Pazar, Temmuz 17, 2011

Motley Crue - If I Die Tomorrow




Eheuhe! Şarkı manidar, uehu neyse şaka bi yana ;

- Bu hafta blogta yokum.
- Yarın Ankara... Akşam yolculuk, uyurum sanırım her zamanki gibi, sonra gölbaşına yetişince sızmış olurum uykunun en tatlı kısmında içeri güneş vurur ve BAAAM! uyanırım.
- Sınav sonuçları açıklanmadı gitti.
- Bugün hackerlarla uğraş uğraş beynimi çürüttüler.
- Feci ishalim, yolculuk çekilmez şimdi, la sabahtan beri denemediğim şey kalmadı sayıyorum ;
1 - Soda suyu + yoğurt = Yoğurt köpürdü, tattım iğrençti. 1,2 kaşık yoğurt, soda şişesinin dibindeki sodayı da yudumladım arka arkaya, midem bulandı.
2 - İlaç aldım, el-mecbur, yapacak bişey kalmayınca devreye giriyor, ama bi skime yaradığı yok.
Birazdan patates yicem, muz da yedim, leblebi de yedim, geçmiyor karnımda bi canavar besliyorum.
- Yolculuk çekilmez yeaa! dediğini duyar gibiyim, kitabımı bitirmedim hala tembelin tekiyim onu okurum. Öyle işte.
- Blogu yedekledim, bayağı bi yedekledim ayıkladım temizledim, neyse en azından taslaklara sürükledim sadece kendimin görmek istediği bi kaç yazı vardı. Şimdilik bloga erişim yok, kapalı ama Ankara'dan dönünce buraları, sırf alan adı ve kullanıcı adı karmaşasını yenmek için kapatmayı düşünüyorum, okunamaz hale gelecek blog ama silinmeyecek o bakımdan iyi sanırım. Neyse Google + yı taşıyamam sanırım.
- Bi sürü parola değiştirdim, msn , facebook, blog. Hepsini hatırlamıyorum şimdi , hatta hiçbirini hatırlamıyorum neyse en azından parolamı unuttum seçeneği var.
- Ankara Hacettepe serisinde bahsettiğim portu aldırıyorum yarın olabilir salı olabilir doktorum ne zaman istersen gel kescez seni dedi, eyvallah hobim zaten ameliyat olmak, mazoşistim ben-kidding,şaka yani- . Öfff Beaa! En fazla 1 saat bilemedim 2-3 . Neyse önemli bişey değil zaten, doktorların aralarında kullandığı lakap bu ameliyat için "sünnet". evet o kadar basit.
Hadi Kalın Sağlıcakla! (cidden hayatımda ilk defa sadece blogta kullanıyorum, ilginç)

Çarşamba, Temmuz 13, 2011

I Went Down -Film-

Cnbc-e'nin uyku bölen saati 23:00 kuşağı, her gün bize farklı filmler sunmaya devam ediyor. 
Komik Salı Kuşağı'nda I Went Down vardı. Komik olup olmadığı tartışılır tabii ki, izlemek isteyenler izleyebilir. Dün tv'de adam gibi bişey olmadığı için tahammül edebildim ama izlenebilir. Film hakkında söylenecek pek bişey yok. 

I WENT DOWN

İrlanda’dan çıkan suç komedisi I Went Down, türün tutkunlarına hitap ediyor.



Hırsızlık suçu nedeniyle 18 ay geçirdiği hapishaneden yeni tahliye olan Git, şimdilerde eski sevgilisiyle birlikte olan, bir zamanlar en yakın dostu Anto’yu mafyanın elinden kurtarır. Ancak bu iyiliği ona pahalıya patlayacaktır. Kafayı onunla bozan mafya babası, başka bir kurbanı da yanına alıp bir adamı bulmasını emreder. Ancak hem aradıkları kişi bulunmak istemediği için sırra kadem basmış gibidir, hem de muhtemel bir cinayete sebebiyet vermek her ikisi için de istenmeyen bir durumdur. -Kaynak ;
http://www.cnbce.com/Filmler/Hakkinda.aspx?FilmId=1104

Pazartesi, Temmuz 11, 2011

Let the Right One In

Filmimiz çok basit 12 yaşlarında bi çocuğun başına gelen garip olmayan olaylar ve kendine has anlatımıyla 1saat54dakikanızın nasıl geçtiğini sonlara doğru anlamanız pek zaman almıyor ;
Şöyle ki sürekli Hollywood filmlerine alışık bünye illa bi aksiyon bi yakarış bi kovalamaca beklerken, filmin ana karakterlerinden vampir Eli pek de güzel pek de şirin nasıl desem, gözleri güzel mistik bi havası olan 12 yaşlarında bi kız ama uzun zamandır 12 yaşında.
Filmin can alıcı sahnelerinden  ; Vuhhuu Spoiler ile coşturur
Oskar'ın Eli'ye aşkını ilan etmesi ve Eli'nin açlıktan(kana olan) vahşileşmesi-köpek gibi bişey oluyor- hırlıyor. Oskar'ın da Eli'nin gazına gelip sınıfın artizt çocuğunun kafasına sopayı geçirmesi ve son olarak da Eli'nin sondaki hamleyle Oskara olan bağlılığını kanıtlamasını da ekleyebilirim.

Ben filmleri izlerim karakterlerin adını unuturum , olayların sırasını veya zamanını da unuturum ama şu bi gerçek ki izlediğim filmlerin çoğundan küçük parçalar halinde arşivsel şeyler çıkarıp  kendime göre yorumluyorum. Ya da bunu bazen yapıyorum. Sadece tek başıma film izlediğimde oluyor bu. Öyle yani pek bişey yoktu bu yazımızda, ergen vampirseverleri mutlu edemediğim için o kadar mutluyum ki anlatamam.

Cumartesi, Temmuz 09, 2011

Hilal C. Sendromundan Sora - Kuşum Aydın Tavşan Kardeş



Hilal Cebeci ve panpikleri, pançukları, pambukları veya adları herneyse, salgın hastalık gibi twitterin anasını ağlatırken aslında twitterin önce ebesine daldıklarını görmek hayret verici ve bi o kadar da üzücüydü.
Hilal C.'nin ilk pançuğu Kuşum Aydın sanırım , öyle olmasa Kuşum Aydın kuşluktan çıkıp Tavşanlığa soyunmaz, soyunmaz dedim lan soyunmasın da zaten allah korusun. Bak sevgili pambuğum sen Hilal'e özenip de memçüklerini açarsan biz kusarız burda. Yapmazsın öyle bi hata dimi canım kardeşim!?
Bi de ayfonu var ki pancığın "dur çekiyim, davşaan kardiiş yapcaz" demesi ile şoklarda ve hipnotize olmuş bi şekilde Alice'in tavşanına odaklanmak istedim olmadı. Canlı yayında orkestradan kel bi abimin gülmesi eşliğinde seyircilerin de ayyhhuihioh şeklinde gülmeleri, seyirci var mı la yoktu sanırım hayal görmüş olabilirim, pambik orda o videoyu çekip yüklede facebook'a sanırım.

Bu olaya da CnnTürk fanatikliğim beni düşürdü ki Saba Tümer'i gece bi bok yokken izliyorum, üzülmesin o da. Bu sıcakta da 4metrekare odamda bilgisayarımın hararetten su kaynatmasına sebep olmak istemememden dolayı sebep oldum, kendime yapabileceğim en kötü şeydi ki ekrana hipnotize olmuş bi şekilde bakarken buldum kendimi ve evet sevgili okuyan uykum kaçtı. Pamcıkların rüyama girmesine izin veremezdim. Unutmak için zapladım. Zapladım, zapladım...
Hala yaşıyorum.

Cuma, Temmuz 08, 2011

Music Within

Dün akşam , Music Within vardı Tv'de Abi öyle bi film olamaz! Muhteşemdi. Vesaire.
Filmin konusu şöyle ;

MUSIC WITHIN

Vietnam sonrası yaşanan sıradışı bir başarı hikayesi.

Music Within, Vietnam Savaşı’ndan duyma sorunlarıyla dönüp engelli insanlar yararına çalışmaya başlayan Richard Pimentel’ın gerçek hikayesini anlatıyor. Band of Brothers ve Sex and the City’den hatırladığımız Ron Livingston’ın canlandırdığı Richard Pimentel, savaşa gitmeden önce topluluk önünde konuşmak konusunda müthiş bir yeteneği olduğunu keşfediyor. Savaştan sağır olarak dönünce, hayallerini gerçekleştiremeyeceğini düşünen insanları haksız çıkarıyor ve birkaç dostunun yardımıyla harika işler başarıyor. Özellikle bir engelliyi canlandıran Michael Sheen’in performansı övgüler aldı.
Eheuheueh Copy Paste belli oluyor dimi , Cnbce'de izledim dün akşam. O yüzden Cnbce de kaynak yapsın madem.
Filmin özünde başarı hikayesinden çok , engelli(eşit değil özürlü) insanlar "normal"ler tarafından görünmedikleri üzerine kafa yorulmuş biraz da. İşin özünde "özürlü" kavramının sadece insanoğlunun kafasında oluşturduğu "insan" kavramından dolayı oluştuğuna vurgu yapıyor film. Beni öyle tavladı ama oyunculuk muhteşemdi, karakterler harikaydı, diyaloglar müthişti. Tek kelimeyle yine izlemeyi düşünüyorum o kadar beğendim filmi. En azından bende olan bi farkındalık vardı zaten size daha önce "kanser"in hollywood'a konu olmasını anlatmıştım ben. Şimdiki farklı...
Kanser hastası birine sağlıklı gözüyle baktığınızda aklınıza ilk gelen "Acaba ölecek mi?" Hö? Ölmek ? Kanser? Kim demiş ölseydi Xy ölürdü de ölmedi. 
Çok sıktıysam sizi kusura bakın, son zamanlarda kanser, özürlü demeyin hem, ben sadece oraya dikkat çektim fiziksel engeli vardır özür sayılmaz o.
Hadi kalın sağlıcakla. (hayatta kullanmam ama kan beyne hücum)
Cnbceye Teşekkürler. O olmasaydı da izlerdim :D 

Çarşamba, Temmuz 06, 2011

One Last Thing - My Sister's Keeper...

Hollywood filmlerinin sürekli aksiyon, macera veya sexten ibaret olmadığının kanıtı bu iki film.

Arada bir insanların damarına basıp, kanser, aids, veya az ömrün kaldı öleceksin gibi numaralarla damar turlarına başlanır böylece. Burda belirtmek istediğim Hollywood filmlerini eleştirmek değil dün gece yarısına kadar oturup One Last Thing'i neden izlediğim.

Dün Geceyarısı One Last Thing izlemek ve altyazılı ;

Film Cnbc-e'deydi dün. One Last Thing adını duyduğum ama damar damar üstüne yapmak istemediğimden, arada duygularımı yoklamak için ağlama numarası yapıyorum ama her seferinde gülüyorum. Mesela Babam ve Oğlum'u ele alacak olursam "Gitme deyeydim" kısmında gerçekten bi tüy diklenmesi , üzerime soğuk su dökülme efekti gibi garip duygularla dolup taştım ama One Last Thing'e dönecek olursak, Hey Dostum Bi Boka Benzemiyordu.  Hem ben neden filmin sonunda başrolün öleceğini bildiğim halde filmi izliyim ki ? gibi koşullandırmalara maruz kalmadım en azından, ama bugün sordum kendi kendime filmdeki kanser hastası çocuğun yerinde olsaydım ne yapardım ? şeklinde. 
Çocuğun yerinde ben olsaydım ; 
1 - Nikki Sinclair ile değil de Adriana Lima veya Victoria Meleklerinden biriyle görüşmek isterdim. 
Neyse boşver . demek istediğim şu hollywood'un arada nabız yoklaması yapması canımı sıkıyor, arada da hoşuma gidiyor saçma sapan işte , ee nasılsınız? nasıl gidiyor tatil ? Evet bu yazı sırf halini hatrını sormak içindi.
Filme gelecek olursam , dediğim gibi Dylan adında bi çocuk kanser son dileğini gerçekleştirmesi için bi vakıf ona yardımcı oluyor ve çocuk dileğini Nikki Sinclair ile görüşmek olarak değiştiriyor. Nikki bi topmodel , çok ünlü , çocuğun bu dileğinden sonra da toparlanamıyor falan ama türk sinemasındaki acıklıların yerini tutamıyor ve filmimiz Dylan adındaki çocuğun sahilde Nikki ile sabahladıktan sonra ölmesiyle son buluyor.

My Sisters Keeper da kitaptan alınmış , Cameron Diaz oynamasa izlemicektim , kuzenin arkadaşının okumak istediği bi kitaptı , arkadaşın ablası da kansere yenik düştü. Neyse filmde de küçük kızkardeşin ablasını kurtarmak için yapay ortamda oluşturulduğu ve en az ablası kadar acı çektiği konu olarak ele alınmış, ablası ile mutlu mesut geçinirken bi anda ablasına donörlük yapmaktan vazgeçer ve kendine vücudunun sahipliğini almak için bi avukat tutar. Filmin sonunda da abla ölüyor.










Abi acitasyon acitasyon, damar vesaire bana son zamanlarda kötü şeyler oluyor lan , neyse dün saat 1.30'da yatıp sabah 9.45'te kalktığımı saymazsak iyi sayılırım. Yarın da gerçek doğum günü tarihimi kutlamayı düşünüyorum, kutlamadan kasıt pasta vesaire. 20 liram vardı onunla şu dondurma pastalardan almayı düşünüyorum nasıl fikir? Güzel değil mi? Evet, ben de öyle düşünmüştüm.

Pazartesi, Haziran 27, 2011

Opera 11. Özel Fare Hareketleri.

Gezinti Hareketleri

Önceki Sayfa
Sağ tuşa basılı tutun ve fareyi sola doğru çekin
...ya da... sağ tuşa basılı tutun ve sol tuşa tıklayın

Sonraki Sayfa
Sağ tuşa basılı tutun ve fareyi sağa doğru çekin
...ya da... sol tuşa basılı tutun ve sağ tuşa tıklayın

Ana Sayfa'ya Git
Boş sayfada sol tuş ile çift tıklayın.



Pencere Hareketleri
Farenin sağ tuşuna basılı tutun.
Fareyi aşağıda verilen yönelerde sürükleyin.
Farenin sağ tuşunu serbest bırakın.


Yeni Sekme Aç
Aşağı sürükleyin.

Yenile
Önce yukarı sonra aşağı hareket ettirin.

Ekranı Kaplat
Move up then right

Küçült
Önce aşağı sonra sola hareket ettirin.

Sekmeyi çoğalt
Önce aşağı sonra yukarı hareket ettirin.

Sekmeyi kapat
Önce aşağı sonra sağa ...ya da... sağ-sol-sağ şeklinde hareket ettirin.



Bağlantı Hareketleri
Bir bağlantının üzerine fareyi getirin.
Farenin sağ tuşuna basılı tutun.
Fareyi aşağıda verilen yönelerde sürükleyin.
Farenin sağ tuşunu serbest bırakın.


Bağlantıyı yeni sekmede açma
Aşağı hareket ettirin.

Bağlantıyı arkaplandaki yeni sekmede açma
Önce aşağı sonra yukarı hareket ettirin.



Tekerlek Hareketleri

Sayfayı aşağı yukarı kaydırma işlemleri
Tekerleği öne veya geriye doğru yuvarlayın.

Sonraki sekmelerden birine geçme
Sağ tuşa basılı tutun ve tekerliği isteğiniz doğrultusunda hareket ettirin.

Yakınlaştırma ve Uzaklaştırma
Ctrl'ye basılı tutun ve tekerleği isteğiniz doğrultusunda hareket ettirin.

Önceki veya Sonraki Sayfaya geçme
Shift'e basılı tutun ve tekerleği isteğiniz doğrultusunda hareket ettirin.

Kaydırma
Tekerleğe tıklayın ve fareyi hareket ettirin.

Ayrıntılı fare hareketleri ve özelleştirme için Araçlar -> Tercihler -> Gelişmiş -> Kısayollar > Fare Hareketleri > Opera Standart > Düzenle ekranı...

My Opera blogundan kopyala yapıştır yaptım. Opera kullanan varsa , ben aklımda tutamam hepsini ama işe yarar belki diye paylaşıyım dedim.

Perşembe, Haziran 23, 2011

Uyku Ayini

Dün akşam gece veya günün son saatlerinde uykumun gelmesi için şunları izledim ;

Bölüm aynı ; San Francisco



Tv8'de Gülhan'ın Galaksi Rehberi, küçüklüğümde Ayna(saim orhan)'yı severdim, izlerdim. Adamın gitmediği yer konuşmadığı dil kalmamış gibi gelirdi ve öyleymiş de ama Gülhan'ı tanıdıktan sonra küçükken nasıl oldu da saim orhan'dan sıkılmadığımı anlamaya çalıştım sürekli.
Neyse dün akşam saat 23:lerden sonra ;
Gülhan'ı izledim , San Francisco'ya gitmişti, Cable Car ları gördüm, yastık savaşı da yapıyordu millet orda öldüm gülmekten zaten, kamera ışığını görüp ipini koparan Gülhana saldırıyordu.








Tabii Gülhandan önce Mtv'de True Life vardı ; Bölümün konusu şöyle : Şehir hayatından sıkılıp bunalan, gerçek doğayla baş başa kalmayı seçen iki kişimiz var bunlar da bi kampa dahil oluyorlar, bu insanlar yanlarında sadece yeşil kahve tonlarında giyecek getirmek zorunda, adamın bufalo postu vardı, domuz beynini mikserde çekip postun üzerine sürdü, post yumuşadı. Ayda 1 kez internet ve telefon hakları vardı . Öyle işte, güzeldi.

Göz kapaklarım Gülhan'dan sonra küfürlerde isyanlardaydı zaten.



Bir Uyku Ayini programının da sonuna geldik sevgili insomniaclar!

Oha! Herkes Bunları Konuşuyor.


Bütün dünya bu çifti konuşuyor en azından yabancı bloglar ve tv bilmem nelerinde gördüm, öpüşüyorlar  
bunun neresi garip ki arkaplanda olaylar, gazlar, polisler...

Pazar, Haziran 19, 2011

Arkaplan Karmaşası, Anket!...

a

b

c

Arkaplan karmaşasına şu ya da bu şekilde , her ne şekilde olursa son vermeyi düşünüyoreum blogun daha açık daha kolay okunabilir olması için de yazı metni arkaplanını beyaz yapmayı düşünüyorum.