hayat bazen çok sikik olabiliyor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat bazen çok sikik olabiliyor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Eylül 10, 2014

life is so cruel


...life is so gay

Uzun zaman önce, çok uzun zaman. Bir taslak bırakmışım ardımda, 30.05.14 tarihli. Neredeyse 4 ay... 

Mayıs önemliydi benim için, şu an eğer içinde bulunduğum bedene bir gram saygım varsa Mayıs sayesinde var. Kendime bile anlatamazken, insanlara anlattım. Çok yakınlara, çok uzaklara, hepsine. 
Alkolle kafayı bulup sokakta hunharca öpüştüğüm kadından da bahsettim. Tanışıyorduk. Şimdi ise öpüşüyorduk. Dünyanın en saçma anını yaşarken ben, bakterilerimiz taşınırken, dillerimiz kırbaç gibi döğüşürken, dişleri dudaklarımı bulmuştu. Neler hissettiğimi anlatamam, hele burada hiç. Neyse ki o sızdı, kustu...ben de. Hayatımın en zor anıymış gibiydi, suçluluk da vardı. Ama en kötüsüydü. 

Hazirandan nefret ettim. 3 hafta boyunca köpek gibi çalıştım bi' hastanede. Karşılığında aldığım ise, illegal yollarla dolandırılan insanlar, iş etiğinden nasibini almamış doktorlar-hemşireler-temizlik görevlileri-sekreterler, en dibinden en yükseğe herkes birbirinden lanetti. Sessiz de kalmak zorundaydım, kaldım. Eğlendiğim zamanlar da oldu tabii ki, yeni insanlarla tanıştım...of lanet olsun yeni insanlara istemiyorum yeni insan tanımak, sevmek...çok kızgınım, üzgünüm. Oysa 4 ay önce sevgi dolu bi adamdım ben, çok değiştim. İyi de değiştim kötü de, boktan da, saçma sapan bi adam oldum çıktım belki de, kendimden nefret etmiştim hatta ama şu an kendime saygı duyuyorum. Nasıl bi seviyeye geldiğimi görmek açısında bu keskin dönüş, bu hadsiz ayrılış ve kabuğa çekilmeler iyi geldi aslında. 
-bir örümcek eşlik ediyor, ağını yeni ördü, sanırım tavandan indi de izlemeye koyuldu beni. Laptop'ın sağ tarafında havada asılı kalmış- 

Temmuz, işten ayrıldığım ay. Neden işe güce endeksliydim ki ben bu sene? Hep parasızlık, hep alınacaklar listesi yüzündendi. Alınca mutlu olacağıma inandığım şeyler yüzündendi. Ah, kapitalizm. Gözümüz kör olmuş resmen. Alamadım. Mutlu da olamadım. Mutlu olamadım ve sonra geri döndüm memlekete. Memlekette iyice bi kötü oldum, nefret ettim. Toprağına ayak bastığım ilk andan beri nefret ettim, havasını soluduğum ilk andan itibaren! Beni kötü şeylerin bekliyor olduğunu hissediyordum çünkü. Ve öyle de oldu. Ailemi bırakın destek olmayı, işten ayrılmam konusunda beni suçlu görmeleri bardağın son damlasının taşmasına değil buharlaşmasına neden olmuştu. Ailemize kuraklık hakimdi, içimizi serinletecek tek bi damla kalmamıştı. Eskisi gibi konuşulmuyor, atlatılan bunca şey tek çırpıda unutuluyor, üstüne bi de yaşanan yeni zorluklar da eklenince...ve bundan bile sorumlu tutulunca ben. ÇILDIRDIM! 

Ağustos, sabır ayıydı. Biterdi çünkü, Eylül sabırsız bi erken doğandı. Ağustos'u zorlardı ve gelirdi.
Ev tutmam gerekiyordu, kazandığım birkaç kuruş da eriyip gitmişti. Elde sadece bir aylık kira vardı. Saçma sapan bir sebepten ötürü, bahanelerle benle ev arkadaşı olmayı reddeden eski ev arkadaşım. Durduk yere böyle bir haberle gelince, sarsıldım açıkçası. İnternetten ev ve ev arkadaşı aramaya başladım. Çeşit çeşit insan, sapıklar, aptallar, ve sadece yalnız olanlar. Sadece yalnız olanlardan birine denk geldim, ilanı gayet açık ve espriliydi, tahammül edemediği iki şeyin ''batak masaları ve beyaz atletliler'' olduğunu yazmıştı alaycı bi dille. İrtibata geçtim, Facebook iyiydi. Arkadaş olarak ekledim, profilinde gezindim. Ortalama müzik, ortalama film, kitap yok ya da yazmamış. Paylaşım hiç yok veya kaldırılmış. Fotoğraf toplam 3 veya 5 adet, onlar da etiketlenen. Evi görmeye gittim memleketten otobüse atlayıp. Özlemişim şehri. Yabancı gibi hissettim kendimi, sırtımda sırt çantası elimde telefon navigasyon açık. Evin adresini vermişti. Evi de bulmuştum sonunda. Neden evden bahsediyorum ki o kadar? Yaz boyunca beni en çok mutlu eden şey buydu da ondan! Evi gördüm, adamla tanıştım. Ev güzeldi. Her şey güzeldi, eşyalar, düzen. Evin enerjisi hoşuma gitmişti, tamam tutuyorum dedim senin için de bi sakıncası yoksa. Ve evde geçirdiğim 2 hafta. 

1. Hafta; 
Ortama yabancılık, rahat rahat uzanamıyorum bile. Kişiliğimden dolayı, genelde max 10 gün sürer alışma sürecim. Neresi olursa olsun fark etmez. Bir de kişiyle geçirilen zaman da önemli tabii. Eve gelen giden, tanımadığım yüzler hep. Bir de adam öğrenci değil, ev arkadaşım yani. Ona kısa Evark diyelim, ev.ark. bir memur. Çalışan bi adam. Bu da tuhaf bi durumdu. Daha önce öyle bi şey başıma gelmemişti. Yani hep benim gibi öğrencilerle birlikte yaşadım. Fark yok. Yani şimdilik. 

-Tabii ben bu arada en yakın arkadaşımla hasret gideriyordum, evde çok da durmuyordum- 

2. Hafta
Tuhaflıklar haftası, artık birbirimizi tanıyor gibiydik. Yani yüzeysel olarak. Daha önceki ev arkadaşı geldi ziyaretine, o adamla hemşeri çıktık, iyi mi? İyi adamdır diyorlardı hep. Ev arkadaşım iyi adamdı, peki ben ona göre ne kadar 'iyi adam'dım. Önceki ev arkadaşının GBT sine baktırmış, benimkine baktırmamış, öyle söyledi. Mülayim tipmişim ben, gerçekten de öyleyim aslında. Yani karıncaya bile zarar vermeyecek adamım, ama üvey amcamın kafasında rakı bardağı patlatabiliyorum. Manyağım yani, ama içimde hep. Bu arada hakediyordu. 
Benim memlekete dönüş için gelen ısrarlara katlanamamam ve babamın yurtdışına dönecek olması. Parasızlık...dönmeme neden oldu. 

1 haftadır memleketteyim. Yakında dönüyorum, evime, gerçek olana veya bana ait olana, bilmiyorum nasıl tanımlamam gerektiğini bile bilmiyorum. 

Cuma, Mart 09, 2012

Ergen İsyanı

Selam millet,
Muhtemelen bu yazıyı sırf başlığından dolayı okumayacak milyon insan sayabilirim ama zaten ben de sizi uyaracaktım, ehe. Boşverin okumayı görürseniz bile görmezden gelin, Başlıyoruz ;
Bugün yine bir kahvaltısızlık klasiği ve kahvaltı yerine dinlenen bleeding me, fade to black ve mama said dinlemek iyi gelmedi sanırım, aslında iyiydi ama günün ilerleyen saatlerinde de bunalmak ve onun gibi şeyler. Dershaneye gittim, hiçbir şey atıştırmadım aç olmama rağmen. Aç olduğumu bile unutmuşum sanırım. Neyse hocalar da yoktu bugün, varlar ama ders yok. Ne biçim dershane !'+%&/ 2. dönem düzelecek deseler de hiçbi sikime yaramaz. Dediğim gibi bu saatten sonra tek başımayım. Yapacak bişey yok. Dershanede malca geçirilen 2 saatten sonra, eve dönme kararı aldım. Ama önce doktora uğramam gerekiyordu. Doktora gittiğimde de herzamanki kalabalıkla karşılaştım bi "merhaba" diyemeden geri döndüm. Anlatacak bi kaç şey vardı. Mesela hayatımda değiştirebileceğim iki şey buldum ; 
1. Eskisi kadar inek olmak, ders çalışmaktan zevk almak. 
2.si ise internet bağımlılığından kurtulmak. -zevkten dört köşe olmuyorum bilgisayar başında durunca.  En azından bu ikisini halletmem gerek biran önce.
Neyse elim boş döndükten sonra, evde kesinlikle daha çok bunalacağım fikri yerleşti önce. Ondan sonra da evin boş olmasını diledim. Keşke eve gelmeseydim. En azından akşama kadar. Keşke...keşke 2...keşke 3. 
Eve geldiğimde kimse yoktu 1 saate kadar. 1 saat sonra annem ve kardeşim gelmişti. Annem geldiğinde, beni beklemiyordu şok oldu tabii. Konuştuk, şakalaşıyorduk. Ta ki pazartesi günü yapılan tartışmanın kritiği çıkarılana kadar. Kritik çıkarırken yine tartıştık. Yengem de annemi haklı çıkarınca yine tartıştık. "Hatalıysam ara!" hatalıydım ama arayanım yoktu -şimdiye kadar. Babam da tabii bir yandan başlayınca -msnde görüşüyoruz o sırada- tam koptum. Netin açık olması, kameranın bana dönük olması, mikrofon dahi umrumda olmadan saydım. Seçerek döküyordum kelimeleri. Daha dikkatliydim ama bu kez hepsinden kötü oldu. Babam da saymaya başladı ; 
-İnternetin var yok efenim sınırsız da şu kadar yıllık ödüyormuş da bilmem ne. -ee hadi bunu geçtim.
-Evi tadilat istedin yaptık, dedi. Oha dedim bu kez, evin yapılması taraftarı değildim ki o zamanlarda tam sınav arifesinde evimizde balyozlar vardı. Yani kafamın sikilmiş olduğu ve sınava çalışmayı bıraktığım dönemdi o dönem. 
-Yok efenim internetten ayakkabı bakıp sipariş ediyormuşuz. Hadi onu geçtim alıp almama kararını siz veriyorsunuz sevgili ailem! Almasaydınız arkadaş, zorla aldırdık sanki. 
-Yok efenim ben 1000liralık telefon istiyormuşum, lan onu geçtim telefon 1000 lira değil. Tarifeli telefonları göstermiştim anneme, topladığın 24 ay tabii ki 1000 lira yapıyor ama aldırmam tabii ki. 
Hadi bütün bunları geçtim kardeşime kötü davrandığımı iddaa eden bi annem var, allahım sana geliyorum. 
Ondan sonra da yok efendim ben senin için -hastane zamanları- kan ağladım diyince. Patladım tabii. Sen bana malınmışım gibi davranamazsın, saçıma, kaşıma, gözüme karışamazsın diyince de. BAAAM! 

Bugün hava çok güzel yaklaşık 20 derece, sıcak, güneşli. Kuş cıvıltıları, mart kedileri ve bilimum yaratık seks yaparken benim düştüğüm hallere bak. Mart kedileri bile güneşin tadını çıkarırken, ben bir kedi kadar olamadım be blog! Siktir olup gidesim var, eğer bu kadar sorun benim başımın altından çıkıyorsa.