özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Mart 24, 2016

Hayatımın Son 4 Yıllık Özeti

...

Merhaba,

Eylül, 2012

Üniversiteye başladığım tarih, başlamadan da önce blog yazıyordum, tabii isim değişti tema değişti her şey değişti, en önemlisi de ben değiştim.
Kaydolmadan önce  bir yazı yazmıştım Madem Üniversiteye Gideceksin - başlığıyla. Hoş, bu liste bir şeyleri kenara yazmanızın aslında ne kadar faydalı olabileceğine işaret ediyor. Ne kadar saçma göründüğü umrumda değil.

Üniversiteye kaydımı yapmış, hatta güzel bir apartta kalmaya başlamıştım. Minik bir şehir keşif turu yaptıktan sonra kendimizi AVM'de bulmuşuz, ben de Oyuncakçıdan minik maket otomobil almıştım minik ''Shelby Cobra'' hala da durur memlekette şu an.

Okul güzel başlamıştı benim için, hazırlıktaydım. Dersler zor değildi ama tabii yeni bir dil (almanca) öğrenmenin verdiği bir şaşkınlık hali, zorlanmıyor değildim ama gözlerimi ve zihnimi feda edercesine çalışıyordum. Sosyal'in sözlük anlamını geçtim, zihnimde bile böyle bir sözcüğe yer yoktu.

Tabii Eşek Almanya hayalleri kurduğundan, planlarını ertelemez ve çok geçmeden yani Kasım ayında planlarımı ve ilk başvurumu yapmış oldum. Sonucu sormayın, gidememiştim, oysa mülakat çok iyi geçmişti. Gönüllülük projesiydi, 1 yıl sürecekti ve maalesef okulu da bir yıl uzatmak zorunda kalacaktım. Olmadı, iyiki olmadı? Belki de.

Üniversiteye ait bir eylem değil gezmek, biliyorum fakat ben ilk defa gezi amaçlı başka bir şehre Mayıs, 2012'de gitmiş. İzmir, ah, güzel kadın, güzel şehir İzmir. Aşık etti kendine zaten şıpsevdi olan sıska adamı. Tekrar gitme fırsatı bulamamıştım, aynı tarihte de Aydın'a arkadaşlarımın yanına gitmiştim, keyifliydi, yalnız başımaydım, özgür hissediyordum. Tabii cebimdeki para bitene kadar, maddi özgürlük de önemli bir yerde.

-bu arada Eşek blogunda bunları yazmaya devam eder-

Eylül, 2013 ve sonrası...

Aparttan kurtulma eve taşınma telaşı. İlk defa evim oluyordu, bu benim için inanılmaz bir duyguydu çünkü ailemle geçirdiğim 20 yılın sonunda tamamı bana ait olmasa da seçtiğim biriyle aynı evi paylaşıyor olacaktım. Dolabımızı memleketten gelen yiyeceklerle doldurur, akşamları ise dizi izler veya arkadaşlarımızı davet eder kağıt oynardık, bazen de biz giderdik. Güzel vakit geçirdik, arada minik sürtüşmelerimiz tartışmalarımız olurdu ama genel olarak kabul edilebilir düzeydeydi, ve de karşılıklı saygı çerçevesinde. Ama Tanrı'nın hepimiz için olduğu gibi benim için de minik, tatlı planları vardı, tabii şu an erken onları anlatmaya.

Kasım, 2013

Bahsettiğim gibi Almanya planları ve de sigorta şirketlerinden aldığım saçma sapan redler, belki de ben bilmiyordum ve başka bir yolu vardı, emin değilim ama Almanya'ya giden yollar kapandı ama ben yine de vazgeçmemiştim. Yine aynı tarihlerde, gelecekte çekmek istediğim film projem hakkında yazmışım, benimki de delilik. Werner Herzog da deli...
İlk sömestrı deneyimlemiştim sonunda ve sonuçtan memnun değildim, yalnızken daha mutlu bir ruh hali içindeydim o zamanlarda aileden ne kadar bağımsız olurrsam o kadar iyi hissediyordum, çünkü bu tür bir özlem vardı içimde.

Aralık, 2012

İlk defa kulübe gitmiştim. Çok sevdiğim iki arkadaşım ve alman hocamızla birlikte. Giyecek bir şeyim yoktu ama sorun değildi arkadaşım ödünç vermişti ve evet ödünç gibi duruyordu. Çok eğlenmiştim, nasıl göründüğümün önemi yoktu. Çok çok para da harcamıştım ama değmişti, hatırlanacak güzel mi güzel bir gün geçirmiştim. Fırsat buluyorsanız değerlendirin, eğer ki geçmişe bakıp bir güzel anı görmek istiyorsanız.

Mart, 2013

İlk nargilem ve baş dönmesi. Parasızlık...

İlk tren seyahatim ve de eşlik eden arkadaşım da hem en iyi arkadaşım olacaktı gelecekte hem de dava ettiğim kanlı bıçaklı olduğum kişi. Hayat...

Bu tarihte YGS'ye hazırlanmak için ablasının yanına taşınan kuzenimle güzel zaman geçiriyor, bira film cips üçlemesiyle ardından güzel muhabbetler yapıyorduk.

Ocak, 2014

Almanya'ya gitmek adına Kasım'da yapmış olduğum başvurunun mülakatı bu tarihte yapıldı. Minik bir kasaba, şehirden uzakta, engelliler için oluşturulmuş bir rehabilitasyon merkezindeydi proje. Mülakat iyi geçmişti fakat kabul edilmemiştim, demek ki yeterince iyi geçmemişti.

Nisan, 2014

Almanya olmamıştı ama Antalya'da iyi bir hastanede tercümanlık stajımı yapacaktım, kabul edilmiştim. Güzel bir workshoptan sonra macera başlamıştı.

Mayıs, 2014

Kendimi bulma ayıydı. Kendimi tanıyordum artık. Kendime saygı duyuyor, görmezden gelmiyordum.

Haziran, 2014

İşe giriş, Antalya, yepyeni bir dünya idi benim için. Fantastik geliyordu, eğleniyordum, yoruluyordum ama değiyordu çünkü sevdiğim işi yapıyordum bu da dört kolla sarılmama neden oluyordu.

Temmuz, 2014

İşten ayrılmak zorunda bırakıldığım karanlık günlerin yaşandığı, doğumgünümü bir kebapçıda kutladığım tarih.

Ağustos, 2014

Ailemin bazı durumlarda, bazı olaylara karşı ne kadar da sabırsız durabildiklerinin kanıtı ayrıca evsizdim ve ev arıyordum, neyse ki kısa sürede internette gördüğüm bir ilana mesaj atmıştım ve evi tutmuştum. Tanışma babında bir süre evde kaldım ve maalesef bazı şeylerin şimdi olmasa da ileride ters gideceğinin sinyallerini vermişti.

-Burayı geniş bir özet şeklinde geçeceğim.-

2015 - 2016

Ev arkadaşımla ilişkimiz genel itibariyle iyiydi, çalışıyordu memurdu ama ben öğrenciydim, buna rağmen aramızda samimiyetsizlik yoktu. Aksine beraber spor yapıyor, dizi takip ediyor arada bir de film izliyorduk, keyifliydi her şey, pek dışarı çıkamıyorduk. Her şey yolundaydı ta ki yakın arkadaşımla mahkemelik olana kadar. Hayali karakterlerin olduğu hayali bir yan bloğum vardı, ruh hastası kadın da bunu kullanıp benim gerçekte bambaşka biri olduğumu anlatan bir mesaj atmış ev arkadaşıma, bundan sonrası pek keyifli değildi, evden ayrıldım. Sonrasında bir arkadaşımın yanına yerleştim, kedimiz vardı, onun kedisi ama benle gündüzleri daha çok vakit geçiriyordu minik tatlı Roza, bebekleri vardı onunla ilk tanıştığımda. Güzel ama bir o kadar zorlu 2. dönemi de bu arkadaşımla birlikte geçirdim, ta ki misafirlerime karşı pek sıcak tavırlar sergilemeyene dek, ki bu da ayrılmamıza neden oldu.
Ondan sonra ne mi oldu?
Yaz ayında, gelecekte bir yerde inanılmaz işime yarayacağına inandığım arapça kursuna gittim, A1 seviyesinde sertifikamı da aldım. Her şey yolundaydı. 
Hayatım inanılmaz bir şekilde düzene girdi. Düzenli bir hayatım, iyi ders notlarım ve de güzel bir okul hayatım vardı. Maddi açıdan hiç sıkıntı yaşamadım bu sene desem yeridir, hatta pahalı mağazalarda beğendiğim üç-beş parça ne varsa satın alıp çıktığımı, görmemişlik diyebilirsin belki ama 90 euro değeri olan ayakkabıyı, yine 90 euro değerindeki çantayı satın aldığımı biliyorum. Artık ertelemiyorum, ne hayatımı, ne alacağımı ne de yaşayacağım diğer hiçbir şeyi. İsraf diyebilirsin, ama bana öyle gelmiyor. Ben sadece mantıklı bir açık bulup oradan saldırıyorum, indirim gibi. Aldığım son ayakkabı tenisçi Roger Federer'in sponsorluğunu yapan markaya ait. Keyifli.

Konudan saptım.

Yeni bir sene yeni arkadaşlıklar, mecburiyetten doğan sahte arkadaşlık ilişkileri, doğurdu. Bundan memnundum çünkü zaten hayatın normal seyri öyleydi. Hele ki benim gibi arkadaş edinme konusunda pek iyi bir modda olmayan biri iseniz.

İnsanlarla baş etmeyi öğrendim. Onlara gerçekte kim olduklarını değil de olmak istedikleri kişiyi onaylarcasına hareket ettim, çünkü kimse doğruları duymak istemiyordu.

16.12.2015 - 30.12.2015

Bu iki hafta benim için geleceğimin şekillenmesine yardım olacak en önemli adımlardan biriydi. Size bahsetmiş olduğum yaz ayında aldığım arapça kursu, Almanya'da yapacağım staj için asil adaylardan biri olmama yardımcı oldu. Yani Haziran'da Almanya'da staj yapacağım, tercümanlık yapacağım.

Ocak, 2016 ve sonrası

Erasmusa başvurdum, her ne kadar son senemde gidecek olsam da yine de okulun uzaması durumunu göze almıştım, gözüm dönmüştü diyebilirim.
Sınava girdim, bir de staj durumumdan dolayı özgüvenim tavandı diyebilirim. Sınavı geçtim ve de ikinci oldum. Aslında birinci olabilirdim ama not ortalamamdan dolayı 2. oldum önemli değildi.
Bu arada bu olayın, Madem Üniversiteye Gideceksin - şu yazıdaki 6. maddede -Erasmus'la iki üniversiteden birine git, biri Köln'de. Aklında bulunsun, Köln'e gitme hayalleri kurduğunu biliyordum bu yüzden bunun için gerekirse kıçını yırt! 
Bu hayalim gerçekleşti ve tam da dün itibariyle hayalim olan üniversiteyi seçtim. Bu olayın bendeki önemi ise, Ağustos 2012'de bu yazıyı ve bu maddeyi yazmışım üstünden 4 yıl da geçmiş, ben ise hayalimi gerçekleştirmeye daha da yakınım. 

Özet olarak eklemem gerekirse;

“Üzülme! İstediğin bir şey olmuyorsa, ya daha iyisi olacağı içindir ya da gerçekten de olmaması gerektiği için…” Mevlana 

Bir de şu var; 

Geçmişe bakıyorum da, amaçlarım her zaman ertelenmek zorunda kalan zaman kırıntıları gibi sonra da geçmişte bir yerde onlara ''anı'' dememi bekliyorlarmışçasına... Atyarışındaki Eşek

Görüldüğü üzere, hayallerinizi amaçlarınızı erteleyin ama sonunda onlara ulaşın. Bir şekilde ulaşın.
Ayrıca, yazın. Bir kenara hayallerinizi yazın, yapmak istediklerinizi yazın. Bir gün illa ki, o basamağa erişince şu yazıda gördüğünüz gibi bir durumla karşılaşabilirsiniz.

Sevgiler,

Umut.

Dipçe: Yazının altındaki etiketlerle diğer yazılarıma ulaşabilirsiniz ayrıca, sağ taraftaki kronolojik sıralamayla diğer yazıları da görebilirsiniz. Bir de etiket bulutu da var tabii.



Cumartesi, Mart 12, 2011

Little Miss Sunshine ...

Little Miss Sunshine Film Afişi
Tam film izleme modundaydım. Seçtiğim film de Little Miss Sunshine oldu. Zaten sıkıcı bir gün öğle saatlerinde yapacak pek birşey bulamazken yapılacak en mantıklı şey Little Miss Sunshine'ı izlemekmiş.
-  Spoiler : Film içeriği hakkında detaylı bilgi bulabilirsiniz . -
Filmi var eden şey sıradışı karakterler ve müziği bence.
Olive Hoover - güzel olmamasına rağmen güzellik yarışmasına katılabilecek derecede cesur ve sevimli.
Richard Hoover - 9 aşama adlı projesini satmaya çalışan ama ama kaybedenlerden olan bir adam .
Dwayne - Dwayne de 9 ay boyunca konuşmayı reddeden, duvarında Nietzsche posteri olan ve onu örnek alan 15 yaşında bir ergen , ayrıca hava harp okuluna girmeyi istiyordu .
Grandpa Edwin Hoover - uyuşturucu bağımlısı dede, torunu Olive'in amacına ulaşmasındaki en büyük etken.
Sheryl Hoover - Bu kadar ilginç bir aileye annelik yapan büyük insan .
Frank Ginsberg - Steve Carrel'ın canlandırdığı karakter , eşcinsel , dünyanın 1 numaralı Proust araştırmacısı.

Öncelikle filmin senaryosu basit bir olay örgüsüne sahip.
Büyükbaba Edwin torunu Olive'i güzellik yarışmasına katılması için çalıştırıyor. Aileye sonradan katılan Frank(Sheryl Hoover'ın ağabeyi) bunalıma girmiş ve intihara kalkışmış olsa da bizim şirin ailemiz bunu kaldırabilecek durumda . Doktorların tavsiyesiyle yalnız kalmayacak, kesici aletlerden ve ilaçlardan uzak tutulacak olan Frank, Dwayne'in odasında kalmak zorundadır.
Filmden ;
Frank - İyi geceler, Dwayne.
Dwayne - (not defterine yazıyor) Bu gece intihar etme .
Frank - Senin gözetiminde yapmam Dwayne , sana bunu yapamam.
Dwayne - (not defterine yazıyor) Cehennme hoşgeldin .
Frank - Teşekkürler Dwayne , Bunu senden duymak çok anlamlı .

Ailemiz sonunda - Anne, Baba , kız - erkek çocuk, hırsız, polis köprüden geçme bulmacasını - çözdükten sonra yola koyulmaya başladılar, geride kimseyi bırakamazlardı.
Tipik bir yol komedisinden ayıran en önemli özelliği sanırım başta da belirttiğim gibi sıradışı karakterleri ve onların sıradışı konuşmaları olmalı . Küçük, sarı volkswagen'e aile üyelerinin hepsini sığdırdıktan sonra gidebiliriz. Olive walkmaniyle müzik bizim dede(edwin) de torununa(dwayne) öğütler veriyor ;
Filmden ;
Grandpa Edwin - (Dwayne'e dönerek) Hiç biriyle beraber oldun mu?
Richard - Baba!
Grandpa Edwin - Tık yok mu ? Bana söyleyebilirsin .
Richard - Hadi ama! lütfen !
Grandpa - (dwayne kafasını hayır anlamında sallar) Hayır mı? Yüce İsa. Ne ? 15 mi? Tanrım .
Richard - Baba!
Grandpa - Genç piliçlerle birlikte olmalısın .
Richard - Baba!
Grandpa - Genç olanlar dünyadaki en iyi şeyler.
Richard - Hey!Hey!Hey! Bu kadarı yeter ! Kes artık !
Grandpa - Şimdi tadını çıkar yoksa 18 olunca senden küçüklerle birlikte olursan 3 ya da 5 yıl hapis yatarsın .
Olive kulaklığı çıkarır ve ; - Ne hakkında konuşuyorsunuz ?
Grandpa - Politika .
Olive tabii ki müzik dinlemeye devam eder . "Politika sevimli olive'in dikkatini çekmiyor , cin gibi zekasını böyle işlerle yoramaz tabii ki."
Mola verdikten sonra minibüse geri döndüklerinde sarı, sevimli, küçük Hurda çalışmamak için direniyordu. Israrlara rağmen direnmeye devam eden minibüsü sonunda bir tamirciye götürdüler. Debriyajın kırılmış olduğunu ama eski minibüsleri tepeye çıkartıp yokuş aşağı ittikten sonra 30km/h çıkarabilirlerse 3. vitesten 4. vitese çıkarabilecekleri ipucunu verir ama tabii ki önce bir tepe bulmaları gerekiyordu . Sonunda cin zeka ailenin aklına bir fikir gelir ve dede dahil bütün aile üyeleri minibüsü itmeye başlarlar. Minibüs çalışıyor ama her molada aynı şeyi tekrarlamak zorunda kalacaklarını tahmin etmişlerdi sanırım .
Verdikleri son molada Richard , Stan Grossman'ı bulamaya karar verir ve herkes uyurken 37 km uzaklıktaki seminere doğru yola koyulur.Kiraladığı mobylette ile... Sabah olduğunda ise, Olive dedesinin uyanmadığını söyler . Dede eroin yüzünden ölmüştür. Ambulansla en yakın hastaneye giderler.

Doktor ; - Üzgünüm elimizden geleni yaptık . Babanız uyudu ve bir daha uyanamadı.
Defin işlemleri için asistanı Linda'yı yolladı . Linda, Richard'ın eline bir tomar kağıt verdikten sonra hepsini doldurmasını söyler. Richard işlerin uzayacağını tahmin ederek babasını son bir kez görme bahanesiyle kaçırmaya karar verir . Babasını çarşafa sardıktan sonra minibüsün bagajına atar.
Aksilik peşini bırakmıyor ailemizin bu kez de korna bozulur ve polis çevirir. Richard herkesin sakin olmasını ve doğal davranmalarını istese de bagajda bir ölü varken bunu yapmaları pek mümkün olmayacaktı elbette. Polis, Richard'ı minibüsten indirdikten sonra bagajı açmasını ister . Polis bagajı açtığında gördüklerine çok sevinmişti çünkü molada Dedenin Frankten istediği dergiler vardı . Polis dergileri alıp ( Frank'e ait olan dergi hariç) mutlu bir şekilde uzaklaştı tabii ki .
Olive hastaneden aldığı broşürlerle ailesine göz testi yapmak ister ama kimsenin keyfi yerinde değildir. En sonunda abisine dönüp renk körlüğü testini gösterir ve ;

Olive -(göz testini göstererek) Anne ! Dwayne 20/20 yaptı .
Sheryl - Bahse varım yapacak . (jet pilotu olmasından bahsediyor)
Olive - Bakalım şimdi renk körü müsün ? (renk körlüğü testini çıkarıp ) Çemberin içindeki harfi görüyor musun? ( dwayne'e sorar) ( dwayne şok olmuş bir şekilde bakar)
Olive - Hayır, çemberin içindeki . Harf...
Frank - Çemberin içindeki harfi görebiliyor musun , Dwayne ?
Olive - O bir A . Tam şurada.
Frank - (kendi kendine) Parlak yeşil. Tanrım .
Dwayne - (not defterine hızlıca) NE ?
Frank - Dwayne, sanırım sen renk körüsün .
Dwayne - (not defterine) NE ?
Frank - Renk körü olanlar jet pilotu olamaz .
Filmin en can alıcı ve dramatik noktalarından biri Dwayne'in amacına ulaşamayacak olmasını öğrendiği sahneydi, Dwayne cama, tavan, kapıya, vurmaya başlar . Minibüsü kenara çektikten sonra Dwayne , boş araziye koşup FUUUUUUUUUUUUUUCK! diye bağırıyor . 9 ay sonra ilk söylediği kelime bu olmuştu malesef. Annesinin ikna etme çabalarına rağmen geri dönmeyi reddeden Dwayne, Olive'in sarılıp bir tek kelime etmemesine rağmen geri döndü . Filmin verdiği mesajlar diğer aile komedileri veya yol komedilerinden kendini ayırıyor.
Little Miss Sunshine'a doğru yola koyulan ailemiz yolları karıştırıp otele geç gitmelerine rağmen Olive'in yarışmaya katılmaları için ellerinden geleni yaptılar.
Richard küçük sevimli kızları maymuna çeviren bu yarışmaya kızının katılmasına ve kızının o aptal insanların karşısında küçük düşeceğini düşünüp Sheryl'e, Olive'in yarışmadan çekilmesi gerektiğini söyler.
Son ana kadar geldiklerinde ise nefesimi tutup Olive'in yarışmadan çekilmemesi için sabırsızlıkla bekliyordum ki . Olive son anda da yaptı yapacağını ve sahneye çıktı . Mikrofonu alıp ;
Şimdi yapacağım dansın hareketlerini bana öğreten dedeme ithaf ediyorum . Show Must Go On!
You Can't Touch This şarkısıyla dans etmeye başlayan Olive, jürinin ve diğer yarışmacı ailelerin tepkisini çekmesine rağmen dans etmeye devam etti. En sonunda bütün aile sahneye çıkıp dans etmeye başladı . Filmin en çok eğlendiğim tarafı burasıydı . Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!
Sonunda karakolluk da olan Hooverlar ;
polis memurunun - Sizi bırakırım ama bir şartla , bir daha kızınız kaliforniyadaki hiçbir güzellik yarışmasına katılamayacak .
Richard da Sheryle dönerek bu bizim için sorun olmaz dimi hayatım ? derken sarı minibüs belirdi ve THE END !



Filmin en can alıcı noktası Dwayne'in FUUUUUUCK! diye bağırdığı , diğeri ise Hooverların sahneye fırladığı sahne idi. Muhteşem mesajlar veren filmi, eğer ben komedi olarak recep ivedik izlerim diyenlerdenseniz izlemeyin.