2012 maDDonkey depreşıın 1 numara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2012 maDDonkey depreşıın 1 numara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Haziran 21, 2012

Depresyon Böyle Bişiy ki?! -hayatınızı sikebilir!-

Boku yemek üzere olabilirim, ne yaptığımın farkındayım ama bunun neyle sonuçlanacağının farkında değilim. Siktir etmek, çok basit gibi görünebilir ama benim için öyle değil. Tamam, tamam bu saatte buraya gelip yeni ergen olmuş, sesinin değişmesiyle, koltuk altının kıllanmasıyla veya genital bölgesinin, kıla takılmayın, sadece demek istediğim neden buraya bu saatte gelip, ağlak ağlak yazdığım? Bunu neden yapıyorum? Kendime faydam yok, başkasına da. Evet, kötü geçen bir sınav ama telafisi gayet mümkün bir sınav ama çok zor. Nasıl yapıldığını biliyorum sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bir haftadır başım ağrıyor, çok ağrıyor. En arka kısım, bu da beni deli ediyor. Stres yapıyor olabilirim, evet lanet olası stres. İlaç kullanmama rağmen ve bunu 3 haftadır yapıyor olmama rağmen, hala stres yapıyorum. Sanırım stres faktörlerini hayatımdan çıkarmam gerek, bir kaç faktörü eledim ki çok faydasını gördüm. Size kafamdaki çingenelerden bahsettim değil mi? Onlar da kentsel dönüşüme kurban gittiler. Evet, kıçlarına tekmeyi bastım, gökdelenler, avm'ler ve yaşam "kompleksleri" kurmayı planlıyorum. Yıkım tüm hızıyla sürüyor, deli gibi klavyeye çarpan parmaklarım iş makinelerinin sesini bastırmaya yetse de, bu hengameden sıyrılamayan ve yara alan loblardan bir kaç tanesine göz atmam gerek. Delirmek diyorlar ama hayır buna izin vermeye niyetim yok, ne bok yersem yiyim, MÜHENDİS OLMICAM! Daha entel bölümlerden birine gitmeliyim, peyzaj ok seviyorum çiziyorlar ediyorlar, kendimi daha ön planda gösterebileceğim bir alan. Şehir bölge mmm yummy! zor olduğundan bahsediliyor ama üstesinden gelebilirim. Çizmek, biraz daha çizmek, sabah akşam çizmek. Bu benim için zor değil, bilgisayar başında 3 boyutlu çizimler yapmak da, onları photoshopla daha gerçekçi hale getirmek de. Zor değil bunlar ama önce çingenelerimi canlarımı ikna etmem gerek. Kafamdakiler, yarısından fazlasını göçe zorladım, mübadele veya tehcir siz adına ne derseniz, yeni insanlar gelir mi bilinmez ama buralar uzun süre boş kalmaz...

Az önce It's kind of a Funny Story izledim ; İnceleme -
Benim de tanım depresyon sevgili Cool Craig, iyi bir okulda okuyordum ve evet benim de annem abartmayı seviyordu. Sonra ne olduysa sen ona "küresel kriz, ekonomi, savaş..." desen de sebebini kimse bilmiyor. Kanserin hastalık olduğunu biliyoruz. Tedavi sürecini, maliyetini, ağrısını, sızısını. her şeyini. Peki depresyon nedir? Ne boktur, ne anasını sattığımın hastalığıdır bu? Bir kere hasta olduğunu düşünüyorsun bir süre sonra, sonra bir bakıyorsun hayır diilim diilim ben! diyorsun bu da durumu daha boktan hale getiriyor çünkü anahta kelime ne? Hadi hep beraber söyleyelim, bu bir grup terapisi! Yihhuu! Anahtar kelimemiz "KABULLENMEK" neyi kabulleneyim Sn Dündar? Pastahanemde fare olmasını mı? Burayı mühürlemenizi ve çocuklarımın aç kalmasını mı? Tamam bu ekmekler pastalar insanların sağlığı için zararlı olabilir ama... Tıkanılır. İşte bu noktada yardım alıp, o fareleri pastahaneden temizlemeğe ihtiyacım var. Dündar bey de kafamı mik mik ...dimi? Hem biliyorsunuz Sn Dündar bir böcek taa Afrikadan bir muz kabuğunda geliyor yea!
Kanserin filmini yaptılar bu orospu holivudçular. Depresyonunkini yapmışlardı zaten Prozac Nation diye, yukarıda bahsettiğim film biraz daha naif, kibar, böyle ergenler var aşık oluyorlar falan. Benim hayatım Cool Craig'inki kadar basit değil.
Diyeceğim odur ki; boktan boktan gidiyoruz, ne kadar boktan olacağını da 2 ay sonra anlayabilirim sanırım.
Hadi bakalım, umutlu umutlu polyannacılıktan bıktım amk! Tedavi sürecine katkıda bulunmak yerine hayatımı sikmekten başka bir şey yapmıyorum, belki ben de Cool Craig gibi şu kolej-üniversite zımbırtısını yırtıp atmam gerek ya da hayatıma hangisi müdahale ediyorsa, tam ucundayım. 

Perşembe, Mart 01, 2012

Çöpü Boşalttım, Gidebilir miyim?

Selam millet,

Sınava kadar görüşmeyebiliriz veya görüşürüz ama blog okuyamam, yazamam, yorum yapamam. Ben sınavı kazanıyım, kurtuluyum da... -komik değil ama gülesim var- buna ihtiyacım var. Dün master'la konuştuğumuzda inekleme turlarına başlayacağımı söylemiştim. Ee master'ın haberi var, rey'in de haberi var. Sizin de haberiniz olsun istedim.
Bugün dershane bomboştu, hoca anlamında değil ama. Sessizdi, sakindi. Kimse derslere gelmiyor artık. Ben ve 4 kişi daha sınıftayız. Bu saatten sonra konular bittiğine göre sorularımı çözmeleri için kullanabilirim bu durumu. Leyhime çevirmek güzel olacak gibi, becerebilirsem. Doktorumu görmek için hastaneye gittim, kapısının önü kalabalık -her zamanki gibi- reprezant bile vardı. Neden o saatte geliyorlar ki?! Saat 11:20 idi gittiğimde. Sekreterden rica ettim muayene günümü kontrol etmesi için, 11 gün geçmeliydi. Anlayacağın haftalardır gidemiyorum. Boşlukta gibiyim, böyle bomboş. Hani yapmak istediğin yüzlerce şey var ama... Ne biliyim yapmak istediklerimle yapmak zorunda olduklarım ikisini ayırt edebilsem de kendime işkence ediyormuşum gibi geliyor, eskiden öyle değildi. İneğin tekiydim, ve mahallenin "en çalışkan çocuğu" kıvamındaydım. LGS kazanılır, umut kazandı. Takdir alınır, umut aldı. Eski günlerimi özlüyorum. O zamanlarda ise -çocuk olmama rağmen- şimdikinden daha fazla ciddiye alıyordum her şeyi, hatta eskiye dönüp o gerizekalıyı dövüp adam etmek isterdim. Bu gerizekalı benim çocukluğum oluyor. Hani haylaz çocuklar olur ama çok çalışkandırlar, ben haylaz olamadım direkt çalışkan oldum. Sessiz pisliğin tekiydim. Hatta çoğu zaman amerikan dizilerinde gördüğümüz inek'lerden biriydim ama o kadar çirkin değildim yahu, tipteki şirinlikten yırtıyordum. Çok daha kolay kız arkadaş edinebiliyordum, yalnız değildim. Dershanede de "çok çalışmama rağmen" görülmeyen kişiydim, ne biliyim orta halli bir öğrenciydim ama çok çabuk sıyrılabiliyordum, hırslıydım belki de. Şimdi de öyle olmak istiyorum, orta halli olmama rağmen aradan sıyrılmak istiyorum. Başarısızlığa uğradığımda da siktiri çekmek istemiyorum. Ben küçükken, kardeşimle atari oynardık -kasetli olanlar- street fighter'daki yenilmek zoruma giderdi mesela. Gerçek hayatta kavga ederdik, onunla oynamazdım. Kendi kurallarımı koyardım çoğu zaman. Aile tarafında da çok ilgi gören bi çocuktum, okulda da öyleydim. Eee, şimdi de dershanenin orta halli öğrencisi olmak koyuyor adamım! İşin kötüsü böyle hissettiğimi farkettiğimde dershanede durmama, eve kaçma gibi saçma sapan şeyler yapabiliyorum Bugün de o günlerden biriydi. Doktorumun kapısını çalsam veya 1 saat beklesem belki bunun nedenini öğrenebilirdim, bu yüzden yarın zamandan çalıp gidecem. Bu kez gidcem. Psikolog falan beni kesmiyor hacım. Sevmediğimi de söylemiştim. Ama psk. dr.'un da bana ayıracak vakti olmuyor, çok kalabalık. Zaman da ayırıp en az 1 saat bekliyorum. Belki daha az ama beklemek de zoruma gidiyor, böyle sıkıntı basıyor. Terliyorum, daha çok ellerim. Dışarı çıkmak istiyorum ama çıkarsam eğer geri dönmeyeceğimi bildiğim için denemiyorum bile. Bekliyorum sadece, tahammül edilemeyecek bi his değil ama "i don't wanna fight" diyor şarkının birinde, arka planda çalıyor tvde. Ben de yoruldum yahu, cidden. Hani hayatımın belli dönemlerine denk gelmesi, talihsiz. Bazen de özel hissediyorum kendimi. Hatta sırf böyle hissettiğim için diğer insanların da bana ailemin veya doktorlarımın davrandığı gibi davranmasını istiyorum. Hatta bu yüzden olabilir ki rehberlikçiyle tartışmalarım çok boşmuş ve gereksiz. Sorun sende değil hocam, bende. Diyorum şimdi de. Bir savaş kazanırsınız ya da kaybedersiniz, sonucunda size ait olan bir madalya olur veya ailenize ait. Sonuçta ortada bi ödül var. Ben ödüllendirilmedim. Ya da belki sizin gördüğünüz "ödül" olan benim için pek de "ödül" olmuyor olabilir. Bundan da emin değilim. the Ground Truth'daki gibi ama onun kadar abartılı değil. Garip hissediyorum, bu sana "saçma" gelebilir, belki de öyledir. Hatta sınava bir ay kala böyle hissediyor olmak da boktan. Karamsarlık diz boyu, hocaları da bu saatten sonra takmak anlamsız zaten. Yok şu konuyu bilmezsen kazanamazsın! Hocam, ben Odtü'ye gitmiyorum, belki de gidebilirim ama şu an gidemiyor olmam da kafamdaki boşluklar. Odtü uzak değil yahu, tam şu noktada. En azından nerde olduğunu biliyorum. Bir hedefim var ama bazen de hayal kurduğumu düşünüyorum, ya da hayal mi gerçek mi lan bu?! dediğim zamanlarım oluyor. Mesela "ben istanbul üni. peyzaj kazancam" dediğimde, istanbul mu sen mi ahah diyen var, ya da peyzaj okursan aç kalırsın diyen. Umrumda da değil hani ama ya onlar haklıysa? Hep ben haklı olmak istiyorum, benim istediğim olsun. Kendi hayatım için tabii, başkasına müdahale edemeyecek kadar pisliğe batmış durumdayım. Hatta birine "seni seviyorum" demek kadar zor bir şey yok, benim için. Eğer bu iki kelimeyi söylersem karşıdaki kişinin hayatını mahvedeceğim gibi geliyor. Sinir ediyor. Ben kimsenin hayatını mahvetmeden önce kendi hayatımı düzene sokmam gerek.
Turgut Uyar - Atlı Karınca'dan alıntı ; Görünen Köyün Kılavuzu'nda denk geldi, iyi ki de denk gelmiş.
Gün doğsun bir arınayım istiyorum
Güneş tozlu caddeler kaygılarım beni bir arıtsın istiyorum
İşte tam böyle istiyorum

Bu zamana kadar yazdığım yazıların çoğunda kafamdaki "çöplüğü" boşalttım ama hiçbir zaman bu kadar hafif veya açık olamadım sanırım.

Eve çok erken geldim, siz orda okulları tatil edin, ben burda bahara giriyim, basbayağı güneş vardı öğlen. Hatta sıcaktı ya da ılık. Eve geldiğimde kimse yoktu, anahtar her zamanki yerinde ama ben bunu -herzamankiyeri- yeni buluyorum. Dünkü çıldırma "kapı tekmeleme"den sonra annemi aramam yetti anahtarın yerini öğrenmem için. Yoo, paspasın altında değil. Neyse, eve geldim, sıcaktı işte dediğim gibi. Biraz sonra kardeşim geldi. Sonra da kuzen geldi. Dün akşam mı konuşmuştuk, hatırlamıyorum işte ama sürpriz oldu. Film aldı benden, bir kaç adet. Sohbet ettik vesaire. O gittikten sonra, kapıyı pencereyi  kapatıp sobayı yakmaya çalıştım. Üşüyordum. Hatta şu an ayak parmaklarım uyuştu soğuktan. Sobayı yakıyım dedim. Kömür çuvalının içine girmiş gibi oldum. Evet, beceriksizin tekiyim. Bizim evde sobayı ben yakmam. Şimdi de yanıyor gibi.

Yazının ilk kısmında da dediğim gibi, uzun zaman değil ama bir zaman uzak kalmam lazım bu diyardan, umarım daha mutlu bir şekilde dönerim geri. Ara vermek iyi gelecek sanırım. Denemeden öğrenemeyeceğim için. Geri döndüğümde yeni bir savaş kazanmış olabilirim, -gülüyorum ciddi anlamda- yoo yoo ciddiyim, savaştan kasıt da şu lanet sınav. Kazanılması için elden gelen yapılan.

Şimdilik hoşçakalın!