren ablam, daldın içeri direkt gözümden kaçmadı, hatta o bebeğin adının İlkin olması da mümkün olamaz! Bence! Sıram gelene kadar kapıyı tuttum, benden önce içeri girenlere dalacaktım. dur! dicektim. Bak kartım var ben giriyorum HOOP Bekle kıvamında. Çünkü, kimse sıra almamış benden başka. Kime sorsan, "ben danışcam" "ben doktora bişi sorcam" "ben doktora vercem" "hö?" yok veren yoktu. Neyse içeri girdim.
-Merhaba Hocam!
- ...
-Hocam Merhaba!
-...
Hassiktir amk! Kaç kez merhaba dicem. Neyse ki, adam merhaba değil de direkt dert söylemeye alışmış. Saydım içimden ama anlattım derdimi, Hocam dedim Port ameliyatı oldu, çıkarıldı port dedim ama pansuma geldiğimde size göstermemi ama elletmemi söylediler. yok öyle değildi. Enfekte olmuş dediler. Falan o sırada ben de tişörtümü sıyırıyordum, içeri dalanlara - memelerime bakın hoohohoh şeklinde hareketler yapacaktım ama kimse cesaret edip dikişime bakmıyordu. Doktorla da bi yakınlaştık, "hocam uzanıyım mı?" dedim. Dikişimi alıyordu. Yalnız birini yarama bakarken yakaladım ki utancından, esmerlikten morluğa geçiş dönemi yaşattım adama. Neyse, bi kaç dikiş kalmıştı aldı. Bu arada ; "annen üstüne çok düşüyor, biliyorsun dimi?" dedi. İçimden "bi ben bilirim, o bebek muamelelerini" şeklinde geçirdim sonra "evet" diyebildim ancak.


Bitti bu kadar, yazının içinde bi sürü şaka var. Yarısı gerçek, dikişsel olaylar ve sıra bekleme gibi. Yoksa memeuçlarıma millet ölmüyor, doktor da zaten sen bugün rahat rahat duş alabilirsin dedi. Her gün kolonyayla yıkanıyordum la. İyi oldu iyi. Yarın 14'te hastanede ol, dedi doktor. Emredersin hocam, hem bak ne güzel bloga malzeme çıkıyor. Hatta doktorun adını buraya yazsam sonra da blogumu googlea açsam asşldkşasdk nniahuahueha ! Boşver, böyle rahatım ben. Hatta hastaneye de en rahat olduğum şekilde gittim, yataktan kalktığım gibi. Pijamam yok.

CrazyWoman! Googhan'a benziyorum dedi. Tarz olarak müzik şeklinde.

Cumartesi, Temmuz 30, 2011

İndirene,Yükleyene Kadar Canım Çıktı -otobostan-

Geçenlerde, yani Ankara dönüşüm sırasında, kişisel medya oynatıcıda denk geldiğim Antennas adlı grubun Feeling Feeline Tonight isimli albümünden ;



Bi de youtube'tan bulabildiğim kadarıyla ;


İndie, new age, new wave gibi etiketlerle etiketlenmiş grup last.fm'de. Öyle bunu paylaşıyım dedim hadi görüşürük.

Cuma, Temmuz 29, 2011

Yap Bi Pansuman!


Dün 1 bugün 2, kendime verdiğim sözü tutmama az kaldı onu anlatmadan önce ;
Kardeşi de alıp pansuma gittim, dün bahsettiğim adam ordaydı, o adam hep orda sanırım. Bu kez ameliyathanenin zilini çalmama gerek kalmadı, nasıl bi fanteziyse adam ameliyathanede yatıp kalkıyor sanırım. Neyse sırada benden önce 2 hasta vardı, onları aldı. Beni gördü "hehu aheasdşlk" şeklinde hızlı hızlı konuştu anlamadım bişey. Boynumdaki pansumanı hızlı hızlı bildiğin koparıp attı. Göğsümdekini de aynı şekilde, kafamı eğdim yaraya baktım AALLAAH! ne göriyim enfekste olmuş yaram. Tabii koktun koktun diye peşimden ayrılmayan anneme inat kafamdan aşağı duş alırsam öyle olur. Hiç acı yok, kötü de kokmuyor. Kötü koksa ölmem ama kötü kokması kötü bişey. Evet bugün de o pansumancı abinin maceralarını aktardık. 
Bi kola bi dondurma serinlememe yetmedi. Acep "Ben alajak duj sen verejek on dalır daha" kıvamında duşa mı girsem, allahımdan bulmuşum daha ne?

Hani video klibi de sırf içinde pansuman geçiyor veya alakalı olduğu için eklemedim, severim Mirkelam'ın şarkılarını bestelerini veya ne biliyim. Neyse benim de bi Asuman'ın olaydı, çabucak iyileşirdim. Hem Googhan'a söz verdim FHM'den bi kaç görsel pazartesiye kadar dursun Kari Byron geliyor.

Perşembe, Temmuz 28, 2011

X : Kriptilyonluk Özet

Salı'dan başlayalım...
Evet, bu haftanın bu salı'sından tam olarak tarih 26Temmuz2011'di. Sabah ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyor olmam ya zamanın yaşlılığına ya da beynimin zamandan yaşlı olmasına bağlıyorum çünkü gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum ne yediğimi ne içtiğimi(çay-yalan oldu bu cümle) en azından ne içtiğimi hatırlıyorum, aslında hatırlamıyorum lanet olasıca kafama sıkıyım, tahmin ediyorum. Evet TAHMİN!
Salı gününden bahsediyorduk kahrolasıca 24 saatlik dilimin saat 12'de uyanılmasıyla yarım hayat yaşayan bi insana dönüştürmesinden de bahsediyim arada. Neyse merkeze gitmek için dayıdan araba alınır, araba otomatik olduğu için sadece umut kullanabilir. Neyse arabayı aldım kullanıyorum bi önceki gün Googhan'ın otomobil macerasını okumuştum, aksiyon yapabilme isteğime engel olamıyordum ama yol o kadar sessizdi ki üzerine süreceğim ot bile yoktu ki hiçbir canlının üzerine araba sürülmez! SAKIN! Uçurumdan bahsediyordum ben, uçurum yoktu, virajdan gelen kamyonet yoktu, ki portakal bahçelerinin arasından ben yaklaşık 14 yaşımdayken bu kez amcamın arabasıyla nehre uçuyordum çünkü karşıma keskin virajda, toprak yolda bi kamyonet çıkmıştı ve virajın ucu nehir, direkt uçardık arabaya bişey olurdu, bana bişey olurdu o zayıflıkla muhtemelen ölürdüm ama içgüdüsel olarak öyle bi manevra yaptırmıştım ki arabaya(mercedes büyük kasa olanlardan) o viraja bi kamyon daha sığdırırdık. o Abartırım arada, virajda kamyon değil insan olsaydı nehri boylardı.
Neyse Salı günü adak işleri hallolur "sadece umut" salı gününü bitirmiştir. Bitmeden önce adak vesaire işleri için mekana gittik, orda lanet olası bi adam vardı, bağırdık adama falan. Güzellik uykusundan uyanmıştı ipne. Neyse onu da hallettikten sonra uyuyacak yer bulmam gerekiyordu, uyudum da hava çarpmış feci ishal olmuştum. Tuvalette de sıçanlar kol geziyor, kuzenler kardeşler haber verdi. Ben de tuttum sabaha kadar. Elimden başka bişey gelmez. Sabah da adaklık hayvanları kestik, misafirler geldi, komşular geldi, ailem geldi. Cancer'den kurtuluşumun 5. yılında sağolsunlar bütün sevdiklerim tanıdığım tanımadığım onlarca insan geldi 100'ü bulmuşlardır. Eve dönüşte de amcamla döndüm, öyle işte. Çarşamba'yı da bitirdik. Sıra geldi bugüne.
Perşembedeyiz, bugünü nasıl bitirdiğimi hiçbir zaman anlatamayacak olmam acı ki bu saatte blog yazılır mı? Tabii ki yazılır , sabahın köründe bile yazarım ben. Neyse asıl konumuz perşembe ;
Sabah Nene(anneanne) ve Dayı geldiler, enişte ve hala da geldiler ki halalarımla aram iyi gibi görünür ama bayılmam çok, nenemler dönecekleri zaman lanet olası Salı günü alınması gereken dikişlerimin salı günü doktorların 16'da çıkmasıyla ertelendi. Çarşamba da adak vardı yetişemedim(alnıma kan sürdüler lan, süperdi). Sıra geldi perşembeye, arabayla dayı ve neneyi bıraktıktan sonra istikamet hastane,  acemi değilim 14'ümde bile otomobil kullanıyordum ama yanımda nedense birileri bana "sağa geç" "sola geç" "eben karşıda selam ver" "çocuk var" "bak yine eben" gibi söylemlerle ve uyarılarla karşılaşınca kan beynime hücum ediyor ve gerizekalı yaşlı beynim kanı görünce tabii daha daha bi delilik bi ne biliyim oluyor, bildiğin azıyor. Direksiyonun başındayım karşıda kepçe, yol çalışması vardı, arabayla kepçe arası yaklaşık 1 otomobil mesafe sorun yoktu benim için, babam delirdi, lan olum dur lan olum yapma, lan kenara çek, çarpacaz! falan derken bendeki tepkiye bak kepçeyi geçtim, annemin de desteğiyle ; "çocuğu ne heyecanlandırıyorsun, arka koltukta olmama rağmen onun yerine ben heyecanlandım" demesiyle aallaaaaaaaaaaaah! dedim gazı körükledim, babam;"ne yapıyorsun 3. vitese çıktın" dedi, "ee napıyım kan beynime sıçradı, yanımda duracağına sırf heyecanlandırıyorsun" dedim. Neyse yavaşladım sonra, biraz kendime güvenim geldi la o gazlamadan sonra, uzun zaman kullanmayınca otomobil de dev gibi mercedes-bildiğin tank.
Dikişleri almaya gittik, ameliyathaneden kapı ziliyle dikiş alabilen birini çağırdım, adam hademeydi sanırım bilemem orasını. Neyse pansuman odası denen kıç kadar yere girdik, sallanan sedyeye uzandım, devrilmez değil mi? dedim, uaheuhae geçen devrildi! dedi. OOOHHH bi heyecan bi heyecan sorma elinde neşterimsi ve cımbızımsı bi aletle yaklaştı adam, ilk defa ameliyat olmamıştı bi 118-"80"tane aldırdım öncesinde, konumuz o değil. Aklımdan direkt , "lan bu adam şu cımbızla dikiş ipini tutarken ipi tam kesecekken sedye devrilse adamın eli göğsüme saplanır lan!?" gibi düşüncelerle doldum taştım. Annem bi yandan sedyeyi tutuyordu bi yandan dayanamayıp yıkandığım için iltihap tutan ameliyatıma bakmamaya çalışıyordu. Sonra da bakmadı zaten. Adam da dönüp "enfeksiyon kapmış bu, neden gelmedin pansumana" şeklinde kızmasal haraketlerde bulundu, annemin dediğine bak "bütün gün bilgisayarda" adamın sorduğu soru "kızlara mı bakıyorsun?" la söylediğin şeye bak sana mı bakıyım dicektim ki annem uzattı konuyu illa utandıracak, eline ne geçti anne?! hea?! ne geçti eline ? beni utandırmak hoşuna gidiyor tabii en azından yüzüme kan geliyor. Saydam derili olmam hoşuna gitmiyor tabii.

Bi de uzun oldu bu yazı, bu kadarını beklemiyordum, Ders çalışmak için geç bile kaldım, uzun zamandır cesaretimi toparlayıp psikologa gidemedim, geçmişe bakınca, aylar olmuş diyorum. Belki yarın?! bunu diyince de olmuyor.
Dün "The Ground Truth" vardı, sonuna kadar izledim. Şimdi şöyle bi şey var ki, Amerikan askerleri gittikleri savaşta kayıp verdiklerinde mi savaşı gereksiz ve anlamsız buluyorlar ya da saçma sapan bi zaferle döndükten ve orda masum sivillerin katledilmesine tanık olduklarından mı? Film bunu sorguluyor, bi nevi savaştan çıkan "ben" o askerlerden hiçbir farkım yok sanırım. Ya da var da olabilir.
Şarkı lazım şarkı - Antennas - Youngbloods - Ankara'dan dönerken otobüste denk gelen grup NewAge kim ben kim la NewWave di sanırım, ama dinlenebilecek en adam gibi gruptu otobüste.
SonSöz -
"burda anlamlı ama bi o kadar dokunaklı şeyler yazıyordum, sildim. Burda boşluk var, burda gözyaşı var, keder var."

Pazartesi, Temmuz 25, 2011

Selam Millet!

Önceki blogun fişini çekeceğim aklımın ucundan geçmezdi, haftalık blogla dönerim sanırım buralara, hiç dönemezsem de özlenir miyim bilmem ama özlerim ben.

Cumartesi, Temmuz 23, 2011

Bugün İtibariyle...

Merhaba Blogçular ;

Her zaman dediğim gibi blogum amacına ulaştı, gerçi tam olarak ulaştı diyemiyorum tabii ama bulabildiğim ergen sayısı ve beni örnek almayacakları hesaba katarsak bugüne kadar 7.500 küsür kez tıkladığınız blogumun fişini Pazar günü saat 00:00 olmadan çekmiş bulunuyorum.
Sınavım kötüydü.
Ameliyat işleri iyiydi.
Bloga geri döndüm, dönüşümle gidişim bir olacak sanırım, blog kapanmaz yazılarım duracak arada bir okumak istediğimde okumak için, yorumlarınızı, şakaları, dalga geçtiğimiz konuları hep birlikte.
Bu blog bi yıllık gibiydi o yüzden bi özet çıkarıyım dedim, kafamdan.

1- Dershaneye kaydolmuşum.
2- Dershaneden bahsetmişim.
3- Arkadaşlardan bahsetmişim.
4- Evden bahsetmişim.
5- Beceremediğim derslerden, sınavlardan bahsetmişim.
6- Umutsuzluğa kapılmışım, stres yapmışım, bırakmışım.
7- 7 ve son, beraber bunlara gülmüşüz. Evet, sanırım bu blogun yaptığı en güzel şey, alta gelen yorumların "aa kusura bakma ama çok güldüm", kusur, bakmak?, yok bakmadım hiçbir zaman teşekkürler hepinize, özellikle de kafam karışık olup da danıştığım kişilere, TEŞEKKÜRLER!'^=!'?^)

Pazar, Temmuz 17, 2011

Motley Crue - If I Die Tomorrow




Eheuhe! Şarkı manidar, uehu neyse şaka bi yana ;

- Bu hafta blogta yokum.
- Yarın Ankara... Akşam yolculuk, uyurum sanırım her zamanki gibi, sonra gölbaşına yetişince sızmış olurum uykunun en tatlı kısmında içeri güneş vurur ve BAAAM! uyanırım.
- Sınav sonuçları açıklanmadı gitti.
- Bugün hackerlarla uğraş uğraş beynimi çürüttüler.
- Feci ishalim, yolculuk çekilmez şimdi, la sabahtan beri denemediğim şey kalmadı sayıyorum ;
1 - Soda suyu + yoğurt = Yoğurt köpürdü, tattım iğrençti. 1,2 kaşık yoğurt, soda şişesinin dibindeki sodayı da yudumladım arka arkaya, midem bulandı.
2 - İlaç aldım, el-mecbur, yapacak bişey kalmayınca devreye giriyor, ama bi skime yaradığı yok.
Birazdan patates yicem, muz da yedim, leblebi de yedim, geçmiyor karnımda bi canavar besliyorum.
- Yolculuk çekilmez yeaa! dediğini duyar gibiyim, kitabımı bitirmedim hala tembelin tekiyim onu okurum. Öyle işte.
- Blogu yedekledim, bayağı bi yedekledim ayıkladım temizledim, neyse en azından taslaklara sürükledim sadece kendimin görmek istediği bi kaç yazı vardı. Şimdilik bloga erişim yok, kapalı ama Ankara'dan dönünce buraları, sırf alan adı ve kullanıcı adı karmaşasını yenmek için kapatmayı düşünüyorum, okunamaz hale gelecek blog ama silinmeyecek o bakımdan iyi sanırım. Neyse Google + yı taşıyamam sanırım.
- Bi sürü parola değiştirdim, msn , facebook, blog. Hepsini hatırlamıyorum şimdi , hatta hiçbirini hatırlamıyorum neyse en azından parolamı unuttum seçeneği var.
- Ankara Hacettepe serisinde bahsettiğim portu aldırıyorum yarın olabilir salı olabilir doktorum ne zaman istersen gel kescez seni dedi, eyvallah hobim zaten ameliyat olmak, mazoşistim ben-kidding,şaka yani- . Öfff Beaa! En fazla 1 saat bilemedim 2-3 . Neyse önemli bişey değil zaten, doktorların aralarında kullandığı lakap bu ameliyat için "sünnet". evet o kadar basit.
Hadi Kalın Sağlıcakla! (cidden hayatımda ilk defa sadece blogta kullanıyorum, ilginç)

Çarşamba, Temmuz 13, 2011

I Went Down -Film-

Cnbc-e'nin uyku bölen saati 23:00 kuşağı, her gün bize farklı filmler sunmaya devam ediyor. 
Komik Salı Kuşağı'nda I Went Down vardı. Komik olup olmadığı tartışılır tabii ki, izlemek isteyenler izleyebilir. Dün tv'de adam gibi bişey olmadığı için tahammül edebildim ama izlenebilir. Film hakkında söylenecek pek bişey yok. 

I WENT DOWN

İrlanda’dan çıkan suç komedisi I Went Down, türün tutkunlarına hitap ediyor.



Hırsızlık suçu nedeniyle 18 ay geçirdiği hapishaneden yeni tahliye olan Git, şimdilerde eski sevgilisiyle birlikte olan, bir zamanlar en yakın dostu Anto’yu mafyanın elinden kurtarır. Ancak bu iyiliği ona pahalıya patlayacaktır. Kafayı onunla bozan mafya babası, başka bir kurbanı da yanına alıp bir adamı bulmasını emreder. Ancak hem aradıkları kişi bulunmak istemediği için sırra kadem basmış gibidir, hem de muhtemel bir cinayete sebebiyet vermek her ikisi için de istenmeyen bir durumdur. -Kaynak ;
http://www.cnbce.com/Filmler/Hakkinda.aspx?FilmId=1104